Yeni Üyelik
2.
Bölüm

GİRİŞ ~Yaşamdan Uzak Bedenler~

@betulpalabiyik

-Yaşamdan Uzak Bedenler-

 

Ölümün ürpertisini hissederek uyandım. Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemiştim ama biliyordum bu ölümdü. Yanlış hissetmiş olmayı diledim ve zihnimdeki çığlıkları en tozlu raflara bıraktım. İmkansızdı... Ölüm hissedilemezdi değil mi?

 

Vücudumda hissettiğim, tenime değen ılık ıslaklık kesinlikle ablamın yeni bir şakası olmalıydı. Az önce hissetiğim hisler beni rahat bıraktı. Her şaka yaptığında oluşan, o şirin bir o kadarda sinir bozucu olan yüz ifadesini görmek için Elna'ya döndüm ama ablama döndüğümde görmeyi beklediğim kesinlikle kanlar içerisindeki bedeni değildi.

 

Gecenin karanlığında ablamın kanlarına bulanmıştım. Elna'nın yüzü bembeyazdı. Bir zamanlar hayat dolu deniz mavisi gözleri şimdi donuktu. Göğsünden yayılan sıcak kan her yere bulaşmıştı ve tüm bu kanın sebebi kalbine saplanmış, sade ve gümüşten bir hançerdi. Beyaz güllerle kanlı bedeninin çevresi süslenmişti. Zarif güller kanla sulanmıştı ve koyu kahverengi saçlarına güllerden yapılmış bir taç takılmıştı. Kan kokusu, kokusuyla bir olmuştu. Hayır dedim içimden bu kesinlikle onun aptal şakalarıdan biri değildi. Tüm bedenim korkuyla doldu. Kaybetme korkusu...

 

Onsuz yaşayamazdım sadece hayatta kalırdım ancak tüm gördüklerim onun öldüğüne inanmam için yeterli değildi. Çünkü o beni bırakmıycağına dair söz vermişti ve o sözlerini tutardı. Zarif ve solgun eline dokunduğumda yaşamdan çok uzaktı hissettirdikleri. Sözünü tutmamıştı belkide sözünü tutma hakkıda yaşama hakkı gibi elinden alınmıştı. Anlamıştım bir daha sıcak olmayacağını. Anlamıştım zarif bedeninin artık toprağa karışacak bir ceset olacağını. Elna ölmüştü... Bu iki kelimenin altında ezileceğimi hiç tahmin etmezdim. Ölüm hisedilebilirmiş diye düşündüm.

 

Elna isminin anlamı bile parlaktı ve benim ay ışığım sönmüştü. O an ölüme ,onu delip geçen hançere, ölürken uyuyan kendime sinirlendim. Benim ışığım sönmüştü. Karanlıkta kalmıştım...

 

Yatağından kalktım ve geri geri gitmeye başladım. Ama ben ondan 18 yıl boyunca hiç uzaklaşmamıştım. Zaten ondan değildi kaçışım. Gerçekten, uzaklaşmak için geriliyordum. Sonunda duvara çarpan bedenim kendini daha fazla ayakta tutamadı. Yere doğru süründü tıpkı acıdan kıvrılan ruhum gibi. Bacaklarımı kendime çektim ve kendime sarıldım. Yapayanlızdım...

 

Bana nefes aldıran hava içime ne zamandan beri girmiyordu? İçimdeki karanlık daha ne kadar koyulaşabilirdi? Yaşamdan çok uzaktık şimdi ikimiz. Tekrar baktım o kendi kanında yüzen bedene.

 

Ölü bir meleği andıran bedenine düşen ay ışığında geceye bırakmıştı ruhunu. Oluşturduğu kan gölünün içinde soluk beyaz teniyle oldukça tezat görünüyordu. Açık camdan içeri giren serin ve temiz havaya rağmen nefes alamıyordum. Ciğerlerim yanıyordu tam aksine. Karanlıktan hep korkmuştum şimdi ise ay ışığım dediğim hayat dolu ablamdan geriye kalan incinmiş bedene bakarken kalbimi sonsuz karanlığa terk etmesini kabullenemiyordum.

 

Sebebi de buydu bu gece yanına gelişimin. Karanlıktan korkmuş ve onun kollarına sığınmıştım. " İyi geceler..." demişti bana uyumadan önce. Bilmiyordum ki veda olduğunu eğer bilseydim ona sıkıca tutunurdum. Ölümün benim herşeyimi almasına izin vermezdim. Bu karanlık gece iyi olmamıştı ve bundan sonrakilerde iyi olmayacaktı.

Hiç bir şey yapamadan orada öylece kalakalmıştım. Tüm gördüklerim ve hissettiklerim öldüğünün kanıtıydı ama beni hayat denenen savaşta neden yalnız bırakmıştı? Aklımdan geçen düşüncelerin hepsi çok acımasızdı. Kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atarken odadaki tek atan kalbin benim olmasına gözyaşlarım eşlik etti.

Yaptığım yaramazlıklarda yanımda olan, korktuğumda kollarına sığındığım, ağladığımda başımı okşayan ve yaşamamı sağlayan kadından mahrum bırakılmıştım. O ölmüştü benimse yaşadığıma dair tek belirti sonsuza kadar sürecekmiş gibi ağrıyan yüreğimdi.

Kendime geldiğimde çığlık atmaya ve yardım için bağarmaya başladım. Muhafızlara sesimi duyurana kadar sonsuzluk gibi gelen bir süre daha ağlayarak ablama baktım."Onu kurtarın." diye sayıklıyordum ama biliyordum ki ölmüş biri geri getirilemezdi ancak onu kurtarabilme şansım olsaydı onun için canımı bile verirdim.

Muhafızlar içeri girerken kapıya ablamın kanıyla yazılmış notu ağlamaktan bulanıklaşmış gri gözlerimle okuyabildim.

"Kızıl Ölüm'ün kanlı ölüsü teslim oldu. Peki ya sen prenses?"

Zar zor aldığım nefeslerde tıkandı. Biri benden ablamı almıştı. O ana kadar yaşadığım duygular yüzünden ablamın öldürülebileceğini düşünmemiştim. O gün Elna öldürülmüştü ve bense yaşayan bir ölüye dönüşmüştüm. Dahası peşimde Kızıl Ölüm denen bir katil vardı.

Ablamın cesedine tekrardan iliştti gözlerim. İçimde daha önce hiç bu kadar yoğun hissetmediğim duyguların fırtınası koptu. Öfke, nefret, kin, pişmanlık, korku, üzüntü ve koca bir boşluk. O an gözyaşlarım dindi ve gözlerimi kan bürüdü. Neden ağlıyordum ki? Burda oturup neden ağlıyordum?!

Hayata tutunduğum bağ koparılmıştı. Ve tek bildiğim Elna'nın yaşamayı hak ettiğiydi. Benim ruhumu öldüren onun bedenini öldüren katilden intikam alacaktım.

Ben Prenses Alesea Raewyn. Dahası annemin asi kızıyım. Ay ve yıldızlara yemin olsun ki Kızıl Ölüm'e kızılın ne demek olduğunu gösterecektim ve ölümü bizzat elimden tadacaktı.

 

-Bölüm nasıldı? Olaylı bir başlangıç yaptık ve kitapta her göz kırptığımızda ölü, yaralı çıkabilir. Çok duygusal bir kızımız var ve onun anesi, babası, ablası, koruması, öğretmeni, arkadaşı yani herşeyini kaybetti bu yüzden biraz duygu dolu oldu bu bölüm.

 

İleriki bölüm nasıl olucak tahmin alalım? Asla tahmin etmiyeceğiniz şekilde olay patlatıcağım. (Kötülük sırıtşı)

 

Loading...
0%