Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@byzloey

Bir savaş vardı, bu savaş yer altında ve yer yüzündeydi. Başlatan kim olursa olsun, bitirecek olan kim olursa olsun zarar görecek sadece insanlardı. Yer altında olanlar yer altına dönerdi, gökyüzünden inenler tekrar gökyüzüne dönerdi. Onlar her zaman bildikleri gördükleri yerlere dönecekti, insanlar ise bu sahte dünyaya gözlerini yumup gerçek dünyaya gözlerini açtığında daha önce hiç görmediği, bilmediği bir yerde olacaktı. Belki hiç tatmadığı bir ateş onları yakacak çığlıklarıyla yer altını fokur fokur kaynatacaktı. Belki de gök yüzüne yükselip burada hayal bile edemeyecekleri bir huzura kavuşacaklardı.

Bu savaşta iyi ve kötü yoktu, taraflar sadece insanlar ve iblisler olarak ikiye ayrılıyordu. Ben bu savaşta yine ikisinin arasında sadece bir köprü olarak kalıyordum. Nereye gitmesi gerektiği bilinmeyen bir köprü.

Herkesin içinden geçmek istediği, herkesin kendi yanına çekmek istediği bir araç.

Tek görevim, tek istenme sebebim buydu. Ben olduğum için değil, değerli olduğum için değil, bir araç olduğum için.

Hiç kimsenin beni kullanması koymazdı, onunki hariç.

Beni tek sarsabilecek ihanet, şeytanın ihanetiydi.

Şeytan buna ihtiyacı olamayacak kadar güçlü olmalıydı. İnsanın önünde diz çökmeyen şeytan, insana muhtaç olmamalıydı.

O yüzden birazdan duyacağım hiçbir şeye inanmamalıydım, hem de hiçbir cümlesine.

''S...siz de kimsiniz? Benden ne istiyorsunuz?'' ne istediklerini bilmediğimden değildi, duymaya korktuğum hangi cümleyi söyleyeceklerini merak etmemdendi. ''Sadece yanında olmayı istiyoruz.'' Hemen solumdaki kadın elini elimin üzerine koyduğunda içimdeki ölüm ve acı hissiyle kıvrıldım. Gözlerim Korel'e kaymak istedi, ondan yardım etmek istedi ama karanlık ruhlar önümü kapatmış beni ondan ayırmıştı.

''Seni korumak için geldik.''

''Kimden?'' karşımdaki adam sorumla yüzünü arkasında kalan Korel ve Sencer'e çevirdiğinde sonunda arkası dönükte olsa onu görebilmiştim.

Nefesim onu gördüğümde ikinci kez kesildi, vücudum korkuyla gerilirken titreyen ellerimi dizime indirdim. Korkuyordum, bunu hissedebilmesi için uzunca baktım. Arkasını dönmedi, hissetmedi. İçimdeki onun adını haykıran kızı duymadı.

''Onlardan.'' Sencer ve Korel büyük boy birasını içerken beni hissetmiyor görünüyorlardı. Bu bir kez daha canımı yaktı. Ben dışarda, onlar içeride otururken, bu kadar yakınken beni görmemeleri binlerce parçaya ayrılmama sebep oldu.

''Neden onlardan korumak istiyorsunuz?'' ikinci sorum masadaki herkesin bana dönmesine sebep olurken tam karşımdaki adamın yüzüme doğru eğilmesine ve beni korkuyla geriletmesine de sebep olmuştu.

''Köprü... Senin hiçbir şeyden haberin yok...'' Diye fısıldadı. Fısıltısından ruhunun nefesini yüzümde hissettim. Bedenimden güçlü bir titreme geçti.

''Ne demek istiyorsun?'' elim korkuyla boynuma gitti, kolyemin yokluğunu tamamen unutmuştum. Tutunacak bir dal arıyordum, yoktu.

Korku sesime yansımıştı, etrafımdaki kanlı ruhlar buna aldırmadı. ''Korkman gereken biz değiliz. Biz seni cehenneme yollamaya değil seni korumaya geldik.''

''hiçbir şey anlamıyorum.'' Gözlerim dolmuş sesim bir kez daha titremişti. Etrafımda hissettiğim ölü ruhlar ve bedenler korkudan tüm bedenimde kasılma oluşturuyordu.

''Biz yer yüzüne senin sayende çıkabiliyoruz, eğer sen ölür cehenneme gidersen hiçbir iblis yer yüzüne çıkamaz. Orcus'un görevi de iblisleri yer yüzünden temizlemek, görevine itaat etmek zorunda. Lilith seni istiyor.''

Lilith seni istiyor...

Benim korkmam gereken nasıl Korel olabilirdi? Hayır buna inanmıyordum, buna inanmazdım. O beni cehenneme yollamazdı, cehenneme girecek ve lilith'in beni orada beklemesine sebep olacak bir günah işlememiştim.

Lilith'in bana kafayı takmasını gerektiren hiçbir şey yoktu, ben o kadar kötü hiçbir şey yapmamıştım.

''Size inanmıyorum.'' Diye fısıldadım, güçsüzlüğüm havanın yumuşaklığından daha fazla hissedilmişti. Kendimden nefret etmeme sebep oldu.

''Dövmeyi görmemişsin...'' diyerek geri çekildi ve hınzırca gülümsedi.

''Ne dövmesi?'' yanımdaki kadın yüzüyle bana döndüğünde gözünün tamamının siyaha büründüğünü gördüm. Aynı Korel'den kaçtığı gün Eva'nın gözlerinde olduğu gibi.

''Orcus'un göğsündeki dövme, bize inanmanı sağlayacaktır. Git ve kendin gör, biz seni buluruz.''

Kadının cümlesi biter bitmez hepsi birden kalkmaya başladığında şaşkınlıktan yutmak üzere olduğum dilim, sert ısırığımla kanadı.

Grim'in de dediği dövme...

Gözlerim önü açılan Korel'e döndü. Olduğu yerde yoktu, titreyen ellerime hâkim olamadan masadan bir hışımla kalktım. Bacaklarım bile titriyordu ama umurumda değildi.

Bir yanım yalanla sarsılırken diğer yanım korkuyla sarsılıyordu. Suzan beni gördüğünde elinde kuruladığı bardağı bıraktı ve şaşkınca bana baktı. Sencer de anlamsız bakışlarla bana bakmaya başlamıştı. Ona bakmadan, aldırış etmeden cevap bekleyen bakışlarımla Suzan'a bakmaya devam ettim.

''Korel nerede?''

Sık sık nefes alışım, alnımdan akan ter damlacıkları ve titreyen dudaklarım bir şeylerin ters gittiğini onların gözü önüne sermişti. ''İçer...''

Devamını bile dinlemeden kapıyı büyük bir gürültüyle açıp içeri girdim. Ardından kapıyı titreyen ellerimle kilitleyerek Korel'e yüzümü döndüm. İçeri de elinde şampanya şişesiyle bana dönmüş anlamsız bakışlarla bedenimi baştan aşağı süzüyordu.

Beni gördüğünde kaşları çatıldı, dudakları aralandığında ondan önce konuşarak tüm lafları ağzına tıktım. Hırsla yüksek çıkan sesime bile aldırmadan bağırmaya başladım.

''Bana yalan söyledin.'' Az önce alamadığım her nefes şimdi benden intikamını alıyor, astım hastası gibi beni nefes nefese bırakıyordu.

''Beni cehenneme göndermeyeceğini söylemiştin.'' Aralanan dudakları kapanırken, sert yutkunuşunu gördüm.

''Yalan söylemedim.''

''Dövmende ne var?'' diyerek ona doğru bir adım attım. Dilim acısını hissettirmişti, kanı yuttum ve aldırış etmeden Korel'e baktım. ''Ne var dövmende Korel?'' bir adım daha.

Ben bir adım daha attığımda geri çekildi.

''Beni dinle...''
Kafamı sağa sola sallayarak bir adım daha attım, o da geri adım attığında elindeki şişe düştü. Gürültüyle kırıldı, Korel'in sırtı duvara yaslandığında ona büyük adımlarla yaklaşıp yakasından tuttum ve üstünü yırttım.

''Efnan beni din...''

Üstü iki parçaya ayrıldığında göğüsü gözlerimin önündeydi.

Karın kaslarının üzerinde dalga gibi duran Arapça yazılar yazıların altında ateş resmi vardı.

Yazı dikey yazılmıştı, kafamı hafifçe eğdim. ''Ne yazıyor burada?''

Yine cevap vermedi, sertçe yutkundu. ''Cevap ver Korel, Ne yazıyor burada!'' sesimi daha da yükselttiğimde yenilgiyle nefes verdi.

''Şeytan da Köprü de cehenneme aittir.''

Şeytan da köprü de ... Cehenneme... aittir....

''bana yalan söyledin.'' Diye fısıldadım bir kez daha, ardından geri adım attım.

Bu kez geri adım atan benken, ileri adım atan da o olmuştu.

''Dinle beni... Yalan söylemedim.''

''Sen şeytansın, yalan doğanda var.'' Geri geri attığım adımı kesip arkamı döndüm, kapıya yöneldim ve kilidi çevirip kapıyı açtım ama kapı açtığım gibi gürültüyle tekrar kapanmıştı.

Kapı tekrar kilitlendi, Korel tarafından.

''Üzgünüm, beni dinlemeden hiçbir yere gidemezsin.''

''Yalan duymak istemiyorum.'' Diye fısıldadım. Kafasını saçlarıma yasladı, arkam dönük olmasına rağmen hemen arkamda olduğunu saçlarımın arasında gezen nefesinden hissedebiliyordum. Elleri yüzümün iki tarafından kapıya yaslanmıştı.

''Benden kaçamazsın Efnan, seni bırakmam.''

''Ölmek istemiyorum...'' dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtığında bir eli kapıdan aşağı doğru kaydı ve belime yerleşti.

''Ölmek istemiyorsan, seni yaşatırım. Cezası her ne olursa olsun.'' Onun sesi de en az benim kadar fısıltıyla ve güçsüzlükle çıktı.

''Lilith'in beni istediğini sakladın.'' Kafasını aşağı yukarı salladı, saçlarım onun kafasını sallamasıyla elektriklendi.

''Ama yalan söylemedim. Sadece sakladım, iyiliğin için.''

''Korktuğumu hissetmedin, seni çağırdığımı hissetmedin, sana ihtiyacım olduğunu hissetmedin.'' Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtığında belimdeki eli sıkılaştı, kafasını saçlarımdan çekti ve beni kendine döndürdü. ''Ne zaman?''

''Az önce.'' Yüzüme düşen saçları çektiğinde kaşları yine çatıldı, beni kapıya yasladı ve hiçbir şey anlamadığı belli olan bir bakışla gözlerime baktı.

''Ne oldu?''

''İblisler geldi.'' Gözleri titreyen dudağıma ve ellerime indi. Diğer elini de kapıdan çekip elimin üzerine koyduğunda yine titremem kesildi.

''Grim... Bu kadar kolay gitmeyi kabullenmesinden belliydi.''

''Ne?'' akan burnumu çektim, Korel'in eli elimden gözlerime çıktı ve gözümdeki yaşlarla yanağıma düşen yaşları narin dokunuşlarla sildi.

''Seni benden ayırmaya çalışıyor, eğer yanımda olmazsan seni koruyamam. Grim'i geldiğinde hissedememiştim hatırlıyor musun?'' şimdi yine etrafa saçılan taşlar yerine oturmaya başladı.

Grim başkalarına işini bıraktığını söylemişti, görünen oydu ki gücünü de bırakmıştı. Korel o yüzden onu hissedememiş o yüzden beni hissetmesi de engellenmişti.

''Özür dilerim... seni hissedemediğim, çağırdığını duymadığım için.'' Eli tekrar kapının kenarına çıktı, diğeri de hala sıkı bir tutuşla belimde duruyordu. Derin bir nefes aldım ve burnumu çektim.

Korel gözlerini yüzümde gezdirdi, derin bir nefes vererek kafasını benimkine doğru bıraktı ve gözlerini yumdu.

''İnsanlığın bu zaaflık duygusu beni korkutuyor.'' Fısıltısı kulağımdan tüm bedenime hücum ederken içimde bir yerler titredi. Bedenimden arzu dalgalanması geçiyordu.

Gözlerini açtığında gözümü kapalı gözlerinden dudaklarına indirdim. Dudakları ile aramda bir nefeslik mesafe vardı.

Yüzünü bana daha çok yaklaştırdığında derin bir nefes verdim, elimi tuttu ve göğsüne koydu. Teni her zamanki gibi sıcak ve iç yakıcıydı.

O da benim gibi terlemişti, sıcak ve nemlenmiş teni dokunuşumla daha da sıcakladı. Sıklaşan nefesinden ve damlacıklaşmaya başlayan karın kaslarından bedeninde ki ateşin yükseldiğini hissedebiliyordum. ''Bu hareketini yanlış anlıyorum...'' diye fısıldadım. O ise sadece tebessüm etti ve dudakları dudaklarımın üstüne temas etmeden önce ''Anlayabilirsin.'' Diye fısıldadı.

Elim kalbinin üzerinde, parmak uçlarım cayır cayır yanarken dudaklarımın da parmak uçlarım gibi yanmaya başladığını hissettim. Can yakıcı bir yanma değildi, sadece yakıyordu. Yandığımı hissediyordum ama canım yanmıyordu.

Eli belimi de yakmaya başladı, yine canım yanmıyordu. Beni kendine daha çok çektiğinde diğer elimde boynun hizasına yerleşti, Tamamen refleksle.

Diğer parmak uçlarımda sıcaktan yanıyordu.

Kalbim durmak üzereydi, bedenime ondan bana işleyen sıcaklık dağılıp kalbime ulaştığında resmen her zerrem yavaş yavaş erimeye başladı. Boynumdan akan ter damlasını, dudaklarımdaki nemliliği ve sıcaklığı, belimdeki tutuşun sıkılığını tekrar tekrar hissediyordum.

İkimiz tek nefeste birleşmemize rağmen, içerideki hava azalmıştı. İçerisi sıcakladı, sıcakladı ve en sonunda kollarımdan bile ter damlası dökülmeye başladığında Korel'in arkasından gelen yüksek bir gürüldü ayrılmamıza sebep oldu. Gözleri gözlerime çıktığında sertçe yutkundu ve dudaklarını ıslattı. İkimizin de almaya çalıştığı ve bıraktığı nefes birbirimizin yüzüne çarpıyordu.

Gözüm arkada yükselmeye başlayan ateşe döndüğünde irileşti, panikle ellerimi omuzuna koydum. İçki şişeleri patladı ve yere düştü. Raf alev almıştı ve yanındaki tüm raflar bir bir alev alarak içeriyi alevle sarmaya başladı.

''Korel...''

''Korkma... Hiçbir ateş sana zarar veremez, benimki bile.'' Eli yanağıma çıktığında hemen arkamda kalan kapıdan sesler gelmeye başladı. Kapıya biri güçlükle vuruyordu ama etraf o kadar yoğun bir havayla sarılıydı ki sesini sadece canıyla boğuşan bir hayvan gibi duyuyorduk.

''Lilith beni istiyorsa, neden beni ona vermiyorsun?''

''Çünkü ben seni ondan daha çok istiyorum.'' Dedi ve gülümsedi. Eli tenimi o kadar yumuşak ve sıcak okşuyordu ki, göz yaşım ve terimin karışmış olması şu an umurumda olan en son şeydi.

''Sana her şeyi anlatacağım, gel benimle.'' Elini elime indirdi ve parmaklarını parmaklarıma geçirdi. Diğer eli kilidi indirip içeriden çıktığında önüme geçti. Kapının önünde korkuyla bakan Suzan, Sencer ve birkaç çalışana aldırmadan yürümeye başladı. Üzerinin yırtılmış ve vücudunun açıkta olmuş olması utanmama sebep oldu ama o hiç buna aldırmıyordu, herkesin gözü bizim üzerimizde olmasına rağmen.

''Efnan! İyi misin?'' Korel bana doğru gelen Erkan'ın önüne geçtiğinde Erkan'ın kaşları çatıldı.

''İyi, yorgun eve gidip dinlenecek. Sende sonra buluşacağınızı söylemesinden başka bugün hakkında bir şey hatırlamayacaksın.'' Erkan itaat ederek kafasını salladığında Korel tekrar yürümeye başladı, bahçede oturan herkesin bakışları bize dönüyordu.

''Arkadaşlarıma bunu yapmandan hoşlanmıyorum.''

Kafeden çıkıp arabanın önüne vardığımızda kapımı açtı ve bana memnuniyetsiz bir bakışla baktı. ''Tamam. Bir daha yapmam.''

Ona aynı onun gibi memnuniyetsiz bakışlarla karşılık vererek arabaya bindim. ''Kemer.'' Derken göz kırparak kendi tarafına geçti. Daha yeni yaptığımız kemer konuşmasını hatırladığımda gülerek kemerimi taktım.

Arabaya bindiğinde bende yüzümü çevirip onun gibi ''Kemer.'' Dediğimde güldü.

Kafasını sağa sola sallayarak kemerini taktı. Gözüm camdan dışarı kaydığında elleri cebinde, her zamanki gibi deri ceketi üstünde olan Sencer'le kesişti. Gözlerinde kırgınlık duygusu vardı, sertçe yutkunduğunu gördüğümde içimde bir yer sızladı, gözlerini onun açısından çıkana kadar gözlerimden çekmedi. Mavi gözleri ilk defa bu şekilde hüzün içinde ve sarsılmış bakıyordu.

En sonunda onun açısından çıktığımızda bende yutkundum ve Korel'e döndüm. Neden öyle baktığını bilmesem de içimden bir ses benimle alakalı olduğunu söylüyordu.

''Peki... dinliyorum.''

Gözlerim Korel'e döndüğünde vücudunun açıkta kalan yerlerine kaydı, dudaklarımı ısırarak gülmemeye çalıştım. Çünkü dövmeleriyle vücudu ne kadar çekici olsa da şuan ki hali oldukça komik görünüyordu.

''Gülme, senin yüzünden bu tiple çıkmak zorunda kaldım.'' Söylediği zor bastırdığım kahkahamı dışarı çıkarmıştı, bakışları yol ile benim aramda gidip gelmeye başladığında onun da dudaklarında bir gülümseme oluştu.

''Sanırım bugün oraya son gidişim.''

''Hepsine unutturabilirsin.'' Dedim ve kemeri genişleterek ona döndüm. ''Olabilir.''

Araba sola döndüğünde otelin girişine girdik. Arabayı park ederken, arkaya döndü ve arkadaki ceketini üzerine geçirip önünü kapattı.

Ben arabadan indiğimde o da ardımdan inerek elini yine elime sardı. Bedenimde yine yangın oluşturabilecek ateş dalga dalga yayılıyordu.

Otele girdiğimizde girişteki kadının bakışları bize kaydı, gözlerimi ondan kaçırarak başka yere döndüm. Korel asansörün önüne geldiğimizde durdu ve tuşa basıp vücudunu bana döndürdü.

''hikâyenin bizim olan kısmını biliyorsun, şimdi sana senin kısmını anlatacağım.''

Asansör açıldı, içeri girdik. Kimse yine yoktu ve 6.kat yine basılıydı.

Asansörün içinde gözlerim ellerimize kaydı, içim heyecandan kıpır kıpırdı.

Her şey fazla hızlı olmuştu. Hiçbir şeyi yakalayamasam da bundan asla şikayetçi değildim.

Asansör açıldı, Korel önden çıktı ve odanın önüne geldiğinde cebindeki kartı okutup beni içeri çekti.

İçeri girdiğimizde elleri yavaşça ellerimden ayrıldı, ceketi çıkarıp yatağına bıraktı.

''Kahve?''

''ben yaparım.'' Korel yırtılmış üstünü çıkarırken bende mutfağa gitmeye yöneldim.

Gözlerimi sırtından çekerek sertçe yutkundum, sırtındaki kitapta gördüğüm kılıç dövmesi vücudunda ona özelmiş gibi bir güzellikte duruyordu. Belindeki kıvrım kılıcın ucundaki sivri yere denk gelmişti ve nefes kesici duruyordu.

Mutfağa girdiğimde elimle kendime hava yapıp derin bir nefes aldım. Eğer bugün, bu ateşte yanmadıysam Korel'in söylediği gibi beni hiçbir ateş yakamaz gibi görünüyordu.

Odanın içinden bir gülme sesi geldiğinde dudaklarımı ısırarak kendime küfrettim. ''Küfür de günahtır.''

Alaylı sesine aldırış etmeden çekmeceden bardakları çıkarıp kahveyi makineye döktüm.

Elimi düğmeye uzatacağım sırada hemen omuzumun üzerinden başka bir el bastı, Korel yine aniden arkamda belirmişti.

''Dinliyorum...'' ona döndüğümde ellerini tezgâha koydu ve beni yine kolları arasına aldı.

''Annemin seni istediği doğru, ama seni cehenneme götüreceğim kısmı tamamen palavra. Annem seni istiyor çünkü sen ölürsen buradaki işimiz biter ve annemin yanına dönmek zorunda kalırız. İblisleri temizleyen sen olursan eğer biz cezamızı çekmiş sayılmayacağız. O yüzden Sencer yine cehennemde, annemin yanında kalmak zorunda kalacak.''

''İblisleri temizleyen ben olursam mı... bu da ne demek?''

''Defterlerde çığlık hakkında yazıları hatırlıyor musun?'' kafamı aşağı yukarı salladım.

''Köprünün çığlığı cehennem ateşiyle eş değerdir. O yüzden yer yüzündeki iblisleri temizleyebilir.'' Kaşlarım hayretle kalktığında gülümsedi. ''Ama çığlığın sadece iblisleri temizlemez, dünyanın yarısını öldürebilir. En azından bize yakın olan tüm insanları.''

Dedemin çığlık atacak kadar güçlü olmadığını yazdığı satırlar gözümde canlandı, bedenimden bir ürperti geçti. ''İblisleri temizleyen biz olursak cezamızı çekmiş oluruz, ben ait olduğum yere cehenneme hükmetmeye giderim. Sencer ise temizlenir ve cennete gider.''

Makine öttüğünde ellerini tezgâhtan çekti ve bardaklara kahveyi doldurmaya başladı.

''Seni öldürme kısmı da bu koşula bağlıydı, insanları koruyabilmek için.'' Dediğinde ''Çığlık...'' diye devam ettim. Kafasını salladı ve bardakları alıp bana içeri geçmemi işaret etti.

''Annem bu yüzden ölmeni istiyor hem Sencer'in yanında kalması için hem de insanların ölmemesi için. Çünkü sende dedende olmayan bir şey var...''

''ne?''

Deri koltuğuna geldiğimizde bardağı bana uzattı. ''Sen ateşe daha yakınsın...''

Evet, hem de çok yakınım.

''Sende çığlık atabilecek güç var, bunu ben de diğerleri de hissedebiliyoruz. Ne zaman çıkacağını asla bilemeyeceğimiz için söylenene göre seni öldürmemiz gerekiyor. İblisler ise bizim aksimize seni hayatta tutmak istiyor çünkü onlar çığlığını kendi için kullanabileceğini zannediyor.''

''Nasıl?''

Dudaklarında bir zafer tebessümü oluştu, kahvesinden bir yudum aldı. ''Grim iblislere bağlı tek kişi, eğer Grim senin çığlığını dudaklarında yakalar ve içine çekerse iblislerde o da bir daha yer altına inmek zorunda kalmaz. En azından onlar öyle zannediyor, seni öldürmemeleri için söylediğimiz bir yalan.''

Dudaklarım hayretle aralandığında gülümseyişi genişledi. ''İçine çekmesi gerek dedin, bunu nasıl yapabilir ki?'' kahve hala parmak aralarımdaydı. Korel ise ikinci yudumu alırken duraksadı, gözleri bardağından bana çıktığında boynundaki damarlar belirginleşmeye başladı. ''Seni öpmesi gerekir.''

Gözlerinden geçen ateş harlandı, ellerinin kızardığını gördüğümde bedenim hissettiğim sıcaklıkla tekrar terlemeye başladı.

''Buna izin vermeyeceğimi bildiğini varsayıyorum, daha fazla sinirlenmeden.'' Kafamı aşağı yukarı sallayarak kahvemden bir yudum aldım. Üzerinde duman tütmesine rağmen ve kaynar bir sıcaklıkta olmasına rağmen bana sıcak gelmedi, beni yakmadı.

Artık hiçbir sıcak bana sıcak gelmiyordu.

''Yani beni aslında koruyan sizsiniz.'' Diye mırıldandığımda gözlerinde yeni dinen ateşin yine canlandığını gördüm. ''Sadece benim, Sencer seni ne kadar korumak isterse istesin. Konu insanlar olduğunda seni cehenneme mahkûm edecektir.''

Sencer'in bana bugün ki bakışı gözümde canlandığında yine içimde bir şeyler titredi. Sanırım bu hikâyenin gerçek manada yananı Sencer'di.

''Ya sen?''

''Ben ne?'' dediğinde dudaklarımda belli belirsiz gülümseme oldu, onunkinde de öyle.

Dudaklarımı ısırdım, tam olarak soruyu sormayı istemiyordum ama meraktan da deliriyordum. Bugünün gerginliğinin üzerine duymanın iyi geldiği tek şey Korel'in benim için neler yapabileceği ve beni korumak için ne kadar ileri gidebileceğiydi.

Dudağımı kanattığımda dudaklarımdan bir inilti koptu. Korel'in gözleri gözlerimden dudaklarıma kaydığında dudakları düz bir çizgi haline geldi ve dudağımı çekip içinde biriken kana baktı.

''Seni uyarmıştım diye hatırlıyorum.'' Elini dudağımın üzerine koyduğunda, gözlerinden alevler geçti. İlk zamanlar ki gibi ateşini tenimde hissettim, özellikle de dudaklarımda. Elinin altında kalan dudağım sıcaklıkla acıdı. Canım bir kez daha yandığında ufak bir çığlık attım.

''Bir daha, kendine zarar verme.'' Kafamı aşağı yukarı salladığımda elini çekti ve kahvesini diğer elinden alarak parmaklarını kupaya sardı. ''Peki bundan sonra ne olacak, bana beni bulacaklarını söylediler.''

''Bırak bulsunlar. Seni kurtuluşları olarak görmeye devam etsinler, böylece güvende olursun.''

''Ama beni hissedemiyorsun. İhtiyacım olduğu.:.'' dudaklarını bardaktan ayırdı ve ''Bir daha olmayacak.'' Diyerek kahvesini masanın üzerine bıraktı.

''Bir daha gözlerimi üzerinden ayırmayacağım.''

''O zaman güvenebileceğim tek kişi sen kaldın.'' Ellerini birbirine kenetlerken gözleri üzerimde yine huysuzca gezindi. ''Sencer'e güveniyor muydun?''

''Tam olarak değil, ama beni cehenneme mahkûm edeceğini de düşünmezdim.'' Kafasını salladı. ''Neyse ki aynı yerde çalışıyor, aynı yerde kalıyoruz.'' İçim bu gerçekle biraz daha rahatladı. Çünkü Korel beni hissedemediği anlarda bile görebiliyor olacaktı. Gerek Semum'la, gerek kendi gözleriyle.

''Bu aralar Semum ortalıklarda görünmüyor.''

''İzlemesi gereken başkaları var, seni izleme görevini ben devraldım.'' Dedi ve yine o masum gülümsemesini göstererek masaya bıraktığı kahveyi alıp tekrar parmaklarını doladı. ''Öyleyse şimdi kavga etmiş gibi mi davranacağız?''

Dudak büzdü ve kahvesinden bir yudum aldı. ''nasıl istersen öyle davranacağız. Sana bağlı.''

''Bana kalsa bir daha yanıma yaklaşmalarını istemem.''

''Öyleyse yaklaşamazlar.'' Elimi enseme attım, içerisi böyle sıcakken ve yanımda bir ateş dururken kahve içmek oldukça aptal bir seçim olmuştu. Dudağımın sızısıyla dudağımı içeri alıp dilimle ıslattım.

Gerçekten yanmıştı ve acıyordu.

Biten bardağımı alırken, Korel'in bardağını da aldım ve mutfağa götürmek için kalktım.

Aslında kaçmak için kalkmıştım, çünkü bu yakınlık beni yakarak küle çeviriyordu.

Nefes alışverişime hâkim olamıyordum. Bardakları tezgâha bırakırken kenardaki peçeteleri aldım ve terlerimi sildim. Kolyemi çıkardıktan sonra anladığım bir şey varsa o da Korel'i benden uzak tutmak için sadece doğa üstü yanımı değil duygularımı da bastırdığıydı.

Çünkü bu çekim ve bu ateşin şimdiye kadar beni yakmamasının başka bir açıklaması olamazdı.

Ondan korkmamamın, korksam da onun yanın da olmaya çalışmamın başka hiçbir açıklaması olamazdı. Peçeteleri çöpe atarak kendime su doldurdum ve içimi serinletmesi için büyük bir susamışlıkla içtim.

Su, yanan dudağıma da iyi gelmişti. Bardağı kenara bıraktığımda elim dudağımın üzerine gitti. Hafif kabarmıştı ve sızlıyordu.

''Çok mu yandı?'' gözüm kapıya kaydığında yaslanarak bana bakan Korel'i gördüm. Yüzünde memnun bir ifade vardı ve parlayan gözleriyle bana bakıyordu.

''Biraz.''

''Hak ettin.'' Dediğinde ona hayretler içinde baktım. ''İlk zamanlar da yakmıştın, o zamanlar da mı hak etmiştim?''

''Onu da beni bu kadar beklettiğine sayalım.'' Dedi ve gülerek kapıdan çekilerek bana doğru gelmeye başladı.

''Dindirmemi ister misin?''

''Nasıl?'' omuz silkti. ''Ateşini içime çekebilirim.'' Dişlerini gösterircesine gülümsediğinde gözlerim gülüşünde biraz oyalandı, ardından ne demek istediği aklıma geldi.

İçine çekmek, dudaklarıma yapışmaktı.

Dudaklarımı araladığımda ne diyeceğimi bilmediğimi fark ederek geri kapattım. Bana doğru bir adım daha attığında dudaklarım tekrar aralandı ama geri kapanamadan Korel dibimde bitmişti.

Ellerini tekrar tezgâha yasladığında geriye doğru eğildim.

Aptal kız, gerek yok desene!

Belki vardır...

Korel'in gülümsemesi genişlediğinde içimden aptallığıma tekrar küfrettim. ''Şşş... Küfür de günah. Seni bunun içinde uyarmıştım.'' Diye fısıldadı.

Yüzünü yüzüme doğru eğdi, bende kafamı tezgâha doğru eğdim. İkinci kez.

Bir kez daha üzerime eğildiğinde başımı eğmeme vakit bırakmadan ensemden ve belimden tutarak ben tezgâhtan duvara çekti ve sırtımı duvara yasladı.

Bu hareketi nefesimi kesmişti, son zamanlarda ona dair ne varsa nefesimi kesiyordu.

''Ben seni öpmeden, nefessizlikten mi ölmek istiyorsun?'' nefesi yüzüme yayıldığında, onun nefesinin bana nefes olduğunu fark ettim. Gözlerimi yumdum.

''Eğer ölürsem... Cehennemde de beraber olabilir miyiz?'' dudaklarının varlığını kendi dudaklarımın üzerinde hissediyordum. Kurduğum cümle ölmek istemeyen birine göre fazla cesur bir cümleydi.

Duraksadı, duraksadığını dudağımın hemen üzerimdeki duran dudağından anlamıştım. ''Öldükten sonra, cehenneme mi gelmek istiyorsun?'' diye fısıldadı. Sesinde hayret ve titreme olmuştu.

İlk defa sesinde titreme olmuştu!

Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. ''Sen neredeysen...Oraya gelmek istiyorum.''

Gözlerim gözlerine çıktığında içinde yanan ateşi görebiliyordum, hem de çok yakından. Bu yakınlık ateşi hissetmeden bile yakmaya başlamıştı.

Dudaklarında garip bir tebessüm oldu, dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve uzun olmayan bir öpücük verip geri çekildi. Yine dudak dudağa, göz göze bir mesafede duruyordu.

''Sana olan sevgim, isteğimden daha ağır basıyor. Cennetteki güzel gözlü kız.''

Senden daha fazla yandığıma yemin edebilirim ama kanıtlayamam Efnan'ım...

Leza'nın istisnasız en ateşli bölümünü okuduktan sonra umarım bana isyan etmezsiniz. İçimden attığım kahkahalar, içimde kalın...

Leza ve diğer kitaplarım hakkında ki paylaşımlarım için Instgaram'dan takip edebilirsiniz. (Bazen bölüm öncesi spoi veriyorum)

-Byzloey

 

Loading...
0%