Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@byzloey

Bu bölüm @Cafune43 hesabına ithafen yazılmıştır. Yorumlarından ve her bölümü aşkla okuduğundan ötürü sana çok teşekkür ederim, bölümü beğenmen dileğiyle...

''Lilith...''

Nefes kesici bir güzellik, tehlikesi gözlerinden okunan bir bakış, dokunmadan can yakan bir ateş, mükemmel bir vücut...

Yutkunuşumun tüm kafede duyulduğuna emindim. Karşımda Dünya'nın karşısında titreyeceği kadın duruyordu, titrememek imkansızdı. Sadece oturması bile aramızda kimin güçlü olduğunu ortaya koyacak bir korku salmıştı. Dışardan yeşil ama içerden cehennem ateşi taşıyan gözleri yüzümde tenimde gezindi, gezinen her zerrenin canımı yakmasa da yakacak bir sıcaklık kalıntısı üstümdeydi.

''Köprü...'' diyerek gülümsedi. Dudakları eşsiz güzellikle taçlandırılan dişleriyle daha da çekici görünüyordu. İnsan bedeni kusursuzdu ve Azura'nın da dediği gibi birbirleri ile neredeyse aynı diyebileceğimiz kadar benziyorlardı.

Ama Lilith, Azura'nın aksine kusursuzdu. İnsan olmadığını sadece güzelliğiyle belli edecek kadar kusursuz.

''Ellerini saklamana gerek yok.'' Diyerek arkasına yaslandı, o sırada karşısında duran kişinin kim olduğundan bir haber garson hayran bakışlarını Lilith'in üzerinde gezdirirken siparişimi önüme bıraktı. ''Başka bir arzunuz var mı?''

Lilith ona döndüğünde adam bir adım geriye çekildi ve işine geri döndü. Dudaklarından başka hiçbir cümle dökülmemişti. Ardından etrafımızdaki herkes yavaşça kalkıp uzaklaşmaya başladı. Etrafımız tamamen boşalmıştı, bu şeytan tüyü değildi resmen şeytan ateşiydi.

''Oğullarımın aklını karıştıran ve onları işinden alı koyan köprü sensin demek...'' dudaklarında küçük düşürücü bir gülümseme oldu, ardından dudaklarını dişleyerek kısık bir sesle güldü.

''Sanırım onları erkek bedenine koymamalıydım değil mi? Erkekler ne kadar da aklı karışabilen varlıklar...'' kafasını hafifçe sağa sola salladığında her hareketine kırmızı alarm veren iç sesime kulaklarımı tıkayarak korkumu içimde tutmaya çalıştım.

Gözlerim kaçamak olarak Korel'i ya da Semum'u arıyordu. Çünkü her zaman ve tek ihtiyacım olan Korel'e yine ihtiyacım vardı. Hem de her zamankinden fazla.

''Sencer'i seçeceğini düşünmüştüm... Senin saflığına ve temiz ruhuna o daha çok uyuyor.'' Önümdeki içeceği çekerken bakışları benimkine çıktı. ''Sakıncası var mı? İçecek gibi görünmüyorsun.''

''Hayır, içebilirsiniz.'' Memnuniyetle pipeti dudaklarına yerleştirirken beğendiğine dair mırıltıları resmen kulağımdan içime her zerremde titreme etkisi yarattı. Ses tonu bile bana cehennem çanları gibi geliyordu.

''Sen ise soyunun hiç yapmadığını yaptın. İlk defa şeytana...'' tekrar güldü. Konuşurken etrafındaki kimseyi umursamadığı aşikardı. ''İlk defa şeytana âşık olan bir köprü görüyorum... Korel'in senden başka çaresi yok. O sana körü körüne bağlı, Sencer'de öyle ama sen... seçim hakkınla Korel'i seçtin.'' Dudaklarını şaşırdığını belli edercesine o harfine dönük şekilde büzdü. ''Büyük cesaret.''

''Belki de ruhun o kadar da temiz değildir.''

''Neden geldiniz?'' diyerek sözünü kestiğimde içimden dilimi kanatırcasına ısırdım. Daha fazla uzatmaması için lafa atlamıştım ama henüz bitmediğini fark edememiştim. Gerginlik tüm zerremde kan gibi pompalanıyordu.

Lilith derin bir nefes alıp içecekten büyük bir yudum aldı. ''Oğullarımın aklını başına getirmek için gelmiştim... Gelmişken seni görmeden gidemezdim. Oğullarımın nasıl bir kıza, nasıl bir ruha âşık olduğunu görmem lazımdı.'' Ruhum hakkında ne düşündüğünü iliklerime kadar merak ettim.

''Bedenen de aşağı da seni birçok kez hayal etmiştim...'' yine alayla güldü, iki kardeşin alaycı gülüşünü kimden aldığı açıkça ortada görünüyordu.

''Hiçbirine yakın bir yüzün yok, daha durusun. Ruhun... çok karışık. Temiz bir ruh görüyorum ama temiz ruhlar kirlenmeye meyilli olmamalı. Sense...''

''Anne!'' Arkamdan gelen panik dolu sesle oturağımdan kalkamaya yeltenmiştim ki Lilith'in tek bakışıyla yerime mıhlandım. Kalkamadan korku içinde yerime geri oturmuştum.

''Ah oğlum! Hoş geldin.'' Lilith sandalyeyi çekip keyifli ifadesiyle ona oturmasını işaret ettiğinde Sencer'in ürkek bakışları üzerimde gezindi. Dudaklarıyla bana iyi olup olmadığımı sorduğunda kafamı salladım.

''Bende tam sizin aklınızı karıştıran, işinize engel olan kişiyle tanışıyordum. İkinizin de onda âşık olduğu şey ne onu merak ettim.'' Lilith'in gözleri Sencer'in vücudunun buz kesmesine neden oldu.

Sencer'in yutkunuşu az önceki yutkunuşumla kapışır nitelikteydi. ''Eee esas oğlanımız hala gelmedi... Onu mu beklesek yoksa aile toplantısına erken mi başlasak?'' Sencer'in bakışları bana döndüğünde benimkiler de ona dönmüştü. ''Anne...'' Sencer'in eli masanın altından elimin üstüne dokunduğunda tam da tahmin ettiğim gibi soğuk teni irkilmeme sebep oldu. O sırada Sencer'in sözü arkamdan gelen diğer bir sesle kesildi.
''Fazla bekletmedim umarım.'' Arkamı dönmek için kafamı çevireceğim sırada Korel hemen yanıma geldi ve elini omuzuma destek olduğunu hissettirmek için bastırdı. Ardından bakışları Sencer'e döndüğünde destek olmak için elimin üzerine koyduğu elini çektirdi.

Lilith Korel'i gördükten saniyeler sonra derin bir nefes vererek arkasına daha fazla yaslandı. ''Şimdi görüyorum... Neden Korel'i seçtiğini.''

''Ben kimseyi seçmedim... Onlar bir seçim değil.'' Korel'i yanımda hissetmek bana kendimi güvende hissettirmişti. Sonunda dudaklarımı kıpırdatabilecek kadar gücü kendimde bulabilmiştim.

Eğer o gelmeseydi muhtemelen saatlerce burada boş boş oturuyor korkudan titriyor olacaktım. Ama o geldiğinde onun temasıyla içime akan ateşi ve gücü hissedebiliyordum. Artık içimdeki korku yerini özgüvene bırakmıştı.

''Neden seçmiş?'' Lilith Sencer'in sorusuyla gözlerini üzerimizden çekip ona döndüğünde Korel'in elinin omuzumda sıkılaştığını hissettim. Sencer'in bu sorusu onu rahatsız etmişti.

''Çünkü o Korel'in ruhunu paylaşmış bile... Romantik bir an yaşamış gibisiniz...'' dudakları kıvrıldı ve pipeti dudaklarının arasına alıp büyük bir yudum çekti. ''Korel sana bunu söylememiş gibi görünüyor...''

Yüzümü Korel'e kaldırdığımda bana dudaklarını kıpırdatmadan ona güvenmemi söyledi. Aklını falan okumadım, gözlerinden bunu söylediğini hissettim.
Ona her zaman güvenmemeyi seçerek yanılan ben bu kez güvenmeyi seçmiştim.

''Eğer söylemediyse benim için önemi olmadığını bildiği içindir.'' Bu cevabım Lilith'i şaşkına çevirmiş gibi göründü. Kaşları hayretle kalktı, Sencer'in bakışları bana döndü.

''Başında bir şeytan dikiliyor Efnan.''

''Başımızda ölümümüzü bekleyerek dikilen Azrail'den korkmuyoruz. Şeytandan neden korkalım?'' Korel'in eli yumuşadığında öfkesini cümlelerimle dindirdiğimi hissettim. Rahat bir nefes aldığını hissedebiliyordum. Lilith Sencer ve benim karşılıklı cevabımı hayret içinde biraz da muzip bir ifadeyle izliyor asla araya girmiyordu. Bu beni şüphelendirdi.

''Bunları konuşan sen misin? Yoksa o mu?'' Sencer'in bakışları benden Korel'e çıktı. Kardeşine karşı bu çıkışı beni şaşırtmıştı ama bunu belli etmemek için verdiğim yüksek çaba sonucu ifademi sabit tutmayı başardım.

Eğer beni isteyen birinin karşısında duruyorsam güçlü durmalıydım. Bu gücü aldığım kişi hemen arkamdaydı, tam da ihtiyacım olduğu yerde.

Neden şu an arkamda dikildiğini hissettim, ben istediğim için arkamdaydı.

''Peki bunları konuşan sen misin? Yoksa hizmet ettiğin annen mi?'' bakışlarım Lilith'e döndüğünde keyifle kahkaha attı. ''Sen tam olarak onun için yaratılmışsın.'' Korel ile birbirimize baktık. Birbirimizin gözlerinden ateş geçiyordu.

Ve bir ilk daha oldu, bir köprünün gözlerinden ilk kez cehennem ateşi geçti.

Bunu şeytanın gözlerinde gördüm, ateşim onunkine bile baskın geliyordu. Bana verdiği ateşin ona ait olduğunu hissedebiliyordum. Onda eksilen her şey bende artıyordu.

''Buraya neden geldiğimi biliyorsunuz değil mi?'' Lilith beni yok sayarak Korel ve Sencer'e döndüğünde ikisi de ürktü. Korel'in omuzumdan çekilen eli ve Sencer'in titreyen eli bunu gösteriyordu.

Lilith ayağa kalktığında Sencer'de kalktı. ''Önce o.'' Lilith'in bakışları arkamda kalan Korel'e döndüğünde ne yapacağımı bilemeden öylece baktım. Korel'e doğru bir adım attığın hiçbir şey yapamayacağımı bilmeme rağmen koruma iç güdüsüyle kalktım ama Korel beni omuzumdan tutarak engelledi. Ardından elini omuzumdan çekerek geri adım attı.

Onu yine hissediyordum, yerimde kalmamı söylüyordu.

''Seni sen yapan şeyi eğer senden alırsam, hala onu sevmeye devam edebilir misin?'' bakışları saniye kadar bana döndüğünde neden bahsettiğini algılamaya çalışır şekilde ona bakmaya devam ettim ama içimde bir şeyler sallanıyordu. Beynimde alarmlar patlamak üzereydi.

''Yapamazsın...'' Korel sertçe yutkundu, sesi zor bela çıkmıştı.

''Aaah öyle bir yaparım ki Orcus...'' Elini boynuna sarıp sıktığında Korel'in nefesi kesildi. Gözleri cehennem ateşiyle parladı. Vücudundaki damarlar ateş gibi kırmızı renkte yanarken Korel'in ruhu açığa çıktı. Ayağa kalkmak için tekrar yeltendim.

Korel'in gözleri acı içinde bana döndüğünde gözlerim dolmuştu.

Beni seviyorsan, olduğun yerde kal.

Seni sevdiğim için, olduğum yerde kalamam.

Ayağa kalktığımda sandalye gürültüyle geri savruldu, o an Korel'in tüm ruhu bedeninden çıktı ve gözlerindeki ateş söndü. Yerini Korel'in masum mavilerine bıraktı. Ben yürümeye fırsat bile bulamadan olacaklar oldu, yerimden kıpırdayamadan içimde bir yerlerde etimden et kopardıklarını hissettim, Korel'in acısını içimde hissettim.

Şeytan karşımda acıyla iki büklüm oldu, Korel karşımda nefes alamadan ruhunu annesine teslim etti.

Lilith elini Korel'den çektiğinde Korel gözlerindeki cehennem ateşi sönmüş şekilde acı içinde dizinin üstüne çöktü. Korel'le işi bittiğinde bize döndü ve bakışları benden Sencer'e sekti.

''Sen bu kadar kolay kurtulamayacaksın oğlum, seni çok özledim. Biraz hasret gidermek istiyorum.'' Sencer'e doğru bir adım attığında Sencer de geriye bir adım attı.

Ardından Lilith'in gözleri alevle kaplandığında Sencer olduğu yere mıhlanıp kaldı. ''Anne... lütfen...'' Lilith kafasını sağa sola salladı. Ellerini Sencer'in omuzlarına koyduğunda Sencer acıyla bağırarak diz çöktü. Gözlerinden yaşlar akıyor acı içinde bükülerek bağırıyordu.

Gözlerim Korel'e döndü, gözleri yarı açıktı ama ruhunu kaybetmişti. Artık şeytan değildi, şeytan ateşini annesi söndürerek ona yapabileceği en büyük kötülüğü yapmıştı.

Hızlı adımlarla Korel'e ilerleyerek ellerini tuttum. Artık bedeni sıcak değildi, artık ateşini hissedemiyordum. Bu benim bile canımı yaktı.

Sencer ''Hayır, hayır lütfen... Özür dilerim... Beni cehenneme götürme.'' Diye yalvarıyordu ama Lilith onu dinlemedi. Sencer'in ruhu bedeninden çıktı ama geri içine girmedi. Bedeni yere yığıldı.

''Hasret giderene kadar, sonsuza dek değil.... En azından şimdilik.'' Lilith omuzunun üzerinden bize bir bakış atıp gözden kaybolduğunda diz çökmüş şekilde karşımızdaki bedene bakakaldık.

Sencer gitmişti, bedeni yerde ölü vaziyette gözleri kapalı görünüyordu.

''A...abi.'' Arkamızdan bir fısıltı kadar kısık, can çekişircesine zor bir ses duyuldu. Korel hala Sencer'in bedenine bakıyor yutkunmakta bile zorlanarak yıkılmış şekilde dizlerinin üzerinde duruyordu.

''Götürdü mü? Onu götürdü mü?'' Azra koşarak Sencer'in vücudunu sarstığında Sencer'in bedeni öbür tarafa döndü. Azra ellerini saçlarına geçirerek tekrar ayağa kalktı. Yüzünden öfke nöbeti geçirmek üzere olduğu okunuyordu.

''Size dedim... Üzerimize ateşler yağacak dedim... Nasıl bir şey yapmazsın?'' suçlayıcı ve tiksinti bakışları bize döndüğünde ikimizin sessizliği onu daha çok delirtti.

''Nasıl bir şey yapmazsın!'' kükremişçesine çıkan sesiyle irkildiğimde bize doğru hırsla gelip eğildi ve Korel'in gözlerine baktı.

''Yapmadın değil.... Yapamadın.'' Diye fısıldadı.

''Cehennem ateşini aldı değil mi? Seni de cezalandırdı...'' Korel kafasını aşağı yukarı salladığında ellerini yüzüne geçirip tırnaklarını yüzünde gezdirdi.

Yüzünden düşen tırnakları kucağında yerini alırken gözleri Korel'den bana döndü. Gözlerinin resmen karardığını hissettim. Onun içindeki nefret harlandı, buradan bile hissedilirdi. ''Senin yüzünden oldu... Senin yüzünden biri cehennem ateşine gitti, biri de cehennem ateşini kaybetti.''

Suçluluk duygusu kulağımdan giren cümlelerle içime işlemeye başladığında yüzüm yere doğru eğilmeye başladı.

Dakikalardır sessizliğini koruyan Korel ise kafasını kaldırdı ve derin bir nefes alarak Azra'ya döndü. ''geri gelecek.''

''Ne zaman?'' Korel dakikaların ardından ilk defa konuşsa da Azra'nın dikkatini üzerimden çekememişti. ''Bilmiyorum ama geri geleceğini söyledi.''

''Ya senin... ateşin?'' Korel kafasını olumsuzca salladığında Azra arkasını döndü ve omuzunun üzerinden bize dönerek ''Sizin için elimden geleni yaptım.'' Diye mırıldandı.

Korel ise ''Biliyorum.'' Diyerek dudaklarını birbirine bastırdı.

Azra bize arkası dönük Sencer'in vücuduna ilerledi ve onu kucaklayarak önümüzden aldı.

Yüzüm hala yerde, suçluluk duygusu içimde harlanır halde olduğum yerde dikilmeye devam ettim. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Nutkum tutulmuştu, en kötüsü de Azra'nın söylediklerinin doğru olmasıydı.

Yine dakikalarca süren bir sessizlik rüzgâr sesinin eşliğiyle geçti. Hala dilim mühürlü gibi hissediyor tek kelime edemiyordum. Sadece Korel'in hissettiği acıya onun gibi iliklerimde hissederek eşlik ediyordum. En sonunda esen güçlü rüzgârın haricinde tenimde bir dokunuş hissettim.

Sıcak değildi, bu can yakıyordu.

İlk defa tenimin yanmasını istemiştim. Hem de istediği kadar yakabileceği ateşle yakmasını istemiştim.

''Yüzünü hiçbir zaman eğmemen konusunda anlaştığımızı sanıyordum.'' Diye mırıldandı titreyen sesiyle.

Mahvolmuştu, ateşinin sönmesiyle mahvolmuştu.

Ruhunun acısını gözümle görmüş, her zerremle hissetmiştim. Sızısı hala içimdeydi.

''Özür dilerim...'' diye fısıldayarak elini tutmaya yeltendim. O ise elimi yakaladığı gibi beni kendine çekti ve sarıldı. ''Dileme... sen hiçbir şey için özür dileme. Senden bu cümleyi duymak istemiyorum.''

Kafamı sağa sola salladığımda yanağımdan bir yaş düştü.

''Geri verecek mi?'' diye mırıldandığımda teninin kokusu burnuma doldu.

Korel hala Korel'di. Ama şeytan hala şeytan değildi. Eli belimi sıkı sıkı sarıyordu, baş parmağı yine belimi okşamaya başladığında dudaklarından zorlukla ''Bilmiyorum.'' Kelimesi döküldü.

Daha fazla soru sormak istemedim, alacağım kötü cevapları duymaktansa cevabı bilmemeyi seçerek titreyen elimi ensesine çıkardım.

Onun bana olduğu gibi destek olmak istiyordum ama nasıl olacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Onun gibi dokunuşumla her şeyimi ona veremiyordum. Bu beni paramparça ediyordu. O karşımda böyle nefes alamayacak kadar yokluğa sürüklenirken benim burada elim kolum bağlı durmak beni bitiriyordu.

Titreyen çenemi saklayamadım, dökülen yaşlarımı da öyle. ''Çok canı yanacak değil mi?'' dediğimde sesimin titremesiyle Korel'in bedeni de titredi.

Benim titreyen sesim, onun vücudunu titretti.

''Yanacak.'' Bu cevaba karşılık dilim yine tutuldu. Dudaklarımdan hiçbir şey dökülmedi. Korel'in de öyle. İçten içe yağmur yağmasını dileyerek göz yaşlarımı Korel'in koluna akıtıyordum ama yağmurdan eser bile yoktu. Kendimi saklayamayacaktım.

Korel sonunda kafasını kaldırıp beni geriye ittirdiğinde elini tenime değdirmekten çekinmeden göz yaşlarımı sildi. ''İyi yanından bak... Artık sana canını yakmadan dokunabiliyorum.''

Bu cümle içimde bir şeyleri patır patır kırmaya başladı. Göz yaşlarım durulma düşüncesiyle boğuşurken bu düşünceden vazgeçerek şarıl şarıl akmaya başladı.

Her cümlesi beni daha çok parçalıyordu.

''Özür dilerim...'' dedi aynı benim gibi. Kaşlarımı çatarak kafamı salladığımda ''Ağladığın için.'' Diyerek yine eliyle göz yaşlarımı temizledi.

Sonunda burnum da akmaya başladığında gözüm az önce yığılan artık orda olmayan Sencer'in bedeninin düştüğü noktaya kaydı.

''Elimizden gelen bir şey yok mu?''

''Artık yok...'' Ateşim gittikten sonra elimden gelen bir şey yok...

Bakışlarım Korel'in bakışlarıyla kesişti. Gözlerinde ilk defa insanı duygular bu kadar belirgindi.

Pişmanlık, hüzün, acı, korku hepsi dakika dakika gözlerinden geçiyordu.

Bugünün konuşması buradan sonra devam etmedi, saatler birbirini kovaladı. İkimizde hareket etmedik, hava karardı. Yanımızdan insanlar geçti, hiçbiri bize aldırmadı.

Herkes kendi halindeydi, her zamanki gibiydi. Biz ise kaybettiklerimizle, kırıldıklarımız ve acımızla burada oturuyorduk. Sessizlik içinde, rüzgârın eşliğiyle, birbirimizin elini korkmadan tutarak.

''Efnan?'' tanıdık parfüm kokusu burnuma dolduğunda yüzümü hafifçe çevirdim. Arkun eğildi ve önce bana ardından Korel' döndü.

''Neyiniz var? Niye yerde oturuyorsunuz?'' Kafenin hemen sol köşesindeydik, masanın arkasında kalıyorduk ama yine de arkamız açıktaydı.

''Sonra konuşsak olur mu?'' Arkun demek istediğimi anlamış gibi Korel'e baktı ardından bakışlarını bana çevirerek kafasını salladı. ''Sizi eve bırakayım mı?''

Yüzümü Korel'e döndüğümde tepkisizliğini görünce kafamı olumsuzca salladım. Arkun dudaklarını tam aralamıştı ki Korel ''Biz gideriz, sağ ol.'' Diyerek yavaşça ayağa kalktı ve elini uzatıp kalkmam için bana baktı.

Uzattığı eli tutarak kalktığımda Arkun da ayaklanarak endişeli bakışlarıyla bana baktı. ''Tamam öyleyse, gece arayacağım.'' Korel parmaklarını parmaklarıma geçirerek beni arkada park ettiği arabasına doğru götürmeye başladığında sessizce arkasından gittim.

Arkun'un bakışlarına karşı sadece göz kırparak onu onaylayabilmiştim. Arkun sonunda bakışlarını memnuniyetsiz olarak da olsa üstümden çektiğinde Korel kapıyı açarak geçmemi bekledi.

Öne bindim saniyeler içinde Korel de bindi ve arabayı çalıştırdı. Direksiyonu tutan elleri sıkmaktan saniyeler içinde boğumlaştı. Arabanın içi sessizlikle doldu, tek duyulan şey motor sesiydi.

Korel'in gözleri yol ile benim aramda gidip geldi, dudakları sessizlikle mühürlenmişti. Bu düzene uydum ne bakışına karşılık verdim ne de sessizliğine. Çünkü ikisi de şu an Korel' e iyi gelmeyecekti. Bunu hissedebiliyordum.

Ona tek iyi gelecek şey içinde yanması gereken o ateşti.

''Sadece o değil...'' diye mırıldandı. ''Eğer seninle ateş arasında kalsaydım... Seni seçerdim.''

Dediğinde gözlerim yine dolmaya başladı. ''Ama bu bir seçim değildi.''

''Öyleydi, beni uyardığında ona cevap vermeyerek. Seni korurken onu dinlemeyerek seçimimi yapmıştım.''

Pişman mıydı?

''Asla.'' Dediğinde hızlı sürdüğü araba otelin önüne gelmişti bile.

Pişman değildi, ama bu olmaması gerektiğini göstermezdi. Onu o yapan şeyi kaybetmişti.

Peki Lilith'in de dediği gibi hala beni seviyor muydu?

Korel bunu ya hissetmedi ya da cevap vermek istemedi. İki ihtimalde içimde kırılmayı ucuz atlatan kısımları kırarak içimde sağlam bir şey bırakmamıştı. Araba durdu, kapım Korel tarafından açıldı.

Sessizce inerek onun her hareketini dikkatle inceledim. Eskiden onu hissetmek daha kolaydı, şimdiyse onu hissetmek için ikimizin de bunu istemesi gerekiyordu. Görünene göre aklındakileri hissetmemi istemiyordu, görünene göre aklındakiler o kadar kötüydü.

O bir şeytan, iyi olmasını bekleyemezsin.

Otele girip asansöre ilerleyene kadar ikimizde sessizce yürüdük, tek yaptığımız parmak uçlarımızın yürürken birbirine çarpması için ellerimizi birbirimizinkine yaklaştırmamızdı. O bile artık iyi hissettiremiyordu.

Korel asansörde altıncı tuşa bastığında beşe basmaya yeltendim, ama önüme geçtiğinde onunla gelmemi istediğini anlayarak bir daha yeltenmeden asansöre yaslandım.

Sessizlik gözlerimin kat sayısına dikilmesine sebep olmuştu.

1.Kat ... Sessizlik

2.Kat... Sessizlik

3.Kat... Sessizlik.

Aradan geçen iki dakikalık sessizliğin ardından alınan derin bir nefes.

4.Kat... sessizlik

5.kat... Sessizlik

6.kat... Tik tak!

Asansörden önden inip odasına doğru yöneldiğinde arkasından onu takip ettim.

Hava kararmıştı, gün bitmişti.

Keşke gün hiç başlamasaydı!

Kapı okuduğu kartla açıldı, Korel içeri girip ışıkları yaktı. Ardından üstündekini yatağın üzerine bırakarak lavaboya ilerledi. Bende kapıyı örterek üstümdekini onun gibi yatağa bıraktım ve gözüme çarpan plaklara ilerledim.

Ellerim üzerinde gezindi, hiçbirini bilmiyordum ama dışardan hepsi birbirinden güzel görünüyordu.

Elimin üzerinde bir el hissettiğimde soğukluğuyla irkildim. Korel'in elleri ıslaktı, bir plağın üstünde takılı kaldı. Onu çıkardı ve eli hala elimin üstündeyken plağı içinden çekti.

''Yanımda olamadığını düşünüyorsun...'' dedi zorlukla konuşarak. Ardından plağı taktı ve arkada hoş bir müzik havayı tamamen baştan yaratmaya başladı.

Yumuşak, hoş ve nefes veren bir havayı.

Elinin biri belime diğeri de parmak uçlarımı tutarak diğer elime geçerken beni yatağın öbür tarafına doğru çekti. Şu an müziğe uyum sağlayarak dans ediyor birbirimizin acısını yüzünden okuyorduk.

Benimki suçluluk ve ondan bana geçen acı hissiydi, onunki ise sayılamayacak kadar çoktu.

''Korel...''

''Ama sen yanımda değilken bile yanımdasın... Hissetmeyi bırak, sadece dans et.'' Elimi ve belimi tutuşu sıkılaştı. ''Bir de beni seviyorsan, bir dahakine sözümü dinle.''

Ses tonu azarlar şekilde çıktı, yaptığıma kızmış olmalıydı. ''Teknik olarak dinledim...''

Bana gerçeğin bu olmadığını bildiği bir bakış attığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Evet yeltenmiştim ama bedenim Korel'i dinleyerek öylece kalakalmıştı.

Gördüklerimin etkisi hala üzerimdeydi, bedenimden güçlü bir titreme geçti. Belimden beni kendine çektiğinde dudakları kulağıma çarptı, nefesi tenimi okşadı. Yine sıcak değildi, bedenim alışkın olduğu sıcaklığı hissedemediğinde üşüdü.

''Hissetmeyi bırak Efnan.'' Diye fısıldadı. Yüzümü çevirdiğimde yüzümüzün yakınlığı şimdiden hasret kaldığım sıcaklığı andırır bir sıcaklık yaydı.

''Sadece bu anı hisset, bırak geçmiş geçmişte kalsın.''

''Saatler önceydi.'' Diye fısıldadığımda ''Saatler önce öncesinde kalsın.'' Diyerek karşılık verdi ve sallantısının yanında baş parmağı yine belimi okşamaya başladı.

''Hem... sana korkmadan dokunabilmek çok güzelmiş...''

''Korkmadan mı?'' Belimdeki elini çekip beni döndürdüğünde çatık kaşlarımla sorumu tekrarladım. ''O da ne demek?''

Beni kendine şiddetle çektiğinde burunlarımız birbirine çarptı, gözlerindeki ateş gitse de bana olan ateşi hala sönmemiş orada cayır cayır yanıyordu.

''Canın yanacak diye, yanarsın diye korkmadan dokunmak.''

''Yanmıyordu.'' Dudaklarına bir tebessüm yayıldı. ''Tenin hep sıcak ve yanmış gibi kırmızıydı. Dokunduğum her yer...''

''Bundan şikayetçi değildim, bunu seviyordum.'' Yüzümüzün yakınlığı bir santim bile azalmadan dansa devam ederken gözlerimiz hala birbirinin yansımasını izliyor, İlk defa nefeslerimiz öpüşmeden birbirine karışıyordu.

''Sevdiğini biliyorum.'' Belimdeki elini tekrar çekti ve beni tekrar döndürdü.

''Bu gece rolleri değişebilir miyiz?'' elimden tutup kendine çektiğinde ''Nasıl yani?'' diye sordum.

''Bu gece yanımda olmana ihtiyacım var... Hem de her dakika.'' Gözleri gözlerimin içine öyle bir baktı ki, kırık dökük ne varsa her şey birbirini sarmaya başladı. Korel için, yanında olabilmem için yaralarım kendi kendini sarmaya başladı.

Üzüntü, suçluluk duygusunu örttü. Acı, pişmanlığı örttü. En sonundaysa Korel'in gözleri hepsini örterek istekle bana baktı.

'' 'Nerede olmama ihtiyacın olursa orada olurum Korel. Arkanda, önünde ya da yanında. Ne zaman, nerede istersen.'' Onun repliğini söylediğimi anladığında masumca gülümsedi ve kafasını boynuma gömdü.

''Öyleyse her daim yanımda olmana ihtiyacım var.'' Mırıltısı kulağıma geldiğinde içim hoş oldu, boynuma çarpan nefesi vücudumu gerdi.

''Öyleyse bende olurum.'' Diyerek elimi saçlarına çıkardım.

Gözlerim boynuma indi, gözleri kapanmaya başlıyordu. ''Uyumak ister misin?'' diye mırıldandığımda bunu bekliyor gibi kafasını salladı. Elimi indirdiğimde boynumdan kafasını kaldırdı, yatağın üstündeki kıyafetleri koltuğa bırakarak yorganı açtım. İçine girdi, kıvrılarak uzandı. Ben de öbür tarafından yorganın içine girerek elimi boynunun altından geçirerek saçlarıyla oynamaya başladım. Diğer elimle de elini tutuyor kafasını göğsüme bastırıyordum.

Kenardaki düğmeye basıp ışığı kapattı, içeri giren tek ışık perdeden süzülen sokak lambasının ışığıydı. Plak hala çalıyordu, hoş müzik içeriyi sarmıştı.

''Sen... de gidecek misin?''

''Cehenneme mi?'' Onaylar mırıltılar çıkardım, ellerim yine alacağım cevabın korkusuyla titremeye başlamıştı. ''Sanırım öldükten sonra gideceğim, daha önce hiç ateşim sönmedi. Sanırım neler olacağını beraber göreceğiz.''

''Sanırım...'' diye mırıldandım iç çekerek.

Yatağa daha çok gömüldü, elleri belime sarılırken yüzünü bana döndü ve kafasını yine boynuma gömdü. ''Şimdilik sadece burada kalmak istiyorum, senin yanında.''

Sesi fısıltıyla karışık olsa da işitebilmiştim, kalbim hızlandı.

''İlk defa üşüyorum, sarıl bana.'' Kolları beni kendine daha çok çektiğinde söylediği cümlenin ağırlığı altında ezilerek kollarımı ona daha sıkı sardım.

Biri üşüyordu diğeri ise muhtemelen çığlık çığlığa cayır cayır yanıyordu.

Bedenim aklımda canlanan hayali görüntülerle irkildi, çaktırmamak için çok uğraştım.

En sonunda Korel'in içine çektiği derin nefesle dikkatimi gözümün daldığı yerden çekerek ona verdim. Dakikaların hızlı geçtiği vaktin hemen ardından Korel uykuyla karışık ''Seni hala seviyorum.'' Diye mırıldandı.

''Efendim?''

Yüzümü ona yaklaştırıp dediğini duymak için dikkat kesildim, nefesi kulağıma çarparken sessiz denemeyecek kadar sesli ama sesli denilemeyecek kadar sessiz şekilde güldü. ''Cevabını almaktan korktuğun sorunun cevabı...''

Derin bir iç çekti. ''Seni hala seviyorum. Benliğimi kaybetsem bile...''

 

Loading...
0%