Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm

@byzloey

Canım yanıyordu, bedenimin her zerresinde alevleri hissedebiliyordum. Tek gördüğüm ve hissettiğim cehennem ateşiydi. Söylenildiğinden daha korkunç hayal edilemeyecek bir eziyetti. İnsan bedeninin en ufak zerresine kadar işliyordu. Tenimin altına, içine kalbime kadar sızıyordu. Güneşin uzaktan bedenimize verdiği sıcaklığa bile dayanamayan insan bedeni buradaki bilinen en yüksek ateşte yanıyor ama asla şekil değiştirmiyordu.

Tenim yandı, acılı çığlığım diğer günahkarlara karıştı. Burada çığlıktan başka hiçbir ses yoktu. Kimseyi görmüyordum ama acı dolu haykırışlarını duyabiliyordum. Hepsi kulağımdaydı ve benimkiyle birleştiğinde içimi titretiyordu.

''Cennetin kapılarının sonsuza kadar kaçırdığına pişman mısın Efnan? Şimdi bir Şeytan'a âşık olduğun için pişman mısın?''

''Cehennemi yer yüzüne indirmek mi?'' gözleri gözlerime mühürlenmiş gibi ayrılmadan bakıyordu. Kararlılık hissini buradan bile sezebiliyordum ve Korel'den sezdiğim duygular hiç hoşuma gitmiyordu. Karanlık yine içimde gezindi, tüm damarlarımda, kanımda ve aklımda. Beni kışkırtıyordu ama bir yanımda bunu kabullenemiyordu.

''Cehennemi yer yüzüne indirirsen burada masum kalan bir sürü insan ölür.'' Kaşlarım belli belirsiz çatılmış korku sesime yansımıştı. İçeri de ki saniyeler süren her sessizlik titreyen sesimle yankılanıyordu.

''Masumiyet sandığın kadar saf kalan bir şey değil Efnan, ruhun nasıl kirlenmek için bir temasa bakıyorsa masumiyette kirlenmek için bir harekete, bir düşünceye bakar. Herkes masum olduğunu düşünür ama onlar sadece temizlenemeyecek bir masumdur.'' Onu bu fikirden döndüremeyeceğim o kadar belliydi ki söylemem gereken, söylemek istediğim her şey onun kararlılığı karşısında yetersiz kaldı. ''Bir daha seni bu kadar tehlikenin içine atamam ve bu daha başlangıç. Buradaki nüfusun yarısı silüet.''

Aklından geçen hisler beynimde yankılanırken öfkeli bakışlarım üstünde gezindi. 'Hepsini gördüğüm yerde öldürmeliydim, en can yakıcı şekilde.'

''Eğer bunu yapsaydın yer altına dönmek zorunda kalabilirdin.'' Bir adım daha atarak hala kan damlayan yumruk yaptığı elinin üstüne elimi sardım. Kan ikimizden de aktı.

''Bırak her şey olması gereken yerde kalsın. Cehennem yer altında, cennet gök yüzünde, sen de benim yanımda.''

Sözlerim onu kısa süreliğine de olsa yumuşatmıştı. Korel'in gözlerindeki parıltı tekrar gözlerimi kamaştırdı ama saniyeler sonra ışık söndü. Eğer ateşi hala içinde olsaydı şu an gözlerinin tamamı alevle sarılı olurdu.

Yine de bakışlarının aksine yumuşak bir hareketle elimin sarılı olduğu elini değil diğer elini saçlarıma çıkararak beni kendine bastırdı. Yüzüm göğsüne yaslanmıştı, elleri saçlarımda gezindi.

Derin nefesi saçlarımın arasına yayıldığında boynuna doğru sokuldum, aynı onun yaptığı gibi.

''İnsanlar günahkâr, onları sonsuz bir cehennem azabı bekliyor. Buna rağmen benden üstünler, benden şanslılar...''

''Neden?'' elim sırtına çıktı ve sırtını okşadı. Diğer elim hala kan damlayan eline sarılıydı.

''Çünkü onların gitmek zorunda olduğu bir cehennem, yerine getirmesi gereken bir sorumlulukları yok... Anneleri de Lilith değil.'' Son cümlesindeki alay tınısı gülmeme sebep oldu. ''Yani eğer insan olsaydım senden bir saniye bile uzaklaşmazdım.''

''Eğer insan olsaydın işe girmek zorunda olurdun bu da günde ortalama sekiz saat yine beni göremeyeceğin anlamına gelirdi.'' Söylediğim yine onu güldürdü.

''Ben zaten çalışıyorum ama seni çalışırken de görebiliyorum.'' Aynı okulda çalıştığımızı hatırlayınca gülerek yüzümü göğsüne daha da bastırdım.

İçine çektiği derin nefesle göğsü inip kalktı. Sanki göğsüne yaslanmam ona bahşettiğim bir nefes gibiydi. ''Eğer cehennemi yer yüzüne indirirsek, Sencer'i de yer altından çıkarabiliriz.''

Sencer... Alaycı ve umursamaz tavırları, üzerinden hiç çıkarmadığı o deri ceketi ve Arkun'la birbirlerine karşı ettikleri nefret.

Adını duyduğumda aklımda canlanan anılar içimi burktu. O hala cehennemdeydi, yer altındaydı ve buradaki bir günün orada bir günden kat kat fazla olduğunu düşünürsek Sencer yaptığı her şey için şimdiye kadar bin kere pişman olmuş olmalıydı. İçimden bir ses Sencer'in artık tanıdığımız Sencer olmayacağını söylüyordu. Çünkü korku herkesi değiştirirdi.

Eğer dünyadaki korku bile insanı değiştiriyorsa cehennem korkusu Sencer'i yeniden yaratabilirdi.

Korel'in bu tehlikeli fikri her cümlesinde ve düşüncesinde aklına daha çok yatıyordu. Bunu hızlı hızlı atan kalp atışından hissedebiliyordum. Çünkü bu tehlikeli fikir ona istediği her şeyi veriyordu. Kardeşini, içindeki cehennem ateşini ve beni koruyabilme fırsatını. Daha da iyisi, şu an rahatsız olduğu güçsüzlük duygusunu artık hissetmeyecekti.

''Ya annen? O ne olacak?'' sorumu duymazdan mı geldi yoksa aklının karışıklığıyla duymadı mı bilmiyordum ama cevabını kendi içinden verdiyse de ben bunu hissedememiştim.

Yine de pes etmeden başka soruma geçtim. ''Peki bunu nasıl yapacaksın?''

''Sen orasını bana bırak.'' Diye mırıldandı, çenesi saç köküme değmişti. Çene kaslarını sıktığını başımdaki hareketlilikten hissederek ''Nasıl?'' diye ısrarla sordum.

''Kumar oynayacağım, riskli bir kumar. Yeni bir oyun başlıyor. Bu oyunda ya tamamen kazanacağım ya da tamamen kaybedeceğim.'' Kollarımı ondan çekmeye yeltendiğimde kolları sıkı sıkıya bedenimi tuttu. ''Korel, ne oyunu?''

''Günler içinde göreceksin, güven bana çok sürmeyecek. Bizi sonsuzluk bekliyor ya yer yüzünde birbirimizin teninde ya da yer altında cehennemin dibinde.'' Cümleler tüylerimi diken diken ederken az önce yaptığı gibi derin bir nefes aldım.

Bu sessizliğin doldurduğu içerisi açılan camla esmeye başladığında yüzümü hafif eğerek sola döndüm. Cam hiçbir zaman durduk yere açılmazdı, gözlerim camın önüne kaydığında kuzgun bedeninde Semum'un bizi izlediğini gördüm. Dudaklarımda güvenin verdiği bir tebessüm gözlerimde minnettarlığın verdiği bir bakış vardı. Yine başını eğdi ve gözden kayboldu, o sırada kafede insan bedenindeyken kafasını neden eğip baktığını anlamıştım.

Bana Semum olduğunu göstermek istemişti ama ben anlamamıştım.

Korel sessizce kollarını gevşetip benden ayrıldığında gözlerim camdan ona döndüm. ''telefonun...''

Bana söyleyene kadar arkasında kalan telefonumu eline almıştı bile, telefon elinde tiz bir sesle titriyordu. Telefonu bana uzatmadan açıp hoparlöre aldığında ekranda görünen Arkun yazısı kısa süreliğine içimi rahatlatmıştı.

Çünkü son ayrılmamızdan bu yana neredeyse saat olacaktı ve sonunda güvende olduğunu öğrenebilecektim.

Telefondan bir cızırtı geldiğinde Korel'in elindeki telefona doğru eğildim. ''Arkun, iyisin değil mi?''

Korel'in bakışları benimle telefon arasında gidip geldi. Arkun'dan hala ses gelmiyordu.

Kaşlarım çatıldı, içimdeki tehlike çanları yine çalıyordu. Zaten çok nadir susuyordu.

''Arkun gayet iyi, en azından şimdilik.'' Azra'nın öfkeyi tüm bedenimde alevlendirdiği sesini duyduğumda içeri esen soğuk havanın üzerimde hiçbir tesiri kalmadı. Öfke ve ateş bedenimde yine geziniyordu. Azra ses tonunu duymamın bile benim için yettiği bir düşmandı.

''Eğer zamanında yetişirsen iyi olmaya devam eder.'' Zamanında yetişmek mi?

Kalp atışım heyecan ve endişeyle hızlı hızlı atmaya başladı. Korel'in bakışları bana, benimkilerde ona döndü. ''Oyuna erken başlamışsın kardeşim.'' Otoriter sesi telefonun ucuna gittiğinde Azra'dan ses kesildi.

Gücü olmadığında bile güçlüydü, korkutacak bir şeyi kalmadığında bile korkutuyordu. Çünkü onun aldığı nefes için bile, birçok iblis can vermek zorunda kalıyordu.

''Senin başlatacağın yoktu abicim.'' Sesindeki titremeyi ne kadar gizlemeye çalışsa da başaramamıştı. ''Zamanında yetişmek derken neden bahsediyorsun, Arkun nerede? Sesini duymak istiyorum.''

Azra gergince güldü. ''Hay hay.''

Adım sesleri telefonda yankılanırken beşinci adımda yürüme sesleri kesildi. Yerine öksüren ve nefes almakta zorlanan biri sesi duyuldu.

''ARKUN!''

''Efn...an.'' Güçlü bir öksürük daha fazla duyulur olduğunda endişeli bakışlarım Korel'in gözlerine yansıdı. Telefonu elinden bırakmadan bana kapıyı işaret etti. Boşta kalan eli belime yerleşirken kapıya ilerleyerek odadan çıktık.

''Maalesef ateş sarmalının arasında olduğu için bedeni pek fazla dayanamıyor. İnsanlığın zayıf bir noktası daha...'' iğrenç gergin gülüşü telefondan bize ulaştığında içimdeki nefret daha da yükseldi. Merdivenlerden hızlı hızlı iniyor etrafımızdaki kimseyi önemsemiyorduk.

''yanına geldiğimde de bu keyifli gülüşünü duymak isterim.'' Korel'in uyarıcı tonuyla Azra'nın sesi bir kere daha kesildi. Hem korkuyor hem de karşısında duruyordu.

''Maalesef duyamayacaksın abicim. Çünkü gelirken biraz trafiğe takılacaksın, ama Efnan gelmek isterse diye onun yolunu açtım. Malum, beklemeyi pek sevmem.'' Otelin otomatik kapısı açıldığında yerde duran kuzguna baktım. Korel aramayı sessize aldı, ''Bedenine dön.'' Semum kafasını sallar gibi yaptığında yine gözden kaybolmuştu. Korel aramayı sessizden çıkarırken önüme geçip arabanın kapısını açtı. Biner binmez kapımı örttüm, Korel de kendi kapısını açtığında uzattığı telefonu alarak nefes nefese ''Ne istiyorsun Azra?'' diye bağırdım.

''Herkes 'in istediğini istiyorum köprü, seni istiyorum.'' Korel alayla gülerken arabayı hiç görmediğim bir hızla sürerek otelden çıkardı.

''Hayal kurma Azura, ona benden kimsenin alamayacağını biliyorsun.''

''Merak etme abicim, annem sizi ayıramayacağını anladı. Ve bana aynen şöyle söyledi... Eğer biri için diğerini de almam gerekiyorsa hay hay, bende ikisini de alırım.''

''Bu da ne demek oluyor?'' Korel'in bir eli vitesten benimkinin üzerine örtüldüğünde duyacağım şeyin kötü olacağını anladım. ''Şu demek oluyor, annem artık ikinizi de istiyor.''

Bakışlarımız birbirine döndüğünde Korel'in gözlerinde de benim gözlerimde de aynı bakış vardı.

Aşk...

Çünkü biliyorduk ki savaş artık gelmişti. Yer altında ve yer yüzünde işler yolunda değildi, köprü sallanıyordu. Onu tek ayakta tutan şey Şeytanın ateşiydi, aşk ateşiydi. Tam da Korel'in söylediği gibi bir oyun başlamıştı. Kumar oynamaktan başka çaremiz yoktu ya tamamen kazanacaktık ya da tamamen kaybedecektik.

Gözleri gözlerime kenetlendiğinde aklından geçen oyun beynimde yankılandı. Kazanma ihtimalimiz çok düşüktü ama kazanmaktan başka çaremiz de yoktu. Kafamı onaylar şekilde salladım. Ona güveniyordum, bu hayatta ondan başka güvenebileceğim kimsem yoktu.

Her zerremle sadece ona teslim olmuştum, her düşüncem ve her hissimle sadece ona inanmıştım ve hiç yanılmamıştım. Yine yanılmayacağımı da biliyordum.

Telefon suratımıza kapanmıştı. Araba son hızda gidiyordu, Azra nerede olduğunu söylememişti ama söylemesine hiç gerek yoktu. İkimizde nerede olduğunu hissedebiliyorduk.

Nefret beni çağırıyordu, Alacakaranlığın kızı abisini çağırıyordu.

Korel arabayı ara caddelerden yola çıkardığında yolun tersi yönünden bize doğru son hızda gelen araba göründü. Önde oturan kişiyi tanıyordum, etrafımı saran iblislerden biriydi.

Son hızda bize doğru geliyordu, Korel'in gözleri bir anlığına bana döndü. ''kemerini tak.''

Dediğini yaparak kemerimi bağladım, Arabalar çarpışmak üzereydi. Saniyelerle Korel arabayı drift çekerek döndürmeye başladı. Arabanın arka kısmı bize çarpmak için gelen arabanın önüne çarparak onu yoldan savurdu.

Biz hala hızla dönmeye devam ederken Korel direksiyonu döndürebildiği kadar döndürmüş elinin üzerindeki elimi baş parmağıyla hala tutmaya çalışıyordu. Bense diğer elimle kapıdan sıkıca tutunuyor savrulmanın etkisiyle bir yerlerimi yaralamamaya çalışıyordum.

Sonunda araba toparlandığında ikimizde derin bir nefes verdik ama verdiğimiz nefesi geri çekmemiz uzun sürmemişti. Sağdan, solan ve önümüzden birçok araba bize doğru gelmeye başladı.

Hepsi benim masama oturan iblislerdi, hepsini hatırlıyordum. Gözleri tamamen siyahla kaplıydı, arabaları etrafımıza çektiler ve bizi köşeye kıstırdılar.

''Ne yapacağız?'' Korel'in baş parmağı elimden çekildi ve tamamen elimi kavrayarak dudaklarına götürdü.

''Sen bir şey yapmayacaksın, sen sadece arkadaşının yanına gideceksin.'' Tüm bedenimle ona dönerken kafamı hiddetle olumsuzca salladım.

''Unutma... Yanında olmasam bile yanındayım.'' Yüzünü yüzüme yaklaştırıp dudaklarıma kısa bir öpücük bıraktıktan sonra kemerimi çözdü. Yüzü hala yüzüme yakındı. Gözlerim etrafımızı saran arabalar arasında fıldır fıldır gezerken korkuyla yutkundum. Hepsi arabalarından inmeye başlamıştı, kapı sesleri gürültü içinde birbirini takip ediyordu. Korel bana titreyen bakışlarıyla baktığında içimde bir yerler cız etti.

''Seni seviyorum, sen şeytanı alt etmiş kadınsın. Bir hizmetkara yenilmezsin.'' Konuşurken bir yandan da elini kolumun altından uzattı ve kapıyı açtı. ''Yolunu açtığımda, kaçacaksın. Arkana bile bakmadan.'' Dudaklarım zar zor aralanırken gözlerim korkuyla bize yaklaşan iblislerin arasında gezindi.

''Seni bırakmam.'' Diye fısıldadığımda gözlerimin yanmaya başladığını hissettim. Kendim için değil, onun için korkuyordum.

''Arkandan geleceğim. Söz veriyorum.'' Bana gitmemi işaret ettiğinde elimi boynuna koyarak kendime çektim ve dudaklarına ufak bir öpücük kondurdum. ''Eğer gelmezsen cehenneme de insen bulurum seni.''

Dudaklarında bir gülümseme oldu. ''Biliyorum, bulursun.'' Eli elimden çekildiğinde gözleri hala gözlerimdeydi. ''Bunun olacağını biliyordum...''

''Neyin?'' diye fısıldadığımda arabanın aynasını bana çevirdi. Gözlerimden alevler geçiyordu. Bu daha önce hiçbir köprüde olmamıştı, sanırım çığlık atma gücüne sahip köprülere özel bir durumdu ve bu herkesin beni hedef almasına sebep olmuştu. ''Nereden?''

''Sana ilk dokunduğumda ateşimi çekmeye başlamıştın zaten, bu ateşle herkesi yakıp yıkacağını biliyordum. Sadece kendimin de herkesin içinde olacağımdan habersizdim.'' Diye fısıldadığında bakışlarım titredi.

''Hadi, git ve arkadaşını kurtar.'' Ellerimiz birbirinden ayrılırken arabadan gerginlik içinde indim. Korel iner inmez yanıma gelmiş önüme geçmişti.

''Çekilin, kız gidecek.'' İblislerin önünde duran kadının sesiyle bana açılan yola döndüm. ''Onun adı Efnan.'' Korel'in tıslamasıyla kadın ve yanındaki adam onlara döndü. Kaşları hayretle kalkarken gözleri alayla Korel'e bakıyordu.

''Cehennemde değiliz Orcus, burada da ateşin artık yok. Belki de asilliği bir kenara bırakmalısın. Kızın adı umurumda değil.''

Korel'in dudaklarında alaylı bir gülüş oldu, sadece gülüşü bile bu kadar kişinin irkilmesi için yetmişti.

''Er ya da geç hepimizin gideceği yer orası... ama gitmeden.... Önce sana saygı duyman gereken kadının adını ezberletmeliyim.'' Yüzü bana döndüğünde boşalan yolu gözleriyle işaret etti.

Hızlı adımlarla Korel'i arkamda bırakmaya başlarken sık sık onu kontrol ediyordum. Hala konuşuyorlardı. Ne konuştuklarını bilmesem de hepsinin o kadar kalabalık olmasına rağmen ona karşı temkinli yaklaştığını görebiliyordum.

En sonunda görüş açımdan çıktıklarında içimdeki nefretin beni çektiği yere doğru ilerlemeye devam ettim. Issız bir yere ve kasabanın en ücra köşesine doğru çekiliyordum.

Önüm bomboş bir yoldan ibaretti, hava kararmaya başlamak üzereydi.

Koşar adımlarla yolda yürüdüğümde arkamdan bana doğru gelen bir araç sesiyle duraksayıp arkamı döndüm. Gözleri tamamen siyahla kaplanmış bir kadındı, arabayı son hızda bana doğru sürüyordu. Yol tek şeritti, sadece ilerde çevreyolu vardı.

Arabanın hızını kesmediğini gördüğümde ayaklarım geri geri gitmeye başladı, sertçe yutkundum. Aramızdaki mesafe dakikalar kadardı, derin bir nefes alıp arkamı dönerek canım pahasına koşmaya başladım. Gelme sebebi bendim, niyetini sezebiliyordum. Beni öldürmek istiyordu, bana kimden olduğunu bilmesem de bana zarar verme emri almıştı.

Nefes nefese koşmaya devam ederken sulanmaya devam eden gözlerimi silerek etrafıma bakındım. Yardım edebilecek kimse yoktu.

''Semum, neredesin?''

Endişe, panik, korku, öfke, nefret.

Bu duyguların hepsinin karışmasıyla içimde oluşan yeni duygu beni paramparça etti. Ne mantıklı düşünebiliyor ne de mantıklı hareket edebiliyordum. Kimi düşüneceğimi bile bilmiyordum.

Korel için arkamda bıraktığım Arkun'u mu?

Arkun için arkamda bıraktığım Korel'i mi?

Gözlerimden yaşlar hızla akarken yolun genişlediği ve sağa sola ayrıldığı kısma geldim. Arabanın ne kadar yakınımda olduğunu kulağıma gelen sesinin yükselmesinden anlayabiliyordum. Kaçışım olmadığı düşüncesi aklıma daha çok yatmaya başladı, umutsuzluk dalgaları vücudumda yayılıyordu.

Nefes almak için bile durmaya zamanım yoktu, araba hemen arkama yanaştı.

Bacaklarım duygu karmaşasından titriyordu.

Sonra bir ses duydum, bir düşünce.

'Nefes alabilirsiniz efendim.' yüzümü sola çevirdim.

Bir araba geliyordu, Kırmızı klasik bir araba. Öyle bir hızla geliyordu ki saniyeler içinde sürücünün yüzü, yüzündeki yara izi ve dudaklarındaki haz dolu gülümseme net bir şekilde karşımdaydı.

Hemen önüme vardığında arabayı sola kırdı ve arkamdaki arabayı metrelerce uzağa savurdu. Hemen yakınımda olmasının verdiği şokla yere düştüm. Bir anda dizlerim boşalmıştı, dakikalar sonra düzgünce nefes alabilmiştim.

Sürücü koltuğundaki silüet kapısı açılmış araçtan yuvarlanarak düştüğünde bakışlarım arabasından her zamanki asilliğiyle inen, indiğinde üzerini düzelttikten sonra arabasının kapısını örten Semum'a döndü. Yerde yuvarlanan silüete baktı.

Ardından bana doğru ağır adımlarla geldi. ''geciktiğim için üzgünüm, efendim. Umarım zarar görmemişsinizdir.'' Elini bana doğru uzattığında titreyen elimi ona doğru uzatarak beni ayağa kaldırmasına izin verdim. Destek vermek için elini belime koydu.

''Azura'nın yanına gitmeliyim, hem de hemen.'' Semum gözlerini gözlerimden etrafa çevirdiğinde kulağıma gelen adım sesleriyle bende onun gibi gözlerimi etrafa çevirdim.

''Yine mi?'' Birçok silüet, gözleri kararmış vaziyette bir şeyler söyleyerek etrafımızı sarıyordu. Dudaklarından çıkan cümleleri anlayamıyordum ama defterde yazan ve Sencer'den duyduğum dille aynı olduğunu biliyordum. Gözlerim endişe içinde Semum'a döndüğünde eli belimden çekildi. Boynunu kütlettikten sonra eli ceketinin düğmesine gitti.

''Ne söylüyorlar?''

Ceketini çıkardıktan sonra yere bıraktı. ''Beni cehenneme göndermek için yardım çağrısı yapıyorlar.'' Dudaklarında tehlikeli bir gülüş belirirken kenara çekildi ve cebindeki arabanın anahtarını bana uzattı.

''Gönderebilirler mi?''

''Beni göndermeleri için önce efendimi göndermeleri gerekiyor. Şeytan neredeyse bende oradayım, yani beni göndermek istiyorlarsa... bundan daha fazlasına ihtiyaçları olacak.'' Elindeki anahtarı aldıktan sonra elimi omuzuna koydum.

''Korel hemen arkamdan geleceğini söyledi.''

''Öyleyse giderken sık sık arkanızı kontrol etmeniz gerekecek.'' Tebessüm ederek elimi çektim, bana arabayı işaret ederken gömleğinin kollarını yavaşça sıyırmaya başladı. Etrafımızı saran iblisler çemberi daraltıyordu.

Ben arabaya ilerlemek için iki iblisin önüne geçtiğimde ikisi de önümden çekildi. Gözlerim Semum'a kaydığında gözlerinin karardığını ve siyah takımının içine siyah ruhun karışmaya başladığını gördüm.

Elimi arabanın kapısına koyduğumda camın yansımasından arkamdaki gölgeyi görmemle eğildim. Eğilmemle saniyeler içinde önümdeki arabanın camı kırıldı. Elimin üzerine cam parçaları bir bir dökülmeye başladı. Birkaç tanesi derime batmıştı, birkaç tanesi ise ayaklarıma düşmüştü.

Acıyla inlediğimde arkamdaki beden bir dakika içinde yere yığıldı. Vücudunda iki delik açılmıştı, delik içinde bedeni yere kapaklığında ruhunu tekrar insan bedenine dönüştüren Korel önümde belirdi.

Korku içinde titreyen ve kanayan elime aldırmadan kollarımı ona sardım. Göz yaşlarım daha önce korkutucu şeyler görmemişim ve ilk kez tehlikede kalmışım gibi titreye titreye akıyordu. Elini belime yerleştirerek saçlarıma öpücük kondurduğunda biraz daha durulacağımı düşünmüştüm ama öyle olmadı.

''Boynuzların...''
''Sadece içimdeki, gözlerimdeki ateş söndü. Hala şeytan olduğuma göre şeytan boynuzlarımın olması normal değil mi?''

''Yani hala öldürebiliyor musun?'' dediğimde kafasını olumsuzca salladı. ''yer altına gitmek için ateşin onları yakması gerekiyor, bu bedenden çıktı. Şu an ölmek üzere olan kimse onun bedenine girecektir.''

Belimdeki eli çekildi, bana arabanın kapısını açtığında ondan geri çekilmek zorunda kaldım, gitmem gerekiyordu. Kurtarmamı bekleyen bir arkadaşım vardı. Korel elini gözlerime uzattığında gözlerimi kapattım. Göz yaşlarımı dikkatle sildi ve alnıma bir öpücük bıraktı.

''Hemen arkanda olacağım, korkma.''

''Yanımda olmadığında bile... yanımdasın.'' Diye fısıldadım, gülümseyerek kafasını salladı. ''Yanındayım.'' Kanayan elime aldırmadan şoför koltuğuna oturup anahtarı taktım. Korel kapımı kapattı ve arabanın dibinden bir adım geri çekildi.

''Eğer ateşin ortaya çıkmazsa, sana dokunduğum anları hatırla. Sana ateşi ilk verdiğim anı, ateşin vücuduna dağıldığı anı... Ateş sahibine gelecektir.'' Kafamı aşağı yukarı sallayarak arabayı çalıştırdım.

İblislerin bedeni Semum'un üzerine çullanmış görünüyordu. Korel oraya döndüğünde gülümsedim.

''Sanırım yine rolleri değişmem gereken biri var.'' Ayağımı sert şekilde gaza basarak iblislerin üzerine sürdüm. Hepsi öylesine dövüşmeye odaklanmıştı ki, geldiğimi fark ettikleri tek an arabanın onları metrelerce öteye fırlattıkları andı.

Ruhların içinden geçtiğimde bedenin içinde sıkışan ruhlar etrafa dağıldı, Semum yerdeydi.

Silüetlere vurduğum yerde frene bastığımda üstündeki herkes metrelerce öteye dağılmıştı, yüzümü yere çevirdiğimde gözlerini bana çevirdi. Kuzgunun gözleri nasılsa şimdi de bedeni fark etmeksizin gözleri hala aynı bakıyordu, bana hizmet aşkıyla bakıyordu.

''Bunu borç sayarım.''

''Bunu ödeştik say.'' Diyerek yüzümü ondan tekrar yola çevirdim ve gaza yüklenerek içimde büyüyen nefretin sesine yöneldim.

İleriden sola döndüm, soldan üç kez daha ve sıcağın arttığı, ateşin kokusunun burnuma dolduğu yere ulaştım. İleride ayakta duran kızıl saçlı beden gözlerime ilişti. İçimdeki nefret duygusu harlandı. Onun da içinde harlanan nefreti buradan duyumsayabiliyordum.

Hislerimizin karşılıklı olduğu biri daha.

''Uzun sürdü, özellikle Semum'un da yardıma gelmesine rağmen.'' Arabayı olduğu gibi bırakarak içinden çıktım ve koşarcasına Arkun'u görebileceğim yere Azra'nın yanına geldim. Gözlerim tam karşımda ateş çemberinin ortasında kalmış öksürmekten gözlerinden yaş gelen Arkun'la kesişti.

Bana kafasını olumsuzca sallıyordu, umurumda değildi. Bir arkadaşımı daha bu aptal iblislere yem etmeyecektim. ''Ne istiyorsun? Kısa kes.''

Gözlerim nefretle ona döndü, hala gözlerimin yansımasında Arkun'un etrafını saran çemberin görüntüsü vardı. O ateş her yükseldiğinde nefesim kesiliyordu.

''Senin canına karşılık Arkun'un canı. Eğer cehenneme gidersen Arkun'un canını bağışlarım.''

''Bağışlamak senin işin değil.'' Diye tısladım. Dudaklarında tehlike izleri gezindi. ''İşim olduğunu söylemedim. Son kez soruyorum, senin canın mı? Onun canı mı?'' yüzünü Arkun'a döndüğünde benim de yüzüm onunla beraber en yakın, tek arkadaşım olan Arkun'a döndü.

Dudaklarımı araladım, bir ses duyuldu ama bu ses bana ait değildi.

''Aynı soruyu bende tekrarlıyorum, senin canın mı? Onun canı mı?'' Azra arkasına bile dönmeden gözlerini kısarak Arkun'u izlemeye devam etti. ''Abicim, bu kadar erken gelmeni beklemiyordum.''

Korel gergince bir nefes vererek güldü, gülüşü git gide daha yakından duyuluyordu. Attığı her adımda eksik kısmım tamamlanmaya başladı.

Ateşim, nefesim, güvenim, inancım. Hepsi teker teker tamamlamaya ve beni yeniden var etmeye başladı.

''Ama geleceğimi bekliyordun.'' Şüpheci ses tonu Azra'nın sinsi gülümsemesiyle kötü bir şeyler olduğunu kesinleştirmişti. Azra geleceğini biliyordu, abisini karşısına almazdı. Ama karşısına alabilecek birini bulabilirdi.

Aynı solumdan bana doğru gelen, yüzünü bana benzettiğim insan bedenindeki Grim gibi.

''Elbette bekliyordu. O seni bende onu.'' Bakışları hemen Korel'in arkasında beliren Semum'a döndü. ''Herkesin hesaplaşması gereken kişiler var tabi.'' Semum gözünü kısarak o tehlikeli gülümsemesini gösterdi.

Yanağının hizasındaki yara izi ve ağır duruşu olan otoriteli bedende olması bu gülüşünü çok daha tehlikeli gösteriyordu. Grim Semum'a sözlü bir karşılık vermemişti, sadece tehlikeli bakışlarına karşılık veriyordu.

''Siz erkekler konuşmayı biraz daha ileride yapsanız da bizde kız kıza konuşmaya devam etsek.'' Azra sonunda arkasına döndüğünde Grim de ondan beklediği işareti almış gibi yanımıza doğru yürümeye başladı, tam olarak benim tarafımdan.

Grim'in bana yaklaşmasıyla Semum yanıma gelmek için adım atmaya yeltendi ama Korel elini belinin hizasına koyarak onu engellediğinde durmak zorunda kaldı. Yine de gözleri güven vermek istercesine gözlerimdeydi, çene kasları gerildi. Elleri yumruk halindeydi.

''Efnan'ı benden kimse koparamaz. Ne yer yüzünde ne yer altında. Ne şeytanken ne de insanken.'' Gözlerini gözlerime çevirdiğinde bana doğru gelmeye başladı, Grim ise tam önüme geldiğinde durdu ve yüzünü Korel'e döndü.

''İnsanların bu duruma uyan çok klişe bir repliği var...'' Korel'i Grim'in omuzunun kalan kısmından gördüğümde kaşlarını belli belirsiz çattığını ve gözlerini kıstığını gördüm. ''Cesedimi çiğnersin... Tabi ateşinin olmadığını varsayarsak bu biraz zor olacak.''

''Cesedini çiğnemek mi?'' Korel'in gür kahkahası bana kadar esti, rüzgâr onu her zerreme taşıdı. ''Senin ruhunu paramparça olana kadar çiğneyecek sonra da Lilith'in önüne tüküreceğim.'' Grim bir adım geri bastığında ayağı parmak ucuma bastı.

Dudaklarımda Korel'in etrafa saldığı korkutucu nefesi içime çekmemle tehlikeli bir gülümseme oluştu. Grim ise derin bir nefes alarak Azra'ya döndü. Azra ise kollarını birbirine bağlayarak benimle Korel arasında bir bakış sektirdi. ''Onun için önce bedeni öldürmelisin abicim... Söylesene Efnan, eğer abim öz babanı öldürseydi onu hala sever miydin?''

Bakışlarım Azra'dan yüzünü bana dönen Grim'e sektiğinde bakışlarım değişti. Korel'in duraksadığını hissedebiliyordum. Semum uzaktan bizi izliyor, saldırmak için ufak bir hareketimizi bekliyordu.

Nefesim sıklaştı, gözlerim Grim'in girdiği bedeni baştan sona tekrar inceledi.

Yaşlıydı, yüzünde kırışıklıklar vardı ama dikkatli bakılmadıkça anlaşılmıyordu. Gözleri saçları ve bakışları bile babam olduğuna inanmama yetmişti. İlk gördüğüm andan beri benzetmemin sebebi buydu.

Grim bana doğru yaklaştığında bir adım geriledim. ''Babana sarılmayacak mısın?''

Gözlerindeki siyahlık ürkütücü seviye de içimi ürpertti ama beni üzen bu değildi, benim babam zaten çoktan ölmüştü. Ben küçüklüğümden beri zaten babama hasret büyümüştüm. ''Madem sarılmayacaksın... Öyleyse Korel'e zahmet vermeyelim.''

Cebinden bir bıçak çıkardığında dudaklarım aralandı, içimde bir ateş yanmaya başlamıştı.

Tüm bedenimde kaynıyordu, Gözlerim endişe içinde Grim'e bakarken Azra'nın ''Bir günde hayatında kalan son iki insanı kaybetmek canını ne kadar yakar Efnan? Mesela abimin cehennemde canının yandığı kadar yakar mı canını?'' demesiyle gözlerindeki alev Arkun'a döndüğünde çember daralmaya başladı. Kalbimin sıkıştığını hissedebiliyordum.

Bedenimde dengesiz yayılan ateş dalgaları birer birer içime doğru çekilmeye başladı. Her zerremden içime doğru akıyor tek bir yerde toplanıyordu.

Ellerim yumruk halini alırken gözlerimde şeytanın ateşi belirdi, bunu içimde hissedebiliyordum. Grim bıçağı göğsüne yasladığında Korel adımlarını hızlandırdı.

Bize doğru gelmek için atılmıştı çünkü olacakları biliyor, hissediyordu. İçimi okuyordu, içimde biriken ateşi hissediyordu.

Ateş içimde toplandığında yavaşça yukarı doğru yükseldi.

Ses tellerimin ateşle çevrelendiğini hissettim. İçim içime sığmadı, bedenim tamamen ateş içindeydi. Ne Arkun ne de Korel ateşi bu kadar hissetmemişti.

Onların gözlerine ve etrafına sığan bu ateş benim bedenime sığmıyordu.
Grim bıçağı kaldırdığında gözlerimi yumdum, dudaklarım aralandı.

Bir çığlık dudaklarımdan kaçmak üzereydi, alevlerle sarılmış tellerim dudaklarımdan ateşi dışarı bıraktığında birinin soğuk elleri belimi kavradı ve beni kendine çekerek soğuk dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Bedenimden akan her ateş damlası bedenimden onunkine aktı. Çığlık yer yüzüne değil, bir bedenin içine alevler halinde yayıldı.

Ben ise acısızca sadece içimde sönmeye başlayan ateşi ve dudağımın üstünde ki soğuk dudakları hissettim.

 

Loading...
0%