@byzloey
|
Duyguları doruklarımda hissetmiştim, en çok da ateşi. Ateşi söndürenin onun zıttı olduğunu sanmıştık, sıcağı her zaman soğuk söndürürdü. Ama benim sıcağımı benden daha sıcak biri bastırmıştı, soğuğa alışamayan ve hiçbir zamanda alışamayacak bedeni bastırmıştı. Kumar masasına oturmuştuk, kumara başlamıştık ve en sonunda kumarı kazanmıştık. Gözlerimi aralamama gerek bile yoktu, bu dudakları her zaman tanırdım. Tenime olan dokunuşlarını tanırdım. Onu parmak izlerinden, dokunuşlarının yumuşaklığından, teninin ısısından ve bana hissettirdiği duygulardan tanırdım. Biz bu oyunu kazanmıştık, hiç kimseyi ve birbirimizi kaybetmeden. İçimdeki ateş söndüğünde belimdeki soğuk el, dudağımdaki soğuk dudak sıcaklaşmaya başladı. Her zerresi hasret kaldığım ateşe geri sarıldı. Ateş sahibine geri dönmüştü. Ateşin sahibi özlediği ateşin hasretiyle daha fazla yandı. Belim ilk zamanlarımız gibi yanmaya başlamıştı, canım yanmıyordu ama tenimin yanmaya başladığını hissediyordum. Gözlerim sonunda aralandığında mavi gözlerinden daha çok sevdiğim alevle sarılı gözlerini gördüm. Dudakları dudaklarımdan çekildiğinde dudaklarındaki gülümseme ve gözlerindeki intikam ateşi içimi kavurdu. Bu savaşı atlatmamızın iyi yani bir daha güçsüz olmayacağımızdı, kötü yanıysa bu savaşı kazanmamız bizi çok daha büyük bir savaşa sürükleyecekti. Çünkü bizi yer altında bekleyen bir kadın vardı. ''Ateş şeytana aittir.'' Diyerek elini yavaşça belimden çekti. ''Köprü de en az ateş kadar şeytana aittir.'' Diyerek ekledi ve gölgeleşen vücuduyla, alevle sarılmış gözleriyle onlara doğru döndü. Grim bıçağı kendine saplayarak kurtulmuştu, ruhu başka bir bedene geçecekti. Beden yere yığıldığında gerçek babama sarılamadan gözlerimin önünde ölüşü içimi sızlattı. Sertçe yutkundum, Grim'in ruhunu görüyordum, aynı kuzgun gibi siyahtı ve bir anda göz önünden yok olmuştu. Korel büyük bir hayranlıkla ve memnuniyetlikle bizi izleyen Semum'a döndü. ''Bana onu getir.'' Semum kafasını eğdi ve geri geri yürüyerek arkasını döndü, bir anda gözümün önünden kayboldu. Azra birkaç adım gerilemeye başlamıştı. Korel elini Arkun'un etrafına sarılan ateşe uzattığında ateş yerde çizgi haline gelerek yerden Korel'in ayak uçlarına kadar geldi. Ateş Korel'in vücuduna eklendi, Arkun hala öksürüyordu. Azra zamanının bol olması için çemberi hayati riski olmayacak bir genişlikte tutmuştu. ''Birinci cezan, bir daha yer yüzüne inemeyeceksin. Efnan'a saldırarak zamansız yaşamının en büyük hatasını yaptın ve benden sonsuz bir cehennem hakkı kazandın. Onun tenine verdiğin zararların hepsini derin bir sonsuzlukta her gün her saniye hissedeceksin. İkinci cezan, cehennemde sana çok özel bir yer hazırlayacağım, hiçbir günahkarın hak edemeyeceği bir yer. Sadece sana özel, karşımda olarak sana karşı olabilecek merhamet duygumu yok ettin. Üçüncü cezan ise ateşini sonsuza dek kaybetmek. Sencer'in cehenneme gitmesine ve benden ateşin alınmasına sebep olduysan aynı şeyleri sende tatmalısın.'' Azra gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir korkuyla yere düştüğünde ''Merhamet et abi...'' diye fısıldadı. Korel ise dudakların da hala duran gülümseme ve başının üstünden uzanan korkunç boynuzlarıyla kafasını sağa sola salladı. ''Ben tanrı değilim.'' Azra sertçe yutkunduğunda Korel Azra'yı yakalamak için eline benzettiğim gölgesini uzattı ama Azra bir anda gözden kayboldu. Nasıl olduğunu anlamadığımız şekilde bir anda gözümüzün önünden kayboldu, süründüğü yerde küçük alevler kalmıştı. Korel'in gözleri bana döndüğünde ifadesinden çözebildiğim kadarıyla kaşları çatılmıştı. Gözüm Arkun'a kaydığında sonunda kendimi kaptırdığım bu savaşın içinden çıkararak onun yanına koştum. ''Gel, hemen hasta...'' ''hastane bir şey yapamaz.'' Hemen arkamda beliren ruhu bedenine girmiş Korel ile Arkun gözlerini açmaya zorladı. ''Eve gidip dinlenmeli.'' Korel Arkun'u elinden yakalayarak kaldırdı ve kolunun altına girdi. Yardım etme isteğiyle öbür taraftan Arkun'un kolunun altına girerek Korel'in yönlendirdiği yere doğru yürürken yüzümü Arkun'a döndüm. Yüzü ateşler arasında kalmaktan simsiyah olmuştu, hala öksürüyordu. ''İyileşecek değil mi?'' ''Merak etme, yarına bir şeyi kalmaz. Bu sadece seni korkutmak için yaptığı bir oyundu ona zarar vermez.'' ''Nereden biliyorsun?'' diye mırıldandığımda arabanın önüne gelmiştik, kapıyı açtığımda Korel Arkun'un kolunun altından çıktı ve onu arabanın arkasına yatırdı. ''Çünkü eğer zarar vermek isteseydi, onu etrafı ateşlerle sarılı çemberde değil ceset halinde bulurduk.'' İçimdeki nefret duyduğu yine kendini belli edercesine beni dürttü. ''Annenin sizi cezalandırmasıyla onun ne alakası vardı?'' Arkun'un kapısını örttüğünde bana döndü, kararan hava da bile parlayan alevleri gözleri beni kendine bir kez daha çekti. ''Annemi kışkırttı, sadece haber vermesi gerekiyordu. Eğer sana olan nefretiyle annemi kışkırtmasaydı annem cehennemden çıkmazdı.'' Bana verdiğin kaçıncı zarar Azra? Bize verdiğin kaçıncı zarar? Çatık kaşlarımla yumruklarımı sıktım dudaklarımı ısırarak. Keşke şeytan ben olsaydım da boynuzlarımı her yerine geçirseydim. ''Merak etme, cehenneme indiğimde ikisine de yaptıklarının cezasını ödeteceğim. Ne eksik ne fazla.'' ''Neden daha fazlası değil?'' dediğimde güldü. ''Çünkü daha fazlası onları hemen öldürür, yaşasınlar ki acıyı her dakika hissetsinler.'' Derin bir nefes vererek sıktığım yumruklarımı açtım. İçim şimdi rahatlamıştı, çünkü Grim de Azra'da cehennemde cayır cayır yanmalıydı. Onların yanarken ki çığlıklarını duymak için Korel hariç her şeyimi verebilirdim. Korel benim bineceğim tarafa ilerleyip kapımı açtığında arkasından ilerleyip arabaya bindim. ''Aza nereye kayboldu birdenbire?'' kapımı kapattıktan sonra cama elini yasladı ve yüzünü eğerek benim hizama getirdi. ''Cehenneme indi, annemden yardım istedi.'' ''o da ne demek?'' gözüm arkada öksüren Arkun' a döndükten sonra geri Korel'e döndü. Korel'in dediği gibi Arkun'u etkileyen normal bir ateş değildi, hiçbir şey düzeltemezdi. Sadece geçmesini beklemek zorundaydık. ''Azra anneme hizmet ediyor, annemden benim azabımdan kurtarmasını istedi annemde onu yanına aldı.'' Korkak. Korel elini camımdan çekerken doğruldu ve kendi tarafına geçti. ''Peki ya Semum, Grim'i bulabilecek mi?'' dudaklarında yine alaycı bir gülümseme oluştu. Ateşini geri kazanmak onu kendine getirmişti, mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Arabayı çalıştırırken gözleri yine bana döndü. Elini kafamın arkasına uzatmıştı, arabayı geri geri sürüyordu. ''Semum görüp görebileceğin en iyi hizmetkardır. Asla işini yarım bırakmaz ve asla korkmaz, benden bile.'' ''Senden bile mi?'' kafasını aşağı yukarı sallarken u çekerek yoldan döndü. ''korkusuz bir hizmetkara ihtiyacım vardı, yer altında en iyi kimse yer yüzünde de en iyi o olacaktı. Ben de hizmetkarım olacak onu seçtim.'' ''Semum yer altında da mı hizmetkarındı?'' ''Hayır. Malik kimdir biliyor musun?'' kafamı aşağı yukarı salladım. ''Cehennem bekçisi?'' Gözleri bana döndüğünde söylemek istediğini hissettim. ''Yani Semum cehennem bekçisi miydi?'' ''O yüzden benimle kaçanları avlaması için onu da peşimden getirdim.'' Her şey nasıl yer yüzünde belli bir düzende ilerliyorsa yer altında da düzenle işliyordu. Bu düzeni bozan kişi bendim, bunun mümkün olması sadece bir günaha bakmıştı. Bir günah birçok kişiyi cehenneme hapsetmişti. En kötüsü günahların en büyüğü bana aitti. Bir günah çok büyük bir günahkâr yaratmıştı. ''Önümüzü kesen iblisler...'' ''Hepsi başka bedenlere dağıldı, önemi yok. Çünkü hepsini tek tek avlayacağım, bu kez zaman vermeden ve acımadan.'' Öyleyse cehenneme erken mi gideceksin? Bakışlarım yumuşayarak hüzünlendi, cevap vermeden yüzümü cama çevirdim. Hissettiğimi duymamış mıydı yoksa cevap vermemek için duymazdan mı gelmişti? Dudaklarım düz bir hal alırken belimdeki sızı kendini belli etti, ön koltukta hafif kıpırdandım. Arabayı yine bir sessizlik havası sarmıştı, tek duyulan şey dışardan yüzüme çarpan rüzgardı. Uğulduyordu, yorucu ve duygu yüklü günün ardından kalan bir inilti gibiydi. Otel'in ışıkları uzaktan göründü, Korel daha fazla bir şey söylemedi. Ben de bir şey söylemedim, sessizce yolu izledim. Otel'e geldiğimizde Korel arabayı park etti, ben inmeye yeltenmeden önümde belirerek kapımı açtığında belli belirsiz gülümsedim. Arka koltuğa Arkun'a yönelmek için ona arkamı döndüğüm sırada kolunu belime sararak beni kendine çekti. Dudakları, burnu, çenesi saçlarıma karışmıştı. Sırtım, göğsüne yaslandığında omuzumun üzerinden hafifçe ona döndüm. ''Çok mu yandı canın?'' Saat geç olduğundan etrafta pek kimse görünmüyordu. Sadece otelin girişindeki güvenlik ve içerideki çalışanlar vardı. ''Öyleyse suratının neden böyle olduğunu yukarda konuşalım, baş başa.'' Elini yavaşça belimden çekip Arkun'un kapısını açtı, hareketleri aceleciydi. Arkunu omuzlarından tutarak dışarı doğru çektiğinde Arkun sersemce ayıldı, zar zor ayakta durabildiğinde bende diğer kolundan yakalayarak altına girdim. Otel'in içindekiler içeri girer girmez bize dönmüşlerdi ama Korel'in şeytan tüyü bakışlarına yansıyarak hepsinin ilgisini üzerimizden çekti. Herkes bizi görmüyor gibi gözlerini üzerimizden çekerek kendi işlerine döndü, ilk defa bu kadar kalabalığı bu denli etkilediğini görmek beni ufakta olsa şaşırtmıştı. Asansöre bastığında gözlerim üzerinde gezindi. Gözlerinde ve dudaklarında saklayamadığı bir özlem ve mutluluk vardı. Özüne kavuşmuştu. Onun mutluluğu beni de mutlu etti, gözleri bana döndüğünde açılan asansörle gözlerimi ondan çekerek asansöre yürüdüm. Arkun'un ağırlığını kendisi üstlenmişti, hala ara sıra öksürüyordu. ''Ef...nan.'' Diye fısıldadığında yüzümü ona yaklaştırdım. '' Bir şey mi istiyorsun? Ne istiyorsun?'' Kafasını sağa sola salladı. ''İyisin değil mi?'' kısık sesini zor da olsa anladığımda ''İyiyim...'' diye mırıldandım. Asansör açıldı, Korel Arkun'un ağırlığını biraz daha üzerine alarak kapıya doğru ilerlerken cebinden kartı çıkararak okuttu. Odaya girdiğimizde cama yaslanarak bizi bekleyen bir bedenle karşılaştık. Yüzünü yerden kaldırdığında yüzündeki yara izi pencereden içeri süzülen ışıkla parladı. ''Hala bir bedene girmemiş efendim, ruh olarak geziyor.'' Korel Arkun'un kolunun altından çıkarken gözleri bana döndü. ''Arkun'u Efnan'ın odasına indir. Grim ortaya çıkana kadar özgürsün.'' Semum kafasını eğerek gülümsedi ve Korel'in çıktığı kolun altına girdi. İkimiz kapıya doğru döndüğümüzde ''Sen nereye?'' diyerek kolumdan tuttu. ''kart bende, ayrıca tek başına nasıl taşıyacak?'' Korel bıkkınca nefes verdiğinde ''Hem üzerimi de değiştirmeliyim.'' Diye mırıldandım. ''Beş dakikan var.'' Kafamı aşağı yukarı salladığımda o da üzerindeki gömleğin düğmelerini açmaya başladı. Odadan çıkarken aklım göğsündeki dövmelerde takılı kalmıştı, aklıma üzerindekini yırttığım ve sokağa öyle çıkmak zorunda kaldığı gün geldi. Dudaklarımdan bir gülüş çıkmaması için birbirine bastırsam da Semum benim aksime kendini tutmadan gülmüştü. ''O gün gerçekten çok komikti.'' ''Sen...'' merdivenlerden inerken karanlıkta olmamıza aldırmadan inmeye devam ettik, karanlıkta asla göremeyen ben artık karanlığı karanlık olarak kabul etmiyordum. ''Bende efendim gibi sizi bazen hissedebiliyorum. Ben ona bağlıyım o da size.'' Birçok kez sesimi duymasının sebebi bu olmalıydı, bende onunkini duymuştum. Sadece daha önce bunun sebebini sormak aklıma bile gelmemişti. ''Grim ile son karşılamanızda... Ne oldu da kurtuldu?'' Sonunda odamın önüne geldiğimde kartı cebimden çıkardım. ''Bunun burada bitmediğini söyleyerek kaçtı... onu her zamanki gibi yenmeme kızmış görünüyordu.'' Kapı açıldığında içeri attığım bir adımla dudaklarımdan yüksek olmayan bir çığlık kaçtı. Arkun bile sersem haliyle irkilmişti. Gözlerim yerde yatan ölü kargalarda gezinirken elim dudaklarıma gitti. Yerde bir sürü ölü kargalar vardı, elimi yavaşça dudaklarımdan ayırarak Semum'a döndüğümde onun da gözleri yerden bana döndü. ''bence kızdığı konusunda şaka yapmamış.'' Semum kargaları ayakkabısıyla ittirerek yolu açtığında bende zar zor Arkun'u yatağa yatırarak pis kokan odada nefes alabilmek için burnumu kıyafetimin içine soktum. Burnuma dolan koku, bu hayatın en güzel en huzurlu kokusuydu, Korel'in kokusuydu. Arkun yatağa uzandığında ayakkabılarını çıkardım ve üzerini örterek hemen arkamda dikilen Semum'a döndüm. ''Siz efendimi daha fazla bekletmeyin, burayı ben hallederim.'' Gözlerim iğrenç kokuyla dolmuş odada bir kez daha gezindi. Burayı temizlemek kolay olmayacaktı. ''teşekkür ederim.'' Kafasını yine eğerek sessizliğini korudu. Burnumu hala kıyafetin içinde tutarak dolaba yöneldim ve yeni kıyafetlerimi çıkarıp banyoya ilerledim. Üzerimde is, sıcağın verdiği ter ve birçok koku birikmişti. Saçlarımı sıkı bir şekilde topladıktan sonra üzerimdekileri kirliye attım ve vücuduma güzel bir sprey sıkıp yeni temiz kıyafetlerimi giyinerek banyodan çıktım. Semum hala Arkun'un başında dikiliyordu. Başında dikilen bir cehennem bekçisi olduğu için bu biraz ürkütücü görünüyordu. ''Merak etmeyin arkadaşınızla da ben ilgileneceğim. Yarın geldiğinizde her şey hallolmuş olacak. Bu gece güzelce dinlenin.'' Arkun'un yanına ilerleyip elini tuttum. ''yarına bir şeyi kalmayacaktır.'' Yüzümü Semum'a doğru çevirerek gülümsedim. ''Teşekkür ederim Semum, her şey için. İlk günden bu yana hep beni gözetleyerek yanımda olduğun için.'' ''Eğer benden bir daha kuş olarak bahsetmez ve bana bir daha bağırmazsanız bu görevi her zamana ki gibi memnuniyetle yapmaya devam edeceğim.'' Söylediğine sesli gülerek derin bir iç çektim. Uykumdan uyandırmak için cama vurduğu gün gözümün önünde canlandı, Korel bana alındığını söylemişti. Ben ise Semum'u tanımadığım için umursamamıştım bile, tek önemli olan uykumdu. ''Tamam, söz.'' Yüzümü onun gülen yüzünden Arkun' a çevirdiğimde Korel'in beni çağırdığını hissetmemle ayaklanarak Arkun'un alnına öpücük kondurdum. ''Seni bu ateşin ortasına attığım için özür dilerim...'' fısıltımı duymadığını bilsem de ben Arkun'a can borcum olduğunu biliyordum. ''Sizin suçunuz değildi.'' ''Biliyorum ama bunda en büyük payı olan benim.'' Semum haklı olduğumu bildiği için daha fazla bir şey diyemeden sustu. ''Senden bir şey isteyebilir miyim?'' ''Eğer gözümün arkadaşınızın üstünde olmasını isteyecekseniz gerek yok, bu emri zaten sizden önce aldım.'' Bakışlarım Arkun'dan Semum'a şaşkınlık içinde döndüğünde dudaklarındaki gülümseme şu an ki görüntümün ne kadar komik olduğunu sorgulatır nitelikteydi. Korel beni tekrar uyardığında Semum'a teşekkür içeren bakışlar atarak odamdan çıktım. Merdivenlerden hızlı adımlarla çıkarak odasının önüne geldiğimde aralık kapısından içeri girerek arkası dönük bedenini inceledim. Üzerinde vücudunu belli eden darlıkta bir gömlek, kolları kıvrılmıştı ve dövmeleri damarlarının üzerinden akarak birbirini tamamlıyordu. Boynundaki kolyenin zinciri ışıkta parıl parıldı. Bir eli cebinde kırılan viski şişesi yüzünden kanayan yaralı elinde yine bir bardak vardı. ''Geç kaldın.'' Dedi gayet yumuşak bir tonda. Arkasından ona doğru yaklaştım. ''Grim bana bir sürpriz bırakmış.'' ''Bende ona bir sürpriz bıraktım.'' Dedi derin bir nefes vererek. Soracağımı anlamış gibi ''Yakında göreceğiz.'' Diyerek önden cevapladı. Ardından bardağı kenardaki masaya bırakarak vücudunu bana döndürdü. ''Işığı neden açmıyorsun?'' ''İhtiyacın mı var?'' gözlerinde yanan ateşi gördüğümde gülümsedim. ''Yok.'' Bana doğru yaklaştı. ''Kapıyı kapatmamışsın.'' Gözlerim aralık kalan kapıya gittiğinde aklımın yerinde olmadığını fark ederek hızlı adımlarla ilerleyip kapıyı kapattım, arkamı döner dönmez ise belimde bir el hissiyle irkildim. Hemen arkamda belirmişti, alev gözleri tenimde geziniyordu. Eli giydiğim atleti alttan sıyırmaya başladı, kafasını eğdiğinde belimden tuttuğu yerin yavaş yavaş geçmeye başladığını gördüm. ''Bana Azura'nın sana saldırdığını söylemedin.'' ''Kendim başa çıkabilirim demiştim.'' Diye mırıldandım, içimde bana kızacağı korkusunu bastırmaya çalışıyordum ama bu pek mümkün görünmüyordu çünkü kızacaktı ve haklıydı. ''Yine de bana söylemeliydin.'' Eli boynuma ve Azra'nın çizik attığı kolumda gezindi. Ardından boynumdan köprücüğüme doğru indi. Yavaşça aşağı inen sıcak parmak ucu nefesimi kesmişti. ''aklımdan geçen şey... sana ceza mı olur ödül mü karar veremiyorum.'' Fısıltısı kulağıma işlediğinde bedenimden geçen titremeyi engelleyemedim. ''ne geçiyor aklından?'' ''Bilmem, sence bir şeytan ne kadar kötü şeyler düşünebilir?'' alaylı gülüşü dudaklarımı içerden ısırmama sebep oldu. Neredeyse dudağımı delip geçecektim, dişlerim daha önce bu kadar keskin miydi? Hiç hatırlamıyordum. ''Bu seferlik seni affediyorum, ama seni bir uyarı vermeden bırakmam.'' Eli açık boynumda gezinirken yüzünü boynuma eğdi ve ipin boynuma dolanıp yaktığı her yeri öpücüğüyle tekrar yaktı. ''Öpücüğüm hem ceza hem de ödül. Bu da sana kıyamadığımın göstergesi olsun.'' Elim yanan ama canımı yakmayan boynumdaki ateşli öpücüklere dokunduğunda karanlığın içinde parlayan gözlerine baktım. ''Şimdi gelelim aşağı da ki o ifadene.'' ''Hangi ifade?'' ''üzgün, düşmüş ve ağlayacakmış gibi duran ifadene.'' Eli tekrar belime yerleştiğinde diğer eli de kapıya yaslandı ve yüzünü yüzüme eğdi. ''Öyle bir ifadem yoktu.'' Bana kaşlarını hayretle kaldırarak baktığında yine dudaklarımın içini ısırdım. ''ceza istediğin için mi ödül istediğin için mi böyle yapıyorsun karar vermekte zorlanıyorum.'' ''Sadece birini alamaz mıyım?'' diye mırıldandığımda seslice güldü, alnını yanağıma yaslayarak gülerken baş parmağı yine belimi okşuyordu, tam olarak yaktığı yeri. Önce yakıyor, sonra söndürüyordu. ''hayır, biz nasıl ayrılamazsak. Bu ikisi de ayrılamaz.'' ''O zaman ne yaparsam yapayım ikisi de olacak?'' kafasını aşağı yukarı salladığında yanağıma yasladığı alnını geri çekti. ''O zaman neden cevap vereyim ki?'' ''Vermeyecek misin?'' dediğinde parmağındaki ateş belimde tekrar belirdi. ''Buna tehdit deniyor.'' ''teşvik için biraz fazla kaçtı.'' Dediğimde yine o eşsiz gülüşü odada, karanlıkta yankılandı. ''Hala cevap vermiyorsun.'' ''Sende hala beni yakmaya devam ediyorsun.'' Diye fısıldadığımda elini çekti. Sonunda derin bir nefes aldığımda diğer elini de kapının öbür tarafına yaslayarak beni arasında bıraktı. İki kardeş de ateş sarmalının ortasında bizi bırakmayı seviyor gibi görünüyordu. ''Evet güzel köprüm, cevabını duymak için can atıyorum.'' Tabi ki de ondan kaçamazdım ne söylediğim yalanla ne de sustuğum sırlarla. O bir şeytandı, her yalan her sessizlik onun fısıltısıyla dolardı. Onun yalanını ona söyleyen ben ise sadece zaman kazanmayı umuyordum. ''Eğer hepsini avlarsan... Burada nasıl kalmaya devam edeceksin?'' ''Burada kalmayacağım.'' Dediğinde yüzüm yine istemsiz düşmüştü, dudaklarım zorlukla aralandı. ''Ya ben?'' Seni de yanımda götüreceğim.'' Dediğinde gözlerim neredeyse yerinden çıkarcasına onun alevle sarılı gözlerine baktı. Dudaklarından gür bir kahkaha daha döküldü. ''Ya da daha iyi bir fikrim var, iblislerin hepsini avlayalım, geri de sadece bir tane kalsın.'' ''Bir tane mi? Kim mesela?'' iblisleri tek tek düşününce hepsinin bizi öldürmeye çalışması bu ihtimali zorlaştırıyordu. ''Bilmem, sevdiğimiz bir tane var.'' ''Kim?'' dediğimde yanağını yanağıma sürttü. ''Benim gölgem.'' ''Semum...'' benim gözlerim umutla parlarken onunki de benim pırıltımla parladı. Kafasını aşağı yukarı sallayarak ellerini kapıdan çekti ve birini parmaklarıma dolayarak beni lavaboya doğru sürüklemeye başladı. ''Ne yapıyorsun?'' Banyoya girdiğimizde dolaplardan birkaçını karıştırmaya başladı, en sonunda aradığını bulmuş gibi memnuniyetle mırıldanarak bir kutu çıkardı. Ardından sabah yaralanan elimi tutarak kendine çekti. ''Bu yara köprü 'ye değil Efnan'a açıldı. Yani tedaviye ihtiyacı var.'' O kutudan gerekli malzemeleri çıkararak elime özenle pansuman yaparken bende onu izledim. Görebildiğim her zerresini inceledim. Darmadağın olan saçını, gergin ama bir yandan gülümseyen yüzünü, ateşlerle sarılı herkesin korktuğu ama benim hayran kaldığım gözlerini... Daha fazla inceleyemeden bahsi geçen gözlerini benimkine çekti. ''Gözlerini yumduğunda... seni tutanın ben olduğumu biliyor muydun?'' pamuğu kenara bırakıp ellerini birbirine kenetledi. ''Evet.'' Dudaklarıma onun alaycı gülüşünü yerleştirdim. ''Biz nasıl ayrılamazsak, onlar da ayrılamaz.'' ''Yanmayı özlemiş misin?'' ''Yakmayı özlemiş misin?'' diyerek karşılık verdiğimde yüzünü yüzüme yaklaştırdı, gözlerinin içinde yine sadece ben vardım. Sadece ateş ve ben. ''Yakmak için ateşe ihtiyacım yok.'' Muzip bir ifadeyle geri çekilerek sarmayı bitirdiğinde sessizce lavabonun kapısını açtı ve geçmem için kenara çekildi. Önden geçerek kenarda duran abajuru yaktım ve karşımda içine sıvışarak uyumak istediğim yatağa baktım. Saat oldukça geçti ve bugün yaşadıklarım hayatımda yaşadığım her şeyin bir araya gelmiş anı kadar yorucu ve sarsıcıydı. ''Babana mezar yaptırmak ister misin? Öz babana.'' ''Semum'a bunun için çoktan emir verdin değil mi?'' kafasını aşağı yukarı sallarken nevresimi kaldırdı ve kenara uzanarak yatağa iki kere vurdu. Uyku çoktan içimde gezinmeye başlamıştı, yorgundum ve aklımda bugün gördüğüm görüntüler dönüp duruyordu. İblisler, Grim, Azra, Arkun ve daha fazlası. Her biri bir film fragmanı gibi aklımın köşesine dağılıyor sonra tekrar birleşiyordu. Yatağa uzandığımda Korel'in eli bedenimi kavradı ve ona yaslanabileceğim kadar kendine çekti. Elini topladığım saçıma uzatarak tokayı çıkardığında saçlarım onun göğsüne doğru döküldü. O ise tokayı kenara bırakarak asla huylanmadan çenesini saçıma yasladı ve bir öpücük kondurdu. ''Her şeyin ilki sensin...'' Belimdeki elinin üzerine elimi koyarak ona doğru döndüm. ''Köprüde yanan ilk ateş sensin, şeytanın ruhuna aşkı öğreten sensin... ve şeytanı ateşten vazgeçirecek kadar güzelsin.'' Gözleri yine yavaşça kırmızı turuncu karışımı bir renge, alevin rengine döndüğünde gülümsedim. ''Yanımdayken gözlerinin mavileri görünmüyor. Hep ateş içinde.'' ''Yanındayken içimdeki yangın sönmüyor.'' Dediğinde gülümsememek için dudaklarımı dişlerimin arasına çektim. ''Hem gözlerimin bu halini özlediğini söylemiştin içinden.'' Diye eklediğinde diğer elimi göğsüne doğru uzattım. Dövmesinin uç kısmı yine kıyafetinin ucundan görünüyordu. ''Köprü de şeytan da cehenneme aittir.'' Diye fısıldadığımda Kafasını sağa sola salladı. Bir elini elimden çekerek sırtına uzattı, kumaş parçasını çekip üzerini çıkardığında elim yatağa düştü ve dövmelerinin göz kamaştıran uyumu gözlerimin önüne serildi. Gözlerim dövmenin her bir kıvrımında, her bir çizgisinde ve çizginin kalınlığı inceliği arasında gidip gelirken bir farklılık sezdim, kıvrımlar farklıydı. Kaşlarım çatılmış şekilde ona döndüğümde gözlerini kısarak gülümsediğini gördüm. ''Köprü Şeytan'a Şeytan da Köprüye aittir.'' Diye mırıldandı yatağa düşen elimi tutup dövmenin üzerindeki çıplak sıcak teninin üzerine koyarken. ''Her şeyi düzeltmeye kendimden başladım.'' ''Her şeyi mi?'' ''Sen hariç her şeyi.'' Diyerek parmak uçlarını benimkine dokundurdu. Çıplak teni özlediğim kadar sıcaktı, eğer insan ruhu bu kadar sıcak içinde kalsaydı, muhtemelen vücudu terden yaklaşılamayacak kadar ıslak ve kokuşmuş olurdu. Korel ise bu sıcaklıkla hoş bir kokuya, nemli ve yumuşak bir vücuda sahipti. ''Önce yer yüzünden bize zarar verenleri sileceğim, sonra bizi ayırmaya kalkanları cezalandıracağım...'' ''Sonra?'' diye sorduğumda gülümsedi. ''Sonra... hayatımda senden başka ne varsa çıkaracağım.'' ''Neden?'' sesim kısık ve yorgundu, gözlerim kapanıp kapanmamak arasında gidip geliyordu. ''Seninle geçireceğim zamanları ve yaşanacakları çalmamaları için.'' Gözlerim yavaşça giderken boynum yastığa doğru düştü, gözlerim ne kadar kapanmamak için direniyorsa göz kapağımda bir o kadar birbirine kavuşmak için direniyordu. ''Üşüyor musun Efnan?'' uğultu içinde Korel'in fısıltısını algılamam tam beş dakikamı aldı. ''hiçbir zaman üşümedim, sadece senin ateşine her daim hasrettim.'' Diye mırıldandığımda gözlerim karanlığa teslim oldu. Korel'in sıcak eli saç tellerim arasında gidip geldi, gözlerim ne kadar karanlığa hapsolsa da zihnim hala dağılan dikkatimle açık kalmıştı. Korel'in söyleyeceği cümleleri son anıma kadar duymak, dokunuşunu hissetmek istiyordum. Saç tellerim arasında gezinen eli yanağıma, dudağıma, kirpiklerime değdiğinde soğuğun asla bana ait olmadığını bir kere daha anladım. Soğuk herkesin olabilirdi ama sıcak sadece bana aitti. ''Kimse fark etmez. Yanan kadar yakan da yanar aslında...'' diye fısıldadı. ''Senin tenin dokunuşumla bir yandıysa benim içim bin yandı, senin nefesin bir kesildiyse benim bin kesildi. Çünkü senin bir saniyen benim için ömre bedeldi.'' Eli boynuma ve köprücüğüme indi. ''Eğer insan bedeni nefessiz kalmaya dayanabilseydi, sana nefes almayı unuttururdum. Sadece kokumu duymak için alırdın nefesi, aynı benim yaptığım gibi.'' Diye eklediğinde sıcak parmak ucu köprücüğümden biraz daha aşağı indi. ''Saçların, tenin, bakışların... İlk doğduğundan bu yana hiç değişmedi, Her zerren hala aynı. Saçının renginden yumuşaklığına kadar...'' Uyku beni daha da derinden çağırmaya ve daha derine çekmek için kollarını bedenime doladığında ısrarla kendi içimde çırpındım. Daha fazlasını duymak istiyordum, Korel'e ait hiçbir şeyi kaçırmak istemiyordum. ''Sana içimdeki ateşi yakıp söndürebilecek iki kadın olduğunu söylemiştim, bunun olmayacağını ve bunu kafana takmamanı. Aslında olacağını biliyordum, yıllar öncesinden biliyordum. Sadece kaderi değiştirmek istemedim. Çünkü tek kazanma ihtimalimiz vardı.'' Derin bir iç çekti, eli daha fazla aşağı inmeden durdu, koluma geçti. Kolumdan parmak uçlarıma ve tekrar saç tellerime. ''Şimdi sana gelecek hakkında kötü bir haber vereceğim cennetteki güzel gözlü kız. Cehennem bizi bekliyor, eğer benden önce inersen... Sakın korkma. Unutma ki cehennem bile seni benden ayıramaz.'' Bana ve kitaplarıma sosyal medya hesabımdan ulaşabilirsiniz | Byzloey
|
0% |