Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm

@byzloey




Bir nefes insanın en ihtiyacı olan şeydi.

Bu zamana kadar benim de öyleydi. En azından Korel'i hissedene ve tanıyana dek öyle sanıyordum. Çünkü onu tanıyarak aslında kendimi de tanımıştım, artık en ihtiyacım olan şey nefes değildi.

Korel'di.

Onun yer yüzünde doğa üstü bir varlık olduğunu öğrendiğimde kendimin de yıllardır aradığım doğa üstü varlıklardan biri olduğumu öğrenmiştim.

Ardından doğa üstü bir varlık olarak doğa üstü bir bağla bir şeytana bağlanmıştım, her zerremle ona âşık olmuştum. Bu fikir başta korkutucuydu, ödümü koparıyordu.

Ama tüm duygularıma karşılık tek bir duygu hepsini susturdu. İçimdeki çığlıklar fısıltıya, tüm doğrular yanlışa, tüm gerçekler yalana dönmüştü. Bunlar benim ezelden kabullendiğim şeylerdi çünkü hepsi benim için artık arkada kalıyordu.

Tüm bunlar şu an tam karşımda kirpikleri hareketsiz, nefes almaya ihtiyacı olmadan yatan ve kusursuz dokunuşları hala tenimde olan adamın arkasına kalıyordu. Çünkü benim hayatım artık ondan ibaretti.

Birine âşık olduğunuzda sağır olmazdınız, sadece herkesi susturarak sevdiğiniz insanın sesini dinlerdiniz. Aynı benim Korel için, Korel'in de benim için yaptığı gibi.

Parmaklarının dokunuşlarıyla yanan belim sızladığında dudaklarımı ısırdım.

Yalancıydı, tam bir yalancıydı!

Dün bana söylediği 'Belki nefes aldırmayı unutturamam.' Lafı tamamen havada kalmıştı çünkü gece boyu tek nefes onun dudaklarından aldığım nefesti. Beni kendimden geçirmiş nefesimi kesmişti ve ruhum artık tamamen karanlıktı.

İçimdeki beyaz noktalar hep öpücüyle adım adım karanlıkla örtüldü, beyazın aydınlığı kendini ateşin aydınlığına bırakmıştı ve ruhumun beyazlığı artık karanlıktı ve bunu tüm benliğimde hissedebiliyordum.

Aydınlığı herkes severdi ama karanlık herkesin uzaktan özendiği şeyden başka bir şey değildi. Kimse eline imkân verildiğinde aydınlığı bırakıp karanlığa gitmezdi, eğer aşık değilse.

Ben o yolu koşa koşa aşmış karanlığa karışmıştım ve bundan hiç pişman değildim.

Ellerimi saçlarının arasına uzatarak gezdirdim. Tenimiz alev gibiydi, açıkçası ilk öpüştüğümüz an odada yangın çıktığını var sayarsak ben dün gece otelin yanacağını düşünmüştüm ama tek yangın bizim içimizdeydi.

Dudaklarımda bir tebessümle elimi saçından yanağına indirdim. Yanakları çukurumsu bir şekilde içe göçüktü ve bu görüntüyü onda gördükten sonra sevmiştim.

Sıcacık yanaklarından dudaklarına ve boynuna indiğimde kıpırdandı. Saat kaçtı bilmiyordum ama güneş perdenin arasından rahatsız edici düzeyde sızıyordu. Yine de hiçbir huzursuzluk bizi etkileyemezdi.

''Günaydın.'' Diye mırıldandığımda gözlerini araladı.

''Günaydın.'' Kolu belime daha sıkı sarılarak beni göğsüne çektiğinde yüzüm boynuna gömüldü. ''Hey, madem uyandın kalk hadi.''

''Olmaz, çok rahatım şu an.''

Cevabına gülerek yüzümü hafif kaldırdım ama tek görebildiğim keskin çenesinden başka bir şey değildi, çenesine öpücük kondurarak onu görebilmek adına yüzümü yana yatırdım. ''Ama gitmemiz gereken bir iş var.''

''Çalışmama gerek yok, zenginim seni de buldum. Yani tüm günü yatarak geçirebiliriz.''

''Bunu beş ya da on yaşındaki Efnan'a söyleseydin muhtemelen mutluluktan havaya uçardı.'' Dediğimde gözlerini yarı aralayarak bana baktı.

''On yaşındaki Efnan gizlice evlere giriyordu.''

''Sadece bir kere girdim. Ayrıca çocuklara karşı çok kabasın.'' Diyerek onu azarladığımda güldü ve gözlerini yumarak kafasını tekrar yastığa attı. ''Korel!'' belimdeki sıkı elinden sıyrılarak kendimi yukarı çektiğimde gözlerini açarak gözlerime dikti.

Kalkmaya niyeti yok görünüyordu, umutsuzlukla omuzlarımı düşürerek üstümüzdeki çarşafı bedenime sarmaya başladığımda kafasını kaldırarak bana baktı. ''Nereye?''

''Duşa.'' Yataktan kalkıp banyoya ilerlerken duraksadım.

''çarşafla mı?''

''Hazır giriyorken ona da el atayım diyorum.'' Kafamı sağa sola sallayarak banyonun kapısını açtığımda Korel'in gülüşü odada yankılandı ve kapıyı örtmemle son buldu.

Çarşafı üstümden indirdiğim sırada oluşan yanık yerleri görmezden gelip kirliye atarak dudaklarımı birbirine bastırdım ve suyu açtıktan sonra dolaptan bornozu alıp kabinin yanına asarak ısınan suyun altına girdim. Bedenimin her yeri gece kızarmıştı, sadece gözlerindeki ateş bile yakmasına yeterken o dokunuşları bedenimi yanıklar içinde bırakıyordu.

Soğuk su bedenime çarptığında yüzümü kaldırarak biraz olsun serinledim. Sanırım mevsimin kış olması bile fark etmiyordu, kış da olsa yaz da olsa bundan sonra hissedeceğim tek şey sıcak olacaktı.

Bedenimi ve saçlarımı düzgünce yıkayıp işim bittiğinde suyu kapattım ve bornozu bedenime sararak banyodan çıktım. Korel yüz üstü yatıyordu ve gözlerini hala açmamıştı.

Ellerimi belime koyarak ona yaklaştım. Hiçbir şekilde beni iplemiyordu, tek ilgilendiği şey kendi rahatı gibiydi. ''Korel.''
''Efendim.'' Diye homurdandığında sinsice sırıttım.

''Uyanmıyor musun?'' olumsuzca mırıltılar çıkardığında ''Kalkmazsan çok kötü yöntemler uygulamayı düşünüyorum.'' Diyerek yanıt verdim.

''Görmek isterim.'' Yastığın altından boğuk gelen sesine karşılık omuz silkerek banyoya doğru yürümeye başladım. ''benden günah gitti.''
Banyoya girdiğimde bulduğum boş kovaya buz gibi duyu doldurmaya başladım. Ben serinlemiş ayılmıştım, sonuçta soğuk su her insanı ayıltıyordu. Korel'i de ayıltabilirdi.

Sonunda kovanın yarısı dolduğunda suyu kapatarak lavabodan çıktım ve alttan tutarak kovayı Korel'in başından aşağı boşalttım. Üzerine gelen ani soğuk su onu yatakta sıçratırken onun bu hali beni kahkahalara boğmuştu. Neredeyse yataktan düşüyordu ki yüz üstü bana döndüğünde önce derin nefeslerini düzene soktu ardından yüzünü sıvazlayarak ıslak bedeniyle bana döndü.

''Tekrar Günaydın.''

Derin bir nefes alarak dudaklarını yaladı ardından alevli bakışlarıyla beni süzdü. Nedense içimden bir ses 'acaba yapmasa mıydık?' diyordu.

Başka bir ses de 'bizi cehenneme atmasın?' diyordu.

Ben ise 'İnşallah bunun içinde cezalandırmaz, eh eğer ceza olursa ödül de olur.' Diyerek kendimi teselli ediyordum.

''Ceza ve ödülün bir arada olması sanırım o kadar da iyi değil, bazen hangisini istediğin için böyle davrandığını anlayamıyorum.'' Otuz iki dişimi göstererek gülümsediğimde kafasını sağa sola salladı ve ayaklanarak karşıma dikildi, elleri yine belimdeydi ama tek fark aramızda şu an bornoz vardı.

''Bornozu aradan kaldırmam bir saniye mi bile almaz.'' Dediğinde yutkunarak yüzümü bir tık geri çektim. Eli ipe doğru geçti ve sırıtarak ipi çözer çözmez arkasına dönerek banyoya ilerledi.

''Yazdım bunu kenara, hoş bir ceza düşüneceğim.''

''E ödülüm?'' lavaboya girip kapıyı kapatmadan önce yüzünü aradan uzattı. ''Dediğim gibi, belki de ikisinin bir arada olması o kadar da iyi bir fikir değil.''

Kaşlarım çatılmış dudaklarım aralanmıştı, bu yaptığı haksızlıktı!

''Ko...'' kapı suratıma kapanınca bir süre yüzüme kapanan kapıya bakıp kurumuş dudaklarımı yalayarak ısırdım ve gözlerimi perdeye çevirip önümü kapatarak aralık perdeyi örtmek için cama ilerledim.

Cam kapalıydı, içeri de ki sıcaklığın bir nebze azalması için camı üsttün açtım ve perdeyi çekerek bornozu çıkarıp üzerimi giyinmeye başladım.

Üzerime dün gece çıkardığım iç çamaşırları ve Korel'in kıyafetini geçirdikten sonra masanın üstündeki telefonuma uzanarak Arkun'un numarasını tuşladım.

Bu sırada saatin öğlene gelmek üzere olduğunu fark etmiştim, yatağa yüz üstü uzandım ve telefonu kulağıma götürdüm. ''Efendim.''

''Günaydın, nasıl oldun?''

''Çok daha iyiyim. Hizmetkarınız bana prensler gibi bakıyor.'' Dudaklarımda gülümsemeyle dolabın aynasından kendime baktım. Yemek yemediğim için ve sürekli bir koşuşturmada olduğumdan olsa gerek yüzüm çökmüştü ama garip olan şey kendimi aç hissetmememdi. Sanırım son günlerde doğa üstü yanım insan yanıma baskın geliyordu.

''Rahat uyuyabildin mi?''

''Evet evet, merak etme çok iyiyim. Sen neredesin?'' Korel'in odasında olduğumu söylemek istemediğim için ''Okul.'' Diyerek yalan söyledim.

Arkun'un aklının bende kalmasını istemiyordum, artık aklında kurmasının ve içindeki kötü hislerin sebebi olmak istemiyordum. Bu yüzden alt kata inerek yanına gitmek yerine arayarak yalan söylemeyi tercih etmiştim. Evet bu yaptığım çok kötü bir şeydi ama onun iyiliği için yapıyordum.

''Doğru... iş, ben cenazeden sonrası için izin aldığımdan sağlam bir fırça yedim. Umarım sen de sağlam bir fırça yememişsindir.''

''Yok... Yani birkaç ima sadece.'' Dudaklarımı ısırarak aynadaki utanç dolu ifademe baktım. Arkun' a ilk defa şakasız gerçek bir yalan söylemenin utancıydı bu.

''İyi bari.''

Banyonun kapısı açıldığında içeriden altında havluyla çıkan Korel göründü. ''Bir şey diyor musun? Kapatıyorum.''

''Herkesin yanında dikkatli ol Efnan, herkesin.'' Korel bana bir bakış atıp dolabına yöneldiğinde yatakta doğruldum. Arkun'un sesinde ki imayı anlamıştım. ''Tamam, sen de.''

Telefonu kapatarak masaya bıraktığımda Korel'de altına her zamanki pantolonlarından birini geçirmişti, vücudundaki dövmeler kaslarından dalgalanma gibi geçiyordu. ''Kusursuz olduğu için mi bu bedene geçtin?''

Dolaptan çıkardığı gömleği giyerek önünü iliklemeden dolabı kapattı ve bana döndü. ''Hem onun için hem de Sencer'in geçtiği bedene benzediği için.''

''İlk yer yüzüne çıkan Sencer miydi?''

''Aslında aynanda çıktık ama ben ondan sonra bir bedene yerleştim.'' Yanıma doğru yürüdü, önüme geldiğinde duraksayarak ellerini yine belime sardı.

Bunu çok sevdiğini hissediyordum elleri belimden zorunda kalmadıkça ayrılmıyordu. Ellerim gömleğinin açık bıraktığı önünde gözlerimin önüne serilen dövmelerine uzandı ve üzerinde gezindi. ''Bu dövmeleri sen mi yaptırdın?''

''Bunlar bedenlere geçtiğimizde vücuda çizilir. Hiçbirimiz özenle yaptırmayız, bunlar bizim benliğimizi gösteren şeyler.'' Dudaklarımda tebessümle parmak uçlarımı düzelttiği dövmeye doğru kaydırıp üzerinde gezdirdim. ''Peki buradaki yazıyı nasıl değiştirdin?''

''Bu yazılar bedene ateşle yazılır, değiştirmek için cehennem ateşini kullandım.''

''Nasıl yani? Sen...''
''Evet, ateşle yanarak değiştirdim.'' Vücudunda gezinen parmaklarım duraksadığında bir elini belimden elime çıkardı ve elimin üstünden tutarak vücudundaki dövmelerde gezdirmeye devam etti. Bu düşünce içimi sızlatmıştı, herkesi ateşle yakan adam benim için herkesi yaktığı ateşle yanmıştı.

''Üzülme, olması gerekeni yaptım.'' Eli elimden tekrar belime yerleştiğinde sırıttı, gözleri üzerimde gezindi. ''İşe bu halde mi geleceksin?''

Dudaklarımda belli belirsiz gülümsemeyle bende onu süzdüm. ''İşe bu halde mi geleceksin?''

Üzerine bakıp dudak büzdü. ''Bilmem, gideyim mi? Bence oldukça hoş gözüküyorum.'' Yüz ifadesiyle söylediklerine gülerek ellerimi gömleğinin düğmelerine uzatarak iliklemeye başladım. ''Evet hoş gözüküyorsun ama bunu herkesin görmesine gerek yok. Var mı?''

''Eğer o herkesin içinde sende varsan olabilir.'' İkimizin gülüşü birbirine karışırken son düğmeyi de ilikleyerek pencereyi açtım. ''Semum keşke bana kıyafet...'' kapı tıklatıldığında Korel'in bakmamı işaret etmesiyle kapıya ilerledim.

''Gelen kim?''

''Aç sen.'' O gömleğinin üzerine ceketini geçirirken ben de kapıya dönerek araladım.

Semum elinde poşetle kapıda dikiliyordu. ''Kıyafetleriniz.''
''Nereden...''

Semum'un gözleri arkamdaki Korel'e kaydığında bunu onun duştayken söylediğini anlayarak poşeti elinden aldım. ''teşekkür ederim.'' Kafasını 'rica ederim.' Anlamında salladıktan sonra gitmek üzere arkasını döndüğü sırada koluna yapışarak gitmesini engelledim, ona sormam gereken bir soru vardı. ''Arkun nasıl? Bana numara kesmiyor değil mi?'' bakışları Korel'den bana döndü ve gözleri üzerimde gezindi.
''Sizin gibi mi?''

Semum'un verdiği cevapla elim kolundan düşerken dudaklarımı ısırdım. Ondan böyle bir cevap beklememiştim. Dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra güldü. ''Şaka yapıyorum, iyiliği için söylemediğinizin farkındayım. O gayet iyi, gözüm üzerinde aklınız kalmasın.''

Belli belirsiz gülümsedikten sonra ''Teşekkürler.'' Diye mırıldanarak kapıyı yavaşça kapattım. Dudaklarım hala dişlerimin arasındaydı, Gözlerim Korel'den kaçıyordu.

''Sen git gide şeytan olma yolunda ilerliyorsun.''

''Sadece ufak bir yalan.'' Dediğimde keyifle gülümsedi, kollarını birbirine bağlamıştı. Dudak büzerek omuz silkti. ''Benim için iki türlüsü de hoş.'' Ona ters bir bakış atarak poşetten kıyafetlerimi çıkardım. ''Araba da bekliyorum.''

''Tamam.'' Korel odadan çıkarken ben de üzerimdeki kıyafetini çıkarıp katlayarak dolaba geri koydum ve Semum'un getirdiği siyah elbiseyi üzerime geçirdim.

Bugün dersimizin olduğunu biliyordum ama kaçta olduğunu hiç hatırlamıyordum, eğer geç kaldıysak da önemi yoktu. Çünkü Korel müdüre cevabı tek bir bakışıyla verecek ve onu susturacaktı.

Ayrıca ders vermeyi de özlemiştim.

Elbisenin fermuarını kapattıktan sonra banyoya ilerleyerek saçlarımı taradım ve poşetin içindeki makyaj çantam için Semum'a içimden ayrıca teşekkür ederek sade kısa süren bir makyaj yaparak odadan çıktım. Hem Korel'i fazla bekletmek hem de okula geç kalmak istemiyordum. Asansör beni çok bekletmeden geldiğinde giriş kata basarak aynada kendime baktım. Eh en azından makyaj yüzümün çöküklüğünü örtüyordu.

Sonunda asansör açıldığında inerek hızlıca Korel'in arabasına ilerledim, yolcu koltuğuna yaslanmış sigara içiyordu. ''Pek tatsız.'' Diye mırıldandı arkası dönükken. Ardından sigarayı yere atarak ayağıyla ezip kapımı açtı.

''Buyurun güzel bayan.''

''Teşekkür ederim bayım.'' Gülümseyerek arabaya bindiğimde kendi tarafına geçerek bindi ve arkaya uzanarak bir poşet alıp kucağıma bıraktı.

''Al bakalım.'' Elime bıraktığı poşetten gelen güzel yemek kokusuyla gülümseyerek yüzümü kaldırdım. ''Ne ara aldın?''

''Seni beklerken.'' Poşeti açtığımda gelen güzel döner kokusu karnımın bir kez daha guruldamasına sebep oldu. Korel arabayı çalıştırdığında ben de döneri dökmemeye dikkat ederek yemeye başladım, yerken açlıktan içimden garip bir yaratık çıkmıştı.

''Bana hala sormadın...'' diye mırıldandığında bakışlarımı yemekten ona döndürdüm. ''Neyi?''

Gözleri yemeğe kaydığında yutkundu. ''Bitir de öyle konuşalım.'' Ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra ağır ağır döneri kucağıma indirerek ona döndüm. Böyle söylediğine göre konuşacağımız konu tadımı kaçıracaktı ve bu konu öyle bir konuydu ki daha duymadan bile tadımı kaçırmıştı.

''Annenin ikimizi de istemesinden mi bahsediyorsun?''

Kafasını aşağı yukarı salladığında dudaklarımı yaladım. ''Bunun olacağını biliyordu... Ruhunun kirleneceğini. Beni seçtiğinde sonunun ne olacağını biliyordu.''

''o yüzden Sencer'i seçmeni beklemiştim dedi bana değil mi?''

Sessiz kaldığında gözlerim yüz hattında gezindi, kısa bir an çenesi kasılmıştı. Sanırım bu düşünce bile onu germeye yetmişti. ''Onlar için sadece temiz bir ruhtun, her ikisi için de... ama benim için kirlenemeyecek kadar temiz bir ruhtun. Benim gözümde ben bile seni kirletemem.''

''Ama ruhum kir...''

Gülüşü sözümü yarı da kestiğinde arabayı durdurdu. Okulun çaprazında durmuştu ama park etmek için değil söylemek üzere olduğum şey için durmuştu.

''Kirlendiğini mi düşünüyorsun?''

''Şimdi ruhuma baktığında ne görüyorsun?''

''Soruma soruyla karşılık verme Efnan cevap ver.'' Derin bir nefes alıp bitmek üzere olan yemeği poşete koyarak poşeti bağladım ve arkaya attım.

''Tamam, cevap mı istiyorsun? Evet kirlendim, her zerrem karanlıkla doldu. Artık tek ışığım...''

''Tamam... Yeter...''
Sözümü kesmesine izin vermeden elimi kaldırarak onu engelledim.
''Madem cevap istedin, cevabımı kesmeyeceksin.''
''Ne diyecektin? Artık tek ışığım cehennem ateşi mi?'' Öfkesinin bedeninde dalgalandığını hissedebiliyordum, ateş parçaları gözlerinden geçip kayboluyordu.

Kafamı aşağı yukarı sallayarak ''Artık tek ışığım sensin diyecektim.'' Diye mırıldandım. Korel'in ateşi ve Cehennem ateşi aynı şeydi ama bizim için anlamı daha derindi.

Direksiyonu tutan elleri yumuşadı, karşıya bakan kaçırdığı gözlerini bana çevirdi.

''Evet artık temiz bir ruh değilim belki ama hala Efnan'ım ve sen beni her halimle seviyorsun... Seviyorsun değil mi?'' sona doğru sesim kısılsa da buna aldırmadı. Genişçe gülümsedi, gözlerinde garip, adlandıramadığım bir bakış belirmişti.

''Seviyorum... En çok da karanlığını.''

İçimde cevabını bilmeme rağmen duymanın verdiği rahatlık belirirken kulaklarım seviyorum lafıyla çınladı. Bana ilk sevdiğini söylediği an iblislerin bizi sıkıştırdığı andı ve ben karşılık bile verememiştim. Dudaklarımı aralayarak elimi direksiyondaki eline uzattım. ''Bende seni seviyorum, sen köprüyü alt etmiş adamsın.'' Diye mırıldandım.

Kısık sesli bir gülüşle elimi kaldırıp dudağına götürdü.

''En çok da karanlığını seviyorum, çünkü artık bana karıştığını herkes görebilir.''

En çok da karanlığını seviyorum çünkü artık bana karıştığını herkes görebilir...

Dün gece ruhumun nasıl karanlığa dönüştüğünü ve hislerimin nasıl ondan ibaret olduğunu hatırladığımda içimde bir şeyler kıpırdandı.

Karanlık... o ve ben.

Okul zili çaldığında ikimizin de bakışları çaprazımızdaki okula döndü. Korel arabayı çalıştırdı ve sola dönerek okulun içine giriş yaptı.

Zil'den ötürü olduğunu düşündüğüm öğrenci kalabalığının bakışları bize döndüğünde araba durdu. Arabadan indiğimde öğrencilerin bakışlarına aldırmamaya çalışarak Korel'e döndüğümde onun da gözleri öğrencilerden bana dönmüştü.

Dudaklarındaki gülümseme genişledi yanıma ilerleyerek elini belime koydu. Dudaklarındaki gülümsemenin nedeni belli olmuştu, Korel bazen gerçekten Şeytan oluyordu.

''Kızlara dedikodu malzemesi verecek beni aralarına atacaksın ha?'' diye mırıldandığımda belimdeki eli sıkılaştı. Bakışları 'aynen öyle.' Der gibiydi.

''Mümkünse ateşini kontrol et ve üstümü yakma, yanıma yedek kıyafet almadım.''

''O zaman bana fazla yakın olmamaya dikkat et.'' Okula girdiğimizde birbirimize kısa bir bakış atıp öğretmenler odasına doğru yürüdük. Şimdiden kulağıma gelen fısıltılar beni bunaltmıştı, bu sebepten ötürü muhtemelen az önce çalan zilden sonra işlenecek ders kaynayacaktı.

Korel yavaşça elini çekip kapıyı bana açtığında gülümseyerek içeri girdim. Anahtarımı almadığım için kitaplarımı alamayacaktım o yüzden bugün ki ders çok yüksek ihtimalle doğaçlama olacaktı, ki en sevdiğim dersler doğaçlama işlediklerimdi.

Korel ceketinin cebinden anahtarlık çıkardığında gözüm bize gözlüklerini indirerek bakan kadın yaşlı öğretmene döndü. ''Efnan hanımın izni vardı da gelmedi ama sizin olmadığı halde bayadır gözlerden ıraktınız Korel Bey.''

Korel kaşlarını hayretle kaldırıp adını bilmediğim meslektaşıma döndüğünde bende kaçamak bakışla ona baktım. ''Olmadığını kim söylemiş?''

''Zaten haftada birkaç kez geliyorsunuz.'' Şakayla karışık söylediği cümleye karşı Korel gülümseyerek dolabını kapattı ve ona döndü. ''Siz kaç kere geliyorsunuz? Her gün mü? Yoksa benim gibi birkaç gün mü?''

Benim bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken gözüm kadının önündeki deftere kaydı. Müzik defteriydi, Korel'in neden böyle karşılık verdiğini kavrayınca dudaklarımı ısırarak ona dik dik bakan öğretmene baktım.

''Hafta da birkaç kez geliyoruz, onda da derse gecikmeyelim değil mi?'' eli benim elime uzandığında kadının gözleri kısıldı ve ikimiz arasında gezindi ama uzun sürmeden sınıftan çıkmamız onun bize olan bakışlarını yarı da kesmişti.

Korel öğretmenler odasından çıkar çıkmaz müdürün odasına ilerlediğinde kapıda kalarak onu beklemeyi seçtim, muhtemelen ders saatimizi bugünlük şu ana çekmesini rica (!) edecekti. Kısa süren bir konuşmanın ardından müdürün odasından çıktığında gözlerindeki alev saniyeler içinde söndü ve elimden tutarak merdivenlere doğru yürümeye başladı.

''Eğer doğaçlama yerine konu yetiştirmen gerekiyorsa kitaplarını al.''

''Anahtarım yok ki.'' Merdivenden çıkmaya başladığımızda elini ceketine attı ve anahtarlığını çıkardı. ''Burada var.''

Uzattığı anahtarlıkta kendi anahtarımı da görünce ona hayretler içinde baktım. ''Unutacağını bildiğimden yanıma almıştım.''

''Geleceğimiz hakkında her şeyi biliyor musun?'' dudak büzerek belli belirsiz kafa salladı, gözleri etrafı kontrol ettikten sonra bana bir adım daha yaklaşarak anahtarı aramızdan aşağı indirdi. ''Genelde evet, sadece zaman belli değil. Senin seçimine göre, her seçtiğin seçimde başımıza gelecek şeyler değişiyor.''

''Başımıza daha neler gelecek?'' cevabından ne kadar korksam da merakım daha baskındı. Dudaklarını kıvırarak kafasını olumsuzca salladı. ''Söyleyemem.''

''Neden?''
''Söylersem kaderimiz değişir... Sadece ne cehennemin ne annemin ne de başka bir şeyin bizi ayıramayacağını unutma.'' Bakışları derinleştiğinde başka bir soru için dudaklarımı araladım ama parmağını dudağıma koyarak ''Şşş.'' Diye mırıldandığında susmak zorunda kaldım.

Son cümlesi aklımda dönüp durmaya başladı, bunları sık söylemesinin bir sebebi olmalıydı. Bunlar gelecekten haberdi, Derin bir nefes alarak benim sınıfımın önüne geldiğimiz için durdum ve elimi kapının kulpuna koydum. ''Kitapları almayacaksın sanırım.''

Kafamı olumsuzca salladığımda yüzünü yüzüme doğru eğdi ve bir anda kafasını eğerek boynuma bir öpücük bırakıp kendi sınıfına doğru yürümeye başladı.

''Hep bilerek yapıyorsun.'' Diye fısıldadığımda aklındaki düşünce içimde yankılandı.

'Hep dayanamadığımdan yapıyorum.'

Eli kapının kulpuna gittiğinde bana döndü ve gülümseyerek kapıyı açıp sınıfa girdi. Gözlerimi onun sınıfından kendi sınıfıma çevirip derin bir nefes aldım ve kapıyı açarak sınıfa girdim.

Tam da tahmin ettiğim gibi öğrenciler şimdiden dur duraksız konuşmaya başlamışlardı bile, üstelik ben gelmeme rağmen devam etmeleri derslerine girdiğimden beri bir ilkti.

''Tünaydın hocam.''

''Tünaydın Sena.'' Sandalyemi çekip otururken gözümü sınıfta gezdirdim, arkalarda hala kendi aralarında konuşmaya devam eden öğrenci tayfası vardı.

''Ben mi konuşmanızın bitmesini bekleyeyim siz mi dersin bitmesini beklersiniz çocuklar.'' Sonunda gözlerimi üzerinde kenetlediğim o tayfa bana döndüğünde sesleri kesildi. Gülümseyerek ellerimi birbirine geçirdim ve masaya doğru eğildim.

''Bugün dersimiz doğaçlama olacak, kitaptan ilerlemeyeceğiz. O yüzden merak ettiğiniz felsefi ya da mitolojik bir konu var mı?''

''Hocam ben Lilith'i çok seviyor ve merak ediyorum. Sizde Lilith'i seviyor musunuz?''

''Ben mi... çok severim.'' Yüzümü belli belirsiz buruşturarak oturuşumu dikleştirdim. Fısıltılar arasında Lilith'in kim olduğunu soranlardan birini duymuştum, bu beni gülümsetti.

''Lilith, tanrıya baş kaldırmış dişi şeytan olarak bilinir.''

''Lilith hakkında bize bir şeyler anlatır mısınız Hocam gerçekten yüz çocuğu mu var?'' adını hatırlayamadığım öğrenciye döndüğümde kafamı olumsuzca salladım. ''Bildiğim kadarıyla üç. Bir tanesi şeytanın gölgesi olarak bilinir, Mitoloji de adı Orcus Morta.''

Korel'in ruhu gözümün önüne geldiğinde muzip bir şekilde gülümsedim. ''İkincisi avcı olarak tanınıyor başka bir adı varsa da henüz haberdar değilim. Üçüncüsü ise.... Azura.''

Azura dendiğinde içimdeki öfke tekrar belirirken nedensizce içimden bir titreme geçti ve kötü his bedenimi sardı. Bakışlarım buradaymış gibi etrafa kaydığında öyle bir şeyin olmayacağını kendime hatırlatarak derin bir nefes aldım ve tekrar önüme döndüm. Korel'in önünden aniden kaybolarak kaçışı hala gözümün önündeydi.

''Alacakaranlığın kızı mı?''

''Aynen öyle...'' mitolojiyle ilgilenen öğrencilerin yanında asla ilgilenmeden sıkılan kızların sesi duyulmaya başladığında ilgimi onlara yönelttim. ''Hocam bırakalım şimdi gerçek olmayan hikayeleri de...''

Gerçek olmayan? Eh sen de görseydin Lilith'in yer yüzüne çıkıp neler yaptığını o zaman görürdüm seni ufaklık.

Kaşlarım hayretle kalktığında yutkundu. ''Yani... Mitte kalanları... Biraz gıybet yapalım.''

''Bende tam ne zaman konu bana gelecek diyordum...''

''Efendim hocam?'' fısıltımı duymamalarına sevinerek gülümsememi bozmamaya çalıştım. ''Ne gıybetiymiş bakalım?''

''Sizin gıybetinizi yapalım... Mesela Korel hocayla okula gelmenizi falan...'' kızlar arasında gülüşmeler duyduğumda uyarı bakışlarımla hepsini teker teker susturdum.

''Öğretmenlerin özel hayatları hakkında böyle rahat konuşmanız ne kadar doğru çocuklar?'' soruyu soran kız ve yanındaki birbirine bakarken ''Özür dilerim öğretmenim.'' Diye mırıldandı ve önüne döndü. ''Hem... her beraber gelen öğretmenler arasında bir şey mi oluyormuş?'' zil çaldığında ayağa kalktım ve onlara döndüm.

''Ama şey biz.... Öyle yakın görünce falan. Bir şey yok mu yani?'' gülümseyerek kapıya doğru yürüdüm ve kulpu tuttuğumda ona dönerek göz kırptım. ''Yok demedim.''

Sınıftan çıktığımda arkamdan gelen uğultuları ve çığlıkları hala duyabiliyordum. Kendi hayatlarından ziyade başka hayatlar için nasıl bu kadar sevinebiliyorlardı anlamlandıramıyordum.

Dudağımda gülümsemeyle sınıftan çıkıp merdivenlerden inerken arkamdan esen esintiyle kokusundan tanıdığım Korel'e döndüm. ''Fazla meraklılar değil mi?''

Kafamı aşağı yukarı sallayarak öğretmenler odasına döndüğümde her zamanki gibi kapım önceden açılmıştı. Girmek için adımımı kaldırdığım sırada derinlerimde bir rüzgâr esti.

Resmen içimi titretmişti. Bu rüzgarla adımım hava da kaldı, Korel'e döndüğümde geçmem için beklediğini gördüm. Ona hissedip hissetmediğini sormak istedim ama öğretmenlerin bakışları bize dönmüştü.

Bakışlarından hissetmediğini anladığımda gözüm pencereye döndü, hiçbir şey görünmüyordu ama içimden bir his bu rüzgârın basit bir rüzgâr olmadığına emindi.

''Ben...''

''Lavaboya?'' kafamı aşağı yukarı sallayarak arkamı döndüm ve lavaboya yöneldim. Korel bir süre arkamdan bakmıştı, göz ucumla bunu görebilmiştim. Lavaboya girip bir süre bekledikten sonra lavabodan çıktım ve çıkışa doğru yürümeye başladım.

Zil sesi çoktan okulda yankılanmaya başlamıştı.

Okulun arka bahçesine doğru yürüdüğümde yolun tam karşısında dimdik duran elleri cebinde kızıl saçları güneşin altında parlayan Azra'yı görmemle yerimde çakılı kaldım. Yer altına ineli çok da uzun zaman olmamasına rağmen geri gelmesi beni kuşkuya düşürmüştü.

Arkasını dönerek yürümeye başladığında içimdeki kötü hisse kulağımı tıkadım ve yürümeye başladım. Gözüm öğretmenler odasına kaydığında içeride Korel'i görememekle beraber önüme döndüm ve okuldan çıktım.

Okul duvarının hemen arkasına yaslanmıştı, elleri cebindeydi. Sanki günler önce abisinin onu cehenneme yollayacağından korkmamış ve annesine sığınmamış gibi gülümsüyordu.

''Beni özledin mi?''

Yüzü hemen karşısındaki grafitili duvardan bana döndüğünde derin bir nefes aldım ve korktuğumu belli etmeden aramızdaki mesafeyi koruyarak ona doğru yürüdüm.

''Geri dönmemen için dualar ediyordum.'' Bakışları bana döndüğünde dudaklarından bir kahkaha kaçtı.

''Neyse ki karanlık ruhların duaları kabul olmaz...'' bakışları derinleşerek üzerimde gezindiğinde ''Hele ki senin gibi karanlık bir ruhun...'' diye fısıldadı.

Dudaklarında tekrar tehlikeli gülüşle beraber kaşları hayretle kalktığında gerginlikle ellerimi arkada birleştirdim. ''Hayret, bir yangın olmamış.''

Kurumuş dudaklarımı yalayıp ısırdıktan sonra ''ne istiyorsun?'' diye sordum. Yaslandığı duvardan çekildi ve ağır adımlarla bana doğru yürümeye başladı.

''Nasıl çıktın?''

''Gözlerimi kapattım açtım ve buradayım.'' Alaylı cümlesine göz devirmekten kendimi alamadığımda attığı adımlar hızlanmaya başladı.

Geri gitmeli miydim?
Yoksa karşısında korkusuzca dikilmeli miydim?

''Sana yer yüzünden toz olmadan önce söylediğim bir şey vardı hatırlıyor musun? Annem hakkında.'' Bana yaklaştığında adımlarım benden izinsiz geri geri yürümeye başladı.

''Yine toz olamıyor musun?'' karşılık vermemi göz ardı ederek bana doğru yürümeye devam etti. ''Olacağım, ama tek başıma değil.''

Ellerini iki koluma koyduğunda gözleri alevle sarıldı ve bedenim daha önce hiç hissetmediğim bir ateşle yanmaya başladı.

''Siz insanlar güzel şeyler olduğunda kötü olan şeyleri hep unutuyorsunuz...'' acıyla çığlık attığımda gözlerimi alevle sarılı gözlerinden çevirip yardım istemek istedim ama bir güç bunu engelliyordu. Gözlerimi korkunç gözlerinden ayıramıyordum.

''Sana gitmeden önce annemin artık ikinizi de istediğini söylemiştim. Eğer sen gelirsen abimde peşinden gelecektir.'' Bedenim yavaşça yanığa dönmeye başladığında bir çığlık daha attım, gözlerimden yaşlar dökülüyordu. ''Annem bana abimi kurtarmak için son bir şans verdi.''

Hiçbir şekilde ona engel mâni olamıyordum, sanki görünmeyen bir güç beni bundan alıkoyuyordu. Söylediklerini anlamam bile acıdan dolayı birkaç dakikamı alıyordu.

''Cehennemi ne kadar merak ediyorsun Efnan?''

Gözüm sonunda bir anlığına Azra'dan kaydığında gördüğüm kuzgunla kurtulduğumu hissetmek istedim ama bu kez o bile beni kurtaramazdı.

Ruhumun karanlığını en derinimde hissederek artık bedenimden çıkmaya başladığını anladığımda çığlıklarım fısıltıya döndü.

Ruhumun kendi fısıltımdan başka son duyduğu ise Azra'nın tenime çarpan alev gibi nefesiyle beraber ''Gerçi artık ne kadar merak ettiğinin önemi yok, az sonra göreceksin.'' Fısıltısıydı...

Bana ve kitaplarım hakkında ki paylaşımlarıma Instagram adresim Byzloey'den ulaşabilirsiniz.

Hepinizi sandığınızdan daha çok seviyorum, sonraki bölümde görüşmek üzere.

 

Loading...
0%