Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@byzloey

E F N A N

Gelmişti, benliğim gelmişti.

Benim için gelmişti, beni kurtarmaya gelmişti. Peki bunun için ne feda etmişti?

İçimde o sönen ateş tekrar yandı, geldiğini en derinimde hissediyordum. Ateşin olması gerektiği yerde olduğunu, yanımda olduğunu hissediyordum.

Parçalanmış ruhumdan kalan kırık parçalarımla.

Bir anlığına önümde belirmişti karanlık ruhu, karanlığı bu kadar özleyeceğimi hiç bilmezdim ama özlemiştim ve zaman kavramı artık vardı. Sayamıyor olabilirdim... acıdan bunu fark edemiyor olabilirdim ama onu fark edebiliyordum.

Acının bile bir zamanı yoktu ama Korel'le olmanın vardı.

Önümdeki o karanlık cehennem ateşiyle sarmalanmış ruh saniyeler içinde toza karıştığında gördüğümün kandırmaca olup olmadığını düşündüm ama hislerim hala oradaydı.

Onun geldiğini hissetmiştim ve gelen yalnız o değildi.

Semum da gelmişti, içimden bir ses onun da efendisiyle indiğini söylüyordu. Çünkü bir yanımla onu da hissediyordum. Sesini içimde duyabiliyordum, bana korkmamam gerektiğini fısıldıyordu ama çığlıklarımın arasından onu duymak ve algılamak zordu.

''O kadar olamaz mı demiştin güzel kızım?'' Lilith'in sözlerini işittiğimde iki büklüm ruhum olabildiğince doğruldu. Nedense bana baktığını hissediyordum, ruhum karşısında dik durma isteğiyle kabarıyordu.

Çünkü ne kadar ben içeride o dışarı da olsa şimdinin sayamadığım dakikalardan bir farkı vardı, artık yarım değildim. Ben tamamlanmıştım.

''Boynuzlarından nasıl vazgeçer? Nasıl şeytana karşı çıkar?'' Azura'nın soruları içime su serpmişti, çünkü her şeyi bildiğini sanan aklı şu an büyük bir şaşkınlık içindeydi. Bu bile içime su serpmişti, Korel daha ceza ödetmeye başlamadan onlar ceza çekmeye başlamıştı.

''Bunlar daha başlangıç, gelecek bundan daha kötü anlarla dolu.''

Kimin içindi kötü olacak anlar, onlar için mi? Bizim için mi?

''Şeytan ona boynuzlarını geri verir mi? Gerçekten bizi cezalandıracak mı?'' Lilith'in sesi kesildi, Azura'nın soruları ısrarla devam ediyordu ve korktuğunun burada benimle beraber onu duyan tüm zebaniler farkındaydı. Varlıkları insanların bildiğinden çok daha değişikti, insanların hiçbir kelimesi bunu anlatmaya yetmezdi.

Tek doğru nokta ateşten var olduklarıydı ve sadece bakışları olarak adlandırabileceğim şeyleri bile insanın aklını kaçırmasına sebep olabilirdi.

Acı Korel geldikten sonra hafiflemişti, belki de onunla var olan zaman içinde bu acıya alışmıştım. Hangisi olduğunu anlamama imkân yoktu, tek anladığım şey artık canımın eskisi kadar yanmadığıydı. Biri acımı benimle bölüşmüştü, onun burada olmayan ama her daim yanımda olan Korel olduğunu biliyordum.

Çünkü ne olduysa o geldikten sonra olmuştu ve emin olduğum bir şey varsa bu da Korel'i buraya indirdiklerine çok pişman olacaklarıydı. Çünkü Korel'in buraya indiği zaman cezalandıracağına ant içtiği insanlar vardı.

Bu insanların en başında ise korkudan ne yapacağını bilmeyen ve sığınacak bir limanı kalmayan Azura geliyordu, Lilith'in özenle yarattığı alacakaranlığın kızı geliyordu.

''Yer yüzüne çıkmak istiyorum anne.''

İnsanlar bu durumda ağlardı, ruhların ise silüeti titriyordu. Abisinin korkusundan silüeti titriyordu ve bu daha başlangıçtı. Henüz Korel geri bile gelmemişti.

Çektiğim acı gördüklerim karşısında git gide hafifledi. Hayır görüntüyle alakası yoktu, Korel ile alakası vardı. Geliyordu, şeytanın yanından geri geliyordu ve onu hissedebiliyordum. İçindeki o intikam ateşini hissediyordum, içinde en ufak bir korku şüphe ya da üzüntü yoktu.

Çünkü boynuzlarını geri almıştı. O yarım değildi, ben yarım değildim.

''Yer yüzüne de kaçsan, gök yüzüne de çıksan Orcus seni bulur.''

''Doğru söylüyorsun anneciğim, bulurum. Kaçmak mı istiyorsun Azura? Buyur, istediğin yere kaç zaman kazan.''

Korel'in silüeti hemen önümde belirdiğinde ateş neredeyse bedenimden akıp ona gitmişti, ruhundan bir parça benimkine dokundu, ruhumu ve bedenimi saran o ateş bedenimden akıp gitti.

''Ben sevdiğim kadını bu ızdıraptan kurtarana kadar kaçtın kaçtın, eğer kaçmazsan ilk senden başlayacağım.''

''Neden kaçmama izin veriyorsun?''

Etrafımı saran o ateş yavaşça azaldı, önce uzunluğu kısalmıştı sonra bedenimi sarmayı bıraktı ve sahibine döndü. Boynuzları artık gölgenin devamı değildi, boynuzları artık ateşler içindeydi. Tam da söylediği gibi daha yakıcı boynuzlarla geri dönmüştü.

Azura'nın sorusunu içten içe merak ederek beklerken kendimi bir anda olduğum yerden Korel'in yanına doğru çekilirken buldum. Ruhu ruhumu çağırıyordu ve ateş onun açtığı yolla önümden çekildi.

''Çünkü en acısı seninki olacak.'' Azura bunu duyar duymaz gözümüzün önünden toz oldu, Lilith'in korkusu ruhundan okunuyordu.

Şeytana karşı gelmesine rağmen böyle güçlü dönmesi içimde huzursuzluk yarattı, Azura'nın da söylediği gibi şeytana karşı çıkmıştı ve ödül aldığı gibi ceza da almalıydı.

Bir anlığına aldığı cezanın onun canını yakmış olabileceği düşüncesi içimi parçaladı, sanki parçalanacak bir yer kalmış gibi.

Korel annesinin korkusunu gördü, hissetti. Ardından bana döndü ve sanırım gülümsedi, bir ifadesi yoktu ama bana gülümsediğini hissetmiştim. ''Seni cehennem kapısında bekleyen biri var. Beni onun yanında bekler misin?''

Konuşabiliyor muydum? Hiç sanmıyordum.

Peki cevap vermek için konuşmaya ihtiyacım var mıydı? Yine hiç sanmıyordum.

''Merak etme dışarda olmayacaksın, sadece biraz daha ilerde olacaksın.'' Gösterdiği noktaya gözüm kaydığında karanlık ruhun üstünde pelerin ve elinde mızrakla bana baktığını gördüm.

Evet ruhu ruhuma bakıyordu. Ruhu içime işliyoruz söylemek istediği sözler içimde yankılanıyordu.

'Beni özlediniz mi efendim?'

Gözlerim her daim yanımızda olan ruhtan çevrildiğinde tozlar içinde karşımızda var olan Lilith' e döndü. ''Korkma, senden başlamayacağım.''

Lilith ve Korel'den yavaşça uzaklaşmaya başladığımda neler olduğunu Semum'un yanına vardığında anlamıştım. Korel beni kendinden uzaklaştırmıştı, çünkü ateşi çevresine sıçrayacak kadar fazla ve tehlikeliydi. Bunu hissedebiliyordum.

'Burada adım Malik efendim.'

Malik mızrağını yere vurduğunda cehennemin aralanmış kapıları kapandı, o anda fark ettim ki arkamda kalan kapıdan kaçmaya çalışan bir ruh vardı.

Ben cehennem azabının içindeyken bana öğütler veren, yer yüzünde bana acı çektiren bir ruh.

Korel Lilith'in yanından bir anda Grim'in önüne geldiğinde Grim'in ruhu titredi, aynı Azura gibi titredi.

''Önce ondan başlayacağım, en hafif ceza onunki.'' Bu iyi bir şey miydi?
En hafif onunki olması belki iyi bir şeydi ama ilk ondan başlaması hiç iyi bir şey değildi.

Malik'in neden mızrağını yere vurarak kapıları kapattığını şimdi anlamıştım, kaçmasına izin vermemişti. Arafta sıkışmasına izin vermemişti, şeytan onu istiyordu.

O alevli boynuzları ruhunun tadına bakmak istiyordu.

Grim'in hemen solunda bir azap kapısı belirdi, alevlerle kaplı şeffaf ve içi görünen bir kapı.

''Yeni bir acı keşfetmek istiyorum, daha önce kimsenin tatmadığı bir acı.''

''Ben emir kuluyum. Görevimi yapmak zorundaydım.'' Korel'in ürkütücü tavrıyla ruhu bir kere daha titredi.

Buradaki olayları insani duygulara benzetmeden anlatmak mümkün değildi, hiçbiri akıl almazdı.

İnsanı duygulara benzetirsek Korel'in attığı kahkahalar Grimin söylediklerinin ne kadar önemsiz olduğunu gösteriyordu. Çünkü kimin emir verdiği önemli değildi, bize zarar vermiş olması önemliydi.

''Bu keşfedeceğim acıyı senin üzerinde deneyeceğim. Sonra onu ateşle harmanlayacak önce anneme sonra daha da harmanlayarak kardeşime uygulayacağım. Çünkü içim de öyle bir ateş var ki içime sığmıyor.''

O şeffaf alevli kapıdan Korel ve Grim girdiğinde acı dolu bir çığlık duyuldu. Diğer günahkarlardan çok daha farklı bir acıydı.

Malik'in bile şaşırdığı bir acıydı, Zebanilerin birbirine bakmasına sebep olan, benim bile içerde kaldığım süreden çok daha canımı yakan bir acıydı.

Bunu görmüyordum, bunu duyuyordum. İlk defa çığlığın titrediğini duyuyordum.

''Sen insanların sözlerini seversin, insanlar bu ateşe ne diyor biliyor musun Grim... İntikam ateşi diyorlar buna.''

Grim'in titrek kısık çığlığı bir saniye bile kesilmeden cehennemin derinliklerini sardı.

O azaptan yeni çıkmış biri olarak, ruhu hala sızlayan ve paramparça olmuş biri olarak ne kadar canının yandığını hissedebiliyordum.

'Efendim parçalanmış ruhunuzu saracaktır.'

Sarardı, saracağını biliyordum. Sarmak için ne gerekirse o olacağını biliyordum, o her zaman neye ihtiyacım olduysa o olmuştu. Yine olurdu.

Yaralıysam, sargı bezi olurdu. Sadece bu parçalanmış ruh için ne olması gerektiği hakkında bir fikrim yoktu. Bu bir cam değildi, kırılmış bir obje değildi. Bunu birleştiremezdik, bunu yapıştıramazdık, bunu baştan yaratamazdık.

Beni kurtarmıştı ama o beni kurtarana kadar ben ruhumun büyük bir kısmını kaybetmiştim ve bunun geri almanın bir yolu olup olmadığından emin değildim.

Konuşmak istediğim çok şey vardı, sormak istediğim sorular parçalar halinde birleşmeye çalışıyordu ama konuşmak hala mümkün değildi, bu ruhların arasında herkes konuşabilirken ben konuşamıyordum. Buna sebep olan şey bir yanımın insan olması mıydı?

Buna sebep olan şey ne Malik?

Hala beni duyabiliyor musun? Hala hissettiklerimi hissedebiliyor musun?

'Hissedebiliyorum.'

Parçalanmış bir ruh, sarılabilir mi? Tekrar Efnan olabilir miyim? Tekrar Korel'in Efnan'ı olabilir miyim?

'Cehennemle parçalanmış bir ruhun sarıldığını daha önce hiç duymadım. Ama daha önce hiç duymadığım şeyleri görüyorum.'

Grim'den bir çığlık daha geldiğinde tüm ilgim dağıldı, az önce içeride olan bendim ve burada kalmak bana hala içerideymişim gibi hissettiriyordu.

Şimdi fark etmiştim, kabir azabının içine girmeden, sadece cehennemde olmak bile acı veriyordu.

Sadece duyduğum çığlıklar bile acıyı hissetmeme yetiyordu, çünkü yandıkları ateşin tadını biliyordum.

Şeffaf kapıdan Korel'in ruhu çıktığında Malik'in elindeki mızrak bir kez daha yere vurdu. Cehennemin kapıları aralandı. Bu emri Korel'in verdiğini duyabiliyordum. Malik ile konuşmadan ve bakışmadan birbirlerini hissederek hareket ettiklerini hissedebiliyordum.

''Ateşim hala içime sığmıyor Malik...''

Malik'in pelerini aşağı doğru eğildi, mızraktan elini çekti. Mızrak hala olduğu yerde dimdik duruyordu. Buraya inerken de aynı bu şekilde durduğunu anımsadım, kapıların açılması için mızrak yere vurulmuştu.

Mızrak Malik'i temsil ediyordu.

''Lilith'i Şeytanın eline bıraktım, ona verilebilecek en kötü ceza buydu. Şimdi sıra yer yüzünde bizden kaçan iblislerde... Demek istediğimi anlıyor musun?''

Ben anlamıyorum, ben ne demek istediğini algılayamıyorum. İçinde ki öfkeyi hissediyorum, bu sığmayan öfkeni ve ateşini hissediyorum ama hala demek istediğin şeyin nereye vardığını anlayamıyorum.

Malik ''Anlıyorum efendim.'' Dediğinde Korel'in ruhu benim ruhuma sarıldı. Bunun daha önce mümkün olabileceğini hiç düşünmezdim ama Malik'in de dediği gibi mümkün olmayan bir çok şeyi görmüştü bu gözler.

Ruhu bana sarılana kadar buna bu kadar ihtiyacım olduğunu hissetmemiştim.

Ruhum paramparça, senden başka hiçbir hissim kalmadı.

''Söylediğim gibi, cehennem bile seni benden ayıramaz. Hiçbir ateş içinden beni söküp atamaz.'' Malik peleriniyle beraber ortadan kayboldu.

''Sana daha önce senin için cehennemi yer yüzüne indirebileceğimi söylemiştim hatırlıyor musun?''

Hatırlıyor muydum?

Hiçbir şey hatırlayamıyordum, o anları anımsayamıyordum. Hiçbir şeyi anımsayamıyordum, tek anımsadığım cehennemin bedenimle ruhumu nasıl diri diri yaktığıydı. Hatırlamak bile içimi sızlattı.

''Özür dilerim... Buna engel olamadığım için özür dilerim meleğim.''

Kaderdi, değişmez olan şey kaderdi. Öyle ya da böyle buraya gelinecekti, kaderim buraya inmemi emretmişti ve ben kaderin bu sınavını geçmiştim. Sırada hangi sınav vardı?

Kaderimde daha ne vardı? Lilith'in bahsettiği o kötü anlar mı?

O anlar kimin için kötüydü, bizi ne bekliyordu?
''Bizi ne bekliyor bilmiyorum... ama yer yüzündeki iblisleri neyin beklediğini çok iyi biliyorum.''

Korel'in içindeki ateş sabırsızlıkla harlandı, birbirine karışan ruhumuzdan bu duygu bana da geçiyordu. Ne için sabırsızlandığımı bilmiyordum ama sabırsız hissediyordum.

''Sen her şeyin ilkiydin, bunun da ilki olmasan ayıp olurdu.''

Neyin ilki olduğumu sormak istedim, yine benim için yapacağı ilk şeyin ne olacağını.

Ama o ben sormayı düşünmeden konuşmaya devam etmiş aklıma henüz gelmeyen soruları bile yanıtlamıştı.

''Azura yer yüzüne kaçtı, bizi ayırmaya kalkan diğer iblislerin yanına. Ona neden bu şansı verdiğimi anladın mı şimdi?''

'Sana daha önce senin için cehennemi yer yüzüne indirebileceğimi söylemiştim hatırlıyor musun?'

'Azura yer yüzüne kaçtı, bizi ayırmaya kalkan diğer iblislerin yanına. Ona neden bu şansı verdiğimi anladın mı şimdi?'

Azura'ya izin verdin. Çünkü onu da yer yüzüne indireceğin cehennemde yakacaksın.

''Evet meleğim, şimdi içime sığmayan ateşle gidiyoruz, yer yüzüne cehennemi indirmeye gidiyoruz.''

Burası yer altındaydı ama ateş nereden iniyordu?

Korel'in ruhu sarmalanan ruhumdan çekildiğinde cehennemin kapısına ilerledik. Yürümüyorduk, koşmuyorduk, uçmuyorduk da.

Tam olarak nasıl ilerlediğimizi bile anlayamadan cehennemin kapısından çıktık ve o anda ters takla atmışız gibi yukardan aşağı indik.

Yerin altında olan cehennemden yer yüzüne, yukarıdan indik.

Nereden geçtik, nasıl indik hissedemeden ayaklarım yere bastı. Ruhum bedenime nasıl bu kadar hızlı girebilmişti?

Yüzümü sağıma döndüğümde insan bedeniyle eli belimde duran Korel'in yüzüyle burun buruna geldim. Cehenneme inmeden hemen önce nerede duruyorsam, tam olarak orada duruyordum.

Yağmur yağmıyordu ama yerler ıslaktı. Garip bir şekilde ayağımın ucunda kalan ufak noktalarda ıslaklık yoktu.

Sonunda tüm duyularımı yavaşça hissetmeye başladım. Önce kulaklarım dışarının gürültüsünü duydu. Araba seslerini, uzaktan gelen konuşma ve gülüşme seslerini, dükkanlardan gelen makine seslerini. Sonra gözlerim etrafı daha net gördü. Yolda giden arabalar, yanımda dikilen Korel ve tam karşımda başka bir beden de duran Semum. Ardından belimdeki Korel'in sıcaklığını tenim hissetti, belim sızladı.

Nefes aldım.

Geri döndüm yeniden buradayım, hayattayım.

Hayatta mıyım?

Hayattayım ama mecazi anlamda, Nefes almak hayatta olmak ve yaşamak için yeterli değildir. Ben de yaşamak için yeterli değilim, eksiğim.

Ruhumun kırılan yanları eksik, nefesimde hissedemediğim duygularım eksik.

Aynı cehennemde olduğu gibi yer yüzünde de etrafımı saran ateşe karşı hissetmem gereken korku duygusu eksik, başkaları için endişelenme duygum eksik. Ben eksiğim.

''Devita.'' Gözlerimi yerden Semum'a kaldırdığımda bir kez daha ''Devita.'' Diye fısıldadı.

Semum'un fısıltısıyla beraber uzaktan bir çığlık yükseldi.

Arkamda kalıyordu ama uğultusu uzakta olduğunu fısıldıyordu.

Semum, kaçının diyordu. Şeytanın azabından kaçının, onun ateşinden kaçının.

Bir ruhun daha çığlığı yükseldi, bu kez daha yakınımdaydı.

Ben ise hala hareketsiz duygusuz vaziyette dikiliyordum. Duygularını yeni öğrenen bir bebek gibi algılamayı bekliyordum, duygularımın ne olduğunu hatırlamayı, hislerimi hatırlamayı bekliyordum.

Bu sırada kulağıma çığlıklar geliyordu, temiz ruhlar etrafta koşuşturuyordu.

Binaların hepsi birden alev almaya başlamıştı, arabalar bir bir patladı. Yerden şerit gibi uzanan alevler vardı ve iblislerin etrafında çember çiziyordu, aynı karşımdaki iblisin içine girdiği kadının etrafına çizdiği gibi.

Yer yüzünde çığlıklar yükseldi, kendimi cehennemden çıkıp başka bir cehenneme gelmiş gibi hissediyordum. İçim de dinmeyen bir sızı bir öfke vardı. Bu sızı cehennemden kalmaydı ama bu öfke benim değildi. Bu öfke Korel'indi.

Beni kendine çektiğinde sarsıntıyla elimi göğsüne koydum. ''İyi misin?''

İyi miydim? İyi olmak ne demekti?

''Bilmiyorum.'' Diye fısıldadım. Sanki sesli konuşmanın ne demek olduğunu henüz öğrenmemiştim bu yüzden tek yapabildiğim fısıldamaktı.

''Eve gidelim mi?''

''Korel.'' Yüzümü yüzüne kaldırdığımda endişeli gözleri yüzümde gezindi.

Cevap bile beklemeden derin bir nefes aldı ve ''Tamam gidelim.'' Diyerek beni kendine daha çok çekti.

Belimdeki eli sıkılaştı, diğer eli bacaklarımın altından geçti ve beni kucağına alarak arkanda alevler içinde adım izleri bırakarak otele doğru yürümeye başladı.

''Dünya yanacak. Biz ise, yer yüzünde birbirimizin teninde, odamızda birbirimize cenneti hissettireceğiz.'' Kafam boyun hizasına düştü, gözümden sıcak bir şey geçti, göz yaşı mıydı bu?

Göz yaşı bu kadar sıcak mıydı?

Gözüm Korel'in bıraktığı alevli ayak izlerini saydı.

1...2...3...5.... Bir saniye sanki bir sayı daha vardı. Hatırlayamıyordum.

''Canın... Çok yandı mı?'' gözlerim yolu izlemeye devam etti, yanmıştı ama çok mu yanmıştı az mı yanmıştı?

Hangisi acımı tarif etmeye en yakın kelimeydi?

''Ya da söyleme, duymaya dayanamam.'' Derin çektiği nefesi yüzüme üfledi. İçine sığmayan ateşi şimdi daha da büyümüştü. Onun bu ateşi her yeri yakmadan sönmesi ya da en azından biraz dinmesi gerekirken her saniye daha da harlanıyordu.

Eğer duygularım olsaydı Korel'in bu birikmeye başlayan öfkesinden korkardım. Çünkü onun tanıdığım andan beri asıl şeytan olduğu an bu andı.

Otelin sokağından döndüğümüzde onun etrafının bile ateşle çevrildiğini ama otelin yanmadığını gördüm. Her yer yanarken orası nasıl yanmamıştı?

Herkes etrafta yangın söndürücü tüple koşturuyordu. İblisler cayır cayır yanıyor, insanlar kaçıyor kendine güvenli yer bulmaya çalışıyorlardı.

İblislerin havada gezinen ruhlarını görebiliyordum, ruhların sağa sola savrulmasından ötürü gökyüzü kırmızı renge bürünmüştü.

Otelin otomatik kapısı açıldığında Korel koşuşturan ve uyarıda bulunan kimseyi dinlemeden merdivenlere yürümeye devam etti.

Basamakları yavaş yavaş çıkmaya başladı. Benim gözlerim ise sadece tek bir noktaya bakıyordu, boşluğa.

Hala duygularımı yabancı değilmiş gibi hissetmeye çalışıyordum. ''Ne kadar parçalandı?'' diye fısıldadı kulağıma doğru eğilerek.

''Ruhun... ne kadar derinden parçalandı?''

''Bilmiyorum.'' Diye fısıldayarak karşılık verdiğimde 6.katta 66.odanın önüne gelmiştik. Kapıya sağlam bir tekme geçirerek açtı, sıçramam gerekirdi ama sıçramadım. Korkmam gerekirdi ama korkmadım.

Korel beni yavaşça yatağa bıraktıktan sonra yorganı üzerime örttü ardından yanıma oturarak elini saçlarıma uzattı. ''Üşüyor musun?''

Ben seni tanıdığımdan beri üşümenin ne olduğunu hatırlamıyorum.

Olumsuzca mırıltılar çıkardığımda yine derin bir iç çekti. ''Sıcaklıyor musun peki?''

Bir kez daha olumsuzca ses çıkardığımda elleri saçlarımdan yanağıma doğru kaydı. Oradan boynuma, dudaklarıma, tekrar yanağıma ve tekrar saçlarıma.

Tırnak ucumdan saç diplerime kadar içimden dışıma vuran sızı yüzünden gözlerimi yumdum. Gözümü kapattığımda hep o ateş canlanıyordu, hep o azap görünüyordu.

Yutkunarak gözlerimi araladım. Araladığım gözlerim tam karşımda azap çekmeme sebep olan gecenin büyülü tablosuna takılmıştı. Tablonun alt kısmını da görebilmek için ellerimi yavaşça ağır ağır yorgana uzatarak biraz daha aşağı indirdim. ''Resim yapmak... Ruha gerçekten iyi geliyor mu?''

''Denemek ister misin?'' gözlerimi tablodan ona çevirerek kafamı aşağı yukarı salladığımda gülümsedi.

''Ne resmi yapmak istiyorsun?'' gözlerimi ondan tekrar duvarda asılı diğer tablolara çevirdim, tabloların çoğunluğu bana aitti.

O tabloların her renginde, her çizgisinde ben vardım. Eğer onun her rengi, her çizgisi bensem benim de o olmalıydı.

''Seni resmetmek istiyorum.'' Gözlerinden varla yok arası bir şaşkınlık geçti ama bir şey demeden sadece gülümseyerek yataktan kalktı. Önce kapısı kapalı resim odası olan odadan bir şövalye getirdi, ardından fırçalarını koyduğu kalemlikle temiz bir tuval.

Hemen solunda kalan masasının çekmecesinden de boyaları gerekli diğer tüm malzemeleri çıkarmıştı. ''İstersen tüm gece resim yap, ruhuna ne kadar iyi gelecekse ne iyi gelecekse.'' Bana doğru gelmeye başladığında yorganı yavaşça üzerimden ittim. Elinin biri belimden kalkmak için desteklerden diğeri de yine saçlarımı okşuyordu.

Dudağı kulağıma değdiğinde irkildim, irkilmeme aldırmadı ve nefesini tenime üfleyerek ''Dünya da, cehennem de senin olsun. Eğer sana iyi gelecekse.''

''Cehennem zaten benim. Geri kalan hiçbir dünyayı istemiyorum.'' Nefesi saç tellerim arasından tenime bir kez daha çarptığında gülümsediğini hissedebiliyordum.

Boynuma bir öpücük kondurdu, baş parmağı yine belimi okşuyordu.

''Cehennem senin, ama sen cehennemin değilsin. Hiçbir zaman da olmayacaksın, sen cehenneme değil bana aitsin.''

''Şeytana mı?'' dediğimde 'Çı' diyerek kafasını olumsuzca salladı. ''Korel'e.''

Beni tuvalin önüne doğru sürüklemeye başladığında bu konunun burada kapanacağını, devam etmeyeceğini biliyordum. Ona ayak uydurdum, daha fazla soru sormadım.

Zaten sorular aklımdan uçup gidiyordu, cümle kurmak için aklımda birçok kez tekrar etmem ve hatırlayabilmem gerekiyordu.

Tuvalin önüne geldiğimizde Korel bir fırçayı aldı ve bana uzattıktan sonra boyaları kare şeklindeki büyük boyalarla dolu palete bir fındık büyüklüğünde sıktı. Ardından hepsinin üstüne bir damla resim yağı döktükten sonra hemen solumdaki masanın kenarına bırakarak karşımdaki koltuğa oturdu.

''Böyle iyi mi?''

Kafamı aşağı yukarı sallayarak bacak bacak üstüne atan, ellerini birbirine kenetleyen Korel'i süzdüm.

Ateşlerinden görünmeyen mavi gözleri, tenimi yakmadan asla dokunmayan parmakları, dudaklarımı yakan dudakları, kokusunu hissettiren boynu, dövmeyle sarılı vücudu... Tebessüm ederek fırçayı önce siyaha bandırdım, siyah bir arka plan yapana kadar boyadım.

Her darbe sanki bana azap içinde attığım çığlıklarımı unutturan bir darbeydi. Bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha... Paletteki siyah boya bitene kadar kaç kat olduğunu sayamadığım kadar kalın bir arka plan olmuştu.

''Sakin... nefes almayı unutmadan, resmin hakimiyetinin sende olduğunu unutmadan boya.'' Gözlerim simsiyah tuvalden ona döndü. Gözlerini kısmıştı ama bakışları titrekti, derin derin nefesler alıyor içindeki dolup taşan öfkesini kontrol altında tutmaya çalışıyordu.

Kafamı bir kez daha aşağı yukarı salladım, gözlerimi yumdum ve derin bir nefes alarak fırçamı Korel'in ne ara getirdiğini görmediğim suya daldırarak siyahlığından arındırabildiğim kadar arındırmaya çalıştım. Fırçayı sudan çıkardıktan sonra fazla suyunu alıp başka bir renge daldırdım. Önce kırmızıya ardından turuncuya ve ikisinin karışımında oluşan bir renkle yere alevler çizmeye çalıştım. Fırça karanlıktan yine arınmamıştı, ne kadar temizlemeye çalışsam da hala derininde, altında kalmıştı.

Yine de elimden geldiği kadarını yapacaktım, bir beklentim ya da hedefim yoktu. Sadece yapacaktım.

Korel kımıldamadan, gözlerini benden ayırmadan koltukta oturuyordu. Asla kıpırdamamıştı ve dudaklarını aralamamıştı. Ne bir cümle ne de bir soru için.

Derin bir nefes alarak tuvalin altına son alev darbesini de vurdum ve fırçayı yine daldırdım. Birkaç kez içeride döndürüp fırçayı kabın etrafına sürttükten sonra çıkararak fazla suyunu aldım.

Bu kez fırçamı beyaza daldırarak karanlığın ortasını hafifçe açmaya çalıştım. Korel'de aynı tuval gibi siyahlarla sarmalanmıştı.

Siyah kumaş bir pantolon, siyah bir gömlek ve gümüş rengi bir kemer ayağında ise parlak ucu sivri ayakkabılar.

Bu şekilde tabloda var olamazdı, o yüzden arkasını aydınlattım.

Yağlı boyanın en kötü şeyi üst üste boyamanın zor olmasıydı. Karanlığı aydınlatmak çok zordu, aynı gerçek hayatta da olduğu gibi.

Elimden geldiği kadar aydınlattıktan sonra küçük ince bir fırçaya geçtim, onunla oturak çizecek içine de karşımda oturan Korel'i çizecektim.

''Duygular... sadece şimdi değil aslında her zaman saklıdır.''

Korel'in sessizliği bıçak gibi kesen sesiyle yüzümü ağır ağır ona çevirdim. Mimik oynatmadan bana bakıyordu.

''Mutluluk en çok gülüşte, acı çığlıkta, üzüntü ise göz yaşında.''

Yüzümü tekrar tabloya çevirdiğimde nefesini duymuştum. Omuzları verdiği derin nefesle inip kalkmıştı. ''Yani duygularının nereye saklandığını arama, çünkü üzüntün şu an göz yaşıyla akıyor.''

Elim gözüme gittiğinde sıcak su gözümden elime geçti.

Ağladığımın farkında bile değildim.

''Bizi... Bir daha ayırabilirler mi?''

Dakikalar belki de saatler süren sürenin ardından sonunda sesim fısıltıdan fazla çıkmıştı. Korel dudaklarını araladığında korktuğum cevabı vermeden atıldım. ''Lütfen... Sadece buna cevap ver Korel.''

Yine bir bilinmezlikte kalmak ve beklemediğim anda acı çekmek istemiyordum. Yine alevlerin içinde aniden ondan kopmanın acısı ve yalnızlığın korkusuyla öylece kalakalmak istemiyordum.

''Hayır.''

''Peki... Yer yüzünde de ayrılacak mıyız?'' dediğimde güldü. Birbirine kenetlediği ellerini çözmüş bacağını diğerinin üstünden indirerek öne doğru eğilmişti.

''Bizi cehennem ayıramadı, yer yüzü de neymiş?''

Bana ve kitaplarım hakkında ki paylaşımlarıma Instagram hesabım Byzloey'den ulaşabilirsiniz. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...

 

Loading...
0%