Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@byzloey

27 | İzin Ver Bana

İhtiyacım olan Nefes değildi demiştim bir keresinde, ihtiyacım olan Korel'di demiştim ama şimdi fikrim değişmişti. Şimdi ikisi de lazımdı. Çünkü nefes almak şu an yaşadığımı hissettiren tek şeydi, yer yüzünde olduğumun ve hala ruhumun bedenimin içinde olduğunu hissettiren tek şeydi.

Artık Korel'in dokunuşları ve ruhu dünyaya özel değildi, bana yaşadığımı hissettirmiyordu. Çünkü onu öldüğümde de hissetmeye devam etmiştim. Onunla karışan ruhumuz dünyaya özel değildi, cehennemde de yanımdaydı, ruhumdaydı. Onun dokunuşları yaşadığımı değil var olduğumu hissettiriyordu, ölü ya da diri var olduğumu.

Çünkü her çiçek solardı, her şey eskirdi, zaman geçerdi ama hiçbir şeyin varlığı son bulmazdı. Yaşam ölüme dönerdi ama yine de var olurdu. Bedenimiz ölse bile ruhumuz var olmaya devam edecekti. O yüzden aşkı bedenimizle değil ruhumuzla yaşamalıydık, ruhumuzla yaşamalıydık ki sonu olmayan tek şey bu olsun.

''Bizi cehennem bile ayıramadı, yeryüzü de neymiş?''

Gerçekten ayıramamış mıydı?

Korel'den koptuğum an çektiğim acıyı hala derinlerimde hatırlıyordum, sızısı hala içimdeydi.

İçimden parça koparmışlardı. Çığlıklara bile sığmayacak cehennem azabının acısıyla eşit bir acıydı.

Ağır ağır kafamı sallayarak tekrar tuvale döndüm ve boyamaya devam ettim. Önce Korel'in bedenini ince fırçayla çizmeye çalıştım. Şu an öne eğik oturduğu için konumu değişmişti. Bu sebeple çizmem zorlaşıyordu. ''Az önceki gibi oturur musun?''

Kirpiklerini ağır ağır kırpıştırdı, yutkundu ve kurumuş dudaklarını yalayarak arkasına yaslandı. ''Tabi.''

Bacak bacak üstüne atarak tekrar ellerini tekrar bacaklarının üzerinde birbirine kenetledi. ''Ellerin iki yanında kalsın, kenetlenmiş şekilde çizemem.''

Kafasını aşağı yukarı sallayarak kenetlediği ellerini çözüp saçını düzelttikten sonra koltuğun kol kısmına bıraktı.

''Konuşmak da yasak mı?''

''Hayır, konuşabilirsin.''

Derin bir iç çekerek gözlerini yine üzerimde gezdirmeye başladı. O her zerresine sığmayan kadını bakışlarına, ben ise onu bu tuvalin içine sığdırmaya çalışıyordum.

İçime sığmayan, tenime ve bedenime sığmayan bu adamı bir tuvale sığdırmaya çalışıyordum.

Komikti.

''Komik olan ne?''

Yüzümü tuvalden ona döndüğümde ''Efendim?'' diye mırıldandım.

''Güldün.''

Görünene göre az önce aklımdakileri hissetmemişti.

O mu hissedememişti ben mi hissettirmemiştim?

Yoksa cehennemin parçaladığı ruhum artık bizim bağlarımızın gevşemesine mi sebep olmuştu?

''Fark etmedim, öyle gülesim gelmiş demek ki.''

''Hep gelsin.'' Fırçayı suya daldırırken ''Ne?'' diye mırıldandım.

''Gülesin... Hep gelsin. Ama göz yaşlarıyla beraber değil.'' Elim gözlerime gittiğinde akmaya devam eden göz yaşlarımı nasıl hissedemediğimi sorguladım.

''İnsan bedeni ölüp dirilmeye alışkın değil, o yüzden yalpalamadan ve bazı duyularını tekrar hissedememen normal ama merak etme hissedemediğin duyuların geri gelecektir.''

''Umarım.'' Yüzümü ondan tekrar tuvale döndüğümde aramızda garip, gergin bir sessizlik geçti.

Derin bir nefes alarak fırçayı tuvale sürdüm, Korel'i çizerken bile gözümün önüne ateşten başka bir şey gelmiyordu. Tuvalin altına çizmeme rağmen sanki tüm tuvali onunla sarmışım gibi gözümün önündeydi, gerçek gibiydi.

Aklımı resme vermek istedim, gözlerimin kenetlendiği gibi aklımın da kenetlenmesini istedim. Bu resmin bana iyi gelmesini istedim, gelmedi.

Aklım tuvale kenetlenmedi.

Aklım aşağıda kabir azabında Sencer'in söylediklerini tekrarlıyor, her tekrarda canımı yakıyordu.

'Neden bir kere bile beni kurtarmayı düşünmedin Efnan?'

'oraya beraber gidebilirdik Efnan.'

'O senin parçandı... ama bende parçan olabilirdim, seni karanlıktan uzaklaştırabilirdim, bana izin vermedin koşa koşa karanlığa gittin.'

'Bu kadar çok mu aşıktınız? Aşkınız size gerçeği unutturacak kadar fazla mıydı?'

Kalbime bir ağrı saplandığında acıyla iki büklüm oldum. Fırça elimden parkeye tak diye bir sesle düştü, Korel yerinden kalkarak korku içinde belimi kavradı. Düşmemi engelleyerek beni kendine yasladı.

''Sen iyi değilsin, neler oluyor?''

''S...Sencer.'' Sesim yine gücünü kaybetmişti, güçsüzlüğe teslim olmuştu. Gözlerimdeki yaşın sıcaklığını yanaklarım hissetmeye başladığında elim yanaklarıma gitti. Sonunda hissedebiliyordum, bunu hissettiğime sevinerek tebessüm ettim, acı bir tebessüm.

''Sana ne söyledi?'' sesindeki öfke içimi titretmişti.

'' Senin aşkından kör olduğumu.'' Fısıltımı duymuş muydu emin değildim, fısıldadığıma bile emin değildim. Dudaklarım aralanmıştı, o nefes dudaklarımdan çıkmıştı ama kelimeler içimde mi yankılanmıştı yoksa dışarı mı çıkmıştı emin değildim.

Korel beni kucaklayarak yatağa götürdüğünde itiraz etmedim. Ruhuma iyi gelmemişti, resim ruhuma iyi gelmemişti. Hiçbir şey iyi gelmiyordu.

Şu an beni ayakta tutan tek şey yanımdaki adamdı, şeytandı.

''Efnan.'' Beni yatağa bıraktığında ellerini üzerimden çekmeden yatağa dizini yaslayarak bana doğru eğildi. Gözlerinde sayılı kez gördüğüm acı duygusu belirmişti.

Soracağı soruyu duymadan gözlerinde gördüğüm o acı canımı yaktı. Yaşadığımı hissettiren nefes şimdi bana ölecekmişim gibi hissettiriyordu.

''Dokunuşlarımı... hissedebiliyor musun?''

Bedenim, Korel'i kalbim kadar hissedebiliyor musunuz?

Onun nasıl yakıp küle çevirdiğini ama buna rağmen bu ateşi söndürmediğini hissedebiliyor musunuz?

Tenim, yanıyor musun?

Onun alıştığın o sıcaklığını hissedebiliyor musun?

Nefesim, onun nefesine hala karışıyor musun?

''Bilmiyorsun...'' Diye fısıldadığında elleri yavaşça çekildi. Ardından dudaklarında acı bir tebessümle dizini yatağın ucundan çekti. Dışarıdan uğultulu çığlıklar duyuluyordu, kapalı olduğundan kulağımızı oraya vermedikçe duymak imkansızdı. Zaten şu an en son duymak isteyeceğim şey de çığlıklardı.

''Önemi yok, o da gelir. Bir gün gelir...''

''Gelir değil mi?'' diye mırıldandım, bugün bir türlü almadığı ama almak için hala çaba verdiği derin nefeslerden birini daha çekerek parmak ucunu göz yaşıma uzattı. ''Gelir.''

''Sen şimdi biraz dinlen uyu.''

''Sen nereye?'' gözleri kapalı pencereye, çığlıklar gelen yere döndüğünde cevabımı almıştım. Yer yüzüne indirdiği cehenneme gidiyordu. Ateşine geri dönüyordu.

''Sana eğer ateşim zarar verirse söndürürüm demiştim... Her şeyi ortadan kaldırmam tek göz yaşına bakardı ama senin gözünden birden fazla yaş aktı.''

''Buna bir son mu vereceksin?'' kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra dudaklarını alnıma uzatarak bir öpücük bıraktı. ''Evet meleğim son vereceğim.''

Dudaklarımda tebessümle elimi elinin üstüne koydum. ''Ben gelene kadar uyu, dinlen. Uyandığında her şey normale dönecek. Söz veriyorum.''

''Tamam.'' Elimi avucunun içine alarak dudaklarına götürdükten sonra yorganın üzerine bırakarak üstümü örttü ve ağır adımlarla tekmeyle açtığı kapıya doğru ilerledi.

Gözlerim onun gittiği yerde bir süre dolandıktan sonra tabloya döndü, kulağıma dışardaki çığlıklar geliyordu. Dişlerimi sıkarak pencereye arkamı döndüm ve gözlerimi yumdum ama yumar yummaz açmak zorunda kalmıştım.

Çünkü kapattığımda gördüğüm tek şey alevler içinde yanan Sencer'di.

Sanki dışarıdan gelen çığlıklar onun çığlıkları gibi hissetmeye başladım, içim sızladı.

Elim kalbime gitti, dişlerim acımaya başladığında bu kez dudağımı ısırarak kalbimi sıvazladım ve yatakta iki büklüm halde yorganı daha da üzerime çektim.

Sanki sesleri kesebilecekmiş gibi, sanki beni burada kimse bulamayacak burada görünmez olacakmışım gibi.

Bacaklarımı kendime daha çok çekmeye başladım, yorganı üzerime çekmemden ötürü etrafım yine karanlıkla sarılmıştı ve kendimi cehennemin içinde yanıyormuş gibi hissetmiştim. Sıcaklamıştım ama sesleri daha fazla duymak istemiyordum, korkuyordum.

Gözümün önünde kesik kesik görüntüler tekrar belirdi. Sencer çığlık atıyordu, Sencer ağlıyordu, Sencer acı çekiyordu, Sencer artık bağıramıyordu...

Göz yaşlarım birbiriyle yarışır gibi hızlı akmaya başladı, kalbim elini hissedemediğim biri tarafından beni öldürmek istercesine sıkılıyordu ve dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı.

Yatakta bir aşağı bir yukarı sürünerek kafamı sağa sola çevirdim. Nefes alamıyordum, nefes alamıyordum!

''Efnan!'' duyduğum sesle hıçkırıklarım bir anda kesildi, ellerim yorgana uzandı.

''Arkun?'' Koşarcasına yatağıma gelerek beni kendine çektiğinde ellerimin titrediğini ışığın vurmasıyla fark etmiştim.

''İyi misin?'' kafamı sağa sola sallayarak ellerimi ona sarmaya çalıştım, ne kadar becermiştim emin değildim ama yüzümü boynuna sarmayı becerebilmiştim.

''Hizmetkar çocuk beni alevlerin arasından kurtardı, gerçekten bana ihtiyacın varmış.'' Eli belimi sardığında bir hıçkırık daha koptu dudaklarımdan.

Neden bir anda böyle olduğumu anlayamıyordum, Korel varken sakin kalabilecek bir noktam vardı ama o gittikten sonra her şey tepetaklak olmuştu.

''Sakin ol, önce bir nefes al. Neler oluyor anlat bana.''

''S...Sencer... Ben sürekli onu görüyorum.... Yanarken ki hali gözümün önünde çığlıkları kulağımda...''

''Sencer mi?'' kaşları belli belirsiz çatıldı, ardından kendini biraz geri çekerek ellerini yanaklarıma yerleştirip gözlerimi sildi. ''Sencer yer yüzüne gelmedi mi?''
''Sen nereden biliyorsun?''

Gözlerimi sildikten sonra ellerini omuzuma yerleştirdi, gözüm ellerime indiğinde titrememin azaldığını görerek derin bir nefes aldım.

''Gelirken gördüm, otelin arkasında dikiliyor gök yüzüne bakarak bir şeyler diyordu kendi kendine.''

''N...nerede?''

''Efnan dışarı çıkamazsın ortalık yangın yeri.''

''O ateş beni yakmaz!'' yutkunarak ellerimi Arkun'dan çekip ayağa kalktım. Belki de Sencer benim yüzümden o kadar acı çektiğinden ona kendimi borçlu hissediyordum. Avcı bana bağlıydı belki de o bağdan ötürü böyle hissediyordum.

Ama neden o aşağıdayken değil de yukarı çıktıktan sonra böyle hissediyordum?

''Efnan!'' Arkun'u dinlemeden kapıya doğru ilerlerken ''Sen burada kal, hemen döneceğim.'' Diyerek merdivenlere doğru koştum.

Bu halde uyuyamazdım, bu halde daha fazla dayanamazdım. Bu içimde yanan ateş için bir şey yapmam gerekiyordu.

Bu Korel'in düzeltebileceği bir şey değildi, bir ateşi başka bir ateş söndüremezdi.

Merdivenlerden koşarak nefes nefese indiğimde acil çıkıştan çıkarak etrafıma bakındım, yerde şeritler halinde geçen alevlerin sönmüş sadece iblislerin etrafını saran alevler git gide harlanmıştı.

Hemen solumda kalan bina yangından çökmek üzereydi ve insanlara uzaklaşmaları için uyarı yapılıyordu. Gözüm otelin arkasına doğru döndü, adımlarımı hızlandırarak arkayı dolandım.

Umarım hala oradasındır Sencer. Umarım beni bu acıyla baş başa bırakmazsın.

Otelin arkasından yol kenarına çıktığımda sağıma soluma baktım, kimse görünmüyordu. Umutsuzlukla gözlerimi silerken dudaklarımı ısırdım. Sencer'in dediği çıkıyordu, onun hissettiği kadarını hissedene kadar kurtulamayacaktım.

Yer yüzüne çıkmam bir şeyi değiştirmiyordu, ben hala alevlerle sarılı bir hapishanedeydim. Bir zihin hapishanesinde, vicdan hapishanesinde...

''Beni mi arıyorsun?'' arkamdan gelen sesle yere eğdiğim kafamı kaldırarak yavaşça arkama döndüm.

Oradaydı, karşımdaydı.

Gözleri buğuluydu ama dimdik duruyordu. Alevler arkasında kalmıştı.

''S...Sencer?''

''Kurtulmuşsun.'' Gözlerini kısarak yüzümde gezdirdi, kaşları çatılmıştı. Bana doğru bir adım attı.

''Pek sayılmaz.''

''Orcus seni kurtarmış.'' Beni duymazdan geldi, benim acım umurunda değildi.

Tek umurunda olan şey buraya gelmemdi, Korel'in benim için göze aldıklarıydı.

Sessizce yüzümü tekrar yere eğdim. Ne diyeceğimi bilmiyordum, normalde bana karşı böyle olmayan Sencer ile konuşmak kolaydı ama şu an tanıdığım Sencer yoktu.

Cehennem onu da değiştirmişti.

Onun da ruhu kırıktı.

''Ama kurtarsa da acı çekmeye devam ediyorsun değil mi?''

Kafamı aşağı yukarı salladım, sessizliğimi koruyordum. Tek duyulan ateşin sesiydi, bana doğru attığı adım bu sese eklenirken ayakkabısının ucu benimkinin hemen önünde göründü.

Başım hala yere eğikti, Korel olsaydı şimdiye kaldırmıştı.

Hayır! Kore olsa bu baş hiç eğilmezdi!

''Bu acının nasıl biteceğini biliyor musun Efnan?''

''Senin çektiğin kadar çektikten sonra mı?''

Eli yanağımdaki göz yaşlarına uzandığında kafamı geri çektim. Bunu refleksle yapmıştım, Korel ve Arkun silerken böyle bir hissim yoktu, hiçbir zaman da olmamıştı çünkü onlar silebilirdi ama başkası göz yaşlarımı silemezdi. Kafasını olumsuzca salladı.

''Başka bir yolu var...'' yüzümü hafif kaldırdığımda dudaklarında tebessüm oluştu.

''Ruhun hiç eksilmedi mi? Yarım kalmadı mı Efnan?''

''Kaldı.''

''Ben senin yarım kalan yerlerini sararım... Eğer izin verirsen.''

Benden ses çıkmadığında fısıltıyla ''İzin ver bana, yarım kalan yerlerini sarayım.'' Diye mırıldandı. Elini bir kez daha göz yaşıma uzattığında benim geri çekilmeme gerek kalmadan tek bir ses onun elinin havada asılı kalmasına sebep olmuştu.

''Benim yarım bıraktığımı... Kimse tamamlayamaz.''

Arkamdan gelen, beni kabuslarımdan kurtaran adamın sesini duyduğumda bir adım geri çekildim. Suçluluk duygusu içimde dört nala koşmaya başladı.

Beni uyumam için odamda bırakmıştı, Semum ile bana Arkun'u göndermişti ama ben kaçtığım bu alevlerin arasına geri gelmiştim. Korel için değil, Sencer için.

''Siz ikiniz... Aşk sizi çok değiştirmiş.'' Eliyle ikimizi işaret ederken o da bir adım geri çekilmiş alaylı ve acılı bakışlarla ikimize bakmıştı.

''Sen... buraya beni koruduğun için geldin. Beni cehennemden vazgeçecek kadar çok seviyordun...''

''Efnan benim kaderimdi, bunu biliyordun.''

Kafasını olumsuzca salladığında kahkaha atmıştı, o da içine sığmayan acıyı kahkahasına sığdırıyordu.

''Hayır, Efnan'ın seçimi onu senin kaderin yaptı. Eğer ben kendimi geri çekmeseydim... Eğer senin kadar Efnan'ı yıllarca bekleseydim bende onunla senin kadar bağlı olurdum. Bunu biliyorsun!''

''Bekleseydin lan o zaman! Senin tek istediğin Cennetti, sen onun için Cennetten vazgeçer miydin?''

Sencer'in sesi kesildi, gözleri ikimiz arasında gezinmeye devam ediyordu. Ben ise ne yapacağımı bilmeden diken üstünde aslında burada hiç yokmuşum gibi dikiliyor çıtımı çıkarmıyordum.

''Sen cehennemden vazgeçer miydin?''

''Cehennem mi? Ben cennetten vazgeçmiş adamım. Onun için Cehennemden de vazgeçerim.'' Korel'in gözleri kısa bir an bana kaydığında Sencer kafasını olumsuzca salladı, bu kez zafer onunmuş gibi gülümsüyordu. ''Geçmezsin.''

'' Bu kadar emin olma. O günler çok uz...'' gözleri bana döndüğünde dudaklarını birbirine bastırdı.

Ardından konuşmaya devam etmeden parmaklarını parmaklarıma geçirerek ona doğru bir adım atıp yüzünü yüzüne yaklaştırdı.

''Ona bir daha dokunursan... Yakarım seni.'' Sencer gözlerini kıstı, cevap vermedi. Korel arkasını dönerek beni de peşinden otele doğru sürüklerken çıtımı çıkarmadan onun hızına yetişmeye çalıştım.

Çünkü her zamankinden çok daha hızlı ve burnundan soluyarak yürüyordu. Otele girene kadar hiçbir şey sormadı, söylemedi de. Sadece sessizce otele girip asansörün önünde durdu, düğmeye bastı. Gözleri karşıda elleri hala ellerimdeydi, dudakları ise mühürlenmiş gibi aralanmadan dümdüz duruyordu.

Asansör açıldı, içeri adım attık ve altıncı kata basılı kalan asansör kapanırken sadece yan yana durduk. Gözlerim kapanan asansörün yansımasından ikimize baktı.

Gözüm ellerimize indiğinde ellerimizin arasında ufak bir kırmızı ışık gördüm. Bir anda canım yandı, acıyla çığlık attım. Elimi çekmeye yeltenmiştim ama Korel'in sıkı tutuşu buna imkân vermiyordu.

''Sonunda hissedebiliyor musun?'' dedi öfkeyle tıslayarak.

''Çekecek misin elini?''

''Korel...''

Beni duymazdan gelerek elini gevşetti. ''Çekmek istiyorsan, çek.''

Olumsuzca mırıldanarak onun gevşettiği eli canımın yanmasına rağmen sıktım. Acı ufacık bir nokta kadarken tüm elime yayılmaya başladı.

Dudaklarımdan çıkmaması için zorladığım iniltiler boğuk boğuk çıkıyordu.

''Bırak Efnan.''

''Bırakmam.''

Elini çekmek istediğinde bu kez izin vermeyen bendim. Onu yaralamıştım, onu hayal kırıklığına uğratmıştım. Bunun farkındaydım.

''Özür dilerim.'' Asansörün kapısı aralandığında çıkmaya bile yeltenmeden yüzünü bana döndü.

''Ne için?''

''Seni beklemek yerine Sencer'in yanına gittiğim için.''

Yüzünü benden çevirerek asansörden çıktığında bende onunla çıktım. Eli elimden bir anlık boşluğumla kayıp gitmişti.

Önüme geçtiğinde durdu ve bana döndü.

''Eğer... eğer yaralıysan.... Eğer paramparçaysan ya da yarımsan... Neden bana gelmiyorsun?''

''Korel ben...''

''Ayaklarının altına dünyaları sererim diyorum, cehennemi sererim diyorum. Senin için dünyayı yakarım diyorum, senin için benliğimden vazgeçerim diyorum. Söyle bana senin için yapmadığım ne kaldı? Ne yapmadım senin için?''

''Korel.''

Kafasını olumsuzca sallayarak bir adım geri çekildiğinde ona uzanan ellerim havada kaldı. Aşk bazen de yarım bırakırdı, bazen de paramparça eder yaralardı.

''Şu an bile... seni yalnız bıraktığım için kendime kızıyorum ben.''

Kendine kızıyorsun çünkü yalnız bırakmasaydın ona gitmeyecektim diye düşünüyorsun. Hayır, öyle değil! Öyle değil!

''Uyuyamadım! Anlıyor musun uyuyamadım. Gözümü bile yumamıyorum, bana ne oldu bilmiyorum. Gözümü yumduğumda tek gördüğüm ateşler duyduğum tek şey çığlıklar ve ben göz yaşımı bile tam olarak hissedemiyorum! Ben seni bile hissedemiyorum! Benliğimi hissedemiyorum.'' Göz yaşlarım yere pıt sesiyle düşerken ellerimin tekrar titremeye başladığını hissettim.

''Efnan...''

''Özür dilerim tamam mı? Özür dilerim bunun onunla ilgili olduğunu sandım. Özür dilerim senden önce ona gittim. Özür dil...''

''Gel buraya.'' Elini saçlarımın arasına koyarak beni kendine çektiğinde yüzümü evi olan yere boynuna gömdüm. Dudaklarımdan çıkan hıçkırık onun köprücüğünde boğuk bir sesle yankılanmıştı.

Bir eli saçlarımın arasında diğeri belimde gezindiğinde ben de bir elimi boynuna diğerini onunki gibi beline uzattım. Boynunu yumuşak belini sert tutuyordum.

Onun yanında karanlık sadece karanlıktı, ışık yoktu, korku yoktu, ses yoktu. Sadece karanlık vardı... ve ben karanlığı özleyeceğimi daha önce hiç düşünmemiştim.

''Bu Lilith'in bir oyunu. Aşağı da çekmediğin azabı burada çekmen için Sencer'i sana karşı kullanıyor.''

''Bunlar neden benim başıma geliyor, bu kadar büyük ne günahım var?''

Yüzünü yüzüme eğdiğinde kafamı eğerek onun gözlerine baktım. ''Beni sevmekten başka büyük günahın yok.''

''Bizim birbirimizi sevmekten başka günahımız yok.'' Yüzümü göğsüne bastırdığında yakasından tutarak kendimi onun bedenine gömdüm.

Yaşadığımı hatırlatan nefesim onun kokusuyla dolmuştu.

Tenim onun dokunuşlarıyla hasret gideriyor, kulaklarım sesiyle ağzıma geliyordu.

''Beraber uyursak... rahat uyuyabilir misin?''

Elleri yavaşça saçlarımdan çekilip tekrar elime indiğinde baş parmağı avuç içimi ovaladı ve dudaklarına götürüp bir öpücük kondurdu. ''Ben de özür dilerim, canını yaktığım her saniye için.''

Gülümseyerek parmaklarımı onunkine doladım. Acıyordu ama bu artık hissetmediğim bir acıydı, alıştığım bir acıydı.

Korel'i hayatıma aldığımda onunla gelen ve kendini alıştıran bir acıydı.

''Dışarıdaki insanlar.... Onlar ne olacak?''

''İnsanlardan kimse zarar görmedi, sadece binalar yıkıldı. Zaten hepsini yeniden yapacaklardı, bir nevi onların işini kolaylaştırdık. İblisler ise... onlar için bir şey söylemesem daha iyi.''
''Ya Azura?''

Beni odamıza doğru çekerken aralık kapıdan içeri baktı. İçeri de Arkun oturuyor ellerini alnına koyarak sıkıntı içinde kendi kendine konuşuyordu.

Ne konuştuğunu anlamamıza fırsat vermeden kafasını kaldırdığında bizi gördüğü gibi ayağa fırladı. ''Efnan! İyi misin?''

''İyiyim.'' Gözleri bedenimde kısa süreli tur attıktan sonra tekrar yüzüme çıktı ardından Korel'e döndü.

Dudakları aralanıp aralanıp kapanıyordu, görünüşe göre öfkeliydi ama ne diyeceğini bilmiyordu.

En sonunda dudaklarını ısırarak elini ensesinden saçlarına çıkardı ve odada tur atmaya başladı. Korel'in bakışları bana döndü.

''Efnan hep böyle tehlikede mi olacak?''

''Evet.''

Arkun Korel'in cevabıyla ona döndü ve gergin şekilde gülmeye başladı.

''Senin yüzünden Eva gibi öbür tarafı boylayacak kız!''

Sen... biraz geride kalmışsın canım arkadaşım...

Korel gergince bir nefes aldığında elimi istemsiz sıktı. ''Efnan nereye giderse gitsin, kimse artık onun teline zarar veremez.''

''Öyle mi? Annen veremez mi? Ya kız kardeşin? Ya şu kılık değiştiren abuk subuk varlık? Ya şeytan isterse ne olacak?''

''Hiç kimse. Efnan'ı. Bir daha. Benden. Koparamaz.''

''Bir daha derken?'' Arkun gözlerini kısarak bize doğru adımlar atmaya başladığında bende Korel'in elini sıktım.

Gerginlikten milyon parçaya ayrılmak üzereydim, dudaklarımı ısırarak minik adımlarla Korel'in arkasına doğru geçmeye çalıştım. Çünkü eğer Korel gerçeği söylerse Arkun deliye dönecekti, Korel ise ona asla karşılık vermeyecekti. Buna emindim.

''Bunca yıl benden ayrıydı, bundan sonra bir dakikayı bile ıskalamam.''

Korel durumu kurtarır kurtarmaz tuttuğum nefesi bırakıp diğer elimle Korel'in koluna sarıldım.

''Şimdi izin verirsen, Efnan'ın dinlenmeye ve uyumaya ihtiyacı var.''

Arkun'un gözleri Korel'den bana döndüğünde kafasını aşağı yukarı salladı. ''İyi olur olmaz beni aramayı unutma. Kendine de dikkat et.'' Son cümlesinde gözleriyle Korel'e ters bir bakış attı.

''Tamam. Sende.'' Yanımdaki boşluktan geçerek odadan çıktığında kırık olup olmadığına emin olamadığım kapıyı sertçe çarptı ama kapı kapanmamış geri aralanmıştı.

Korel yüzünü bana döndüğünde koluna sardığım elimi çektim. ''Umarım eve sağ salim gidebilir.''
''Merak etme hala Semum'un koruması altında, Sadece Arkun da değil, Erkan da öyle.'' Yatağa doğru yürümeye başladığımızda Erkan'ı cenazeden sonra neredeyse hiç görmediğimi fark ettim.

Arkun'u bile göremezken onu nasıl görebilirdim ki?

''Semum olmasa ne yapardık bilmiyorum.'' Belli belirsiz gülümseyerek yorganı açtığında ben de aynı şekilde belli belirsiz gülümseyerek az önce ağladığım yatağa şimdi gülümseyerek girdim.

''Az önce soruma cevap vermedin.''

Kaydığım yere uzanıp kolunu başımın altına geçirdiğinde bende bedenimle ona dönerek göğsüne yaslandım. ''Azura?''

''Azura... şu an diğer iblisler gibi bir ateş sarmalında sıkışık ama cezası bu değil. Onun cezası daha başlamadı bile.''
''Yani... onun yanına mı gideceksin?''

Yani... beni yalnız mı bırakacaksın?

''Hayır, ben değil Semum gidecek. Onun gördüğünü görür hissettiğini hissederim, unuttun mu? Ben nasıl şeytanın yer yüzündeki gölgesiysem o da benim gölgem.''

''Gölgeler her şeyi hissedebilir mi?''

''Duyguları değil, sadece ateşi hisseder.''

Elimi göğsüne yerleştirdiğimde gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. Ağladığımdan ötürü gözlerim acıyordu. Kapattığımda çok daha fazla sızladı ama geçti, acısı hafiflemişti.

Korel'in elleri saçlarımın arasında gezinmeye başladığında ona daha çok sokuldum. Sanırım Lilith sadece o yokken bana zarar verebiliyor, aklıma ve vicdanıma saldırabiliyordu.

Korel'in varlığı ise tüm duygumu, tüm hücrelerimi susturuyor bana sadece kendini hatırlatıyor geri kalan her şeyi unutturuyordu.

''Sencer'e cevap verirken... bu kadar emin olma dedin...'' Sesim yavaşça yine fısıldamaya dönerken uyku beni yavaşça kolları arasına almaya başlamıştı.

''Devamında susmuştun... Ne diyecektin? Neden sustun?''

Burnumu çekerek elimi göğsünden boynuna çıkardım.

''Yine mi kader değişirdi?''

Sonunda söylediğim anlaşılmaz hale gelmeye başladığında bilincimin yavaş yavaş kapandığını anladım. Korel olumlu şekilde mırıldanmıştı ama onu bile kulağımın dibinde olmasına rağmen zor algılamış uğultulu mırıltısını çıkan rüzgâr uğultusundan ayırt edebilmiştim.

''Değişirdi... Hem de başka çıkışımızın olmadığı tek kader değişirdi... Bunu riske atamazdım.''

Ses hala uğultudan ibaretti ne algılarım söylediğini anlıyordu ne de zihnim söylediği cümleleri toparlayabiliyordu. Uykunun kolları beni sarmıştı ama zihnim Korel'in sesini biraz daha duyabilmek için direniyordu. Ne söylediğini duymak için değil, sadece sesini duymak için.

''Çünkü bundan başka çıkış yolumuz yok, bundan başka cehennemden kaçışımız yok. Evet bu kadar emin olma dedim... Çünkü o günler uzakta değil yarım kalan cümlemin devamıydı.''

Bana ve kitaplarıma Instagram hesabım Byzloey'den ulaşabilirsiniz. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere..

 

 

 

Loading...
0%