Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. Bölüm

@byzloey




Uf sonu fenalık geçirten bir bölüm yazmışım... Ay yorumlarınızı en merak ettiğim bölümlerden biri olabilir, sonu sadece beni çok gerdi yazarken ama olsun... Lütfen yorumlarınızı ve beğenilerinizi esirgemeyin çünkü beni gerçekten yazarken gaza getiriyor ve beni takip edenler bilir ki okuyucularımın hiç bir dediğini görmezden gelmem şimdiye dek hiç de gelmedim... Siz de yorumunuzu esirgemeyin, sizleri çok seviyor ve daha fazla tutmadan bölüme uğurluyorum.

İyi okumalar!

Instagram : Byzloey

32. Bölüm | Pikapta Çalan Şarkı

Where do lovers go | Ghostly Kisses

(Pikapta çalan şarkı)

Çift kanatlı bir kapı aralanmıştı önümde alevden sarılıydı ama karanlıktı aynı zamanda. İçerisi çığlık çığlığaydı ama tek duyduğum sessizlikti. Vücudum aydınlıktı ama içim karanlık. Gözlerim Efnan'ın kahverengileriydi ama asıl gözlerimin içi Köprü'nün ateşiyle sarılmıştı. Bir dışarıdan görünen Efnan vardı. Cennete gitmesi gereken bir kız, dedesinin onu cennette beklediği torunuydu o. Günahsız, her şeyden habersiz, sadece boş amaçların peşinde koşuşturan ve karanlığı tanımayan.

Bir de Köprü vardı içeriden görünen, şeytana bedenini ve ruhunu teslim etmiş kahverengi gözlerinin ardında onun ateşini taşıyan ve bedenine yayan. Cehennemin kapılarının ona açıldığı, dedesi yerine aşkını yani şeytanı seçmiş bir köprü vardı.

Ben hangisiydim bunların? Şimdiye dek Efnanken bundan sonra nasıl köprüye dönüşmüştüm?

Aşk insanı değiştirir.

Bu kadar değiştirir mi gerçekten?

Benliğini kaybettirecek kadar, değiştirir.

Korel benim benliğimi değiştirmedi, Korel benim benliğim oldu. Bundan önce benliğim dediğim hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Daha önce kendimi bir yere ait hissedemiyordum, savruluyordum öylece. Ne demişti bana mezarlıkta arkası dönük doğruca toprağa bakarken...

Birine varmak da bir yere ait hissettirir.

Hissettiriyormuş gerçekten, hissettirdin sen bana... Bir yere ait hissettirdin, benliğimi hissettirdin, yaşadığımı ve öldüğümü hissettirdin. Bunu nasıl başarıyorsun bilmiyorum ama başarman için sana izin veriyor ve bunu yapman için seni izliyorum.

Ne kadar sürerse sürsün, geç ya da erken fark etmez. Sen hep orada ol, sen hep başar bunu hissettirmeyi, ben de seni hep bunu yapman için izleyeyim. Hiç ayrılma gözümün önünden, senden başka karanlıkta kalmama hiç izin verme. Çünkü ben sadece senin karanlığından korkmuyorum.

''Korkuyor musun?'' diye fısıldadı nefesi boynuma.

''Hayır.'' Dedim net ve tok şekilde boynumu kaşırken. Hala kucağındaydım ve hala yürüyorduk karanlıkta. Yağmur dinmiş, yıldırım inzivaya çekilmişti artık. Çünkü gitmişti gececiler... ve biz arkalarında bıraktıkları yerden o küçük eve yürüyorduk. Çünkü yıldırım gerçekten arabaya düşmüş ve onu bozmuştu.

''Korktun mu?'' diye düzelttiğinde sorusunu yanıtlamak için kafamı kaldırdım. Bedenimdeki elleri hala sıkıydı ve bir daha bırakmayacağını kesin bir dille söylüyordu. Yine de içimden bir ses o kadar atlattığımız şeye rağmen sona yaklaşmış hissetmiyordu. Her başımıza gelen işte sona yaklaştığımızı düşünür kendimi bununla avuturdum ama şu an bunun sonu olmayacağını kabullenmeye başlıyordum. O eller bedenimden yine çekilecek, çekilmek zorunda kalacak.

Çünkü güvende olamayacağım çünkü o bir şeytan bende köprüyüm ve biz... Hiçbir zaman insan olamayacağız. Hiçbir zaman o sanat binasındaki tablolara insan gözüyle bakamayacağız.

O tablolar hep iblislerin resmiyle dolanacak, hep karanlık olacak o tuvaldeki resimler. Tek ışığı ateş olacak ve oraya gittiğimizde anlattığımız hiçbir hikâye güzel olmayacak.

İsterdim, isterdim ki o sergiye iki insan olarak girelim el ele, yine örtülü olsun üstleri ama aydınlık olsun içindekiler. Üstü karanlığın herkesi ürkütmemesi için değil aydınlığın göz kamaştırmaması için örtülmüş olsun.

Hayal... Hayal işte Efnan.... Hayal kurmak da yasak değil ya?

Korel sorusuna cevap vermediğimde adımlarını durdurdu. Bir an ben bile düşüncelerim içinde boğuşurken unutmuştum sorusunu, bunu hissetmiş gibi tekrarladı ama bu kez çok daha ürkek bir tona sahipti sesi. ''Korktun mu Efnan?''

''Korktum... Sen gittikten sonra ve sen gelene kadar hep korktum.''

Semum bir an boğazını temizleyerek ''Alındım.'' Diye mırıldandığında bir an için üstümdeki gerginlik yok oldu, dudaklarıma tebessüm yayıldı.

''Demek istediğim...'' diye mırıldandığımda hafif bir tebessümle ''Anladım.'' Diyerek rahat bir nefes almama izin verdi. Bu sırada küçük eve yaklaşmıştık. Bunu üstünden duman çıkan arabadan anlamıştım. ''Bu gecelik burada kalalım, sabaha döneriz.''

''Arkun güvende değil mi?'' Korel'in omuzunun üzerinden yüzümü Semum'a uzattığımda kafasını aşağı yukarı salladı. ''Güvendiğim biri var yanında.''

''Güvendiğin...biri... Kim?'' Semum'un dudaklarının kıvrıldığını görür gibi oldum ama karanlıkta net bir şey söylemek oldukça zordu. ''Sizin de tanıdığınız biri aslında.... Suzan.''
''Ne? Suzan mı?'' diye cırladığımda Korel bir an beni düşürecek gibi oldu, sanırım onu da ani çıkışımla korkutmuştum çünkü tek korkan o değildi. Yutkunarak geri adım atan Semum'da en az onun kadar korkmuştu ve sesim bu karanlık arazide yankılanmıştı.

''Abisi Grim en yakın arkadaşı Azura olan Suzan'dan bahsetmiyorsan sorun değil tabi?'' dedim umutsuz bir vaka peşinde koşarken. Semum kendine geldikten sonra ''Bismillahirrahmanirrahim.'' Diye mırıldandı.

Eli göğsüne uzanmıştı. O kadar bağırmış mıydım ya?

Korel dudaklarını ısırarak kahkaha atmamak için zor dururken bir an bende çatılmış kaşlarımla döndüm ona. Semum hala gerimizdeydi, yüzünü yüzüme eğerek ''Malik'e de bunu dedirttin ya...'' Diye fısıldadığında bir an durup arkasında dikilen cehennemin kapılarını aralayan adama baktım.

''Yer altında ne kadar cehennemin kapısından sorumlu olsam da burada insan bedenindeyim ve burada her şey bedene göre işler o sebeple...'' diye mırıldandığında bende dudaklarımı ısırdım aynı Korel gibi.

Ama ne yani Arkun'un canı için gerçekten ona güvenebilir miydik? Hiç de güven veren bir sicile sahip değildi ve bunun en büyük etkisi bulunduğu konumdu.

''Suzan ve Semum yer yüzüne beraber indi, eğer Semum ona güveniyorsa sende güven.'' Kafamı belli belirsiz sallayarak eminsiz bir ifadeyle baktığımda Korel sadece buna güldü. Semum kendini silkeleyip önümüze geçerek kapıyı açtığında içeride yere düşen abajuru kaldırarak girişteki komodinin üzerine düzgünce koydu ve kenara çekilerek bize yol açtı.

Korel beni indirmeden salonun arkasında üstü örtülerle örtülmüş odaya getirdiğinde Semum örtülerin hepsini teker teker alıp katlayarak kenara bıraktı. Örtünün altında bir komodin, bir yatak ve çalışma masası vardı sadece.

Komodinin üzerinde kapağı kapalı bir pikap, bir de üst üste özenle konulmuş plaklar vardı.

Dışarıdan vurun ışık en azından bunları görmeme mâni olmamıştı, Korel beni yatağa bıraktığında kalkan tozla yutkundum. Eliyle yataktaki tozları temizlemeye çalıştı ama bu toz bir günde ya da bir elle temizlenebilecek bir toz değildi. ''Bugünlük idare edeceğiz artık.'' Diye mırıldandı derin bir nefes bıraktığında.

Semum ''Yan odadayım. İyi geceler.'' Diyerek odadan çıktığında Korel eliyle lambaları kontrol etti. Yanmıyordu. ''Elektrikler bu gece gelmez sanırım.'' Diye mırıldandığımda Korel komodinin çekmecelerini karıştırmaya başlamıştı bile.

Ardından elinde iki büyük mumu pikabın kenarına koyup sadece ellerini mumun üstündeki ipe koydu ve çektiğinde mumlar içeriyi aydınlatmaya başlamıştı.

Birini baş ucuma getirirken diğerini pikabın önünde bıraktı. Ardından ''Gitmiş mi gitmemiş mi bilmiyorum, bakalım bu çalışıyor mu?'' diyerek pikabın kapağını açtı ve yanında duran plaklardan birini çıkarıp yerine özenle taktı.

''Çaldığımız geceyi hatırlıyor musun?'' diye mırıldandı gülümseyen bir ifadeyle bakışlarını bana çevirirken.

''Dans etmiştik.'' Dedim bende gözümde o anlar canlanırken. Mumların ışığı tam karşımda pencerenin yanındaki duvara gölge bırakıyordu ve oldukça hareketliydi. Bir anda kulağıma bu sessizliğin arasından bir melodi ilişmeye başladığında Korel'in başında olduğu Pikaba döndüm. Gerçekten de çalışmıştı, hem de tozdan insan zehirleyecek raddeye gelmiş bu evde...

''Bu şarkı...'' diye mırıldandığımda Korel gülümseyerek kafasını sallamış bana doğru adımlamaya başlamıştı. Bu plak o gece Korel'in çaldığı plağın aynısıydı.

Öylesine hoş narin ve güzeldi ki, bir an için kendimi o gecede hissettim. ''Kalkabilir misin?''

Ellerim Korel'in uzattığı ellere uzandı, böylece cevabımı almıştı. Elini tuttuğum gibi beni çekmiş bedenimi bedenine çarptırmıştı. Bir eli sertçe belimi kavrarken diğeri elimi tutuşunu yumuşattı, neredeyse yokmuşçasına.

Ve hafif bir rüzgâr esintisi kadar sallandık o mumların aydınlattığı ve pikabın sesiyle huzur dolan tozlu odada.

''Seninle eve girmeliydim...'' dedi kendine kızar gibi bir tonda. ''Eğer seni bırakıp etrafa bakmasaydım, riske girmeyecektin.''

Gözlerini yummuş çenesini kasarak derin nefesler alıyordu evet kızgındı, kendine.

''Ne riski?'' diye mırıldandım mayışmanın verdiği hoşlukla.

''Semum eğer zamanında gelmeseydi ve gececi beklemek kimliğini gizlemeyi seçmek yerine sald...''

Elimi ensesine çıkardığımda saçlarından hafifçe çekiştirerek ''Şşşt.'' Diye mırıldandım uzunca. ''Semum zamanında geldi... ve ben buradayım. Kollarında, geçmişe kızma, geçmişten ders al.''

Ensesini yanağımda hissettiğimde derin nefesi de boynuma dağılmıştı. ''Buna rağmen etrafın sarıldı, yine.''

Yine... İşte o altında milyonlarca cümle anlam barındıran kelime, yine.

Daha önce de etrafım sarılmıştı ruhlar tarafından, ama bedenlerin içinde sarmışlardı etrafımı. Karanlıkta değil aydınlıkta sarmışlardı. Şimdi ise, bu gece bedensiz ruhlarla sarılmıştı etrafım, karanlıkta sarılmıştı.

Ve beni kurtaran Korel olmamıştı.

Canını acıtan bu muydu?

''Canımı acıtan, seni kimin kurtardığı değil. Önemli olan kimin kurtardığı değildi, hiçbir zaman olmadı. Senin kurtulmandı her zaman önemli olan, yanımda olmandı hayatta olmandı, iyi olmandı Efnan. Canımı acıtan ne biliyor musun?'' dedi belimdeki ellerini saç uçlarıma çıkarıp saçlarımı parmaklarına narince dolarken.

''Her tehlikede olmayacağını bile bile seni kaybetme korkusunu bu kadar derinden hissetmem. Bu kokunu bu saç tellerini bir daha hissedemeyeceğimi duyamacağımı düşünmem ve bu düşüncenin beni insanlaştırmaya çalışması... Bu hislerin benliğimi kaybettirmesi... ama bir yandan da benliğimi oluşturması.''

Aşk insanı değiştirir.

Bu kadar değiştirir mi gerçekten?

Benliğini kaybettirecek kadar, değiştirir.

Benliğimi kaybettirmesi... Aşk değiştirir mi gerçekten? Değiştirirmiş. Benliğini de seni de değiştirirmiş.

''Bu yeni benliğinden...'' diyerek bende iki elimi omuzuna çıkarıp boynuna çapraz doladığımda onun de diğer eli belime sarmalanmış beni kendine daha çok çekmişti.

Pikaptaki şarkı ikinci kez çalıyordu, umurumda değildi. Sabaha kadar çalabilirdi.

''Memnun değil misin?'' fısıltımla gözlerinde parıltılar oluştu. Mumun yansıması yüzüne vuruyordu. Gözlerinde ateşin yansıması ve mumun tenine vuran ışığıyla gözlerim dudaklarına indi. Hayır zamanı değildi, bu ateşin harlanması için hiç uygun bir zaman değildi.

''İçinde senin olduğun ve senin yanında olduğum her şeyden.... Ama her şeyden memnunum.'' Benim fısıltıma karşılık onun fısıltısı... Nasıl bastırabilir bir fısıltı diğerini, nasıl susturabilir içimdeki çığlığı...

Susturdun içimdeki çığlığı, çünkü her zerrem duymak istiyor sesini ve tonunu.

Gergin bir nefes aldım. Böyle zor geçen günün ödülüydü bu anlar bana biliyordum, çünkü bana bir ödül sunsaydı ben yine böyle bir şey isterdim.

Ama şimdi ne dilediğime dikkat etmediğim için küfürler ediyordum içimden... Çünkü şu an bunun tüm geçirdiğim günden daha zor olduğuna karar vermiştim.

Bir saniye, sadece bir saniye geçti. Korel'in dudakları benimkinin üzerine dokundu ama ateşler içinde, acıyla boğuk bir ses çıkarmama yetecek kadar... ve o ateş içime doğru aktı, yaktı içimi. Ardından dudakları geri çekildi. ''Seni...'' dedi nefes nefese alnını alnıma yaslarken. ''bunun için birçok kez uyarmadım mı?'' aralık soluk alan dudakları kapandığında alt dudağımı dişledim sızısından ötürü.

''Eğer söylemek yapmak istediğin şeyler varsa...'' dedi bir kez daha uzanırken ve plak üçüncü kez çalmaya başladı aynı şarkıyı, aynı duygular ve aynı ortamla...

''Bunu söyle ve yap ama ceza almayacağın şekilde. Çünkü ben ceza değil ödül al istiyorum.'' Dudakları tekrar dudaklarıma değdiğinde bu kez ateşin sadece sızısını hissediyordum dudaklarımda.

Dudaklarımın üstünde olmasına rağmen gülümsemeden edemedim. Ben ceza değil ödül al istiyorum... Neden? Ödül olarak her daim seni isteyeceğimi bildiğin için mi? Yoksa ceza canımı yaktığı için mi?

Hem ceza hem ödülsün sen bana, tam da bana söylediğin gibi. Tam da bana gösterdiğin ve öğrettiğin gibi...

Eli saç uçlarımın arasından enseme uzandı, plak dördüncü kez aynı şarkıyı çaldı. Korel'in diğer eli ise belimi sıkı sıkıya tutuyor daha çok kendine çekiyordu. Sanki karışmayan bir zerremiz kalmış gibi.

Nefes... o da neydi ki öyle? Dudaklarından geliyordu sanki bana o ihtiyacım olan nefes...

Plak beşinci kez çaldı, bu kez ayakta değildik. Daha derindi dokunuşlar ve daha yakındı mumun ışığı. Daha sessizdik, sadece birbirimizi duyabilmek için. Benim de ellerim saçlarındaydı artık, parmak uçlarım ensesine kayıyordu aynı onunki gibi.

Ve plak üç dakika elli dört saniyenin sonunda altıncı kez çalmaya başladı. Tam altıncı kez... altı da durdu, takılı kaldı.

Plak altı da ben şeytanda takılı kaldım o gece. Plağın sesi nefesine, benim tenim tenine ve karanlık ateşine dönüşmüştü o gece. Mum olarak aydınlatmıştı ateşi gece, plak çalmıştı daha önce ettiğimiz dans şarkısıyla, teni yine tenimdeydi yer yüzünde.

Ve ben hissetmiştim ki artık o beyaz noktalar yoktu, artık tamamen kararmıştım.

Gri herkes için olan bir renkken artık benim için sadece kelimeden ibaret olmuştu. Artık gri yoktu, aydınlık ve karanlık siyah ve beyaz vardı. Çünkü ben Gri de kalamamıştım ve karanlığa çekilmiştim.

Gece bitti, nasıl bittiği hakkında bir fikrim yok çünkü her şey bulanıktı, sadece duygularım var içimde. Heyecandan kesilen nefesimin hala almaya çalıştığı nefesler var ortada, belimi ısıtan elleri var tenimde, aydınlanan bir güneş ve sarhoşluğun geçtiği bir aydınlanma var ortada.

Evet, dün geceye dair her şey bulanık, çünkü o bulanığın kalanını hislerim tamamlıyor bana, sadece bunları söylemeyi istemiyorum. Bunlar sadece özel ve hissedilesi şeyler. Bunlar bazen kendinle bile konuşamayacağın şeyler.

Konuşmak değildir zaten bizi hatırlamak istediğimiz anlara götüren, gözlerimizi kapatıp burnumuzda kokusunun tütmesidir, ya da gördüğümüz görüntülerin aklımıza gelmesidir, içimizin kıpır kıpır ya da buruk buruk olmasıdır.

O anlar da takılı kalmaktır geçmişe dönmek.

İnsanlar anılara iki sebepten döner. Birincisi bir daha hiç o kadar mutlu olamamışlardır. İkincisi ise onları geçmişleri var ediyordur. Onlar için gelecek önemli değildir, gelecekte yanında olamayan olmasını istediği kişilerin geçmişinde kalan kişilerdir geçmişi sevenler.

Eğer Efnan olsa, Korel siz bir Efnan... Geçmişte yaşamayı seven o insanların başında gelirdi istisnasız. Eva'yı özleyen, Dedesini ve ailesini özleyen, yıkılmış çocukluk anılarıyla dolu evini özleyen küçük bir kızdı çünkü o. İçimde bir yerlerde hala ağlıyordu geçmişe.

Köprüyse ayaktaydı dimdik, sevdiği adamın kollarındaydı. Çünkü geçmişi geçmişte bırakmıştı, zaman sadece Korel'den ibaretti. Onu sarmalayan tek insan oydu, ona hem aile hem de zaman olan kişi oydu.

Ve onunla geçen o gece bir anda gündüze dönmüştü. Ne zaman uyumuştuk ne zaman sabah olmuştu hiç bilmiyordum, yine bulanıktı her şey.

Gözlerimi araladığım tozlu yatak ve belimdeki Korel'in kolu vardı sadece net olarak bakış açımda. Pencere tam karşımda olduğundan ve doğruca bana vurduğundan terlemiştim. Bakışlarımı kısarak pencereye baktım. ''Sen mi daha sıcaksın yanımdaki mi?'' diye fısıldadım kendi kendime.

''Hala öğrenemedin mi?'' bir nefes ve ses kulağıma iliştiğinde irkildim. Uyanık olduğunun farkında bile değildim. Belki de hiç uyumamıştı, onun uyumaya ihtiyacı olmazdı.

''Öğrenemediysen eğer...''

''Öğrendim öğrendim. Şakaydı şaka.'' Alelacele toparlanmaya çalıştığımda bunu engelleyerek beni göğsüne çekti. Dudaklarındaki gülüşü hissedebiliyordum, nefesi gülerken olduğu gibi iki saniye geçerek vuruyordu tenime.

Bunu bile bilirken sorduğum sorunun cevabını nasıl bilmezdim ki?

''Geri uyumayacaksın değil mi?'' diye sordu bıkkınca gözlerini açıp kafasını bana eğerken. ''Çı.'' Kirpiklerini birkaç kez kırpıştırdı yüzümü incelerken. Buna da ihtiyacı yoktu, biliyordum. Ama kirpikleri çok güzeldi, uzun kıvrık ve yakın olmadıkça fark edilmeyen bir renge sahipti. İç geçirmeme sebep oluyordu, çünkü hemen altında bana bakan buz mavi gözleri içimi deliyordu.

Buz mavisi gözleri üşütür sanıyordum, yakıyormuş.

''Madem uyumuyoruz geri...'' Elini bacağımın altından geçirip diğerini belime sardığı gibi beni yataktan kaldırdığında heyecanla boynuna sarıldım. Dudaklarımdan bir kahkaha dökülmüştü. ''Sen evlenme provası falan mı yapıyorsun? Eve kucakla getiriyorsun evden kucakla çıkarıyorsun?''

''Burada öyle mi yapıyorlar?'' çatılan kaşları bana döndüğünde yine gülmüştüm seslice. ''Sadece eve girerken, tercih meselesi.''

''Desene onun da ilki biz olacağız.'' Gözlerini kıstığında yaptığı bu ikinci imayla aynı şekilde karşılık verdim. Daha önce de çocuk ismi konusunda bizimki ilk olur demişti, Semum ismi için.

''Farkında olarak ya da olmayarak bana gelecekten bilgi mi veriyorsun yoksa dalga mı geçiyorsun?''

''İkisi de olabilir, pardon üçü de.'' Kapıyı ayağıyla açarak koridora girdiğinde kapıya yaslanmış bize bakan Semum'la göz göze geldik. Kaşları belli belirsiz çatılıydı, sanırım beni böyle görmeye alışkın olmadığındandı ama Korel biraz daha böyle giderse bu görüntüye alıştıracaktı.

Semum sessizce Korel'in kafasını eğmesiyle kapıyı açtığında gözleri hala üzerimizde geziniyordu.

'İyi misiniz?' içime bir düşünce yankısı düştüğünde Korel'in omuzunun üzerinden baktım.

'Evet.'

'Yorgun görünüyorsunuz, dinlenmediniz mi?'

Ben ona bakarken tam cevaplayacaktım ki içimde ilk kez aynı zamanda ikinci bir ses duyuldu. 'Dinlenemedi.'

Eh o zaman neden içimizden konuşuyorduk ki? Etrafta zaten kimse yoktu, kimden gizli saklı içimizden konuşuyorduk?

Korel arabanın tersi yönüne doğru yürümeye başladığında ben de kucağında olduğumdan ötürü omuzunun arkasından görüş açımdaki Semum'a bakıyordum ama asla bunu fark etmiyordu çünkü gözleri etraftaydı.

''Bundan sonra ne olacak...?''

Korel'in adımları yavaşlayıp yüzü bana dönünce ben de bakışlarımı beni hiç fark etmeyen Semum'dan çekerek onunkilere kaldırmıştım, buz rengi harelerine.

'' Tetikte olacağız, her zaman için. Bir daha ayrılmıyoruz, hem de hiçbir zaman.''

''Bu da mı Kader?'' diye fısıldadım soruma devam ederken. ''Yani ayrılmamamız.''
Yine aynı şekilde ''Olabilir.'' Dediğinde sinirle tırnaklarımı omuzuna geçirdim.

O ise yalandan yüzünü buruşturup inlemişti ve ardından ''Dünün izi geçmedi.'' Diye fısıldadı.

Eğlendiğini gülmemek için ısırdığı dudaklarından anlayabiliyordum, verdiğim karşılık sadece tırnaklarımı daha derine bastırmak olmuştu.

Çünkü şu an bu konumda pek fazla seçeneğim yoktu. ''Bak atarım seni.''

''Yapmazsın.'' Diyerek zaferle gülümsediğimde kaşlarını sorgularcasına kaldırdı. ''Bırakmazsın sen beni.''

''Doğru, bırakmam.''

Semum tekrar önümüze geçerek arka kapıyı açtığında Korel beni içeri nazikçe bırakmış hemen yanıma binmişti. Semum da kapatıp öne geçerken üzerine çeki düzen vermiş etrafı son kez kontrol ederek arabaya binip son hızla otele doğru sürmeye başladı.

Tüh, güzelim araba kül olmuştu.

Artık o siyah klasik olmayacağı için üzgündüm. ''Yenisini alırız.'' Dedi Korel elini elimin üzerine koyup ardından parmaklarını benimkilere dolarken.

''Son model ister misin?'' Son model, en sevdiğim...

''Evet ama sondan...sondan son model olsun.'' Kastettiğimi anladığında seslice güldü arkasına yaslanarak. Gözü aynadan bize kayan Semum'daydı. ''Yine klasik yani.''
''Bana sen sevdirdin.'' Diyerek omuz silktim onun gibi yaslanırken.

''Bu nasıl?''

Diğer eliyle koltuğa vurduğunda bakışlarım aynadan Semum'a döndü. ''ama Bu Semum'un.''

''Yakında ihtiyacım olmayacak.'' Gözlerim aynadan bana bakan Semum'daydı. Öne doğru eğilerek meraklı bir tonda ''Neden?'' diye sorduğumda ''Aşağıda işlerim var.'' Gibi bir karşılık almıştım. Gözleri yine etrafta fıldır fıldır geziyordu.

''O zaman... olabilir. Bu da klasik.'' Ama Siyah, beyaz çizgili değil!

''O hallolur.'' Dedi Semum otelin park yerine girerken.

Ne ara geldiğimizi bile anlamamıştım ama Semum ne kadar hızlı sürdüyse sadece dakikalar içinde gelmiştik. Belki de hızlı sürmedi...

Her neyse....

Araba durduğunda Semum yetişemeden arabadan inip derin bir nefes aldım. Bu otel bu kadar sürede gerçekten benim evim olmuştu. Artık Korel'in odasıydı evim, oraya alışmıştım.

Sonunda kendimi ait hissettiğim yer orasıydı.

Eninde sonunda geldiğim yer, her yer kül olurken sadece ayakta kalan tek sağlam yer burasıydı, evimdi.

Korel ile ilk karşılaştığımız yerdi, yani.... Küçük Efnan'ın karşılaşmasından sonra.

''Korel.'' Arabadan inerek yanıma varmış Korel ellerimden tuttuğunda bakışları da önce yüzüme ardından gözlerime kaymıştı. ''Ben... dedemin mezarına gitmek istiyorum.''

Evet o kabustan ve beni çağırdığını gördükten sonra sırtımı dönerek seni seçip arkamda bıraktığım dedemin mezarına... Belki affederdi beni özür dilesem, belki her zaman olduğu gibi seçimi bana bıraktığını hissettirirdi saygı duyardı bana. Belki de.... Kötü ihtimalleri düşünmek bile istemiyordum. Artık kötü kotamın sonuna yaklaşmıştım daha fazla kötülük daha fazla boğazıma sarılmaları demekti. Daha fazla nefessiz kalmak demekti ve ben sadece Korel kestiğinde bu durumu seviyordum.

''Bugün dinlen, yarın beraber gidelim.'' Gözlerim bileğimdeki saate kaydı, zaten öğlen olmuştu bile. Dünden beri gerçek anlamda dinlememiş ve yaşananları sindirememiş olduğum için biraz öylece yatakta uzanıp düşünmek istiyordum. Dün ne oldu, gececiler neden etrafımı sardı, benden ne istiyorlar ve bir daha etrafım ne zaman sarılacak? Bu soruların hepsi kafamda kesik kesik dönüyor hatta soru tamamlanmadan diğer soruya geçiyordum.

Biraz gerçekten dinlenmek ve zihnimi boşaltmak istiyordum, buna ihtiyacım vardı.

''Olur.'' Semum arabadan inerek hemen arkamıza geçtiğinde otelin kapısına doğru yürümeye başladık. Önüne gelene kadar hiçbirimizden çıt çıkmıyordu. Korel'in parmakları parmaklarımdaydı, önden biz arkadan Semum yavaşça içeri doğru yürüyorduk.
ama kapının tam önüne geldiğimizde ve otomatik kapı içeride ki esintiyi yüzümüze çarparak açıldığında arkamızdan duyduğumuz sesle olduğumuz yere çakılmıştık.

''Abi!''

Abi? B...bu nasıl mümkün olurdu? Bu ses nasıl kulaklarıma ulaşırdı, nasıl bana yakın olurdu bu sesin sahibi? Ellerim bir anda buz kesti, hatta ellerimden bedenime yayıldı o buz saniyeler içinde. Öyle hızlı ve öyle yırtıcıydı.

Bakışlarım ağır ağır yerden Korel'e döndüğünde onun da bana aynı şaşkınlıkla baktığını görmüştüm, ifadesini hızlıca toparladığında buz kesen elimi elinden çekerek arkama döndüm. Döner dönmez Semum'la yüz yüze geldiğimde fark etmiştim ilk arkaya dönenin ben olduğumu.

O bile dönememişti henüz arkasını, o bile şaşkındı ve duyduğu sesin gerçek olup olmadığını algılamaya çalışıyordu.

''Bana uzaktı... değil mi?'' diye sordum Korel ve Semum'a.

Bakışlarım ne kadar Semum'a karşı olsa da lafım Korel'eydi.

''Acil dinlemelisin beni!'' hızlı adımlarla Semum'un hemen arkasında durduğunda etraftaki insanların dikkati üzerimize toplanmıştı.

''Sen nasıl çıktın o uçurumdan?'' Korel'de sonunda arkasını dönerek bakışlarını kız kardeşinin üzerinde gezdirdiğinde göz ucuyla bakışları bana çevrildi, tepkimi görmek istediğini biliyordum ama ilk defa ondan tepkimi saklıyordum.

''Tek abim sen değilsin eğer sorun buysa, ben onu kurtardım o da beni. Borcunu ödedi.''

Korel alayla gülerken burun kemerini sıktı ve ardından bir elini beline koyup diğerini de alnına çıkararak sıkıntıyla kaşıdı. ''Bu ara baya borç ödeyesi varmış...'' derin nefes verdikten sonra dilini dudaklarında gezdirerek bana döndü.

Ben ise ona sadece daha önce hiç görmediği bir bakışla bakıyordum, kırgın.

''Abi, nasıl ya da ne zaman çıktığım değil önemli olan. Ben de azabından kurtulmak için geldim buraya.''

''Neden bahsediyorsun?'' Semum'un yanından bana doğru bir adım attığında Semum önüme geçerek önünü kesmişti.

Azra'nın bakışları kısa bir an Semum'a ardından Korel'e döndü. Bana bakmıyordu, bakacak yüzü de yoktu.

''Sana göstermem gereken bir şey var, bunu gördükten sonra beni affedeceğini biliyorum. Çünkü sana en çok istediğin şeyi vereceğim.''

Korel ve benim kaşlarım aynanda çatılarak birbirine döndüğünde Korel'in işaretiyle Semum önümüzden çekildi.

Azra bize bir adım daha attığında Korel beni belimden arkaya doğru çekip bir tık daha öne adım atmış kardeşinin karşısına geçmişti.

''Ama bu gösterdiğim şey olduktan sonra bir abimi kurtarırken... diğerini kaybetmiş olacağım. Beni tam olarak bu yüzden affedeceksin.'' Ne gösterecekti? Bende görebilecek miydim?

Yine mi kaderle ilgiliydi? Bir abisini kurtarırken diğerini kaybetmekten kastı neydi? Kimi yine ateşe atacaktı? Eğer Korel'den bahsediyorsa....

Öfke bedenimde gezindiğinde az önce buz kesen her zerremin yanmaya başladığını hissettim. Ellerimi yumruk yaptım ve gözlerimi yumarak sakinleşip mantığımı kullandım.

Eğer Korel onu affedecekse kurtardığı abisi Korel olmalıydı.

''Abim cehennemden döndüğünden beri farklı davranıyor biliyorsunuz. Bunun sebebi annem, çünkü annem abimin benliğini değiştirdi ve onu kullanıyor, size karşı. Sizi ayırmak için.''

Evet değişmişti, Sencer ilk tanıdığım adamdan bambaşka bir adama dönmüştü.

Eskiden bana takılan, hiçbir şeyi umursamayan soğuk ve eğlenceliydi. Çoğu zamanda gıcık...

Şimdi ise, bize yapışmış bir parazitten öte değildi.

''Şimdi göstereceğim şeyi gördüğünde kader bir daha değişecek abi, ama kader ne kadar değişirse değişsin bundan kötü olamayacağı için göstermek zorundayım.''

Azra Korel'in cevap vermesini bile beklemeden parmaklarını gözüme ve alnına uzattığında Sencer'in aynısını bana yaparak beni arafa çektiğini hatırladım. Bedenimden bir titreme geçti.

Korel'in tüm bedeni bir an da buz kesti ve olduğu yerde öylece kala kaldı. Bakışlarım endişeyle Semum'a döndü. O da ne olduğunu bilmiyor sabırla bana bakıyordu. Sık aldığı nefesler tetikte olduğunun göstergesiydi.

Bir anda olduğu yerden hareketlenerek sola doğru yürüdüğünde etrafta bize bakan anlamsız bakışlara yöneldiğini ve durumu çözmeye gittiğini fark ettim. Bu beni çok daha fazla germişti çünkü şu an yanımda gördüğüm görüntü iç açıcı değildi.

Semum gittikten dakikalar sonra Korel'in dudaklarından bir inleme döküldü. Azra ise kafasını kaldırmış gök yüzüne bakıyordu. Gözleri simsiyahtı.

Korel'in inlemesini ikinci kez duyduğumda dudaklarımı dişledim. Ne yapmam gerekiyordu? Ne yapabilirdim? Azra'yı ittirse miydim? Yoksa seslense miydim? Ben o araftan kendim çıkmıştım, müdahale olmadan.

Dışarıdan nasıl müdahale edilirdi ki?

Daha fazla sıklaşan inlemelerine dayanamayarak parmak uçlarımı onunkine uzattım. Nefes bile almıyordum, gergin ve ne yapacağımı bilmeyerek paniklemiştim.

Korel parmak uçlarını tuttuğumda daha dik durmaya başlamıştı, birden kendine gelip Azra'yı iteklediğinde korkuyla geriye adımlamıştım bende.

Nefes bile almıyordu, hatta almaya çalışıyor alamıyor gibi görünüyordu.

''Siktir!'' diye fısıldadı korkuyla.

Hala almaya çalışıyor ama alamıyordu o nefesi. Elleri ensesine oradan da saçlarına geçerken bakışları endişeyle onu izleyen bana kaydı. Sertçe yutkunarak dudaklarını yaladı.

Aklından ne geçiyordu bilmiyordum, hissedemedim de. Tekrar Azra'ya döndü.

''Azad edildin...'' Azra sevinçle derin bir nefes verdiğinde Korel'e bir anlık duygusal bir bakışla baktı. ''Üzgünüm abi.... Gerçekt-''

''tamam git artık, yoksa cehennem uçurumuna geri dönersin.'' Azra bana kısa üzgün bir bakış atarak arkasını dönüp gitmeye başladığında Korel bana dönüp yine sertçe yutkundu.

Ardından bana doğru bir adım attı.

''Üzgünüm... üzgünüm sevgilim...''

''N...ne? Ne için üzgünsün?'' bana doğru bir adım daha geldiğinde geriye doğru çekilmeye başladım. Gözlerindeki o bakış hiç hoşuma gitmemiş içimde bir deprem başlangıcına sebep olmuştu.

''Sana sadece bir mutlu sona çıkan yolumuz var demiştim hatırlıyor musun? O kaderi riske atamam demiştim...''

Kafamı belli belirsiz sallarken bu konuşmanın devamında gideceği yerin korkusuyla yutkundum onun gibi.

''Tam da sabah söylediğin gibi, bilerek ya da bilmeyerek çok şey söylemişim ve bu kaderimizle oynamış. Şimdi onları yoluna koymam gerek, kayıplar başlamadan yoldan çıkan treni yoluna koymam gerek.''

Kayıplar başlamadan... Bir taneden de fazla... Bizden de fazla...

''K.. korel. Ne yapacaksın?'' ayaklarım otelin otopark taşına çarptığında duraksadım, az daha geriye düşüyordum ama düşmedim.

''Gideceğim, her şeyi yoluna koyana dek gideceğim.''

''Nereye? Cehenneme mi?''

Hani bırakmazdın beni? Hani hep yanımdaydın artık? Hani değmezdi tenime bu savaşın ateşi?

''Oraya da gideceğim ama önce buradaki her şeyi halletmem gerek ama bunun için yapmam gereken çok şey var.... Önce sana söylediklerimi unutturmalıyım.''

''Ne? Hayır, hayır yapamazsın eğer söylediklerini unutturursan eğer o anları unutturursan...''
''Beni de unutmak zorunda kalırsın.'' Diyerek cümlemi tamamladığında içimde yedi şiddetinde hatta çok daha yükseğe çıkan bir şiddetle deprem oldu. Her şey yerle bir oluyordu, yanıyordu ve yaşamak için geride hiçbir şey bırakmıyordu.

''Seni bırakmayacağım sevgilim, bırakmayacağımı söyledim. Sadece sen yanımda olduğumu bilmeyeceksin, her şey bittiğinde geleceğim ve o zaman bilmediğin, korkman gereken hiçbir şey kalmayacak.''

''İstemiyorum, hayır istemiyorum. Her neyse gördüğün beraber başa çıkalım.''

Kafasını olumsuzca salladığında elim ağrıyan kalbime gitti, yıllarca birden fazla deprem kaldıran kalbim bu depremi kaldıramıyordu.

''Bu kez değil, bu kez değil sevgilim... Unutma yanında olmasam da yanındayım.'' Ellerini aniden gözlerime ve alnıma koyduğunda acıyla çığlık attım. Öyle şiddetliydi ki çığlığım Korel de acıyla inlemişti.

''Seni seviyorum.'' Dudaklarından çıkan son cümle olmuştu inlemesinin yanında.
Çünkü ondan sonra gördüğüm tek şey zihnimden silinen anılar ve kulağıma son kez gelen sesin de anılarla beraber silinmesiydi.

Ve benliğim bir kez daha gitti. Ben yine bir yere ait hissedemeden savrulmaya, Karanlıktan yine korkmaya başladım.

 Ben yine bir yere ait hissedemeden savrulmaya, Karanlıktan yine korkmaya başladım

 

Loading...
0%