Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@byzloey




Belirttiğim tarihten geç attığım için öncelikle hepinizden özür dilerim... Bahanem yok sadece yazarken gerçekten zorlandığım bir bölüm oldu ve yazarken bir türlü beğenemedim aklım da tıkandı diyebiliriz aslında hala daha tam toparlanabildiğimi de düşünmüyorum ama elimden geleni yapmaya çalıştım umarım beğendiğiniz bir bölüm olur, iyi okumalar dilerim hepinize...

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, hepsini tek tek okuyorum . ^^

39. Bölüm | Ansızın

The Feeling | Justen bieber, Halsey

Güne gözlerini açmak, günün güzel geçeceğini düşündüğünde mutluluk verir insana. Çünkü bilirsin ki bugün ya sevdiğin insanlarla geçecektir ya da sevdiğin şeyleri yapmakla ama mutsuz insansan eğer fazla uyursun. Seni bekleyen ne sevdiğin insanlar vardır dışarı da ne de severek yaptığın bir şey. Öylece savrulursun sıcak yatağının içinde, hayal kurmak ya da başkalarının hayatını hayalini okuyup izlemek daha iyi gelir sana, çünkü ancak öyle mutlu olabilirsin. Başına gelemeyecek şeyleri hayal ederek ya da mutlu insanları izleyerek.

Mutluluk bulaşıcıdır diyorlar ama ondan daha bulaşıcı olan mutsuzluktan bahsetmiyorlar. Tek bir söz mutlu insanı mutsuza çevirmeye yeterlidir ama mutsuz insana söylenen her söz onun için sadece baş ağrısıdır. Çünkü sözlerle bu mutsuzluğun değişmeyeceğini bilir, onu mutsuzluktan çıkarabilecek şey sözler değil kendisidir ve mutsuzluğa alıştıktan sonra bundan çıkabileceğine inanmak oldukça zordur.

Bir mutlu bir mutsuz olanlar da benim gibiler yani Her güne endişeyle uyanır, acaba bugün nasıl geçecek endişesi sarar onları. Mutlu ya da mutsuz olanlar aslında daha şanslıdır bizden çünkü onlar için hiçbir şey sürpriz değildir ama her günü farklı geçenler için gözlerini açtığı andan itibaren sürprizler başlar.

Bugün mutsuzum ama ya yarın? Bugün mutluyum ya yarın?

Yanımdaysan mutluyum, olmadığında da olacak mıyım?

Gözlerimi açmam lazım ama açmaya korkuyorum ya yanımda yoksan diye. Güneş kapalı göz kapaklarıma vuruyor açmam için diretircesine ama karşı koyuyorum ya yoksan diye.

Elimi sıcak yataktan dışarı uzatmak istiyorum ama korkuyorum elim tenine değmezse diye.

Ama korku beni hiçbir zaman sarmalayamadı, çünkü ben sen varsan da yoksan da açtım gözlerimi bir şekilde. Bazen mutluluğa bazen de mutsuzluğa ve yine açmak zorundayım.

Elimi çıkardım yorganın altından ve uzattım soğumuş kısma. Yutkundum sertçe, yoktu. Yatağın öbür ucu boştu.

'Eğer yanında olmazsam... bil ki seni çok daha mutlu edecek bir yerdeyim.'

''Beni en çok yanımda olman mutlu ederdi.'' Gözlerimi araladığımda burnumu çekip ellerimi yatağa yasladım. Yavaşça yatakta doğrulduğumda güneşin asıl yeni yeni gözüme girmeye başladığını fark ediyordum.

Yanım boştu, yatağın hemen solunda kalan aynalı dolaba döndüm. Yatak boştu ama yerine katlanmış bir not vardı.

Aynadan kendime baktığımda dağılmış kırmızı rujumu elimin tersiyle silerek ayaklarımı yataktan sarkıttım notu elime alırken. Notu açan ellerimin heyecan ve korkuyla titreyişini görmezden geliyordum.

Sonunda bu duyguları arka plana atıp kâğıdı aralayabildiğimde güzel eski tarz bir el yazısı karşılamıştı beni, kalem hemen baş ucunda duruyordu.

'Gittiğimi sanıyorsan oldukça yanılıyorsun sevgilim, sana hala veda etmedim. Etmeden gitmeyeceğimi söylemiştim. Yoksa sen bana inanmıyor musun? Öyleyse kendi gözlerinle gör ama bu daha da yırtılan elbisen ve dağılmış kırmızı rujunla benden başkasına görünme. Önce ayaklarının altındaki kutunun içine konulan yeni elbiseni giy ve yeni bir ruj sür ama az olsun çünkü bu kez dağıtmak yerine silmek ve dudaklarının tadına bakmak istiyorum.'

Çatık kaşlarım ve onun aksine geniş gülümseme gösteren dudaklarımla aynada kendime baktığımda yataktan kalkmak için ayaklarımın üzerine bastım ama basar basmaz geri yatağa zıplamıştım çünkü tam da Korel'in dediği gibi ayaklarımın altında bir kutu vardı. Eğilerek kutuyu alıp yatağa bıraktığımda dudaklarımdan silemediğim o gülümsemenin beni aptal gibi gösterdiğinin farkındaydım ama asla umursamıyordum.

Kutuyu açtığımda bu kez beni karşılayan elbise beyazdı, beyaz boyundan bağlamalı ama kalanını açıkta bırakan göğüs dekolteli kolları tülden oluşan beli korseli bir beyaz elbiseydi. Uzun ve güzeldi. Bayılmıştım!

Üstümdekileri alel acele çıkarıp elbiseyi üzerime geçirdiğimde ayağa kalkıp aynanın karşısına dikildim

Üstümdekileri alel acele çıkarıp elbiseyi üzerime geçirdiğimde ayağa kalkıp aynanın karşısına dikildim. Elbise üzerime bir tık dar gelmişti ama sıkmıyordu ve enfes duruyordu.

Boyunu saran kısmını düzelttim ve kollarımı aşağı doğru çektim. Muazzam görünmüştü üstümde ve Korel'in benden zevkli olmasını biraz kıskanmıştım.

Kutunun altında kalan şeffaf önü taşlı topukluları gördüğümde gülümseyerek yere bıraktım ve ayağımda beyaz sargı bezleri gördüm. Ne zaman ayağımı sarmıştı ki? Cam kırıklarını o kadar olayın arasında unutmuştum ve acısı bile alıştığımdan yok gibiydi gece boyunca.

Korel ne zaman temizleyip sardı anlamamıştım ama bu ikinci kez masum bir tebessüm açmıştı dudaklarımda topukluları giyerken.

''Ne kadar da incesin bugün...''

Topuklu ayakkabımı giydikten sonra ayağa kalkıp kenarda duran ıslak mendille yüzümü düzgünce temizledim. Madem sade kalmamı istiyordu bende hafif bir göz makyajıyla gidebilirdim. Bence gayette yeterliydi.

Yüzümü güzelce temizledikten sonra göz makyajımın pek bozulmamasını hayretle karşılayıp üzerinden bir kat geçerek kapıya yöneldim. Saçlarımı elimle düzeltmiş ardından toplamıştım çünkü burada tarak arayamayacak kadar sabırsız ve heyecanlıydım.

Kapıyı kapatıp hızlı adımlarla asansöre ilerlediğim sırada kapanmak üzere olan asansörün arasından bir el uzandı ve asansör kapısı sonuna kadar tekrar aralandı.

Aralayan kişiyi beklemediğimden bir süre asansörün öteki kısmında öylece dikilmiştim, şaşkınca üzerine giydiği beyaz takıma bakıyordum. Onu ilk defa beyazlar içinde görüyordum ve bu görüntü... nefes kesiciydi.

''Günaydın'' dediğinde dudağındaki o gülüşe bir küfür savurdum. Neden bu kadar güzel gülüyordu ki sabah sabah?

''Size de günaydın.'' Diye karşılık verdim ilk zamanlarımız da yaptığımız konuşmayı tekrarlarken.

İçeri adım attığımda asansör kapandı, ikimizde yan yana duruyorduk ve ikimizin de gözleri kapanan asansördeki yansımamızdaydı.

O beni ben onu izliyordum.

''Sizi biraz sonraki sergiye davet etmem de sakınca var mı?'' İlk gün ki gibi sakin ses tonuyla sorduğu soruya tamamen fark etmeden aynı cevabı vermiştim.

''hangi sergi?''

''Hoşunuza gideceğini düşünüyorum. Mitler hakkında da diyebiliriz.'' Dudaklarını ısırarak söylediği bu cümlenin ardından asansörün kapısı açıldığında ben de onunla gibi oyunu devam ettirerek otelin kapısına sessizce yürüyordum.

''Eğer gelmek istemiyorsanız bunu direk söyleyebilirsiniz, ısrarcı bir adam değilimdir.'' Onun aksine ben gülüşümü tutamadığımda otelin önüne varmıştık. Elimi dudaklarıma götürüp kendimi tutarak tekrar yüzümü ona çevirdiğimde ''Lütfen ısrarcı olun.'' Diye mırıldandım.

Oyunu bozmuştum ama aldırmamıştı. Ardından boğazımı temizleyerek bozduğum oyunu düzelttim.

''Hayır aslında tam tersi, Normalde pek sosyal bir insan değilimdir ama gelmek isterim.'' Korel gülümseyerek önce arabanın kilidini ardından da kapımı açarak bana baktığında elbisenin ucunu toparlayarak yolcu koltuğuna oturdum. Kapıyı kapatıp kendi yerine geçene kadar gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Dudaklarında masum bir tebessüm vardı ve onu beyazlar içinde görmek sanırım gördüğüm en güzel görüntüydü.

Ama neden beyaz giyinmişti?

Arabaya bindikten sonra anahtarı kontağa takıp çevirirken ben de yaptığı kaş göz işaretiyle kemerimi takmıştım ve araç otelden çıkış yapmıştı. Dünden sonra oraya tekrar gidip gitmemek konusunda emin değildim ama bu kez yanımda Korel olacağından ötürü zor gelmeyeceğini umut ediyordum.

O tam karşıya yola bakarak arabayı sürmeye devam ettiğinde ben de ona güler yüzle bakmaya devam ettim. Onu izlediğimi biliyordu ve bu hoşuna gidiyordu ama yine de sessizce araba sürmeye devam etti.

Beyaz bir gömlek, altında beyaz kumaş bir pantolon vardı, ayakkabısı bile beyazdı. Kolundaki saatin kordonu da öyle. Saçları yeni taranmış görünüyordu. Ceketi de üstü gibi beyaz ceketinin düğmeleri ise altın sarısıydı.

Sakalını yeni tıraş etmiş olmalıydı çünkü kokusu burnuma doluyordu, hem de öyle güzel geliyordu ki çenesine yaslanıp tüm gün oradan nefes almak istiyordum.

Arabayı köşeden döndürdüğünde avuç içi direksiyonun ortasında ki logoya değdi ve parmakları direksiyondan bir dakikalığına uzaklaştı. Ardından parmaklarıyla direksiyonu kavrayıp sanat binasının köşesine sürdü. Parmaklarına bile neden dikkat etmiştim ki bu kadar?

Belki dün gece teninden hiç çekilmediği içindir.

Sen bir sussan mı acaba?

Araba durduğunda elim kemere uzandı. Korel arabadan çoktan inmiş benim tarafıma gelmişti. Bilerek ağır hareket ediyordum, dünün tekrar gözümün önüne gelmesini ve güzel bir anı daha mahvetmesini istemiyordum. Bu yüzden korkak ve yavaş hareketler ediyordum.

Kapım açıldığında derin bir nefes alıp binaya bakmadan Korel'e bakarak elini tutup arabadan indim. Kapı kapandı ve elleri nazikçe parmaklarımı kavradı.

İçeri attığımız ilk adımda yutkundum, şu anlık pek de bir şey yoktu. Sola dönüp temiz bir odaya girdik. Korel ellerimi bıraktığında köşeye doğru adımlamaya başlamış beni de odanın ortasında bırakmıştı. Duvarlarda üzeri örtülü tuvaller vardı. Kaşlarım belli belirsiz çatıldı ona dönerken.

Bana dudak büzüp omuz silktiğinde vücudumla ona dönmüş bir şey demesini bekliyordum.

Ama o sadece ''sizin tepkinizi özel olarak görmek isterim.'' Diyerek bana tabloları işaret etmişti.

Derin bir nefes alarak kafamı salladım ve sessizce tablolardan herhangi birine yöneldim. Üstünden örtüyü kaldırırken ilk gün açtığım tablonun önünde gibi hissetmiştim yine, heyecanlı.

İlk tabloyu açtığımda kahverengi saçlar vardı uzun ve uçları hafif dalgalı. Bir tablonun önünde duruyordu. Bu bendim, ilk gün buraya geldiğim gündü ve arkam dönüktü. Korel'e dönmek için yeltendiğim sırada omuzlarımda bir el ensemde bir nefes hissettim. ''Şşş. Bakmaya devam et ve arkanı dönme.''

Dediğini yaparak o tablodan sola doğru adımladım diğerinin örtüsünü avucuma alırken. Korel'in elleri omuzumdan çekilmişti. Neden arkama dönmemi istemediğini bilmesem de fazla sorgulamadım çünkü merakım birbirine giriyordu.

Arkamı neden dönmemi istemiyordu? Bu tablolardaki resimler neydi?

Diğer tablonun örtüsünü sabırsızca indirdiğimde burada otelde dans ederken ki halimizi gördüm. Dudaklarımda geniş bir gülümseme yer aldı. Bir sonraki için odada döner gibi bir daha sola kayıp örtüyü indirdiğimde bu kez gözlerimin önünde sadece benim gözlerim vardı. Beyaz bir arka planın önünde Kaşlarım ve gözlerim, resim bundan ibaretti.

Derin bir nefes aldım, arkama dönmek istemiştim ama Korel dönmemi istemiyordu, neden istemiyordu?

Dönmeye yeltensem yine engeller miydi?

''Önce hepsine bakmanı istiyorum.'' Dediğinde başka bir ses daha geldi arkamdan, sesin ne olduğuna bakmak için dönmeye yeltensem de bunu engelleyeceğini biliyordum. Bu yüzden buna kalkışmadan dudaklarımı ısırıp dediğini yapmaya devam ettim. Bugünün bir anlamı olmalıydı, bu elbise, bu tablolar ve resimler...

Anlamını bozmak istemediğim için dediğini yaparak elimi önümdeki tablonun örtüsüne uzatıp çektiğimde karşımda bu kez dudaklarım vardı, bordo bir rujla dudaklarım vardı.

Bunları ne zaman yapmıştı?

Ben uyurken mı?

''Çoğunu evet.'' Diye mırıldandığında merakla bir sonraki tabloya geçmiştim. Heyecandan hızlı hareket ediyordum ve bu Korel'in gözünden kaçmıyordu. Ayrıca ara da bir arkamdan gelen o sesler de dikkatimi oldukça dağıtıyor heyecanıma yenik düşmeme sebep oluyordu ama bu sabrımın uzun süreceğini sanmıyordum.

Yine de her neyle ilgileniyorsa onunla o kadar meşguldü ki buna aldırış etmiyordu. Örtü gözlerimin önünden düşüp yere vardığında dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

Bu benim dün geceki halimdi, bordo bir elbise arkasından hafif yırtılmıştı, saçlarım yataktan yere savruluyordu ve yüzümde tek görünen şey dağılan bordo rujumdu, Korel'in eli saçlarımın arasında diğeri de yatağa yaslanmıştı.

Sertçe yutkunarak dudaklarımı birbirine bastırdım. Dün geceyi nasıl resmedebilmişti ki?

Belki de dün resmetmemişti, belki de gördüğü an resmetmişti bu anı...

Korel'e bakmak için omuzumun üzerinden kafamı hafif çevirdiğimde ''Şşş dön önüne.'' Diye azarladı beni işiyle ilgilenmeye devam ederken.

Gülerek önüme döndüm sondan bir önceki tablonun önüne gelirken. Üzerinden örtüyü merakla ve sabırsızlıkla çektiğimde gözümün önünde iki ayakta duran beden çarptı önce. Karanlıktaydılar, kadın ayaktaydı ve adam arkasında elbisesinin fermuarını açıyordu. Tek görünen kısım elleriydi zaten adamın bir de vücut hatları. Bu da bizim ilk birlikte olduğumuz andı.

Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde hemen silerek son tablonun önüne geldim. Bugün ağlamak yoktu, bugün özel bir gündü ve ağlamamalıydım gülmeliydim en çok.

Tablolar ne kadar eşsiz olsa da incelemek için ve büyülenmek için vaktim yoktu, daha çok sabırsızdım Korel'in sakladığı şeyi öğrenmek için ve bu önümdeki tablolara doya doya bakmamı engelliyordu.

Son resmin örtüsünü parmaklarıma sardığımda Korel'in nefesini ensemde hissettim. ''Aç.'' Diye fısıldadı.

O an benim örtüyü yere indirmemle onun nefesinin ensemden gitmesi bir oldu. Dudaklarım heyecandan titredi, kirpiklerim de ona eşlik ediyor gözlerim gördüğüm görüntünün doğru olup olmadığını tartıyordu.

Her şey doğru olabilirdi, yaşadığım gördüğüm her şey... ama karşımda gördüğüm görüntünün doğruluğu tüm doğrularımı ezer geçerdi.

Bir kadın ayakta duruyordu arkası dönük, hemen arkasında ise bir adam vardı beyazlar içinde takım elbiseli ve diz çökmüş elinde siyah bir gül tutuyordu.

''hiçbir zaman o sanat binasındaki tablolara insan gözüyle bakamayacağız...'' diye başladı söze.

''O tablolar hep iblislerin resmiyle dolacak, hep karanlık olacak o tuvaldeki resimler. Tek ışığımız ateş olacak... ve orada anlattığımız hiçbir hikâye güzel olmayacak.'' Ben yavaşça arkama döndüğümde bir dizinin üstüne çökmüş, elinde bir adet gül ve gülün dalında bir adet yüzük tutan Korel'i gördüğümde elimin dudaklarımın ve kirpiklerimin titremesini durduramamıştım.

Her zerrem her bir duyguyu doruklarında yaşıyordu, sanki tüm duyguların isimleri bir anda yok olmuştu zihnimden de sadece belirtileri kalmıştı bedenimde.

''İsterdim... isterdim ki o sergiye iki insan olarak girelim el ele. Yine örtülü olsun üstleri tabloların ama aydınlık olsun içindekiler. Üstü karanlığın ürkütmemesi için değil aydınlığın göz kamaştırmaması için örtülmüş olsun...''

Korel'in parlayan o gözleri benimkine parıl parıl bakarken bir göz yaşım uzattığı gülün içine damladı. Bu gördüğüm gerçek miydi?

Ben uyanmıştım, uyanmıştım değil mi?

''İki insan olarak el ele girdik buraya, yine örtülü üstleri ve tablonun içindeki her şey göz kamaştıracak kadar aydınlık.'' Arkamda kalan resimlere kaydı gözleri.

''Her birini gördüğüm elli yıl içinde o kadar bekledim ki... o kadar bekledim ki seni tanımayı...''

Derin bir nefes çekti içine, onun da gözleri dolmuştu. Eğer halüsinasyon görmüyorsam gerçekten de dolmuştu. Benim de dudaklarımdan bir hıçkırık kaçmıştı, yani sanırsam.

''Her değişen kaderde yaşadıklarımızı izledim ama en güzeli buydu. En çok sarıp sarıp izlemek istediğim anlar bunlardı... ve bu resimler bana sabretmeyi öğretti. Sabrımın ne zaman tükenmeye başladığını hissetsem, seni beklerken ne kadar yalnız hissetsem hep bu resimlere baktım. Sen oradaydın, yanımda olmasan bile yanımdaydın... ve bir perşembe günü çıkageldin. Beni bugün ki gibi yirmi dakika beklettin asansörde.''

Yavaşça ayağa kalkıp elindeki gülü benim de parmaklarıma doladığında Korel'in parmağını çektiği yerden gülün dalında duran yüzük, parmağıma düştü.

''Şimdi buradasın ve ben seni tanıdığımdan beri az bile sabretmişim diye düşünüyorum... Sen bana sabrı, duyguları öğreten kadınsın. Benim için hiçbir zaman sadece bir köprü değildin sen şeytanı yola getirmiş bir kadındın.''

Dudaklarını dudaklarıma uzattı ve tam üstüne vardığında sadece aramızdan bir rüzgâr geçecek kadar mesafe bıraktı. O rüzgâr onun dudaklarından bana çarpıyordu ve alamadığım nefesi veriyordu. Elini boynuma doladığında baş parmağı dudağımı sürdüğüm bir şey olmamasına rağmen temizledi. ''Sana evlenme teklifi etmeyeceğim, sana ruhumu sunacağım Efnan. Ben senin cevabını zaten çoktan aldım...'' derin bir nefes alıp aldığı nefesi dudaklarımdan içeri üflediğinde gözlerimi yumdum sertçe yutkunarak. Sözlerine devam ettiğinde bedenimden bir uyarı dalgası geçtiğini hissetmiştim. '' Beni neye ihtiyacın varsa o gibi gör ömrün boyunca. Nefese mi ihtiyacın var? Nefes olurum sana. Kollarıma mı ihtiyacın var, sararım her zerreni. Işığa mı ihtiyacın var? Yakarım her yeri. Karanlığa mı ihtiyacın var, ya da sessizliğe... Her ışığı söndürür her sesi keserim Efnan. Daha önce yaptım yine yaparım, ömür boyu yaparım...''

''K...'' dudaklarını dudaklarıma bastırdığında aramızda kalan baş parmağını çekti ve ağır hareketlerle boynuma indirdi. Elimdeki gül aramızda ezilmesin diye boynuna çıkardığımda diğerini de ensesine uzatmıştım refleksle. Onun da bir eli boynumda diğeri belimdeydi ve beni geriye doğru yürütürken hiçbir şeyi düşünmüyor gibi görünüyordu.

Sırtımı duvara yaslayana kadar üzerime gelmeye devam etti. Sırtım soğuk duvara yaslandığında onun de belimdeki eli belimden çekilip duvara yaslanmıştı.

'Burayı seçtim çünkü yaşayacağımız bu yerin hiçbir noktasında kötü anıların kalmasın, güzel olanlar örtsün üstünü unuttursun bu kötü anıları sana.'

Diye fısıldadı içime. Gözlerimi yavaşça araladığımda onunkilerin kapalı olduğunu gördüm. Kirpikleri o kadar güzel ve kıvrımlıydı ki, her zerresini bilmeme rağmen her dokunuşumda ve görüşümde tekrar tekrar âşık oluyordum.

Pencerenin önüne bir karartı uçtuğunda dudaklarımızı nefeslenmek için ayırmıştık, ben de Korel gibi inip kalkan göğsümü zapt etmeye çalışıyor bir yandan da omzunun üzerinden gördüğüm karartıya bakıyordum ki ne olduğunu görür görmez o karartı uçup gitti.

Semum'un da diline düştüğümüze göre...

''yine gideceğim...'' diye fısıldadı hala seslice nefes alırken dudaklarımın üstüne. Kaşlarım çatılmış ensesindeki elim göğsüne düşmüştü. Diğer elim hala boynundaydı ve parmaklarım o siyah gülü tutuyordu. Bu gül dün gece masada duran tek güldü, bunu biliyordum.

''Ama bu son gidişim olacak... ve sen bu süreyi anlamayacaksın bile.''

''O nasıl olacak?'' dediğimde nefes nefese kaldığım için konuşurken zorlandığımı saklayamamıştım. O ise buna aldırış etmeden dişlerini göstererek gülümsedi ve kafasını kaldırıp alnıma bir öpücük kondurduktan sonra alnını alnıma yaslayarak gözlerini yumdu bir kez daha.

''Çünkü ben gelene kadar düğün hazırlıklarıyla ilgileneceksin. Perşembe günü düğünümüz var.''

''Ne?'' bir anda dudaklarımdan çıkan o güçlü sesle kendim bile korkmuştum ama Korel etkilenmeden bunu bekliyormuşçasına sakindi.

''Korel perşembeye sadece üç gün var.''

''Biliyorum, sana bu süreyi anlamayacaksın demiştim.'' Alayla attığı kahkahaya karşı ona kızgınca baktığımda gözlerini açmış gayet mutlu ve huzurlu şekilde karşılık verdi bakışlarıyla.

''Merak etme Grim ve Semum... Hatta Suzan bile sana yardım edecek.''

''Hadi Suzan neyse... Grim ve Semum mu?''

Bir an ikisini elinde gelinlik modeliyle bana doğru gelirken hayal ettiğimde içimden gelen kahkahayı tutamadan dışarı bıraktım.

''Hazırlıklara bugünden başlayacaksınız çünkü buradan beraber çıkacağız ama yollarımız burada ayrılacak.''

''Nasıl geri geleceksin?'' diye fısıldadığımda kaşlarım endişeyle kalkmıştı. Bakışlarımın da ona ayak uydurduğuna emindim.

''Orasını gelince anlatırım.'' Alnıma bir kez daha öpücük bırakıp parmaklarını parmaklarıma doladığında gitme vakti olduğunu anlamıştım, buna üzülmemek elde değildi.

Üç gün daha onsuz geçecekti. Sonunda dönecek olsa bile....

''Üç gün süreceğini söylemedim düğünümüze üç gün var dedim.'' Sanat binasının çıkışına doğru yürürken topuklumun koridorda çıkardığı sese aldırmadan Korel'in önüne geçip geri geri yürümeye başladım, ona bir çocuk heyecanıyla ona bakıyordum.

''Yani erken geleceksin.''

''Ne zaman geleceğimi bilmiyorum ama perşembe günü burada olacağım.''

''Eğer beni nikah masasında tek başıma bırakırsan gelinlikle...''

Korelin bir eli omuzumdan kapıyı açmaya uzanırken bir yandan da kahkahası kulaklarımı dolduruyordu. ''Seninle geçireceğim bir saniye için nelerden vazgeçerim hala öğrenemedin mi?''

Dışarı çıktığımızda Korel'in daha doğrusu Semum'un arabasının önünde bir araba daha gördüğümde gözüm bu yeni arabada bir süre gezindi.

Son model bir jeep karşımda duruyordu. Parlak gri renginde ve son modeldi, hemen önünde yaslanarak bizi bekleyen iki adam gördüğümde arabanın sahibinin kim olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Çünkü tam da Korel'in söylediği gibi hazırlıklara bugünden başlayacakmışız gibi görünüyordu, gerçekten evleniyordum!

Heyecan içinde dudaklarımı ısırarak parmaklarımı Korel'in parmaklarından ayırıp beline sardığımda onun da bir eli belime diğeri saçlarımın üzerinden sarıldı ve beni göğsüne çekti.

''Artık mutlu olma zamanı, sonsuza dek.''

''Artık söylediklerini sorgulamamak ve kaderi değiştirmemek konusunda dersimi aldım, artık her şeyi sana bırakıyorum.'' Bu söylediğim onu içten bir şekilde güldürmüştü.

Sanırım bir daha ayrı kalmaya gerçekten mecalim yoktu, onu unutsam bile yokluğunu unutmamıştım ve hala içimde taşımaya devam etmiştim. Belki de bu yüzden o kadar da kızmıştım ona bir yandan.

Çünkü kendiyle beraber boşluğu da götürmeliydi ama başaramamıştı ve ben o boşlukta savrulmuştum yokluğunda, o yüzden kızmıştım ona bu kadar. Ki hak etmişti de.

Korel'in kolları bedenimden yavaşça çekildiğinde ayrılma vakti geldiğinden benimkilerde çekilmişti onun bedeninden. Ellerini alnımdan saçlarıma uzattı ve yüzümdeki saçları çekerek önümü açtı.

''Düğünde yine beyaz giyecek misin?''

Ellerim ceketinin yakasına uzandığında beyazın ona ne kadar yakıştığını bir kere daha düşündüm. Sanırım bir şeytana beyazın yakışması hiç inanamayacağım bir durumdu ama inanamayacağım birçok durumu yaşadığımdan bu da listeye eklenmişti.

''Giyeyim mi?''

''Giy. O gün en aydınlık günümüz olsun.''

''Olsun.''

Korel'in gözleri az önce yaşadığımız ufak çaplı yakınlaşma sonucu kızaran dudaklarıma kaydıktan hemen sonra yüzü yüzüme yaklaşmaya başladı. Sanırım bir ufak yakınlaşma daha yaşanacaktı... yaşanacaktı da,

Semum ve Grim aynanda yalandan öksürünce bu an tamamen imkansıza dönüştü.

İkimizde kafamızı onlara çevirdiğimizde nasıl bakıyorduk bilmiyordum ama ikisi de aynanda yaslandığı yerden doğrulmuş arabaya yönelmişti. Ben de sinirden ve bu durumun komikliğinden ötürü gülerek Korel'in yakasını tutan ellerimi çekmiştim.

''Mümkünse düğünden önceki gece beraber olalım.''

''Daha önce öfkemi aldın heyecanımı da al diyorsun?''

''Tam olarak öyle diyorum.'' Korel'in elleri de belimden çekildiğinde ikimizde aynanda derin bir nefes çekmiştik içimize.

Ayaklarım bir adım geri attı, ikinciyi de Korel atmıştı.

''Gün Perşembe olmadan...'' diye fısıldadım, kafasını aşağı yukarı salladı. Ardından aynanda arkamızı döndük birbirimize ve ayrılan yollarımızdan ilerlemeye başladık doğruca.

Adım sesleri hala kulağıma geliyordu, arabanın önüne geldiğimde elim kapı kulpunu tuttu. Yüzümü kaldırdım kapıyı açarken, Korel arabasına binmişti ve bana bakıyordu. Dudaklarında gülümseme vardı.

Ben arabaya binip kapımı kapattığımda o da geri geri sürmeye başlamış, ardından o gözüme takılan direksiyon döndürme hareketini yaparak görüş açımdan çıkmıştı.

''Ayrılabildiysen gidelim mi artık?''

Aynadan bana bakan Grim'e ters bir bakış attığımda bana asla aldırmadı ve telefonunu cebinden çıkardı. ''Buraya yakın kaç tane gelinlikçi olabilir ki?''

Arkama yaslanıp gözlerimi Grim'den Semum'a döndüğümde onun da kafasını çevirerek bana bakmış olduğunu gördüm.

Ne yani bana mı soruyordu? Üç gün sonra evleneceğini yeni öğrenmiş biri olarak en yakın gelinlikçiyi nasıl bilmemi bekliyordu? Dalga mı geçiyordu?

''Ne biçim gelin adayısın sen. Senin gelinliği duyunca adamı bırakıp koşa koşa gelmen gerekiyordu.''

''Bence üstümdeki de gelinliğe benziyor...'' Grim ve Semum aynanda bedenleriyle bana döndüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım utançla. Ne yani bu kadar mı belliydi hemen evlenmek istediğim?

''Ben bile o üstündekiyle evlenmezdim.''

''Sen seç o zaman. Pek de hevesim yok.'' Grim cevabıma aldırmadan sonunda aradığını bulmuş gibi telefonu tutacağa takıp arabayı çalıştırdığında ''Daha mekân bakılacak... pastası süsü var...'' diye mırıldanıyordu ki aynı zamanda şimdiden yorulmuş gibi derin bir nefes vermişti.

Semum ise sadece sırıtarak ona ve bana bakıyor sonra pencereye dönüyordu. ''O kadar da önemli değil onlar pastaneden de alırız pastayı.''

''Ben bile kendimi daha kız gibi hissediyorum şu an, pastaneden alırız ne kızım fakir misin sen?'' dudaklarımdan bir kahkaha döküldü, öne uzanmak için ellerimi koyduğum koltuk başlığındaki elim kaymıştı. ''Ya üç günde bunlar yetişmez zaten!''

''Yetiştiririz.'' Semum sonunda konuşup penceresini açarak yüzünü dışarı uzattığında bende omuz silkerek geriye yaslandım. İyi o zaman onlar bakar ben de sadece yanlarında dururdum.

Çünkü şu an son düşündüğüm şey pasta ve mekandı. Şu an tek düşündüğüm Korel geldikten sonrasıydı ve buraya nasıl geri geleceğiydi.

Geleceğinden emindi, nasıl bu kadar emindi?

Düşünme Efnan, sen düşününce hep başına bir iş geliyor.

Çok doğru!

Grim bir eli direksiyondayken diğeriyle müzik açtığında oluşan bu sessizlik fazla uzun sürmemişti. Hem araba sürüyor hem de şarkı söylüyordu. Hava güneşli olduğundan ötürü de arabanın üstünü açtığında içerisi daha da aydınlanmıştı.

''Ne suratsızsınız, biri evleniyor diğeri nikah şahidi oluyor ama cenazeye gidiyor gibiyiz şu an.''

''Evet suratsızım çünkü bunlar damatla yapılmalıydı ama bil bakalım ne yok?''

''İkiniz bir Korel etmezsiniz diyorsun, alındım.''

Grim bilerek mi yapıyordu yoksa gerçekten öldürülme potansiyeline mi sahipti?

''Kusura bakmayın hanım efendi, bizimle idare edeceksiniz.''

''Suzan nerede?'' Konuyu sonunda saptırabildiğimde Semum'un yüzü hafif bize döner gibi oldu. ''Süslerle o ilgileniyor, bize resim atacak sen de seçeceksin. Bugün gelinlik ve düzenlemeler biterse geriye sadece mekân kalıyor.''

Sanırım yetiştiririz derken gerçekten de ciddiydi.

Üç günde, bir düğün...

Benim düğünüm.

Korel ve benim düğünüm.

''Yüzüne soğuk su vuralım ister misin?'' Gözlerimi daldığım yerden çekip arkasını dönmüş bana bakan Semum'a çevirdiğimde acıyan dudağımı sertçe dişlediğimi yeni idrak edebilmiştim. ''Siz ikiniz en son birbirinizle falan dövüşmüyor muydunuz? Ne bu iş birliği böyle?''

Grim gözlerini aynadan bana çevirip gömleğinin yakasını açmaya başladığında kaşlarımı çattım. Dört düğme açtıktan sonra bana göğsündeki şimşeği andıran bir yarayı gösterdi.

''Bak dövüşten kalan hatıra. Acımıyor şerefsiz.''

''Onunla kurtulduğuna dua et.'' Semum öyle bir ters bakış atmıştı ki Grim karşılık verse ortam bir anda gerilecekmiş gibi hissetmiştim ama Grim hiçbir tepki vermemiş gömleğinin düğmelerini geri iliklemişti.

''Sendeki izleri göster derdim ama... onun için soyunman gerekir. Gözüm kanasın istemem.''

''Bu beden modellik yarışmasında birinci oldu, bilgilendireyim dedim.'' Dudaklarımdan bir kıkırtı koptu ikisinin tartışması arasında.
Fazla... gariplerdi.

Grim sonunda arabayı durduğunda tartışmalarının bitmesine ayrı, gelinlikçiye geldiğimize ayrı sevinmiştim. Çünkü aç karnına yola çıktığımdan olsa gerek midem bulanmaya başlamıştı.

Semum ne ara indiğini anlamasam da inip kapımı açtığında elbisemin ucunu toparlayıp Grim'in açtığı kapıdan içeri girdiğimde elinde gelinlik tutan yakasında kartlık bulunan siyah saçlı esmer kızın bakışlarıyla önünde duran kestane rengi saçlı renkli gözlü kadının bakışları bana dönmüştü.

Hemen arkamdan gelen kapı kapanma sesi Grim ve Semum'un korumalarımmış gibi arkamda durduğunu gösteriyordu, bu biraz utanmama sebep olsa da çalışan kadın güler yüzle elindeki gelindiği kadına uzatıp bana doğru geldiğinde gerginliğimi biraz hafifletebilmiştim.

''Buyurun, hangi modellere bakmak istemiştiniz?''

''Hiç fark etmez.'' Kadın benim cevabımla yüzüme birkaç dakika öylece baktığında Semum boğazını temizleyerek ''Damat Bey balık modelin size yakıştığını söylemişti. Bunu göz önüne alabilirsiniz.''

''Öyle mi?'' üzerimdeki elbiseye baktığımda balığa benzer modelde olduğundan ona hak verircesine mırıldandım. ''Buyurun size o modeldeki gelinliklerimizi göstereyim.'' Kadın önden giderken yüzümü Semum'a dönüp kaşlarımı hayretle kaldırdım. ''Bunu sana Korel mi söyledi?''

''Senin heyecandan modelleri dikkate almayacağını ve balık modelin vücuduna yakıştığını söyledi.''

Dudaklarımdaki sırıtışa engel olamadığımı fark ettiğimde parmak uçlarımı dudaklarıma bastırdım. Grim ve Semum deri koltuklara doğru ilerleyip ikili koltuğa oturduğunda çalışan kadın da elinde bir gelinlikle gelmişti ama yolun yarısında onu durdurmuştum. ''Bu fazla taşlı, hiç benlik değil.''

Göğsünden beline her yeri taşla ve göz yorucu abartılıkla donatılmış gelinliğe memnuniyetsiz bakışlarımla bakarken kadın güler yüzle gelinliği geri götürdü. Bu sırada ağrımaya başlayan başım için ellerimi şakaklarıma götürerek getirdiği bir diğer gelinliği izliyordum kadının.

Ama bu getirdiği de fazla dantelliydi, dantel ve taş sevmiyordum.

Kafamı olumsuzca salladığımda kadın tekrar güler yüzle gelinliği geri götürdü. Grim dirseklerini dizlerine yaslamış telefonuyla muhtemelen yine oyun oynuyordu. Semum ise bacak bacak üstüne atarak ellerini bacaklarının üstünde kenetlemiş bana ve gelen gelinlik modellerine bakıyordu.

''Bu tam sizlik diye düşünüyorum keza başka balık modelim de yok.''

Kadının elindeki gelinliğe döndüğümde şakağıma yasladığım parmaklarım duraksamıştı, gözlerim neredeyse Korel'den sonra ilk defa bu kadar güzel bir şey görüyor gibiydi. Çünkü bu gelinlik küçükken hayal ettiğimden çok daha güzeldi.

 Çünkü bu gelinlik küçükken hayal ettiğimden çok daha güzeldi

''Tahmin ettiğim gibi beğendiniz sanırım.''

Gelinlik baştan aşağı göz kamaştırıcı bir parıltıya sahipti ama asıl hoşuma giden göğüs ve bel bölgesindeki büzgülü kısımlardı. Omuz dekolteli, kısa kolları düşük, korse detaylı ve belden aşağısı bedenimi sıkıca saran arkasında tülü olan bir gelinlik modeliydi.

''Yarabbi şükür.'' Grim'im mırıldanmasıyla kadınla beraber ona dönüp ters bir bakış attık ama o parmaklarını hızlı hızlı ekrana vuruyor bizi hiç önemsemeden oyunuyla ilgileniyor gibi görünüyordu.

''Evet çok beğendim.''

''Siz kabine geçin ben yardıma geleceğim.''

Benimle ilgilenmekten çok ikisi de telefonuna gömülmüş iki bodyguardlarıma ters bir bakış atarak kabine yöneldiğimde içimde yeni yeni oluşan gelin heyecanını hissettim.

Ama bu gelin heyecanını mutluluk vermekten çok zarar vermişti çünkü mide bulantımı oldukça arttırmıştı. Sanırım aç karnına heyecana kapılmak pek de iyi bir fikir değildi.

Kabine girip perdeyi çekmemin ardından üzerimdeki elbiseyi zar zor çıkararak askıya astıktan sonra gelinliği yere doğru eğdim ve bacaklarımı içinden geçirip parmak uçlarımla gelinliği yukarı çektim.

Bacaklarımı sıkı sıkıya sarması bacaklarımın hareketlerini başta kısıtlasa da kollarını geçirip üst kısmını düzgünce giydiğimde bu darlık üstümden kalkmıştı.

''Geleyim mi?''

''Gelin lütfen.'' Perde aralanıp aynadan arkamda beliren çalışanı gördüğümde geriye doğru iki adım attım. Belimdeki bağlamalı yerleri üstümdeki gelinliği sıkmadan dikkatle bağladı ardından perdeyi sonuna kadar aralamıştı ama ona seslenilmesinden ötürü tam olarak bakamadan gitmek zorunda kaldı.

O sırada ben de aynadan üzerime bakıyor gelinliğin üst kısmında kalan büzgüleri düzeltiyordum. Bir tık bol olsa da görünüşte cozutmuyordu ve bu yeterliydi.

Büzgüleri düzenlememin ardından aynada arkamda dikilen başka bir beden göründü, bir erkek bedeni.

Üzerimdeki gelinliği tam olarak görmesi için arkamı dönmeye yeltendiğim sırada bir anlık baş dönmesiyle yalpaladığımda kolları karnıma ve belime sarıldı.

Ellerinin kavradığı karnımda garip bir şey oldu. Grim'in gözleri şaşkınca aralanmış şekilde benimkileri bulurken elini bir ateşe değmiş gibi çekmişti. ''ah! Yandım.''

''B..ben özür dilerim. Bilerek yapmadım.'' Grim beni doğrultarak ellerini üzerimden çektikten sonra bana bir bakış attı ardından kabinin içine doğru ittirip perdeyi üzerimize çekti. ''Ne yapıyorsun?''

''Sen yapmadın zaten.''

''Ne?''

''Sen yakmadın beni.'' Dediğinde gözlerini karnıma indirmişti. Ellerini karnıma doğru uzattığında bakışları tekrar benimkileri bulmuştu. Temkinli ve yavaş davranıyordu.

Dudaklarını yalayarak üzerime doğru geldi ve ellerini karnıma koydu. O an karnımla eli arasında oluşan o sıcaklıkla ışığı görmüş anlamıştım demek istediğini.

''Bu mümkün değil.''

''Birçok şey mümkün değildi zaten.'' Diye fısıldadı gözlerini yumarak yanmış ellerini üzerimden çekerken.

''Öldürmek istedikleri sen değildin... oydu.'' Gözleri hala elini çektiği yere bakarken gelinliğin nasıl yanmadığını düşündüm bir an, Grim'in eli bile yanmışken gelinlik nasıl yanmamıştı?

''Senin elin yandı ama...'' Elimi gelinliğin üstünden karnıma koyduğumda bir tepki bekledim, eğer karnımda gerçekten bir çocuk varsa benim bunu hissetmem gerekirdi, hissetmeliydim değil mi?

''Gelinlik yanmaz çünkü bu insan üstü bir ateş değildi Efnan.''

''Nasıl olurda ben fark edemem?''

Dolmuş gözlerimi aynadan gördüğümde ağlamaya başladığımın yeni farkına varıyordum. ''Kendini saklıyor ufaklık... şimdi anlaşıldı senin nasıl bir ruhu öldürebildiğin... çünkü senin de içinde şeytanın kendine ait bir ateşi var.''

Grim'in sözlerinin ardından perde bir anda ardına kadar aralandığında aklıma günlerdir anlamlandıramadığım her şey birer birer döküldü.

Bir anda tekrar ağlama isteği uyandı içimde. Öfke bitti sıra duygusallığa geçti sanırsam. Harika!

''benim merak ettiğim... şeytandan başka kimse bir ruhu cehenneme gönderemezken senin bunu nasıl yaptığın''

Korel tam karşıma geçtiğinde fark edemediğim o öfkem öyle bir ortaya çıkmıştı ki, bu kadar öfkemin abartı olduğunu bile düşünüyordum ama değildi.

Sakinleşmem gerekiyordu ama ben nedense sakinleşmek yerine çok daha öfkeleniyordum.

Neden bu kadar öfkelendiğimi bilmiyordum ama öfkeleniyordum ve bu öfke o karşımda dikildikçe daha da artıyordu.

Bunların hiçbiri öfkeden ya da ağlama isteğimden değildi, bunların hepsi hamile olduğumdandı.

Bunların hepsi bana hamilelik belirtilerini vermişti ama ben hiçbirini anlayamamıştım. Korel'i durduk yere yakan da ben değildim, benim öfkem yüzünden onu yakan bizim... bizim çocuğumuzdu.

Düğünümüz bile olmadan çocuğumuz mu oluyordu?

Bunu idrak etmek bile çok zordu, Korel anlamış mıydı? Anlasa gider miydi? Gitmezdi.

''Ne oluyor ne kapandınız kabine böyle?''

''Gel... gel de gelinin düğün sürpriziyle tanış.'' Semum Grim'e anlamaz bakışlarla baktığında Grim'in bakışları da ona işaret edercesine karnıma dönmüştü.

Ben hala idrak etmek de ve gerçek olduğunu kabullenmekte zorlanırken onlar çoktan kabullenmiş hatta yüz ifadelerine bakılırsa buna sevinmişlerdi.

''Hadi lan! Küçük Semum mu?''

''Ne Semum'u lan?''

Onların konuşmasına daha fazla dayanamayarak ikisini kabinin dışına doğru ittirerek perdeyi çektim ve kenardaki oturağa oturup parmaklarımı şakaklarıma yasladım.

Bu gerçek miydi? Gerçek olabilir miydi?

Grim birçok şey mümkün değil demişti ve hepsi mümkün olan şeylerdi, aynı bu bebek gibi.

Gelinin düğün sürprizi... Bu gerçekten Korel'e bir düğün sürprizi olacak gibi görünüyordu.

Buna sevinir miydi? Bu çocuk ne olacaktı? Şeytan mı köprü mü? Yoksa ikisi birden mi? Neydi bu olan?

''Offf!''

Hem bir kadın kendi çocuğunu nasıl hissedemezdi ki? Nasıl bir çocuk annesinden saklanabilirdi?

Grim'i bana zarar vereceği korkusuyla mı yakmıştı? Yoksa kendini saklamak istediği için elini çekmesini mi istemişti? Ben onu nasıl hissedebilecektim, ne zaman hissedebilecektim?

''Efnan, orada akşama kadar kalamazsın biliyorsun değil mi?''

Perdenin ardından gelen Grim'in sözlerini duymazdan gelerek gözlerimi sildim. Dengem falan bozulmamıştı, hamileydim.

Ben hamileydim!

Daha düğünüm bile olmamıştı ve gelin adayı olmadan önce anne adayı mı olmuştum?

''Ya istemezse...?'' ellerimi dişlerimin arasına endişe içinde geçirdiğimde aklımdan türlü türlü düşünceler geçiyordu.

Hamileyken olmasına ihtimal olmayan şeylere bile inanıldığını duymuştum ve buna şimdiye dek inanmıyordum ama sanırım artık inanmaya başlayacaktım.

''İstemezse mi? Kızım sadece seni bile bırakmıyor adam, bir de bebeği öğrenirse ona daha kimse ulaşamaz.''

''Şahsı ne kadar sevmesem de söyledikleri doğru, e bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterirmiş.''

İkisine aramızda perde olmasına rağmen göz devirmekten kendimi alı koyamamıştım. Görmediklerini bilsem de görüyorlar gibi geliyordu.

''Bak Suzan süsleri attı onu biz seçtik senin yerine, hadi çık şuradan da mekânı halledelim bir an önce. Karnın belli olmasın düğünde ayıplarlar sonra.''

''Karın iki günde çıkmaz!''

''Valla bebek de bu kadar hızlı olmaz... hatta baktığında şeytanın bebeği olmaz.'' Bir anda gelen öfke dalgasını yine bedenimde hissederek kalkıp perdeyi bir anda çektiğimde tam olarak perdenin kenarına yaslanan Grim'le burun buruna gelmiştim.

Bana gözlerini kısmış gayet memnun şekilde gülümseyerek bakıyordu, ağzının ortasına çaksam ne olurdu?
''hiçbir şey olmaz, çak bir tane.''

Grim Semum'a anlamayan bakışlarla baktığında öfkemin yerini bir kahkaha aldı.

Evet dengesizlik çok daha fazla belirgin, harika!

''Beğendiniz mi gelinliği?'' Grim ve Semum'un arkasında kalan çalışan son anda aklına gelmişim gibi telaşla önüme geldiğinde gözlerimi kaçırdım. ''Şey evet, bunu alabiliriz.''

''Yardım edeyim çıkarmanıza.''

Kafamı aşağı yukarı sallayarak kabinin içine çalışan kadınla girdiğim de perde çekildi ve arkamdan bağlanan ipler yavaşça çözülmeye başladı.

Korel gerçekten bu bebeğe o kadar sevinir miydi?

Bebek de bir yer altı varlığı mı olacaktı?

Eğer öyleyse onun kaderi ne olacaktı?

Kader yine değişir miydi?

Kadın kabinden çıkalı beş dakika olmasına rağmen ben düşüncelerimle boğularak içeride kalmıştım. Ne Grim ne de Semum beni muhtemelen düşüncelerimde boğuştuğumu bildiğinden rahatsız etmemişti.

Üstümdeki gelinliği çıkarıp kendi elbisemi giydikten sonra düşüncelerimin bir sonuca varmadığını fark ettiğimde derin bir nefes alarak elimi karnıma koydum. ''neden benden saklanıyorsun ki?''

Hala kendini gizliyordu, kendini mi göstermek istemiyordu yoksa kendini birinden mi koruyordu? Hem bunu nasıl yapabiliyordu.

''Neyse en azından.... Onu yaktığın gibi beni yakmıyorsun.'' Diye fısıldadım. Onu değil babanı demek istedim ama bu şaşkınlıkta o kelime çıkmamıştı dudaklarımdan.

''Efnan?''

Perde hafif titrediğinde gözlerimi bir kez daha sildim. ''Geliyorum.''

Titreyen perdeyi çekip kabinden çıktığımda kabin görevlisi kadın gelinliği alarak kasanın arkasına götürdü.

Grim ve Semum birbirine ve bana bakıyordu, ikisi de ne yapacağına emin değil gibiydi.

Ben de emin değildim, ne yapmam gerekliydi ki?

Artık yerken onu da düşünmeli daha mı çok yemeliydim? Yoksa canımın çektiği her şeyi onlara aldırmalı ve gecikmeden yemeli miydim?

Hamilelik hakkında o kadar az bir bilgim vardı ki, şimdi hepsini bir anda öğrenmeden yaşamak beni tamamen aptala çevirmişti.

''Buyurun.'' Semum cebinden cüzdanını ve kartını çıkarıp kadına uzatırken Grim kadının uzattığı o büyük iplerin arasından askı çıkan poşeti elinden aldığı gibi bana doğru yürümeye başladı. Ben hala kabinin dibinde ayakta dikiliyor öylece etrafa bakıyordum.

Kolunu kıvırarak yüzünü bana çevirdiğinde dudaklarında kabindeki ifadenin aynısı vardı. Gayet memnun ve muzip bir ifade.

''Gir koluma gelin hanım, maazallah bebeğe bir zarar gelir.''

''Kes sesini.''

''Fazla asabi olmandan tahmin etmeliydim.'' Gözlerini kısarak bana attığı bakışları arkamda bırakarak Semum'un açtığı kapıdan dışarı çıkarken Grim'in koşar adımlarla önüme geçmesini izledim.

Kapıyı açmış bana gülümseyerek bakıyordu. Kapıyla onun arasında kaldığımda kafamı olumsuzca salladım. ''İlk zamanlar ki Grim'e bak bir de şimdikine.''

''Tam bir şaklaban değil mi?'' Grim Semum'a vurmak için elini uzattığında yine gülmekten uzak ifadem yerini kahkahaya bıraktı.

''Ben düşmanken bulaşılmak istenmeyecek birine dönüşüyorum, ama dediğim gibi düşmanken. Şimdi lütfen bebeği sinirlendirmeden biner misiniz? Sonra yanan biz oluyoruz.''

''Tam bir şaklabansın.'' Semum gülmemek için dudaklarını ısırarak öne binerek kapısını kapattığında Grim de benim kapımı kapatmış suratsızca şoför koltuğuna geçmişti.

Onlar nasıl bu kadar çabuk kabullenerek normale dönebilmişlerdi? Anlamıyordum. Ben hala şaşkınca ve inanamaz şekilde şok içindeydim.

Gerçekten karnımda bir bebek mi taşıyordum? Ben anne mi oluyordum? Peki gerçekten bir bebek miydi karnımdaki yoksa bir şeytan mı?

Şeytana âşık olmuş bir kadın olarak karnımda şeytan beslemek ne kadar rahatsız ederdi ki beni?

Karnın da sevdiğin adama benzer bir çocuk taşıyorsun, erkek ya da kız...

Peki ya o, o da mı bizim gibi normal olma şansını kaybetmiş?

Bari o normal olabilseydi, bari o bize normal hissettirebilseydi biraz olsa...

Kafamı pencereye yaslayarak bizi kör eden güneşe çevirdim gözlerimi. Korel'in duyduğunda ilk tepkisi ne olacaktı? Şaşıracak mıydı, sevinecek miydi yoksa o da benim gibi aklındaki sorulara cevap aramaktan anın güzelliğini kaçıracak mıydı?

Gözlerimi yumarak arabanın sallantısına kendimi kaptırdım. Buna şu an deli gibi sevinmem gerekliydi, sevdiğim adamla evleniyor onun çocuğunu karnımda taşıyordum.

Ve ben anne konusu hakkında hiçbir şey bilmeden anne oluyordum.

Bana anneliği öğretebilecek bir annem yoktu, başım sıkıştığında ona soru sorabileceğim bir annem yoktu.

Dudaklarımı ısırarak ağlamamak için kendimi sıktım ve o anda elime değen bir el hissettim. Semum koltuğun cam kısmından kafasını uzatmış parmaklarını elimin üzerine dokundurmuştu.

''Biz varız... yani ne kadar geri dönecek olsak da bu sonsuza dek görüşemeyeceğimiz anlamına gelmiyor...'' diye fısıldadı. Grim müziğe kendini kaptırmış görünüyordu, Semum fısıldadığından ötürü bizi duymuyordu.

''Ayrıca annelik ve babalık birinden öğrenebileceğin bir şey değildir, yaşayarak öğrenebileceğin bir şeydir. Eminim senin anneliği öğrenmen için kimseye ihtiyacın olmayacak...''

''Çocuğum... o da mı karanlık bir ruh olarak doğacak, o da mı cehenneme mahkûm olacak? Daha doğmadı bile o, daha günahın ne demek olduğunu bile bilmiyor. Tek suçu bizim çocuğumuz olması mı?''

Dudaklarımı hıçkırık çıkmaması için sertçe ısırdım, kanattığımı fark etmemiştim ama ağzıma gelen o iğrenç sıvıyı hissettiğimde yüzümü buruşturarak bunu anlamıştım.

Ağlamak ya da dudaklarımdan hıçkırık kaçırmak istemiyordum.

''Hiç kimse günahkâr olarak doğmaz Efnan, herkes kendi kaderini ve sevabını günahını kendi seçer. Bir bebeğin kimin çocuğu olduğu değil, hangi yolu seçeceği önemlidir.''

Gözlerimi gözlerine çıkardığımda bana gülümseyerek elimin üstündeki elini gözlerime uzattı göz yaşlarımı silmek için, daha önce de silmişti. En son da gagasıyla silmişti, benimle o anı aynanda hatırlamış gibi yüzünü buruşturduğunda aralanan dudaklarına baktım.

''Göz yaşın çok tuzlu.''

Bu söylediğine sessizce güldüm.

''Ayrıca adını Semum koyacaksınız değil mi? Yoksa gerçekten hakkımı helal etmem bak o kadar hakkın altından da kalkamazsın.''

''Kim çocuğunun adını Semum koyar, hem erkek olacağı ne malum?''

''Erkek olursa koyarsın o zaman? Ya da ikinci isim olarak koyarsın. Soy isim olarak da koyabilirsiniz bak.''

Ve o ana kadar fark etmediğim bir detayı fark ettim. Şimdiye dek hiç fark etmediğim bir detayı.

''Korel'in soy adı ne?''

''Onun bir soy adı yok, ihtiyacı da yok... adam şeytan ve onda şeytan tüyü denilen bir ikna yöntemi var.''

''E ama evlenince soy adımız...''

''O yüzden kız olursa soy adınız olarak kullanın dedim ya.''

''Her türlü kullanacağız yani bir yerde.''

Dudak büzerek kafasını onaylarcasına salladığında bir kez daha güldüm. Sanırım bu hormonlar bende her hamileden çok daha farklı işliyordu.

Çünkü şu an kendimi tam bir joker gibi hissediyordum.

''O hakkın altında kalırsınız yoksa, ben diyeceğimi dedim.''

Araba durduğunda müzik anahtarın çevrilmesiyle kesildi ve Grim'in yüzü bana döndü.

''Cinsiyetini de mi hissedemiyorsun?''

Kafamı olumsuzca salladığımda Semum'un nezaketle açtığı kapımın ardından uzattığı eli tutarak arabadan indim.

Grim de benimle aynanda inmiş gözlerini benden ayırmamıştı.

''Cinsiyetini nasıl öğrenebilirim ki? Dokunanı yakıyor ve saklanıyor hastanelere de bu şekilde gidebilirmişim gibi durmuyor.''

Grim ve Semum'un gözleri birbirine döndüğünde yine o duyamadığım konuşma geçti aralarında. ''Şu dili bana da çevirin zahmet olmazsa.''
''ne dili?''

''O iki harelerden geçen konuşma dilini.''

Durduğumuz cam kapı bir anda gürültüyle açıldığında üçümüzün arasındaki sessizlik ve dikkat dağıldı ve gözlerimiz açılan cam kapıya döndü.

Suzan kapıda dikiliyor bana gülümseyerek bakıyordu. ''Ben sana çevireyim o dili, ikisi cinsiyetini nasıl öğrenmen gerektiğini kimin söylemesi hakkında kendi içlerinde tartışıyorlar.... Ben sizi kurtarayım bu dertten. Çocuğun cinsiyetini öğrenmen için Azura'nın gelmesi gerekiyor. Çünkü bu konu da kaderi görebilen tek kişi 0.''

Teşhis etmesi gereken kişi...

Azura?

Beni cehenneme gönderen ve sonra yardım için geldim diyen Azura?

Arkasını dönüp bize gitmeden hemen önce 'Tebrik ederim abi.' Diyen Azura...

''Azura bizi savaşı yeneceğimiz için tebrik etmedi...'' diye fısıldadım gördüğüm gerçekle kendime. ''Bizi bebek için tebrik etti...''

 

Loading...
0%