Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41. Bölüm

@byzloey

Leza | Final 2

O kadar duyguluyum ki sanki Efnan'ın hormonları bana sıçramış gibi hissediyorum. Gerçekten uzun bir yol kat ettik ve öyle bir yer edinmiş ki içimden kopmak gerçekten çok zor geldi ama Leza'nın bitişiyle çok daha farklı bir kapı da açıldı içimde, çünkü Leza benim farklı olarak adlandırabileceğiniz tek kurgum değil. Bundan sonraki yöneleceğim iki kurgum da birbirinden oldukça eşsiz kurgular olacak o yüzden beni teselli eden tek şey onlar.

Biri ilk bölümünü uzun zaman önce paylaştığım Derin Sular adlı kurgumdu.

Bir diğeri de SB adında ama henüz paylaşmadım detaylarını Instagram hesabından yakında duyuracağım, bunun için takipte kalırsanız çok sevinirim.

Bu bölüm veda edeceğimiz için benimle devam etmeyen okuyucular mutlaka olacaktır, onlara buraya kadar geldikleri ve zaman ayırdıkları için teşekkür etmek istiyorum. Devam edenler... zaten gelen tüm bölümler sizin için sizleri çok seviyorum.

Benimle yola devam edin, bu bir veda olmasın.

İyi okumalar diyerek sizi mutlu bir sona uğurluyorum, bol bol yorum atmayı ve beğenmeyi unutmayın... sizi sandığınızdan çok daha fazla seviyorum.

Instagram: Byzloey

41. Bölüm | İsteğine kavuşmuş

It's you – Ali gatie

Dudaklarım yoktu ama bir dokunuşa fısıldadım henüz doğmadan.

Tüm geceyi kollarında geçirdiğim adama fısıldadım, o fısıltı bir çığlıktı ama kimsenin duyamayacağı kadar sessizdi. Yine de o duydu.

Elli yılı aşkın bekledi sonunda duydu ve kavuştu.

Şeytanlıktan vazgeçti, cehennemden vazgeçti.

Cennetten vazgeçmiş adamım ben, cehennemden de geçerim demişti. Geçti.

Ben de her şeyden vazgeçerim demiştim, geçtim.

Korel demişti ki yer yüzünde çocuğu için yapabileceklerinin sınırı olmayan bir aile varsa o da biziz.

Birbiri için sınırları aşan bir aileydik, bu doğruydu.

Sınırları birbiri için aşan bir adamla kadının çocuğu nasıl olurdu peki?

O da bir gün anne babası kadar gerçek bir aşk yaşarsa aşar mıydı sınırları? Aşardı elbette, hem de karşısındaki kim olursa olsun aşardı.

Peki ya görünüşü, görünüşü kime benzeyecekti?

Kirpikleri neye benzeyecekti acaba? Babası gibi uzun kıvrık mı olacaktı yoksa benimkiler gibi açık kahve düz mü olacaktı? Ya gözleri, Babası gibi mavi mi yoksa benimki gibi kahverengi mi veya daha da merak ettiğim şey gülüşü... gülüşü babası gibi olsa keşke.

Hayalim de bir erkek çocuğu var, saçları ve gözleri benim gibi ama yüzünün kalanı tamamen babasına benziyor. En çok da gülüşü, bundan sonra bir değil iki şeye âşık oluyorum hayalimde.

İki gülüşe âşık oluyorum.

Birinden kıkırtı diğerinden kahkaha sesleri geliyor kulağıma. Saçları hafif dalgalı kahverengi bir saçtan koku doluyor burnuma, aynı babası gibi korkuyor.

Yumuşak ama etrafı saran bir koku.

Bir yandan da bebek kokusunu duyuyorum, yer yüzünde cennet vat ediyor bana kokusu.

Bu değiyor her şeye. Çektiğim her şeye değiyor, yandığım her ana değiyor.

Bir diğer her şeye değen anım ise dakikalar sonra parmağıma takacağım yüzük ve karşımdaki bu görüntüm, o da her şeye değiyor. Yanmama, ruhumun kırılmasına, ayrı kalmaya.

Çünkü sonucunda artık beraberiz, ölene kadar beraberiz.

Hem de hayalimizde iki kişi iken gerçekte üç kişi olarak.

''Efnan... gelebilir miyim?'' tıklatılan kapı sesini duyduğumda karşımdaki görüntüden gözlerimi aldım. Büzgülü parıl parıl parlayan gelinliğimin son düzeltmelerini yapmıştım.

Aynanın karşısında tek başıma gelin odasında dikiliyordum. Makyajım ve saçım yeni bitmiş ilgili kadın yeni çıkmıştı.

Uyanır uyanmaz kendimi burada bulmuştum, çünkü Korel ve Semum ortadan kaybolmuştu.

Beni uyandıran, kahvaltıya götürdükten sonra seçtikleri düğün mekanımıza getiren kişi ise Suzan ve Grimdi.

Yolda birbirleriyle aynı kardeş olan insanlar gibi atışmış düğünden önce başımı şişirmişlerdi.

Ettikleri kavga sebebi ise oldukça saçma ve komikti.

Suzan seçtikleri mekânı hiç beğenmemişti, Grim ise başka mekân olmadığını her yerin hala yapılmak üzere olduğunu söylemişti.

Ardından aksilikten ötürü eksik gelen süsler, zamanına yetişmediği için düğün saatini ertelediğimiz pasta da daha yeni geliyordu.

Suzan tüm yol boyu hem Grim'le bunun hakkında kavga etmiş hem de telefonla konuşarak benim yerime tüm bu görevi üstlenmişti.

Sanırım bu özel günde asla yakın olmamamıza rağmen verdiği bu uğraş için ona büyük bir teşekkür borçluydum. Çünkü şu an gelinlik haricinde her şeyi o halletmiş halletmediğinde de el atmıştı.

''Gelebilirsin.'' Diyerek açılan kapının ardından içeri giren Suzan'a baktığımda bana genişçe gülümseyerek içeri girdi.

Kapıyı dışarıyı kontrol ederek kapatmasının ardından ağır ve temkinli adımlarla bana yaklaştığında elini karnıma uzattı. ''İyi değil mi?''

Gözleri karnıma bakarken resmen parlıyordu. Dudaklarında geniş bir gülümseme vardı ve rahatlamışçasına nefesler veriyordu.

''İyi, çok iyi.''

Gülümseyerek karnımı ovuşturduğumda o da gülümseyerek beni baştan aşağı süzdü. ''Çok güzel bir gelin olmuşsun...''

''Teşekkür ederim... her şey için. Sen olmas-''

''Efnan.'' Sözümü kesmesinin ardından gülümsemem yüzümde donduğunda bakışlarımı bana bakan keskin bakışlarına çıkardım.

Yüzünde bana bir şey söyleyeceğini hissettiren bir ifade vardı. Üstelik bakışlarındaki bu farklılık dikkat çekiciydi çünkü Suzan her zaman yumuşak bakardı ama son zamanlarda bakışları oldukça keskin ve netti. Bunun iblis yanının ortaya çıkmasına bağlıyordum ama hala alışabilmiş değildim.

''ne zaman anlayacaksın?''

''Neyi?''

Yüzüme bakarak bana doğru bir adım attığında, elimi sıkıca tuttu.

Gergin aldığı nefeslerin ardından gözüm göğsünden omuzuna çıkan dövmeye kaydığında elimi ateşe dokunmuş gibi çekerek geri adım attım. O dövmeler, onların yer yüzünde kim olduğunu anlatan dövmeler yer yüzüne indiklerinde tenlerine kazınırdı ve aynı dövmeden birden fazla olamazdı. Bir dövme bir kişiyi simgelerdi.

Bu olamazdı, bu imkansızdı.

''Sen... ne zamandır?''

''Size yardım edeceğimi ve zarar vermeyeceğimi başından beri söyledim ama bana inanmadınız... benim de başka çarem yoktu.''

''Arkadaşını mı öldürdün!'' sesimin fazla yükseldiğini fark ettiğimde kendime hâkim olmaya çalışarak karşımda dikilen, ona karşı ne hissedeceğime karar veremediğim kişiye baktım.

''Mecburdum, sizi korumak zorundaydım. Bana inanmadığınız için kendi bedenimle yanınızda bulunamazdım.''

''N...nasıl anlamadı diğerleri hadi Semum Korel neyse... Grim nasıl...''
''Anladı, ama sana zarar vermeyeceğimi bildiği için sesini çıkarmamıştı.''

Kaşlarım hayretle titrek şekilde kalktığında aralık kalan dudaklarıma elimi yasladım.

Hayatımdaki en büyük şoklardan birini yaşıyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi, nasıl her daim başımızda olan kişinin düşmanımız olduğunu anlamazdık? Nasıl bir düşman bu kadar iyi davranabilirdi.

''bana teşekkür borçlu değilsin, aksine her şeye rağmen ben sana hala büyük bir özür borçluyum... ama sizin için değil, yeğenim için.''

''Bunca zaman yaptığın her şey...''
Kafasını sallayarak bana doğru bir adım attı. Bunca zamandır yaptığı her şey, her iyi şey yeğeni içindi. Bu değişimin sebebi karnımda ki çocuktu, hiç birimiz değildik.

''Sen cehennemden yer yüzüne indikten sonra... bebeğin görüntüsü düştü zihnime... ama o kadar bulanık ve kısaydı ki emin olamadım başta... çok sonra hissettim ve gördüm gerçeği. Ben insan olmaya bilirim, aşk ya da dostluk düşmanlık anlamam. Yapmam gerekeni yaparım ama o çocuk... o çocuk istesen de istemesen de bizden biri... ve ben sanırım... onunla beraber duyguların ne olduğunu anlamaya başladım. Sadece ona değer veriyorum.''

Onun bu sözleri bana Korel'in ruhuma duyguları öğretiyorsun cümlesini anımsatmıştı.

''Korel'e de söyleyecek misin kız kardeşi olduğunu?'' diye sorduğumda kafasını olumsuzca salladı, dudaklarında geniş bir gülümseme vardı.

''Bedenimdeki harfleri görselleri gördüğünde zaten anlayacak.''

Omuzunu işaret ettiğinde kafamı sallayarak onu baştan aşağı süzdüm. Şimdiye dek kendini o kadar iyi saklamıştı ki, hiçbirimiz onun Azra olduğunu gerçekten anlamamıştık.

Ve benim her şeyimi o halletmişti!

Bugünün mimarı oydu!

Şaka gibiydi, gerçekten hayat dediğimiz şey şaka gibiydi.

''Öyleyse ben gideyim... çünkü abim geliyor.'' Elini saçlarına daldırarak kapıya yöneldiğinde derin bir nefes alarak gözlerimi yumdum. Yine az önce söyleyeceklerimden nefret etsem de doğruluğundan ötürü bu minnettarlık dudaklarımdan dökülecekti.

''Teşekkür ederim... çocuğumu koruduğun için.''

''Annelik hormonları gerçekten de dedikleri kadar varmış... beni yerden yere vurman gerekiyordu aslında ama...'' gülümseyerek omuzunun üzerinden bana baktığında ben de alayla gülümsedim.

Öyle yapmam gerekiyordu ama ben kılına zarar vermeden teşekkür ediyordum. Çünkü gerçekten de sadece iyi birkaç anı, tüm kötü anları silecek kadar değerliydi.

''Çok iyi bir eşsin abim için... eminim çok iyi bir anne de olacaksın.''

Elini kapının kulpuna uzatıp çıktığında dudaklarımı ısırdım.

Yine şu hormonlar kendini gösteriyordu, gözlerimin dolmasına sebep olmuştu ama makyajım bozulmamalıydı.

Hayır ağlamamalıydım.

Azra'nın çıktığı kapı saniyelerin peşine elimde olmasına henüz tam olarak alışamadığım yüzüğüme bakıp oynamaya başladım. Bir siyah gül dalından parmaklarıma düşen o tek taşa baktım uzun uzun, kristal şeklindeydi ve etrafı işlemeli ince bir yüzüktü. Saniyeler sonra kapı tıklatıldığında Korel'in açmasını beklemeden gözlerimi yüzükten alıp büyük bir adımla kapıyı açtım. Onun da eli benimki gibi kapının kulpundaydı.

Gözleri yine o sevdiğim parıltılarla bana bakıyordu ve heyecanını sık sık aldığı nefesinden hissedebiliyordum. Çünkü bende en az onun kadar sık nefes alıyordum. Bana gülümseyerek aralık kapıdan bir adet siyah gül uzattığında dudaklarımda geniş bir gülümsemeyle gülü parmaklarımın arasına aldım. Sanırım bundan sonra en sevdiğim çiçek siyah gül olacaktı.

''Çok... güzelsin. Umarım gün sonuna kadar aklımı kaybetmem.'' Elini yanağıma uzatarak gülümsedi.

''Hazır mısın?'' kafamı aşağı yukarı sallayarak kapıyı açmaya yeltendiğimde Korel'in kollarına iki geniş omuzlu adam sarıldı ve resmen... gerçekten de resmen onu kollarından havaya kaldırarak uzaklaştırdı.

Üzerine giydiği beyaz takım elbise siyahların arasında göz alıcıydı. Saç sakal tıraşı kusursuz duruyor beyaz takım elbisesi üzerine ona özel dikilmiş gibi duruyordu. Ayakkabısına kadar beyazlar içindeydi, aynı benim gibi.

''Gelinle biz yürüyeceğiz geri zekalı yürü git yerine.'' Grim ve Semum Korel'i düğün salonunun girişine kadar havaya kaldırarak götürürken bu görüntüye şaşkınca bakmanın yanında seslice kahkaha atmaktan kendimi alı koyamadım.

Korel bana doğru dönse bile koluna sarılan bir diğer narin kollarla duraksadı.

Azra.

Bana doğru son bir bakış attığında gözlerinden geçen o yoğun duygu bende bir kez daha ağlama isteği uyandırmıştı.

Bu kadar güzel bakmamalıydı, makyajımı bozacaktı.

''Eeee gelin hanım, kavalyeleriniz sizi bekliyor.''

''Kavalyelerim...?'' diyerek kolunu uzatan iki siyah takım elbiseli adama baktım.

İkisi de kafasını sallayarak kollarına girmemi işaret ediyordu ama arkalarından gelen ses ikisinin de kolunu indirmesine sebep oldu. ''Kavalyesi ben olabilir miyim? Beş yaşımızda birbirimize söz vermiştik.''

Gri takım elbisesiyle yorgunluğu yüzünden silinmiş jilet gibi karşımda duran Arkun'u gördüğümde Semum ve Grim'i ittirip gelinliğin uçlarından tuttum ve koşarak Arkun'a sarıldım.

''Seni çok özledim!''

''ben daha çok... ayrıca bu hazırlıkları ben yapmak isterdim.'' Kollarımızı birbirimizden ayırdığımızda elini tavana doğru kaldırarak mekânı işaret etti.

''Niye o da mı beş yaşında birbirinize verdiğiniz sözdü.'' Arkun kendisine ters bakış atan Grim'e aynı şekilde karşılık verdikten sonra bana kolunu uzattığın da gülümseyerek koluna girdim. Diğer elimle de gelinliğimin ucunu tutuyordum.

''Satıyorsun yani bizi.'' Grimin çatık kaşlarına karşı Semum da ona hak verircesine bana işaret yaptığında derin bir nefes aldım. ''Üç kolum olmadığının farkındasınız değil mi?''
''Diğeri hala boş.'' Grim dudak büzerek omuz silktiğinde Semum ona dönerek 'sen hayırdır?' der gibi bir bakış attı.

''Sen dağdan gelip bağdakini mi kovuyorsun?''

''O ne demek be?''

Arkun birbiriyle tartışan iki adama şöyle bir bakış atıp düğün salonuna doğru benimle beraber yürümeye başladığında en son duyduğum ''ya sabır... ya sabır...yerimde kalan gözün çıksın.'' Olmuştu.

Grim Semum'u sinirlendirmekte oldukça ustaydı. İkisi hemen arkamızdan yürümeye başladığında adım sesler birbiriyle uyumlu şekilde yankılandı. Üç adım sonra salonun hemen ucunda durduğumuzda küçük ama şık olan salonu şöylece süzdüm.

Sabah adam akıllı bakamamış doğruca hazırlanmak için gelin odasına kapanmıştım.

Şimdi ise az sonra sesim kısılana kadar evet diye bağıracağım yeri yeni dikkatle inceliyordum.

Yuvarlak camdan masalar ve üzerindeki beşli şamdan mumluklar, metal grisi sandalyeler ve nikah memuru ile beyazlar içinde beni bekleyen adamın bulunduğu o beyaz masa gerçekten tam da beni yansıtan bir salona benziyordu.

Ne abartı ne basit gayet yerinde ve zarif.

Arkun kolunu sıktığında gitme zamanı olduğunu anlayarak yürümeye başladım. Semum elime yürümeye başladığımda unuttuğum çiçeği uzatmıştı, keza elimdeki gibi siyah güllerden oluşuyordu ama aralarına eklenen beyazlar da gözden kaçmıyordu.

Suzan yani daha doğrusu Azra abisinin hemen yanında dikiliyordu. En az abisi gibi parlayan gözleri üzerimdeydi. Semum ve Grim de adımlarını hızlandırarak nikah memurunun yanına geçtiklerinde Korel'in bakışları üzerime öyle bir yoğunlaştı ki bir an ilk beraber geçirdiğimiz gece gibi hissettim.

Her zaman böyle bakacaksa eğer başımı büyük belaya sokacaktı.

Sonunda masaya vardığımızda Korel kalkarak sandalyemi geri çekti ve ben oturduğumda öne ittirerek kendi yerine ceketinin önünü düzelterek oturdu.

Nikah memuru hemen arkamda dikilen Grim, Semum ve Arkun'a döndüğünde ''siz...'' diye mırıldandı ve bu üç erkek aynanda ''Kız tarafıyız.'' Diyerek koro şeklinde cevap verdiğinde Korel Semum ve Grim'e kaşlarını çatarak ters bir bakış atmıştı.

Ardından onlardan bana çevirir çevirmez kaşlarını düzeltip bakışlarını yumuşattı.

''Herkesi büyüleme özelliğini bazen sevmiyorum.''

Korel'in fısıltısına gülümseyerek masanın altından elimi eline uzattım.

Tam bu sırada nikah memuru da boğazını temizleyerek söze başlamıştı.

''bu mutlu geceye her iki aile adına hoş geldiniz diyor ve nikah akdine başlıyorum.'' Korel masanın altından tuttuğum elimi sıkıca tuttuğunda gülümseyerek kafamı ona doğru çevirdim. Aynı ifadeyle birbirimize baktığımızda devam etti nikah memuru sözlerine. ''Birbirinizle evlenmek istediğinizi bize yazılı olarak bildirdiniz. Yaptığım araştırma sonunda evlenmenize engel bir durumun bulunmadığı tarafımdan tespit edilmiş olup şimdi bir kez daha misafirler ve şahitler huzurunda sözlü olarak evlenmek istediğinizi beyan ederseniz evlenme akdinizi gerçekleştireceğim.''

Önünde duran defteri kendine daha çok çektiğinde ben de heyecanla elimi tutan Korel'in elini çok daha sıkı sıktım.

''Siz sayın Efnan Özdal yanınızda oturan nişanlınız sayın Korel Semum beyi hiç kimsenin etkisi ve baskısı olmaksızın özgür iradenizle eş olarak kabul ediyor musunuz?''

''Anlamadım kimi?''

O heyecanlı halimin yerini şaşkın bir hal aldığında Arkamda dikilen üç erkekten bir kıkırtı duyuldu. Korel ne olduğunu benden daha önce kavramıştı. Kulağıma doğru eğilerek ''İsmi çocuğa vermezsek diye soy adımızı Semum yapmış.'' Diye fısıldadığında ikimizin de çatık kaşları arkamda eliyle dudaklarını kapatan Semum'a dönmüştü.

''nasıl yani anlayamadım?''

''Bir şey yok memur bey devam edin lütfen.'' Nikah memuru Korel'in ardından boğazını bir kez daha temizleyerek sorusunu tekrarladı.

''Siz sayın Efnan Özdal yanınızda oturan nişanlınız sayın Korel Semum beyi hiç kimsenin etkisi ve baskısı olmaksızın özgür iradenizle eş olarak kabul ediyor musunuz?''

Mikrofona yaklaşarak yüzümü ona çevirdiğimde dudaklarını ısırdığını gördüm. Bu andan o kadar keyif alıyordu ki kahkaha atmamak için zor duruyordu.

''EVET!'' Arkamdan alkışlar koptuğunda uzandığım mikrofondan geri çekilerek sandalyeme yaslandım.

Tam o sırada omuzumun üzerine doğru Grim eğilerek kulağıma ''Kopar ayağını.'' Diye fısıldadı ve ardından gülerek geri çekildi.

Korel ne olduğunu anlamak için bize döndüğünde Grim çoktan doğrulmuştu, ben de topuklumu kaldırmış onun sivri ayakkabısının ucuna dudaklarımı dişleyerek geçirmiştim.

''AH!'' Korel oturduğu sandalyede bir anda sıçradığında nikah memuru dahil hepimiz salonda yankılanacak kadar sesli şekilde gülmüştük.

''Erken olmadı mı?'' diye mırıldandığında buruşturmuş yüzüne karşı omuz silktim.

''Gelin de ayağınıza bastığına göre devam edelim... siz sayın Korel Semum yanınızda oturan nişanlınız Efnan Özdal hanımı hiç kimsenin etkisi ve baskısı olmaksızın özgür iradenizle kendinize eş olarak kabul ediyor musunuz?''

Korel bir elini hala elimde tutarken diğerini mikrofona uzattı ve gür bir sesle benim gibi ''EVET!'' diye bağırdı.

İkinci kez güçlü alkış sesi salonda yankılanmıştı.

Biz hariç hiçbiri oturmuyor çaprazımızda ayakta dikiliyordu.

Arkun'un elinde telefon vardı, bu anı ölümsüzleştiriyordu. Grim ve Semum Korel'in az önceki haline hala gülüyordu. Azra ise masum diye adlandırabileceğim bir şekilde gülümseyerek bizi izliyordu.

''Şahitler...'' Nikah memuru çaprazımıza döndüğünde Grim ve Semum ileri doğru adımladı.

Arkun da adım atmaya kalkmıştı ama Grim ona ölümcül bir bakış atınca, mecazi değil gerçekten tüm göz çevresi siyaha döndü ve ölümcül bir bakış attı, Arkun da olduğu yerde durmaya devam edip kayıt altına almaya devam etti.

Korel'in solunda kalan o iki sandalyeye Grim ve Semum otururken nikah memuru gözündeki gözlüğü indirdi. ''Siz ikiniz de gelin tarafında değil miydiniz?''

''Ben iki taraf da sayılırım aslında.'' Diyerek Korel'in hemen çaprazına oturan Semum nikah memuruna gülümsediğinde memur bey gülümsedi ve aşağı indirdiği gözlüğünü yukarı çekip yakasında asılı olan kalemini çıkardı.

'' Peki öyleyse...şahitler olarak sizlerde duydunuz birbirlerini eş olarak kabul ettiler. Sizlerde şahitlik eder misiniz?''

Semum ''Evet.'' Diyerek kısa kesip arkasına yaslanırken Grim elini çenesinin altına yerleştirdi ve ''Düşünmem lazım.'' Diyerek eğlenceli yüz ifademizi yine yüzümüzden silmeyi başardı.

''Soy adınızı şu lanet herifin adı yaptıysanız çocuğun ismini de benimki yapabilirsiniz, yaparsanız evet derim.''

''Sen demesen de olur geri zekalı.'' Sabahtan beri sessizliğini koruyan Azra, Korel'in hemen arkasından Grim'e tısladığında Grim Korel'in de üzerine çektiği bakışlarına karşın ''İyi, olabilir diyorum o zaman.''

''Olabilir diye bir şey yok aptal evet desene!'' Gelin halimle çirkefleştiğim için ne kadar utansam da Grim'in üzerine atlamamak için kendime engel olamıyordum.

Gerçekten bir saniye daha geç evet deseydi ne ayağımdakileri ne üzerimdeki gelinliği umursayacaktım.

''Evet evet, milyonlarca evet.'' Nikah memuru kahkaha atmamak için kendini sıkmaktan kıpkırmızı olmuştu. En sonunda kafasını aşağı yukarı sallayarak defteri bize uzattığında sinirle defteri çekip memurun elindeki kalemi hızlıca aldım ve imzamı ismimin altına çakıp gergince nefes vererek Korel'e uzattım.

''Sakin ol sakin, hamilesin sen.''

''Hamilelik hormonlarıyla işlenen cinayetlerin günahı var mı ya? Keşke olmasa.'' Korel söylediğime gülerek altına imzasını çaktığı defteri Semum'a uzatırken bir elini belime sarmıştı.

''Son demler bunlar.''

Grim ve Semum imzasını atarken bir an hüzünle onlara baktım. Gerçekten de bu onları son görüşüm olabilirdi. Çünkü düğünden sonra ikisi de hatta Azra dahil üçü de gidecekti.

Azra'yı özlemeyeceğime emindim ama Semum'u ve Grim'i çok özleyecektim.

Bir anda içimi bir hüzün kapladı. Korel'in kulağına eğilerek fısıldadım. ''Çocuk doğduğunda... gelirler mi sence?''

''Asla kaçırmazlar...''

Kendi aramızda geçen konuşma nikah memurunun sandalyesinden kalkıp '' bende medeni yasanın ve belediye başkanımın bana vermiş olduğu yetki ile sizleri eş olarak ilan ediyorum.'' Diyerek bana evlilik cüzdanını uzattığında bende otuz iki dişimi gösteren bir gülümsemeyle gelinliğimi tutarak ayaklandım ve bana uzatılan evlilik cüzdanını alıp bizi çeken Arkun'a dönerek poz verdim.

Tam o sırada biri beni belimden yakalayarak kendine çekmiş ve dudaklarıma yapışmıştı, kulağıma ıslık sesleri doluyordu ve bu öpücüğü sadece tenimi yakan sıcaklığından tanırdım, görmeme bile gerek yoktu.

Çünkü onu dudaklarından tanımak benim tek özel yeteneğimdi.

Sıcak dudakları dudaklarımdan ayrılırken çenemi tutan eli yavaşça tenimden çekildi ve yüzünü Grim'e döndü. Grim anında cebinden siyah geniş bir kutu çıkarmış Semum'a çevirmişti.

İçindeki iki gümüş işlemeli nişan yüzüğüydü.

Semum yüzüğün önce küçük olanını alıp ona uzattığım parmağıma sonra da büyüğünü alıp ona uzatan Korel'in parmağına taktığında Korel bir kez daha dudaklarıma bir öpücük bıraktı ve ellerini belimden dudaklarını dudaklarımdan çektiği gibi yavaşça çekti.

''Nasıl hissediyorsunuz gelin hanım?''

''Dünya'nın en mutlu insanı gibi.'' Arkun gülerek telefonu kapattığında bana doğru uzanan kollarına karşılık verip sımsıkı sarıldım. Korel de bir adım geri çekilmişti ve dudağımda hala dudaklarının tadı vardı.

''Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?''

''Bende seni çok seviyorum.'' Diyerek yanağına bir öpücük kondurdum.

''Yeter bu kadar ayrılın artık. Sıra bende.'' Grim aramıza girerek bizi ayırdığında ikimizin de çatık kaşları onu buldu. ''Hem ne bu samimiyet evli kadın lütfen mesafemizi koruyalım.''

''Bana bak, seninle bir mesafemi koruyacağım bebeğimi bile göremeyeceksin.''

''Büyü yaparım görürsün.''

Gözlerimi belerterek ona baktığımda elim gerçek olmayacağını bilsem de koruma iç güdüsüyle karnıma gitti.

''Bir dakika bir dakika bebek mi?''

Siktir!

''Lan sen hamile misin? Şaka... şaka dimi?'' Arkun kulakları ağzında gülerek bana baktığında bende gülümseyerek kafamı salladım. ''Şey... gerçek. Hamileyim.''

''Lan... lan ben dayı mı oluyorum. Çekil şuradan parazit.'' Arkun Grim'i resmen düşürürcesine savurarak bir anda beni kucağına aldığında çığlık attım kahkahayla karışık.

''Cinsiyeti belli mi? Ne kadarlık?''

''Lan indirsene kızı aptal herif.'' Grim Arkun'un omuzuna asıldığında gözlerim uzaktan bizi izleyen Azra'ya kaydı.

Baktığı tek bir kişi vardı, başından beri ilgilendiği kişi... Arkun.

''Kızın midesini bulandıracaksın.'' Semum ve Grim aynanda bizi durdurduğunda Korel'in bizi uzaktan izleyen o keyifli bakışları üzerimde gezindi.

''Cinsiyeti erkek... ne kadarlık olduğunu tam olarak bilmiyoruz ama önemi yok.''

Arkun elini karnıma uzattığında ufaklık sanki hissetmiş gibi bir tekme daha attı.

Arkun elini dudaklarına götürüp gülmeye devam etti. Bu sırada bir el belimi sarmalamış sırtıma göğsünü yaslamıştı.

Sıcak bir el.

''Tebrik ederim...'' Arkun doğrularak elini karnımdan çekip Korel'e uzattığında Korel de uzattığı eli tutup sıktı.

''Teşekkür ederiz... öyleyse biz önce arkadaşları uğurlayalım.''

Arkun kafasını aşağı yukarı sallayarak bana ikinci kez sımsıkı sarıldı. ''Bunu balayından sonra uzun uzun konuşacağız. Tamam mı?''

Ben de onun gibi kafamı aşağı yukarı sallayarak ''Döner dönmez sendeyim.'' Diye mırıldanarak geri çekildiğimde takım elbisesini düzeltti ve salonun çıkışına doğru yürümeye başladı.

Şimdi sadece Grim, Semum, Azra ben ve Korel kalmıştık.

''Bir daha geleceksiniz ama... değil mi?''

''Niye özler misin?'' Semum yüzünü kaldırıp sabır dilerken Azra sinirle Grim'e bir tane geçirdi.

''Evet özlerim...'' Grim Azra'nın vurduğu darbeye aldırmadan keyifle ve gururla gülümsediğinde öne atılıp ona sarıldım. Şimdi işte göz yaşlarımı tutamıyordum, düğün bittiğine göre pek tutmama gerek de yoktu.

''Ağlama kız, geliriz yine.'' Kollarını belime sardığında kafamı aşağı yukarı salladım ama içimden hüngür hüngür ağlamak geliyordu. Hem mutluluktan hem de sevdiğim bir başka insanlardan ayrıldığım için üzüntüden.

Hayatım boyunca sürekli birini kaybettiğim için artık üstüne eklenen kayıplar çok daha yıkıcı oluyordu.

Kollarımı Grim'den çekerek Semum'a döndüğümde o da kollarını iki yana açarak gülümsedi.

''Allem ettin kallem ettin Semum ismini bize mühürledin.''

''Dediğimi yaparım.'' Diyerek beni belimden yakalayarak kendine çektiğinde bende kafamı omuzuna bıraktım. Göz yaşlarım yine tuzlu tuzlu akmaya başlamıştı.

''Küçük Semum'a bizi anlatın, geldiğimizde yabancı gibi bakmasın bize.'' Gülerek ''Olur.'' Diyerek kollarımı sıkı sıkı ona sardım.

''Her şey için teşekkür ederim, yanımda olduğun her gün için. Beni koruduğun her gün için...'' yüzünü yüzümden geri çektiğinde baş parmağı göz yaşlarımı sildi.

Gözümde kuzgun halindeyken de sildiği an canlanmıştı. ''ve göz yaşımı her zaman sildiğin için...'' diyerek cümlemi tamamladığımda Grim'in kötü bakışları yalandan boğazını temizlemesiyle ortaya çıktı.

''Bana niye kuru kuru sarıldın.''

''Sana en azından sarıldı.'' Hepimizin bakışları arkamda kalan Azra'ya döndüğünde gözlerini ona bakan gözlerimden kaçırmıştı.

Boğazını temizleyerek yaslandığı duvardan doğrulduğunda elini ensesine attı ve ''Dışarıda bekliyorum. Vedalaşmanızı bitirin.'' Diyerek salonun çıkışına yöneldi.

''Huysuz.''

Semum'la kollarımız birbirinden ayrıldığında Korel'in eli tekrar belimi sardı ve veda vakti geldiği için salonun kapısına doğru yürüdük.

''Sana bir sürprizimiz var.'' Semum ve Grim kapıyı açarak bize öncelik tanıdıklarında ''ne sürprizi?'' diye sordum ama Korel ona dönen bakışlarımın ardından kaşlarıyla bana karşıya bakmamı işaret ettiğinde cevabımı almıştım.

Karşımda siyah üzerinde beyaz çizgiler olan plakası 666 MLK olan bir Chevrolet impala duruyordu.

''Şaka...'' diye fısıldayarak gelinliğimin uçlarından tutup hızlıca arabanın önüne adımladığımda elimi gerçek mi değil mi diye emin olmak ister gibi arabanın üzerine dokundum. ''Siz sabah...''
''Evet araba işini hallettik.''

Her şey istediğim gibi, her şey olması gerektiği gibi.

Karnımda bir tekme hissettiğimde dudaklarımdaki gülümseme kesildi. Canım yanmıştı, Korel bunu anlar anlamaz yanıma geldiğinde diğerleri de yan yana dizilmiş bize bakıyordu.

Gitmeleri gerekiyordu, bunu biliyordum.

Artık zamanları dolmuştu cehennemin kapıları kapanmalıydı.

''İyi misin?''

Korel'in uzattığı eli tutarak kafamı olumlu şekilde salladım doğrulurken. Bir anlık tekme ve sancı hissetmiştim, bunlar daha başlangıçtı.

Bu darbelerin çok daha fazlası gelecekti, çünkü karnımdaki ufaklık en az bizim kadar hareketli görünüyordu.

Korel cebinden arabanın anahtarını çıkarıp önce arabayı ardından da kapımı açtığında diğerlerine duygulu bir bakış daha attım. Ben arabaya biner binmez gözüme ilk takılan şey aynaya asılan kuzgun resmi olmuştu.

Korel şoför kısmına bindiğinde onun da gördüğü şey benimkiyle aynıydı, aynanda Semum'a döndüğümüzde bize işaret parmağını alnına değdirerek selam verdi.

Ben de elimi kaldırıp onlara el sallayarak Korel arabayla u çekene kadar uzun uzun bakmıştım. Dakikalar sonra sıcağın alnında düğün salonumuzu arkamızda bıraktığımızda dikiz aynasından arkayı izlemeye başladım.

Ama bu çok uzun sürmemişti çünkü biz gider gitmez o üç beden yavaşça toz oldu ve yer yüzünden silindi. İşte şimdi içime bir boşluk ve ağırlık çökmüştü.

Şimdi ne beni kapıda karşılayan Semum olacaktı ne de sürekli etrafta fıldır fıldır gezen oyun oynayan ve Semum'a dalaşan Grim. Hayatımın büyük bir kısmını kaplamışlardı, şimdi de yoklukları koyacaktı.

Artık sadece uzakta yaşayan aile dostlarımız gibi olup sadece önemli günlerde, yer yüzüne çıkabildikleri günlerde geleceklerdi. Bu beni üzüyordu ama artık Korel'le bir sonsuzluğumuz olduğu için içimi kaplayan mutluluk da bu üzüntüyü geçiyordu.

''Her şey hayal gibi geliyor...''
''Hayal kurmayı da seninle öğrendim... hayal gibi gelse de olur.''

Korel'in vitesi tutan elinin üzerine elimi koyduğumda dişlerimi gösterircesine gülümsedim ve yüzüme vuran rüzgârın serinliğini tenimde hissettim.

''Eee peki bundan sonra ne olacak?''

''Bundan sonra... iki evli öğretmen olacağız...''

''E iş... çoktan kovul...''

Kafasını olumsuzca salladığında o şeytan tüyü aklıma düştü, insan olmadan önce elbette hepsini halletmişti.

''Onlar ne olacak peki? Herkes görevine geri mi döndü?''

Otel'in sokağından başka bir sokağa saptığında nereye gittiğimizi sormak için dudaklarımı aralamıştım ama onun sesi kulaklarıma iliştiğinde aralanan dudaklarım öylece geri kapanmıştı.

''Sencer... birkaç yıl sonra cennete girecek. Bizim zamanımıza göre birkaç yıl yani, Azra da sanırım cezalandırılacak ama kalıcı şekilde değil. Grim ve Semum da görevlerine geri dönüyorlar. Semum tekrar Malik olacak, Grim ise cehennem ateşini günahkarların hak ettiği kadar yakmakla ve onları cezalandırmakla hükümlü.''

''Ya şeytan... siz oğluydunuz ama biriniz cennete gidecek diğeriniz ise insan?''

Dudak büzerek bir sokaktan daha saptığında gittiğimiz yer daha çok dikkatimi çekti, içimdeki merak duygusu uyanıyordu.

''Tek çocuk biz olacağız diye bir şey yok...'' Avuç içini direksiyona yaslayarak arabayı köşeden döndürdüğünde dayanamayarak ''Nereye gidiyoruz?'' diye sordum.

''Bizi böyle görmesini istediğim biri var, senin de görmek isteyeceğin biri, hatta iki de diyebiliriz.'' Aynadan arkayı işaret ettiğinde yüzümü arkaya dönüp elimi büyük kâğıda doğru uzattım.

Ucundan iplerle sarılmıştı ve kendime çektiğimde kapıya doğru kalan yerde aslında çiçek olduğunu fark ettim.

Ve arka yoldan geldiğimiz için anlayamadığım mezarlık şimdi gözümün önündeydi.

''Korel...''

Korel arabayı yukarı doğru sürmeye başladığında elimdeki çiçeklere bir göz yaşım daha düştü. Tam o sırada araba durdu ve bir kapı açıldı. Korel hızlıca benim tarafıma gelip kapıyı açtıktan sonra elini uzattığında tutarak arabadan indim elimde çiçeklerle.

Hemen karşıda duruyordu mezar taşı.

Hemen karşımda yatıyordu bedeni.

Sertçe yutkundum, Korel elimi koluna dolayarak mezara doğru yürümeye başladı. Beyaz ona gerçekten çok yakışmıştı, benden çok daha fazla göz kamaştırıyordu.

Mezar taşının önüne geldiğimizde adımlarımız durdu.

Elimdeki çiçek demetlerinden birini mezarın üstüne kağıdını çıkararak bıraktım kenarına otururken.

''Merhaba dede...''

Korel kenarda her zaman dolu bulunan beş litrelik su şişesinin kapağını açıp mezara dökmeye başladığında elim dedemin ismi yazılı taşın üstüne uzandı. ''Beyazlar içinde geldik sana bugün... umarım benimle gurur duyuyorsundur... '' derin bir nefes alarak gergince elimi yine karnıma koydum. Bu refleks değildi, bunu refleks olduğundan değil çocuğumdan güç almak için yapıyordum, her ne kadar bunu yeni anlasam da...hala geç sayılmazdı. Bana gerçekten güç veriyordu.

''seni bana karşı çok fazla kullandılar dede. Ya gerçekse diye çok korkuyorum ama biliyorum ki sen her zaman benim yanımda olursun. Sen beni hep anladın, hep anlarsın...''

Korel yarısı kalan suyu bana uzattığında kalkarak uzattığı şişeyi aldım ve dökmeye kenarlarını temizlemeye başladım.

''Biliyorum ki senin için en önemli olan şey hep benim mutluluğumdu ve ben şu an dünyanın en mutlu insanıyım.''

Elimdeki şişe bittiğinde Korel elimden aldı ve çeşmeye doğru yöneldi. Bu sırada ben de dedemle vedalaşıp aşağıda kalan ailemin mezarına doğru yürümeye başlamıştım. Gelinliğimin altı kirlenmişti ama önemi yoktu. İstediği kadar kirlenebilirdi.

Çünkü ben uzun zamandır kirlenmeyi seviyordum.

Ailemin mezarına vardığımda onların da mezar taşının yanına oturdum. ''Merhaba anne, baba.''

Karşıdan aşağı doğru yürüyen ellerini birbirine çırpan Korel'i gördüğümde gülümsedim.

''Size âşık olduğum adamı getirdim... karnımda çocuğunu taşıdığım adamı. Aslında o beni getirdi ama çaktırmayalım biz. Bakar mısınız ne kadar güzel... her şeyiyle çok güzel. Gözleri güzel, gülüşü güzel, düşünceleri güzel... en çok da bana olan aşkı güzel.'' Derin bir nefes alarak mezar başından kalktığımda çiselemeye başlayan yağmur yüzüme damladı.

Korel sadece birkaç adım ötemdeydi. Ailemin mezarının önüne geldiğinde durdu ve elini belime sararak diğer çiçeği elimden aldı, içinden bir adet gülü alarak diğerlerini mezarın ortasına bıraktı.

''Kızınızı sizden isteyemedim... ama ona öyle bir eş olacağım ki veremediğiniz için üzülemeyeceksiniz bile.'' Derin bir nefes alarak beni kendine çekip saçıma öpücük kondurduğunda dolu gözlerimi sildim.

Bugün sanırım günüm ağlayarak geçecekti.

''Hadi hayatım, son bir kişi kaldı. Sonra evimize gidelim.'' Diye fısıldadı kulağıma. Kafamı aşağı yukarı sallayarak o bir adet gülü parmağımın arasına aldım ve Eva'nın mezarına doğru yürümeye başladım Korel ile beraber.

Yürürken adımlarım korkaktı, en son ki karşılaşmada ona o olmadığını bilsem de sarılmak isterdim. Ona da veda edebilmeyi isterdim, gerçekten öldüğünden yasını tutabilmek isterdim ama onun o olmadığını bile anlayamamıştım.

Ve o kadar kötü bir arkadaştım ki mezarına şimdiye kadar hiç gelmemiştim. Ona her yaklaştığımızda adımlarım çok daha yavaşladı.

Korel bunun nedenini hissetmiş gibi ağır ağır yürüyerek bana ayak uyduruyordu. Sadece saniyeler sürecek mesafeyi dakikalar sonra aştığımda titreyen ellerimi mezar taşına uzattım ve elimdeki diğer gülü mezarının üzerine bıraktım.

''Sana, senin gibi bir arkadaş olamadığım için büyük bir özür borçluyum...'' diye mırıldandım. Çiseleyen yağmur hızlanmaya başlamıştı.

''Mezarına gelmediğim için, bedenini bir kez daha... ölüme terk ettiğim için... her şey için özür dilerim Eva.'' Akan göz yaşlarım yağmura karıştığı için rahatça ağlamaya devam ettim.

Yağmur çiselediği için su dökmeye ihtiyaç yoktu, sadece mezar taşını ve kenarına dökülen dalları temizledim elimle.

''keşke bugünümde yanımda olabilseydin, keşke görebilseydin bu mutluluğumu. Çünkü en çok sen hayal ederdin benim düğünümü... kederli bir şarkı açıp beni vermemek için elinden geleni yapacaktın. Gelinliğimi seçecektin...'' bunları söylerken ki hali gözlerimin önüne geldiğinde güldüm.

''Sen de dedem gibisin, bana olan sevgin o kadar büyük ki her kırgınlığı örtüyor. Biliyorum benim adıma mutlu olduğunu çünkü ben olsaydım ben de ne olursa olsun senin mutlu olmanı isterdim ve bundan mutluluk duyardım...''

Derin bir nefes çekerek bir adım geriye çekildiğimde Korel tenine değen parmaklarımı parmaklarına doladı. Parmağımdaki yüzüğün soğukluğu ikimizin de sıcak elinde varlığını hissettiriyordu.

''Hadi gidelim.'' Korel kafasını aşağı yukarı sallayarak arabaya doğru yöneldiğinde sessizce yağan yağmurun altında yürümeye başladık.

''Kaldığımız o küçük evi hatırlıyor musun? Bozuk plak vardı odasında.''

''Evet.'' Arabanın önüne geldiğimizde Korel kapımı açarken dudaklarını dişledi. ''Orayı satın aldım, kendimize göre dayar döşeriz, istediğinde gideriz diye düşündüm.''

''Ne? Ne zaman...''
''Bu sabah.'' Arabaya bindiğimde kapıyı örterek kendi tarafına geçtiğinde benim hala şaşkın ve mutlu kalan ifademi izledi.

''Sana daha önce de söyledim, sen hariç hayatımda hiçbir şey istemiyorum ben. Hayatım senden ibaret olsun, aldığım yaptığım her şey de senin için...'' anahtarı çevirip mezarlıktan çıkarak Otel'in sokağına sürdüğünde şimdiye kadar kurduğu her cümle aklımda tekrar etti.

O kadar güzel seviyordu ki, o kadar aşıktı ki. Bu hayattaki her şeye bedeldi.

Ne ara arkaya bıraktığımı hatırlamadığım düğün çiçeğimi kucağıma alarak üstü kapanan arabada ısınmaya çalıştığımda Korel'in de beyaz üstünün yağmurdan ötürü ıslandığını fark ettim. Benim saçlarım nemlenmiş makyajım bozulmadan yüzümde duruyordu. Yaptığı makyaj suya dayanıklı olduğundan hiçbir şekilde bozulmamış olmalıydı ama saçım için aynısını söylemek mümkün değildi.

Araba Otel'in park alanına girdiğinde Korel yine arabayı park eder etmez hızla inip benim kapımı açmıştı ama bu kez farklı olarak yaptığı şey kapımı açar açmaz beni kucağına alması olmuştu.

''ne yapıyorsun sevgilim?''

''Bir sevgilim değil kocam...'' arabanın kapısını zor da olsa kapatıp kilitlediğinde beni dizine yasladı ve cebinden oda kartını çıkarıp bana uzattı.

Ben kartı alır almaz beni yukarı doğru daha çok çekmiş otele beni kucağında taşıyarak giriş yapmıştı. ''İki... evlilik provasını boşa mı yaptık, bak eve kucağımda giriyorsun işte.''

Asansörün kapısı açıldığında sırıtarak bana bir bakış atıp içeri girdi ve altıncı kata bastı.

Asansörün kapısı kapanana kadar çalışanlardan bazıları mutluluklar dilemişti ama bizim tek verebildiğimiz karşılık gülümsemek olmuştu.

Kapı kapandıktan sonra omuzuna dolanan elimi ensesine çıkardım.

Bu sırada açık yakasından uzanan bir beyazlık gözüme çarptı, elim gömleğinin düğmelerine gittiğinde asansörün kapısı açılmıştı. Bu yaptığıma gülmeye başlayıp ''Sabredemiyorsun değil mi? Hiç sabredemiyorsun.'' Diyerek bana baktığında kaşlarımı çatarak düğmelerini açmaya devam ettim.

''Buran neden sarılı senin?''

''Bilmem... birazdan kendin bakarsın. Kapıyı açarsan görmen uzun sürmeyecek.'' Bana kart okuyucuyu işaret ettiğinde elimi uzatıp açılan kapıyla geri çektim. Korel yine ayağıyla kapıyı açmış ardından üstün becerisiyle ayağıyla geri kapıyı örterek beni yatağa doğru taşımıştı.

Ben beni yatağa bırakacağını düşünmüştüm ama o kendi oturdu ve beni kucağında oturtarak düğmelerini yarıya kadar açtığım gömleği çıkardı.

Ben de sargı bezini kenardan tutarak korkuyla indirmeye başladığımda aklımdan türlü türlü senaryolar geçirmeye başlamıştım ama gördüğüm görüntü hiçbir senaryoya yakın bile olmamıştı.

Elimi kızarmış teninin üzerindeki siyah yazılarda gezdirdiğimde Korel derin bir nefes aldı.

Ardından göz kapaklarını yumup belimi tutan elini sıkılaştırdı. ''İnsanlığın...bu zaaflık duygusu... beni korkutuyor.''

Fısıltısı kulağıma dolduğunda ben de fısıltıyla ''ama... artık insansın.'' Diyerek karşılık verip elimi teninde gezdirmeye devam ettim.

Arapça, Köprü şeytana aittir yazan bu yazı onun teninde en sevdiğim noktalardan biriydi.

Alnını alnıma doğru düşürüp derin bir nefes daha aldı. ''Sen benim ölümüm olacaksın.''

''Sende benim ölümüm olacaksın.''

''Öyleyse ölmeye razıyım, hem de her saniye.''

Gülerek gözlerini açtığında bende bir elimi ensesine diğerini yanağına çıkararak tenini okşamaya başladım.

''Çocuğumuz için... bir isim buldum.''

Korel şaşkınca kaşlarını kaldırdığında ısırdığım dudağımı heyecandan koparmamak için direndim.

''Öyle mi?''

Kafamı aşağı yukarı sallayarak yanağındaki elimi karnıma indirdiğimde onun parmakları da benimkilerin üstüne yerleşmişti.

''Kamran... isteğine kavuşmuş demek.''

''Kamran...'' parmağı altında kalan parmağımı okşamaya başladığında ''Beğendim.'' Diye mırıldandı.

Bu ismi çok eskiden duymuştum ama hiç aklıma gelmemişti, ta ki istediğimize ulaştığımız hakkında konuşana kadar.

Kamran, bizim tüm hayatımızı bağlayan son anlamına geliyordu.

Tüm yaşadıklarımıza değen bir kavuşma anlamına.

Kendimi bulamadığım, kayıp olarak başladığım bu yolda evimi yolumu bulduğum, benliğimi bulduğum bu yeri anımsatıyordu.

Korel'in elleri gelinliğin iplerine ve fermuarına gittiğinde ona yardımcı olarak gelinliğimi çıkardım. Zaten yağmurdan ötürü olduğundan çok daha ağırdı.

Gelinliği çıkardığım hissettiğim bu rahatlıkla Korel'in boynuna yüzümü gömerek o çok sevdiğim kokusunu derin derin içime çektim.

Ve tam bu sırada Korel'in kıpırtısı yummak üzere olduğum gözlerimi açmama sebep oldu.

''Ne oldu?''

''Orada bir not var.'' Beni kucağından indirmeden baş ucumuza uzanıp notu aldığında işaret ve orta parmağını kullanarak notu araladı.

Güzel bir el yazısı mavi mürekkepli kalemle yazılmıştı.

'Düğüne gelememiş olsam da o günün mutluluğunu içimde taşıyorum. Yaşanan her şey için önce özür sonra teşekkür ederim. Cennete gittiğimde ilk görmek istediğim kişi yeğenim olacak, insan hayatınızdaki sınırlı vaktinizin her birinin mutlu geçmesi dileği ile.

Tebrikler.'

Sencer

Korel notu kıvırarak kenara bıraktığında elimi boynuna çıkararak doğruldum ve yüzümü yüzüne denk gelecek vaziyette duraksadım.

''bir şey diyeceksin...'' diye fısıldadı gözlerini kısarak. Dudaklarına gülümseme yerleşmişti, kafamı aşağı yukarı sallayarak ''diğer ismi Sencer mi olsa?'' diye sorduğumda kafasını aşağı yukarı salladı.

''Ama asıl sormak istediğim bu değil...''

Kaşlarını ne dercesine kaldırıp göz kırptığında dudaklarına derin bir öpücük bırakıp mesafe yok denilecek kadar az kaldığında durdum. ''Acaba... bir de kızımız mı olsa?''

S O N 🐦‍⬛

 

Loading...
0%