Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@byzloey

Ne o geri adım attı bu kez, ne de ben.

İkimizin de nefesi sıcaktı, tenimiz gibi.

İki ateşin bir araya gelmesi ortaya ne çıkarırdı?

Felaket mi? Yoksa kıyamet mi?

Dakikalardır zor aldığım nefes isyan eder gibi zorladı bedenimi, ben geri adım atamazdım. Arkamda geri atabileceğim bir adım bırakmamıştım.

Bu yüzden kenara çekildim ve dakikalardır alamadığım nefesi doya doya aldım. Korel sanki hiçbir şey olmamış gibi, az önce nefeslerimiz karışmamış gibi mimik bile değiştirmeden yüzüme baktı.

Tam o sırada ortamda duyulan tek koku, kahve. Tek ses de makineden gelen sesti.

''Ben sabahki ani çıkışım için senden özür dilerim.'' Arkama döndüm ve kahveleri çıkardığım fincanlara dökmeye başladım. Arkam dönükken söylemem gerekenleri söylemek çok daha kolaydı.

''Tam olarak ne için özür diliyorsun?'' dediğinde omuzumun üzerinden ona baktım, tüm dikkati üzerimdeydi.

''Bir şeyi söylemek kadar nasıl söylediğimizde çok önemlidir. Güzel bir şeyi eğer güzel söylemezsek güzelliğinden, Kötü bir şeyi güzel söylersek de kötülüğünden eser kalmaz...''

Sözlerimin ardından fincanı ona uzattım ve içeriyi işaret ettim. O ise sessiz kalarak içeri de ki kanepeye doğru yönelmişti ve gözlerini bir an olsun benden ayırmıyordu. Dudaklarına bir tebessüm yayıldı gözlerini astığım tablosuna çevirirken.

Ben de onun gibi tabloya döndüm ve dudaklarımı ısırdım.

''Mitler hakkında nasıl bu kadar çok bilgiye sahipsiniz? O gün sergide... daha önce hiç duymadığım hikayeler duydum Azra'dan.'' İşte en merak ettiğim soru şimdi bu dört duvarın içinde içimden çıkmıştı. Şimdi tek merak ettiğim alacağım cevaptı, çünkü bu gece Korel'den bilgi almadan onu bu odadan çıkartmayacaktım.

''Bizim de çok fazla böyle şeylerle bilgili tanıdıklarımız var, anne babadan da duyduklarımız diyebiliriz.'' Dedi belli belirsiz gülümserken.

''Bugün öğrenci seni gördüğünde panikleyip kaçtı.'' Dedim ciddi ifadeye bürünürken, yüz hatlarının her birini daha önce hiç incelememiş gibi teker teker tekrar inceledim. Bir yalan izi arıyordum, o ise oldukça rahat bir şekilde arkasına yaslandı ve ellerini birbirine kenetledi.

''Beni kızdırmıştı, o yüzden olmalı.''

''Ne yaptı?'' şu an ikimizde ciddiydik, ben soruyordum o ise anında cevap veriyordu.

Derken dudaklarından bir gülüş yükseldi, anın tüm ciddiyeti uçup gitmişti. Tek kalan ciddiyet benim yüz ifademdi. ''Gerçekten öğretmenlikten daha iyi bir polis memuru olabileceğini söylemem gerekli.''

Kaçıyordu, lafı çevirip zaman kazanıyordu. ''İstemediğim için öğretmen oldum, soruma cevap vermedin?'' dedim zaman kazanmasına izin vermeyerek.

Ben cevap istiyordum, almadan da bu odadan onu çıkarmayacak lafı çevirip zaman kazanmasına da izin vermeyecektim.

Derin bir nefes aldı ve zaman kazanamayacağını anladığını düşündüğüm bir ifadeyle dudaklarını yaladı. ''Peki, etrafındakileri kandırıyordu. Ben de kızdım, hala da kızgınım.'' Dediğinde bir saniye beklemeden ''Eva da seni görünce kaçtı?'' diyerek kanepede ona doğru yaklaştım.

''Eva... arkadaşın mı?'' güldü.

''Neden benden kaçsın ki?''

Yine yalan! Yine kaçıyorsun Korel!

''Ona da mı kızdın? Ne için kızdın?'' dedim onu duymazdan gelerek. O ise yutkundu.

Cevap vermekten kaçması beni oldukça kızdırıyordu. Yüzümü yana doğru çevirip fısıltıyla ''Şeytan diyor yapış boğazına.'' diye mırıldandım.

O sıra da duymasına imkan olmadığı halde güldü ve ''Şeytana uyacak mısın?'' diye sordu. Ben duymasının getirdiği şaşkınlığı atlatmaya çalışırken ''Şimdi değil.'' diye mırıldandım. Cevabım onu gülümsetmişti. Bir süre sonra boğazını temizledi ve tekrar konumuza döndü.

''Şu an beni neyle suçluyorsun ve neden arkadaşının bu hali için beni suçluyorsun?'' şu an suçlu durumundan suçsuza geçmişti. Kendini savunmayı biliyordu.

''Çünkü şüpheli davranıyorsun.'' Belki de kartları açık açık konuşmak gerekliydi, belki de onu köşeye sıkıştırabilecek tek şey gerçeklerdi.

''Ne gibi, bana karşı böyle olmana sebep olan şey ne Efnan?'' ellerini ayırdı ve birini kanepeye bastırarak benim gibi bana yaklaştı, yüzünü yüzüme doğru eğdi.

Yüzlerimiz arasındaki mesafe azalmıştı, beni manipüle ediyordu. Bunu görebiliyordum, neden karşılık veremiyordum?

''Evet? Soruma cevap vermedin?'' diye tekrarladı. Bende az önce onun yaptığı gibi yutkundum ve dudaklarımı ıslattım. Gözlerini gözlerimden bir an bile ayırmıyordu, yüzünü hafif eğdi ve biraz daha yaklaştırdı.

''Neden bana karşı böylesin?'' diye fısıldadı.

''Çünkü insanları korkutuyorsun.'' Diye fısıldadım onun gibi, gözlerim dudaklarına kaydı. ''Seni de korkutuyor muyum?''

''Hayır.'' Cevabıma gülümsedi, öyle içten gülümsedi ki bir anda hafızamda ona dair kötü ne varsa silindi.

''Öyleyse bırak, insanlar korkmaya devam etsin. Sen korkma, o yeter.'' Fısıltısı kulaklarımdan tüm hücrelerime kadar yayıldı ve her hücremde yankılanıyordu.

''Kimse kimseden durduk yere korkmaz.'' Dedim kaşlarımı çatarak ona bakarken. Neden bu kadar yakınımda duruyordu?

Üstelik yine nefes almıyordu. ''Nasıl nefes almadan bu kadar süre durabiliyorsun?''

Dudaklarında saniyeler öncesinden kalan gülümsemesi yine genişledi. ''Sende nefes almıyorsun Efnan.'' Dediğinde yüzümü yüzünden geri çektim ve karşıya çevirdim.

Gerçekten almıyor muydum? Dudaklarım çektiğim derin nefesle aralandığında beni kendi silahımla vurduğunu fark ettim.

Almıyordum!

Onu gerçekler bile köşeye sıkıştıramıyordu, hangi insan gerçeklerden kaçabilirdi?

''Aklındaki asıl soruyu sormadın?'' dedi o da geri çekilirken.

''Neden bahsediyorsun?'' Gözleri gözlerimden tabloya çevrildi.

''Orada ne yazdığını biliyor musun?'' kafamı belli belirsiz salladım ve ayağa kalkıp tabloya doğru ilerledim. Ellerimi Arapça olan yazının üzerine uzattığımda ün gece dokunduğumda hissettiğim korkutucu his belirdi ve parmaklarım yazının hemen üzerinde temas etmeden asılı kaldı.

''Neden dokunmadın?'' onun da ayağa kalktığını duydum, arkama geldi ve ellerini elimin üzerine koydu. ''İçimde kötü bir his oldu da.'' Diye mırıldandım. Yüzünü omuzumun üzerinden uzattı ve kulağıma doğru yine fısıltıyla ''hiçbir şey olmayacak, söz veriyorum.'' Dedi.

Ellerim ellerindeydi, tablo da Arapça yazının üzerinde parmaklarım gezindi.

Hiçbir korkutucu görüntü, his olmamıştı. Hepsi hayalmiş de uyanmış gibiydim.

''Neden tabloya bunu yazdın?'' diye mırıldandım. Ellerini ellerimden çekti ve bir adım geri attı.

''Çünkü buradaki kadın, o kadın.''

''Hangi kadın?'' gözlerim tabloda alevlerin kucağında olan sönmüş kız silüetindeydi.

''Adının anlamı yazan kadın.'' Dedi ve ellerini Arapça olan yazının üzerine koydu.

''Adının anlamımı ama bu anlam...''

Dediğim sırada dudaklarımı ısırıp konuşmayı kestim, ne yani beni mi çizmişti? Yok artık!

''Aradığın kişi bu kadın mı?'' dedim ona dönerken. Eli yazının üzerinde olduğu için tam omuzumun üzerinde kalmıştı. Yine bir tablo ve onun arasında sıkışıp kalmıştım.

''Aradığım?''

''Sergiyi birini aradığın için yapmışsın ya...'' gözlerim onunkinden etrafa kayarken göz ucuyla gülümsediğini gördüm. Hatta oldukça arsızca bir gülüştü.

''Belki de...'' kaçamak verdiği cevap yine sinirimi bozdu. İkimizin arasında geçen beş dakikalık bir sessizlikten sonra bir adım daha geri attı ve boğazını temizledi.

''Ben artık gideyim. Kahve için teşekkürler.''

Ah kahveler! İçmeyi tamamen unutmuştuk...

Belli belirsiz gülümseyerek kapıya doğru ilerlediğinde hala sinirim bozuk şekilde ona baktım ve peşinden gittim.

''Bir dahakine artık.'' Kapıyı açıp çıkarken bana döndü ve gülümsedi.

'' Bir dahaki olacak yani?'' dediğinde yine dudaklarımı ısırdım. Geri zekâlının sözlükte bir tanımı varsa o tanım kesinlikle bendim.

''İyi akşamlar, Efnan.''

''Sana da.'' Arkasını dönüp asansöre ilerlediğinde arkasından bir süre bakıp kapıyı örttüm.

''E ben asıl sormam gereken soruya cevap alamadım.'' Geç yaşadığım farkındalıkla kendime bir tane geçirdim ve kanepeye geri oturup soğumuş kahveyi kafama diktim.

Telefonum çalmaya başladığında bardağı masaya bıraktım ve baş ucumda çalan telefona ilerleyip arayana baktım. Arayan Arkun'du.

''Aşağıdayım ben, gel kalan kolileri çıkaralım.''

''Geliyorum.'' Telefonu kapatıp üzerime ceket aldım ve telefonla anahtarları cebime koydum. Arkamı döndüğümde ters yöne döndüğümü çarptığım burnumun sızısıyla anlayarak bağırdım.

Bu gece öyle bir etki altına alınmıştım ki, aklımın başımda olmaması şu an yer yüzündeki en doğal olabilecek şeydi. Burnumu tutarak dolan gözümü sildim ve duvarın öbür tarafından dönüp odadan çıktım. Asansörü çağıracağım sırada benim katımda olduğunu görerek sevindim ve asansöre binip yüzümü aynaya döndüm. Burnumun üstü kızarmıştı, kendi kendime söylenerek açılan kapıdan çıkıp cebimden arabanın anahtarını çıkardım ve açılan kapıdan yüzüme vuran rüzgâra karşı yüzümü buruşturdum. Arkun karşımda sigara içiyor hiç üşüyor gibi de görünmüyordu.

Korel'in hemen yanında duran arabanın kilidini açtıktan sonra bagajı açtım ve kutulardan birini Arkun'a işaret ettim.

Biten sigarasını yere attı ve ayağıyla ezip kutulardan birini kucakladı, bende diğerini kucaklayıp bagajın kapısını örttüm. Otele doğru ilerlerken Arkun koşar adımlarla yanıma geçti ve yüzünü bana döndü. ''Arabayı ne için istedin? Durduk yere istemezsin sen.''

''Korel'i takip ettim.'' Dediğimde kaşları hayretle kalktı.

''Sen... bir erkeği... takip ettin?'' diyerek şaşkınca bana baktığında eğilip parmağımın birini uzattım ve asansörü çağırdım. ''Evet, kesinlikle şüpheli bir şeyler var onda. Bugün bir öğrencim onu gördüğünde korkuyla kaçtı.''

Kaşları belli belirsiz çatıldığında kaşlarımı 'ben demiştim.' Dercesine kaldırdım. ''Neden kaçsın ki?''

''Yalan söylediği için ona kızdığını söyledi ama ona inanmıyorum, Eva'da onu görünce kaçtı.'' Arkun dudaklarını ısırdı ve açılan asansöre önden bindi. ''Sana daha garip bir şey söyleyeyim mi?'' diye mırıldandığımda aynan da birbirimize döndük.

Yüzünü 'Ne?' dercesine salladı. ''Bana hediye ettiği bir tablo vardı, yeni boyanmadığı çok belli bir tablo. Tablonun altında Arapça bir yazı var, bil bakalım ne yazıyor?'' dediğimde yine 'Ne?' dercesine kafa salladı.

Açılan asansörden çıkıp kartımı okuturken ona döndüm ve içeri girmesini işaret ettim. Kutuyu masaya bıraktıktan sonra ellerini çırptı ve bana döndü. Ben de kutuyu bıraktım ve cebimdeki telefondan resimli çeviriciye girerek flaş ile yazının üzerine telefonumu tuttum.

''Hadi lan!'' telefonumu kapatıp tekrar cebime koyarken Arkun'la beraber otelin koridoruna doğru ilerledim. ''Bu senin adının anlamı değil mi?'' kafamı aşağı yukarı salladım. Kapıyı kapatıp ona asansörün önüne doğru eşlik ederken ellerini cebine koydu ve şaşkınca bana döndü.

''Bir yanım gerçekten çok pis boklar döndüğünü söylüyor, bir yanımsa bizim delirdiğimizi.'' Söylediğine gülerek asansörün duvarına yaslandım. ''Nedense ikisinin de olma ihtimali birbiriyle eşit.''

O da güldü ve kafasını salladı. ''Azra'dan bir haber...?'' Kafasını sağa sola salladı. ''Konuşmadık henüz.'' Dediği sırada asansörün kapısı açıldı, asansörde Korel'i görmemle bir anda bende Arkun'la beraber asansöre girdim.

Korel odasından geldiği halde dışarı gider gibi giyinmiş görünüyordu, hala üzerini değişmediğine göre bir yere gidiyor olmalıydı. Onu takip etmek için mükemmel bir zamanlamaydı.

Asansöre bindiğimde Korel'in gözleri bize döndü, Arkun ise şaşkınca bana bakıp dudaklarını araladığında onu belinden cimcikledim ama böyle daha çok dikkat çekmesine sebep olmuştum. Korel Arkun'un inlemesiyle bize döndüğünde belli belirsiz gülümseyerek aynaya döndüm.

Asansörün kapısı açılana kadar içeri de sessizlik sürdü, bir süre sonra asansör açıldı. Arkun önden çıkacağı sırada onu kıyafetinden yakaladım ve Korel'in önden gitmesini bekledim.

Ne yaptığımı sonunda anlayıp yavaşladı ve bana doğru döndü. ''Ne yapıyorsun?''

Ben de onun gibi fısıltıyla ''Korel dışarı çıkıyor, onu takip etmeliyiz.'' Dedim ve açılan otomatik kapıdan çıkarken önümü kapattım.

''Sapık olduk iyice.'' Diye fısıldadığında gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Korel ve Arkun arabalara binerken göz göze geldiğinde birbirlerine İyi akşamlar dileyerek kafa selamı vermişlerdi.

Arabaya bindiğimizde kemerimi bağladım ve Arkun'a döndüm. ''Arada baya mesafe olsun ama fark etmemesi lazım.''

''Hadi canım! Araba sürmeyi de öğretmek ister misin?'' dediğinde koluna vurdum ve onun gibi gülmeye başladım. Korel bizden önce park alanından çıkmıştı, onun peşinden Arkun'da arabayı hızla park alanından çıkardı ve mesafeyi koruyarak arkasından sürmeye başladı.

''Bugün takip ettiğinde nereye gitti?''

''Bir kitapçıya.'' Cevabıma karşı güldü. ''Ne kadar da şüpheli.''

''kes sesini Arkun.'' Diye tıslayarak yüzümü pencereye döndüm. ''Hem kitapçı da şüpheliydi.''
bu cevabımla arabadan gür bir kahkaha duyuldu. Arkun herkese şüpheli dememe artık kahkahalarla yanıt veriyordu bense sadece gözlerimi devirdim ve sıkıntıyla nefes verdim.

''Durdu.'' Dediğinde yüzümü pencereden çektim. Yeşil Liman'a gelmişti.

Arkun hemen ilerisini park edip arabadan indiğinde ben de onun peşine indim. ''Ne yapıyorsun?''

''İçeri giriyorum, ne yani buraya geldik diye anında onu takip ettiğimizi düşünecek değildir.'' E haklıydı tabi.

Koluna girerek Yeşil Liman'a doğru yürüdüğümde içeri girdiğini gördüm. Normalde hep dışarda otururdu ama bugün onu ilk kez içeride girerken görüyordum. Arkun onun peşine içeri girdiğinde sırıttı ''Paşam içki içecek.''

''Ne?''

''Burada içki içenler içerde oturur.'' Dediğinde yüzüm kasaya döndü. Hemen yanı boydan boya tezgahtı. Barmen kız Korel'in önüne bir bardak bıraktı.

Bar taburelerine oturmuştu, Arkun'la beraber Korel'in yanına oturduğu kişiyi görünce kaşlarımızı çattık ve birbirimize döndük. ''O kadar boş yer varken neden onun yanına oturdu?''

''Bilmiyorum.'' Diyerek önümüzdeki sandalyeyi çektim. Arkun da hemen çaprazıma onları görebileceği kısma oturmuştu. İkisi sessizce içkileri yudumlarken kız ellerini tezgâha dayadı ve onlara doğru eğildi. İkisini de tanıyor gibi görünüyordu.

İkisi birdenbire hissetmiş gibi aynı anda arkasını döndüğünde Arkun'la panikleyerek masadaki menüleri kaldırıp yüzümüzü kapattık ama çok geçti. Hem yakalanmış hem de rezilliğin dibine vurmuştuk.

''Hadi ben geri zekalıyım. Sen niye bana uyuyorsun?'' diye fısıldadığında menüyü biraz daha genişletip ona döndüm. ''Ha ben çok akıllıyım.''

Kızgın ifademle ona baktığımı görünce sabır çekti ve menüyü indirip masaya bıraktı. O sırada ikimizde kafamızı kaldırıp başımızda dikilen çalışana utançla bakmıştık.

''Bana bir tane bira, hanım efendiye de alkolsüz kokteyl.'' Garson bize gülümseyerek kafasını salladı ve gözleri bizde olan barmen kızın yanına gidip siparişleri iletti.

''O kız da kim?'' dedim sarışın kıvırcık saçlı kıza bakarken, gözleri bendeydi ve garip bir bakışı vardı. Kötü değildi ama iyi de sayılmazdı.

''Suzan, Azra'nın besti.'' Kız gözlerini bizden çekip bardakları hazırladığı sırada Arkun ''Bizi çağırıyorlar.'' Diye mırıldandı. ''Ne?'' dediğimde Sencer'in Arkun'a gelmesini işaret ettiğini gördüm. Gözleri bana döndüğünde belli belirsiz gülümsedi. ''Kalk hadi, daha fazla rezil olmayalım.''

Söylediğine ilk defa bu kadar hak vererek oturduğum yerden kalktım ve gergince nefes verip Arkun'un arkasından ilerledim. Arkun Korel'in yanına oturduğunda bana da Sencer'in yanına oturmak kalmıştı.

Bardaklarımızı hazırlayan kız yani daha doğrusu Suzan bardakları önümüze bıraktı ''Afiyet olsun.''

Kafamı teşekkür edercesine eğip bardağı önüme çektim. Arkun kafasını eğip önce Sencer'e sonra Korel'e baktı. ''Ne kadar da benziyorsunuz öyle.''

''Evet çok benziyorlar.'' Suzan Arkun'a göz kırptı ve kollarını birbirine geçirip tezgâha yasladı. Korel ve Sencer'in tam karşısında duruyordu. ''Sende benzetiyor musun?'' diyerek yüzünü bana döndüğünde ''E..evet çok fazla.'' Diye mırıldandım.

Korel ve Sencer'in gözleri üzerimdeydi.

''Siz nereden tanışıyorsunuz?'' diyerek dikkatleri üzerimden çeken Arkun'a teşekkür dolu bakışlar gönderip elimi çenemin altına koydum. Verecekleri cevabı merakla bekliyordum.

Sencer dudaklarını cevap vermek için aralamıştı ki Suzan birdenbire ''Azra nerede?'' diye sordu. Nedense bu hareketi ona inanılmaz derecede sinir olmama sebep olmuştu.

''İşleri var. Kasaba da değil.'' Korel'e verdiği cevaptan ötürü döndükten sonra yüzü Sencer'e hatta gömleğinin açık kısmında görünen siyahlığa döndü.

Yara mıydı? Yanık mıydı? Neydi?

Üstelik bu cevaptan ötürü neden Sencer'e döndüğünü de anlamamıştım. Arkun'la bakıştığımızda soruyu tekrarlaması için kaş göz yaptım ama Suzan'ın bana dönmesiyle Arkun anlayamadan bakışlarımız birbirinden ayrıldı. ''Ben Suzan resmen tanışmadık.'' Uzattığı eli sıkmak için uzattım. ''Efnan.'' Ama elini sıkamadan Sencer bana çarptı ve elim savruldu.

''Ne oluyor be?'' Suzan'ın cırlamasıyla ona döndü ve üzerine döktüğü içkiyi gösterdi.

''Pardon yanlışlıkla oldu.'' Gözleri bana döndüğünde ona ters bir bakış attım.

''Nazik nazik Korel gibi konuşma.'' Suzan'ın aynı benim gibi düşünmesiyle bir an bende ortaya atıldım. ''Değil mi cümleleri hep aynı.''

''Beni benzettiğin huysuz bu muydu?'' Korel'in elindeki bardakla Sencer'i işaret etmesi üzerine Sencer çatık kaşlarıyla bana döndü. ''Sen arkamdan benim için huysuz mu diyorsun?'' dediğinde dudaklarımı ısırdım. Ortalık iki saniyede karışmıştı.

''Ne değil misin?'' Arkun gülerek birasından yudumlarken Sencer bana doğru döndü ve kötü kötü baktı. ''Beni maskara ettiğin için sağ ol öğretmen hanım.''

''Onu odama girmeden önce düşünseydin.'' Diyerek gülümsedim ve bardağımı bardağına vurup kokteylimden yudumladım.

''Odana mı girdi? Oha.'' Arkun'un söylediğiyle Korel'de kaşlarını çatarak Sencer'e dönmüştü.

Sencer boynunu kütletti ve ayağa kalktı. ''Ben bir lavaboya gideyim.''

Korel'in gözleri yanımdan kalkan Sencer'le bana döndü. Gözlerinde garip bir bakış vardı, kızmış görünüyordu ama neye kızdığını hiç anlamamıştım. Arkun'la göz göze geldiğimizde bir kez daha kaş göz yaptım ama bana anlamadığını işaret edercesine kafa sallamaktan başka bir şey yapmadı.

O sıra da Korel de ayağa kalktı. ''Ben de bir lavaboya gideyim.'' Korel gider gitmez Arkun'a yaklaşıp yüzüne bir tane yapıştırdım. ''Geri zekâlı sorsana bir daha nerden tanıştıklarını.''

Suzan başkalarına içki hazırlarken bize doğru kısa bir bakış atıp tekrar işine döndü. ''Kızım ne bileyim ben unuttum gitti, hem o nemrut odana niye girmiş senin?''

''Sorguyu eksik verdiğimi düşündüğü için.'' Diye fısıldadım. Şu an Korel'in yerine geçmiştim, adamın totosu bile sıcaktı.

''Öyle mi yaptın?'' dediğinde ''Belki...'' diye fısıldadım ve gelen Korel'le Sencer'i görmemle tekrar eski yerime geçtim.

İşini bitiren Suzan erkeklerin gelmesiyle tekrar bizim önümüze geldi. ''Eee bu ikisi ara sıra gelir buraya kafa dağıtmaya, ya siz?'' Suzan'ın bakışları Arkun ve benim aramda gidip gelirken Arkun'a döndüm.

Aynanda cevap verirsek yalan söylerdik, Arkun mesajı gözlerimden almış gibi sessizliğimi kendi bahanesiyle kapattı.

''Arkadaşımız kayıp, sanırım hala da haber yok.'' Gözleri Sencer'e döndüğünde Sencer de Korel'e döndü. ''Yok.''

Suzan Sencer ve Korel'e kısa bir bakış attı. ''Anlıyorum, öyleyse tazeleyeyim.'' Biten bardakları önümüzden alırken arkamızdan gelen birinin adım sesleriyle hepimiz yüzümüzü döndük. Gelen sorguya gittiğimde gördüğüm adamdı. ''Sencer. Benimle gelmen gerekiyor.''

Korel yüzünü adama döndü ve elini koyduğu Sencer'in omuzuna baktı. Sencer'in dudaklarından sessiz bir inleme döküldü. Canı yanmış gibi görünüyordu.

''Yarın gelir, bu gece acelesi olduğunu düşünmüyorum amirim.''

Polis Sencer yerine cevap veren Korel'e döndü ve ''Pardon, siz kim oluyorsunuz? Polis olarak buradayım ve polis olarak Sencer'i götürmem gerekli.'' Diyerek Sencer'e döndü ama Sencer dudaklarını aralayamadan Korel taburesinden kalkıp adamın elini Sencer'in omuzundan çekti.

Adamın gözlerinin içine baktığında tekrar o alevlerin gezdiğini gördüm. ''Yarın gelebilir değil mi?'' adam bir dakika kadar cevap vermediğinde Suzan boğazını temizledi, adam ''Tabi, yarın erkenden karakolda ol.'' Diyerek arkasını dönüp gitmeye başladı. Korel'in gözleri bana döndüğünde alevleri dinmişti.

İşte bu kez Arkun'da görmüştü. Korel'de bir şeylerin olduğu aşikardı ve Arkun buna şu an kendi de tanık olmuştu, artık bana hak verecekti.

Gözlerini benden Sencer'e çevirdi, ''İyi misin?'' Sencer sadece kafasını salladı. ''Yaralı mısın?'' diyerek ona döndüm. ''Sayılır.'' Diye mırıldandı ve tekrar bara doğru döndü. Gözlerim Arkun'a döndüğünde çatık kaşlarıyla Korel'i izlediğini gördüm.

Korel ise sanki saatler önce beraber değilmişiz gibi fazla sessiz fazla soğuk duruyordu.

Bir şeye canı sıkkın gibi görünüyordu.

''Hastaneye gittin mi?'' diyerek Sencer'in omuzuna baktım ama her zamanki gibi deri ceketi üzerindeydi. ''İlacım geldiğinde düzelir.'' Diyerek önündeki bardağı kafasına dikledi.

''Ne zaman gelecek?'' Suzan sorumla beraber bana döndü ve bardağımı önüme bıraktı. ''Azra ilacını almaya gitti.''

Azra ve Sencer mi?

''Siz nereden tanışıyorsunuz?'' Arkun'un sorusuyla Sencer yüzünü eğdi ve ''Anne karnından.'' Diyerek Suzan'a bardağını doldurmasını işaret etti.

''Nasıl yani Azra ve sen kardeş misin?'' İşte bu en şaşırdığım şeylerden biri olmuştu. Hiç alakaları yoktu, Azra kızıl saçlıydı Sencer ise esmer. Göz renkleri bile tutmuyordu, tamamen zıt iki insandı.

''Sen mi olmak isterdin?'' dediğinde gülmemek için dudaklarımı ısırdım.

''Yok benim olmak istediğim şey başka.'' Arkun'un verdiği cevapla Sencer ve Korel aynanda Arkun'a öyle bir döndü ki içmek için eline aldığı bardağı geri tezgâha bıraktı, Suzan'ın kıkırtısı kulağıma gelmişti.

Sencer'in ne kadar inanamasam da abisi olduğundan dolayı öyle baktığını görebiliyordum, Peki Korel neden Sencer gibi bakıyordu?

''Fesat anlamayın hemen.'' İkisi yüzünü Arkun'dan çektiğinde Arkun bardağı tekrar kaldırdı ve dudaklarına dayadı. Korel ise ona baktığımı hissetmiş gibi bana dönmüştü.

Gözlerimi onunkilerden çektim ve önümdeki bardaktan bir yudum aldım. O sırada aklıma bir şey düştü.

''Eva'nın günlüğünü neden aldın?'' Sencer sorumla bana dönerken bende tüm bedenimle ona döndüm. ''İçinde işimize yarar bir şeyler olabilirdi.''

''Buldun mu peki?'' kafasını sağa sola salladığında dudaklarımı yaladım. ''Öyleyse günlüğü bana verebilirsin.''

''Olmaz.'' Bir saniye bile düşünmeden verdiği cevapla kaşlarım çatılırken Arkun benden önce içimi okumuş gibi ''Neden?'' diye sormuştu.

''Çünkü günlük yok, kayboldu.''

''Ne demek kayboldu?'' dedi Arkun bir kez daha. ''Bilemiyorum, içindekilere baktım. Hiçbir şey yoktu. Geri götürecektim kayboldu.'' Cevabın önemini düşünmeden umursamazca bardağından içerken Arkun'un çalan telefonuyla konu kapandı.

Eva'nın günlüğünü kim neden almak isterdi ki?

Eva gizlice girip alamazdı, polisler onu ararken inlerine girmezdi. Bize de aldırmadığına göre onun günlüğünü alan kişinin başka biri olduğu kesindi.

''Kaç kişi dedin?'' Arkun'un yükselen sesiyle üçümüz de yüzümüzü ona çevirdik.

''Ne demek istiyorsun yani bu olaylar aslında elli yıldır mı var?'' gözleri bize döndüğünde bar taburesinden indi ve dışarı doğru yürümeye başladı. Muhtemelen iş için gitmesi gerekecekti, Korel ve Sencer'e baktığımda ikisinin de dalgınca içkilerine daldıklarını gördüm. İkisini de üzen ya da düşündüren bir şey olduğu belliydi ama ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Bugün yapmam gereken daha önemli bir iş olduğu için cüzdanımdan fazlasıyla parayı çıkarıp masaya bıraktım ve ''Size afiyet olsun, iyi akşamlar.'' Diyerek tabureden indim. Korel ''Sana da.'' Demişti ama arkama dönüp bakmamıştım.

Arkun'un konuştuğu şeyin ne hakkında olduğunu merak etmiştim, hangi olaydan bahsetmişti?

Dışarı çıktığımda arkasından ona doğru yanaştım.

''Ne demek 250 tane delikli ceset çıktı, şimdiye kadar niye bulmadılar o zaman? Akıl alır iş mi bu?'' öfkeli görünüyordu, el kol hareketleri bunu kanıtlıyordu.

''Elli yılda o kadar ceset çıktı madem neden cesetler hakkında bir bilgi haber yok?'' Arkun bana döndüğünde sinirle sırtını duvara yasladı. Ben de merakıma yenik düşerek telefona doğru yaklaştım.

''Şu anda da bu cesetler hakkında haber yok Arkun. Engelleniyor, demek ki bu engel bize özel değilmiş.''

''Elli yıl önce de Sencer olacak değil ya, ondan öncekiler de onun gibi geri zekâlı demek ki.'' Diye mırıldandı. ''Sana bilgileri gönderiyorum, yarına kadar sağlam bir haber çıkart, dikkat etmen gereken hususları biliyorsun.''

Karşı taraf telefonu kapattıktan sonra Arkun elini ensesine götürdü. ''Hususunu sikeyim.''

''Ne olmuş?'' dediğimde cebinden sigarasını çıkardı ve hızla yaktı.

''Arkeolojik çalışmalar yapıyordu bir grup, hatta bir tanesi buradan çok yakın arkadaşım tanıştırırım sizi dilbilimci. Kazı çalışmasını yaptıkları yerde 250 tane vücudunda iki delikli insan cesetleri bulmuşlar.'' Duyduklarım karşısında dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

''Söylediğine göre elli yıl önceden beri böyle cinayetler varmış, bir cesedin yanında gazete de çıkmış.''

''Öyleyse biri engellediği için mi şimdiye dek gizli kaldı? Aynı Sencer'in yaptığı gibi.'' Dediğimde kafasını salladı. ''haklıydın, o ikisinde garip bir şey var. İçeri de ki yaptığını gördüm, basit bir şeytan tüyü değil bu.'' Dediğinde ''Kötüyü çağırma.'' Diye azarladım.

Buraya geldiğimden beri yüzümü nereye dönsem gördüğüm şeytandı, kulaklarım da iki cümleden birinde onu duyuyordu.

''Bu gece de sabahlarım artık, gel seni evine bırakayım.'' Kafamı sağa sola salladım, sigarasını yere attı ve üstüne basarak söndürdü.

''Bir yere uğrayacağım.''

''Bu saatte?'' kafamı aşağı yukarı salladım. ''Sen git, ben kendim geçerim.''

Başta yüzüme kararsız bir ifadeyle baksa da ''Hadiii!'' diye ısrar ettiğimde yenilgiyle arabasına doğru yönelmişti.

Gözüm içeri kaydığında Korel'in Sencer'e dönmüş çatık kaşlarla bir şey söylediğini gördüm, gözü anında hissetmiş gibi bana döndü.

''Nereden tanıştığınızı söylememekte ısrar etseniz de öğreneceğim.'' Korel gözlerini benden ayırmazken yüzümü çevirdim ve kapanmış olduğunu düşündüğüm kitapçıya doğru ilerledim.

Neyse ki buraya çok uzak sayılmazdı, hızlı adımlarla yürüdüğüm için bana çok uzak gibi gelmiyordu.

Karanlık sokakta yürürken cebimden telefonumu çıkardım ve açmayacağını bildiğim halde Eva'yı aradım, tabi ki telefonu kapalıydı.

İçimden bir ses bu kez ölümden dönemediğini fısıldıyordu. Buna inanmak istemiyordum, ama içimde bir kuşku kötü his belirmişti bir kere.

İki üç gündür haber alınamıyordu, durduk yere ortadan kaybolup hala haber vermemesinin tek sebebi başına bir şey gelmiş olmasıydı. ''Umarım gelmemiştir...'' diye fısıldadım ama bu sözlerime hiç inanasım gelmiyordu.

Kitapçının önüne gelene kadar saçlarımı yolup gidebileceği ya da konuşmuş olabileceği insanları düşündüm ama aklıma sadece Erkan geliyordu. Ama ona ulaşsaydı çoktan haberimiz olurdu ve Arkun benim aklıma gelmeden çoktan arayıp bunu sormuş olmalıydı.

Yine Eva'yı arka planda bırakmıştım, kaç gündür yine merakıma ve kendi hayatıma düşmüş onu arka planda bırakmıştım. ''Gerçekten berbat bir arkadaşım.'' Diye mırıldandım.

Kitapçının sokağına girmiştim, hızlı adımlarla sokağın sonuna geldiğimde etrafı kontrol ettim ve merdivenlerden indim.

Eski bir kitapçı olduğu için girmek çok zor olmamalıydı.

Boydan boya cam olan dükkânın arka tarafına doğru ilerlediğimde arka kısımda kalan kapıyı görmemle gülümsedim. Ufacık bir delik açacak, sanki hayvan kırmış gibi gösterecektim.

Çünkü sadece bir kitabı alacaktım ve bunu fark edip bunun için şikâyette bulunmazdı. Bunun hırsızlık olduğunu bile düşünmezdi. Altı üstü yaşlı bir adamdı kitabı nereye koyduğunu hatırlamadığını düşünür geçerdi. En azından ben öyle umuyordum.

Arka camın kolumun kapıya uzanabileceği mesafede alt kısmına doğru kenarda bulduğum taşla vurup kırdım. Camdan çıkan sesten ötürü etrafı bir kez daha kontrol ettim, etraftaki sessizlik devam ediyordu.

Rahat bir nefes vererek kolumu kırığın ortasına soktum ve kapıyı açıp içeri girdim. Etraf öylesine karanlık olmasına rağmen tozların havada nasıl uçuştuğunu görebiliyordum. Kamera olma ihtimaline karşın flaşımı yakmadım. Ellerimi o gün ki gibi raflarda gezdirdim. İlk girdiğim rafta değildi, bir öndekine geçtiğimde karanlığın içinde parlıyor gibi kitabı elime aldım.

Göründüğü falan yoktu, sadece bu olduğunu hissetmiştim ve oydu.

Gülümseyerek kitabı ceketimin arasına sıkıştırdım ve kırdığım cama ilerleyip kapıyı kapattım. Her şeyin kaza gibi görünmesi gerekiyordu. Kapıyı kapattıktan sonra kenara ilerledim ve ceketimin önünü ilikleyerek kitabı güzelce sıkıştırdım.

Evet şu an dışardan bakan biri kitap çaldığımı falan anlayamazdı, buna imkân yoktu. Sadece karanlık olduğu için değil oldukça zayıf olduğum için anlayamazdı. Tam rahatlamış şekilde arkamı dönüp merdivenlerden çıkmaya başlamıştım ki tam önümde bir gölge belirdi.

Elleri cebinde, karşımda muzip ifadeyle gülümsedi.

''Seni küçük hırsız.''

 

Loading...
0%