Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@byzloey

IŞIKLAR PSİKİYATRİ KLİNİĞİ

Hava her zamankine göre oldukça sıcaktı. Hatta kıştan yaza dönüş aşamasında hiç bu kadar sıcak yaşanmamıştı. Özellikle bu sıcağın gece bu kadar etkisinin hissedilmesi oldukça şaşırtıcıydı. İdil hanımda bu sıcağın farkına varmış ince saten beyaz gömleğinin üzerine giydiği hırkayı çıkarmış sandalyesine asmıştı. Tüm gün öylesine yorulmuş ve verimsiz zaman geçirmişti ki artık sadece tatile gideceği günü iple çekiyordu. Kendine kafa tatili gerektiğini düşünüyordu.

Bu fikri ne kadar istese de ona 'O kız iyileşmeden sana izin yok.' Diyen bir ses vardı. Aklında kendini sorumlu hissettiği ve tüm çabasına rağmen kurtaramayıp göz yaşları içinde toprağın altına gömdüğü eşinin sesini her yanlış hareketinde duyuyordu. Bazen sırf onu duyabilmek için bile yanlış hareketlerde bulunuyordu. Geçmiş geçmişte kalmıştır diyerek herkesi motive etmesine rağmen bu söze asla inanmıyor, başkasını geçmişlerinden kurtarmaya çalışsa da kendisi geçmişte yaşıyordu.

Bu yaşadıklarının yaptığı yanlışların bir bedeli olduğuna inanmış ve bunu kendine yedirememişti. Bu hayatta pek tutunacak bir şeyi kalmayan bir kadındı aslında ta ki Mabel isimli bir çocukta eşinin belirtilerini görene kadar. Onu kurtarma isteği o kadar kabarıyordu ki, kurtaramadığı eşinde yaptığı hatayı Mabel de telafi etmek istiyordu.

Tekerlekli sandalyesine yine eşinin sesini duyarak oturdu İdil Hanım. Çekmecesinden sigarasını çıkardı ve bir dal dudaklarına yerleştirip çakmağıyla yaktı, derin bir nefes çekti içine. Eskiden tek bir nefesini kaldıramayan İdil Hanım şimdi herkesin şaşıracağı kadar derin nefesler çekiyordu.

''Mabel onu anlamadığımı düşünüyor...'' diye mırıldandı. Aslında bu mırıltı kendi kendine olan bir mırıldanma değildi. Eşiyle konuşuyordu. ''Aklında bir ses olmasının nasıl bir şey olduğunu, o sesle konuşmanın insana nasıl deli hissettirdiğini... Bunları bilmiyorum sanıyor. Vahayı öldürmek istediğim için onu da öldürmemi istediğini sanıyor.'' Cümlesini bitirdiğinde derin bir nefes daha çekti ve gür bir kahkaha attı. Saat çok geçti, klinik açıktı ama hiçbir çalışan yoktu. Kliniğini kilitlemeyi Vahayla tanıştığında bırakmıştı. Çünkü Vaha ara sıra geliyordu ve Vaha asla bir kadına zarar vermezdi bu yüzden kendini tehdit altında hissetmiyordu. Evet düşmanlardı ama Vaha asla ölmesini istemez buna da izin vermezdi.

Eğer izin veriyorsa bunun tek sebebi Mabel'i kurtarmak olurdu.

Masanın üzerinde ekranı kapalı telefon şaşırtıcı şekilde çalmaya başladığında İdil hanımın kaşları çatıldı. ''Hayırdır inşallah.''

İdil hanım seans harici akşam saatlerinden sonra asla kimseyle irtibata girmez tüm hastalarına da bu konu hakkında bilgi verirdi. Bu saatte onu tek arayabilecek kişinin Rüveyda olduğunu düşünmüş endişelenmişti ama ekranda yabancı bir numara görmesi onu daha da meraklandırmıştı.

''Sence bu arayan kim sevgilim?'' dedi aklında duymayı kestiği eşine. ''Belki sensindir. Belki kaybolan yıllarımızdır. Belki de tarihin tekerrürüdür.'' Umutsuzluğu yüzüne yansımaya başladığında çalması son bulmak üzere olan telefonu eline aldı ve bir saniye daha beklemeden açıp telefonu hoparlöre aldı.

''Buyrun.'' Gözlerini kısmış merak ettiği arayan numaranın sahibinin kim olduğunu öğrenmeyi bekliyordu.

''Merhaba İdil Hanım değil miydi?'' dedi genç bir erkek. İdil hanım sesinden yaşını az çok tahmin edebiliyordu. Onu arayan erkeğin kim olduğu hakkında tahminlerde bulunurken ''Evet.'' Diye mırıldandı.

''Ben Atlas Mabel'in sınıftan bir arkadaşıyım. Numaranızı bir arkadaşımdan aldım, okulda işlenen cinayetlerden sonra size gelmeye başlamıştı. Adı Yağız.'' İdil hanımın aklında her şey bir bir otururken Atlas'ın arama sebebi hakkında tahminler yürütüyor bu tahminler onu oldukça korkutuyordu.

''Evet Atlas dinliyorum, bu saatte beni rahatsız etme sebebin nedir?'' çocuğun sesi konuşurken titriyor gibi geliyordu. Sanki bir şeyden korkmuş gibi, sanki birinden korkmuş gibi. Sanki bir şeyden kaçarmış gibi, sanki birinden kaçarmış gibi.

''Acil görüşebilir miyiz Mabel hakkında. Yarını bekleyemem.'' İdil hanımın aklında ne konuşabileceği dönüp dururken ''Olur tabi. Kliniğimin yerini biliyor musun?'' diye sordu.

''Evet.''

''Öyleyse bekliyorum. Kapılar açık içeri girebilirsin.'' Atlas'ın ''Hemen geliyorum.'' Demesinin ardından telefonu kapattı ve iki elini saçlarına daldırıp gerginlikle çekiştirdi.

''bana oyun mu oynuyorsun yoksa becerilerini mi kaybediyorsun Vaha?'' dedi bu kez kendi kendine konuşarak. Bu Vahanın oyunu olsa da İdil hanım kendi için en yararlı olacağını düşündüğü şeye inandı ve Atlas'ı aralarına alacaklarına inanarak bu haberi Rüveyda'ya iletti.

Rüveyda'yla konuşması beş dakika kadar sürmüştü, Rüveyda'nın hareketleri dikkatini çekse de bunu önemsemedi. Kilitli çekmecesini açtı ve çekmecede Mabel hakkında notlar aldığı deri defterini çıkarıp Vaha hakkında kaydettiği bilgileri açıp içinden okurken bu notları ilk aldığı günü tekrar gözlerinin önünde anımsadı.

''Sonunda tanışabildik. Uzun süredir bu bedende yaşayıp benimle denk gelmemen oldukça tesadüf.'' Dedim karşımdaki küçücük çocuğa. Evet çok küçük görünüyordu ama bu küçücük kız şu ana kadar iki cinayet işlemişti. İlkinin ne kadar nefsi müdafaa olduğunu bilsem de bunu da her türlü ihtimale karşı cinayet olarak alıyordum. ''Tesadüf değil doktor hanım. Ben istemedim, henüz zamanı değildi.'' Dedi bacak bacak üstüne atıp keskin bakışlarıyla. On yaşındaki bir çocuğun böyle oturup, konuşması normalde komik olurdu ama bu değildi. Karşımda bir katil oturuyordu. İşim gereği gereken müdahaleleri yapmam gerekliydi. Lakin ben eşimden sonra bunu yapmıyordum, yapamıyordum. Onun gibi olan birini daha kaybetmeyi kaldıramazdım. Onda yaptığım hataları bu kızda telafi edecektim. Bazı şeyler göz ardı ediyordum, kendim çözmeye çalışıyordum. Göz ardı ettiğim en büyük ve riskli kişi de Mabeldi.

''Neden zamanı değildi.''

''Sizi tanımam gerekiyordu, tanımam ve niyetinizi anlamam. Keza gözüm sizi hiç tutmadı.'' Belli belirsiz gülümsedim. Evet ciddiye almak zordu ama bu sözler karşısında küçücük çocuğun bana böyle cümleler kurması gerçekten daha da zor kılıyordu.

''Neden gözün tutmadı peki, cinayetleri işleyenin sen olduğunu anladığım için mi?'' Mabel'in anlattığına göre aklından onunla konuşan Vaha isimli diğer kişiliği gülümsedi. Hiç masum olmayan gözlerinde tüm söylemek istediklerinin imasını taşıyan bir gülümsemeydi. Onu bu gülümsemesinden ayırt ediyordum. Bazı sözleri söylemiyordu, hissettiriyordu.

''Hayır. Ne yapacağınız belli olmadığı için.'' Dedi gayet dürüst bir şekilde. İlk konuşmamız olmasına rağmen beni oldukça şaşırtmıştı çünkü ne kadar zeki olduğunu düşünsem de bu kadar açık sözlü olduğunu düşünmemiştim. ''İnsanları dikkatli inceliyorsun.'' Dedim ve gülümseyerek arkama yaslandım.

İyi analiz yapıyordu. Her şeyi her açıdan düşünerek ona göre davranış sergiliyordu.

''Benden korkuyor musun Vaha?'' dedim ismini bastırarak söyleyerek. ''Bence ikimizde kimin korktuğunu iyi biliyoruz doktor hanım. Üstünlük çabası, bilgili olduğunuza dair bir imaj sergileme çabası ve bir de Mabel'e verdiğiniz ilaçlar ile onun önce aklını sonra midesini bulandırmanız... Bu çabalar sadece zayıf ve korkmuş bir insanın çabaları olabilir.'' Zaferle gülümsedi. İnsanları nereden vuracağını çok iyi biliyordu. Bozuntuya vermedim, sözleri doğruydu ama kendine fazla güveniyordu. Fazla narsistti. Korkuyor olduğum bir gerçekti ama onu tanımadığım içindi bu korku.

Tanıdığınız kimseden tanımadığınız insan kadar korkmazdınız. Çünkü insan tanıdığı bir şeye karşı her türlü savunma alabilirdi. Nerden korunması gerektiğini bilip ona göre hareket edebilirdi ama tanımadığını bir insana karşı siz sadece açık ve korunmasız bir hedef olurdunuz.

''Peki uzun zaman kendisini saklayan bir insanın saklanma çabası hangi insanın çabası oluyor?'' gerginliğimi üzerimden atmak için derin bir nefes aldım ve bacak bacak üzerine atarak geriye yaslandım. Ben ne kadar rahat olursam, o da o kadar rahatsız olacaktı. Çünkü o üstünlüğün kendisinde olmasını isteyen kibirli ve narsist bir kişilikti.

''Akıllı bir insanın.'' Söylediğine sadece gülümsedim ve asıl amacının ne olduğunu çözebilmek adına boğazımı temizledim ve seans düzeyine geri döndüm.

''Neden şimdi ortaya çıktın Vaha? Bana sormak istediğin bir şey mi var?''

''Ah Elbette var. İlk sorum şu; Şimdi ben gencinden yaşlısına yan gözle bakan ya da kadınlara zarar vermeye meyilli erkekleri öldürme isteğiyle dolup taşıyorum. Beni teşvik ederler ve bende öldürürsem... Sizce burada suçlu olan kişi kim olur?'' Bacaklarını indirdi ve ellerini arkasına yaslayarak göğüsünü kabarttı.

''Ben mi? Yoksa onlar mı?'' Cevabımın 'haklı olan sensin' olmasını bekler gibi bir hali vardı ama bunu demeyeceğimi bildiğine emindim. Vaha akıllıydı, yaşını bilmiyordum ama çok küçük değildi, en azından Mabel kadar küçük değildi.

''Suçlu olan kim sorusundansa suçsuz biri var mı diye sormalısın.'' Dudak büzdü ve omuz silkerek ellerini yasladığı yerden çekti. ''Peki madem, öyle olsun. Soru iki, bu bedende şu an var olan tek kişi ben miyim?''

''Anlayamadım?'' gözlerimi kısmış her bir hareketini ve her bir konuşmasını aklıma kaydetmeye çalışıyordum. Aklında neler döndüğünü anlayabilmek için onu iyi tanımam gerekiyordu. Aklının nasıl çalıştığını kavramam gerekiyordu.

''Bu bedendeki kişilik sadece ben miyim? Yok mu başka biri daha?'' bu söylediğine kendimi tutamadan güldüm. ''Başka birisi daha mı olsun isterdin?'' gerçekten şu an hiç yapmamam gereken bir şey yapıyordum gülerek ama kendimi pek tutamamıştım.

''Eh olsa fena olmazdı, mesela bir katil daha. Düşünsenize yargı dağıtırdık.'' Alayla ''Kız mı isterdin erkek mi?'' diye sordum. Sanki şu an çocuk yapmak isteyen çiftler gibi bir konuşma içindeydik ve bu gerçekten komik bir durumdu. Benim bunları konuşma sebebim başka bir kişiliğin daha çıkabilme ihtimali ve Vahanın bu konu hakkında detaylı bilgi alma isteği olabilmesiydi.

''Bilmem, ikisi de olabilir. Üçüncü sorumda bununla alakalı, başka biri daha doğarsa ben de onu hissedebilir konuşabilir miyim?'' kurumuş dudaklarımı yaladım. Bu bilgiyi ona vermemin bana bir zararı olmazdı, ona yararı da büyük olmazdı. Sadece meraktan soruyor olmalıydı, görünene göre de yeni biri çıkarsa kendini korumak istiyordu.

''Evet. Onun varlığını hissedebilirsin. Mabel seni nasıl hissedip yaptıklarını kendindeyken kâbus gibi görebiliyorsa sende onunkileri görebilirsin. O savunmasızken ya da seni istiyorken tabi, aksi taktirde karanlıktaki uykunda kalmaya devam edersin.''

Anlayışla kafasını aşağı yukarı salladı. ''Peki en önemli ve son sorumuza gelelim. Bu işin sonu nasıl bitecek biliyorsun. Bunu gözlerinden görebiliyorum. Bana sonumu söyle doktor.''

Tıklanan kapı İdil hanımı ilk defa nefes kesecek kadar korkuttu. Defter elinden düşmek üzereyken son anda yakalamış derin bir nefes alarak kendine gelmişti. ''Gel.'' Elindeki defteri çekmecesine koydu ve kilidini çevirip çekmecenin üzerinde bıraktı. Odasından çıkarken almayı asla unutmazdı, odada kendi varken anahtar her zaman üzerinde kalırdı.

Kapı açıldı, içeri boyu uzun gözleri mavi esmer bir çocuk girdi. Eğer lisede olduğunu bilmese tipi ve boyundan dolayı üniversiteli olduğunu düşünebilirdi. İçeri giren çocuk ellerini dakikada bir yumruk yapıyor alnındaki terleri sık sık siliyordu. İçeri girer girmez bu telaşlı hali İdil hanımın aklında dönen düşünceleri daha da olağan kılıyordu.

''Otursana.'' Dedi nazikçe. Gayet sakindi ve dikkatlice karşısındaki genç çocuğu inceliyordu. Bir şey gördüğü ya da fark ettiği aşikardı ama neyi fark ettiğini merak ediyordu.

''Böyle iyiyim.'' Dedi genç çocuk hala titreyen sesiyle. ''Bu saatte buraya gelmenin sebebini öğrenebilir miyim Atlas?'' Genç çocuk kafasını aşağı yukarı salladı ve iki elini ensesinde birleştirip derin bir nefes verdi.

''Mabel size küçüklüğünden beri geliyormuş. Okula ilk geldiğimde bu cinayetler çok gündemdeydi, bende Mabel'in saldırıya uğradığını öğrendiğim gün terapi aldığı için daha hızlı atlatacağını duymuştum. Sizi ordan tanıyorum, bir iki arkadaşım da size gelmeye başladı. Ben... ben nasıl anlatacağımı bilmiyorum zaman verin kendimi hazırlıyorum şu an.'' İdil hanım dudaklarını büzdü ve kafasını salladı. Bu onun beden dilinde 'hay hay' demek oluyordu. Bitmiş sigarasını kenara bırakmıştı, eliyle daha da kenarı ittirip ellerini masanın üzerinde birbirine kenetledi.

''Bu gece ben Mabel'e gittim. Annesi evleniyormuş sanırım, berbat görünüyordu. Yani gerçekten kötüydü, yalnız kalmak istediği için fazla oturmadım ama eve de gidemedim. Dışarda geziniyordum öylece, sonra Mabel'e tekrar gitme kararı aldım.''

''neden?'' diye girdi araya İdil Hanım. Kim bu saatte sınıf arkadaşının evine giderdi ki?

''Sadece... Bir konu da ona erken cevap verdim. Bu cevabı vermek için çok erkendi. Bende geri döndüm içim içimi yedi sonra köşeyi döndüğümde Mabel'i evden çıkarken gördüm. Seslenecektim ama biriyle konuşuyordu. Telefonla konuşuyor sandım seslenmedim sonra bir anda dona kaldı, ne gördüğünü bilmiyorum arkasında bir yerde saklandım. Sonra fark ettim ki elinde telefon yoktu ve geçtiğimiz her yeri, etrafını kontrol etti.''

Bu konuşma tam İdil hanımın isteği şekilde ilerliyordu. İdil hanım neler olduğunu çoktan kafasında çözmüştü, neyi gördüğünü ve neyden korktuğunu hatta kimden.

''Neden kontrol etti.''

''Bilmiyorum.''

''Ama bir fikrin var.'' Diyerek sıkıştırdı Atlas'ı. Duymak istiyordu, olayları çözdüğünü fark etmesini istiyordu. ''Var... güvenlik kameralarını kontrol ettiğini düşünüyorum. Yani sanırım, bilmiyorum. Belki de tüm gece halüsinasyon gördüm ya da bir kâbus.... Bir kâbusun içindeyim.''

''Bir doktor olarak gayet ayık olduğunu söyleyebilirim.'' İdil hanım arkasına yaslanıp dikkatle Atlas'ı dinlemeye devam etti. Çünkü çok ciddi bir şeyi fark etmişti. Atlas Mabel'in çocukluk aşkıydı, Vaha onun hakkında bilgi edinmek için nasıl onun odasını karıştırdıysa o da Mabel'in odasını karıştırmıştı. İdil hanım Vaha'nın odasını hatta günlüğünü karıştırdığını biliyordu buna emin olmasının sebebi bildiklerini ancak bu yolla öğrenebilmesiydi. Mabel'i günlük tutmaya İdil Hanım alıştırmıştı. Bu yüzden Mabel'in kaç yaşından beri günlük tuttuğunu, kaç defter bitirdiğini en iyi İdil Hanım bilirdi. Onu annesinden çok daha iyi tanıyordu.

Onu evladı gibi görüyordu ama Vahayı tanımadığı için de belli bir mesafeden ileri gitmiyordu. Canını tehlikede görüyordu.

''Sonra yürümeye devam etti. Ben de onun beklediği köşeye ilerledim ve benim gördüğüm kişi Mabel değildi. O olamazdı, Mabel enerjikti, iyiydi yani yanımda hep heyecanlanır gülümserdi ama bu gece... onu birini...''

''Öldürürken gördün.''

Atlas isimli genç çocuk hayatının şokunu yaşamışçasına duraksadı, kirpiklerini kırpışı hızlanırken aldığı nefesler aksi halde yavaşlamıştı. Ne yapacağını bilememiş ve akıl almaya gelmiş olduğu psikolog her şeyin farkındaydı ve hiçbir şey olmamış gibi sanki bu normal bir şeymiş gibi karşısında oturuyordu. Atlas bunun şaşkınlığını atlatamamış şekilde dakikalarca İdil hanımın yüzüne baktı. Şaşkınlığını aklına düşen gerçeklerle yavaş yavaş atlatırken bir adım attı ve İdil hanım ile arasında ki mesafeyi kısalttı.

''Siz n..nasıl?'' dedi oldukça kısık ve hayal kırıklığı dolu ses tonuyla. ''Neden?'' diye ekledi. Gözlerini kısmış neler olduğunu tartıyor bir yandan da aklında olabilecek ihtimalleri tartıyordu.

''O bir... bir katil nasıl bir şey yapmazsınız nasıl polise söylemezsiniz? O bir suçlu siz.... Siz doktorsunuz nasıl bu konuda bir şey yapmazsınız?'' İdil hanım gayet sakin bir şekilde nefes aldı ve ''Sakin ol.'' Dedi.

''Olamam sakin falan OLAMAM! ADAMI PARÇALARINA AYIRDI. BU CANİLİK.'' Son sözlerini öylesine gür bir sesle bağırarak söylemişti ki İdil hanımın sakin olan hali artık azalmaya başlamıştı.

''Ben inanamadım o olamaz diye düşündüm teyit etmek için evine gittim, kendim yanlış gördüğümü falan düşündüm kafayı yediğimi düşündüm bu yüzden korka korka da olsa gittim evine. Telefon cebimde avuç içimde polisin numarasını tuşladım ufacık bir şey de aramak için ama evine gittiğimde o... o yine tanıdığım Mabeldi. Gördüğüm insan değildi sanki sadece kırgın ve üzgün Mabel di. Normalde yapacağına bile inanırdım ama bu halde, bu kadar kötü bir haldeyken yapmasına inanamıyorum!'' İdil hanım bir yanıt vermedi, sessizce karşısındaki çocuğun sakinleşmesini ve içini döküp rahatlamasını bekliyordu. Aksi halde bu gerginliği ona yanlış ve kötü şeyler yaptırabilirdi. Dakikalar içinde sakinleşmesini beklediği genç sakinleşmek yerine kendi kendine daha da telaşlandı ve her şey İdil hanımın tahmin ettiği şekilde kötü bir şey yapma yoluna doğru ilerledi.

''O bir katil, kendi gözlerimle gördüm bunun üstünü kapatamayız. Ben polisi arıyorum. '' titreyen eliyle cebinde ki telefonu çıkardı ve tuşlara basmaya başladığı sırada İdil hanım hiç istemediği ama sürekli yapmak zorunda kaldığı şeyi yaptı.

''Katil olan Mabel değil.'' Hasta bilgileri konusunda oldukça hassas olan İdil Hanım ilk defa bir hastası hakkında Mabel hakkında bilgi saklayamıyordu. Çünkü Vaha Mabel'in arkadaşlarına yakalanıyordu, Mabel'i korumanın tek yolu ise öğrenen kişilerin İdil hanıma olacak yardımlarıydı. İdil hanımda bu sebeple onlara gerektiği kadarını söylüyor onları kendine yardım etmesi için ikna ediyordu. Başka yolu yoktu aksi taktirde Atlas'ın yaptığı gibi ilk akıllarına polis gelebilir İdil hanımın Mabel için yıllar süren uğraşı çöpe giderdi.

''Anlamadım?''

''Katil olan... W harfinin sahibi olan kişi Vaha.'' Diye ekledi İdil hanım. Atlas'ın tuşlara basan parmağı duraksamış yüzü tamamen İdil hanıma dönmüştü. Duyduklarını algılayamıyor, hiçbir şey anlamıyordu. İçindeki korku da hala hiçbir azalma olmamıştı.

''Vaha da kim?'' dedi merakla, telefonunu kilitleyip avucuna aldı ve elini aşağı doğru eğdi. Şu an İdil hanıma tamamen bedeniyle dönerek odaklanmış dudaklarından çıkacak kelimeler için meraklanmıştı.

''Mabel'in ikinci kişiliği. Geç otur, sana bugün gördüklerinin neler olduğundan bahsedeyim.'' Elini oturması için işaret edercesine uzattı ve arkasına yaslanıp ellerini göğüs kafesinin hemen altında birbirine kenetleyerek gözlerini yumdu. Günün yorgunluğunun üzerine bu onu sadece daha çok yormuştu, tek sevinebileceği şey Rüveyda'ya verdiği haberde söylediği gibi onların tarafında olmasıydı. İdil hanım zeki bir kadındı, Atlas'ın bu halinden ve söylediklerinden onun da bir şeyler bildiğini ya da gördüğünü tahmin etmişti.

Sadece Vahayı zayıf düşüren ve bu dikkatsizliğe sebep olan şeyin ne olduğunu merak ediyordu.

Atlas karşına geçip oturdu ve sertçe yutkunarak can kulağı ile İdil hanımı dinlemeye koyuldu.

''Mabel'in tahminime göre yedi yaşından beri ikinci bir kişiliği var.'' Dedi ve derin bir nefes alıp devam edeceği sırada Atlas gözünü kısıp ''Çoklu kişilik bozukluğu.'' Diyerek devam ettirdi. İdil hanım kafasını aşağı yukarı salladı ve konuşmaya kaldığı yerden devam etti.

''İkinci kişiliğinin adı Vaha, W harfi bırakılarak öldürülen erkek cinayetlerinin hepsi ona ait. Şimdiye kadar müdahale etmedim çünkü Vaha bir şey yapabilir ya da bunu önceden sezip kaçabilir diye düşündüm. Çünkü Vaha düşündüğümden çok daha zeki bir seri katil, gözü kara. Ne istediğini bilen ve ne yaparsa yapsın geri adım atmadan aklındakini yapmaya odaklanmış bir kadın. Bu yüzden eğer bir şey sezer de elimizden kaçarsa onu polis bile bulamaz. Hem cinayetler devam eder hem de Mabel'i kaybederiz. Üstelik bu hastalık ilerlerse başka kişilikler ortaya çıkabilir, Mabel'i kurtaramayabiliriz.'' İdil hanımın her cümlesi Atlas'ın onu biraz daha anlamasına sebep olurken endişesini de biraz bastırmıştı. Sadece buna inanmakta güçlük çekiyordu.

Mabel ile geçirdiği tüm vakitleri birer birer düşünürken gittikleri malikane ve orda Mabel'in katilin gelmeyeceğine eminmiş gibi söylediği sözleri geldi aklına. Bildiği için bu kadar emin olduğunun farkına varan Atlas biraz daha inanmaya ve alışmaya başlamıştı. Mabel kendi tarzının aksine çok daha farklı bir şekilde yanına gelmişti, gayet cesur ve özgüvenliydi. Bu Atlas'ı oldukça şaşırtmıştı, onu şaşırtan kişi de Mabel değil Vaha olmalıydı. Bir seri katille vakitler geçirmişti ve bunu anlamamıştı bile.

Atlas'ın farkına vardığı başka bir gerçekle kaşları çatıldı ve adeta nefesi kesildi. Doğum günü olan arkadaşının abisi de ölü bulunmuştu. O gün Mabel de onlarla beraberdi ama cinayetin başındaki W harfi aslında beraber olmadıklarını şimdi kanıtlamıştı. O adamı da öldüren Mabeldi, daha doğrusu diğer kişiliğiydi.

Atlas bunları düşündükçe kötü olduğunu fark ettiğinde sertçe yutkundu, tırnak etlerini yolmaya başlarken aklına gelen ilk soruyu İdil hanıma yöneltti.

''Peki Mabel ne zamandır biliyor bu hastalığını?''

''Çok olmadı öğreneli aslında, Rüveyda'nın kaçırıldığı zaman diliminde.'' Atlas bunun şaşkınlığıyla dağıtmakta zorlandığı aklını şimdi zorlanmadan dağıtmıştı. ''Nasıl yani, şimdiye dek hiç fark etti mi?''

''Etti elbette ama ben onun ilaçlarla ve seanslarla unutması için her şeyi yaptım. Travma tetiklenmeleri oldu yıllar içinde ve Vahayı bastırıp Mabel'e onu unutturabildim. En azından o zamanlar için çünkü Vaha nasıl olduğunu hala çözemediğim bir şekilde tekrar ortaya çıktı.''

''Peki bu yaptığınız... İş etiğine aykırı değil mi? Hasta hakkında bilgi vermek, üzerini kapamak falan...'' dedi biraz tedirgince Atlas. İdil hanım ise gayet normal bir şeyden bahseder gibi gülümsedi. Aklına eşi öldüğü zaman onun gibileri iyileştirebilmek adına bu olayın üzerini örttüğü zamanlar gelmişti. O günden sonra asla eski kurallara uyan bir kadın olmamıştı. Çünkü eşi gibi olan herkeste eşinde yaptığı hatayı telafi etmek için kendine yemin etmişti.

''Emin ol... İş etiğine aykırı en basit davranışım bu.''

''Yani daha kötülerini de yaptınız?'' Atlas'ın bu tereddütünden sonra İdil Hanım onun sorgulayıcı tavrını fark etti ve verdiği yanlış izlenimi düzeltmek adına bir adım attı.

''Birilerinin hayatını kurtarmak için.'' Atlas'ı kazanmak istiyorsa onun aklına kuşku düşürmemeliydi. Atlas da yanında olursa güçlü olurdu çünkü Mabel'in tüm sevdikleri onun yanındaydı, Mabel zayıf düştüğünde Vaha da zayıf düşmek zorunda kalacaktı. İdil hanımda Vahayı kapana sıkıştırıp onu iyileşmeye mecbur bırakacaktı.

Atlas sessizce karşısındaki tekli koltuğa bakarken aklında bir yandan ne yapacağını tartıyor bir yandan da korkusunu atlatmaya çalışıyordu. Bu kadarı ona çok fazla gelmişti ama ona bile fazlaysa Mabel için ne kadar fazla olduğunu düşünemiyordu bile.

İdil hanım Atlas'ın hazmetmesi için ona biraz mühlet tanıdı. Sessizlik onun alışkan olduğu bir şeydi, Atlas'ın gözleri koltuğa dalmış on dakika boyunca oradan kımıldamamıştı. On dakikadır sessizliğe yemin etmiş gibi duran Atlas gözlerini zar zor ayırdığında İdil Hanım biraz tereddüt biraz da umutla ''Şimdi ne yapacaksın?'' diye sordu.

''Ne yapmam gerekiyor, siz söyleyin.'' İdil hanım bu sorunun kendine sorulmasını umduğu için oldukça sevinmiş bunu belli etmeden soğuk kanlılıkla söylemek istediği sözleri dile getirmişti.

''Ya bunları yaşanmamış sayar kendi hayatına devam edersin, ya da Mabel'e değer veriyorsan onu seviyor ve kurtarmak istiyorsan bana yardım edebilirsin. Hem daha fazla insan ölmez hem de Mabel iyileşebilir.'' Atlas tırnak etlerini koparmaya devam ederken aklında bunu yapabilip yapamayacağı konusunda kendiyle tartıştı. Mabel'e çok değer vermişti ama bu kadarı onu aşıyordu.

Erkekleri öldüren bir seri katil kişiliği vardı ve bu ölüm riski yüksek olan bir tehlike demekti.

Mabel mi daha ağır basıyor yoksa korkum mu? Diye sordu kendine Mabel'in mavi gözlerine âşık olduğu genç çocuk. Onun kalbini yersiz kırmıştı, ona arkadaş gibi baktığını söylemişti ama buna kendi emin olamıyor nedense bu dediği için kendini pişman hissediyordu.

Ayrıca bugün gördüğü o kötü hali ve yalnızlığı gözünün önünde tekrar belirmiş kalbini sızlatmıştı. Ne zaman sorsa hep yalnızdı, ailesi yoktu ve Mabel bu kadar şeye rağmen tek başına hayatta kalabilmişti. Hayatında gördüğü en cesur ve güçlü kızdı.

Aklında her şeyi tamamen tarttığında bir karar vardı, dudaklarını ısırdı ve İdil hanıma döndü.

''Mabel için, ne yapmam gerekiyor?''

21.Bölüm burada bitmiştir...

Umarım bölümü beğenmişsinizdir... Sizce İdil hanım Atlastan ne isteyecek?

Bir sonraki bölüm sizce neler olacak?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hepinize ölümün peşinizde olmadığı günler diliyorum...

 

Loading...
0%