Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@byzloey

M A B E L / K A T İ L İ N P E Ş İ N D E


İnsan sizce güçsüz bir varlık mıdır?

Örneğin dokuz yaşında ki bir çocuk, ne kadar güçlü olabilir diye düşünebilirsiniz, ama o çocuğun kolu kopsa yaşamaya bir şekilde devam edebilir. Hatta annesi hastaysa, yataklara düşmüşse o yaşta bile koca adam olup çalışıp annesinin iyileşmesi için her şeyi yapabilir.

Ya da yedi yaşında bir çocuk, tacize uğrayıp o yükle ve o travmayla yaşamaya devam edebilir, benim gibi... Aklımda duyduğum ses ile okuyun bu sözü..

Buradan ben şu sonucu çıkarıyorum, insan başına geldiğinde her acıyla baş edebilir. Öyleyse güçsüz insanlara, başına ağır şeyler gelmediği ve bununla baş etmek zorunda kalmadığı için güçsüz insanlar diyebilir miyiz? Daha dün insan psikolojisi ve beyni hakkında ki düşüncemi bu düşüncem fazlasıyla desteklemiyor mu?

Herkesin kendi düşüncesi kendi doğrusudur, yedi yaşımda her şeyin ilerleyen zamanlarda boka saracağını düşünürdüm. Yalnızlık, acı, yetim ve öksüzlük bir de beynimi yiyen geçmiş. Merak ediyorsunuz, bu kadar aklından çıkmayan ne?

Neden hep kanlar içinde kabusların var, neden ellerinde hep kan hissediyorsun. Bilmediğiniz şey bunun on yıl boyunca böyle devam ettiği, çünkü ben yedi yaşımda sadece istismara uğramadım. İlk hayatta kalma savaşımı verdim.

Neyin ne olduğundan bir haber olsam da, ölümle burun buruna geldiğinizde anlıyorsunuz, o tehlikeyle baş başa kaldığınızda içinizde bir yaşam mücadelesi bir yaşam savaşçısı beliriyor.

İnsanlar ne kadar ölmek istediğini söylese de, ölümle burun buruna geldiğinde yaşamak için beklenmeyecek savaşlar verir.

Bende verdim, verirken hayatımı kurtardığım kadar, kaybetmiş oldum.

Dünya'nın en büyük günahları, insan zihninde işlenir demiş Oscar Wilde. Ben ilk günahımı hem zihnimle, hem bedenimle işledim.

Her zaman korkak bir insan olduğumu söylemiştim, her zaman yardıma muhtaçtım ve kim olursa olsun ne olursa olsun birinin bana yardım etmesini diledim. İdil hanım pişman olursun demişti, olmadım. Çünkü yedi yaşımda ilk cinayetimi işlerken, yaşamak için direnirken yalnız değildim. Bunu tek başıma yapamazdım, içimden bir savaşçı çıktı, ilk defa hayatımın cesaretini ilk ve son kez gösterdim Beni taciz edip öldürmek üzere olan bir adamdan kurtulmak için, hayatta kalmak için onu öldürmek zorunda kaldım.

Şimdi ise aynı yedi yaşımdaki gibi üstüm başım kan şekilde yatıyorum, tek fark bu kan benim kurbanımın kanı değil.

Gözlerimi araladım, aralar aralamaz şiddetli ışığın gözüme vurmasıyla geri kapattım. Belimde hala sızı hissediyordum, derin bir nefes aldım. Gözümü tekrar açmaya çalıştım ama açamamıştım, saniyeler sonra bir gölge belirdi ve ışık beni hedefinden çıkardı, gözlerimi açabildim. Kısık bir şekilde açtım, her şey bulanıktı önce. Kirpiklerimi art arda kırpıştırdım görüntünün netleşmesi adına, dakikalar geçtikçe yeni netleşmeye başladı.

''Mabel?'' sesi ayırt edemiyordum, ama endişeli bir tonda olduğunu sezebiliyordum. Görüşüm netleşti, uzun zamandır yüzüne hasret kaldığım annem sonunda karşımdaydı, benim için endişelenmişti. Bu görüntü gülümsememe sebep oldu, bunun olabilmesi için her gün bıçaklanabilirdim.

''Mabel, kızım.'' Saçlarımla soğuk parmak uçları temasa geçtiğinde titredim, her dokunuşu her kokuyu hassaslıkla algılıyordum. ''Mabel iyi misin kızım?'' Sol tarafımdan başka bir ses daha duyuldu. Bu bir erkek sesiydi, Müdürün sesiydi.

''MABEL! UYANMIŞ AMAN ALLAHIM UYANMIŞ.'' Yüksek sesle irkildim, bedenim böyle bir ani titreşim beklemiyordu. ''Sussana kızım, daha yeni açtı gözlerini.'' Bu kalın sesin sahibini de bağıran sesin sahibini de yakından tanıyordum. Gözüm Müdürün arkasında ki endişeli iki çift göze döndü, Rüveyda ve Setenay ağlamış görünüyordu

''Su..'' diyebildim fısıltıyla. Dilim damağım kurumuştu, yutkunamıyordum. Işık oldukça gözümü alıyordu ama engellemek için kolumu kaldıracak bir gücüm bile yoktu.

Rüveyda Setenay'ı ve Müdürü ittirdi, baş ucuma gelip yüzüme doğru eğildi. Eğilmesi neredeyse teşekkür etmeme sebep olacaktı çünkü gözüme vuran ışığı da engellemişti. Eline hemen baş ucumda ki sürahiyi alıp bardağa su doldurdu.

''Son anda kurtulmuşsun, kurtulmasan... düşünemiyorum bile. Ben demiştim ama bak ya katil Mabel'in de peşine düştüyse diye.'' Rüveyda'nın sözü bittiğinde dudaklarımı uzattığı bardaktan çektim, Setenay ise Rüveyda'yı alttan alta cimciklemiş onun sıçramasına sebep olmuştu. ''Şom ağzını kapa sen istersen.'' Rüveyda mahcup bir şekilde kafasını eğdiğinde hafifçe gülümsedim ve elimi sıkı sıkı tutan anneme döndüm. ''Kızım ne kadar korktum, resmen düşüp bayılıyordum. Etrafta bulunamayan bir katil olduğundan neden bahsetmedin bana seni yalnız bırakmazdım. Ya da Neriman hanımı yollardım yanına yalnız bırakmazdım seni.'' Söylediklerini bir süre sonra duymamaya başladım, çok uzun ve hızlı konuşmuştu. Şu an için algılarımın o kadar açık olduğunu düşünmüyordum. Sadece endişeli yüzünü izledim, gülümseyerek. Bu görüntüyü uzun zamandır beklemiştim, hem de çok uzun zamandır.

''Mabel.'' Müdürün sesini duyduğumda gözümü annemden aldım ve Müdüre çevirdim. ''Sen... Katili gördün mü? Olay nasıl oldu?'' Hafızamı yokladım, en son ne hatırlıyordum?

Aklıma Orçun'un görüntüsü geldiğinde tekrar nefesimin kesildiğini hissettim, hayır hayır daha geriye gitmeliydim. En son lavaboya giriyordum, sonrası yoktu. Uyandığımda belimde bıçak yarası vardı, Orçun çoktan bu dünyadan ayrılmıştı.

Derin bir nefes aldım ve yattığım yerde rahatsızca kıpırdandım. ''Dikleştireyim mi?'' Anneme onay verip tekrar Müdüre döndüm. ''En son alt kata indim, yalnız kalmak istemiştim ama kendimi iyi hissetmedim. Sanırım bayıldım hatırlamıyorum çünkü, kimseyi görmedim kimse yoktu. Kendime geldiğimde yerde öylece yatıyordum, yaralıydım. Orçun da....'' Sertçe yutkundum, devamını anlatmaya dilim varmadı. Müdür anladı, kafasını yere doğru eğdi ve hafifçe salladı.

''Bu katili nasıl olurda yakalayamazlar? Nasıl olurda sizin okulunuza kadar gelir Müdür bey! Güvenlik kameranız falan yok mu ya da her hangi bir kanıt falan?'' Müdür bey ensesini sıkıntıyla kaşıdı, yere eğik yüzünü mahcup bir şekilde kaldırdı.

''Geçen gün ki yağmurdan dolayı hasar gördü, kameralar arızalı kayıtlar yok maalesef. Polis etrafta ki güvenlik kameralarını araştırıyor. Alt katta ki arka kapı aralık sadece, kanlı ayak izleri var ama bu ayak izleri yani ayakkabı Orçun'a ait. Polis bunun nasıl ve neden olduğunu araştırıyor. Kimse birini görmemiş, Mabel'in ifadesine ümit bağlamışlardı ama o da bir şey görmediyse... pek şansları yok demektir.'' Kaşlarım ister istemez çatıldı. ''Nasıl Orçun'un ayakkabısıyla kanlar...''

''Orçun'un ayağında ki ayakkabılar yok, muhtemelen onun ayakkabılarını giydi ve gitti. En azından polislerin düşüncesi bu yönde.'' Bu kadar detayı detayına düşünen bir katil.... Katil yanımda birini öldürmüştü, beni de yaralamıştı. Nasıl bir şeyin içindeydim, baygın olmasam neler olurdu? Tekrar o anı düşündüm ve nefesim kesildi.

''Mabel, çok ucuz kurtuldun. Seni de öldürebilirdi, ne olduysa acelesi var gibi kaçmış.'' Annem bu duyduğuyla deliye döndü adeta, öfkeyle Müdür beye döndü. ''Ne demek seni de öldürebilirdi! Size davacı olsam bunun bedelini çok ağır ödeyeceğinizin farkındasınız değil mi Müdür bey? Bu çocuklar sizin sorumluluğunuzdaydı.'' Annemin bağırışları başımda zonklamalara yol açarken engellemek için dudaklarımı araladım ama beklemediğim şekilde Müdür bey benden önce beklemediğim bir tepki vermişti. ''Benim de çocuklarım ölüyor Ayşe Hanım. Kaç çocuğum öldü biliyor musunuz? Birini bugün ellerimle kurtardım, emin olun sizden daha zor zamanlar geçiriyorum. Sizden daha ağır hesaplar vermem gereken aileler var.'' Annem şaşkınlıkla dudaklarını araladı. Böyle bir tepki beklemediği için afallamıştı, dudakları aralandı kirpiklerini art arda kırpıştırdı.

Müdür bey bana üzgünce bir bakış atıp odadan çıktığında Annem anında bana döndü. ''Bir daha o okula gitmiyorsun, şikayetçi olacağım. Okuldan da bunun sorumluluğunu almayanlardan da şikayetçi olacağım.'' Rüveyda ve Setenay aynanda şaşkınca anneme döndü. ''Ayşe teyze yapma ne olursun.'' İkisi de neredeyse aynanda söylemişti.

Bende boğazımı temizleyerek kızlardan anneme çevirdim bakışlarımı. ''Anne, şikayetçi falan olmuyorsun. Çok zor zamanlar geçiriyor.'' devamını getirmeme izin vermedi. ''Beni sen ilgilendiriyorsun, sen benim kızımsın. Bu yapılanları yanlarına bırakmayacağım elbette.'' Çantasından sigara paketini çıkardığında içimde tekrar oluşan öfkeyle şu an bu endişesini ve bu istediğim ilgiyi kaybedeceğimi bilsem de doğruldum ve anneme kaşlarımı çatarak baktım.

''Geçmişin hıncını bu masum adamdan çıkarmayacaksın, yılların telafisini yapmak için geç kalmadın mı sence de?'' elinde ki paketi düştü, gözleri çantasından bana döndü. Gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir ifade belirdi, hüzün.

Nefes alış verişi sıklaştı, yutkunmaya çalıştı ama beceremedi. Çantasını sakince yerine bıraktı, gözlerini benden kaçırdı çünkü gözleri dolmuştu. Yere düşen sigarasını aldı ve ağır adımlarla odadan çıktı.

Kendimi sıktım, ağlamayacaktım. Ağlamak istemiyordum, dudaklarımın içini koparırcasına ısırdım. ''Mabel.'' korku tonunda Rüveyda'nın sesi kulaklarıma ilişti. Yüzümü ağır ağır ona doğru çevirdim. Umarım soru sormazdı, kendimi iyi hissetmiyordum. Kimseye kendimi anlatabileceğimi de düşünmüyordum.

''İyi misin?'' ne diyeceğini bilememiş gibiydi, kirpiklerini hızlı hızlı kırpıyor sık sık yutkunuyordu. Setenay ise hemen arkasında meraklı gözlerle benim ufacık hareketlerimi dahil her şeyi izliyordu.

''Olacağım.'' dedim zoraki gülümseyerek. Sözümde ufacık bir yalan yoktu, olacaktım. Olmak zorundaydım. ''Biz çok korktuk, Gerçekten hiç bir şey görmedin mi? Nasıl bıçaklandın?'' Doğrulduğum yatağa yavaşça geri uzandım. Belim şu an çok daha iyiydi, en azından canımı fazla yakmıyordu.

Ne kadar olmuştu ki ben geleli?

''Görmedim, uyandığımda zaten yaralıydım. Sahi, saat kaç?''

Setenay bileğinde ki saate bakmak için bileğini kaldırıp çenesini kaşıyarak saate baktı. ''Sekize geliyor, biz seni getirdiğimizde öğlen bile olmamıştı. Ara ara uyandın ama tekrar küt diye gidip durdun.'' Kaşlarım belli belirsiz çatıldı, ayıldığımı hiç hatırlamıyordum. Hatta ilk geldiğim zaman hariç kesintisiz uyumuşum gibi gelmişti. ''Emin misin?'' dedim sorgucu bir şekilde.

''Evet hatta bize baktın, sana seslendik cevap vermedin sonra tekrar bayıldın.'' dudaklarımı büzüp kafamı hafifçe sağa sola salladım. ''Hatırlamıyorum.'' diye mırıldandım.

Rüveyda gelip dikkatlice ellerini boynuma doladı. ''Oy benim talihsiz çikolatam. Bi daha seni hiç yalnız bırakmayacağım.'' Gülerek bende kollarımı ona hafifçe sardım, ''tamam yeter sıra bende.'' Setenay Rüveyda'yı geriye doğru çekti ve gülümseyerek kollarını bana daha sıkı sardı. ''Yavaş yavaş kız hasta öküz.'' Setenay Rüveyda'yı duymuyordu bile.

Setenay geri çekilirken kapı tıklandı, Kapının arasından Müdür kafasını içeri doğru uzattı. ''Mabel, kendini iyi hissediyorsan eğer polisler ifade almak istiyor.'' Pek de iyi sayılmazdım ama bir an önce verip kurtulmak adına kafamı aşağı yukarı salladım.

Müdür bey önde içeri girerken, Tayfun'un ölümü için benden ifade alan iki polis de arkasından içeri girdi. ''Merhaba geçmiş olsun Mabel.'' gözüme kestirdiğim polise gülümseyerek diğerine döndüm. ''Geçmiş olsun.'' Kafamı hafifçe salladım. ''Teşekkür ederim.''

Baş ucumdaki koltuğu genç olan polis yakınıma doğru çekti ve oturdu. Diğer polis ayakta duruyor elinde dosya ve kalem tutuyordu.

''Şimdi oraya indiğin andan buraya geldiğin ana kadar, hiç bir şeyi atlamadan anlatabilir misin bize? Her şeyi hatırlıyorsun değil mi?'' Kafamı aşağı yukarı salladım ve su almak için yanıma döndüm ama Rüveyda anında anlayıp suyu doldurmuş bana uzatmıştı. ''Teşekkürler.'' diye mırıldanıp elinde ki suyu aldım ve büyük yudumlar alarak bitirdim. Dudaklarım kurumuştu, kendimi fazlasıyla susamış hissediyordum.

''Orçun'un bir kızı sıkıştırdığını duydum. Sınıfa gidiyordum, giderken duydum. Duymamazlıktan gelip gidecektim... gidecektim ama..'' Aklımda olmaması gereken yabancı bir ses beni durdu, öyle korktum ki gidemedim.

''Ama?'' dedi sorgular gibi, kaşlarını hafif kaldırmış diyeceklerimin merakıyla ağzımın içine bakıyordu.

''Ama gidemedim. Sonra koridorda öğretmen varmış gibi davrandım öğretmene seslendim. Kızı bıraktı, biraz konuştuk ağlıyordu kötüydü bende etkilendim. Yalnız kalmak istediğim için alt kata indim. Tek başıma merdivenlerde oturuyordum, sonra halsizlik çöktü önceki gün yağmurda kalmıştım baya hastalanacak gibiydim. Lavaboya gidip yüzüme su vurmak istedim, gözüm karardı. Bayılmadan hemen önce Orçun'un sesini duydum.''

Kafasını dinlediğini belli edercesine salladı ve dikkatle bakışlarını önünde ki dosyadan bana çevirdi. ''Ne dedi? Neden yanına gelmiş?''

''Banu'nun, yani sıkıştırdığı kızın bana ne söylediğini sordu sanırım, hayal meyal hatırlıyorum sonra düşüp bayılmış olmalıyım o kısım yok çünkü bende. Uyandığımda ise yaralıydım, lavaboda yerde yatıyordum. Sonra bel boşluğumda acı hissettim, elimi oraya attığımda kanı gördüm. Sonra yere baktığımda her taraf kandı, kafamı kaldırıp Orçunla... Orçun'un...''

Sertçe yutkundum, güçlü olmam lazımdı. Derin bir nefes aldım ve kaldığım yerden zorda olsa devam ettim. ''Orçun'un cesedini gördüm. Zaten çığlıklarıma Müdür bey koştu buraya getirdi beni.'' Sözüm bitene kadar gözlerini kısıp dikkatle dinledi. ''Anlıyorum.'' diye mırıldanıp elinde ki dosyayı kapattı. ''Sen kimseyi görmedin, kimseyi duymadın.'' Kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım. ''Peki böyle bir parfüm kokusu ya da başka bir şey ip ucu olabilecek hatırladığın...'' Bu kez Kafamı sağa sola olumsuzca salladım.

''Acelesi varmış gibi gittiğini söylemişsiniz neden öyle söylediniz?'' Ellerini diz kapaklarına yasladı ve hafifçe bana doğru eğildi.

''Katil sadece kafalarına V harfi çizmiyor, avuç içlerine de bırakıyor. Haberlerde kan olduğundan ve oraları buğuladıklarından görünmüyor bu ama biz her cinayetinde buna şahit oluyoruz. Bu kez bir elinde ki V harfi yarım kalmış. Ayrıca adım aralıklarına göre koşarak arka kapıdan çıktığını düşünüyoruz. Bu katil her kimse kurbanlarının ayakkabılarını giyiyor ve arkasında kendine dair hiç bir iz bırakmıyor.'' Ellerine baktığımda bir elinde yarım kalmış V'yi gördüğümü hatırladım.

Evet yarım kalmıştı, Orçun'un ayakkabılarının olup olmadığına dikkat etmemiştim ama açıkçası duyduklarım beni daha fazla korkutmuştu. Düşündüğümüzden daha korkunç bir zekaya sahipti.

''Bakın çocuklar durum çok ciddi, o yüzden sizin iyiliğiniz için bir süre gerekmedikçe dışarı çıkmayın özellikle Mabel sen tek başına çıkmamalısın. Şu ana kadar öldürmeden bıraktığı kimseye rastlamadık. Senin için geri dönebilir üstelik sen onun ilk kadın cinayeti olabilirdin. Hiç bir yerinde V harfi yok ama yine de dikkatli ol. Elimizden geldiğince araştırıyoruz. En yakın zaman da bulacağız.'' Gülümseyerek belli belirsiz kafamı salladım.

''Tekrar geçmiş olsun, gelişmelerden sizi haberdar edeceğiz. Okula gittiğiniz süreçte de içiniz rahat olsun. Okula ve etrafına polis ekipleri, sivil ekipler yerleştirdik. Müdür beyle de iletişimdeyiz yani gönlünüz rahat olsun. Dediğim gibi okul harici gerekmedikçe evden çıkmayın en azından tek başınıza.'' Rüveyda ve Setenay kafasını salladı. Polisler odadan çıkarken Rüveyda ağzını eliyle kapattı, gözleri irileşti.

''VAY ANASINI!'' eliyle ağzını kapattığı için ne dediği anlaşılmıyordu. ''Ne diyorsun?'' dedi Setenay elini ağzından çekerken. ''VAY ANASINI!'' dedi bir kez daha. En azından bu kez dediği anlaşılırdı.

''OLUM NETFLIX DİZİSİ GİBİ, ŞUNA BAK GERİLİM FİLMİNE DÖNDÜ İYİCE. YALNIZ ZEKASINA HAYRAN KALDIM!'' Setenay ile gözlerimizi irileştirdik, Rüveyda bizi bile görmezden geliyordu. ''Bir seri katile mi hayran kaldın?'' dedi Setenay algılayamamış gibi bir ifadeyle.

''Düşünsene beni kaçırıyormuş ama sonra bana aşık oluyormuş-''

''Lan sus sen şom ağızlısın o da olur şimdi bir de seninle uğraşmayalım.'' Setenay'ın söylediğine gülmeden edemedim. Müdür burda olduğunu hatırlatırcasına boğazını temizleyince hepimiz irkilerek ona döndük. ''Kızlar, bu hayal gücünüzü tebrik ettiğim ama daha yaratıcı şeyler için kullanırsanız sizin için yararlı olur. Mabel, ben artık gidiyorum. Yarın tekrar geleceğim.'' Rüveyda utanmış şekilde kafasını eğerken Setenay gülümsüyordu. Bende Setenay gibi Müdüre gülümsedim. ''Teşekkür ederim.''

''Ne teşekkürü asıl benim sizlere büyük bir özür borcum var ama geçecek inşallah hepsi.'' Bu adama gerçekten üzülüyordum, bizim için elinden geleni yapıyordu halbuki.

Müdür bey ağır ağır odadan çıkarken kızlarla baş başa kaldık, Setenay baş ucuma otururken Rüveyda yine Rüveydalığını yapıyordu.

''Katil kim oynayalım mı?''

--

''Mabel şundan da yesene.'' Rüveyda'nın uzattığı reçelli ekmeği şiddetle ittirip bıkkınlıkla ''Ay! Yeter valla patlayacağım.'' diye söylendim. ''Kızım tam bir hafta oldu, yeter artık çok daha iyiyim ben.'' Rüveyda kaşlarını çattı ve Setenay'a döndü. ''Valla kız haklı hiç bakma bana öyle. Ben bile izlerken daraldım bir haftadır kızın ağzından girdin burnundan çıktın.'' Setenay'ın bana hak vermesine sevinerek Rüveyda'ya döndüm ve 'bak' der gibi kaşlarımla işaret ettim.

''Ama doktor hızlı iyileştiğini söyledi peki bu kimin sayesinde?'' Setenay ile göz göze gelince dudaklarımızı ısırdık, Haklıydı. Hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu, seansa gitmediğimde İdil hanım aramış eve geleceğini söylemişti. Annem yine şaşırılmayacak şekilde yoktu, son söylediklerim ağırına gitmiş olmalıydı. Rüveyda ve Setenay'ın annesiyle konuşmuş izin almıştı. Kızlar bir haftadır benimle beraber evde kalıyorlardı.

Okula da Müdür'ün kesin emri üzerine gitmemiştik, üçümüzde. Rüveyda ve Setenay bakıcı görevini üstlendikleri için onların da gelmemesini istemişti.

Polis ise hala bir ses sedanın çıkmadığını henüz başka cinayetin olmadığını söylemişti, zaten söylediklerine göre bazen ayda bir bazen haftada bir cinayet işliyormuş yani belli bir zamanı ya da yeri yokmuş o yüzden bunu normal karşılıyorlardı. Tek öğrendiğimiz bu aralar cinayetin daha çok arttığıydı.

Annem ise beni aramıyordu, kızlardan nasıl olduğumu öğrenip kapatıyordu. Yine bencillik ediyor üzerime daha çok düşmesi gerekirken daha çok uzaklaşıyordu. Bazen geceleri ağlıyordum, bazen yine kabuslar görüyordum ama kızlar benleyken bu oldukça azalmıştı. Ağlama sebebim annemi yanımda istememdi ama o gelmemişti, aynı babam gibi.

Soğuk esen rüzgar tenime değince irkildim, pencere açık kalmış olmalıydı. Saat henüz sekiz civarıydı, sabah rüzgarı üşütüyordu. Erken uyuya kaldığımız için erken uyanıyorduk. Üstelik bugün İdil hanım geleceğini söylemişti, bugün seansımız vardı. Benim için oldukça endişelenmişti, seansımız yerineyse gelememişti çünkü ağrılarım vardı.

Bu bir hafta da çiçeklerime oldukça iyi bakmış, günlüğüme her gün olanları not almıştım. Neredeyse beş altı sayfası kalmıştı, dışarı çıktığım bir vakit yeni bir günlük alsam iyi olacaktı. Kızlar da en çok Rüveyda olmak üzere dışarı çıkıp duruyor benden gizli işler çeviriyorlardı ama yaptıklarından hiç bir şey anlamıyordum.

''Madem doydun taştın, Seni yine bakıcı Setenay hanıma bırakıyorum.'' sandalyesini geri çekip gürültüyle kalktı ve montunu almak için askılığa yöneldi. ''Hop hop hop, sen dur bakalım. Nereye böyle gündüz gündüz kaçıp duruyorsun. Flört falan mı yaptın sen?'' Gözleri irileşti, hatta montu elinden düştü. ''Oha, bir haftadır aklıma bile gelmemişti ama hatırlattığın iyi oldu birini bulayım bir ara.'' Gözlerimi devirip kollarımı birbirine doladım.

''Ya işim var gücüm var Allah Allah!'' yere eğilip motorunu aldı, telefonunu cebine koyarken yavaşça kalkıp kapının önüne barikat gibi kuruldum. ''Nereye gidip durduğunu söylemeden hiç bir yere gidemezsin.''

Rüveyda kaşlarını çatmış isyankar şekilde bana bakarken arkadan ağzına salata atmış Setenay konuştu. ''Ben söyleyeyim, katilin peşinde koşuyor yarım akıllı. Şu kaçırılma fantezisini gerçekleştirecek herhalde.'' Duyduklarım karşısında gözlerim irileşti ve kendimden beklemediğim şekilde sesim yükseldi. ''NE! Sen bir haftadır katili mi arıyorsun?'' Rüveyda koşar adımlarla Setenay'ın yanına gidip ağızına bir tane vurdu. ''Sen ne gerizekalı ne gamsız ne gevşek bir insansın. Sana söyleme dedim, Söz vermiştin!'' Ben hala Rüveyda'nın Setenay'ı azarlamasını görmezden gelip bana açıklama yapmasını bekliyordum.

''Rüveyda! Aklını mı kaçırdın sen? ya sana bir şey olsa ya-''

''Ya karşı karşıya gelmem, bende ondan arıyorum ya, öldüreceğim onu. Hatta ümüğünü sıkacağım, arkadaşımı bu hale getirip dışarda fink atıyor.'' Setenay arkasına yaslanarak kahkaha atmaya başladı. ''Polisin bulamadığı bir Seri katili öldürme fantezisi ha? Tuttum bunu. Hatta şimdiye dek ağzından duyduğum en mantıklı kelime.'' Bir an düşününce gülmek istesem de ciddiyetimi bozmadım. Beni bıçaklamış bir seri katilden bahsediyorduk!

''Elimin tersindesin şimdi beş kardeşi yiyeceksin.'' Setenay ağzını kapatarak gülmeye devam ederken bir an duraksadı ''Kafiyeli oldu lan, kullanırım ben bunu. Bak bunu da tuttum.'' Rüveyda kafasını kaldırıp gözlerini yumdu ''Ya sabır.'' diye mırıldandı.

''Bana bakın, ikinizde oturun oturduğunuz yerde hasta hasta delirtmeyin beni. Seri katilin falan peşinden gitmiyorsunuz, saçma sapan davranışlarınızı görmek istemiyorum.'' Setenay ayağa kalkıp üzerini silkeledi. ''Çok geç yavrum, Rüveyda çoktan odana bir iz haritası çıkardı. Bulduğu ip uçları ıvır zıvır ne varsa hepsini üstüne yapıştırdı hatta inanamayacaksın biz uyurken böyle katil polis filmleri izleyip onların dikkate aldığı her şeyi almış.'' İşte bu kadarını ben bile beklemiyordum, şaşkınca Rüveyda'ya döndüm. ''Hadi canım.''

Rüveyda derin bir nefes verip ''Şu seri katil bi ara buraya uğrasa çok güzel olur.'' diye mırıldandı. ''Ölürsem arkamdan ağlarsın.''

''İkinizde kesin sesinizi, katil ölüm falan duymak istemiyorum.'' Henüz Orçun'un o görüntüsünü aklımdan yeni çıkarabiliyordum. Genelde kabuslarımın sebebi o oluyordu, beni çok fazla etkilemişti. Korkuyordum, kızlar gittiğinde evde nasıl tek kalacaktım bilmiyordum.

''Sen cidden odamda bir iz haritası mı çıkardın?'' Hasta olduğum için salonda uzanarak yatıyordum ve daha rahattı, kızlarda yan kanepede beraber yatıyorlardı. Odama çok nadir girmiştim. Hızlı adımlarla odama doğru ilerledim. Madem öyle bir şey çıkarmıştı odama girdiğimde ben neden görmemiştim?

''Mabel.'' Rüveyda arkamdan gelirken, Setenayında adım seslerini işittim. Gerçekten neler bulabildiğini merak ediyordum, bu nasıl bir cesaretti ya da aptallık? Ödü kopması gerekiyordu, ya başına bir şey gelseydi? Onun ki tamamen cahil cesaretiydi.

Bok yoluna gitmek istiyordu anlaşılan, öfkelendim.

Hışımla odamın kapısını açıp etrafta göz gezdirdim.

''Eee? Nerede?'' etraf aynı şekilde duruyordu. ''Şurada canım, yine filmlerden gördüğü taktiklerle gizlemiş arkadaş.'' Setenay arkadan gelip çalışma masamın çaprazında ki tabloyu indirdi ve tablonun altında bir harita, haritanın da üzerinde ki not kağıtlarını gözümüzün önüne serdi.

''Hadi canım...'' diye mırıldandım, kelimeler dudaklarımdan zor dökülüyordu. ''Sen kafayı yemişsin...'' dedim duvarda asılı haritaya yaklaşırken. ''Bende aynısını dedim.''

Rüveyda Setenay'a bir tane daha vurdu ve yanıma doğru tam haritanın önüne geldi. ''Bu işaretlediğin yerlerde neresi?'' Haritaya dikkatli baktım, bir tanesi bizim okuldu ama diğerleri birbirinden uzak semtlerdi. ''Bunlar cinayetin olduğu bölgeler belki bir şekil bağlantı bulurum ya da bir sonraki yer hakkında bir fikrim olur diye düşündüm ama çok bağımsız yerler.'' Gerçekten bir an Rüveyda'ya bakıp tekrar haritaya döndüm ve şunu düşündüm. 'Bu kız polis olmalı.'

Haritanın üzerinde ki notlara baktım. İç içe geçmiş iki V harfi vardı biri düz biri tersti. Kristalik bir yapı ortaya çıkmıştı ama ikisinin de V harfi olduğu belliydi. ''Bu da ne?'' diye sordum kağıdı haritanın üzerinden alırken. ''Ellere düz V, kafasının üstüne ters V bırakıyor. Belki bir sebebi vardır diye not aldım.'' Kaşlarım hayretle kalktı, kağıdı tekrar yapıştırdım. Diğer yanında ki kağıtta yazanları okumaya başladım.

'Hep erkekleri öldürdü.'

'Kadınları da öldürebilir.'

'Kurbanların ayakkabılarını giyiyor.'

'Hiç ip ucu, saç teli yok, kel olabilir.'

'Tüm cinayetleri aynı bıçakla işliyor.'

'AKYRTSO'

Art arda yazılmış harfleri görünce kaşlarım çatıldı, parmağımı kağıda doğru uzattım. ''Bu da ne?'' Kağıdı eline aldı. ''Bu kurbanlarının baş harfleri, belki bir kelimeye çıkar diye oynadım baya ama çıkmadı. Bak Tufan, Sabri, Orçun son cinayetleri.'' Kafamı aşağı yukarı salladım ve diğer iki not kağıdına baktım.

'Genelde kadınlara kötü davranan erkekleri öldürüyor.'

'Neden Mabel'in peşinde?'

''Genelde kadınlara kötü davranan erkekleri öldürüyor derken?'' Setenay yatağa oturup ellerini arkasına doğru uzattı ve yatağa yaslanarak Rüveyda'dan önce yanıt verdi. ''Rüveyda'nın tehdidiyle araştırdım. Hepsi ya karısını dövmüş, ya bir çok kızın canını yakmış ya da karısını aldatıp ulu orta rezil etmiş adamlarmış. Sabri mesela, daha önce bir kaç kere haberlere çıkmış üzerinden baya geçmiş. Rüveyda bizzat gidip karısıyla konuştu eve gelene kadar benimde haberim yoktu.''

Rüveyda'nın bu bir hafta içinde yaptıklarına şaşırmaktan neredeyse aklım durmuştu, ayrıyeten daha bununla da sınırlı kalmamış görünüyordu. ''Evet, kadını aldatmış. Yetmemiş çocukluk arkadaşı evli olan adamla yakın olduğu fotoğrafları çekip aldattı olarak göstermiş. Kadını çocukla ortada bırakmış, üstelik bu yaptığı yüzünden kadının çocukluk arkadaşı karısıyla boşanmış karısı da gelip kadının evini dağıtmış. Hatta çocuğunun gözü önünde annesini de dövmüş. Kısacası bu adamın o kadına inanılmaz derecede zararı dokunmuş, gittiği her yerde kadın sözlü hakarete maruz kalıyormuş. Orası küçük bir mahalle o yüzden herkes herkesi tanıyor.'' Bir an için kadına üzüldüm, kendimi yerine koymayı bile istemedim. Çünkü bunu tahmin edebiliyordum. Rüveyda'nın bu kadar bilgiye ulaşması bile mucizeydi ama oldukça tehlikeliydi.

''Başka birinin ailesine ulaştın mı?'' Kafasını olumsuzca salladı. ''Ama haberlerde bir tanesi daha var. Katilin polise göre ilk cinayeti, tecavüz etmeye çalışan bir adammış. Yani olmama ihtimali de var tabi, aynı adam haberlerde baş harfleri aynı ve aynı yerde daha önce bir kadını taciz etmiş bulamamışlar ikincisinde de bir kadının peşindeymiş sanırım.''

''Nasıl bir kadının peşindeymiş?'' Setenay sesli şekilde esnedi, esnerken kapattığı ağzından elini çekti ''Bir kız ifade vermiş peşimde biri vardı diye saat ve yer uyuşuyormuş bunu da o senin sorgucu polisinin başını şişirerek öğrendi.'' Ellerimle yüzümü kapattım. ''Yapmadım de Rüveyda.''

Gerçekten bu kadarına inanamıyordum. ''Gel otur gel, daha tam iyileşmedin.'' Setenay'ın işaret ettiği yere, hemen yanına oturdum.

''Ya ne yapayım, senin peşinde olabilir dedi polis. İyileşene kadar bulunmasına katkım olsun istedim, üstelik kendimi de tehlikeye atmadım telefonda polisin numarası tuşlu duruyordu her an ufacık şey olsa basmaya hazırdım. Hem ben tek başıma gitmedim aramaya.'' Kaşlarım belli belirsiz çatıldı. Kimle gitmiş olabilirdi kİ? Setenay hep evdeydi Rüveyda olmadığı zamanlar.

''Kimle gittin?'' dedim merakla. Dudaklarını ısırdı ve gözlerini hafif kıstı. ''Şey.... ilk gün eve ziyarete Furkan geldi ya.'' aklımdan geçen şey değildir umarım, Furkan ilk gün geçmiş olsuna gelmişti hatta tatlı da getirmişti. Faruk da gelmek istedi ama sonra gelecek demişti, söylediğine göre Faruk Furkandan kat kat daha fazla etkilenmişti üstelik Faruğun fotoğraflardan haberi yoktu.

''Eeee?'' dedim devamını tahmin ettiğim halde olmamasını dileyerek.

''Eeesi ben o gün karar vermiştim peşine düşmeye o da bana ortaklık teklif etti. Hatta okulda da polisin yaptığı aramalara yardım etmeye çalıştı ip ucu buluruz belki diye ama...''

''Ama?'' dedim devam etmesini beklercesine, Setenay gülerek ''Polisler kıçına tekmeyi vurmuş.'' dediğinde bende kendimi tutamadan güldüm.

''Siz gerçekten....''

Cümlemi çalan kapı böldü, üçümüzde birbirimize bakarken aklıma bugün gelecek misafirim düştü. ''İdil hanım.'' dedim sevinçle ve ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim.

Kızlar odamda kalmıştı, biz seansları baş başa yaptığımız için bunu onlara açıklamıştım. Seans bitene kadar gelmeyeceklerdi, katilin peşine düşme konusunda da ikisiyle sonra görüşecektim. Böyle bir şeye katiyen izin vermiyordum, tehlikeliydi fazlasıyla tehlikeliydi. Lise eğlencesine alınabilecek bir konu değildi. Bir şeye daha emindim ki Rüveyda Orçun'u o şekilde görmemiş olmalıydı çünkü görseydi asla bu kadarına cesaret edemezdi.

Kapıyı büyük bir sevinçle açtım, hayatta beni kızlar kadar önemseyen tek kişi İdil hanımdı. Onu annem kadar seviyordum ve annem gelmiş, anne şefkati alacak gibi sevinmiştim.

''Mabel.'' içeri girip elinde ki poşeti anında yanında ki komodine bırakıp kollarını bana sardı. ''Ah meleğim benim nasılsın? Yaran nasıl oldu?'' Kollarımı beline dolayıp mutlulukla sarıldım.

''Daha iyiyim.'' sizi gördüm daha iyi oldum.

''Anneni neredeyse her gün aradım ama sadece bir kere çıktı telefonlarıma.'' şaşırmadım, buruk bir şekilde gülümsedim. ''Çok meşgul olmalı.'' diye mırıldandım kapıyı kapatırken.

Çok meşgul olmalı, geçmişimizden kaçmakla...

''Gel fazla ayakta kalma.'' Elini koluma uzattığında onu engelledim ve komodine bıraktığı poşeti aldım. ''Gayet iyiyim çok eğilip kalkmadıkça yaramdan yana bir sıkıntım yok.''

''Oh, iyi bari.'' dedi rahatlamış bir ifadeyle.

İdil hanım poşeti elimden aldı ''Sen otur ben tatlıları tabağa koyup geleyim.'' İdil hanım eve bir çok kez gelmişti, çok ağır hastalandığımda beni hastaneye götürür gelir bana bakardı. Hasta, doktor ilişkisinden çok öteydi bağımız. Neredeyse ellerinde büyümüştüm, ona anne samimiyetinde yaklaşıyordum ama kocası yıllar önce psikolojik rahatsızlıktan vefat etmişti. O zamanlar İdil hanım çok ağır zamanlar geçirmişti, bende eski samimiyeti o günden sonra gösteremiyordum. En azından İdil hanım demeyi bırakmamıştım ona.

''ben halled-''

''Sen oturuyorsun ben getiriyorum, yanına sıcak bir şeyler ister misin?'' Kafamı aşağı yukarı sallayarak bana işaret ettiği salonda ki kanepeme ilerledim. Bazen keşke İdil hanımın kızı olsaydım diyordum, onun çocuğu yoktu. Tek yaşıyordu, evi de yoktu ofisinin arka odasını kendi odası olarak tasarlamıştı. Home Ofis şeklinde çalışıyordu.

Tek yaşayan biri için de gayet makuldü.

Kanepeme uzanıp battaniyemi üzerime aldım. İdil hanım dakikalar sonra elinde tepsiyle geldi. ''Kettle ile yaptım sıcak çikolatayı, buyur bakalım.'' önümde ki sehpaya bıraktı. ''Teşekkür ederim.'' kafasını hafifçe aşağı yukarı salladı ve üzerinde ki kabanı çıkarıp çantasını kenara bıraktı.

''Evet bakalım, bu nasıl oldu, sana bunu kim yaptı? Hengame de soramadım, aklıma da gelmedi seni merak etmekten.''

Boğazımı temizledim ve oturuşumu düzelttim, ''Şu seri katil.'' dedim zorlukla. ''Şu erkekleri öldüren, yanımda birini daha öldürdü.'' Ağızına attığı tatlı boğazında kaldı, yutkunamadı. Sesli şekilde öksürmeye başlayınca korkuyla ayağa kalkacaktım ki eliyle durmamı işaret etti.

''Sen.... emin misin? Gördün mü?'' kafamı olumsuzca salladım. ''Hayır ama V işaretli bir.... Bir....'' Yine devamını getiremedim, Orçun'un o hali gözümde canlanınca zorlukla yutkundum.

''Ceset mi vardı?'' Kafamı hızlıca aşağı yukarı salladım. ''Sen nasıl bıçaklandın peki?'' Bu konuya oldukça ilgili ve meraklı görünüyordu. ''Bilmiyorum, üşütmüştüm halsizdim tüm gün. Bayıldım, uyandığımda da bıçaklanmıştım.'' Kaşları belli belirsiz çatıldı. Kafasında bir şeyler tartıyor gibiydi, sanki birbiriyle çelişen düşüncelere maruz kalmıştı.

''Peki, güvenlik kamerası falan?''

''Maalesef, önceki gün mü ne şiddetli yağmur vardı. Arızalanmış, sadece kapıda Orçun'un ayakkabısıyla çıktığını biliyorlar ayak izleri var Orçun'un ayakkabısı yok. Diğer cesetlerinde de bunu yapıyormuş.'' Kafasını düşünceli şekilde salladı ''Biliyorum.''

Devam edeceğim sırada biliyorum demesiyle afallayıp duraksadım, gözünü daldığı yerden çekip bana çevirdiğinde yüz ifademi fark etti ve boğazını temizledi. ''Yani, haberlerde çıkıyor ya ordan takip ediyorum.'' Kafamı belli belirsiz sallayıp yarım ağız gülümsedim. ''Anladım.''

''Peki sonra?''

''Sonrası yok, etraftaki kameralara bakıyorlar ama çoğu arızalanmış. Sağlam olanlarda da kör noktalar var ordan geçmiş olabileceğini düşünüyorlar. Tek ip ucu alelacele çıktığı, son cinayetinde çizeceği V harfi yarım kalmış.'' gözlerini kısmış beni dikkatle dinliyordu.

''Anlıyorum.'' diye mırıldandı, ardından bakışlarını üzerimden çekip tatlı tabağına çevirdi. tatlıdan bir çatal daha aldı ama gözleri hala kısıktı. Bir şey düşünüyordu, ''Bir sorun mu var?'' diye sordum merakla.

''Yo, hayır. Senin için endişeleniyorum sadece. Tek başına çıkmamalısın dışarı falan, hatta tek kalmasan daha iyi olur bence.'' Bende yalnız kalmamayı çok isterdim, çok korkuyorum yalnız kalmak istemiyorum.

Sessiz kaldım, söyleyebilecek bir şeyim yoktu. Annem eve gelmiyordu, arayan ulaşamıyordu. Kim benimle kalacaktı ki? Rüveyda ve Setenay yakında evlerine dönmek zorundalardı.

İdil hanım bunu fark etti, sanki konuyu değiştirmek ister gibi gülümseyerek ''Öyleyse seansa geçelim mi?'' dedi ve ayağa kalkıp çantasından defter kalemini çıkardı.

Kafamı aşağı yukarı salladım, karşıma oturup gözlüğünü kutusundan çıkardı ve temizleyip gözüne taktı, ardından bacak bacak üzerine atıp dizine yasladığı defterini açtı ve yine her seans başı sorduğu soruyu sordu.

''Şuan kiminle seans yapıyorum?''

4.Bölüm burada bitmiştir...

Umarım bölümü beğenmişsinizdir, bölüm hakkına yorumlarınızı lütfen buraya bırakın.

Şu an çözülmemiş her şey için teorileriniz neler?
Sizce bir sonraki bölüm neler olacak?

Ufak bir spoiler veriyorum, öbür bölüm ilk bölümde bahsi geçen biri gelecek... Şimdiden gelmesi için sabırsızlanıyorum...

Her neyse, kızlar arasında en sevdiğiniz hangisi oldu?

Hepsinin cevabını merak ediyorum, bir sonraki bölümde görüşmek üzere, sizlere ölümün peşinizde olmadığı günler diliyorum...

 

Loading...
0%