Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@byzloey

Instagram : Byzloey

İyi okumalar dilerim, sizleri çok sevdiğimi hiç bir zaman unutmayın ve bu güzel bölümü her duygusunu hissederek okuyun.

Öpücükler ^^

15. Bölüm | Dinle Kalbimi Sesini Duyuyor musun?

It's My Fault, Dontask

Geçmişin Kalıntıları yaralayıcı oluyordu, bazen parmak olup boğazınıza dolanıyor bazen ise utanç duyduğunuz anılara bürünüp bugününüzü de sizden çalıyordu.

Hiç bu duyguyu tatmamış ya da tatmak zorunda kalmamıştım ama buna maruz kalan herkes etrafıma sarılmıştı. Her gözde bu duyguyu görüyordum ve yaşamadan öğrenmiştim.

Bazen geçmiş sizin nefesinizi bazense başkasının nefesini kesmenizi sağlıyordu, bir çift boks eldiveni ya da sargılara bürünerek parmaklarınıza dolanıyor o parmaklarla başkasının nefesini kesiyordu.

Neden geçmişimizin cezalarını hep başkasına kesiyorduk? Kendimizle yüzleşmeye mi korkuyorduk veya bu korkuyu şiddetle mi bastırıyorduk? Bunu hiç denemedim ama merak ediyordum.

Değdi mi bari?

Rahatladınız mı o kanları görünce, nefes alabildiğiniz mi başkasının nefesini kesince?

Ne oluyor gecenin sonunda peki, güçlü mü hissediyorsunuz? Bence çok daha zayıf düşüyorsunuz.

''Geliyorsun değil mi?'' Okul kapısının hemen yanına yaslanmıştım. Yara olmuş avuç içlerim cebimdeydi, gözlerimse çıkan iki arkadaştaydı. Bana öğleden sonraki dersin başında mesaj atmıştı, sinirle ayağımı yere vurmuştum. Attığı mesajda Ceyda'yla gitmemi, işi olduğunu söylemişti. Rüyasında görürdü.

Ceyda bir sonraki ders kendini toparlamış görünerek sınıfa gelmişti. Bu toparlanış verilen bir şırınga sıvısıyla değil birkaç toz tanesiyle olmuştu. Bunu görebiliyordum, eskisinden çok daha iyiymiş gibi görünüyordu. Daha enerjik daha kendisine benziyordu. Bu duruma büyük bir hayal kırıklığıyla bakabildim ancak.

''Asla kaçırmam.'' Ceyda yumruğunu bükerek Zeyd'e uzattığında çoktan beni görmeden önümden yürümeye başlamışlardı. Sessizliğimi bozmadım ve gözlerimi kısarak yerimden hareket etmeden onları izlemeye devam ettim.

Öğle saatinden sonra benden kaçması kendini direkt olarak ele vermişti, bir kere bile yanıma gelmemiş o güzel dudaklarını benim için aralamamıştı. Tibet bile günün kalanında benimle daha fazla muhatap olmuştu. Her ne kadar Ceyda için olsa da. Aynı zamanda az önce okul çıkışında Edis'i kapıya yaslı vaziyette bulmuştum. Ceyda'yı görür görmez gitmesi dikkatimi çekmişti çünkü bir geçmişleri olduğuna adım kadar emindim. Ayrıca İzel'e geldiğini de belli etmemişti, bende ona iyilik borcum olduğundan durumu bozmamıştım.

Derin bir iç çekerek kapüşonumu kafama geçirdim. Yağmur çiselediğinden ve rüzgâr ters yönden estiğinden beynime vuran soğuk başımı zonklatmaya başlıyordu.

Kapüşonumu geçirdikten hemen sonra Zeyd'in motora binişini izledim. Ceyda motorun hemen önünde dikiliyordu ve sanki bugün kriz geçirmemiş kadar sağlam görünüyordu.

O hepimizin sinir damarları üzerinde zıplayan andan sonra Zeyd'in kolunu yine gizlice tuttuğunu ve parmağını dizine yaslayarak ritim tuttuğunu görmüştüm. Benden tek kaçmayan gün boyu gözleri olmuştu, sanırım onları da esirgese bugün hiç bitmezdi.

Motor sesi okuldan uzaklaşmaya başladığında Ceyda arkasından bir süre baktı ve arkasını döner dönmez beni gördü. Tam karşımda olduğundan ve geriye çekilmediğimden beni göreceği gerçeği ortadaydı. Kendimi gizlememiştim.

Ellerini ceplerine yaslayarak bana doğru geldiğinde ağzımdaki sakızı çiğnemeye devam ettim. Son derse girmemiş onları kaçıracağımdan korkarak yarım saate yakın burada dikilmiştim, ağzım beklerken sakız çiğnemekten yorulmuştu.

''Nereye gideceğini biliyorum.'' Diye mırıldandım. Diğerlerinin onun yanına gidip gitmeyeceğinden emin değildim, emin olduğum bir kişi varsa o da Ceyda'ydı. O yüzden diğerlerini bekleyerek vakit kaybetmeyecek riske girmeyecektim. Bu gece oraya gitmem ve Zeyd'in ne yapacağını görmem gerekliydi.

Murat ile karşı karşıya geldiklerindeki dövüş konuşmaları az önce yapmışlar gibi aklımdaydı. Murat serserilerle, alkoliklerle ya da okuldaki kaslı çocuklarla daha önce birçok kez dövüşmüş olabilirdi ama Zeyd... onun karşısında hiçbir şansı yoktu. Zeyd onu paramparça ederdi.

Biri sokakta dövüşüyor koca alanı kullanıyordu diğeri ise küçücük alanda rakibiyle teke tek dövüşüyordu.

Dudaklarımı düşüncesiyle bile irkildiğimden sertçe ısırdım. Tırnak ucuma kadar nasıl buz tuttuğumu hissedebiliyordum ve bu üşüme soğuktan değildi, korkudandı. ''Ben de geleceğim.''

''Zeyd'le neden gitmedin?''

''O benden gideceğini sakladı ben de ondan geleceğimi saklıyorum.'' Dudaklarında keyifli çarpık bir gülüş yer alırken yanıma yaslandı ve kaşlarını kaldırarak yüzünü bana döndü. Bana göre gayet makul bir anlaşmaydı. İlk gizleyen sonuçta oydu, ben sadece onun oyununu onun kurallarına göre oynuyordum, çünkü bir yandan da bu işime geliyordu.

''İyi görünüyorsun.''

''İyiyim.'' Cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarına yasladıktan hemen sonra gümüş üzerinde olduğunu yeni fark ettiğim zambak desenli çakmakla sigarasını yaktı. ''Gidelim, ben zaten senin gelmen taraftarıydım.''

''Neden gelmemi istemiyor?''

Üflediği duman rüzgarla tüm yüzümü sardığında gözlerimi yumdum, Ceyda ve Zeyd aynı sigarayı kullandıklarından kokusu olmadığı anlarda sigara kokusunu arıyordum ve bulduğumda gözlerimde sadece onun gözleri canlanıyordu.

İşte bu duygu bu kadar boktandı.

Herkese ait kokular bile sadece onunmuş gibi sadece onu hatırlatıyordu.

''Bir insanla kaç kez tanışırsın?''

''Maskesiz bir kez.''

''Maskesiz bir kez.'' Diye tekrar etti beni. ''Zeyd'in kaç maskesi olduğunu biliyor musun?''

Kafamı olumsuzca salladım. ''Sadece iki. Biri dudaklarını bile aralamayan bir maske diğeri ise dudaklarını birbirine bile değdirmeyen bir maske.''

''Ya gerçek yüzü?'' dudaklarındaki bürük tebessümü gözüm kısık izledim. ''Bilmem, onu hiç görmedim.'' Bu oldukça kötü bir cevaptı, kalbim bu duyduklarından rahatsız olmuştu.

''Bir dakika dudaklarını birbirine bile değdirmeyen maske derken neyi kastettin?'' Zil sesi hemen üstümüzden yankılandığında Ceyda elinden sigarayı düşürdü ve kısık bir küfür savurup ayağıyla ezerek bana motorunu işaret etti. ''Gel, sana Zeyd'in görmenden korktuğu maskesini göstereceğim. Eğer görürsen... ondan uzaklaşacağından endişe ediyor.''

''Ya uzaklaşırsam?'' adımları kendi motoruna doğru ilerlemeye başlamıştı, kapüşonumu indirerek çiseleyen yağmurun tenime karışmasına izin verdim. ''Geri dönersin.'' Gülümseyerek ikinci kaskı arkadan çıkardı ve bana uzattı. ''Gitmek ya da kalmak hiçbir zaman endişe edilecek şeyler değiller Vera. Giden döner kalan gider, sorun her daim eve geri dönebilmektir.''

Ev.

Eve dönebilmek.

Hayır, ona dönebilmek.

''Ya sen?'' Kendi kaskına uzanan eli öylece hava da kaldığında sorduğum sorunun ne kadar yanlış olduğunu yeni fark edebildim, aklım sabahtan beri Zeyd'den başka hiçbir şeye kaymadığından düşünce kabiliyetim kısa bir tatile çıkmış olmalıydı.

''Ben... evi hiç terk etmedim. Etmediğim için o ev başıma yıkıldı.'' Havada öylece kalan eli hareketlendiğinde hafif geçen titremeyi saniye içinde yakaladım. Kaskı aldı ve kafasına geçirip beklemeden bindi.

Söylediği her cümlenin kime ait olduğunu zihnim delicesine yankılattı içeride. İkisi de acı çekiyordu, ikisi de evi terk etmişti ama işin kötü yanı ikisinin de dönecek bir evi olmamasıydı.

Çenemi kapatarak Ceyda'nın arkasına bindiğimde henüz bahçeye yeni varan kalabalıkta diğerlerini gördüm ama onlar bizi görememişti çünkü çoktan bahçe görüşünden uzaklaşmıştık. Ceyda bir saniye bile beklemeden okuldan uzaklaşmıştı.

Çiselemeyi bırakıp tamamı ile yağmaya başlayan yağmur üzerimizi ağırlaştırmaya başlıyordu, Ceyda'nın ceketinin içi yünlü olduğundan normalden kalın gözüküyordu. Ona sarıldığım zaman ince belli olmasına rağmen öyle gibi hissetmiyordum. Benim üzerimde Zeyd'in aldığı kaban ve onun atkısı vardı. Üşümüyordum ama sıcak da sayılmazdım. Sadece üstüm ıslanıyordu kaskımız olduğu için saçlarımız kuru olsa da uçları ıslanmaya şimdiden başlamıştı. Ceyda yolu dikkatle izlerken onun omuzunun üzerinden etrafa bakındım. Herkes yağmura yakalanamayacağı yerden yürümeye çalışıyordu. Kafasını kitapla korumaya çalışan bir kız vardı. Bazıları şapkasını takmış umursamazca yürüyordu. İnsanlar araçların camlarını kapatmış içerinin sıcaklığıyla buğulanmasına izin vermiş camlara resimler çizmişti, muhtemelen sıcacık üşüme derdi olmadan evlerine gidiyorlardı.

Motor yarım saatlik yolun ardından yavaşlamaya başladığında kafamı hafif kaldırdım. Büyük bir kulübü andıran binanın yanından dar sokağa doğru dönmüştük. İleride duran iki kanatlı geniş metal renkli bir kapı vardı. Ceyda motoru kapının tam köşesinde durdurarak kontağı kapattığında kaskı çıkardım, benim hemen ardından o da motordan inip kaskını çıkardı ve elleriyle saçlarını düzeltmeye başladı. Saçları gerçekten kabarıktı, bende motora bıraktığımız kaskların yansımasından saçlarımı düzeltmeye çalıştım. ''Komik görünüyoruz.'' Diye mırıldandı kendi kaskından yansımasına bakıp kendi saçlarını düzeltmeye devam ederken. ''Zeyd neden kafes dövüşü önerdi? Neden sokakta ya da başka bir yerde değil de dar bir alanda?''

Gözümde bunun konuşulduğu gece canlanmıştı. Açıkçası kendimi gerçekten berbat hissetmiştim, ikinci kez.

''Fark etmişsindir herkes dikkatini dağıtmak için bir yerlere yöneldi. Araba yarışları, motor yarışları, kafes dövüşleri... başta çoğumuz para ve mal için başladık buna ama sonra gerçekten tüm zamanımızı verdik. Bize iyi geliyordu ve zamanla bir konu da en iyi olmayı başardık. Motorda hep Burçak birinci olur, Zeyd'de gayet iyidir ama hırslanırsa Burçağı yenemez. Atilla ve Dağhan'da araba yarışlarında çok iyiler, Tuna baskette çok iyidir... Zeyd ise kalabalıktan ziyade kendi başına kalmayı seviyor. O sokakta kavga etmez, kafes dövüşü haricinde her yerde fazla sakin ve sessizdir.''

Kaskın önünden doğrulup yüzünü bana döndüğünde gittiği yönü anlayıp peşinden çift kanatlı kapıya doğru yürümeye başladım. Önden gidiyor bir yandan da konuşmaya devam ediyordu. ''İçeride tanıdığından Zeyd yerine bambaşka bir Zeyd var. Bana sormuştun ya dudaklarını kapatmayan Zeyd'i? İşte içerideki Zeyd tam olarak o.'' Kapıyı tuttuğu gibi kenara çektiğinde çıkan büyük kulak çınlatan sesle yüzümü buruşturdum. İkimizin geçebileceği kadar boşluk olduğunda ellerini paslı kapıdan çekti ve birbirine vurup silkeleyerek önden içeri girdi. Söylediklerinin ardından arkasından kafası karışık halde yürüyordum. Zeyd söylediği gibi göründüğü kadarıyla sessizdi, onu asla kafes dövüşünde dövüşen biri olarak düşünmezdim. Kendi halinde kitap okumayı seven ve kendi kabuğunda sorumluluk üstlenen biri olarak tanımıştım ama nedense onunla bir kez daha tanışacak gibi hissediyordum.

Yeniden, sadece onunla.

Bu hayatta sadece onunla yeniden ve yeniden tanışırdım.

''Zeyd oldu olası kontrollüydü ama hiçbir zaman Tibet'e karşı sessiz değildi. Uyuşturucudan sonra çok daha içine kapandı çünkü hiçbirimiz öfkenin ya da diğer duyguların bizde nasıl bir etki yaratacağını bilmiyorduk. Etkisi hissedildiğinde hiçbir duygu normal zamanki gibi olmuyor, her şey daha üst seviye. Aşk, tutku, öfke ve bağımlılık hepsi zirveye çıkıyor ama en çok da bağımlılık. Tozu ya da hapı alırken bile diğerini alacağın anı düşünüyorsun. Aynı bir vampirin kanı arzulaması gibi, sonsuz ve dengesiz.'' Karanlık girişten önümüzü görmeden ilerliyorduk, ben sadece Ceyda'nın karanlıkta bıraktığı sesi takip ediyor bir yandan da can kulağı ile onu dinliyordum ama uzaktan ve boğuk gelen tüm sesler şimdiden onun sesini bastırmaya başlamıştı. Herkes ne dediği anlaşılmasa da yüksek sesle bağırıyordu. Sonunda adımları durduğunda bende durdum, önünde ne olduğunu göremesem de tıklatma sesinden kapı olduğunu anlamıştım. ''Zeyd... kafes dövüşünde sessizliğin ardına saklanan çığlıklarını tamamen ortaya döküyor.'' Açılan kapının hemen arasından içeri güçlü bir ışık sızdığında elimi güneşten kaçar gibi uzattım ve gözlerimi kıstım. Ceyda ise sanki çok normal bir şeyden bahsedermişçesine gülümsedi ve adım atmadan önce bana omuzunun üzerinden dönüp ''O yüzden bu gece Zeyd'in taktığı diğer maskeyi göreceksin. Belki bir gün sana maskelerini çıkarmış vaziyette gelir. Gerçek Zeyd'i görmene izin verir.'' Diyerek uyarıda bulunarak ümitle sözlerini bitirdi. Bunu ona düşündüren şeyin aramızda adı konulmamış çekim olduğunu düşünüyordum ama bu düşünce bile heyecanlanmama sebep oluyordu.

Ceyda karanlıktan aydınlığa geçtikten hemen sonra bende peşinden içeri girdim, kapı bir anda hızla kapandı ama onu bile o an anlayamamıştım çünkü içeri de ortalık yıkılıyordu. Herkesin bağırışları ve haykırışları kulak uğuldatıcıydı. Elinde deste şeklinde para sallayan insanlar, ter sigara ve alkol kokusuyla mide bulandırıcı kokular etraftaydı. Bu durum kusmama neden olacak kadar fazlayken dikkatimi kalabalıkta kaybetmemek için Ceyda'ya verdim. İlerliyordu, bende kaybolmamak için ceketinin ucundan tutunmaya çalışıyordum çünkü böyle bir ortamda kaybolmak en son isteyeceğim şey bile değildi, etraftaki insanlar gözüme fazla korkutucu gelmişti.

Sonunda ikimizin adımları durduğunda kafamı onun ceketinden kaldırdım. Kafesin hemen önünde duruyorduk. Tam karşı hizamızdaki kalabalık yavaş yavaş açılmaya başladığında gözlerimi çevirdim, Murat geliyordu. Üzerinde bir şey yoktu, altına şort giymiş eline siyah boks eldivenleri takmıştı. Kalabalık onun geçtiği yerden geri yerlerine geçtiğinde Murat iplerin arasından geçti ve kafesin içinde yerini aldı. Gözü elinde deste para tutan insanlardaydı. Tam bu sırada tüm sesler kesilip karşı kalabalık tamamen açıldığında onu gördüm.

Onun da üzerinde bir şey yoktu, tüm kasları şişik ve yara izi doluydu ama fazlasıyla göz alıcıydı.onu daha önce bu kadar çıplak ve kusursuz hiç görmemiştim ve bu beni neredeyse kör edicekti. Saçının bir tutamı yine alnına düşmüştü ki bandaj sardığı elini saçlarından geçirdiğinde tutam da diğerleri gibi geriye yattı. Altına giydiği şortunun beli sıkı görünüyordu ve kasıklarındaki damarlar ortadaydı. Boynunda öfkeden damarlar zonkluyor çenesi kasılarak keskinleşiyordu. Bu tepkisini Murat'ı görür görmez sergilediğini anlamıştım. Bandajlı elini uzatarak ipi hafif indirdi ve uzun boyuyla üzerinden atlayıp kafesin içine girdi. Elindeki bandajda altındaki şort gibi kırmızıydı, sanki kanı kamufle etmek için özellikle bu rengi tercih etmişti.

Kaşımdaki bu görüntüsü öyle nefes kesici ve yakınlığımızdan ötürü çıplak teninden burnuma dolmaya başlayan sandal ağacı kokusu öyle baş döndürücüydü ki olduğum yeri unuttum.

Şişik kollarının kasılıp gevşemesi dikkatimi anında topladığında Zeyd'in geldiği yerdeki kalabalığa döndüm. Güçlü bir tezahürat sesi geliyordu ve onun yürüdüğü yola hala doluşmamışlardı.

Dış görünüş olarak bile Murat Zeyd'in yanında bir oyuncağı ya da acemi çocuğu andırıyordu. Bunun gerginliği ile tırnaklarımı tenime saplarcasına batırmaya ve delinene kadar saymaya başladım. Ceyda benim aksime heyecanlı ve sabırsız görünüyordu. Yüzünü bana döndüğünde tırnaklarımın tenime saplandığını gördü ve elimi çekip sımsıkı tuttu. ''Kendi kaşındı.''

Beni rahatlatmaya çalıştığının farkındaydım ama başarılı olacağını düşünmemesini umuyordum, bu imkânsız bir şeydi. Çünkü Murat motor yarışlarında iyi olabilirdi, serseri olduğundan sürekli birileriyle kavga da edebilirdi ama kafes dövüşü onun için çok fazlaydı. Bu gereksiz olan gururu ona bu gece ciddi zararlar verecekti.

''Hadi oğlum patakla şu piçi!'' Ceyda elini uzatıp ipin birini salladığında Zeyd'in gözleri bize döndü ve o an nefesim kesildi. Dudakları keyifle kıvrılmıştı, Ceyda'ya göz kırparak önüne yani Murat'a odağını geri çevirdiğinde Ceyda'nın arkasına saklandığımı yeni anladım. Bunu tamamen bilinçsiz şekilde yapmıştım ve farkına bile varmamıştım. Ben arkasından çıkmadıkça burada olduğumu ruhları bile duymazdı.

Murat onun baktığı noktaya baktığında tekrar Ceyda'nın arkasına saklanacaktım ki geç kaldım, gözleri direkt beni buldu ve öfkeyle damarlarının gerildiğini gözler önüne serdi. Kısa ve çarpık keyifli bakan gözleri Zeyd'e kısa bir bakış attı ardından bana dönüp işaret parmağını bana doğru uzattı. ''Senin için güzelim... senin için.'' Zeyd'in gözleri hırsla ikinci kez bu tarafa döndüğünde kaşları çatıldı, şekilli kaşları ilk kez gördüğüm kadar çatılmıştı. Kurumuş dudaklarımı yalayıp tırnaklarımı bu kez Ceyda'ya geçirdim. Zeyd'i ilk defa bu kadar korkutucu bulmak gerilmeme sebep oldu, keyiften uzak kahkahası kulaklarıma doldu. Kafasını bizden Murat'a çevirirken sağa sola onaylamaz biçimde sallıyordu.

Sesler git gide yükseliyor tezahüratlar sadece Zeyd'e yapılıyordu. Bundan keyif aldığını parlayan gözlerinden görebiliyordum, burayı seviyordu. Dakikalar sonra Ceyda ''Nefes al Vera.'' Diyerek beni uyardığında bir düdük sesi duyuldu ve maç anladığım kadarıyla başladı. '' Canımı çok sıkmaya başlamıştın.''

Murat Zeyd'in sözlerini duymadı, yapacağı hamle için o kadar acele etmişti ki ne kulağı ne gözü olacakların ve söylenenlerin farkına varmasına yardımcı olmuyordu. Zeyd'e bir yumruk savurdu, Zeyd yumruğun altında kalan boşluktan geçti ve karın bölgesine sert bir yumruk atıp iki büklüm olmasını sağladı. Bununla da yetinmedi kendini korumak için savurduğu kolunu yakalayıp altında döndürdü. Murat tek dizi üzerine çökerken dönen koluyla acılı bir çığlık atmıştı. Yüzümü ekşiterek olanları izledim, midem şimdiden bulanmıştı. Koku çok ağır karşımdaki görüntü çok kirliydi.

Zeyd sonunda Murat'ın kolunu bıraktığında Murat sağlam dirseğini kırarak Zeyd'e yeltendi ama Zeyd anında dirseğini avuç içiyle yakalamış onu geriye savurmuştu.

''Senin...'' diye mırıldandı sessizce, Murat'ın bu kez onu duyduğuna emindim çünkü ona yaklaşıyordu ama bizden uzak kaldığından onu duymak zordu. ''Güzelim diyen ağzını...'' ona sert bir tekme attıktan hemen sonra yüzüne sert bir yumruk attı. ''Sikerim.'' Ardı ardına çenesine vurduğu yumrukların darbesi git gide arttı, Murat arkasındaki iplere yapışmış vaziyette yüzünü korumaya alıyordu ama Zeyd gözü dönmüşçesine ona vurmaya devam etti. ''onun canını önemsemeyen aklını da sikerim.'' Murat iki büklüm olduğunda bu kez sırtına yaslanarak onu kafes misali sardı ve ardı ardına tekmelemeye başladı. ''Onunla saygısız konuşan o ağzını da arsız bakan gözlerini de sikerim.'' Ellerimin titremesi çok daha arttı, korkuyla bir adım geriledim. Ceyda'yı hala tutuyordum ama sıkı tutacak gücüm kalmamıştı. ''Duydun mu beni?'' Ceyda o kadar odaklanmıştı ki karşısında ki görüntüye tenine batırdığım tırnaklarımı çıkarıp teninden ayırdığımı bile hissetmedi. Her yerimin buz kestiğini bile hissetmemişti. Dudaklarımı yalayarak soğuk ter biriken avuç içlerimi üzerime sürttüm ve bir adım daha geriledim. Eskiden gerileyerek sığındığım adamdan şimdi gerileyerek kaçıyordum. ''benim...canımı sıkanlar...'' nefes nefese yere düşen Murat'ın üzerine çıkarak vurmaya devam etti. ''Hep burada, yerde canıyla cebelleşti.'' Düdük sesi etraftaki tüm tezahüratları delip geçtiğinde Zeyd'in ağır sözleri de son buldu ve geriye çekildi. Murat kanlı tükürüğünü etrafa saçarak elini kaburgasına uzattı ve delicesine öksürmeye öksürürken de inlemeye başladı. Zeyd Murat'ın öksürüklerinden çıkan kanları gördüğünde keyifle gülümseyerek bandajlı elini ona uzattı ve yüzüne son kez dirseğiyle darbe geçirip ''Bilmem anlatabiliyor muyum?'' diyerek araya giren birinin onu tutmasıyla geri çekilmek zorunda kaldı. Gözleri bir an olsun Murat'tan ayrılmıyordu ve gözlerinde daha önce hiç görmediğim kadar öfke parıltısı vardı. Hayır, parıltı değil bir ateş vardı. Dakikalar sonra hızla inip kalkan göğsü düzgün nefes alışıyla dindi, bandajları yavaşça çıkarmaya başladı. Bandajların her yeri koyu kırmızı akışkan kanla daha da kırmızılaşmıştı. Sıcaklığını buradan bile hissedebiliyordum.

Ceyda arkasını dönmeden korkumu hissetmiş gibi ''Senin çantana koyması için uyuşturucuyu getiren Murat'tı Vera. Bunu sonuna kadar hak etti, Zeyd onunla şimdi hesaplaşıyor. Teke tek, kimse karışmadan.'' Onu haklı buluyordu, onu savunuyordu. Ondan uzaklaştığımı hala fark etmemişti çünkü dikkati bende değildi.

''Eee bu kadar mıydı artistliğin? Ben geceyi görürsün diyordum.'' Herkes Zeyd'in kurduğu küstah cümle ile kahkaha attığında kafamı onaylamaz şekilde sallayarak daha fazla geri adımlar atmaya başladım, daha büyük adımlarla.

Gözleri bunu hissetmiş gibi anında beni buldu, gözlerimdeki korkuyu gördüğünü çattığı kaşlarından ve titrek bakışlarından anlamıştım. Murat bunu fırsat bilerek Zeyd'in yüzüne sert bir yumruk geçirdiğinde herkes şaşkınca inledi, onları ayıran adamın desteğiyle toparlanarak kalkmıştı. İkinci yumruğu atmak için diğer elini havaya kaldırdığında ise Zeyd dikkatini saniyesinde toparladı ve yumruğunu avuç içiyle yakalayıp sert tekmeyi diz kapağına geçirerek diz çökmesine sebep oldu. ''Ne diyorsun burada bitirelim mi?'' Saçlarından tutarak yüzünü kaldırdığında Murat'ın zar zor açık tuttuğu gözlerine baktı. Eseriyle gurur duyan ressam kadar mutluydu ama ressamlar kadar masum değildi.

Tüm bedenimde Zeyd'e karşı dalgalanan korkuyu hissettim. Bu kadar acımasız ve gözü dönmüş bir öfkeye sahip olamazdı, hayır olmamalıydı. Bu korkutucuydu, benim tanıdığım o yeşil gözlerinde huzur bulduğum adam korkutucu olamazdı.

Bana bir kez daha bile bakmadan Murat'ın yüzüne eğildiğinde aralanan dudaklarını duyabilmek için geri adım atmayı kestim. Kalabalıkta neredeyse arkamda duran herkese çarpmak zorunda kalmıştım. Herkes şansıma sessizleştiğinde bunu Zeyd'in sözlerini duymak için yaptıklarının farkına vardım ve yumruklarımı sıkıp bende merakla aralanan dudaklarına baktım. Yüzüne sıçrayan kana odaklanmamaya çalışıyordum. ''Seni şimdi bırakıyorum... Sırf şu kızın gözlerindeki korku yüzünden. Bir daha onuna zarar vermeyi aklının ucundan bile geçirme yoksa seni bir dahaki bıraktığım yer mezar olur.'' Herkes Zeyd'in Murat'a arkasını dönmesiyle çabuk bitirdiği hakkında söylenmeye başlarken Zeyd kimseyi duymayan bir ifadeyle bana baktı. Şimdi gözlerindeki ateş sönmüştü, huzur bulduğum ormanlarıyla bana bakıyordu ama ben her an çıkabilecek yangın korkusuyla paranoyağa dönmüştüm. Korkuyor, düzensiz nefes alıyor, onu tanıyıp tanımadığımı sorguluyordum.

Sonunda peşimden gelmeye yeltendiğinde ona arkamı döndüm ve herkese çarpa çarpa koşar adımlarla girdiğimiz ilk kapıdan çıkmayı başardım. Şimdi karanlıktaydım, Ceyda da olmadığı için önümü göremeden karanlıkta koşuyordum ve titreyen ellerimle etrafta tutunacak bir şey arıyordum.

Zihnimde kısa Ceyda'nın sözleri tekrar yankılandı. Zeyd... kafes dövüşünde sessizliğin ardına saklanan çığlıklarını tamamen ortaya döküyor.

Bu sözlerin hemen ardından sahibi sanki aklımda olduğunu biliyor gibi beni yakaladığında çığlık attım. ''Korkma, benim.'' Dedi fısıltılı sesiyle. Onu göremiyordum ama kokusu hemen burnumun dibinde olduğunu söylüyor nefesi dudaklarının yüzüme yakın olduğunu gösteriyordu. Korkuyla çığlık atarak ellerinden kaçtım. ''Korkuyorum.''

Hızlı adımlarla nereye gittiğimi bilmeden koşmaya başladığımda dirseklerim sert bir şekilde kapıya çarptı, acıyla inledim ve Zeyd'e yakalanma kokusuyla panik halde kapıyı aralayıp aradan sıvıştım. Kapıyı ufacık araladığımdan Zeyd'in oradan geçmesi mümkün değildi. Elini kapıya sarışını gördükten hemen sonra tuttuğu koluma baktım, kan izleri vücudumdaydı ve tuttuğu yerler hakimiyetsizce titriyordu.

Titreyen ellerimi saçlarıma geçirdim. Soğuk bedenimi en az gördüklerim kadar şoka sokacak düzeyde üşütüyordu. Çenem kilitlenmiş gibi soğuktan kaskatı kesildi. Kirpiklerimin arasına konan ufak kar tanesini gördüm.

''Vera!'' Koşan adımlarım onun sesiyle adım atmayı kestiğinde sokak lambasının ve yağan karın altında durdum. Arkamdan gelen bu güçlü ses onu tanıdığımdan bu yana ilk kez beni korkutuyordu. Ona döndüm ''S...sen içeri de...'' çenemin yine kaskatı kesildiğini fark ederek sustum ve yüzüne baktım. Murat'ın inleyişleri vicdan azabımla kulağımda çınlamaya devam ediyordu, yüzü de gözümün önünden gidecek gibi görünmüyordu.

Kara karışan yağmur hızlanarak saçıma ve bedenime yayılmaya başladığında titredim. Saçlarım çoktan nemlenmişti. ''Vera.''

''Bu da mı uyuşturucu etkisi?'' diye bağırdım bilinçsizce, aklımı kaybetmiş gibi hissediyordum. Korkmalı mıydım yoksa öfkelenmeli miydim karar veremiyor tepkimi kontrol edemiyordum. ''Görmüyorsun değil mi?'' diye mırıldandı. Kaşlarımı çattım. ''Neyi görmüyorum?'' diye fısıldadım, kaşlarım gevşemiş çenem soğuktan titremeye başlamıştı. Kollarını iki yana açarak acıyla ve yüzünü acı çektiğini gösteren ifadeyle sararak bana baktı. ''Bak bana...'' elini boğazına götürdü. ''Boğazıma kadar battım ben... ve sen bunu görmüyorsun.'' Son sözleri fısıltıyla ve zorlukla boğazından çıktı. Gözlerinin altında biriken damlalar arttığından ağlayıp ağlamadığını ayırt edemedim. Benim de her zerremden damlalar akıyordu, belki de benim de göz yaşlarım vardı. ''Yıldızlar karanlıkta parlar değil mi Vera?''

Benden bir tepki bekledi ama hiçbir tepki verememiştim. ''Benim gökyüzüm öyle karanlık ki yıldızlar bile parlamıyor.''

Sertçe yutkunarak yüzümü yana çevirdim, çenem zangır zangır titriyordu. Ellerim soğuktan kıpkırmızı olmuş gözlerim kaçmak isteyen göz yaşlarının acısıyla yanıyordu. ''Önce dinle.'' Bana doğru adım attığında bende geri adımlar atmaya başladım.

''Seni dinlemek istemiyorum.'' Adımlarını hızlandırarak bana yaklaştığında elimin birini yakaladı ve beni kendine çekip elimi kalbine koydu. ''beni değil.''

Kalp atışı saniyeler içinde hızlanmaya ve dengesizce çırpınmaya başladığında kendi kalp sesimi duyar gibi hissettim. Onun yanında benimki de en az bu kadar çırpınıyordu. Saç uçlarımdan akan yağmur damlaları içime akarak bedenimi içime kadar titretmeye başladı, dudaklarımızdan çıkan gri dumanlar birbirine karışıyordu. Nefes seslerimiz sessizliği örtmüştü.

Elleri aksime sıcaktı ama hala kanlıydı ve parmaklarıma sarılan kan az öncenin aksine titretmedi. ''Ben kimseyi sebepsiz yere dövmem Vera. Senin gelecek için verdiğin tüm emekleri biliyordu, tek kalemde çöpe atmak üzereydi. Senin hayatını bitirmeye çalışıyordu yapabilirdi de. Sen kendin söyledin bize rahat vermez dedin kafayı taktı dedin...''

''Çözümü bu değildi.'' Dedim korkuyla gözlerine bakarak. Gözlerindeki hayal kırıklığı dilimi kesip atmayı isteyeceğim kadar içimi burkmuştu. ''Aklımı kaybettim.'' Diye fısıldadı elimi daha sıkı tutarak. Kalbi hala tuttuğum anki kadar hızla çırpınıyordu. ''Aklımı kaybettim Vera, seninle ilgili her konuda aklımı kaybettim dengemi kaybettim, elimin ayarını kaybettim.''

''Söylediklerin seni haklı yapmıyor yine de Zeyd. Burnunu kırdın, belki kaburgasını da hatta daha fazlasını belki.'' Endişeli halim ve korkuyla kısık çıkan sesim kaşlarını daha çok çatmasına sebep olurken elimi tutan eli gevşedi. Gözlerinde tekrar öfke oluşmaya başlamıştı, kırgınlık ise gölge gibi öfkenin yanında hala yer alıyordu.

''Onu mu düşünüyorsun?''

''Hayır seni düşünüyorum. Ya bu burada kapanmazsa ya sen bir gün... burada birini...'' dudaklarımı sertçe ısırarak yüzümü yere eğdim. Birini öldürürsen demek istemedim, elimizdeki kanlara bakarken bunu söylemek ağır gelirdi. ''Kimseyi sebepsiz dövmem demiştim.'' Diye fısıldadı elini elimden ayırırken.

O elimi bıraksa da ben kalbini tutmayı bırakmadım.

Gözleri hala kalbini tutan elimde takılı kaldı, göğsü daha şiddetli inip kalkmaya başlarken kırgınlığı yine gözlerinde yer alıyordu. Üzerinde hiçbir şey olmadığı halde, ter ve karışan yağmur damlalarıyla sarıldığı halde karşımda titremeden durabiliyordu. Üşüdüğüne emindim, sadece titremeden durabiliyordu.

''Bu sebepler onu bu hale getirmek yeterli miydi?'' Deliye dönmüş bakışları tüm bedenimi öfke ateşiyle yakmaya başladı, elimi çekmeme sebep olacak bir geri adım attığında öfkesiyle elini saçlarına geçirmişti. Bu hali beni korkutuyordu. ''SENİN ARKANDAN İŞ ÇEVİRİYOR SANA ZARAR VERİYORDU!'' öyle gür bir şekilde bağırdı ki, tüm sokakta sesi yankılanmış gözlerimin dolmasına ve hatta akarak yağmura karışmasına sebep olmuştu. ''SEBEP SEN OLDUĞUN İÇİN YETERLİYDİ!'' Yerimde sıçrayarak bende onun gibi büyük bir adımla geri çıkmıştım. Korkuyordum, her kelimesinde ondan daha çok korkuyordum ve bundan nefret ediyordum.

Koşarak sarılıp yaslanarak nefes almak istediğim göğsünden korkuyla geri adım atıp kaçmak istemiyordum.

''Yine de bu kadarı fazlaydı... bu kadarını neden yaptın ki?'' ağlamaktan çatallaşmış sesimin ona ulaşıp ulaşmadığından emin değildim. Dinmeyen öfkesiyle aldığı nefesler arttı, göğsü delicesine inip kalkmaya ve burun delikleri de gözleri gibi açılmaya başladı. Sesim öylesine ürkek çıkmıştı ki, kendi sesimi ilk kez böyle duymanın şaşkınlığını yaşadım. Bağırmasına karşı içimde doğan korku duygusu sesimin kısılmasına ve ürkek çıkmasına sebep olmuştu. Buna rağmen Zeyd daha da zıvanadan çıkmışçasına önce arkasını döndü ardından bana tekrar dönüp ellerini bir ensesine bir saçlarına götürüp getirdi. ''Neden mi? Neden mi yaptım?'' ne yapacağını bilemez halde görünüyordu. ''İlk kez senin için bir dövüşü yarıda bıraktım, ilk kez biri yeri kan revan boylamadan oradan kalkabildi. Neden mi yaptım?'' bana doğru hızlı adımlarla geldiğinde korkuyla geri çekilmeye devam ettim. Sırtım duvara yaslanana ve onun sağladığı alanda mahkûm kalana kadar geri geri gittim. Sonunda sırtım soğuk duvara sertçe çarptığında öfkeyle soluduğu tüm nefes yüzümden geçmeye başladı. Tam önüme gelene kadar hızını yavaşlatmamış gözlerini benden ayırmamıştı. Teninin kokusu burnuma dolduğunda gözlerimi yummamak için ve bu olanları aklımdan silip bu koku da yine huzur bulmaya çalışmamak için güçlükle direndim. İçimdeki küçük kız çocuğu çoktan hayalimi gerçekleştiriyordu.

''Neden yaptığımı mı soruyorsun? Çünkü...çünkü.'' Elini sertçe yanımdaki duvara geçirdiğinde ürkekçe irkilerek ona baktım, asıl korkuyu şimdi görüyordu. ''Sikerim böyle işi.'' Sinirle araladığı dudaklarını yalayarak son bir nefesi dudaklarıma üflediğinde gözlerimi korku içinde yana çevirdim. Kanla kaplı elini duvardan çekse de duvarda kan izleri çoktan kalmıştı. Gücü kalmamış gibi geri adımlar atarak gözlerindeki kırgınlıkla bana baktığında bugünü ikimizden de tamamı ile söküp almak istedim. Bir dizide deniz kızlarının öptükleri insanların hafızasından istedikleri anıları silebildiğini görmüştüm. Keşke doya doya öpsem seni, her öpüşümde silsem zihnindeki lekeleri. Siyah ne hiç bilmesen mesela, hep beyaz kalsan.

O an gözlerindeki o kırgın bakış içimde kırılmaya müsait olan ne varsa hepsini teker teker küçücük parçalar haline gelene kadar kırdı ve her parçasıyla kalbime batmaya başladı. Dudaklarımı aralayıp aptal sözleri söylemek istedim ama o geri geri giderken bile bunu yapacak cesareti kendimde bulamamıştım.

Korktuğum o değildi, kendimdim.

Korktuğum onun bana duyduğu aşk değildi, benim ona duyduğum aşk değildi.

Korktuğum kendi geleceğim değil, onun geleceğiydi.

Ve korktuğum şey onu değil kendimi kaybetmekti.

Kafasını yere eğerek ışığa bakmayı reddetti, arkasını döndü ve demir kapıyı büyük bir gürültüyle ardından kapatarak bana bakmadan içeri girdi.

Karanlık sokakta, yağmurun altında arkasında bıraktığı enkazla baş başa kalırken onun yanında söyleyemedim tüm sözleri aklımdan duydum ve ''Çünkü benden hoşlanıyorsun...'' diye tamamladım fısıltıyla yarım bıraktığı cümlesini.

Şimdide korktuğum bu sözleri onun duyması değildi, benim duymamdı.

Şimdide korktuğum bu sözleri onun duyması değildi, benim duymamdı

Vera Mehan'

 

Loading...
0%