@byzloey
|
18. Bölüm | Öpücüğün Günahı ZEYD VURAN Başlangıçtayız. Mavinin yeşile karıştığı o ilk anda. ''Zeyd.'' Hiçbir duyumu hissedemiyordum. Organlarım zaten varlığını pek belli etmezdi ama bir tanesi delicesine buradayım diye bağırıyordu. Kirpiklerimi ağır ağır kırpıştırdım. İkra eve doğru adımlarken önündeki siyah Audi aracın kapısından bir kız indi. Saçları siyah ve uzundu. Dümdüz ve beline kadar savrularak uzanıyordu. Üzerinde kolej ceketi vardı ve yüzünü ona yaklaşan İkra'ya döndüğünde rüzgâr bana ona ait olan kokuyu getirdi. Nefha kokuyordu. Güzel kokuyordu. Dudaklarımı araladım, vücuduma her yerden nüfuz etmesini istedim. İkra'yı gördüğünde soğuk bakışları ön kapıdan inen kadına döndü. Kadın annesi olmalıydı. Ona döndüğünde dudaklarına yaydığı gülümseme villanın bahçe aydınlatmaları altında aydınlıkla parladı. Beyaz dişleri ve olup olmadığı belli olmayan gamzesi dudaklarıma bir tebessüm yaydı. ''Zeyd?'' Ceyda ve Burçak beni bekliyordu, göz ucuyla onlara baktım. ''Bir saniye.'' Neye baktığımı anlayamasalar da baktığımın İkra olduğunu zannettiklerine emindim ama umurumda olan o değildi. Kız bize doğru dönüp baktığında mavi gözleri nefesimi kesti. Ona benziyordu, kardeşime. Tonundan yoğunluğuna, derinliğinden varlığına kadar. Sertçe yutkunup elimi enseme attım ve sıvazladım. Karanlıkta kaldığımız için bizi görmesi pek mümkün sayılmazdı. İkra kadınla yeni aralarına katılan adama sarılırken kızın onlardan uzakta kalması ebeveynlerinin dikkatini çekmiş olmalı ki yüksek sesle ona seslendi. ''Vera! Hadi üşüteceksin kızım.'' Vera; Günahtan kaçınan. Hava o kadar karanlıktı ki günahı andırıyordu. Tek bir yıldız bile parlamıyordu. Yanlışlıkla motorun farlarını yaktığımda ışıkla dikkati buraya yöneldi ve dudaklarında bir gülümseme belirdi. Günahtan kaçması gereken bu kız günahın kendisine gülümsüyordu. Elimi motorun elcik kısmına sarıp ikisini de boğumlar beyazlaşana kadar sıktım. Arkasını dönmesiyle tüm büyü gücünü yitirdi. Kafamı sağa sola sallayarak kendime geldiğimde Burçağın bana öfkeyle baktığını fark ettim. Umurumda değildi, umurumda olan onun hoşlanmaya başlayıp itiraf edemediğinden bana kinlenen arkadaşım ya da ne istediğini bilmeyen ve peşimizde dolanan bir kız da değildi. Umurumda olan az önce gördüğüm rüyaydı. Gerçek kadar vurduğu hisleriydi. * Tüm damarlarım kanı elektriğe çeviriyordu. Öfke her yerimdeydi ve hiçbir şeyle dışarı çıkmıyordu. Ne kanla, en idrarla ne de verdiğim nefesle. Aksine her şey körükleniyor gibi hissediyordum. Onun gördüğü her zararda, olduğum her nokta da durmak zorunda kalmak. Akıllıca davranmak ve oyunu kurallarına göre oynamak yüzünden onun acı çektiğini görmek o acıyı en çok bana yaşatıyordu. Evet bunu hak etmiştim, ben bok herifin tekiydim ama tüm okuduğum edebiyatlardan ve yazarların hayatından öğrendiğim bir şeyi yaşamak için bunlar bana engel olmamıştı. Gözlerim onun üzerinden ayrılamıyordu, mıknatısa benzeyen gözlerim her yerde ve her zaman diliminde ona çekiliyordu. Her şeyi ortaya döktüğüme ve onu belki de ürküttüğüme emindim ama bunu yapmaktan vazgeçmeyecektim. Dişlerimi sıktım. Bu kızın bir rüya olduğunu zannediyordum ama bacağına Tibet piçi yüzünden gelen toptan sonra düşüp ağladığında, öfkeden yumruk yaptığı elinde tırnak izleriyle oluşan yaralarda, kaybettiği test sayfaları ve endişeye düştüğü gelecek kaygısında onun ne hale geldiğini her gördüğümde bunun bir rüya ya da bana hayatın verdiği ödül olmadığını anlıyordum. Bu bana ödül değildi cezaydı. Aşkın cezasıydı. Hayat bana boktan bir oyun oynuyordu, hayallerimde gerçek olamayacak kadar güzel bulup onu hayalimde yarattığımı sandığım kızı okuluma getiriyor ve yetmez gibi aynı sınıfta bizi bırakıyordu. O zorbalığa maruz kalırken ona herkes gibi davranıp her seferinde geç kurtarmak zorunda kalıyordum. İçimdekiler Dünya'ya sığmazken ben kalbime sığdırmaya çalışıyordum. Sikerler. Onun çektiği acıyı çektirmekten aldığım keyfi elimle itmeyecektim. O topu Tibet piçine fırlatmam ona bir uyarıydı. Kızımdan uzak dur. Uyarıyı aldığını biliyordum ama durmayacağını da bilmiyordum. Bana karşı koz edinmişti, bırakmazdı. Onun için oyuna tekrar girmeme sebep olacak bir sebep gelmişti. Bana karşı çıkmayı her zaman sevmişti ve karşımda duracak kabiliyete sahipti ama duracak kadar iradeye sahip değildi. Önümdeki kapı açıldığında Dağhan'la aynı anda yüzlerimizi yerden kaldırdık. Dünkü neşesinden bugün eser yoktu. İkra ile yüzleri bembeyaz kesilmiş ölüm sessizliği içinde kapıdan çıkmışlardı. İkra Burçağı beklerken Dağhan'ı gördüğünde adımları duraksadı. Bu kadar tepki beklemiyor olmalıydı ama Burçak az bile yapıyordu. Dudaklarını ısırıp Dağhan'a doğru yürümek yerine bana doğru yürüdüğünde Vera'nın kaşları da benim gibi çatıldı. Elini omuzuma koyup arkama atladığında Dağhan'ın kaşları hayretle havalanmıştı. ''Vay, satış ha?'' İkra Dağhan'ı duymazdan gelerek kollarını bana yersiz fazla sardı. Vera'nın gözlerine bakmak istedim ama o çoktan gözünü üzerimizden çekmiş ve Dağhan'ın arkasına atlamıştı. En nefret ettiğim şeylerden biri iki kızın öfke savaşının ortasında yanmaktı ama görünene göre bunu da yaşamadan ölmeyecektim. Bunu görmek Burçağın hoşuna gitmeyecekti ama yapacak bir şey yoktu. Sesli ve huysuz bir şekilde homurdanıp motoru çalıştırdım. Gözlerim motoru kullanırken bile sık sık Vera'ya kayıyordu, o benden uzakta her durduğunda dikkatim mıknatıs gibi üzerine çekiliyordu ama görünene göre o benimle aynı duyguları paylaşmıyordu. Dudağımı kanatana kadar çekiştirirken okulun giriş kapısına gelmeden durup motoru dışarı park ettim. Arkadaşımın hassas zamanında bir kızın hırslarına ödün vermeyecektim. Motoru durduğumda Dağhan'da durdu ve yanıma park ederek araçtan indi. İner inmez yapmak istediğim Vera'nın yanına gitmek ve o güzel kokusunu içime çekmekti ama İkra sağıma geçince Vera ona soğuk gözlerle bakarak adımlarını hızlandırıp Tuna'nın yanında durdu. Ellerimi cebime yerleştirip içeride yumruk yaptım. Kolumla belim arasında açılan boşluğa bir kol dolandı. ''İkra ne yapıyorsun?'' ''Beraber yürümek istedim.'' Sesinden yorgunluk akıyordu. Burçağı okul kapısında yere eğik halde yürürken fark edip elimi cebimden çıkardım ve İkra'nın kolunun düşmesine sebep oldum. ''Kusura bakma, başka zaman yürürüz.'' Adımlarımı hızlandırırken Tuna'nın çatık kaşları ve kaşlarının altındaki yeşil gözleri beni buldu. Kafamı olumsuzca salladım, bizi her zaman anlardı. Beraber en fazla vakit geçirdiğim insanlardan biriydi ve en zekisiydi. Burçak benim geldiğimi işitince kafasını yerden kaldırdı ve kolumu omuzuna atmamla sarsılıp benimle birlikte arka bahçeye kadar yürüdü. ''Konuşma gerçekten bok gibi geçmiş.'' ''Bir şey mi söyledi?'' diye mırıldandı. ''Cık, kızların yüzünden okudum.'' Derken sırtımı duvara yaslamıştım. Ayak ucunda duran taşla oynarken küfür mırıldanıyordu. ''Sana yanlış hissediyorumdur demiştim.'' Dedi sesinde suçlama tonuyla. Ona sadece gülmekle yetindim. İkimizde yanlış hissetmediğini biliyorduk. Yanlış hisseden o değildi. İkra'ydı. Burçak sesli nefes alıp verdikten sonra ona dönüp gözlerimi kıstım. ''Onun yüzünden Vera benden uzaklaşıyor.'' ''Onu incitecek bir şey yapmayacaksın Zeyd.'' ''Vera'yı incitmediği sürece sorunum olmayacak. Vera incinirse o zaman işler değişir.'' ''İkra incinirse de işler değişir.'' Burçak'la ikimizin aynı olduğu bir konu varsa o konu tam olarak bu konu oluyordu. ''Kimse benim incinmemi düşünmüyor mu?'' Atilla ceketinin içinden çıkardığı kâğıdı koluna yapıştırdı. LSD kâğıda ya da tene yapışıp içeri dağılan bir maddeydi ve Atilla'nın da bizim gibi dikkat çekmeden kullandığı bir yöntemdi. Burçak da ben de sessizleşerek aramıza mesafe koyduk, Atilla mesafenin tam ortasına geçerek ''İki kızın da incindiğini görmeyeceğim. Yoksa canınızı yakarım.'' Diyerek kâğıdı buruşturdu ve köşeye fırlattı. İkimizde ona cevap vermemiştik. Okulun girişinde bir gürültü geldiğinde vereceğimiz cevaplar da aklımızdan uçup gitmişti. Herkes elindeki telefona bakıyor ve konuşuyordu. Bahçede İkra'nın önünde duran ve telefondan yazıyı okuyan Tibet gülüyordu. ''İkra'nın Burçağı reddetme sebebi olan Zeyd, görünene göre kuzenleri birbirine düşürecek.'' Telefonu kilitledikten sonra arka cebine yerleştirdi. ''Ah küçük İkra... Zeyd'in peşindeki ezik kız olmaktan ne zaman vazgeçeceksin?'' İkra ellerini yumruk yaparken ''Kes sesini.'' Dedi. Vera ve İzel yan yana olanları izliyordu. Vera öfkeyle Tibet'e bakıyordu. Tuna Dağhan'ı tutuyordu. Burçak öne doğru adım atarken elimi öne koydum. ''Bekle.'' En son ki çantadan uyuşturucu çıkma muhabbetinde Burçak babasından sağlam bir azar işitmişti. Eğer bu kadar kısa süre içinde bir olay için daha giderse şüphesiz ki büyük bir kavga çıkardı. ''Atilla gitsin.'' ''Atilla'nın dengesi yerinde değil.'' Diyerek beni cevapladı. Atilla'ya döndüm. Alnında biriken baloncuklar ortadaydı ve dişleri görünürcesine sırıtıyordu. ''Babanla aranı henüz düzeltmedin.'' Diye ona bir hatırlatma yaptım. ''Haklısın, zaten gidersem dün ettiğim sözleri geri almış gibi görüneceğim.'' Bana attığı bakıştan söylemek istediğini anlayarak kafamı salladım ve ellerimi cebime yerleştirip öne doğru yürüdüm. Yürüdükçe İkra'ya yaklaştım ve yaklaştıkça bir şey fark ettim. Alnında biriken boncukları ve dudağının rengindeki değişimi. Evden çıkarken dudağına sürdüğü her neyse yemiş bitirmişti ve gerçek rengi olmaması gereken bir renkti. ''Bana platonik aciz diyene bak, sen sevdiğinin yanına bile yaklaşamıyorsun.'' Göz ucuyla etrafa baktım. Ceyda ortada görünmüyordu, en son biz hastaneden çıkarken o gelmiş peşimizden geleceğini söylemişti ama sanırım dediğini yapmamıştı ve ilk kez dediğini yapmamasına sevinmiştim. Tibet güldü, benim onlara yaklaşmamla etraftaki fısıltılar kesilmişti ama ikisi o kadar hararetli kavgaya tutuşmuştu ki yaklaştığımı anlamadılar. ''Ah sen de yaklaşamıyorsun güzellik yanlış görmediysem az önce çocuğu yanından kaçırmıştın.'' İkra beni fark ettiğinde yutkundu. Tibet bakmasa da geldiğimi anlamıştı. ''Tüm okula neden artık aranızda bir şey olamayacağını ve İkra'nın sana her zaman platonik bir ezik olarak kalacağını açıklamıyorsunuz?'' Tibet yüzünü bana dönerken yumruğum sertleşti ve yüzüne vurmak için zonkladı. ''Ben platonik bir ezik değilim.'' İkra'nın sesi yükseldi. Dağhan araya girmek istiyordu ama onu bakışımla durdurdum. O girerse olay büyürdü. Onların yanına varınca duraksadım. ''Kanıtla.'' Tibet omuz silktikten sonra kollarını birbirine kavuşturdu. Tam bu sırada etraftaki hakimiyeti ele aldığıma emin olduğumda dudaklarımı araladım çünkü amacım bu tartışmayı sonlandırıp bu kalabalığı dağıtmaktı ama o anda olabilecek en kötü şey oldu. Yeni ıslattığım dudaklarımda birinin dudaklarını hissetmemle irkildim ve gözlerimi belerterek karşımdaki bedene baktım. Elim kolum resmen kenetlenmişti, İkra beni öpüyordu ve bu kâbus falan değildi. Bu benim resmen cehennemimdi. Ateşimin de adı Vera'ydı. Ellerim karıncalandı, bedenim geriye doğru adım atmamla sarsıldı. İkra hiç kapatmadığı duygusuz kirpikleri altındaki bakışlarıyla bana bakarken elini dudaklarına götürdü ve yüzünü bir tiksinme kapladı. Sık sık yutkunurken boğazından yükselen safrayı fark ettim. Alnı baloncuklarla doluydu ve dudaklarından çıkan beyazımsı köpükleri gördüm. Öğürerek okulun dışına doğru koşmaya başladı. Aklı yerinde değildi. Çünkü uyuşturucu almıştı. Tibet'in sözlerini duyamadan etrafta bir çift mavi gözü aradım, beni içinde boğacak o okyanusu aradım ama yoktu. Onun yerine içinde şimşekler çakan gece mavisi gözler bana tiksinti ve öfkeyle bakıyordu. Arkasını dönüp gitti. Ona doğru adım atmadım, öyle bir arzumda olmamıştı. Tuna ve İzel'e doğru adımladım. ''nereye gitti?'' ''Sana ne?'' İzel'e ters bir bakış atarken çenem kilitlendi. Ellerim yumruklaştı. ''arka bahçeye.'' Tuna'ya kafamla teşekkür ederek İzel'in ona vurmasını görmezden geldim ve arka bahçeye doğru koşmaya başladım. Koşarken aynı zamanda ceketin koluyla dudaklarımı siliyordum. Tanrım, kendimden tiksiniyordum. Böyle bir şey beklememiştim, tahmin bile etmemiştim. Nereden bilebilirdim? ''VERA?!'' Duvarı döndüm, grafiti olan duvarın önünde yaslanmış oturuyordu. Kafasını dizleri arasından kaldırmadan bana gitmemi işaret etti. Nefes nefese önüne gelip eğilerek ellerimi uzattım ama beni görmemesine rağmen ittirdi. ''Vera.'' ''Ne istiyorsun?'' seslice nefes vererek ittirdiği için düştüğüm yere oturdum. ''Özür dilerim. Böyle bir şey yapacağını bilmiyordum.'' Güldü ama gülüşü samimiyetten çok uzaktı. ''Bilmiyor muydun? Sabahtan beri yaptığı hareketlerden sonra da mı?'' ''Nereden bilebilirdim Vera, hey gözlerime bakar mısın?'' elimi yüzüne doğru uzattım. ''Ondan nefret ediyorum.'' Diyerek burnunu çekti. Kendime sağlam bir yumruk vurmak istiyordum. Bunun yerine yüzünü kaldırıp ona doğru yaklaştım. ''Kafası yerinde değildi.'' Kaşları çatıldı. ''Ne demek istiyorsun?'' ''O bana aşık falan değil bunu sende biliyorsun.'' Bana inanmalıydı. İnanırdı değil mi? ''İnsan âşık olduğu kişinin canını yakmaz, o Burçağın canını yaktı.'' Burçağı savunacağını beklemezdim ama bas baya savunuyordu ve sonuna kadar haklıydı. ''Kardeşlik buraya kadar bitti.'' Diyerek gözlerini sildi. ''bende senin canını yaktım ama bu isteyerek olmadı. Belki o da isteyerek yapmıyordur?'' ''Onu mu savunuyorsun?'' pekâlâ, amacım savunmak ya da onunla aramda bir bağ olduğunu göstermek değildi, keza bağ falan da yoktu. Amacım sadece aralarının bozulmamasını sağlamaktı. ''Hayır güzelim savunmuyorum.'' Sesli nefes verip tekrar dudaklarımı sildim. Benim hala oturuyor olduğumu görmezden gelerek ayağa kalktı. Gözlerindeki yaşlar durmuyordu ve bu ondan çok benim canımı yakıyordu. Henüz onun dudakları bile benimkine değmemişti. Üzerini silkelerken onunla ayaklandım. Ben ayağa kalkıp dengemi kurana dek arkasını dönmüş kaçıyordu. ''İster miydin?'' diye seslenerek adımlarını duraksattım. ''Neyi?'' Tam arkasına gelene kadar ağır ağır yürüdüm ve yüzüm saçlarının arasına girince durdum. ''beni öpmeyi.'' Sesli bıraktığı nefesi işitmiştim. Soruma cevap vermeyeceği düşüncesi beni korkutuyordu ama bu korkuyla beni uzun süre bırakmadı. ''İsterdim.'' Diye fısıldadı ve gitmek için adım attı ama ben yine izin vermedim. Elimi beline sararak onu engelledim. ''Kendini bana işlemeden nereye gidiyorsun öyleyse?'' onu tutup kendime çevirdim ve ne olduğunu anlamasına izin vermeden sırtını duvara yaslayarak dudaklarımı onun nemli ve şeftalili dudak kremini hissedeceğim sertlikte dudaklarına bastırdım. Zil tam da bedenlerimizin üzerinde kulak kanatıcı şekilde çalıyordu ama o bile şu an uğultudan ibaret gibi hissettiriyordu. Çok geç kalmıştım. Bu tat ve hissi keşfetmek zevkin doruklarına çıkmak için çok geç kalmıştım. Eğer bunu daha önce tatsaydım bağımlısı olacağım tek şey bu olurdu, o olurdu. Şimdi uyuşturucu ona rakip olacak bir tat keşfettiğim için beni daha da zorlayacaktı. Dudağının üzerinde kurduğum hakimiyet ve güç onu dudağımın içinde inletti. Ellerimin biri belindeydi ama diğeri çoktan ensesi ve boynu arasındaki yeri kavramıştı. Saç telleri parmaklarımın arasındaydı. Onu öyle yoğun ve doyumsuz öptüm ki vücudumun eksik olan tüm ihtiyacı, uyuşturucuya verdiği tüm tepkisi tepetaklak oldu. Nefessizlikten boynundaki damarlar avuç içimde zonklarken elleri göğsüme dokundu ama itmedi. Dudaklarımı büyük bir irade gücüyle ayırdım. Nefesi hiç böyle almamış gibi ardı ardına aldı. Dudakları kıpkırmızı olmuş gözleri şaşkınlık parıltısıyla parıldamıştı. ''Zeyd... okuldayız.'' Dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtı. ''Çıkalım?'' ''Onu demedim.'' Göğsüme vurarak ellerini dudaklarına götürdü. Parmak izlerim dudağımın izine yayıldı. Ne diyeceğini şaşırmış ve afallamış bir ifadeyle bana bakıyordu. Elimi yanağına çıkarıp göz yaşlarının kalanlarını temizledim ve yüzüne yaklaşıp fısıldadım. ''Artık dudaklarımda senin mührün var.'' Dişlerimi göstermeden gülümsedim. Bakımsız değildi ama eskisi kadar beyaz da değildi. Sigara ve uyuşturucu mahvetmişti, son zamanlarda sık sık dişlerim de başım gibi ağrıyordu. ''Seninkinde de benim mührüm.'' Bir kısa öpücük kadar kondurarak geri çekildim ve dudaklarımı seyrettiğini bilerek yalayarak elini tuttum. ''Söylediğin gibi okuldayız... derse gitmemiz gerek.'' Utancını nasıl yeneceğimi bilmiyordum, bu yüzden ağaç gibi dikilmek yerine derse gitmeyi mantıklı buldum. Okula girip sınıfa çıkana dek aramızda başka hiçbir konuşma geçmedi, geldiğimizde sınıfın kapısını açıp önden kaçarcasına girdi ama aynı sırada olduğumuzu unutmuş olmalıydı ki geri oturduğu yer yine benim yanım oldu. Yandan bir gülüşle yerime oturdum ve gözlerimi etrafta gezdirdim. Burçak ve İkra sınıfta değildi. Diğer herkes sınıfta olsa da oldukça sessizlerdi. Kimya öğretmeni dağılan ilgiyi toparlamak için sesini yükselterek bir uyarıda bulundu ve sonrasında öğretme işine devam etti. Kulağımı ona kenetledim ama çoğunlukla yanımda dudağının her bir yanını yiyen ve utancından sürekli bir yerlerini kaşıyan kızı seyrediyordum. Onu ilk gördüğüm andan beri seyrediyordum ve sanıyorum ki bunu ona olduğu gibi hissettiriyordum. VERA MEHAN Parçalara ayrılıyordu. Kalbim parçalara ayrılıyordu. Ellerimi dudaklarıma götürdüm. Sanırım tek parça kalan sadece oydu. Gözlerimdeki yaşları silip sağlam bir küfür mırıldanırken annemi aradım ama açmamıştı. Plan buraya kadardı, İkra umurumda bile değildi. Artık hiç umursamıyordum. Kardeşlik duygum da kalbimle birlikte parçalanmıştı. Henüz dokunamadığım o dudaklara benden önce dokunmuştu. Beni kıracağını biliyordu, Burçağı inciteceğini biliyordu ama yine de yapmıştı. Yalnız kalmayı hak ediyordu. Ama ölmeyi değil. Dudaklarımı kemirerek motorun üzerinde beni bekleyen Zeyd'in omuzundan destek alarak arkasına atladım. ''İstersen bizimle birlikte kalabilirsin.'' Kafamı olumsuzca salladım. ''Gerek yok teyzemde kalacağım.'' Aksi halde teyzem bunu didiklerdi ve bulduklarıyla bizi diri diri gömerdi. Zeyd söylediğimi ikiletmeden teyzemlere kadar motoru sessizlik içinde sürdü. Suçu olmadığını biliyordum, sadece İkra için neden öne atıldığını anlamıyordum. Evet bunu benim içinde yapmıştı ama sadece bir iki kez ve İkra'yla durumları böyleyken, bizim durumumuz böyleyken bunu yapması ne kadar söylemek hoşuma gitmese de beni incitmişti. Onu suçlamak istiyordum ama suçlayamıyordum da. O onu itmişti, girdiği şoku ve suçluluğu gözlerinde okumuştum. Sonra da kaçmıştım ve o kovalamıştı. Ben ağladığımda göz yaşımı silmiş dudaklarını benimkiyle mühürlemek istemişti. Kötü şeylerin üstünü iyi şeylerle örtüyordum. Motor yavaşladığında ilk defa gelmekten rahatsızlık duyduğum eve isteksizlikle baktım ve durmamızla indim. ''Eğer geç saatte de olsa çıkmak istersen gelirim.'' Kafamı belli belirsiz salladım. Elini motorun ortasında duran elimin üzerine koyarak o orman yeşili gözlerini benimkilere baktı. ''Aramızı düzeltebileceğimizi sanmıştım.'' Bunu itiraf etmek aklımda yoktu ama bir anda çıkmıştı. Dudaklarını yalayıp ''Belki hala düzeltebilirsiniz. Bunu ayık kafayla yapmadığını unutma.'' Diyerek dinen merakımı tekrar yükseltti. Şu an nasıl olduğunu merak etmek istemiyordum, ne ara tekrar aldığını ve gözümüzden kaçtığı zamanda kullandığını sorgulamak istemiyordum. Bunu ihanetinin sebebi olarak görüp onu affetmek de istemiyordum. Ama sanırım kalbim pek beni dinlemiyordu. Seslice nefes verip bir şey söylemeden yanağına bir öpücük bıraktım. ''Dudağım yanağımı kıskandı.'' Diyerek şakayla karışık gülerek yanağımı okşadı. ''Yarın görüşürüz.'' Diyerek geriye doğru adımladım. ''Görüşürüz nefham.'' Dudaklarıma yayılan tebessümü arkamı ona dönmeden hemen önce görmüş aynısını dudaklarında yer edindirmişti. Bahçe kapısına doğru yürürken hiçbir motor sesi işitmedim. Kapı açıldığında omuzumun üzerinden ona döndüm ve işaret almış gibi motoru çalıştırdığını görüp içeri girerek kapıda beni bekleyen teyzeme doğru ruh halimi saklayan bir ifadeyle yürüdüm. ''İkra seninle değil miydi?'' ''Eve gelmedi mi?'' diye sorarken ayakkabımı çıkardım. Kafasını olumsuzca salladı. ''Sanırım yine Burçak'la beraber, benim için bir arayabilir misin?'' dudaklarımı ısırdım, önden mutfağa doğru gittiği için bunu görmedi. ''tabi ararım.'' Teyzem bana mutfaktaki masaya oturmamı işaret edip ocak başına geçti. Telefonu cebimden çıkarıp Burçağın numarasını çevirdim ve panikten bacağımı sektirmeye başladım. ''Vera?'' ''Burçak selam, eve geldim ama İkra evde yok. Teyzem seninle olabileceğini düşündüğü için aramamı rica etti. Senin yanındaysa bunu duymak teyzemi rahatlatır.'' Yani teyzem seni duyuyor. Burçak verdiğim mesajı alınca boğazını temizledi ve ''Evet yanımda.'' Diyerek yalan mı doğru mu söylediğini bilemediğim bir cevap verdi. ''Veriyorum.'' Burçağın hemen ardından İkra'nın ''Anne?'' sesi duyuldu. Sesi çok kötü geliyordu. ''İkra?'' teyzem elindeki kepçeyi bırakıp bana doğru geldi ve telefonu eline aldı. ''Ne oldu?'' ''Sınavdan kalmışım. Moralim bozuldu.'' Yüzümü yere indirip parmaklarımla oynadım. Onu hiç bu kadar kötü hissetmemiştim, sesini ilk defa böyle işittiğimi söylemem gerekirdi. ''Eve geliyorum.'' ''Bekliyorum kızım. Dikkatli gel.'' Telefonu teyzem bana uzatırken elime aldım. ''Anne?'' teyzem arkasını dönmeden duraksadı ''Efendim?'' ''Bu gece beraber uyuyabilir miyiz?'' Siktir. İkra sadece kendini çok yalnız ve kötü hissettiğinde bunu yapardı. Kendini yalnızlaştırdığını tam da istediğim gibi fark etmişti ama bunu çok kötü bir yolla fark etmişti. ''Tabi ki kızım.'' Vedalaştıktan sonra telefon kapandı. Teyzem şüpheli bir ses tonuyla ''Arayı hala düzeltmediniz ha?'' diye sordu. Dürüst bir şekilde ''beni incitti.'' Dedim. ''Erkek meselesi olduğunu sanmıyorum kız arkadaş muhabbetleri mi?'' buna güldüm. İstemsiz yapmıştım ama teyzem bunu yakalamıştı. ''Yoksa sende mi Burçağa duygular besliyorsun?'' ''ne? Hayır.'' İşte bu gerçekten komik olurdu. Teyzem aklına bir şey gelmiş gibi tencerenin altını kısıp tezgâha kalçasını yasladı ve bana döndü. ''Konu şu sarışın çocuk mu?'' ''O sarışın değil.'' Diyerek Zeyd'i bir kez daha savundum. Teyzem sırıtarak kaşlarını kaldırdı ve o an yakalandım. ''İkra o çocuğa aşık falan değil Vera biliyorsun değil mi? Her gün dışarıda ve her gün aynı kişiyle. Açıkçası ben onu Burçak'la sevgili zannediyordum.'' Elimi yumruk yapıp çenemin altına koydum. Üstü kapalı konuşursam anlamaz diye tahmin ediyordum. ''Zeyd'e platonik olduğunu zannediyor. Bu yüzden Burçağa olan duygularının farkında değil. Burçak ve ben bunu fark etmesi için onunla konuşmaya çalıştık ama stresli bir zamanda olduğu için ters tepti ve bugün okulda Zeyd'e çıkma teklifi ederek ona karşı duyguları olduğunu söyledi.'' ''Bu düzelmeyecek bir durum değil. Biliyorsun İkra hep pişman olacağı şeyler yapar ama gönül almayı da iyi bilir.'' Bana doğru yürüyüp arkama geçti ve ellerini omuzuma yerleştirip stresten kasılan her yerimi eliyle koymuş gibi bularak kırmaya başladı. ''Eminim kırdığı her şeyi baştan inşa edecektir. Bu aralar onu iyi görmüyorum.'' ''Evet ben de.'' Seslice nefes vererek ''Bunu söylemem bencillik olabilir ama seni kırmasını görmezden gelip benim için onun yanında olabilir misin?'' ''denerim.'' Teyzem bunu benden ilk defa istiyordu ve benim için yaptıklarından sonra onu reddedecek değildim. Teyzem yanağıma öpücük kondurup masajı bitirdikten sonra ocak başına geçti ve kapı zilinin çalmasıyla hareketlendi. ''ben açarım.'' Ayağa kalkıp kapıya doğru koştum. Açtığımda bu kez yalnız değildi. Burçak arkasındaydı. Onu belinden tutuyordu. ''Akşama misafir olabilir miyim?'' kaş gözle ona ne olduğunu sormuştum ama bir cevap alamadım. Teyzem ''Tabi ki.'' Diye seslendi. ''Çok sevinirim.'' Burçak ''Teşekkürler.'' Diyerek İkra'yı teyzemin görmediğini anlayınca kucağına aldı ve fısıldayarak ''Kapıyı aç.'' Dedi. İkra'nın rengi sararmıştı ve her yeri ter içindeydi. Odanın kapısını açtım, İkra'yı yatağına yatırıp ''Poşet getir.'' Derken üzerindeki ceketi ve uzun kolluyu çıkardı. Çekmeceden bir karton poşet çıkardım. ''Üstünü değiştirir misin, çok terledi.'' Kafamı aşağı yukarı salladım. Üzerindekileri çıkarırken kapı kapandı. İkra kendi kendine sayıklıyordu. ''Haklıydın.'' ''Anlamadım?'' diye sorarken atletini ve sütyenini çıkardım ve banyosundan alıp geldiğim havluyla vücudunu temizleyip yenilerini geçirmeye başladım. Altını da temiz halde geçirdiğimde kafasını yastığa gömdü ve ''Sevdiğim o değildi.'' Diye fısıldadı. Elimdeki kıyafetleri avucumda büzüştürdüm. ''O zaman onu öpmemeliydin.'' Kimden bahsettiğini gayet iyi anlıyordum. Zeyd'den bahsediyordu. Midesi bulanmış gibi öğürdü ve doğruldu. Poşeti refleksle açtım. Biraz bir şeyler midesinden çıktı. Gözünden akan yaşları silerken ''Özür dilerim.'' Demişti. Onu duymazdan gelerek poşeti ben de midemdekileri boşaltmadan bağladım ve peçeteyi ona uzatıp banyosundaki çöp kovasına poşeti attım. ''Vera.'' Onu duymazdan gelmeye devam ederek ''Yemeğe gelirsin.'' Dedim ama beni zayıf yerimden vurdu ve ''Sana ihtiyacım var. Lütfen.'' Dedi. Aptal olduğum için kendimden nefret ediyordum ama maalesef ki öyleydim. Ona doğru ilerleyip yatağın ucuna oturdum. ''Kendimi inandırdığım şeyin doğru olduğunu zannediyordum. Bu yüzden bunu kendime kanıtlamak istedim, siz kurbanlarım olmuştunuz.'' Onu hala ciddiye alacağım bir şey göremiyordum. Gözlerini silip burnunu çekti. ''Ama bunun beni mutlu etmesi gerekirken sabahtan beri kusuyorum ve midem bulanıyor. Dudaklarımı resmen kazıdım.'' Göz ucuyla yara dudaklarına baktım. ''Bunun beni mutlu edeceğini sanmıştım paramparça değil.'' Sıkıntıyla nefes verip ''Daha fazla duymak istemiyorum.'' Diyerek ayaklandım. ''Bugünden sonra sana söz veriyorum... o şeyi bir daha almayacağım. Burçağın üzerine yemin ederim.'' ''Bu yeminin bir önemi yok.'' ''Var.'' Sesi yüksek çıkmıştı. Kaşlarımı çatarak ona döndüm. ''Var çünkü... âşık olduğum oydu. En başından beri. Aşkın dalı Zeyd gibi görünüyordu ama aslında kökü Burçaktı. Sadece bunu itiraf edememiştim.'' ''Bunun için de onu paramparça ettin.'' Gözlerini silip hıçkırığını yuttu ve ''Seni de.'' Diye ekledi. Hıçkırığını bir kez daha yutup kolunu gözlerine uzattı. Saç dipleri nemliydi ve teri az da olsa gitmeye başlamıştı. Teyzemin sesi koridordan yükseldi. Bizi çağırıyordu. Hareket etmediğini görünce huysuzca sordum. ''Gelmiyor musun?'' Kafasını olumsuzca salladı. ''Burçak'ta burada biliyorsun değil mi?'' ''Burada mı?'' ellerimi belime yaslayıp azarlayıcı anne modunda ona baktım. ''Buraya nasıl geldin sen?'' Elini saçına uzatıp karıştırırken gözünü kıstı. ''Hatırlayamıyorum?'' Tahmin etmiştim. Onu denemek ve tepkisini görmek için omuz silkerek ''Neyse, sen dinlen. Yemek yer biraz otururuz sonra onu yolcu ederim.'' Yorganın çekiştirme sesi kulağıma gelirken sırıtmama engel olamadım. ''Ben yolcu ederim.'' Halsiz hali aniden yok olurken önüme geçip kapıyı açtı ve masaya doğru adımladı. Üzerinde pembe ayıcıklı pijaması vardı. Ben de kapıyı örtüp üzerime mavi yıldızlı pijama takımımı geçirdim ve masada yerimi aldım. Eniştem de yeni gelmişti. Kaşığı elime alırken teyzem Burçağa kaçamak gözlerle bakıp inceledi. ''Yorgun görünüyorsun sen de, sınavlar zor geçiyor ha?'' Burçak belli belirsiz tebessüm edip kafasını salladı. ''Adını çok duydum ama hiç misafirimiz olmamıştın.'' ''Böyle habersiz geldiğim için kusura bakmayın.'' Teyzem önemli olmadığını belli ederek elini salladı ve Burçağın bitmiş tabağına biraz daha yemek koydu. Sulu yemek olduğundan ötürü önümdeki ekmeği ona doğru ittirdim. Göz ucuyla bana baktı. Boş bardağına içecek doldurup gülümsemesini kazanınca ben de aynı şekilde karşılık verdim ve eniştemle kendi bardağımı da doldurarak yerime geri oturdum. Burçak ve İkra yan yana oturuyordu. Eniştem kollarını kavuşturup birbirine bakmayan İkra ve Burçağa bakıyordu. ''Sakın bana kavga eden yeni sevgili olduğunuzu söylemeyin. Baba olarak çok kaba davranışlar sergilemek isteyebilirim'' ''Yani, öyle bir durum yok efendim.'' Eniştem kafasını sallayıp Burçağın yemeye geri döndüğü yemeği izledi ve teyzemle göz göze gelince bir işaret yaptı. Ne işareti olduğundan emin değildim ama teyzem gülümsedi. Tabak ve çatal sesi yemek sonunda kesilince Burçağın ayaklanması sadece saniyeler aldı. ''Babamla planımız vardı.'' Teyzemin ısrarından kaçmaya çalışıyordu. ''Pekâlâ, selam söyle Kenan Bey'e.'' İkra ona kaçamak utangaç bakışlar atıyordu. Burçak ceketini omuzuna geçirip çıkarken terlikleri ayağıma geçirip ''Hemen geliyorum.'' Mırıldanışıyla kapıyı arkamdan çektim ve peşinden koştum. ''Hey, beklesene.'' Burçak kaskı eline almış vaziyette duraksayarak bana döndü. ''Nasılsın?'' Bana malmışım gibi bakıyordu ama ben sorumda samimiydim. ''Gördüklerimi sindirmeye çalışıyorum?'' ''Onu eve kadar getirdiğin için teşekkür ederim.'' Kafasını teşekkürü aldığı edasıyla salladı. ''Tesadüfen gördüm. Okul çıkışına doğru yürüyordum, onu bulduğumda kusuyordu.'' Yüzünü buruşturarak kaskı kafasına geçirdi ve gözlerini açığa çıkardı. ''Eve gelene kadar sana bir şey söylemem gerek dedi durdu ama başka bir şey söylemedi.'' Yalandan güldü ve ''Sanırım yaptığının ona nasıl hissettirdiğini anlatacaktı aynı bir vicdansız gibi.'' Vicdansız. Burçağın İkra hakkında şimdiye dek ettiği tek kötü ve doğru laftı. Dudaklarımı büzdüm. ''Sen nasılsın?'' diye sordu. ''eh.'' ''Zeyd'in bir suçu yok, babamla aramın bozuk olduğunu bildiği için ve İkra'yı savunabilecek halde olmadığımı bildiği için benim yerime davranmıştı sadece. Bunun için ona kızmamalısın.'' ''Kızmadım zaten.'' En azından öpüşürken... Omuz silkip bir adım geri çekildim ve motorun ışıklarının yıldızlı pijamam da parlamasına izin verdim. ''Yıldızlı ha? Güzel.'' Burçak kahkaha atınca ben de üzerime bakıp sesli bir şekilde güldüm. ''Yarın okulda görüşürüz?'' ''Görüşürüz.'' Diyerek motoru yavaşça geriye doğru ayaklarıyla götürdü ve göz kısmını kapattı. Motor sesi yavaşça uzaklaşmaya başladı. İnce pijama beni ısıtmıyordu. Kollarımı etrafıma dolayıp eve doğru döndüğümde İkra'yı penceresinde hüzünle bakarken gördüm. Ben döner dönmez pencereyi kapattı ama çok geçti. Ona aldırmadan eve doğru yürüdüm ve doğrudan odasına girdim. ''ben bu gece annemle uyuyacağım, odayı dilediğin gibi kullanabilirsin.'' Sesi yavaş yavaş kısıldı ve sonunda ''Senin de odan ne de olsa...'' diye fısıldayarak odadan çıktı. Saat oldukça erkendi ama o yatak odasına girmiş kapıyı da arkasından örtmüştü ve sesini duymuştum. Masanın üzerindeki günlüğüyle göz göze geldim. Hayır okuma, o özel bir günlük. Hayır sakın okuma bu saygısızlık. Ya Zeyd hakkında bir şey yazdıysa? Ya benim hakkımda bir şey yazdıysa? Şeytan kes sesini, okumayacağım. Koşarak defteri araladım ve son sayfada yazan sadece iki cümleyi gördüm. Her şeyi düzeltip geri kazanacağım. Hem kardeşimi hem de eski sevgilimi. Zeyd'in dostluğunu kaybettim ama kazanmaya niyetim yok, çünkü o hiçbir zaman onlar kadar önemli olmamıştı. Eski sevgilim mi yazmıştı o? Siktir, onlar daha önce çıkıyor muydu?
|
0% |