@byzloey
|
19. Bölüm | Kan Gölü Gece bir türlü bitmemişti. Tavanın uzunluğunu ve enini, renginin tonunu bile ezberlemiştim. Sonuç ise elde edememiştim. Ellerimi kafamın altında birleştirip sabah olduğunu fark edene kadar düşünmüş ve iç çekip durmuştum. Kırgınlığım azalsa da öfkem azalmış sayılmazdı. İkra ve yaptığı o şeyin görüntüsü aklımdan çıkmıyordu. Sanırım aklımı yitiriyordum. Gün aydınlandığı için yorganı kenara fırlatıp saçlarımı taradım ve sıkı bir at kuyruğu yaparak okul formamı üzerime geçirdim. Çalan telefonu reddettikten sonra kulağıma küpelerimi taktım. Telefonum dünden beri çalıyordu. İzel ve Tuna boş bırakmıyor bıraktığı anları da Ece dolduruyordu ama hiçbir aramayı yanıtlamıyordum. Sadece kızlara iyi olduğuma dair bir mesaj göndermiştim. Gece boyu düşündüğüm tek şey İkra'nın ne yapması gerektiğiydi. Zeyd onun için bir takıntı oldu, ona âşık olduğunu zannetti, hatta öyle büyük bir aşk sandı ki onun ve diğerlerinin yanında olabilmek için uyuşturucu almaya kalktı. Bence kendine itiraf edemediği şey Zeyd için girdiği yerde Burçak için kalmış olmasıydı. Burçak için geri dönmedi, Burçak için daha çok içlerine girmek istedi ve Burçak için içlerine girdi. Burçak dün gittikten sonra İkra gece boyu ağladı. Yatak odasından çıkıp lavaboya girdiğinde bunu işitmiştim çünkü lavabo hemen yanımdaydı ama kalkıp gidecek kadar kalbimdeki buzlar erimemişti. Sadece bir şey olur korkusuyla ara sıra odada tur atmıştım. Ses kesildiği an gitmeye hazırdım ama ses kesildiğinde sadece yatak odasının kapı sesi duyuldu. Ben de yatağıma geri döndüm. Muhtemelen Burçağı kaybetme korkusuyla ona olan aşkının farkına vardı. Bu onu bambaşka bir çıkmaza soktu, çünkü ne kadar bunu istemesem de hem Zeyd ile konuşması hem de Burçağa içindekileri anlatması gerekiyordu. Burçak dünden sonra ona eskisi gibi olmayacaktı. İkra da bunu hemen düzeltebilecek gibi durmuyordu. Kendini bile düzeltebilecek durmuyordu. Konuşmamıştı. Bende onu zorlamamıştım. Bok gibi gecenin ardından odadan hazır şekilde çıktığımda masada onu gördüm. Masa oldukça dolu şekilde hazırlanmıştı ve dört sandalyeden ikisi doluydu. Teyzem çıkmadan önce kahvaltıyı hazırlamış olmalıydı. Çantamı sandalyenin ucuna bırakıp yerime otururken İkra çatalını peynire daldırmış parçalara ayıra ayıra gözleri dalgın şekilde oynuyordu, bunun farkında bile değildi. ''İkra.'' Dalgınlığı masadaki herkesin dikkatini çekmişti ama o hala düşüncelerinden arınıp gözlerini tabağından ayırmamıştı, Eniştemin seslenişini bile duymamıştı. Hala dalgın dalgın tabağıyla oynuyordu. ''Vera...'' ağzımdaki lokmayı yutup eniştemin sorgulayıcı yüzüne döndüm, yalan söylemem gerekecekti. Benden bir cevap bekliyordu, ben de İkra'nın beni kurtarmak için yaptığı gibi yalan söyleyecek onu kurtaracaktım. Ağzımdaki lokmayı yutana kadar aklıma gelen ilk bahaneyi savurdum. ''Bu aralar canı sıkkın enişte, konular çok zor dersler ağır geliyor da ondan olmalı.'' Eniştem inanıp inanmamak arasında kalsa da inanmış gibi yaptı ve yemeğine devam etti. ''İstiyorsanız birkaç günlük tatile gidin bir yerlere, devamsızlığı hallederiz. Bu halde zaten derslerden pek bir şey anlayamazsınız.'' Gülümseyerek masanın altından İkra'yı dürttüm. ''Teşekkürler enişte de ben okul etkinliği için kayak düşünüyordum başkanlığa adaylık koydum da.'' Eniştem gülümseyerek yanındaki peçeteyi aldı ve nazikçe ağzını temizleyip katlayarak tabağının altına sıkıştırdı. ''Peki madem, ben çıkıyorum afiyet olsun size handan hanım bir yarım saate gelir siz de hazırlanıp çıkarsınız. İyi dersler kızlar.'' Sandalyesinden yavaşça kalkıp İkra'nın saçlarına öpücük kondurdu ardından bana el sallayarak askıdaki ceketini aldı ve cüzdanıyla anahtarını kontrol edip çıktı. İkra hala bir milim bile ne yüzünü ne bedenini oynatmıştı. Onu bir kez daha alttan dürtükledim. ''Dikkat çekiyorsun. Kendine gel.'' bu kez sert dürtüklemem başarılı olmuş olmalı ki, irkilmişti, çatalı elinden düşerken gözlerinde parıltılarla bana döndü. ''Nereye, Burçağa mı?'' İkra'nın dudaklarından dökülen kelimelerle arkama yaslanıp kendimi tutamadan kahkaha atmaya başladım. Gerçekten böyle bir cevap mı vermişti? Burçak onun aklını baya başından almış olmalıydı. ''Aynen Burçaklara geldik.'' İkra çatalı kenardan alıp tabağının içine bırakarak alnını kaşıdı sıkıntıyla ''Bugün yüzüme bile bakmayacak değil mi?'' kollarını iç içe geçirip masaya koydu, ardından kafasını kollarının arasına gömdü. Kendini en kötüsüne hazırlıyordu çünkü korkuyordu. Cevap vermek istemesem de teyzeme verdiğim sözü anımsayıp ağzıma bir salatalık daha attım. ''O kadar da değil bee abartma. Burçak bu o kadar soğuk olamaz.'' Kafasını kaldırıp bana 'Emin misin?' edasıyla bakınca oturuşumu düzelttim. Aklıma Burçağı ilk tanıdığım anlardaki soğukluğu ve hayvanlığı geldi, haklı olabileceğini düşünerek boğazımı temizledim. ''Yaniii sana karşı olamaz.'' Cümlemi düzelttikten sonra umutla İkra'ya baktım ama kafasını sağa sola sallayarak kafasını tekrar kolları arasına gömdü. Eh o da biliyordu Burçağın istedikten sonra kutup ayısına dönebildiğini. Sonuçta benden daha iyi tanıyordu. Ortamdaki sessizliği bölebilmek için peçeteyle dudaklarımı temizleyip elimi İkra'nın koluna koyarak onu sarstım. Eğer bunu yapmazsam tekrar uyuklayacağı belliydi. ''Yarım saate okulda olmalıyız.'' İkra kafasını kolları arasından kaldırıp öyle derin bir nefes verdi ki resmen örtü yerinden oynadı. Şaşkınlıkla ona bakıp ''Maşallah.'' diye mırıldandım ve elimi omuzundan çekerek masayı toplamaya başladım. ''Gelmesem ne olur, merak edip gelir hem belki konuşuruz.'' Bu dediğine gözlerimi devirip yemediklerimizin ağzını kapattım. ''Çocuğu eve mi atacaksın İkra?'' Ne dediğimi anlamamış gibi kaşlarını çattı, ardından anlamış gibi daha çok çattı. O cümleleri idrak ederken bıkkınlıkla kolumdaki saate göz atıp masanın kalanını toparladım ve hala kalkmamış İkra'nın koluna elimi geçirdim. ''Ne... Oha.'' İkra'yı beklemeye kalksam pazartesiye anca giderdik okula. ''Oha moha yok kalkıyorsun gidiyoruz okula zaten hafta sonu geldi, hafta sonu düşünür bulursun bir şey.'' İkra yine umursamazca benim zorumla ilerliyordu ki aklına bir şey gelmiş gibi gözlerini irileştirirken duraksadı. Gözleri dolu doluydu ve bana öyle bir baktı ki sanki Burçak evleniyor gibi hissettim. ''Hafta sonu geldi, ya iki güne başkasını bulursa.'' ''Ne... Oha.'' gözlerim irileşirken İkra'nın saçma düşüncelerine katıldığımı fark edip kafamı sağa sola salladım düşüncelerimi yok etmek istercesine. Regli dönemine falan mı girmişti? Yoksa hala içtiğinin etkisinden kurtulamamış mıydı? ''saçma saçma düşünüyorsun beni de alet ediyorsun İkra hadi ya, okul saati geldi.'' arkasına geçip omuzlarından ittirerek odasına doğru sürükledim. Eğer biraz daha oyalanırsa gerçekten onu almadan gidecektim. ''Zeyd'e de rezil oldum, o da beni platoniği sandı o kadar zaman. Götü kalktıysa bil ki benim yüzümden.'' söylediğine gülüp gülmemek arasında kalsam da gülmek içimden gelmedi. ''Sağ ol ya, başıma iş açtın.'' diye söylendim. Elimi tutup adımlarımı durdurdu. ''Vera, aranızdakinin henüz adının konmadığını biliyorum ama buna ihtiyacınız yok. Siz birbirinizi seviyorsunuz ve ben bunu bile bile seni incittim. Bunun için çok özür dilerim, aklım yerinde olsaydı yemin ederim yapmazdım. Midem düşündükçe mahvoluyor, keşke ağzım yırtılsaydı dilim kopsaydı da yapmasaydım.'' Elimi elinin üzerinden çekip gergince nefes verdim. Teyzeme söz vermiştim ve bunu tutacaktım. ''Bence zaten onun platoniğiydin ama Burçakla tanışana kadardı, yoksa neden bu kadar ileri gidesin ki?'' sessizlik içinde bana baktı, verecek bir cevabı yoktu çünkü doğru olduğunu biliyordu. Formalarını çıkarıp yatağa bıraktıktan sonra çantamı içeriden aldım ve sırtıma taktım. Aynanın önünde durduğumda titreşim odayı doldurdu. İkra ceketini üzerine geçiriyordu. Bana doğru gelip merakla ekrana bakmaya çalışsa da ben o kadar hızlı açmıştım ki kimin aradığını görememişti. ''Efendim.'' ''Mesajlara niye bakmıyorsun, kapıdayız donduk.'' Arayan Zeyd'di. Kapıdayız demesine bakılırsa Burçak da onunla gelmişti. Dünden sonra geleceğinden şüpheliydim ama sanırım onunla aramızın soğuk olduğu kadar sıcak olmasının bir yanı da benzememizdi. Sevdiklerimize karşı ölçülemez bir tolerans gösteriyorduk. ''Tamam hemen geliyoruz.'' İkra tereddütle tırnaklarını avucuna geçirince telefonu kapatıp çantama attım ve onun çantasını eline sıkıştırdım. ''İllaki yüzleşeceksin İkra. En azından seni almaya gelmiş.'' İkra kasıntı halde dolabını açtı ve tokasını aldı ama yüzünde hala gülümseme vardı. Sanırım en azından almaya geldiğiyle kendini avutuyor buna seviniyordu. O hızlıca askıdan montunu giyerken ben de girişte asılı olan kabanımı giyip boynuma Zeyd'in atkısını doladım. Kış tam anlamıyla gelmişti ve ben fazlasıyla üşüyordum. Arkamı döndüğümde İkra da hazırlanmış çorabını giyiyordu. Aceleyle ben de ayakkabılarımızı alıp kapının önüne koydum ve kendi botumu giymeye başladım. Çünkü Zeyd ve Burçağı fazlasıyla bekletmiştik ve hava beklemesi zor denecek derecede soğuktu. İkra hevesle önden önden gidip bahçe kapısından çıktığında kapıda öylece dikili kaldı, bende yanına varıp neden durduğunu sormak üzereyken karşımdaki görüntüyle onun gibi duraksadım. ''En azından almaya gelmiş ha?'' dedi memnuniyetsizlikle. Zeyd, Burçak ile değil Dağhan ile gelmişti. İkra yüzü asık şekilde Dağhan'ın arkasına geçerken bende Zeyd'in yanına varıp önünde durdum, şimdiden üşümüştüm. Zeyd ona ters bir bakış attıktan sonra bakışlarını yumuşattı ve bana döndü. İkra bunu hak etmişti. Onun için üzülüyordum ama hak ettiğini de biliyordum. ''Burçak neden gelmedi?'' dedim uzattığı kaskı alırken. ''Bence neden gelmediğini biliyorsun.'' haklıydı biliyordum görünene göre o da biliyordu, Burçak dün dediklerinin arkasında duracaktı. Muhtemelen söylediği her şeyi Zeyd'e de söylemişti. Derin bir nefes vererek Kaskı taktıktan sonra Zeyd'in arkasına geçip elimi beline doladım. İkra'nın uyuşturucudan uzak durmasına ne kadar sevinsem de diğerlerini kurtarmak için bir yola girmiştim sevinsem de sevincimi tam yaşayamıyordum. Sevincimi gölgeleyen birçok şey üzerime karabasan gibi çöküyordu. Belki de uyumamamın asıl sebebi buydu. Gördüğüm o sahne gece boyu gözümün önündeydi. Sonra kayboluyor yerini Zeyd'in beni duvara yaslayışı ve öpüşü geliyordu. Yumuşak ve sıcak dokunuşu, sahiplenici tutuşu ve üzerime yükünü bırakışı. Güveni ve duygularını yansıtan bakışları beni mahvediyordu. Belki de karabasanım oydu. Üzerime yüklenmiş ve kalkmamakta ısrarcıydı. Belki de bendim, onu kendim kucağıma çekmiştim. Soğuk buram buram boynumun açık kısımlarına çarparken kafamı hafif eğdim. Yine hasta olup uğraşmak istemiyordum, okula varana kadar yüzüm hafif eğik durmaktan boynum ağrırken, Okula yaklaştığımızda kafamı kaldırıp dikkat çeken kalabalığa döndüm. Motor durana kadar gözümü etraftan ayırmamıştım, çünkü okulun etrafı normalden fazla ve dikkat çekecek şekilde kalabalıktı, hatta bir şeyin etrafında toplanmış gibilerdi. Motor durur durmaz kaskı çıkararak Zeyd ve diğerleri gibi koşar adımlarla kalabalığın arasına daldım çünkü tanıdık bir ses duyuyordum ve duyduğum sesten fazlasıyla korkmaya başlamıştım. Öksürük sesleri kulağıma geldiğinde bedenimi panik ve korku kapladı. Kalabalığı aşmış sesin geldiği yeri görmek üzereyken, göremeden belimde bir el hissedince Zeyd'in hemen arkamda olduğunu anladım. Beni arkasına çekerek elini belimden çekmeden kalabalığı aştı. Sonunda kalabalığı aşıp durduğumuzda dudaklarından ''Siktir.'' dökülünce içimdeki kötü his git gide artmaya başladı. Neden gözlerim dolmuştu? ''Atilla.'' Zeyd'in arkasından kafamı uzattığımda yerde ağzından ve burnundan kan akan Atilla'yı görünce ağzımdan bir çığlık kaçtı. Gözleri yarı açıktı, yaka kısmı yırtılmıştı ve yüzünün bazı yerlerinde kanlar kurumuştu. ''NERDESİN LAN AMINA KOYDUĞUMUN ÇOCUĞU, ÇIK KARŞIMA!'' İleriden olmasına rağmen dibimizdeymiş gibi gelen kükreme sesiyle yutkunup yerimden sıçradım. İçimdeki kötü his midemi çalkalamaya başlamıştı bile, gerilmiştim ve olacaklar şimdiden gözümde canlanmaya başlamıştı. Kendimi korku filminin içinde gibi hissediyordum. ''ÇIK LAN KARŞIMA!'' Burçak kafasını kaldırıp sınıflara doğru baktı. Bizden oldukça uzaktaydı. ''EĞER YUKARI GELİRSEM SENİ ORADAN AŞAĞI ATARIM KORKAK HERİF.'' İkra Burçağa doğru koşmaya başlayınca arkasından bakıp onun yerine Zeyd'e yardım etmeye karar vermiş Atilla'ya yönelmiştim ki eliyle beni engelledi. '' Sen İkra'yla git. Burçak'ı tutun bir delilik yapmasın.'' lafı biter bitmez bir cam kırılma sesi geldi. ''OKULU BAŞINA MI YIKAYIM LAN!'' Zeyd ile gözümüz Burçaktan birbirimize dönünce ''En azından daha fazla.'' diye ekledi, kafamı aşağı yukarı sallayarak İkra'ların yanına doğru koşmaya başladım. İkra Burçağı tutmaya çalıştığı için okula giremiyordu. Yanlarına varmak üzereyken gözüm kırık camın arasından yüzü görünen Tibet'e döndü. ''Ne oldu lan, köpek gibi havlıyorsun oradan?'' Burçaktan gür bir kahkaha geldi. ''Köpek gibi ha? Köpek gibi.'' Kafasını aşağı eğdi ve göğsündeki İkra'nın ellerini tutarak indirdi. ''Güzelim, ben bir oksijen israfını giderip geliyorum.'' İkra'nın ellerini savurduğu gibi ondan kurtulup merdivene koşunca İkra'yla salise kadar kısa bir bakışma yaşayarak arkasından bağıra bağıra koşmaya başladık. ''Burçak! Burçak ne olur dur yapma.'' İkra arkasından bağırsa da duymuyordu. Ben de bağırıyordum ama Burçak gözden kaybolmuştu bile. Kendi katımıza koşarak saniyeler içinde vardığımızda kapının çarpılma sesiyle içeride gür bir ses yankılandı. İkra ile koşarak sınıfa girdiğimizde yarım yamalak bir nefes aldım. Gözlerim anında camın önündeki korkutucu görüntüye dönmüştü. Burçak Tibet'in yakasına yapışmış Tibet'e art arda yumruk indiriyordu. Biz gelince Burçağın gözü bize kaydı, Tibet'te bunu fırsat bilerek ona bir tane salladı, onlar yumruk yumruğa kavga ederken onları ayırmak için araya girmeye çalıştık ama Burçak ''ÇIKIN SINIFTAN!'' diye öyle bir kükremişti ki korkumuzdan olduğumuz yerde kalarak birbirimize bakmıştık. Çünkü ikimizde ne yapmamız gerektiğini bilmiyorduk. ''Senin itlerin mi o hale getirdi lan kardeşimi.'' Tibet'in sol gözüne bir yumruk geçirdi öfkeyle solurken. Gözünden deliye döndüğü anlaşılıyordu ama Tibet onun kadar öfkeli görünmediği halde hala Burçağı kışkırtmak için gülüyordu. Tibet'te Burçağa bir yumruk savurduğunda İkra daha fazla dayanamadan koşarak onu belinden tuttu ve kendine çekti, bana yaptığı göz işaretiyle kendime gelerek bende Tibet'in önüne geçtim. ''Tibet çık sınıftan.'' bana alayla güldü. Yüzünün çoğunluğu kan olmuştu hatta bir kısmı boynuna kadar bile akıyordu. ''Sebep?'' bu alaycı hali kaşlarımı çatmama sebep olsa da kolundan onu yakalayıp çekiştirmeye başladım. Çünkü söz dinleyecek gibi durmuyordu. Bu halde devam ederse yüzü tanınmaz hale gelecekti çünkü üst üste yumruk yiyor yara olan yerler tekrar tekrar eziliyordu. Yüzü korkunç görünüyordu, neyse ki gören şerefsizliğinden yine onu tanıyabilirdi. ''Dayak yiyorsun kör müsün?'' çekiştirmeme izin verdiği için ya da gücü olmadığı için rahatça onu istediğim yere doğru çekebiliyordum. Etrafa bir göz attım. Boş bir sınıf bulunca onu içeri doğru ittirdim, burası kulüpler için ayrılmış kattı ve burada genelde kimse olmazdı. Sınıfa geldiğimizde kolumu savurdu ve dağılmış üzerini düzeltip acıdan inleyerek yüzündeki kanı yakasına sildi. ''Derdin ne senin Atilla'ya neden bunu yaptın!'' Dudaklarını aralayıp konuşacağı sırada koridordan yine korkutucu gürültüler geldi ve saniyeler sonra kapattığım kapı hiddetle açıldı. ''Ne oldu lan korkudan buraya mı saklandın?'' İkra hala Burçağı tutmaya çalışıyordu ama tek yaptığı onu yavaşlatabilmekti. Tibet alayla yine güldü ''Çok korktum.'' dedi onu kışkırtacak şekilde. Bu çocuk ölümüne susamış olmalıydı aksi böyle bir insan için kabul edilemezdi. Burçak ona yöneldiği sırada açık kapıdan gelen sesle duraksayıp arkasına döndü, iki kişi içeri girdi. Bunlar Tibet'in yanında kuyruk gibi gezinen arkadaşlarıydı, Samet ile diğer adını unuttuğum çocuk ikisi de Burçağa saldırmaya hazırlanan hayvanlar gibi bakıyordu. Gece mavisi gözler onları görünce ellerini birbirine çakıp keyifle gülümsedi. Dudağı yediği yumruktan patlamıştı ama umurunda değildi. Ellerini birbirine sürterek kahkaha atmaya başladı. Gerçekten şu an kendinde olmadığı o kadar belliydi ki, bu hali bana Zeyd'in kafes dövüşündeki halini hatırlattı. Tibet'e kaş göz yaptı. ''Geldi köpeklerin. Sen bağlamamışsın ben onlara güzel bir tasma bağlayacağım şimdi.'' sözünü bitirir bitirmez Tibet'e sert bir yumruk geçirip onu yere düşürdüğünde İkra ile aynanda ağzımızdan bir çığlık kaçtı. ''Burçak!'' İkra yine Burçağı çekmek için yürürken bende onları ayırabilmek için Tibet'e yürüyordum ki Samet ve arkadaşı önümüze geçti. Samet İkra'yı kenara resmen fırlatırcasına ittirince İkra'nın inlemesi kulaklarıma doldu. Duyduğum inlemeyle Samet'in yüzüne bir tane patlatarak öfkeyle ona döndüm ama bu inlemeyi tek duyan ben değildim. Burçakta İkra'nın sesini duymasıyla kafasını bize doğru ağır ağır çevirdi, öfkeden delirmek üzereydi. Kendine hâkim olamıyordu ellerinin titrediğini görebiliyordum, bunda uyuşturucunun etkisi olup olmadığını düşündüm. Çünkü onu hiç bu kadar öfkeli görmemiştim ve şu an fazlasıyla korkutucu gözüküyordu. Samet vurduğum darbeyle gerilerken bakışları bana ardından ona bağıran Burçak'a döndü. ''ONA MI VURDUN LAN SEN! SENİN ECDADINI...'' Burçak deliye dönmüş halde Tibet'i fırlatırcasına bırakıp Samet'in üzerine resmen atlarken korkudan nefesimi tutarak bir adım geriledim. Onları kendi haline bırakıp Koşarak İkra'nın yanına giderek kafasının kenarına baktım, askılığa çarptığı için kanıyordu. Alnındaki elimi indirerek etrafa bakındım, alnına bastırabileceğimiz bir şey arıyordum ama görünmüyordu. O sırada kulağıma bir ses ilişti. İçeri iki ağır adımda bot sesleri dolmuştu. Koridorda tıkırtısı yankılanıyordu, kapıya yakın olduğumuz için yavaşça yüzümü kapıya koridora doğru çevirdim. İçimdeki kötü his 'Ben burdayım' dercesine yine kendini belli etmeye başlamıştı. Ses kesildiğinde merakla ayağa kalktım. Dağhan ve Zeyd yan yana kapıda duruyorlardı. İkisi de kaşları çatık ve ciddi şekilde içeriyi incelerken Zeyd'in çenesini sıktığını fark ettim. ''Kızlar...'' Zeyd kollarını önüne bağlayıp sakin olmaya çalışır vaziyette bize döndü. Gözü önce bana ve elime kaydığında ne ara olduğunu bile anlamadığım kızarıklığı gördüm. Tibet elimden kurtulurken yapmış olmalıydı, Gözü benim üzerimden İkra'ya döndüğünde kaşları iyice çatıldı ardından gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı, kendini sakin tutmak için çok zorlanıyor olmalıydı. ''Çıkın sınıftan.'' diye tısladı. Sakin kalmaya çalışıyordu ama resmen tıslıyordu. ''Oooo kimler gelmiş.'' dedi Tibet kan olmuş ağzıyla kafasını yerden zar zor kaldırırken. Burçak diğer ikisiyle dövüşürken Tibet yere ağzındaki kanı tükürdü ve inleyerek ayağa kalktı. ''Kes lan sesini.'' Dağhan bir adım attığı sırada Zeyd'in tek bakışıyla yerine mıhlandı. ''Kızlar... Son kez diyorum... '' ''Çıkın... Hemen.'' duraksayarak söylediği sözlerle İkra ile kısa bir bakıştık, istemesek de şu an bu ortamda kalmak canına susamak demekti, Zeyd'in bakışları beni oldukça korkutmaya başlarken yavaşça İkra'yı tutarak onlara doğru bir adım attım, İkra Burçağa boynunu kıracak şekilde çevirmiş bakarken bende Zeyd'in yanına geldiğimizde duraksadım. Dağhan içeri girerek bize yol vermişti. ''Lütfen, sakin olmaya çalış.'' diye mırıldandım. Bana dönüp bir tepki vermedi ama gözlerindeki öfke bu sefer değil diyordu.
İkra
|
0% |