@byzloey
|
22. Bölüm | Oyun ve Ceza Gözler... Gözler gerçekten kalbin aynası mıydı? Zeyd'in gözlerine baktığımda bana doğruyu söyleyip söylemediğini, bana karşı ne hissettiğini görebilir miydim? Peki gözlerine düşen gölge, beni yanıltır mı? Yumuşak elleri yanağımı okşarken kedi gibi mayışmak istesem de gülümsedim yalnızca. ''Öyle mi?'' kafasını aşağı yukarı salladı. ''Neden... neden öldü kardeşin?'' bunu daha önce bilmediğim için tüm merakım buraya yönelmişti. Derin bir nefes aldı, uzun sessizliğin ardından sesi kısıkta olsa duyuldu. ''intihar etmiş.'' bakışları yatağa yasladığım elime indiğinde gözünden bir damla düştü. Dudaklarım şaşkınca aralandığında ne diyeceğimi bilemeden elini tuttum. Yanında olmak istiyordum ama bu durum beni de aşıyordu, ne diyebilirdim ki? İlk defa karşımda bir erkek ağlıyordu. Ne yapacağımı bilemeden elini sıkı sıkı tuttum. Anladığımı söyleyemezdim çünkü onu hiçbir zaman anlayamazdım. Kafasını kaldırmayıp sessiz kalmaya devam etti, ona doğru eğilerek kollarımı boynuna dayadım. Kafası omuzumun üzerine geldiğinde göz yaşı omuzuma düştü. '' Başın sağ olsun. Seni anlayamam belki ama her zaman yanında olmaya çalışırım.'' Yine derin sessizlik üst katı doldurduğunda belimdeki kolları bir süre sonra gevşedi. ''Aklındaki soruyu neden sormuyorsun?'' Sen neredeydin? ''Önemi yok çünkü.'' ''Her şeyi öğrenmeni istiyorum, benim hakkımda bizim hakkımızda.'' Bunu bende çok isterim, ama şu an zamanı değil. ''Şu an bir şey söylemek zorunda değilsin Zeyd. Ne zaman kendini iyi hiss-'' ''Hiçbir zaman. Eğer böyle bir şey beklersen hiçbir zaman hissetmem.'' benden uzaklaşıp sırtını yatağın başlığına yasladı ve derin bir nefes alarak karşısındaki boş duvara gözlerini sabitledi. ''Bana canının çok pasta çektiğini söyledi. Meğer doğum günüymüş ve hatırlamamışız o da böyle bir yalan söylemiş. Kendimizi bildik bileli doğum günü kutlamadık kutlamayız çünkü babam böyle şeylere inanmaz kutlamamıza da izin vermezdi. Ne yılbaşı ne doğum günü ne de başka bir şey. Çok katı bir adamdı, bizi döverdi. Ben kardeşime elimden geldiğince dokundurtmazdım o yüzden benim kadar dayak yemezdi, ben yokken ancak. Babam sofraya bir şey döksek bile bunun için bizi döven sorunlu bir adamdı çünkü.'' Zeyd'in hayatının zor olduğunu tahmin etmiş az çok duymuştum da ama duyacaklarımı az çok tahmin ederek farkına vardım ki Zeyd'in hayatı bildiğimden ve düşündüğümden daha zorlu geçmişti. ''Kutlamaya kutlamaya unuttuk bizde, o unutmamış. Zaten insan kendi doğum gününü nasıl unutur ki? Pastayı alıp geldim dayak yesem de önemli değildi çünkü kardeşim ilk defa benden pasta istemişti. Geldiğimde onu evdeki tüm hapları içmiş şekilde buldum. Yanında da pasta üzerine konulan not kâğıdı vardı, 'Bu benim ilk ve son doğum günüm, mumu üflediğime göre artık gözüm açık gitmeyeceğim. Sende benim için daha fazla dayak yemeyeceksin abi.' yazmıştı. Çocuk aklı işte bilmiyor intiharın ne kadar kötü bir şey olduğunu. Evde o kadar kötü şeyler görüyor ki en kötüsü bu sanıyor. Annem ve ben sürekli onun için susuyorduk. Buna dayanamamış demek ki, anlamadık. Yıllar sonra onun yerine Defne'yi koydum. Defne kardeşimin en yakın arkadaşıydı bende onun hatırasına sahip çıkmaya çalışıyorum, ne kadar beceremesem de.'' Gözleri öylece karşıda iki çift göz resmine takılmıştı. Kafamı çevirdiğimde oradaki çift gözün birinin artık yeşil olduğunu gördüm. Yeşil ve Mavi... Okyanus ve Orman... O ve ben... Yüzümü tekrar Zeyd'e döndüğümde gözlerim yanmaya başladı. ''Sen de Defne'yi kurtarmaya çalıştın ama şimdi kurtulma yolu olarak intihar yerine uyuşturucuyu seçtin.'' kafası varla yok arası aşağı yukarı sallandı. ''Şimdi hepimiz ölüyoruz.'' ''Hayır, ölmek falan yok. Defne komadan çıktı siz de iyi olacaksınız. Başka yolu yok.'' Gözleri daldığı yerden bana döndüğünde yine içinin kıpkırmızı olduğunu gördüm. ''Ben senin gözlerini kızarmadan göremeyecek miyim?'' elimi yanağına uzattım, engellemedi. Öylece gözlerime bakıyordu, her an tekrar ağlamaya hazır gibiydi. ''Gözlerini gölgeliyor.'' diye mırıldandım elimi yanağından gözlerine çıkarırken. Gözlerini yumduğunda elim göz kapağına geldi, çok sıcaktı. Baş ağrısından oluşan yanma gibi sımsıcaktı. ''Vera.'' diye fısıldadı, aklım senden yardım istiyor diye bağırsa da bir yanım ne yapabilirsin ki? diye bağırıyordu. ''Defne çok fazla batmış onun için söz veremem, ama sen ve diğerlerini kurtarana kadar durmayacağım. Bana güven olur mu?'' sessiz kalmaya ve gözleri yumulu şekilde karşımda durmaya devam ettiğinde derin bir nefes verdim, o sırada sessizliği bölen demir merdivenden adım sesleri gelmeye başladı. ''Gencolar fingirdeşmiyorsanız gelebilir miyim?'' Başım merdivenin oradaki Tuna'ya döndüğünde kaşlarım çatıldı. ''Ne biçim konuşuyorsun sen.'' Zeyd'e döndüğümde gözlerini açmıştı, daha iyi duruyordu ya da rol yapıyordu. ''Aşağı da efsane bir görüntü var görmezseniz içimde kalır.'' Ben ne olduğunu sorarcasına kafamı sallasam da merdivenin başından eliyle 'gelin' işareti yaparak inmeye başladı. Aşağıdan kahkaha sesleri geldiğinde Zeyd'le bakıştık. ''İnelim mi?'' ''olur. Sen in geliyorum.'' Yataktan kalkıp lavaboya doğru ilerledi. O ilerlerken bende yataktan çıktım ve botumu ayağıma geçirip inmeye başladım. Bu kadar güldükleri şey ne olabilirdi ki? Merdivenin sonuna geldiğimde gözlerini silen ayağını masaya uzatmış Ceyda belirdi ilk önümde. Gülmekten gözleri yaşarmış gibi görünüyordu. ''Ulan ya, seni böyle göreceğimi kırk yıl düşünsem akıl etmezdim.'' ''Sen kapa çeneni. Girmişsin kızların aklına biri diyor ki tüm gün böyle gezeceksin diye diğeri de ona kıyamıyorum diye bu kılığa soktu beni.'' Kafamı çevirdiğimde Kızgın Boğa gibi duran Burçağı baştan aşağı süzüp kendimi tutamadan kahkaha atmaya başladım. ''Al işte geldi eserin sahibi.'' Kahkaha atmaktan iki büklüm olmaya başladığımda konuşmak istedim ama gülmekten fırsat bile bulamıyordum. Az önce üzüntüden ağlamak üzereydim ve bu üzüntüden beni hiçbir şeyin şu anlık kurtaramayacağını düşünüyordum ama bu düşünce sadece Burçağı görene kadardı. Aşağı merdivenlerden ses gelmeye başlayınca herkes ben hariç oraya döndü. ''Olum meyve suyu harbi tazeymiş lan.'' yanımda bir püskürtme sesiyle bu kez bende arkama döndüm. ''Olum bu ne hal?'' Dağhan elinde meyve suyu ve diğer elinde poşetle Burçağa bakıyordu. Burçak ise öfkeli bakışlarını İkra'ya çevirdi. Saçında siyah bir peruk vardı, üzerinde bralet tarzı bir kıyafet altında ise şort vardı ama göbeğine bağladıkları vücut aksesuarı iyice komik görünmüştü. Gözlerinde metalci gibi bir makyaj vardı dudaklarında ise bordo bir ruj yeni sürülmüştü. Bunu yapmaya İkra'nın ikna ettiğine yemin edebilirdim. Biz Dağhan ile gülmeye devam ederken, Burçak yürümeye çalıştı o sırada ayağı birbirine dolandı ve gürültüyle yere kapaklandı. ''Hay sikeyim, ya kıştayız kışta bot giyseydim bari topuklu ne?'' Hepimiz gülmekten karnımızı tutarken Atilla yeri işaret etti ''olum çocuğun yüzü çıktı yere lan naptınız duvara yapar gibi badana mı yaptınız.'' Ceyda ona yastığı fırlatıp ''Kapa çeneni.'' diye tısladığında merdivenden bir adım sesi daha geldi. Zeyd gözlerini ovuşturarak indiğinde önce bize bakıp kaşlarını çattı, ardından İkra'nın yardımıyla kalkmaya çalışan Burçağa döndü ve kendine engel olamadan o da benim gibi gülmeye başladı. ''Siz cidden kafayı yemişsiniz.'' Burçak işaret parmağını Ceyda, İkra ve bana çevirdi. ''Hepsi bu üç silahşor yüzünden.'' Ceyda'ya baktığımda ellerini suçsuz gibi kaldırdı. ''Benim suçum yok valla fikir Vera'nındı.'' hayretle kaşlarımı kaldırdığımda dudaklarını büzdü ''Üzgünüm tatlım.'' ''İkra sende titreyip durma geri düşücem şimdi.'' İkra gülmekten titrediği için Burçağın söylediğiyle iyice yıkılmıştı. ''Ya... ama... nasıl...gülmeyeyim.'' Burçak kafasını kaldırıp bıkkınca nefes verdi. ''Allah'ım yaratıyorsun yarabbim güzel şey yapıyorsun maşallah çok güzel dünya güzeli ama niye takip etmiyorsun yarabbim.'' İkra gülmesinin ardından bana dönüp Burçağı işaret etti ''Övdü mü sövdü mü şimdi?'' ''Bende anlamadım.'' ''Ya tüm gün ben nasıl böyle durucam bu ne içtiğim her şeye ruj bulaşcak tuvalete gitsem ayağımdaki yüzünden deliğe düşücem. Bu ne, ne yapılır tüm gün böyle.'' Zeyd gülmemek için dudaklarını ısırırken Burçağa yardım edip Ceyda'nın yanına oturttu. Burçak Ceyda'ya döndükten sonra elini önce onun saçlarına sonra kendi peruğuna attı. ''benimki daha yumuşak.'' Atilla ve Dağhan gülerek birbirlerine vurmaya başladıklarında bende Zeyd'in yanına geçip rafa yaslandım. ''Tibet nerde lan gidip tavlayayım da gör sen.'' Ceyda kahkahasının ardından ''Sen bir ayakta dur da.'' diye mırıldandı. İkra Burçağın karşısına oturup gülmekten alamadığı nefesleri almaya başladı. ''Ya gülmesene güzelim valla ağlayasım geliyor ya, zaten şu takma kirpikler de gözüme kadar iniyor az daha girse kör olucam.'' Yüzü cidden aşırı derecede... Aşırı derecede makyajlı duruyordu ve dahası Burçağın yakışıklı yüzü olduğu için makyaj yüzünde gayet güzel durmuştu. ''Kaçırıcam, valla aklımı kaçırıcam.'' elini gözüne uzattığı sırada Ceyda engel oldu. ''Ya ne yapıyorsun makyajın bozulacak.'' Burçak Ceyda'ya öyle bir baktı ki, küfür gibi az kalırdı bildiğiniz dilim dilim doğradı. ''Lan gözüme bir şey kaçtı Allah bilir ne kaçtı ruj mu, allık mı'' zor tuttuğum kahkaham tekrar ortaya çıkarken İkra yerinden kalktı ve Burçağın öbür tarafına oturdu. ''Onlar yanağında ve dudağında Burçakcım gözüne kaçma ihtimali olan şey kalem veya rimel.'' ''Her ne haltsa o kadar şey saydın hangi biri aklımda kalsın.'' Bakışlarım onlardan Zeyd'e döndüğünde sessiz olması beni germişti, gözleri dalgındı. Başta gülse de şu an gülmüyor bomboş bakınıyordu. Kafasını bana çevirdiğinde az öncenin aksine hafifçe tebessüm etti. Nedense tebessümüne içim sızladı, bu acı bir tebessümdü. İçimde, derinlerimde hissettim. Bende aynı şekilde tebessüm ederken elimi yaklaştırıp elinin üzerine koydum. ''Bugün Defne'nin yanına gitmek ister misin?'' ''Birazdan gidebiliriz.'' elim elinin üstünde ondan gelen sıcaklığı alırken kulağımıza gelen yalandan öksürük sesiyle irkildik. ''Ben daha dün sizi uyarmadım mı edep adap diye.'' Atilla elimi çekip kenara koydu ve benim öbür tarafıma yaslandı. ''Atilla, sen baya iyileştin sanki. Kaşıntını gidereyim mi kardeşim?'' Atilla sessizce güldü. ''Öyle mi Kardeşim. Benden günah gitti o zaman.'' Kardeşim'e baskı yaptı ve dikelerek boğazını temizledi. Nedense içimi huzursuzluk kapladı. ''Dün tek çiftimizi Burçak ve İkra sanıyorduk ama ben bir çift daha yakaladım. Dün bu ikisi varya bu ikisi...'' Zeyd Atilla'ya yöneldiği sırada Dağhan'ın tarafına geçip arkasına saklandı. ''Bu ikisi az daha öpüşüyordu, koru beni abicim.'' Dağhan'ın sırtını tutarken Zeyd Dağhan'ın önüne geldi ''Atilla seni var ya Tabuta koyup öldü diye diri diri gömdüreceğim.'' ''Oha fanteziye bak, Burçağın iğrençliği bir Zeyd'in korkunçluğu iki.'' Tuna gülerek Atilla'yı kendi arkasına çekiştirdi. ''Kaşınıyorsun sende.'' Atilla gülerek Ceyda'yı işaret ettiğinde hepimiz duraksayıp Ceyda'ya döndük. Ağzını kocaman açmış bize bakıyordu, hatta buradan göründüğü kadarıyla nefes bile almıyordu. ''Ceyda?'' dedi Zeyd ürkekçe. ''Lan ne oluyor evlatlığımda benim mi haberim yok. Niye her şey bittikten sonra öğreniyorum ben.'' Bu haline rahatlayarak Dağhan'a yanındaki cipsi işaret ettim. Dağhan cipsi Ceyda'nın kucağına attı ''Ye de kendine gelirsin.'' Zeyd ile göz göze gelince bu hali bir kahkahamıza daha sebep oldu. ''Yine de sizi affetmedim hepinize küsüm.'' Burçak söylene söylene topukluyu ayağından çıkardı ve ayaklarını uzattı. ''Oh be, bu ne böyle otuz katlı bina üstünde yürüyor gibiyim.'' bu haline göz devirmekle yetinirken ''Abartma'' diye mırıldandım. ''Evet abartma Burçak kadınların çoğu giyiyor hem de her gün.'' Burçak gözlerini irileştirip İkra'ya döndü. ''Sen sakın böyle bir eziyet yapma, günahtır lan bunla yürümek. Ayaklarına yazık.'' bu hali yine beni güldürürken Atilla'yla göz göze gelmiş anında gülüşümü kesmiştim. ''Bir dahaki kurbanım sensin Atilla.'' ''Yapma abla, büyüksün ver elini öpeyim.'' Dağhan ensesine bir tane vurduğunda Atilla irkildi. ''Cıvıma lan.'' ''bana bak o elini kırdırma bana.'' Dağhan onu dinlemeyerek Ceyda'nın yanına oturdu ve onunla beraber cipsten keyifle yemeye başladı. ''Vera, Allah rızası için tüm gün böyle durmayayım ya. Ne istiyorsan onu yapayım ama bu olmasın.'' Burçağın karşısına oturup düşünürcesine elimi çeneme koydum ve dudağımı büzdüm. Zeyd yanıma ilerleyip boğazını temizledi ve yanımdan geçerken yavaşladı ''Dudağın...'' diye mırıldanarak yerine oturdu. ''Vera?'' Burçağa odaklanamadan Zeyd'e döndüğümde bakışlarıyla dudağımı işaret etti. Dudağımı büzmeyi bırakıp Burçağa dikkatim dağınık şekilde döndüm. ''E..efendim.'' ''Valla tüm gün eziyet nolursun ya.'' karşımdaki hali her şeye bedeldi ama kıyamadığım için istemesem de kabul etmeden önce kenardaki Zeyd'in telefonunu alıp kamerayı açtım ve Burçağı o anlamadan çektim. ''Tamam kabul, ama sana işim düşerse eğer itiraz etmeden ve sormadan yapacaksın.'' Dünden razı gibi hemen peruğunu çıkardı ve elini gözlerine daldırdı. Kızlar yüzünü buruşturarak sesler çıkarsa da Burçak mutlulukla ayağa fırladı ''Ben gidiyorum duşa, ne istiyorsan yapıcam söz.'' Burçak koşarak banyoya doğru ilerleyince bende Telefonu Zeyd'e uzattım. ''Bana at bunu.'' ''Ne yapacaksın?'' dedi Ceyda merakla. ''Eğer istediğimi yapmazsa okul sitesinde paylaşacağım.'' Hepsi birbirine bakarak gülmeye başlayınca bende omuz silkerek arkama yaslandım. ''Kızım seni melek sandık şeytan çıktın.'' Atilla'ya gözlerimi devirdim ''Sen mi söylüyorsun bunu, sana daha şeytan yanımı göstermedim sıranı bekle.'' Atilla Dağhan'a doğru yanaşınca kıkırdadım. Zeyd ayaklanıp cebinden sigarasını çıkardı ve cam kenarına sessizce ilerledi. Cam kenarına baktığımda yağan karla kocaman gülümsedim. ''Kar yağıyor.'' Ceyda cipsi bırakıp cam kenarına doğru koştu. '' Sonunda kar yağdı. Bayılırım kar yağmasına.'' Dağhan parmağını Ceyda'nın arkasından salladı. ''Bir daha bana zigot derse hatırlat bunu tamam mı yavrum?'' Gülerek kafamı salladım ve ayağa kalkıp Zeyd ve Ceyda'nın yanına geçtim. Ceyda Zeyd'in sigarasından dal aldı ve yine Zeyd'in yaktığı ateşten sigarasını yakıp derin bir nefes çekti. ''Tibet sana hiç ulaştı mı kavgadan sonra?'' Ceyda kafasını olumsuzca salladı. ''Dün şu lambanın altındaydı burayı izliyordu, gece yarısı gitti.'' şaşkınca Ceyda'ya döndüm. Tibet dün burayı mı gözetlemişti? ''Nasıl yani?'' ''Tibet ara ara gelir buraya beni görmeye, onun için beni uzaktan bile görmesi yeterli. Görür gider ama kolay kolay konuşmaz karşıma da çıkmaz. Çünkü her seferinde zararlı çıktı.'' Ceyda'nın gözlerini bir hüzün kapladığında onun da hala onu sevdiğini anladım. İkisi... tam bir imkansızdı. ''Anladım.'' Ceyda sigarasını sessizlikle içti ve bitirir bitirmez camdan atıp Dağhan'ın yanına oturdu. Atilla İkra ile sohbet ediyordu Tuna ise Ceyda'nın yanına oturmuş ona sorular soruyordu. ''Şimdi de Tibet'e mi üzüldün?'' gözlerimi dışarıdaki kardan çekip Zeyd'e çevirdim. ''efendim.'' ''Böyle sana zarar veren insanlara üzülme eğilimin var ya. Şimdi sıra Tibet'te mi?'' alttan alta bana kızgın olduğunu gözlerinden görünce kendimi suçlu hissettim. ''Hayır ona değil, Ceyda'ya üzüldüm.'' kafasını hafifçe sallayıp son nefesini çekti ve Ceyda gibi sigarayı dışarıya atıp pencereyi kapattı. ''Hadi gidelim.'' merdivene doğru ilerleyince Defne'nin yanına gideceğimizi hatırlayıp diğerleriyle vedalaşarak yukarı Zeyd'in peşine çıktım. Kabanını giymiş başka bir atkıyı boynuna dolamıştı. Bana da kabanımı uzatınca elinden alıp giymeye yönelmiştim ama bana mâni oldu ve solda yatağın kenarındaki gri kazağı kafamdan geçirdi ''Böyle çıkarsan bırak gribi zatürre olursun.'' gülümseyerek kazağın içindeki saçlarımı çıkardım ve kabanımı giyindim. ''Atk-'' boynuma atılan atkıya gülüp düzgünce boynuma doladım ve onun kendi boynuna öylece taktığı atkıyı çıkarıp düzgünce boynuna dolamaya başladım. ''Böyle çıkarsan bırak gribi zatürre olursun.'' dedim onu taklit ederek. Öylece durup beni izlerken atkısını bağlayıp geri çekilmeye yeltenmiştim ki beni belimden çekti ve bir nefeslik mesafe kaldığı zaman duraksadı. Kalbim saniyeler içinde deli gibi atmaya başladığında dudağı dudağımın üzerine değdi ve değmesinin hemen ardından telefondan bir ses geldi. Gülümseyerek geri çekildiğinde neler olup bittiğinin farkına bile varamadan kendime gelmeye çalıştım. ''Bana ilham verdin... Sende benim isteğimi yapmazsan, bende bunu sadece bizim grupla paylaşırım.'' ne dediğini gram idrak edemeden öylece aralanmış dudaklarımla yüzüne baktım. Öpüşmüş müydük? Hayır. Öpüşmemiş miydik? Hayır. ''Yanakların...'' dedi gözleriyle işaret ederken ardından gülümseyerek dudaklarını yaladı ve aşağı doğru keyifli bir ifadeyle indi. Ellerim yanaklarıma gittiğinde alev alev olduğunu fark edip dakikalardır tuttuğum nefesimi bıraktım. ''Hay anasını... O neydi?'' ''KENDİ KENDİNE KONUŞMA.'' Merdivenin aşağısından ses gelince yerimde sıçrayıp anında silkelenmiş gibi kendime gelmiştim ama aklım hala saniyeler önceki yaşanan olaydaydı. ''Tamam.'' hızlıca yatağın kenarındaki telefonumu cebime attım ve peşinden merdivenlerden hızlıca indiğimde diğerlerine bakmadan el salladım, hepsi kendi aralarında konuşuyorlardı Burçak ise saçları ıslak duştan yeni çıkmıştı. Ona da el sallayıp Zeyd'in yanına indim. Garajın girişine vardığımda önümü sıkıca kapadım. Hava düşündüğümden daha soğuktu, sert esiyordu. Üstelik kar başıma başıma düştüğü için muhtemelen başım zonklayacaktı. Zeyd kaskını takmış halde motorun üstünde beni beklerken kenardaki asılı bana ait olan kaskı uzattı. Kaskı kafamdan geçirdim ve arkasına binip kollarımı ona doladım. Kendimi bildim bileli motor sevdalısıydım, sanırım evlenene kadar da bu değişmeyecekti hatta belki o zaman bile. Arabamı özlemiştim, eğer hala olsaydı onu tercih ederdim çünkü bu havalarda motor hem riskli hem de soğuk bir yolculuk yaşatıyordu. Yine de halimden oldukça mutluydum. Hastaneye kadar Zeyd hızlı sürmüştü, aslında oldukça korkmuştum ama Zeyd'in motor sürüşüne güvendiğim için tereddüt etmemeye çalışıyordum. Hızlı sürmesine göre sanırım hem soğukta fazla kalmak istememişti hem de Defne'yi bir an önce görmek istiyordu. Aklıma sabahki konuşmalarımız geldi. Acaba kardeşi kaç yaşında vefat etmişti? Aklıma daha yeni geliyordu ama bunu soramazdım, tekrar konuyu açıp onu üzmek istemiyordum. Defneyle ne zamandır yakınlardı onu merak etmiştim aslında ama sanırım bunu şu an öğrenemeyecektim. Zeyd hastanenin yakınına çektiğinde kaskı çıkarıp ona uzattım. Saçlarımın uçları hep kar olmuştu, Kabanlarımız da karla kaplanmış beyaza bürünmüştü. ''Hadi üşümeden girelim.'' Zeyd motordan indikten sonra parmak uçlarımdan tutarak hastaneye yönelince gözüm elimize kaydı ve içim kıpırdadı. Hastaneye kadar sadece ellerimize baktım, girdiğimizde sıcak hava yüzüme vurdu ardından içerinin sıcaklığı bedenime yayıldı. Biraz olsun ısınmaya başlarken bir yandan Zeyd'in çekiştirmesiyle asansörün önünde durduk, düğmeye bastıktan sonra ellerimizi ayırmadan bana döndü. ''Defne seni gördüğünde pek hoşnut olmayabilir. Buna hazırlıklı ol.'' Defne'nin bana soğuk olmadığı bir an bile olmamıştı zaten ama Zeyd'in bu söylediği nedense bana daha fazlası gibi geldi. ''Peki.'' gülümsemeye çalıştı ama başaramamıştı, asansör gelince katı tuşlayıp yan yana sessizce durduk. Ellerimiz binerken ayrılmıştı, ellerimi cebime sokup atkıya doğru kafamı eğdim. Kata geldiğimizde önden Zeyd olmak üzere Defne'nin odasına doğru ilerledik. Nedense içimi yine kötü bir his kaplamıştı, ellerim karıncalandı. Ne zaman böyle olsa üzüleceğim şeylere maruz kalıyordum, umarım yine böyle bir durum olmazdı. Zeyd kapıyı tıklatıp yavaşa açtığında içeriden gür ve neşeli ses duyuldu. ''Zeyd!'' Zeyd hızlıca ilerleyip Defne'ye sarıldı. ''Kaç gündür gelmemiştin taksit taksit niye geliyorsunuz.'' Zeyd ile sarılmaları bitince bakışları bana döndü ve kaşları çatıldı, gülümseyen yüzü saniyeler içinde değişti. ''Sen... Ne için geldin?'' içeri geçip kapıyı kapattım ve birkaç adım atarak sedyesinin önüne geldim. ''Geçmiş olsun.'' diye mırıldandım. Neden bu kadar gerildiğimi bilmiyordum ama gergin hissediyordum. ''Teşekkürler, siz beraber mi geldiniz?'' Zeyd kısaca ''Evet'' dedi, ardından yanındaki koltuğa oturup bana yanını işaret etti. ''Neden?'' Defne hala kaşları çatık şekilde sorgulayıcı bakışlarını üzerimizde gezdirirken huzursuzca kıpırdandım. ''Beraberdik, seni görmeyi istedi bende gelecektim beraber geldik.'' Defne'nin çatık kaşları aksi yönde havalandı ve duraksayarak bana döndü. ''Beni mi görmek istedin?'' ''Evet. Seni merak ettim.'' zorla da olsa gülümseyerek üzerindekini daha çok kendine çekti ve kafasını yastığa koyup bize döndü. ''Atilla cezadan senin sayende yırtmış, buraya gelebilmesi için yollamışsın.'' Gülerek kafamı salladığımda Zeyd'in kafası bana döndü. ''Öyle mi?'' ''Atilla öyle dedi, sabaha kadar konuştuk o gün sonra uyuya kaldım ben. '' Zeyd bana derin derin bakıp boğazını temizleyerek tekrar Defne'ye döndü. ''Nasıl hissediyorsun, tedaviye başladın mı?'' ''Tedavi mi?'' Defne Zeyd'e kızgın şekilde bakınca dudaklarımı birbirine bastırdım. Sanırım sormamam gerekiyordu. ''Evet. Zorla tedaviye başlattılar beni.'' dedi Zeyd'e gözlerini devirerek. Demek ki Zeyd gerçekten çabalıyordu kendini de diğerlerini de kurtarmak için. Buna memnun olduğum için Defne'nin aksine gülümsedim. ''Nasılsın peki, işe yarıyor mu?'' Defne ilk kez kahkaha attı. ''daha bir gün oldu Zeyd.'' Buna bende sessiz olmaya çalışarak güldüm. ''Ne bileyim merak ettim.'' Defne kafasını sağa solla salladı ve gözlerini kırpıştırdı. Gözleri kapanıyordu, onu ilk defa daha dikkatli inceledim. Gerçekten çok güzel bir kızdı, sadece fazlasıyla çökmüş ve yorulmuş görünüyordu. ''Geldiniz ama geç geldiniz...'' birkaç dakika içinde gözleri tamamen kapandı. ''Uyudu mu?'' Zeyd kafasını aşağı yukarı sallayıp derin bir nefes verdi. ''İlaç verdiler demek ki.'' ''Tedaviye başlamasına sen mi ikna ettin?'' yüzünü Defne'den bana döndü ve hafif kafasını salladı. ''Kurtulmayı istediğimizi sen söyledin. Bunun için sana yardım etmeli bizde çabalamalıyız.'' uzun zaman sonra bu kadar içten gülümsedim. Şu an ki mutluluğu nedense uzun zamandır hissetmiyordum, içimde derin bir boşluk vardı da şimdi o boşlukta kelebekler uçuşuyor gibi hissediyordum. ''Pekâlâ. Buna sevindim.'' Zeyd dudaklarını araladığı sırada kapının açılmasıyla ikimizin de dikkati dağıldı. ''Uyudu mu?'' Atilla kapıyı sessizce örtüp yanımıza geldi. Bu kadar çabuk geldiğine göre bizim peşimize çıkmış olmalıydı. Zeyd ayağa kalkıp üzerini düzeltince bende onunla ayağa kalktım. ''Yeni uyudu, bizde gidiyoruz. Sen burada mısın?'' Atilla kafasını sallayıp Zeyd ile tokalaştı. ''Buradayım. Sabah görüşürüz.'' Zeyd ile görüştükten sonra benle de görüşüp kalktığımız koltuğa hafif uzanır vaziyette yerleşti. Zeyd'in arkasından odadan çıkıp bozulan atkımı düzelttim. İçerinin sıcaklığıyla biraz kaydırmıştım. ''Zeyd.'' önden önden giderken seslenişimle duraksayıp bana döndü. ''Efendim.'' soracağım sorunun korkusuyla gerildim. ''Ailenle... Gör-'' ''Görüşmüyorum. Asla da görüşmem.'' verdiği umursamaz cevapla susup sessizce yanından yürümeye başladım. Asansör kaçmadan yakalayıp bindiğimizde kapı kapandı ve yine koca sessizlikle asansörde tek kaldık. Gözümün ucuyla baktığımda Zeyd bana tamamen döndü ve bir adım atarak dibimde bitti. Bende ona dönerek bakışlarımı onunkine çevirdim. ''Yarın akşam yarış var.'' Yarış...ödül...uyuşturucu... ''Eeee?'' içimdeki tereddüt sesime de yansımıştı. ''Eesi.. Bizde katılacağız.'' Yüzümden sanki ne düşündüğümü ya da ne tepki vereceğimi anlamak ister gibi baktı. Ardından kıstığı gözlerini normalleştirip gülümsedi. ''Ödülümüzü paraya çevirdik.'' İçimdeki rahatlamayı dışıma da yansıtarak derin bir nefes verdiğimde Zeyd bir adım daha attı, bende bir adım daha geriledim ama sırtım asansöre dayanmıştı. ''Neden korktun?'' benim attığım geri adıma karşılık bir adım daha attı ve ellerini iki yanıma beni kafesine alır gibi yerleştirdi. ''Neden korktun Vera?'' ''Ben... Ben sadece yarışta ödülü aldığınızda sizi tereddütte bırakır diye korktum.'' Zeyd yarım yamalak gülümsedi. Yaklaştı, yaklaştı... Nefesi içime girecek kadar yaklaştı ve gözleri dudaklarımdan gözlerime çıktı. Ardından fısıltıyla ''Aferin, bize güveniyorsun.'' diyerek dudaklarıma sert ama kısa öpücük bırakarak açılan asansörden çıktı ve arkasında şaşkınca beni bıraktı. Açılan asansörden insanlar girmeye başladı ama öyle hipnozda kalmıştım ki kendime gelemedim. ''Kaçıncı kat kızım?'' amcanın sesiyle kendime gelip kapanmaya başlayan asansöre elimi atarak engelledim. ''Pardon.'' diye mırıldanarak Zeyd'in arkasından yetişebilmek için koşmaya başladım. Bugün ikinci kez beni etki altında bırakıp şaşkına çevirmişti. Ben kendime gelene kadar o çoktan dışarı çıktı. Soğuk hava yüzüme tokat gibi çarpınca irkilsem de Zeyd'in olduğu yöne doğru ilerledim. Motorunun yanına yaklaşmıştı, cebinden paket çıkarıp dudaklarına sigarayı yerleştirdi ve paketi cebine atarak avuç içindeki çakmağı parmakları arasına alıp yaktı. Yanına yaklaşınca adımlarımı yavaşlattım ve arkasından onu sessizce izledim. Bir erkeğe boyun eğen ya da etkisinde kalan bir kız hiçbir zaman olmamıştım ama ilk defa yaşanmışlığına saygı duyduğum bir erkek vardı karşımda. Ona boyun eğmiyordum, ona değer veriyordum. Arasında çok ince bir çizgi vardı bu iki kelimenin ve ben çizginin değer kısmındaydım. Şimdiye dek onun tarafından hiçbir zarara ya da üzüntüye uğramadım hatta onun da bana değer verdiğini hissediyordum. Başka türlü bir erkek bir kadının üzerine titremez onu böyle düşünmezdi. ''Arkamda kalmaya devam mı edeceksin? Seni yanımda görmek isterim.'' gülümseyerek birkaç adım daha atıp yanına geldim ve onun gibi motoruna yaslandım. ''Sadece uzaktan izlemek istedim.'' dedim dürüstçe. ''Yakından o kadar iyi değil miyim?'' Alaycı cümlesine kahkaha attım boynumdaki atkıyı düzeltirken. ''Kaç yaşındasın Zeyd?'' sigarasından çektiği dumanı üfledi ve bana döndü. ''Senden bir- bir buçuk yaş falan büyüğüm. Normalde on sekiz olmalıyım ama ben yirmi yaşındayım.'' Benden bir yaş büyük olduğunu nasıl bilebilirdi ki? ''Kardeşimle aynı sınıfta olmak istediğim için bir yıl sınıfta kaldım, bir yıl da geç yazılmıştım zaten.'' Anlayışla başımı aşağı yukarı salladım. Büyük olduğunu tahmin etmiştim ama iki yaş olacağını düşünmemiştim. ''Peki diğerleri hepsi on sekiz mi?'' Kafasını olumsuzca salladı. ''Defne kardeşimle yaşıt, Ceyda ve diğerleri bir yaş büyük yani senle yaşıt, o da bir yıl sınıfta kaldı. Dağhan ay farkıyla geç yazılmış, Atilla da Defne için bir yıl sınıfta kaldı Ceyda ile eskiden arkadaşlardı Defneyi de oradan tanıyor. Ceyda ve Burçak hariç hepsinin arkadaşlıkları Defne ile başladı. Ceyda benim ilk sırdaşım oldu, Burçak ise Kardeşime ben yokken abilik yapmıştı dostluğumuz oradan geliyor.'' Aklım allak bullak olduğu için kaşlarım çatıldı. ''Nasıl yani ne abiliği?'' ''Burçak da senle yaşıt kardeşimin üst sınıfındaydı. Onlar aynı okuldalardı ben ise başka okuldaydım. Biraz sessizdi benim kardeşim, eziyorlarmış onu o da her zamanki gibi sessiz kaldığı için Burçak ona abilik yapmış bir gün okul çıkışına geldim orda gördüm Burçağı kardeşimi korurken sonra tanıştık. Geri kalanlarla Defne sayesinde arkadaş olduk.'' Hepsinin tanışma hikayesinin birbirinden farklı olması dikkat çekiciydi ama birbirlerini bulmaları nedense bana kader gibi gelmişti. ''Güzel hikayeymiş.'' bitmiş sigarasını fırlattı ve motorun üzerindeki kaskı bana uzattı. ''Meyus'a uğrayalım eşyalarını al oradan eve bırakırım seni.'' kaskı takarken ''Olur'' diye mırıldandım. Zeyd benden önce motora bindi ve ben binerken kaskı kafasına geçirdi. Motor sesi duyulduğunda hastaneden çıkarken hastaneye doğru gelen Tuna dikkatimi çekmişti, yanından hızlıca geçtiğimiz için bizi görmemişti öylece yeri izleyerek yürüyordu ama ben onu görmüş ve o olduğundan emin olacak kadar onu tanımıştım. Defneyi mi görmeye gelmişti? Tuna'nın da bana çözüleceği günleri iple çekiyordum, geriye sadece sırlarla dolu o kalmıştı. Susmasının beni korumak için olduğunu söylemişti ama öyleyse ortada bir tehlike var demekti. Neydi bu tehlike? Tibet mi? Başka aklıma kimse gelmiyordu. Yol boyu aklımda parçaları birleştirmeye çalıştım ama yine başarısız olmuştum, Tuna ile ilgili olanlardan birine bile mantıklı bir açıklama bulamamıştım. Düşüncelerimle boğuşarak Meyus'a geldiğimizde motordan inip kaskımı çıkardım ve kar olmuş kabanımı silkeledim. Islak olduğu için kaban daha da ağırlaşmıştı, daha fazla ıslanmamak için içeri yöneldiğimde Zeyd'de koşar adımlarla arkamdan geldi. ''Yavrum dön sola, sola dön sola. Ceyda solun neresi yavrum?'' merdivenlerden çıkarken gelen sesle kaşlarım çatıldı. Sadece birkaç saat yoktuk, Yine neler oluyordu? ''Hah gel dümdüz. Gel gel, bekle dur. Yavrum Hafif sol yap ve sürahiyi yavaşça eğ.'' merdivenden çıkıp sonunda ikinci kata geldiğimde gördüğüm görüntüyle kahkaha atmaya başladım. Çünkü kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir görüntü şu an gözlerimin önündeydi. Ceyda gözleri bağlı şekilde elinde sürahi ile Dağhan'ın hemen önündeki masaya eğilmiş bardağa simli içecekten birini doldurmaya çalışıyordu. ''Tamam yeter, kız taştı yeter.'' İkra elinde tuttuğu saati Dağhan ve Ceyda'ya çevirdi. ''Kaybettiniz otuz saniye geçti.'' Arkamdan Zeyd çıktığında gelen sesle bize döndüler. Ceyda yakınarak gözündeki göz bandını çıkardı. ''Ne oluyor?'' Ceyda bize dönerek İkra ve Burçağı işaret etti. ''Bu ikisi bizi yenip duruyor ne olacak.'' ''Üzülme yavrum.'' dedi Dağhan gülerek. ''Bunlar daha canım cicim ayları üç beş ay sonra gör sen bunları.'' bu dediğine kıkırdayarak hazırladıkları ortamı inceledim. ''Ne yapıyorsunuz?'' dedim merakla. Gerçekten bu hallerinin bir açıklaması olmalıydı. ''Ben bilmem eşim bilir oynuyoruz.'' Zeyd ile birbirimize bakıp kaşlarımızı kaldırdık. ''Gelin sizde katılın.'' dedi İkra yanını işaret ederek. Zeyd'e döndüğümde omuz silkti ''Sana kalmış.'' gülümseyerek kafamı aşağı yukarı salladım. Çünkü görünene göre oldukça eğlenceliydi. Üstelik bugün ki konuşulan üzüntülü konuların üzerine Zeyd'i biraz olsun eğlendirebilirdi. ''Eee sunucu kim?'' İkra soruma karşılık elini kaldırdı. ''Şimdiki iddiamız şu. Eşinizi ne kadar süre kucağınızda taşıyabilirsiniz.'' Burçak bir süre İkra'yı süzdü. ''Sen zayıfsın güzelim, bir on beş dakika tutarım.'' İkra ona öpücük attıktan sonra Dağhan'a döndü ''Yavrum Ceyda şimdi öyle çıtı pıtı değil yani, bende değilim ama bir on dakika tutarım.'' Ceyda ona kaşları çatık dönünce dudaklarını büzdü ''Ben sana o kadar cips yeme diyorum bak hep yağ yaptı.'' ikisine gülerek İkra gibi Zeyd'e döndüm. Döndüğümde gördüğüm manzara yanaklarımı kızarttı, beni alıcı gözüyle süzüyordu ve bakışları hiç....... Normal değildi. ''Yarım saat.'' dedi net şekilde. İkra ile birbirimize şaşkınca baktık. İnanamadığımızı fark edince gururla gülümsedi. ''Yarım saat tutarım.'' Burçak boynunu kütletti ''Kırk dakika.'' İkra Burçağa bir hışımla döndü ''Saçmalama fıtık olacaksın.'' diye fısıldadı ama fısıldaması boşaydı çünkü hepimiz duymuştuk. ''Bir saat.'' dedi Zeyd Burçağa sırıtarak. ''Hadi canım.'' bana döndü ve sırıtışı genişledi. ''Aklımı meşgul edersen iki saatte tutarım güzelim.'' hayretle ona bakarken nerden geldiğini anlamadığım gıcıkla öksürmeye başladım. ''Çok konuşmayın başlayın bakalım artistliğiniz ne kadar sürecek.'' Dağhan ayaklandı ve Ceyda'ya elini uzattı. ''Gel yavrum biz on dakikamızı doldurup onları seyredelim sende cipslerden getir.'' İkra da onlarla ayaklanıp sayacı başlattı ve karşımıza sabitledi. ''Hadi herkes kucaklara'' bu cümleye kahkaha atarak bende Zeyd ile ayaklandım. Herkes sıraya dizilmiş gibi yan yana durdu. Sayaç başladığında erkekler yavaşça bizi kucağına aldı. ''Güzelim, o kadar da zayıf değilmişsin.'' Dağhan Burçağa dönüp kahkaha attı. ''Ne oldu lan Artist.'' bende kıkırdadığımda Zeyd sadece benim duyabileceğim tonda fısıldadı. ''Hareket etme, 59 dakikaya daha çok var.'' Dudaklarımın içini ısırarak gülmemi kestim. ''Nefes alma demedim çok hareket etme dedim.'' nefes alışıma bile dikkat ederek kollarımı boynuna doladım. Böyle durmam daha kolaydı ve onun için daha rahat olmalıydı. ''Eee Defne nasıl?'' Zeyd biraz daha Ceyda'ya doğru döndü. ''İyi görünüyordu, yüzüne renk gelmiş.'' Ceyda gülümsedi. ''Atilla geldi mi siz çıkmadan?'' kafamı aşağı yukarı salladım. Ortamı kısa konuşmanın ardından derin bir sessizlik sararken Zeyd'e döndüm. Sabahtan beri burnuma sigara ve parfümünün karışık kokusu geliyordu. Ona döndüğümde daha yoğun koku burnuma doldu. ''Bu son oyun olsun eve gidelim sonra.'' İkra'ya dönmek istesem de dönmemeyi daha çok isteyerek Zeyd'e dönük kalarak ''Olur'' diye mırıldandım. ''Adımın bir sahabeye ait olduğunu biliyor muydun?'' diye mırıldandı. Hepimizin arasında mesafe vardı. Kısık sesle konuşunca çok birbirimizi duyamıyorduk, Zeyd'i de benden başkası duyamazdı. ''Gerçekten mi? Ne anlama geliyor Zeyd?'' gülümsedi. ''Arapça da Zâde mastarından geliyormuş, anlamı Çoğalan artan demek. Tarihte ise Peygamberin evlatlığının adı olarak geçiyor. Bahsettiğim Zeyd isimli sahabe ise Mekke de köle olarak satılmış, Daha sonra Medine'ye göç ediyor ve ilk Müslüman dört kişiden biri olup peygamberin evlatlığı olarak tanınıyor.'' Hikâyenin güzelliği ile gözlerim kamaştı. ''Çok... Çok etkileyici ve güzel.'' dudaklarına geniş ve sıcak bir gülümseme yayıldı. ''Evet, ismini seven nadir insanlardanım.'' Bir süre sessiz kaldı ve ardından ''Kendi isminin anlamını çok güzel taşıyorsun.'' Diye mırıldandığında kaşlarım çatıldı. Bu da ne demekti? ''Nasıl yani?'' ''Vera'nın Kur'an da anlamı dinen şüpheli olan hususlardan kaçınmak demek. Sözlükte de sakınmak kaçınmak anlamına geliyor. Hiç bakmadın mı?'' Kur'an da anlamına bakmamıştım ama kaçınmak olduğunu biliyordum. ''Vera harama el sürmemek, yakışıksız işlere bulaşmamak demek. Ne sigara ne alkol ne de bu illet uyuşturucuyu kullanıyorsun. Tabi Haram bunlarla sınırlı değil ama en azından bizim aksimize yanımızda temiz kalıyorsun.'' Aklıma vuran gerçek yüzümde güller açtırdı, ikimizin de ismi Kur'an da vardı. Üstelik ikimizin de anlamı birbirinden güzeldi. Dudaklarımı aralayacağım sırada bir atlama sesi geldi. ''On dakikamız doldu, yavrum getir cipsi içecekleri.'' Ceyda güle oynaya mutfağa giderken Dağhan tam karşımızdaki deri koltuğa oturdu ve bacaklarını sehpaya uzattı. ''Ay yazık birinin yarım saati diğerinin elli dakikası var daha.'' Dağhan'a göz devirdim. Ceyda elinde cips paketleri ve içecekle gelip gerçekten izlemek için karşımıza geçti. Tek tek film izler gibi yaptıkları hazırlığa gülmeden edemedim. ''şşş.'' Zeyd'in uyarısıyla gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırsam da gülmeden edemiyordum. Çünkü bugün yaptıkları her şey çok komiğime gidiyordu. ''İkra az sola yüklen canım.'' Burçak elini tam dizlerinden geçirip kavrayacağı sırada İkra kahkaha atarak hareketlenmeye başladı. ''Lan dur düşeceksin.'' ''Ahahahaha gıdıklanıyorum çek eliniiiiii.'' Burçak İkra'yı tutmakta zorlanırken İkra'nın ayağı yere değer değmez Ceyda parmağını doğrultup ''Elendii.'' diye bağırdı. Burçak derin bir nefes vererek Dağhan'ın yanına geçti ve İkra'ya kötü bakışlar attı. ''Ne oldu lan artist kırk dakika tutarım diyordun daha yarısına gelemedin.'' ''Lan ne alakası var İkra yüzünden yoksa ben gayette tutardım.'' Dağhan ve Ceyda birbirine bakıp kafalarını 'Aynen aynen' der gibi salladı ve aynanda cips alıp ağzına attı. İkra da gülmeyi kesip Ceyda'nın yanına geçtiğinde dört kişinin bizi izlemeye başlamasıyla gerildim. Az önce sadece iki kişiydi ve tek ilgi odakları biz değildik ama şimdi dört kişi olmuşlardı ve tek ilgi odakları bizdik. ''Eee siz dördünüz boş boş bizi mi izleyeceksiniz?'' Hepsi aynanda bana kafasını sallarken sıkıntıyla üfledim. Çünkü dikkatli izlenmeyi sevmiyor hemen geriliyordum. Kulağıma bir saç teli değerek gıdıklayınca yüzümü hafif refleksle döndüm. Zeyd kulağıma yaklaşmıştı, nefesini tenimde hissedebiliyordum. ''Aklını dağıtmak istersen... Bana yaslanarak sevdiğin ormanları hayal edebilirsin, belki içinde biz de oluruz.''
|
0% |