Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm

@byzloey

Burnumdan akan kanı artık hissediyordum, ağzıma metal bir tat geldiğinde öksürüp öksürüğümle tekrar acıyla inledim, dudaklarımda da metalik tat oluştu, aralık dudaklarım hemen önümde oluşmaya başlayan kan birikintisine döndüğünde gözlerim kapanmaya başlamıştı, zorlukla son bir kesik nefes daha alabildim ve Kimsenin duymayacağını bile bile fısıldadım.

''Nefes alamıyorum.''

Önceki gece

Motor hızla gittiği yolda yavaşlayınca korkudan alamadığım nefesleri kesik kesikte olsa almaya başladım. Kalbim ağzımda atıyordu, hala korkudan ellerimin titrediğini hissedebiliyordum. Motor durduğunda hızlıca inip titreyen ellerimi saçlarıma daldırdım. Başıma bir şey geleceğini biliyordum, bu işin ortaya çıkacağını biliyordum!

''İyi misin?'' dedi endişeyle. Ona dönüp sokağın başını işaret ettim. ''Ya gelirse? Kimdi o? Beni neden öldürmek istedi? hem sen... sen neden nasıl geldin birden?'' Ellerini omuzuma atıp beni kendine çekti ve sıkı sıkı sarıldı. ''Sakin ol.'' diye fısıldadı kulağıma, geri çekildiğinde ellerimin titremesi azalmış gibi hissediyordum ama hayır, korku içimdeydi hala ve nefesimi kesiyordu.

''Öncelikle merak etme gelemez, en azından bugün gelmez. Bana attığın cips fotoğrafından sonra izlemekle kalacağımı düşünmemiştin değil mi? Kız kıza cips gecesi yapmak iyi fikir gibi gelmişti. İyi ki gelmişim.'' İçimde oluşan rahatlamayla öylece yere çöküp ellerimi yüzüme geçirdim ve ağlamaya başladım. Çok korkmuştum, hayatımda yaşadığım en korkunç andı.

''Şşş sakin ol geçti, bak bir şeyin yok.''

Üzerime Ceyda'nın narin bedeni uzandığında sarsılarak ağladığımı yeni fark ettim. Ya o gelmeseydi ne olacaktı? Kaçabilecek miydim? Yoksa kanlar içinde yerde yatıyor mu olacaktım?

''Ya sen gelmeseydin, kimdi ki o neden beni öldürmek istedi?'' Ceyda derin bir nefes aldı. Yüzümü zorlukla diz kapağımdan elimin üstünden kaldırdım. ''İhbar eden kişinin sen olduğunu öğrenmiş olmalılar.''

''N-Ne.. Sen..''

''Boşver benim nerden bildiğimi, önemli olan o değil önemli olan şu an senin artık ne yapacağın. Polise gitmeliyiz, ihbar edenin sen olduğunu ve peşine düştüklerini söylemeliyiz.'' Kafamı hızlıca sağa sola salladım. Tuna böylesinin daha riskli olacağını bana birçok kez söylemişti. Bu sefer kimliğim ortaya çıkarsa peşime birden fazla kişi düşecekti, en kötüsü de aileler işin içine karışacaktı ve benim ailem bu işe karışırsa onları bir daha görmem mümkün değildi.

''Olmaz, bu kez peşime daha fazla birileri düşer. Hem bu adam hapse girmedi mi çıktı mı? Nasıl biliyorlar benim olduğumu?'' Ceyda omuzlarını indirip kaldırdı ''Hiçbir fikrim yok ama onlara biri söylemiş olmalı, başka bir şekilde öğrenemezler. Polis bile bulamadı kim olduğunu onlar nasıl bulacak?'' Evet bulamamıştı çünkü Tuna başka birinin hattını çalmış arama yaptıktan sonra da hattı direk kesmişti.

Tuna ve benden başkası bilmiyorken onlara bunu söyleyen kim olabilirdi ki? Tuna kesinlikle söylemezdi, o halde geriye tek seçenek kalıyordu.

Biri Tuna ile beni konuşurken duymuş ya da Tuna'yı takip etmiş olmalıydı. ''Hey, tamam lütfen sakinleş. Güvenliğin için artık eve girsek iyi olur. İkra'ya söyleyecek misin?'' Kafamı hızlıca sağa sola salladım gözlerimdeki yaşları silerken. ''Kesinlikle olmaz, ortalığı birbirine katar.'' Haklı olduğumu bildiği için kafasını salladı.

''Ya Zeyd?'' kafamı tekrar sağa sola salladım. Bu işe bulaştığımı bilmiyordu, öğrenirse vereceği tepkiden de emin değildim.

''Tamam o zaman, toparla kendini İkra fark etmesin, daha fazla burada durmadan eve girelim.'' Ceyda'nın uzattığı eli tutarak ayağa kalktım ama titreyen ellerime hala söz geçiremiyordum. Ceyda'nın arkasından motora bindim ve omuzlarından olabildiğince sıkı tutundum.

Biri peşimde bıçakla beni kovalamıştı, belki de artık evime dönmeliydim yoksa İkra da tehlikeye girecekti. Eğer eve dönersem peşime düşen her kimse belki ailemden korkup uzak durabilirdi ya da ben ailemle çıkıp ailemle dönersem yalnız kalmamış olur bir daha böyle bir şey yaşamazdım. Motor evin önünde durduğunda korkuyla etrafa bakınarak bahçe kapısına ilerledim. Önüme bakmadığımdan az daha düşüyordum ki Ceyda kolumdan beni yakalamıştı.

Ben derin derin nefesler alarak adımlarımı yavaşlattığımda Ceyda önden ilerleyerek zili çaldı. Bende gözlerimi güzelce silip ellerimi cebime koyarak arkasından kapının önüne yürüdüm. İkra elinde telefonla kapıyı açmış bana dönmüştü.

''Kızım nerde kaldın ya? Bu geceyi idare edebilecek kadar varmış evde aradım açmadın.'' Ceyda yalandan gülümseyerek önüme doğru geçti ve ilgiyi üstümden alarak ''Yollarımı gözlediğini bilmiyordum.'' diye mırıldandı.

''A-a Ceyda.'' Ceyda ile sarıldıktan sonra bana ve boş cebimde olan elime baktı. ''Kusura bakma orası da kapanmıştı.'' diye yalan uydurdum, sesim titremişti. ''İyi misin?'' bana endişeyle İkra'ya zorla da olsa gülümsedim. ''evet, çok soğuktu biliyorsun hemen hasta oluyorum.'' Bana anlamsız bir bakış atarak kapıdan çekildi. Ceyda önden girip üzerini çıkarırken bende montumu çıkarıp askıya astım ve titreyen ellerimi birbirine kenetleyerek önüme çekip İkra'nın odasına doğru yöneldim. Bu halde asla ayakta duramazdım, İkra anında bir gariplik olduğunu sezerdi ve bu gece bu konuyu konuşabileceğimi hiç sanmıyordum.

''Vera, nereye?'' yüzümü hafifçe döndüğüm, hayretler içinde bana bakıyordu.

''ben erken yatacağım ya başım ağrıyor biraz.'' Diye mırıldandım, üstelememesini umuyordum. İkra Ceyda'ya bakıp ardından bana döndü. ''E ama Cey-''

''beraber uyuyalım mı? Müsaitseniz bugün burada kalayım. Bende biraz uykuluyum açıkçası.'' İkra ikimiz arasında git gel yaşadıktan sonra dakikalardır kırpmadığı kirpiklerini kırpıştırıp ''T-tabi.. Siz geçin yatağımda yatın.'' Ceyda gülümseyerek elini tuttu. İkra'nın sesi hafiften tripli gibi çıkmıştı. Ceyda bunu fark edince yanına ilerleyip omuzuyla İkra'yı dürttü. ''Sende gelsene.''

''Yok artık, tamam iki kişilik yatakta sığmayız herhalde.'' Gözleri İkra'dan bana kayınca gözlerinden benim için yaptığını anlayıp ona teşekkür dolu bakışlarımı yolladım. ''Sığarız, zayıfız hepimiz. Yani siz benden zayıfsınız ben bir kişi etsem siz ikiniz bir kişi etseniz tamam işte.'' Yüzümde hafif bir tebessüm oluştu.

İkra gülümseyerek ''iyi bari...'' diye mırıldandı ve önüme geçip odaya girdi. İkra önden girer girmez Ceyda yanıma gelip elini omuzuma koydu ve destek verircesine sıktı.

''Merak etme, halledeceğiz. Söz veriyorum, ben yanındayım Korkma tamam mı?'' fısıldadığı cümleye karşı belli belirsiz kafamı sallayıp İkra'nın arkasından yatağa doğru ilerledim. Hala korkudan kalbim ağzımda atıyordu. Şu an bile nasıl uyuyacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu, ağlamak istiyordum. Korkudan nutkum tutulmuştu ve ağlamak isterken bu korkuyu içimde tutmak çok zordu. Üstelik asıl korkum bugün değildi, bugünü atlatmıştım.

Peki ya yarın?

Ertesi gün

''Sen iyi olduğuna emin misin?'' omuzumda hissettiğim dürtü ile kendime geldim. Ceyda yalandan boğazını temizleyerek beni kurtarma girişiminde bulununca bakışlarım sabahtan beri oynadığım zeytinden Ceyda'ya çıktı. ''Gece sıkıştırdım onu biraz, düzgün uyuyamadı sanırım.'' İkra boynunu kütletip kollarını havaya doğru kaldırdı ve sesli şekilde esnedi.

''Beni de sıkıştırdın tam dört kez kendimi yerde buldum gece.'' Ceyda hafifçe gülümsedi, elini masanın altından bacağımda olduğunu dokunuşuyla hatırladığım elimin üzerine koydu ve hafifçe sıktı.

''Hadi yediyseniz çıkalım.'' İkra kaşlarını çatıp önce dokunmadığım tabağıma oradan yüzüme baktı. ''Hiçbir şey yemedin ama.''

''Canım pek istemiyor iştahım yok.'' Ceyda da İkra'nın daha fazla üstelememesi için benim peşime ayaklanıp sandalyeye astığı ceketi üzerine giydi ve İkra'yı alelacele masadan kaldırdı. ''Hadi hadi gidelim, bizimkiler gelmiştir.''

Onlar kendi aralarında konuşurken onları arkamda bırakıp İkra'nın odasındaki montumu üzerime geçirdim ve atkımı boynuma doladım. Okul çantamı sandalyeden alıp omuzuma taktığım sırada Kapı tık tıklandıktan sonra aralandı. ''Gelebilir miyim?''

''Gel.'' Ceyda içeri girerken arkasına göz atıp sessizce kapıyı kapattı. Onunla baş başa kalmamız çok iyi olmuştu çünkü onunla konuşmak istediğim bir şey vardı ve İkra'yı da yanımızdan uzaklaştırmak pek mümkün olmamıştı.

''Bugün seninle gitsem olur mu? Zeyd'e mesaj çeksen, şimdi ben söylersem soru sorar.'' Ceyda anlayışla kafasını sallayıp arka cebinden telefonunu çıkardı ve kilidini açıp mesaj kısmına girdi.

''Burçaklar daha gelmemiş.'' Ceyda İçeri giren İkra'ya dönerken elindeki telefonunu arka cebine attı. ''O zaman biz Vera ile önden gidelim, Defne'ye uğrarız belki sen Burçakla gelirsin olur mu?''

İkra kafasını hafifçe aşağı yukarı sallayınca ona sarılıp ''Okulda görüşürüz.'' diye mırıldandım ve Ceyda vedalaşırken hızlı adımlarla evden çıktım. Bahçe kapısına gelince duraksayıp derin bir nefes aldım ve kapıyı açıp kafamı aradan uzatarak sağı solu iyice kontrol ettim.

Kimse yok gibi görünüyordu, ''ne yapıyorsun?'' arkamdan gelen İkra'nın sesiyle hafifçe irkilip ''Hiç.'' diye mırıldanarak dışarı çıktım.

Hala... Korkuyordum. Fazlasıyla korkuyordum, her an dün geceki gibi bi anda arkamda belirecek diye ödüm kopuyordu. Ceyda bunu sezmiş gibi sırtımı sıvazlayarak kendi kaskını bana uzattı. ''Al bakalım prenses.''

''Teşekkürler.'' diyerek kaskı kafama geçirdim ama gözüm hala etraftaydı. Motor çalıştığında içim bir nebze olsun rahatladı, biz sokaktan çıkıp ana yola vardığımızda karşıdan gelen tanıdık motoru tam görebilmek için yüzümü sola doğru hafif uzattım, gelen Burçaktı.

Ceyda motoru okul yolundan farklı bir yola saptığında Burçağı gören taraf tamamen değişti, kaşlarım çatıldı. Nereye gidiyorduk? Defne'nin yanına mı?

Ben kendi kendime sorular sorup cevap bulamazken Ceyda dakikalar sonra yavaşladığında tanıdık köfteciyle kaşlarım çatıldı. Neden buraya gelmiştik ki?

Ceyda motoru durdurup indiğinde ben hala motorun üzerinde bön bön ona bakmaya devam ettim. Kaskımı çıkarıp elektriklenen saçlarımı düzeltirken Ceyda bana 'Hadi' dercesine elini sallasa da olduğum yerde durmaya devam ettim. ''Neden buradayız?''

Ceyda omuzlarını kaldırıp indirirken derin bir nefes verdi ve arkasında başka bir sima belirdi.

''Vera, iyi misin? Deliye döndüm dünden beri.'' Tuna koşarak boynuma kollarını doladığında neden buraya geldiğimizi şimdi anlamıştım. Ceyda'ya soru dolu gözlerim sabitlenirken elini ceplerine yerleştirip omuzunu kaldırarak dudaklarını büzdü. ''Bilmesi gerekiyor diye düşündüm.''

Tuna kollarını boynumdan çektiğinde onu rahatlatmak ister gibi ellerimi omuzuna koyup hafifçe sıktım. ''İyiyim merak etme sorun yok.''

''bok yok. Demiştim sana bizim ağzımıza sıç-''

''Aaa. Güzel kızım hoş geldin.'' İçeriden gelen Kemal amcaya zor da şu an ki durumdan olsa gülümsemeyi başardım, sanırım dünden beri zorla da olsa anca şimdi gülümsemiştim. ''hoş buldum kemal amca.''

''Ne duruyorsunuz bu soğukta dışarı da geçin içeri hadi.'' Ceyda kaşlarıyla içeriyi işaret ederken Tuna çoktan kolumdan çekiştirerek beni motordan indirmiş içeriye doğru çekmişti. ''Nasıl oldu, saat kaçtı? Bir daha gördün mü mesela gelirken? Ya da polisi aradınız mı?'' Ceyda kafasını sağa sola sallarken en köşeye geçtik. ''Arasanız bir dert aramasanız bir dert.'' Ararsam başıma daha fazla bela açılabilirdi, aramasam da bela açılabilirdi. Aileme zaten söyleyemezdim beni anında bu okuldan alırlardı.

Teyzem için de aynı şey geçerliydi, sanırım ciddi anlamda kapana kısılmıştım.

''Zeyd'e...''

''Henüz söylemedik.'' diye cevapladım o sormadan. ''Yarın söyleriz.'' Tuna ve ben birbirimize bakıp ardından Ceyda'ya döndük. ''Bugün neredeki Zeyd?'' Böyle söylediğine göre Zeyd bugün ya aramızda olmayacaktı ya da bugün için beklemesinin başka bir sebebi vardı. ''Defneyi hastaneden çıkarıyorlar Atilla ve Dağhan ile bugün okula gelmezler.'' Tuna ile aynanda ''Hı.'' diye mırıldandık 'I'yı uzatarak. ''E biz de gidelim.'' Tuna yüzünü buruşturup kafasını sağa sola salladı. ''Valla hastane havalarından gına geldi. Mümkünse ne hastane ne de hasta görmeyeyim.'' Ceyda ile aynanda Tuna'ya gözlerimizi devirdiğimizde arkadan hepimizden daha enerjik olan Kemal abi göründü.

''Çaylar geldi çocuklar, Kızım Defne'ye söyle de sizinle gelsin özletti kendini yeğen.'' Ceyda gülümseyerek elindeki çayı alıp ''Olur abim getiririm onu bir dahakine.'' diye mırıldanıp çayından büyük bir yudum aldı. Ben ise önüme konan çaya öylece baktım.

''Yavaş yavaş yanacaksın.'' Tuna'yı gram duymadan ağzından çayın güzel olduğunu belli eden mırıltılar çıkardı. Bu görüntüye bir kez daha tebessüm ederek bende çayımdan bir yudum aldım.

''Teşekkürler abim.'' diyerek çayı önüne bıraktı Tuna ve Kemal abinin yanaklarını mıncırmaya başladı. ''Dur oğlum, müşteriler var. Deli oğlan.'' Kemal abi gülerek Tuna'nın elinden kurtuldu ve diğer müşterilere doğru ilerledi.

''Seni de tanıdığına göre sende sık sık geliyorsun buraya.'' Tuna dut yemiş bül büle dönerek bana aval aval baktığında gözlerimi kısıp onu daha çok rahatsız ettim. ''Öhöm öhöm, şimdi önemli olan bu değil güzellik, senin peşindeki seri katil daha önemli.''

''Abartma Tuna.'' diyen Ceyda'ya kaşlarımla onu işaret ederek hak verdim. ''Lan bıçakla kovalıyordu demedin mi? Korku filmi mi çekiyoruz ne bu gizem gerilim atraksiyon?''

''Ne atraksiyonuymuş yavrum?'' Hepimiz solumuza döndüğümüzde sertçe yutkunduk. Hani bugün aramızda olmayacaklardı?

''Dağhan. Ne zaman geldin?''

Ceyda'nın yanındaki sandalyeyi çekip oturmadan Kemal abinin elindeki çay tepsisinden bir çay kaptı ve çektiği sandalyeye oturdu. ''Şimdi geldim Tuna'nın hararetli hararetli gizem mizem deyişini duydum. Yine yeni birine mi âşık oldun lan?'' Ceyda ile göz göze geldiğimizde gülümsedim. Neyse ki konu benden sıyrılmış, Tuna'nın başına kalmıştı.

Bu kez aklımda şüphe kalan bir şey daha cevaba kavuşmuştu. Tuna onların içinden olmadığını söylese de onların içindeydi. Onların hepsini tanıyor biliyordu, gittiği yerleri ve yaptıkları şeylerin sebeplerini. Tuna onları Ceyda kadar yakından tanıyordu.

''Yok be ya. Okulda herkes protezli, dolgun dudaklı valla bir böyle hafif makyajla zombiye dönmeyen birini bulamadım.'' Dağhan ona gülerek bir tane geçirdi. ''Olum bizim okulda bulamazsın öyle doğal moğal. Vera sen eski okulundan arkadaş ayarlasana şu kıvırcığa.'' Tuna bir an aklına yeni gelmiş gibi gözlerini irileştirip bana doğru eğildi ve masadaki elimin üzerine ellerini koydu. ''Veracım, Aşkım, Bestim soyundan güzellik akan arkadaşım var mı öyle orijinal dolgun dudaklı gacılar falan?'' Masada herkesten kahkahalar yükselirken bu kez kendimi tutamadan bende sesli şekilde güldüm. Sanırım kendimi biraz daha güvende ve biraz daha rahatlamış hissediyordum, en azından kısa süreliğine.

''Ne bileyim eski okulumda öyle yakın olduğum çok kişi yoktu ki.'' Tuna ellerini çekip suratını saniyeler içinde düşürdü. ''Hay anasını ya.''

Dağhan Tuna'nın ensesine doğru elini uzattı. ''üzülme üzülme buluruz sana da birini.''

Eh benim şimdi sizi denemem yok mu?

Hain bakışlarımı Ceyda ve Tuna arasında gezdirip hain planım için gülmemeye çalıştım ve ciddiyetimi koruyarak ellerimi birbirine geçirip masaya yanaştım. ''İkiniz de sapsınız, siz birbirinizle olsanıza.'' Ceyda ve Tuna birbirine bakıp şaşkınlıktan aralanan dudaklarıyla bana döndüler. ''Hemen demedim canım. İşte şu otuz yaşına kadar kimseyle olmazsak evleniriz diyen insanlar gibi anlaşma falan da yapabilirsiniz. Hem isminiz de uyumlu Tuna, Tuana.''

Dağhan kafasını arkaya yatırıp kahkaha atarken işaret parmağını ikisine salladı ''Çocuğunuzun adını da tarhana koyarsınız.'' dediğinde bende ona katılarak kendime engel olamadan kahkaha attım. ''Iy... Çok iğrençti.'' diyerek yüzünü buruşturan Ceyda masadan kalkarken Tuna da ''bence de.'' Diye mırıldanarak peşinden kalktı ve dışarı doğru gitti.

Onlar giderken bile hala gülüyorduk, gözümden yaşlar geldiğinde silmek için elimi uzattım ama motorun sesini duyduğumda duraksayıp Dağhan'a baktım. O da durmuş dışarıya bakan bakışlarını bana döndürmüştü.

''Onlar bizi bırakıp gitti mi lan?'' Dışarıya baktığımda giden motorla şaşkına dönüp dudaklarımı ısırarak kafamı aşağı yukarı salladım.

''O kadar kötü müydü ki?'' Dudaklarımı aralayacağım sırada arkadan gelen Kemal abinin sesi beni engelledi. ''Oğlum ne kötüsü, altı üstü üç beş müşterimi kaçırdın.''

Dağhan ile birbirimize bakıp bir kahkaha daha patlattık. Sanırım espri anlayışımız, gerçekten kötüydü.

 

Öğle Arası

''Emin misin yavrum bak hazır okulda Tibet yok, Hazal ve yılanları yok huzur dolu bir sınıf her zaman görebileceğin bir şey değil.'' Dağhan'a elimle öpücük gönderip yanına koyduğum çantayı omuzuma taktım. ''Evet canım zaten dersler aklıma girmiyor en azından bana küsen bazı arkadaşlarımın gönlünü alayım.'' Dağhan mutsuzlukla dudaklarını büzdü ''İyi, yalnız bırak beni burada.'' Bu haline kıkırdayıp ona Ceyda'yı hatırlattım.

Ceyda ve Tuna kantindelerdi, bende sabahtan beri arayıp duran Çiçek ve Eceden kurtulamayacağım için onları buluşmaya çağırmıştım. Aklımı dağıtmanın bana iyi geleceğini umuyordum. Yoksa aklım dün geceye gidecekti ve daha fazla korkmak korkuyu hatırlamak istemiyordum. Kızlara da uzun zamandır cevap verememiştim, dün gece de mesaj atan Ceyda ve onlardı ama attıkları mesajları bile ancak görebilmiştim.

Okuldan çıktığımda etrafımı bir kez daha kontrol edip dolmuşa bindim. Onları okulun yakınındaki bir yere çağırmıştım, arabaları olduğu için onlar muhtemelen benden önce varacaklardı. Bende kalabalığın içinden gitmeye dikkat ediyor etrafı saniyede bir kontrol ediyordum.

Dolmuşa bindiğimde parayı uzatarak boş bulduğum yere oturdum. Elime telefonumu aldığımda Dağhan'ın nereye gittiğimi soran mesajına kafenin adını veren mesajı yollayıp gelen aramayı büyük bir heyecanla açtım.

''Alo.''

''ne yapıyorsun?'' Zeyd'in güzel sesi kulaklarıma dolduğunda bakışlarım pencereden dışarıya kaydı, ellerim boynuma gitti. ''Eski okuldan bir iki arkadaşımla görüşeceğim. Okuldan çıktım şimdi.'' Zeyd bir süre ses vermeyince arkadan gelen gülme sesleri duyulabilir olmuştu.

''Yanında bizden biri var mı?'' sesi nedense çatallı geliyordu, boğazını gıcık tutmuş gibi birkaç kez temizledi. ''hayır neden ki?''

''Hiç, sordum. Peki buluşacağın arkadaşlar... Kız erkek?'' genişçe gülümseyerek ''kız, Çiçek ve Ece.'' diye yanıtladım.

Birkaç kez öksürdüğünde kaşlarım çatıldı. ''Üşüttün mü sen?'' Arkadan Atilla ve İkra'nın sesleri gelince kâğıt oyunu oynadıklarını anladım.

''Bilemiyorum, boğazım sürekli kuruyor.'' demek ki... Üşütmüşsün işte.

''Üşütmüşsün. Kendine çorba falan bir şeyler yapsana, ya da İkra falan yapsın yoksa daha kötü olur bak.'' Zeyd az önceki sesin aksine daha canlı bir sesle ''Yapmıyor ki, yapacak kimse yok.'' dedi çocuk gibi.

Cidden sesi çocuk gibi çıkmıştı. ''Ne demek yapmıyor, versene telefonu ona.''

Birkaç adım sesi kulaklarıma dolduğu sırada ineceğim yere yaklaştığımı anlayıp ''Müsait bir yerde.'' diye mırıldandım ayaklanırken.

''Alo, naber kuzi.'' Dolmuştan indiğimde yüzüme çarpan soğukla irkildim. ''Zeyd üşütmüş sanırım ona çorba yapar mısın?'' ileride tabelası görünen mekânın önünde ki tanıdık arabayla gülümsedim.

Tahmin ettiğim gibi Çiçek ve Ece benden erken gelmişti. ''Yaparım tabi neden yapma- Haaa şey yapamam.'' güzel başlayan cümlesini böyle takla attırması kaşlarımı çatmama sebep oldu.

''Ne demek yapamam, sebep?''

''Şey... şey biz oyun oynuyoruz. Bir de evde malzeme yok bir de ocak çalışmıyor ha bir de tencere yok.'' hızlı yürüyen adımlarım durduğunda kurduğu cümledeki saçmalıklara sinirden gülmeye başladım. Karşı telefondan da erkeklerin kahkaha sesleri kulağıma geliyordu.

''Kapat İkra, Kapat.'' telefonu kapattıktan sonra yürümeye devam edip bir yandan Zeyd'e buradan çıktıktan sonra oraya gideceğime dair mesaj gönderip güzel eski mekanımıza giriş yaptım. Eskiden buraya çok gelirdik, akşamları canlı müziği çok güzel ve eğlenceli olurdu.

''Vera!'' Ece beni görür görmez heyecanla koşarak bana sarıldı.

''Sonunda be kızım.'' Çiçek de Ece'nin öbür tarafından bana sarıldığında iki kolumu onlara doğru açtım.

''Sizi çok özlemişim.'' Gerçekten özlemiştim, Özlediğimin farkına yeni varıyordum. Ne kadar yakın olmadığımızı düşünsem de bana değer veriyorlardı. Bugün gözlerinden bunu görebilmiştim.

''Öldük meraktan ya, yarışta neler olmuş öyle. Murat'ı bir gördük yüzü dağılmış var ya yüreğimize indi.'' Kafes dövüşü aklıma tekrar geldiğinde düşünmemek adına kafamı sağa sola salladım, içim ürpermişti.

Onlara durumu anlatamazdım, mecburen bu olayı kız kavgasına çevirecektim.

''Merak etmeyin, okula gelen çocuk benim.... Benim...'' Eeee benim? Ne diyebilirdim?

''Senin ne?''

''Benim sevgilimdi.'' diye bir nefeste söylediğimde ikisinin de dudakları aralandı. ''Ne ara, kim adı ne?'' Zeyd'i ikisi de gıybet sayfasından tanıyordu ama tipini bilmedikleri belliydi. Eğer biliyor olsalardı Murat'ın yanına gelen kişiyi tarif etmek yerine direk isim verirlerdi.

''Şey siz tanımazsınız... Murat benim peşimi bırakmayınca aralarında kavga olmuş.'' Çiçek tek kaşını kaldırdı ''Bu nasıl kavga böyle çocuğun yüzü anca ameliyatla düzelir.'' Ece kıkırdarken Çiçeğe omuz attı. ''Takıldığın bu mu ya para bol düzeltir. Senin manitanın da eli ağırmış haa. Adı ne?'' Adı ne... Güzel soru?

''Adı.... Şey... Adı Tuna.'' son anda aklıma gelen isme içimden söverken bir yandan kurtulmanın verdiği rahatlıkla nefesimi verdim. ''Adı güzelmiş.'' dedi Çiçek arkasına yaslanırken.

''Dimi ev-''

''Biri beni mi çağırdı bayanlar?''

Karşımda otuz iki diş sırıtan ve ellerini iki yana açmış Tuna'yı görünce gıcık tutmuşçasına öksürmeye başladım. Ben bile yeni varmışken o nasıl bu kadar hızlı burada belirebilirdi?

''N...Ne?'' Tuna gülümseyerek bana aldırış etmeden yanımdaki sandalyeyi çekti ve yanıma oturdu.

''Merhaba bayanlar Ben Tu-''

''Tuğra'' diye lafına atlayarak dikkat çekmemek için sırıttım. Tuna kaşlarını çatarak bana döndüğünde uzattığı elini tutup indirdim.

''Onun adı Tuğra, Tuna ile karıştırmış olmalı değil mi Tuğra?'' Tuna bana bir bok anlamadığını belli eden bakışlar atarken ona doğru eğilip ''Ne işin var burda?'' diye fısıldadım.

''Aa şey evet karışmış tüh!'' dedi kızlara doğru ve indirdiğim elini onlara uzatırken, ardından ağzını sola doğru eğdi ''Dağhan gacılarla buluşacağını söyledi, ardından Zeyd arayınca bende koşa koşa geldim. Hem daha dün kovalandın tek niye çıkıyorsun. Ayrıca Tuğra kim noluyor onu anlat sen önce.''

''Siz ne konuşuyorsunuz aranızda?'' diyen Çiçeğe gülerek döndük ve aynanda ''Hiç.'' diyerek konuyu değiştirdik.

''Sen de mi Esef kolejindensin?'' Ece'ye büyük bir sırıtışla gülümsedi. ''Evet okulun gözde öğrencisiyimdir.'' Ece etkilenmiş gibi kaşlarını kaldırıp ''Yaa.'' dediğinde Çiçek gözlerini devirdi ve kolunu Ece'ye geçirdi.

''Yaaa...ni ne yapalım diyecekti Ece dimi Ececim?'' Tuna kaşlarını çatıp Çiçeğe baktığında bu kez sırıtan bendim.

''Hı.. Öyle.'' Ece dudak büzerek bana döndüğünde bende bakışlarını ondan çekip Tuna'ya çevirdim.

''Sizde Erdemli kolejindensiniz herhalde.'' Çiçek de benim gibi sırıtıp masaya doğru eğildi ve Tuna'ya yaklaşıp ''Evet, okulun gözde öğrencileriyizdir.'' diye fısıldadığında ağzımdan bir kıkırtı kaçtı.

Bugün çok gülmüştüm, kesin başıma bir iş gelecekti.

''Yaaa....ni ne yapalım?'' Çiçek gülerek ''çeyizine saklarsın.'' dediğinde bu kez kıkırtım kahkahaya dönüştü. ''Ne o benimle evlenmeyi mi hayal ettin ilk görüşte? Bir çeyiz dizme falan?'' göz kırpan Tuna'ya kahkaha attı ve ''Senden daha yakışıklıları var tatlım.'' diye mırıldandı. Tuna'nın bozulacağını düşünmüştüm ama rahatça arkasına yaslanıp gülümsedi.

''Senden daha istekliler var tatlım.'' diyerek karşılık verdi.

''Ya sizin tartışmanızı dinlemeye gelmedim ben, okulda neler dönüyor dedikodu yapmaya geldim. Gidin ötede tartışın.'' Ece'nın yakınışına güldüğüm sırada gelen garsonla masada aniden bir sessizlik oluştu. Gözüm kafenin dışında gezindi, şu anlık dikkat çeken bir şey görünmüyordu. Rahat bir nefes vererek arkama yaslandım.

Herkes siparişleri verirken bende Tuna'yla aynı içeceği söyleyip Ece'ye döndüm. ''Sorun bakalım merak ettiklerinizi.'' Ece hevesle ellerini birbirine kenetleyip masaya yasladı, nedense savaşa gider gibi yaptığı hazırlık gözümü korkutmuştu.

''Şimdi ilk merak ettiğim. Şu Zeyd ve Tibet düşmanlığı doğru mu, gerçekten Ezeli düşmanlar mı?'' Tuna ile kafamızı aşağı yukarı salladık.

''İkisinin tipi nasıl?'' Tuna benden önce davranarak konuşmaya başladı. ''Tibet böyle maymun suratlı orangutan vücutlu bir hayvan. Zeyd ise altın sarı saçlı yemye-''

Sahteden seslice öksürüp lafını kestim. ''Sarı saçlı ama gözleri simsiyah böyle zifiri karanlık bir görseniz yüzü de böyle kömür gibi zaten çok... çok tipsiz...'' dediğim sırada Tuna kulağıma doğru ''Yavaş... çarpılacan'' diye mırıldandığında gülmemek için dudaklarımın içini ısırdım.

''Ayak uydur bana.'' diye mırıldanıp önüme döndüm ve içeceğimden bir yudum aldım.

''Hı.... O zaman şey şey doğru mu, bir çocuğu hastanelik etmişler.'' Yine kafamızı aşağı yukarı salladık. ''Vay anasını niye.?'' Çiçeğe Tuna yine benden önce dönüp anlatmaya başladığı sırada yine öksürüğümle sözünü kestim.

''Niye olacak it oğlu it Defn-''

''Yani bir kız meselesi, bizde bilmiyoruz.'' Tuna onun sözünü kesmemle dudaklarını birbirine bastırdığında telefonumun titremesiyle cebimden çıkardım.

Gelen mesaj ; Orman Kralı

Sanırım sen gelene kadar zatürre olacağım.

Mesaja gülümseyerek bakarken Tuna'nın sesiyle telefonu cebime attım ve koptuğum konuşmaya geri döndüm.

''Kızlar ben artık kalkayım, çok acil işim çıktı.'' İkisi de birbirine bakıp kaşlarını çatmış şekilde bana dönünce ''Sonra telafi edeceğim.'' diyerek sarılmak için ikisinin arasına geçip önce Ece'ye sarılıp ardından Çiçeğe sarıldım.

''Keşke kalsaydınız biraz soracaklarım vardı daha.'' Kalkmaya yeltenen Tuna'yı omuzlarından tutup oturttum. ''Öyleyse bu yakışıklıyı size bırakıyorum peşime gelir artık siz sorun o cevaplasın.'' dedikten sonra Tuna'yı öpüyor gibi davranıp kulağına doğru eğildim.

''Zeyd'i Tuna olarak biliyorlar sende Tuğrasın sakın bir şey çaktırma. Çok fazla detay da verme.'' diye fısıldayıp dikeldim ''Hadi görüşürüz.'' El sallayan Ece ve Çiçeğe bende el sallayarak çıktım ve dolmuş bulana kadar caddeye doğru yürümeye başladım.

Hava çok soğuktu, bir an önce dolmuşun gelmesi için dua ederken arkamı sık sık kontrol etmeyi de ihmal etmiyordum. Tuna'yı orda bırakarak Ece ve Çiçeğin sorularından kurtulmuştum ama sanırım kötü bir şey yapmıştım.

Dolmuş ileriden ışıklarını yaka yaka gelirken elimi öne doğru uzatıp durmasını işaret ettim ama dopdoluydu, durmadı. Yağmur yağmaya çiselemeye başlayınca şansıma bir kez daha söverek montumun şapkasını kafama geçirdim. Islanmayı seviyordum ama hasta olmaktan nefret ettiğim için ıslanmamaya özen gösteriyordum.

İleri doğru yürüdüğümde gelen geçen hiçbir taşıma aracı göremeyişim yüzümü düşürdü. Sanırım buradan Meyus'a kadar yürüyecektim.

Ellerimi cebime koymuş yürürken tekrar arkamı kontrol ettim. Kimse yoktu, sıcak nefesimi buz gibi havaya verdiğimde önümde küçük duman belirdi.

Sanırım çorba sadece Zeyd'e değil bana da iyi gelecekti.

Dümdüz ara sokaktan ilerlerken kafamı yukarı kaldırdım, kararmaya başlayan hava ile yağmur hızlanıyordu. Gökyüzü koyu maviye bürünmüş kara bulutlarla etrafı daha çok gölgelemişti.

Kafamı gökyüzünden indirip karşıya çevirdiğim sırada adım atmak için kaldırdığım ayağım havada kaldı, sol tarafımdan sertçe çekilmemle neye uğradığımı anlamadan savruldum.

''N...Ne oluyor?'' Duvara sertçe bedenim çarpıldığında dudaklarımdan küçük bir inleme çıktı. İçimi dün gece ki korku kaplamaya başladığında sertçe yutkundum.

Karşımda kapüşonlu yüzü dağılmış halde duran erkeğe korkarak baktım. ''T...Tibet?'' Yarım ağız güldü. ''Tibet ya.''

Korkuyla bir kez daha yutkundum, Yüzü korkunç bir haldeydi. Sol gözü neredeyse tamamen şişmişti, dudağı patlamış elmacık kemiği morarmıştı sağ gözü ise kan toplamış şekildeydi, kesik kesik nefesler alıyordu. ''Bak yüzüme, iyice bak. Senin eserin bu.'' Ne dediğini anlamadığım için çatılan kaşlarımla ona bakmaya devam ettim. İçimdeki korku git gide artarken gözüm endişeyle aralanan dudaklarına indi. ''Bilmiyor gibi salağa yatma. O sendin, yarış günü şikâyet eden.'' Gözlerim irileşti, zor aldığım nefes kesilirken kafamı hızlıca sağa sola salladım. ''Hayır... Hayır ben orda bile değil- Ah!'' eli boynuma çıkıp sertçe sıktı ve duvara sertçe bir kez daha bedenimi çarptı.

Acıyla inledikten sonra ellerimi boğazıma sarılan ellerine uzattım. ''Bana yalan söyleme. Senin yüzünden benden hıncını aldılar.'' diye tısladı yüzüme. ''T...Tibet. Nefes...'' Boğazımı daha çok sıkmaya başladığında dudaklarımdan öksürük kaçtı.

''Ben değildim...Yem-'' Boğazımı tüm gücüyle sıktığında nefessizlikten tüm bedenim kasıldı, ayaklarım havalandığı için çırpınmaya çalıştım, ellerim boynuma dolanan ellerini çekmek için mücadele veriyordu ama hala nefes alamıyordum. Tüm hücrelerimin kaskatı kesildiğini hissediyordum.

''T...'' konuşamadığımda kendimi zorlayarak özel bölgesine tekme geçirdim. Tamamen ellerini çekmese de gevşetmişti, elinden kurtulur kurtulmaz koşmaya başlayacağım sırada açılan şapkamdan ıslanmış saçlarımı eline doladı ve beni yere düşürerek kendine çekti. Ağzımdan kopan çığlığa tahammülü yok gibi ''Kes sesini.'' diyerek yüzüme sert bir tokat attığında tokatın etkisiyle dudaklarım aralandı, sesim kesildi.

Yüzüm acıdan sızlarken gözlerim doldu, elime sıvı gelince dudağımın patladığını gördüm. ''Hesabını vereceksin, bu yüzümün hesa-'' Tekmemi sertçe dizine geçirip yüzüne bir yumruk daha attım. ''Hiçbir hesap vermeyeceğim seni piç herif. O sendin beni onlara söyleyen, o yüzden peşime takıldılar.'' Gerçek aklıma düştü, beni bulma sebepleri Tibet'in beni onlara satmasıydı! Dün gece onun yüzünden ölecektim!

Onun sarsılmasıyla tekrar kaçacağım sırada saçlarımdan beni bir kez daha yakaladı ve dirseğini yüzüme sertçe geçirdiğinde dudaklarımdan acı bir çığlık koptu. Gözlerimden yaşlar acıyla düşerken iki büklüm yere yığıldım. Burnum fazlasıyla acımış elmacık kemiğim acıdan gözlerimi doldurmuştu. ''Seni Benim gönderdiğimi sandılar... Nasıl dayak yedim biliyor musun?'' Karnıma yediğim sert tekmeyle neredeyse bir iki adım öteledim inleyerek. ''Aynı böyle.'' dedi ve bir tekme daha savurdu.

''T...Tibet '' diye fısıldadım. Acıdan dudaklarımdan inlemeler çıkıyordu, canım yanıyordu. Nefesi bile kesik kesik alabiliyordum ki bir tekme daha attı. ''Nasıl? Acıtıyor değil mi?''

Yakamdan tutup beni havaya kaldırdığında burnumdan kan aktığını yeni fark etmiştim dudaklarımdan çeneme oradan da boynumdan aşağı akıyor yağmur ile karışıyordu. Karnıma yediğim tekmeler nefes almamı zorlaştırırken gözlerimden akan sıcak yaşları hissediyordum sadece. ''Bak yüzümü dağıtmak için ne yaptılar biliyor musun?''

Elini yumruk yapıp bana doğru çevirdiğinde 'yapma' demek istedim ama nefes bile alamıyordum. ''Ben sana bunu yapmayacağım, o kadar cani değilim çünkü.'' yakamı bıraktığında sertçe yere düştüm ve kafamı sert bir yere vurarak acıyla bir kez daha inledim.

''Sana yüzünü bahşettim Vera, Bu sana son iyiliğim. Bir daha yoluma çıkarsan, bu kadar nazik olmam.'' kulağıma sesler artık uğultuyla gelmeye başladı ne dediğini bile algılayamamıştım, gözlerim aralıktı ama her an kapanacak gibiydi, yaşlar o kadar sıcak ve hızlı akıyordu ki bilincim yerinde miydi ondan bile emin değildim sadece onların sıcaklığını ve acıyı hissediyordum. Sıcak yaşlarımın aksine soğuk yağmur damlaları yüzüme her vurduğunda acıyla inledim. Ufacık bir dokunuş bile ağlatacak kadar canımı acıtıyordu, bacaklarım istemsiz karnıma doğru çekildiğinde göz yaşlarım alamadığım nefesle akmaya devam etti.

Burnumdan akan kanı artık hissediyordum, ağzıma metal bir tat geldiğinde öksürüp öksürüğümle tekrar acıyla inledim, dudaklarımda da metalik tat oluştu, zorla az da olsa araladığım gözlerim hemen önümde oluşmaya başlayan kan birikintisine döndüğünde gözlerim tekrar kapanmaya başlamıştı, zorlukla nefes aldım ve kimsenin duymayacağını bile bile fısıldadım. ''Nefes alamıyorum.''

 

Loading...
0%