Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@byzloey

Hava kararıyordu, neredeyse Mavi'nin siyaha dönüştüğü andı tam olarak.

Mavi'ye çok zıt bir renkti önümde biriken kan kırmızısı. Dudaklarımdan ve muhtemelen burnumdan akan kırmızılık, görünce insanların endişelendiği korktuğu bir şeydi, kötü bir şey olduğunun habercisiydi. Mesela vücuduma yediğim art arda darbelerin.

Neredeyse dört gün geçmişti, Dün gece erkenden uyuya kalmış olmalıydım, gözlerimi araladığımda güneş odanın içine süzülüyordu. Güneşi odanın içinde takip ettiğimde tam karşımda uyuya kalmış Zeyd'e döndüm. Güneş tam ona vuruyordu, hatta genişliği bir kolundan bir koluna kadardı. Sanki uyanmasını ister gibi ona vuruyordu, Altın sarısı saçlarının ucundaki tutamlar alnına düşmüştü, kafası koltuğa yaslıydı. Dudakları aralıktı ve yumruk yediğinden ötürü olsa gerek hafif şişmiş kıpkırmızıydı. Göz altları yine ten renginden uzaktı.

Kirpikleri kıpırdadı, birkaç kez gözlerini sıkı sıkıya yumdu. ''Günaydın.'' diye mırıldandım öbür tarafımda birbirinin üzerlerine uyumuş Atilla, Dağhan, Ceyda, Tuna ve İkra'ya bakmadan.

Gerçekten onlar üç kişilik kanepeye nasıl sığmıştı öyle?

''Ne zaman uyandın?'' dedi gözlerini ovuştururken, sesi oldukça kısıktı. Dün Dağhan geldiğinde onlara haber verdiklerini anlamıştım. Dağhan dün hastaneyi bile oturduğu yerden sesiyle kaldırmıştı. O kadar öfkeli ve üzgündü ki bana verdiği değer gözlerimi doldurmuştu.

Akşama kadar Zeyd'i merakla beklerken uyuya kalmıştım. Gece'ye doğru uyanmıştım ama ben uyandığımda da onlar uyumuştu. Gece boyu neler olduğunu merak etmiştim çünkü hepsinin yok oluşu çok kötü şeyler olduğunu hissettiriyordu.

''Dakikalar önce.'' dedim gülümseyerek. Gözlerini tamamen açtıktan sonra ayağa kalkıp boğazını hafif öksürerek temizledi ve sedyemin önüne gelip eğilerek saçlarıma narin bir öpücük kondurdu. ''Nasıl hissediyorsun?''

'' Bunu diyeceğimi ömrüm boyunca düşünsem inanmazdım ama Yatmaktan ve uyumaktan sıkılmış. '' Bana gülümseyerek kollarını birbirine bağladı.

''Ben aradığım kelimeyi bulamadım kurduğun cümlede.'' hafif kıkırdayarak ''Sıkılmış ama iyi.'' diye düzelttim cümlemi.

''Saat kaç bu arada?'' birbirine doladığı kolunu hafif kaldırıp bileğindeki saate baktı.

''Yedi civarı.'' Neredeyse dünden beri toplam on iki saat falan uyumuş gibi görünüyordum. Bu iyi gelmiş olmalı ki kendimi gayet iyi hissediyordum.

Bir horlama sesi gelince Zeyd ile aynanda soluma döndük. Dağhan kafasını kanepenin üstüne doğru kaldırmış ağzı açık horluyordu. Onun göğsüne Tuna yaslanmış Tuna'ya da Ceyda yaslanmıştı. Ceyda'nın sırtına İkra sırtını dayamış Atilla'nın bacakları üstüne bacaklarını atarak kanepeye uzanmıştı. Atilla ise kanepe koluna sarılmış uyuyordu, bu görüntü nedensiz gülmeme sebep oldu.

''Neredeyse tüm gece uyanırsın diye sırayla nöbet tuttular.''

Gözlerim irileşmiş şekilde şaşkın yüz ifademle Zeyd'e döndüm. ''Şaka yapıyorsun.'' Gülerek kafasını sağa sola salladı. Söylediğinde gayet ciddiydi. ''En son Ceyda ve Dağhan nöbet tutuyordu onlar da film izleyip cips yiyerek uyuya kaldı.'' Aklımda ikisinin bu hali canlandırınca gülmeden edemedim. Ben gece uyandığımda Tuna uyanıktı ama sanırım Ceyda ve Dağhan benden önce uyumuşlardı.

''Burada kalacaklar diye üç poşet cips daha aldılar. Bahaneleri de ne biliyor musun?'' Kafamı sağa sola salladım ama bir tahminim vardı. ''Seni beklerken yerlermiş, ha bir de sen iyi olursan ödül olarak sana da verirlermiş.'' Kendimi tutamadan kahkaha atmaya başladım, onları uyandırmak istemediğim için ve canım yandığı için elim ağzıma gitmişti. Zeyd dudaklarını ısırarak gülüyor kafasını 'Bunlar iflah olmaz' der gibi sağa sola sallıyordu.

Dakikalarca süren sessizliğin ardından kapı tıklatıldı. İçeri Ceyda'nın annesi girdiğinde bana gülümsedi, ardından gözleri koltukta değişik şekilde uyan kızı ve arkadaşlarına döndü. Gülmesine engel olamadan elini ağzına uzatıp güldü. ''Ay sinirim bozuldu sabah sabah.''

Onunla beraber tekrar kıkırdadım. ''Her neyse.'' boğazını temizledi.

''Nasıl hissediyorsun Veracım. Ağrın sızın var mı?'' Kafamı olumsuzca sağa sola salladım. ''gayet iyiyim sadece burnum sızlıyor biraz.'' anlayışla kafasını aşağı yukarı salladı.

''Tamam çok güzel. Burnun birkaç güne iyileşmiş olur merak etme. Kırığın eziğin olmadığı için çok şanslısın. Çok sert darbeler yememişsin yoksa daha fazla kalmak zorunda kalırdın bu kadar çabuk da iyileşemezdin.'' nedense bana darbeler gayet sert geldi...

''Verdiğim kremleri aksatmadan kullan, ilaçlarını da aynı şekilde birazdan kahvaltı gelir zaten peşine ilacını içersin. Öğlen müsait olursam tekrar kontrole uğrarım.''

''Teşekkür ederim.'' şu kadının adını sürekli sormayı unutuyordum, kafasını selam verircesine eğip kapıyı özenle kapattı.

''Zeyd.'' tekli koltuğuna ilerleyip oturdu ceketini çıkarırken. ''Efendim güzelim.'' oturuşumu hafif dikleştirip yorganı biraz daha üzerime çektim, içerisi biraz... biraz soğuktu.

''Şey... Tibe-''

''Onun adını bir daha ağzına almanı istemiyorum. Rica ediyorum alma.'' dudaklarımı birbirine bastırdım. Bunu sormam gerekiyordu yoksa asla rahat edemezdim, uyuyamazdım da. ''Ona... Ona... ne oldu?''

''ne yaptınız diye soracaktın sanırım?'' Kafamı aşağı yukarı ağır şekilde salladım. Bu soruyu dünden beri Dağhan'a sormuştum ama o da bir şey bilmiyordu sadece tahmin ediyordu onu bile söylememişti.

''İçinden geçtik... Ne yapacağız.'' dedi çatallaşmış sesiyle Atilla. Boynunu eğip kütletti ve omuzlarını gerdi İkra'nın bacaklarını yavaşça koltuğa bırakıp kalktı. ''Nasıl oldun? ''

''İyiyim ben iyiyim de Tib- yani onun için aynı şeyi diyemiyorsunuz galiba.'' Yeni kalkmasına rağmen sırıttı ve ağzını kocaman açıp seslice esnedi. ''Yavaş yavaş uyandıracaksın.'' dedim azarlar gibi. Omuz silkti ve yanıma gelip yüzümü dikkatle inceledi, gerilip ellerimin içiyle oynamaya başladım. Utanmıştım, yüzüm kötüydü ve bunda kabahatim olmasa da çekinmiştim işte.

''Kız her gün daha güzelleşiyorsun he.'' gülerek eğdiği kafasını kaldırdı ve Zeyd'e çevirdi. Dediği kelimeye gülümsemeden edemedim, bok gibi görünüyordum ama her gün daha çok iyileştiğim için öyle söylemesi hoşuma gitmişti.

Bana kendimi iyi hissettirmişti, en azından şu an ihtiyacım olan buydu. Atilla ve Zeyd Günaydınlaşırken bir esneme sesi daha geldi solumdan. ''Ay!'' düşmekten son anda kurtulup afallayarak etrafa bakan Ceyda'ya döndüm. Tuna ve İkra arasında sıkışmış görünüyordu. İkra'da Ceyda'nın peşine hareketlendi.

İkisi de saçlarını karıştırarak esneyince Atilla ikisinin tam karşısına geçip kollarını birbirine doladı. ''evet kızların nasıl bizi kandırdığını görme vakti. Gösterin bakayım gerçek yüzünüzü.''

Ben kıkırdarken Ceyda ''Ne diyorsun be!'' diye yakınıp ayağa kalktı. ''Dur bakayım, çek şu saçlarını.'' Ceyda öfkeyle burnundan soluyup Atilla'nın yüzüne uzanan ellerine vurdu. ''Bir tane geçiricem şimdi sana göreceksin gerçek yüzümü. Geri zekâlı sanki yataklarımız yan yana değil.'' Atilla gülerek geri çekilirken İkra geri yatmak için yaslanıyordu ki bir anda aklına bir şey gelmiş gibi hışımla kalktı. Hatta öyle hışımla kalktı ki Dağhan sıçrayarak ''ne oldu yavrum.'' dedi etrafa boş boş bakarken, henüz ayılamamış tam anlamıyla serseme dönmüştü.

''Vera nasılsın iyi misin? Ay nöbet tutacaktım uyuya kaldım bak gördün mü tüh ya.'' İkra'ya Dağhan'a gülmekten bakamamıştım bile.

''İyi iyi maşallahı var.'' diye yerime yanıtladı Atilla. Dağhan ne olduğuna anlamamış yüzüyle bakarken kapı tıklandı ve saniyeler içinde açıldı.

Atilla kapıya yakın ayakta olduğu için anında kapıdan uzatılan kahvaltıyı aldı.

''Teşekkürler.'' diye mırıldanıp kapıyı yavaşça örttü ve yanımda ki tekerlekli masaya bıraktı. ''Burçak nerede?''

''Defne'nin yanında kaldı.'' ah Defne! Tamamen aklımdan çıkmıştı.

''Doğru, o nasıl?'' Zeyd ayağa kalkıp tekerlekli masayı önüme kadar çekti. ''İyi o sen kendini düşün.'' diyerek yatağımı yandan dikleştirip kahvaltının ağzını açtı.

''O zaman sen yedir, bizde kahvaltı yapıp gelelim.'' Zeyd Atilla'yı onaylayıp sandalyeyi yanıma çekti ve önüme oturdu. Ceyda Tuna'yı uyandırırken, İkra lavabodan çıkmıştı Dağhan ise... Ah sanırım dünden kalan cipsleri ağzına atıyordu.

Poşetten çıkardığı çekirdeği görünce şaşırıp öksürdüm. ''Çekirdek de mi getirdiniz?''

''he ya getirdik.'' dedi avucuna alıp çitlemeye başlarken. ''Tuna hadi kalksana ya.'' Ceyda Tuna'yı dürtüklemekten yorulmuş gibi omuzuna çimdik attığında Tuna mırıldanıp Ceyda'ya arkasını döndü ve Dağhan'a yaslandı. Dağhan çitlediği çekirdeği ağzından Tuna'ya fırlatınca Tuna yüzünü ekşitip gözlerini araladı.

Bu görüntüye kahkaha atmama engel olamamıştım ki Dağhan bir çekirdek çöpünü daha Tuna'nın yüzüne atıp ''kalk lan.'' diye söylendi.

''Sen yemeğini ye.'' sağımdan gelen uyarıcı sesle yüzümü Dağhan'dan çekip Zeyd'e döndürdüm. ''Ne oluyor ya, çöp kovası mıyım ben ne yüzüme atıp duruyorsun.''

''Öyle deme yavrum, çöp kovasını aratmıyorsun.'' Kulağıma gelen seslerine gülerek Zeyd'in bana hazırladığı ekmek arasından bir ısırık aldım. Hala gülmemi engellemiyordum, gülmekten çenem ağrımıştı ve burnumun sızlamasına sebep olmuştum.

Hepsi yavaşça kahvaltı için ayılmaya çalışarak odadan çıkarken kapanan kapı ile Zeyd ile baş başa kalmıştık. Ekmek aramı gülmeyi bırakıp hızlıca yiyip bitirmiştim. ''Tuna bana sürpriz hazırladığını söylemişti, senin hastaneye kaldırıldığın gün.'' dedi sessizliği bölerek.

Evet Tuna'nın ne saçmaladığını biliyordum, nedensizce gerildim. ''Ne sürpriz ama.'' dedikten sonra güldü hafifçe. ''Böyle olsun istemezdim.''

Kafasını aşağı yukarı salladı. Gözleri yerdeydi, yine dalgındı. Bu aralar hep dalgındı, yeşil gözleri hiç durulmuyordu.

''Neden böyle bir şey yaptı?''

Bunu öğrenmemiş miydi? Nasıl?

Dakikalar sonra dudaklarımı aralayacaktım ki kapı tekrar tıklandı. Ardından aralandı, önce Burçak göründü. ''Naber güzel hasta?'' gülümseyerek ''İyi...'' diye mırıldandım. Ardından kapı tamamen açıldı, Defne de onunla beraber karşımdaydı. Sadece günler geçmesine rağmen kilo almış gibi duruyordu. Gelmesine şaşırmıştım, evde dinleniyor diye biliyordum.

''Merhaba... şey seni merak ettim de. Geçmiş olsun, nasılsın?'' Gülümseyerek ona bizimkilerin yattığı kanepeyi gösterdim. Gözü oraya kaydığında kanepedeki cips kırıklarını ve çekirdek çöplerini görünce gülümsedi ''Dağhan ve Ceyda.'' diye mırıldanarak kanepeye ilerledi, kanepenin üzerindekileri aşağı iteleyip oturdu.

''Sen bana gelmiştin, gelmemem ayıp olur diye düşündüm. Zaten merak etmiştim seni ama getirtmediler ilk geldiğin günler.'' gülümseyerek kafamı aşağı yukarı salladım. Zeyd elini dudaklarıma yaklaştırdığında elindeki ilacı görüp dudaklarımı araladım ve hapı ağzıma bırakır bırakmaz elindeki suyu alıp ilacı yuttum.

'' Teşekkür ederim, sen nasıl oldun?'' Burçak Zeyd ile fısır fısır bir şeyler konuşmaya başlayınca dikkatim dağılmıştı ama Defne'ye odaklandığım için ne konuştuklarını anlayamıyordum. ''bende çok iyiyim ara ara kriz tutuyor ama onun harici iyiyim. Teşekkür ederim.''

Ortamı sessizlik sarmadan hemen önce Burçağın fısıltısını anlayabilmiştim. ''Babam zor da olsa halletmiş, ama onu da buraya getirmişler en yakın yer burası olduğu için.'' Zeyd öfkeyle Burçağa bir bakış atıp anında bir hışımla odadan çıkınca Defne ile arkasından baka kaldık.

''Nereye gitti?'' Burçak ellerini cebine koyup dudaklarını ısırdı. ''Tibet'i görmeye muhtemelen.'' içimdeki korkuyla nefes alışverişim hızlanırken refleksle yatakta daha dik durmaya çalıştım. ''Sakin ol, gelemez buraya.''

''Nasıl gelemez neden?'' Genişçe sırıttı ve yanıma gelip Zeyd'in az önce oturduğu sandalyeye oturdu.

''Bırak gelmeyi gözünü açacak halde değil, Ceyda ve Zeyd onu fena hırpaladı.'' Zeyd'i anlayabilmiştim ama Ceyda? Ceyda'nın yerine İkra'yı duymayı beklerdim. ''Ceyda mı?'' Kafasını aşağı yukarı salladı. ''Ceyda'dan İkra ve Tuna'ya fırsat kalmadı ki. Hatta Tuna ve Atilla bir fiske bile vuramadığı için günlerdir Ceyda'nın başının etini yiyorlar.'' gülerek yatağıma uzandım ve yorganı yine üzerime tamamen çektim çünkü üşüyordum.

''Ceyda aslında biraz da geçmişiyle yüzleşti. Sanırım o yüzden pek İkra'ya fırsat kalmadı.'' Burçak Defne'yi onayladı. Defne hüzünle dudaklarını büzdü ve Dağhan'ın ağzını açık bıraktığı çekirdeği eline aldı.

''Ceyda da benzer şeyler yaşadı, Tibet'ten şiddet gördüğünü zaten biliyorsundur. Çok ağır zamanlar geçirdi. Tibet ayaklarına kapandı bir daha yapmayacağına dair yeminler etti ama ne fayda, ağzı burnu dağılarak gitmek zorunda kaldı. Şimdi seni öyle görünce etkilenmiştir.'' Burçak yalandan öksürerek Defne'den bakışlarını çekti. ''Ben çıkayım siz konuşmaya devam edin. Zeyd'e bakacağım.''

Ben kirpiklerimle onaylar onaylamaz odadan çıktı. Defne ile baş başa kaldığımızda elinde çekirdekle geldi ve elinde biriktirdiği çöpleri benim bitmiş kahvaltı plastik tabağımın içine döküp yanı başıma oturdu.

''Muhtemelen neler olduğunu merak ediyorsun. Hiçbiri anlatmadı.'' Kafamı hızlıca aşağı yukarı salladım. ''Bu kremleri yüzüne mi sürmen gerekiyor.'' dedi hemen baş ucumdaki kremleri işaret parmağı ile gösterirken.

''Evet.'' kremleri eldiven ile eline alıp yatağımı dikleştirdi. ''Benim sürmemde sakınca yok değil mi? Konuşurken bir yandan kremlerini sürelim.'' kafamı aşağı yukarı sallayıp yatağa ellerimi yaslayarak doğruldum.

''Zeyd öğrenmeden önce İkra ve Ceyda gitmişler. Önce İkra biraz dövmüş sanırım ama Ceyda şerefsizin sana vurduğu gibi vurmuş öyle söyledi Atilla. Bakma normalde anlatmaz da bana kıyamıyor.'' Bu söylediğini çok iyi bildiğim için gülümsedim. ''Ceyda zaten baya kötü vurmuş. Peşine Zeyd gelmiş. Atilla canlandırarak gösterdi ama elim meşgul olduğu için gösteremeyeceğim onun gibi. Böyle bildiğin Tibet'i ayağa kaldırmış ve yüzüne ardından karın bölgesine sertçe yumruk atıp yere öylece bırakmış.'' yüzüme sürdüğü krem yüzünden ara ara inlemek zorunda kalsam da şaşkınca onu dinlemekten kopamıyordum. ''Tibet'in en son yüzünün tanınmadığını söyledi, aynı senin gibi iki büklüm kaldırmışlar hastaneye.''

''Başları çok ciddi bela-''

''Merak etme. Kenan amca halletmiş, zor olmuş ama halletmiş.''

İçim rahatlamadı desem yalan olurdu ama nasıl hallettiğini de fazlasıyla merak etmiştim. Bu durum oldukça ciddi bir yandan da alttan alınacak tarafı olmayan bir konuydu. Yüzüme sürdüğü krem bitince ''Teşekkür ederim.'' diye mırıldanarak arkama yaslandım.

''Rica ederim, elime yapışmadı ya.''

Eldiveni de çıkarıp çekirdek çöplerini attığı tabağımın üzerine bıraktı ve yanındaki ıslak mendilden çıkarıp elini silmeye başladı. ''Bizimkiler harbi harbi kan çıkardığına göre seni baya seviyorlar. Zaten İkra ile süt kardeşmişsiniz, Zeyd ile de sanırım... Bir şeyler varmış aranızda.''

Buna nasıl bir cevap verilirdi ki? ''Evet yani sayılır.'' gülümseyerek elimi tuttu. ''Zeyd'in gözlerinde yıllardır bir ışık görmedim. Aynı sınıftayız ama o benim abim sayılır, hatta abim diyebiliriz. Onun gözlerinde umut ışığı olduğun için teşekkür ederim.'' elimi elinin üzerine koydum. Bildiğimi belli etsem pot kırmış olur muydum? Sanmıyordum ama yine de sessiz kalmak en iyisiydi.

''İnanmak başarının yarısıdır. Hepsi için umut olmaya çalışıyoruz Tuna'yla.''

''Biri bana mı seslendi.'' diyerek 'i'yi uzatmış içeri hışımla girmiş Tuna'ya döndük. ''Ooo kızıl gelmiş. Nasıl oldun kız?'' Defne gözlerini devirip ayağa kalktı. ''Kilo mu aldın kız sen?''

''Eveeeet! Yakışmış mı?''

''Dur arkana bir daha dön bakayım, olum baya kuru götlükten kurtulmuşsun birkaç günde.'' Defne Tuna'ya hışımla iri gözleriyle dönüp bir tane vurdu. ''Tuna!'' diye azarladı.

''Atilla niye paso sen giderken arkandan bakıyor şimdi daha iyi anladım.'' Bu kez Defneyle bende gözlerimi irileştirmiştim.

''Ne!'' Defne'nin çığırmasının hemen ardından içeri Atilla girdi. Defne aradığını bulmuş gibi Atilla'yı yakasından tutup yanına çekti. ''Sen benim götüme mi bakıyorsun?''

Atilla ne olduğunu tam anlamamış gibi Tuna'ya, oradan bana, benden de Defne'ye döndü. ''Bunu burada mı konuşalım balım?''

Defne kıpkırmızı kesilirken ''Atilla!'' diye azarladı. ''Çık dışarı, konuşacağız senle.'' Atilla ''Hay hay.'' diye mırıldanarak yakasındaki ellerini çekti ve önden çıkarken Zeyd ile birbirlerini teğet geçtiler.

Defne de Zeyd ile selamlaşıp peşinden çıkarken içimden gülümsedim. Hepsi birbiri gibiydi, hareketleri sözleri birbirine oldukça benziyor hepsi de oldukça iyi anlaşıyordu. Bir kez daha böyle arkadaşlarım olduğu için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm.

''Krem... Defne mi sürdü?'' kafamı aşağı yukarı salladım. ''Kafanın arkasına?'' bu kez sağa sola salladım. Hemen çekmecenin altındaki raftan eldiven kaptı ve kremi avuçlayıp sol tarafıma geçti. ''Arkası hala acıyor mu?''

''Hayır, ilk gün acıyordu sadece.'' bir yanıt vermedi. Herkes içeri girmişti ama onlara odaklanamamıştım bile. Zaten sessiz kaldıkları için geldikleri belli bile değildi.

''Sen... Ne yaptın? Nereye gittin?'' dedim bir kez daha.

''Birine bakmam gerekiyordu.'' sesi öfkeli geliyordu, sesini sakin tutmaya çalışıyordu ama başarılı olduğu söylenemezdi.

''Ona mı?'' yine sessizlik. Kafama kremi sessizce sürdü ardından eldiveni çıkarıp onu görebileceğim bir yere geçti. ''Evet, buraya getirmişler. Bizde başka hastaneye naklini istedik.'' hayretle kaşlarımı kaldırdım. ''Gerek var mıydı bu kadarına?''

''Eğer her aklıma geldiğinde gidip onu dövmemi istemiyorsan evet?''

''Ya da benim dövmemi, bir fiske bile vuramadım bunlardan fırsat kalmadı.'' diye yakındı Tuna.

Sıkıntıyla üfledim ve diğerlerine döndüm. ''Zeyd haklı yavrum, aynı yerde nefes bile alamazsınız.'' Dağhan da onlara katıldığına göre hiç şansım yok gibi görünüyordu.

Diğerleri zaten Zeyd'i haklı buluyor hepsi sinirden Tibet konusunda köpürüyordu. Ceyda'ya döndüğümde Tuna'nın başının etini yediğini ve ona gözlerini devirdiğini gördüm, muhtemelen Defne'nin dediği gibi Tibet'ten hıncını alamadığı için söyleniyordu.

''Ailesi burada değil mi? Nasıl sakin karşılıyorlar?'' nedense yine cevabın beni bozguna uğratacağını hissediyordum. Öyle de oldu.

''Ailesinin haberi yok, ama olunca muhtemelen biraz başımız ağrıyacak. Babamla ortaklığı bitirebilir Tibet'in babası.'' Burçağın bu sözleri unuttuğum bir gerçeği hatırlattı. Burçağın babası Tibet'in ki ile ortaktı ve Burçaklar çok zor duruma düşecekti.

''Siz ne yapacaksınız peki?'' Kollarını İkra'nın beline dolayıp omuzuna kafasını koydu ve sıkıntıyla nefes verdi. ''yeni ortak bulacağız.''

Zeyd tamamen bunlarla ilgisiz görünüyordu. Sırtı bana dönüp, Eli kapı koluna uzandığında ilgim tamamen ona döndü. ''Gidiyor musun?'' eli kapı kolunda duraksadı. Omuzunun üzerinden bana döndü ''Sigara içeceğim ama istemiyorsan kalayım.''

Tabi ki de sigara içmesini istemiyordum ama yanımda kalmasını istemem daha ağır basıyordu. Üstelik ben hastaydım, benim ilgiye ihtiyacım vardı!

''Yani içmendense kalman daha iyi olur.'' diye geveledim ağzımın içinde. Tabi ki de Tuna ve Dağhan'ın diline düşmeyecektim. Zaten yattığım yerde bunalıyordum bir de onları hayatta çekemezdim.

Zeyd önüne dönmüş tam adımlarını arkasına çevirecekti ki açılan kapı suratına sesli şekilde çarpıp onu geriye savurdu. Ben endişeyle oturduğum yerden doğrulurken Zeyd gözünü tutup ''Hay sikeyim...'' diye mırıldandı. Tuna ve Dağhan kahkaha atmaya başlarken kapıda önde Atilla onun arkasında da Defne göründü.

''Ne oldu lan?'' Ceyda Atilla'ya dönüp ''Sana isminden çok sessiz ol yavaş ol diyordum al gene dinlemedin kör ettin çocuğu.'' Atilla Zeyd'e doğru bir adım attı ''Ne işin var kapıda senin''

Defne de hemen iki adımda Atilla'nın yanında bitti ve ellerini Zeyd'in gözüne uzattı. ''Bir şey oldu mu?'' diye sordum ayağa kalkarken. Sonuçta artık yürüyebiliyordum ayaklarımda hasar yoktu gayet iyiydim. Önüne zar zor geldiğimde sadece gözünün daha fazla kızardığını gördüm.

''Yok bir şey altı üstü kapı çarptı.'' Defne ve Atilla gülerek koltuğa yürürken bende onun belime uzanan eliyle yatağa doğru ilerlemeye başladım. ''Ben çok sıkıldım artık eve gitmek istiyorum. Ceyda annen beni çıkaramaz mı?'' Ceyda işaret parmağını ve baş parmağını çenesine yaslayıp düşündü. ''Aslında konuşsak çıkarabilir.''

''Çık, çık da annem de seni böyle görsün. Sonra desin ki bana kızım siz arkadaşlarınızla bir hafta kafa tatiline çıkmamış mıydınız ne bu haliniz?'' İkra'nın haklı olduğunu fark ettiğimde yüzüm düştü, hastaneden fazlasıyla sıkılmıştım. Üstelik onlarda burada perişan olmuşlardı.

''Meyus'a gelirsiniz. Kalmadığını yer değil. Üstelik gözümüzün önünde olur.'' Ceyda Zeyd'e katılarak ''Bence de harika olur.'' diye konuştu heyecanla. İkra ile bakışıp bir düşündük, sanırım benim ona bıraktığım gibi o da bana bırakmıştı. ''hastamız nasıl rahat edecekse öyle olsun.'' dedi Burçak.

''Ne diyorsun yavrum?'' Dağhan'a dönüp elimi enseme attım. Aslında çok eğlenceli olabilirdi ama... Nedense çekinmiştim. Üstelik orda onların yatakları vardı bizim yoktu, kanepede de rahat edemezdim. Bana yer verip kanepede de yatabilirlerdi ki muhtemelen de öyle olacaktı. ''Gel bence. Ben isterim gelmeni.'' Herkesin gözü kısa bir an Defne'ye kaydığında ''O zaman olur. Gelelim.'' dedim gülümseyerek.

''O zaman ben bir annemle konuşup geleyim. Yarın ya da bu akşam çıkabilir misin sorayım.'' Ceyda çıkarken peşinden Tuna da ayaklanıp göz teması bile kurmadan çıktı.

Etraf Tuna ve Ceyda'nın ardından sessizdi, dakikalar boyunca etraftaki tek ses Dağhan'ın çitlediği ve Defne'ye uzattığı çekirdek sesiydi. Burçağın telefonu etraftaki sessizliği bölerken İkra'nın beline sardığı kollarını çekti ve dışarı çıktı.

''Bir şey ister misin? Çay atıştırmalık falan?'' İkra'ya dönüp kafamı olumsuzca salladım. ''Üçtür sorum kaynıyor, o şerefsiz neden bunu yaptı Vera?'' Atilla ve Defne bu soruyla oturuşunu düzeltti ve Zeyd gibi bana odaklandı. ''Gerçekten neden yaptı?''

Zeyd bana odakladığı bakışlarını kaşlarını çatarak Atilla'ya çevirdi. ''Olum günlerdir sormadınız mı neden yaptığını?''

''Aklımıza gelmedi ki.'' Zeyd sabır diler gibi kafasını yukarı kaldırıp derin nefes aldı ve tekrar bana döndü. ''Tibet'i dövmüşler, polisi çağıranı o sandıkları için...''

İhbar mevzusunu hala bilmiyor olmalılardı, nasıl tepki verirlerdi? Kızarlar mıydı? Yoksa şaşırırlar mıydı? İkra dudaklarını ısırırken içeri açılan kapıdan Burçak girdi. Hepsi yüzüme devam et dercesine bakıyorlardı ama kendimde o cesareti bulamıyordum. Nedense çekinmiştim.

''İhbar eden sendin, Tibet'te senden intikam aldı.'' dedi öfkeyle parçaları birleştiren Zeyd. ''Nasıl yani? Burağı sen mi şikâyet ettin?'' Burak dediği anonsçu çocuk muydu? Yoksa uyuşturucuyu getiren çocuk muydu?

''Polislerin gelme sebebi sendin yani?'' Atilla'yı hafifçe salladığım başımla onayladım. Hepsi sessiz kalırken içli içli nefes çekiyorlar beni iyiden iyiye geriyorlardı. Dağhan çekirdeği bırakmış cebindeki sigarayı çıkararak ayaklanmıştı.

Defne ve Atilla sessizce bakışıyorlardı, Burçak biliyor gibi şaşırmamıştı sadece sorgulayıcı şekilde İkra'ya bakıyordu. ''Biz bir konuşalım mı canım?'' İkra'yı cevap vermesini beklemeden elinden nazikçe tutarak kaldırdı. Onlarda Dağhan'ın peşine çıktıktan sonra içeri Ceyda ve Tuna girdi.

''Geldi ikinci suç ortağın.'' Zeyd arkasına yaslanıp kollarını birbirine dolarken Tuna ve Ceyda anlamamış surat ifadesiyle Zeyd'e baktı.

''Senin de haberin var mıydı?'' diye sordu Ceyda'ya dönerek. Tuna ile bakıştıktan sonra tuttuğu nefesi bırakıp ''Sonradan öğrendim.'' diyerek itiraf etti.

''Neden söylemediğiniz bir şey daha olduğunu düşünüyorum.'' Bu kez Ceyda, Tuna ve ben korkuyla birbirimizle bakıştık. Bu kez sakin karşılamayacaktı, bu kez gerçekten delirecekti. Ona söylemediğimiz için önce bana sonra ikisine feci kızacaktı.

''Var bir şey daha. Bunu baş başa konuşmak istiyorum ama.'' Ceyda'nın aralık dudakları kapandı ve bana döndü. Bunun sorumluluğunu ben almalıydım, bunu başlatan bendim onlar sadece yardımcı olmuşlardı. Sorumluluk bana ait olmalıydı.

Atilla ve Defne söylememe bile gerek kalmadan sessizce çıkarken Tuna ve Ceyda da bakışıp Zeyd'in kapıyı işaret etmesiyle çıkmış bizi baş başa bırakmışlardı. ''Evet konuş bakalım, seni bu kadar korkutan konuyu.''

''Korktuğumu da nerden çıkardın?'' gülümsedi, samimiyetten uzaktı ama hoşnut olmadığı şimdiden belliydi. ''Göz bebeklerin büyüyor, bu görüntü güzel ama sebebi aklıma geldiğinde hiç mutlu olmuyorum.''

Bu itirafıyla duraksadım. Hayatımda bu kadar açık sözlü ve ince düşünceli erkek görmemiştim, sahi insan sevince mi ince düşünüyordu? Yoksa Zeyd'in yapısı mı böyleydi? Onu ilk tanıdığım da böyle biri olduğunu asla düşünmezdim, düşünmemiştim de. Derin bir nefes verip kendimi olabilecek kötü senaryolara hazırlayarak unutmak istediğim ikinci geceyi anlatmaya başladım.

''Ben hastaneye gelmeden önceki gece, markete gidiyordum saat geçti. Arkamda biri olduğunu sandım, yolları sağa sola karışık saptım peşimde mi diye anlamak için. Peşimdeydi, bende koşmaya başladım ama sonra...'' devamını nasıl getireceğimi bilmiyordum. Anlatmak o anı gözümde canlandırmış tekrar içimi korkuyla doldurmuştu.

Şimdiden suratı gerilmiş, kaşları çatılmıştı. Dişlerini sıkıyordu, gözleri kısık benim cümlemi tamamlamamı bekliyordu. ''Sonra?''

''Sonra elinde bıçak olduğunu gördüm.''

''N..ne gördüm dedin sen?'' Sesi öyle tıslarcasına çıkmıştı ki sertçe yutkundum. Tüm bedenimi korku sardı ve öfkesini aklıma getirdiğimde lafı döndürmek için bir yol aradım ama çok geçti. ''Seni... Bıçakla mı kovaladı?''

Dudaklarımı ısırıp kafamı hafifçe salladım. ''Ve sen bana söylemedin?''

Sesi öyle öfkeliydi ki sakinleşmeye bile çalışmıyordu ama işe yaramayacağının da farkındaydı, maalesef bende farkındaydım. İşin kötüsü haklıydı. ''Söyleyecektik...''

''Nasıl kurtuldun?'' dedi beni duymazdan gelerek.

''Ceyda geldi. Sana söyleyecekti ama sonra Ti-''

''Sana onun adını ağzına alma dedim Vera!'' sessizce kükremek mümkün müydü? Yemin ederim değilse bile az önce Zeyd bunu başaran ilk insan olmuştu. İlk defa karşısında suçlu çocuk gibi başımı öne eğerek korktum.

Hışımla kalkıp kapıyı şiddetle açtığın da ''nereye?'' diye sorarken bir yandan da inleyerek ayaklandım. Omuzunun üzerinden bana döndü. ''Öfkemi senden çıkarmak istemiyorum, hak edenden çıkarmak için gidiyorum. Eve bizimkilerle dönersin. CEYDA!'' Ceyda saniyeler içinde kapının önüne gelip korkuyla Zeyd'e baktı. ''E..efendim.''

Kekelemiş miydi o? E Zeyd'in bu öfkesinin karşısında muhtemelen bende kekelerdim. ''Eve gidebilir mi?'' diyerek kafasıyla beni işaret etti. ''E..evet akşam-''

''Götürürsünüz.'' dedi ve bir adım attığı sırada duraksayıp omuzunun üzerinden tekrar döndü. ''Ben gelene kadar... Gözün gibi bak.'' ardından Ceyda'dan cevap bile beklemeden kapıyı sertçe örttü, arkasında Ceyda ve beni korkudan sıçratarak bıraktı.

Zeyd'in ürkütücü gidişinin ardından kapı aralandı ve aradan Tuna'nın kafası uzandı. ''Yeminle Ödüm bokuma karıştı.'' diye mırıldanarak kapıyı tamamen açıp içeri girdi. ''Benim de...'' dedi Ceyda'da ağır adımlarla yanıma gelirken.

''Sana nasıl tepki verdi?'' Ceyda'ya dönüp kafamı sağa sola salladım. İyi gitmediğini anlayıp derin bir nefes verdi. ''Bunu yapanın peşine düşeceğini söyledi Ceyda. Tek başına bırakmamalıyız onu, ya başına bir şey gelirse?'' Tuna ile göz göze gelip bir süre düşündü.

''haklısın.'' elini arka cebine atıp birkaç tuşa bastı. ''Burçak. Acil durum çabuk Zeyd'in peşine düş. Ben sana sonra olanları anlatıcam şimdi zaman yok delilik yapmasın git zapt et onu.'' Burçağı bir süre dinledikten sonra ''Meyusta buluşuruz.'' diyerek kapattı ve tekrar telefonunu arka cebine koydu.

''Annem akşama çıkın dedi ama biz şimdi çıksak da bir şey demez. Tuna sen Dağhan ve Atilla'ya haber ver. Arabaya inelim bizde.'' Tuna hızlıca odadan çıkarken bende önüme gelip kolunu uzatan Ceyda'nın koluna girdim.

''İlaçlarını da alalım.'' kenardaki ilaçları hemen poşete koyup tekrar elimi koluna doladı ve sonunda beni boğan hastane odasından çıktık. Oldukça sıkılmış, bunalmıştım. Üstelik derslerden de oldukça geri kalmıştım, gerçi bu dertlerim arasında en sonda kalıyordu ama...

Aşağı inene kadar bu düşünce benim yüzümü tekrar düşürürken, aklım yine Zeyd'e döndü. Nereye gidecekti ki? Ne yapacaktı?

Ya başına bir şey gelirse?

Eğer o kişiye zarar verirse başına daha büyük belalar açılmaz mıydı?

Bir an duraksayınca neden duraksadığımızı anlamak amacıyla etrafıma baktım. Sol tarafımda asansör vardı ama sağ tarafımda Ceyda'nın hemen önünde kapısı aralık bir oda vardı. İçeri de yüzü sarılmış biri yatıyordu. Saçlarından anladığım kadarıyla erkekti, Ceyda'ya dikkatli baktığımda gözlerinin dolduğunu ve çok yoğun kırgın bakışlarla onu izlediğini gördüm.

Karşımda yatan Tibet olmalıydı. Başkası olamazdı zaten, gerçekten feci hırpalanmış görünüyordu ama ona acıyamıyordum bile. Kalpsiz olmasam şimdi bile gider bir yumruk da ben atardım.

Ceyda'ya bir süre müddet tanıdım. ''Eskiden hiç böyle değildi biliyor musun? İçi titrerdi, hatta bizim tanışmamız bana saldırmak üzere olan birinden beni kurtarmasıyla olmuştu ama... Hayat işte neyin ne olacağı belli olmuyor. O beni kurtardı bende onu, ama en sonunda yine birbirimizi biz öldürdük.''

Ceyda için gerçekten çok üzülüyordum, yaşadıkları hiç kolay değildi. Herkesin kaldırabileceği bir şey de değildi. Tibet ile aralarında yaşanan bu derin bağın nasıl oluştuğunu bilmeyi çok isterdim. Tibet'i iyi biri olarak asla hayal edemiyordum ama bir zamanlar öyle olmalı ki Ceyda ona aşıktı, öyle bir aşk ki hala sürüyordu.

Adımları devam edince bende sessiz kalarak ona ayak uydurdum. Ne desem bir işlevi olmazdı bu yüzden sadece elini tutmakla yetindim. O hayran olunası güçlü bir kızdı, bu yaşta ve bu zamanda olanların aksine çok güçlü ve güzel bir kızdı. Ona hayran olmamak mümkün değildi.

Aşağı indiğimizde arabanın önünde Atilla, Dağhan ve Defne duruyordu. İkra Burçakla gitmiş olmalıydı, Burçak yanında oldukça nedense İkra için çok fazla endişelenemiyordum.

Onu koruyup koruyacağına, gözü gibi bakacağına emindim. Burçağı seviyordum, ona güvencim de tamdı, İkra için canını verebileceğini görebiliyordum ve bu bana yetiyordu.

Atilla ve Dağhan elindeki sigaraları atarken Dağhan sürücü koltuğuna geçti Tuna da yanına. Atilla ve Defne motora ilerlerken gülümsemelerine karşı başımı hafifçe salladım ve Ceyda'nın açtığı kapıdan içeri bindim. Ceyda da yanıma geçip kapıyı kapattı.

''Gidelim artık evimize valla özledim.'' Ceyda'ya gülümsedim. ''Sen düşündüğümden daha çetin ceviz çıktın yavrum.'' dedi sabahtan beri sessizliğini ilk kez bozan Dağhan aynadan bana bakarken.

''Sadece... Bunun işe yarayacağını düşünmüştüm. Sizin için en azından alamadığınızı düşünürseniz daha kolay tedaviye adapte olursunuz diye düşündüm.'' Dağhan hafifçe kafasını sallayıp yola geri çevirdi üzerimdeki bakışlarını.

''İyi düşünmüşsün iyi düşünmüşsün de... Keşke bizim de haberimiz olsaydı. Senin bizi koruduğun gibi bizde seni korurduk.'' Ona aynadan en içten şekilde gülümsedim.

''Teşekkür ederim. Bir dahakine söylerim.'' dedim kıkırdayarak. ''Bir dahası olmayacak.'' Tuna'nın net cevabı beni şaşırtırken Dağhan da ''kesinlikle.'' diye ona katılıp beni daha çok şaşırttı.

''Artık senin korumalığını yapıyoruz. Tek bir an bile yalnız kalamazsın.'' Tuna'ya kaşlarımı hayretle kaldırıp Ceyda'ya döndüm. Tarafsız olduğunu belli eden bir ifadeyle dudak büzdü ''Yok artık.'' diye mırıldandım.

''Valla buna üzülsen iyi olur, Zeyd'le fingirdeşme şansın varsa da artık kaybettin çünkü. Ha o kadar rahatım ben utanmam diyorsan haber ver önceden içeceğimizi cipsimizi alalım.''

 

 

Loading...
0%