Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@byzloey

''Ah kızım, nerelerdesin sen öyle. Kayboldun kaç gündür yoksun ortalıkta.'' Defne Kemal abiye kocaman sarılırken Tuna'nın desteğiyle her zamanki köşemize doğru ilerledik. Zeyd çekip gittikten sonra tamamen keyfim kaçmış, aklım onda kalmıştı. O gittiğinden beri içim içimi yemişti ama Tuna'nın saçma imaları yüzünden bir taraftan aklım da oyalanıyordu. Tabi saniyeler kadar...

''Buraya gelmeyi iyi akıl ettik. İçimiz şişmişti hastaneden.'' diye söylendi Dağhan hemen soluma otururken. ''Geçmiş olsun kızım. Hayırdır ne bu halin?''

İçimden dayak yedim demek geçse de tabi ki de bunu burada söylemeyecektim. Eğer bunu söylersem yakın arkadaşım olan Ceyda'nın eski sevgilisinin uyuşturucu kaynağını kuruttuğum için beni dövdüğünü söylemem de gerekirdi. Bunu duyduğunda ise yüzüme aval aval bakacağına kesinlikle emindim.

''Kaza geçirdim.'' dediğim sırada Tuna ''Maymun saldırısı.'' diyerek arkasına yaslandı ve bacak bacak üstüne attı. ''Maymun saldırısı mı?'' Defne ile göz göze gelip kıkırdadık, ardından Defne döndü ve ''Şaka yapıyor tontişim.'' diyerek cevapladı Kemal abiyi.

''anladım kızım geçmiş olsun, dikkat et kendine.'' gülümseyerek ''Teşekkür ederim.'' diye mırıldandım. Gerçekten bu adam çok tatlı, çok şeker bir adamdı. Bizim akrabalarımızın aksine!

''İhtiyar Oralet var mı? Portakallısından bir yapsan.'' Tuna'ya baş parmağını kaldırıp ocağa doğru ilerledi. Defne ona yardım etmek için ilerlerken Atilla da arkalarından bir süre bakıp karşıma oturdu.

''Aklın Zeyd yüzünden allak bullak oldu onda kaldı dimi?'' Kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım. ''Çocuk patlayacaktı artık, gitsin de hıncını alsın sakinleşsin sende düşünme daha fazla yavrum.'' Tuna'dan Dağhan'a döndüm, tam dudaklarımı aralamıştım ki Ceyda benden önce davrandı. ''Bu kez her zamanki gibi değildi Dağhan, görmeliydin fişek gibi geçti yanımdan. Ben bile korktum, Burçak da hala haber vermedi.'' Dağhan omuz silkip kolunu omuzuma doğru uzattı.

''Eee hasta yavru kuş, sınavlar başladı ne yapacaksın sen?'' Gözlerim unuttuğum sınav zamanlarıyla irileşirken Ceyda gülerek ''Kandırmasana kızı hasta hasta.'' diye Dağhan'a tekme attı.

''Dağhan ya, gerçekten korktum.'' diye mırıldandım arkama geri yaslanırken, elini yanağıma uzatıp bir makas aldı. ''Tamam tamam.''

''Sıcak sıcak için bakalım.'' sabahtan beri sessiz olan Atilla, Defne ve Kemal amca gelir gelmez kocaman gülümsemiş ''Elinize sağlık.'' diyerek otuz iki diş sırıtmıştı.

''Bak sen şu sessiz yalakaya.'' Atilla Ceyda'ya öldürücü bakışlar atınca sessizce gülüp uzattığı bardağı aldım. Defne Atilla'nın yanına oturup bardağından sıcacık olmasına rağmen kocaman yudumlar alırken bende ağzım yanmasın diye yavaşça ufak bir yudum aldım.

Açıkçası hastanede geçen kötü yemekler ve sıkıcı günlerin ardından açık havada sıcak bir alan inanılmaz güzel gelmişti, Burnum sızlamasa çok daha iyiydi ama bununla da gayet iyiydim.

Herkes kendi arasında konuşurken kulağımı onlara yeni açmış, açar açmaz Ceyda'nın telefonunu işitmiştim. Ceyda'nın telefonu çaldığında herkes sessizleşti ve tüm ilgi tamamen Ceyda'ya döndü. ''Burçak, ne yaptın?''

Bir süre Burçağı dinlerken dayanamayıp tam hoparlöre almasını söyleyecektim ki Tuna benden önce davranıp Ceyda'nın elini çekiştirmeye başlamıştı bile. ''Hoparlöre alsana, çatladık burada.''

Ceyda bir yandan Burçağı anlamaya çalışıp bir yandan Tuna'nın elini ittirmekle uğraşıyordu ki kulağı çarpmış olmalıydı çünkü telefon hoparlöre alınmıştı.

''Akşam kafese çıkıyor, haber salmış Burağın kulağına gitmesi için. Akşamki Kafes dövüşüne hazırlanıyor, Ceyda sakın Vera'yı buraya getirme.'' Ceyda dudaklarını ısırmış bana bakarken hiddetle telefona eğildim. İçimi endişe hortumları kasıp kavurmuştu, nefes alışım bile kesikleşmişti. ''Ne demek getirme, Burçak kafes dövüşüne çıkmasına izin veremezsin.''

''Ceyda hay senin...''

''Lan sende sürekli Ceyda hay senin hay senin, asıl ben hay senin.'' Tuna'nın bu cevabına Burçağın söylediklerinden önce olsa gülerdim ama şu an aklımda da kalbimde de sadece endişe vardı. Zeyd'i bir kere kafes dövüşünde görmüştüm, olay bu kadar ciddi olmadığı halde beni inanılmaz etkilemişti. Bu geceki halini görmek isteyip istemediğimden emin değildim ama kesinlikle Zeyd'i bir daha o halde görmek istemiyordum bu beni derinden etkileyecekti, Çünkü bu hali beni korkutuyordu. Gözünün dönmesi, iradesini kaybetmesi geleceğim için beni korkutuyordu.

''Burçak engel olamaz mısın? Çıkarma ya da Burağı bul engel ol, bir şekilde bu geceye engel ol.'' Burçak derin bir nefes verdi, Atilla ve Defne birbirine baktıktan sonra Defne bana döndü daha sonra telefona eğildi. ''Vera'nın ya da Benim kötü olduğumu söyle, eğer birimize bir şey olduğunu düşünürse çıkmaz.'' Defne'nin söylediğine kocaman gülümseyerek destekleyeceğim sırada İkra'nın sesi telefona geldi.

''Gözü dönmüş durumda, hiçbir şekilde bizi dinleyeceğini sanmıyorum. Onu hiç bu kadar öfkeli görmemiştim.'' Ellerimi kafamdaki yaraya dikkat ederek saçlarıma geçirdim.

''Gelelim bizde belki engelleriz.'' Atilla'ya dönüp gitmelerini isteyecektim ki Burçak da bu umudumu söndürdü. ''Hiçbir boka yaramaz gelme boşuna, o kafese bugün çıkacak.''

''Ne yani öylece durup izleyecek, bekleyecek miyiz?'' Her an ağlayabilirdim, sesim titremişti. Ben sadece şikâyet ettiğim için beni bıçakla kovalamıştı. Zeyd ile kafes dövüşüne girerse çıktığında bunun devamı mutlaka gelecekti. Çıktıktan sonra da devam edecekti ve ben Zeyd'e bir şey olma ihtimalini düşünmek bile istemedim, dayanamazdım.

Buna dayanamazdım.

''Siz orda kalın, ben size haber edeceğim. Daha bir saat var bir şeyler bulmaya, onunla konuşmaya çalışacağım. Sakın gelmeyin, çok ciddiyim. İkra'yı da birazdan yanınıza göndereceğim. ''

Burçağın ciddiyeti sesinden belli oluyordu, midem endişeyle daha da çalkalandı. Çok kötüydü, bu olanlar çok kötüydü, daha da kötü olacaktı.

''Tamam. Burçak, dikkatli ol kardeşim.'' Burçak tekrar sıkıntılı bir nefes verdi, ''Sizde.'' ardından telefon kapandı, kapanan telefondan yayılan ışık Ceyda'nın çenesine vurdu.

''Bence artık eve gidelim.'' Tuna Ceyda'ya katılarak hızlıca ayaklanırken Defne ve Atilla'da mecburen kalkmıştı. Ceyda da kalkarken Dağhan dalmış gözlerimi fark etmiş gibi koluma girdi ve beni kendime getirip ayaklanmama yardım etti.

''Dağhan...''

''Bir şey olmayacak yavrum, merak etme.'' elini belime atıp beni sakinleştirmeye çalışsa da gram etkisi olmamıştı, dudaklarımı yemeye başlamıştım bile. Resmen kalbim sıkışıyordu, ya ona bir şey olursa?

Bana bile böyle acımasız davrananlar ona ne yapardı bilemiyordum bile?

Arabaya gelene kadar içimdeki endişe devam etti. Soğuk havada resmen terliyordum, hakkı yoktu. Beni böyle bu hale sokmaya, beni hasta halimle yormaya hakkı yoktu. Kalbim ağrıyordu, şu an diz çöküp ağlamak istiyordum. Artık dayanamıyor, bunları kaldıramıyordum...

Tüm bunları bilsem yine onları kurtarmaya çalışır mıydım?

''Vera... ağlama lütfen.'' Boynuma dolanan kollarla belimdeki Dağhan'ın kolu çekilmek zorunda kaldı. Çünkü Ceyda beni kendine çekmiş kocaman sarılmıştı. Gözlerim dolduğunu bile fark etmemiştim. Düşüncelerle boğulmaktan, aklımı ve içimi meşgul eden endişeden fark edememiştim.

Ceyda'nın boynuna kafamı yasladığımda karşımdaki Atilla'nın gözleri arkamda kalan Dağhan'a döndü. Sanki bir şey söyler gibi bakıyordu ama yine anlamamıştım. Sırtımda sıvazlayan bir el hissettim. Bu Ceyda'nın eli değildi, Ceyda'nın eli belimdeydi.

''Sadece bu gece... Bu gece dayan. Sabaha her şey geçecek.'' diye mırıldandı arkamdaki elin sahibi.

''Hiç sanmıyorum Defne.'' diye mırıldandım bende sessizce. Gözlerimi silip Ceyda'nın kolları arasından ayrıldım.

Ceyda kapımı açıp geçmemi beklediğinde sessizce geçip yutkundum. Burnum sızlamıştı, üstelik elmacık kemiğim hala ağrıyordu. Benim ardımdan Ceyda oturdu ve kapıyı kapattı. Atilla ve Defne Kemal abiye el sallayarak motora bindiğinde Tuna ve Dağhan da binmişti.

İçeri klimanın sıcağı içeri yayılırken derin nefesimi cama doğru üfledim, oluşan buharı birkaç saniye izledikten sonra kaybolmaya başladığını fark edip aceleyle parmağımı uzattım ve ZV yazdım. Saniyeler içinde camdaki buhar içinde yazıyla yok oldu, kafamı cama yasladım. Gözlerim tekrar yanmaya başladı.

Zeyd'in dövüşte çok iyi olduğunu biliyordum ama ya karşısındaki bu kez daha iyiyse?

Ya sinirden kendine engel olamazsa?

Ya çıktıktan sonra zarar görürse?

Ya kafes dövüşüne adam bıçakla çıkarsa?

Diğer ihtimalleri düşünmek bile istemiyordum çünkü düşündükçe ihtimaller kötüleşiyordu. Gözümden bir yaş cildimin soğukluğuna zıt şekilde sıcacık düştü soğuk yanaklarımdan.

Önde Atilla ve Defne gidiyordu. Atilla öyle hızlı gidiyordu ki, Dağhan'da hemen arkasında asla arayı açmadan takip ediyordu. Arabada ölüm sessizliği vardı ne bir soru, ne bir kelime hiç biri yoktu.

İleriden sola dönecektik, Meyus solumuzda kalmıştı. Elim sabahtan beri kasılan karnıma indi. Gerçekten endişe tüm bedenimi sarmıştı, stresten doğan ağrılar kendini belli ediyordu.

Dönmeden dümdüz gitmeye devam ettik, hava kararmaya başlamıştı. Sola dönmemiz gerekiyordu ama dönmemiştik, hala dümdüz gidiyorduk. Atilla önden Dağhan arkadan dümdüz ilerlerken kaşlarım çatıldı, arabada hala kimseden çıt çıkmıyordu.

''Neler oluyor? Nereye gidiyoruz?'' Dağhan'ın gözleri aynadan bana döndü, gözlerimiz kesişir kesişmez tekrar yola döndü. Cevap vermedi, Tuna da sessizdi, Ceyda'ya döndüm. Bana bakmıyordu.

''Dağhan, sapağı kaçırdın nereye gidiyoruz?''

Tuna derin bir nefes aldı, ardından herkesin aksine sessizliğini bozdu.

''Biz Zeyd'i engellemeye, sizde İkra'yı almaya.'' kurduğu cümle kafamı allak bullak ederken yüzümü buruşturdum.

''Ne?''

''Tuna ve Ceyda'yı oraya bırakacağım, İkra'yı alıp seninle Meyus'a döneceğiz yavrum.'' Kaşlarım olabilirmiş gibi daha da çatıldı. ''Ne demek onları bırakacağız seninle döneceğiz. Benim döneceğimi düşünmüyorsunuz herhalde?''

Dağhan ve Tuna bakıştı, ardından Dağhan önüne dönerken Tuna kafasını cama doğru çevirdi. Yine gözleriyle konuşmuşlardı, bu beceri bir tek bende mi yoktu?

''Daha tam iyileşmedin Vera.''

''Umurumda değil!'' diyerek çıkıştım Tuna'ya. Sıkıntıyla nefes verdi ''Orası tehlikeli olabilir.''

''Umurumda değil!'' dedim bir kez daha.

''Seni bıçakla kovalayan adam orda Vera!'' Bu kez sesini yükseltmişti ama anlamadığı bir şey vardı. ''Sana. Umurumda. Değil. Dedim Tuna!''

Ceyda eliyle yüzünü kapatıp seslice nefesini dışarı verdi ve ellerini saçlarına geçirip hafifçe diplerini çekiştirdi. ''Kesin tartışmayı. Geldik sayılır zaten.''

Tuna'yla ikimiz Ceyda'nın ardından sessizliğe bürünüp arkamıza yaslandık. Arabada yine kimseden çıt çıkmazken karşıda tanıdık demir kapı göründü.

Hemen yanında yanan bir sokak lambası sokağı aydınlatıyor hafif başlayan yağmuru ifşalıyordu. Dağhan arabayı Atilla'nın yanına çektiğinde Atilla çoktan inmiş elinde telefonla birini aramıştı bile. Araba durur durmaz elim kapıda beklerken açtım ve karşımda direk yan yana Burçakla Zeyd'in motorunu gördüm.

Dakikalar sonra demir kapı aralandı ve içeriden Burçak çıktı. Aralanan kapıdan öyle bağırışlar ve tezahürat sesleri geliyordu ki içim bir kez daha korkuyla titredi.

Kapı sesli ve sertçe kapandı, koşar adımlarla Burçak önümüze geldiğinde gözüm İkra'yı aradı ama yoktu.

''Ne işiniz var olum sizin burada, Neden Meyus'a gitmediniz?'' Dağhan arabaya yaslanıp cebinden sigarasını çıkardı ve yaktı, gözleri demir kapıdaydı. Atilla Defne'yi kendine daha çok çekti ve Burçağa döndü. ''Vera ve Dağhan İkra'yı aldıktan sonra dönecek. İkra nerede?''

Burçak boynunu kütletti ve öfkeyle Atilla'ya döndü. ''İkra'yı gönderdim Meyus'a ben gidiyorsunuz diye.''

''Olum Meyus'un giriş kapısı kitli ki kız nasıl girecek içeri?'' Burçak Atilla'nın cevabı üzerine telefonu çıkardı ve muhtemelen İkra'yı arayıp telefonu kulağına yasladı. ''Kapalı.'' diye mırıldandı sıkıntıyla. Ceyda arkamdan çıkıp Atilla'nın motorunun üzerindeki kaskı aldı. ''ben giderim. Siz gelirsiniz İkra beklemesin orda.''

Atilla anahtarı Ceyda'ya uzatırken Burçak da cebinden sigara çıkarıp yaktı bir tane. Ceyda motora binip uzaklaşırken daha fazla dayanamayarak Burçağa doğru bir adım daha attım. ''Zeyd nerde? Burak geldi mi? Burada mı?'' Burçak kafasını olumsuzca salladı. ''Üç hayır ile uğurluyoruz.'' diye mırıldandı.

''Ne?''

Dumanından derin bir nefes çekti. Dağhan bitmiş sigarasını yere atarken bir taneyi daha çıkardı ve dudaklarına yasladı. Ne çok sigara içiyorlardı.

''Zeyd hazırlanmak için odaya gitti dakikalar önce ama odada kimse yok, talan ettim her yeri ne Burak var ne o.''

''E nerde o zaman?'' Tuna'ya dönüp omuzlarını kaldırıp indirdi dudağını büzerken. Bilmiyorum kelimesini vücut diliyle anlattıktan sonra sigaraya hafifçe vurup ucundaki külleri ıslak yere düşürdü.

''Dövüş ne zaman başlayacak?'' Tuna'dan gözlerini çekip bana döndü. Hepsini burada bırakıp içeri girmek kendim aramak istiyordum ama içeride değilse benim aramamla da sonuç değişmezdi.

''On beş dakika kaldı.''

On beş dakika, her şeyi ya yeniden başlayacak. Ya da her şeyi sonlandıracak son on beş dakika.

Hayatımda hiçbir anı böyle bir heyecan korkuyla beklememiştim. On beş dakika bir insana ne ifade edebilirdi ki? Belki mutluluk için kalan süre, belki kavuşmak için kalan süre belki ayrılık için kalan süre. Benim içinse...

''Başka arayacak yer yok mu? Bekleyecek miyiz dövüşe kadar burada?'' İçimi okumuş gibi aklımdaki soruları soran Defne'ye döndüm. Yüzünde endişe vardı, korkuyordu. Benim gibi, hepimiz gibi.

''Bakacak yer kalmadı. Mecbur dövüş vaktine kadar bekleyeceğiz.''

Burçağın cevabının ardından yardım ister gibi Atilla'ya döndü ama Atilla'nın da yapabileceği bir şey yoktu. ''Yapacak bir şey yok güzelim.''

Defne suratı düşük şekilde yere eğdi kafasını, onu anlayabiliyordum. Çünkü ben de aynı durumdaydım, hatta daha kötüydüm.

''Burak... Kafes dövüşünden sonra Zeyd' e zarar verecek değil mi?'' Burçak ve Dağhan'ın dudaklarına uzattıkları elleri duraksadı. Herkesin bakışları bana döndü, Defne kafasını kaldırdı. Gözleri dolu doluydu, sanırım bu soruyu sormamalıydım.

''Muhtemelen. Belki bize de.'' diye kestirip attı Burçak sorumu. Hiçbiri gram umursamıyordu bu durumu ama biliyordum. Bunların hepsi benim yüzümden olmuştu.

Benden nefret ediyorlar mıydı? Ya da etmişler miydi? Kalbime keskin bir şey daha battı gibi hissettim. Kalkıştığım işin buralara geleceğini hiç düşünmemiştim. Ben sadece onları bundan uzaklaştırmak istemiştim ama çok daha kötü bir şeye sebep olmuştum. Artık hayatları tehlikedeydi ve her şey benim yüzümdendi.

Herkes yine ölüm sessizliğine büründü, kimseden çıt çıkmıyordu. Kalbim tekledi, gözüm bileğimdeki saate kaydı. Dakikalar kalmıştı, Burçak da benimle beraber saatine baktı. ''Siz burada durun kontrol edip geleceğim.''

Herkes hafifçe kafasını salladı, Burçak hızlı adımlarla demir kapıya ilerledi ve kapıyı çekip içeri girdi ardından kapıyı kapattı. Gitmek istiyordum, bende içeri girmek istiyordum ama izin verirler miydi? Engellerler miydi?

Gözüm hepsinde dolanırken Dağhan ile kesişti, buruk bir tebessüm belirdi dudaklarında ''Gir hadi.'' dedi sessizce. Atilla ve Defne ona dönerken duyduklarıma inanamaz şekilde ona baktım. Kafasını git dercesine işaret etti.

''Saçmalama.'' Tuna'ya dönüp dudaklarımı aralamıştım ki Dağhan benden önce davrandı. ''Bırak girsin, görmüyor musun halini.'' Tuna sessizliğe bürünürken iki büyük adım atarak dibimde bitti. ''Beraber giriyoruz o zaman.'' gülümseyerek hızlı adımlarla kapıya ilerledim.

Tuna'nın eli parmak uçlarımı kavradı ''Seni burada kaybederim, elimi sakın bırakma.'' Kafamı hızlıca aşağı yukarı salladım. Önüme geçti ve tek eliyle demir kapıyı açtı.

İçeri önden girip beni açtığı yollardan çekiştirmeye başladı. Elinde içki şişeleri olandan sigara olana kadar her türlü insan vardı. Bazısının elinde deste deste paralar sallanıyordu. İçerisi leş gibi kokuyordu, kokuyla yüzümü buruşturdum. Neredeyse midem kalkmıştı, gözlerim Kafes'e kaydı. İçerisi boştu, hala kimse görünürde değildi.

''Zeyd nerede?'' diye bağırdı biri. Sesi gürdü, elinde deste para sayan adam etrafa döndü. Tam bir şey soracaktı ki başka taraftan biri ''Burak'ta yok.'' diye devam etti.

''Hani dövüş olacaktı, iki dövüşçü de yok.'' adam konuşmaya ne zaman yeltense sesini kesiyorlardı. Tekrar bir şey demeye yeltenmişti ki önlerden sesi daha yakından gelen biri ''İkisi de birbirinden korkup kaçtı mı yoksa?'' dedikten sonra gülmeye başladı. Tüm salon onlara gülerken gözlerim karşı taraftan aralarından geçmeye çalışan Burçakla kesişti. Gözleri beni bulur bulmaz kaşları çatıldı, kafasıyla bana kapı tarafını işaret etti.

''Tuna.'' Tuna beni duymuyordu bile, elini sıktığımda yüzünü bana çevirdi. ''Burçak!'' diye bağırmak zorunda kaldım. Kafamla Burçağı işaret ettiğimde kafasını hafifçe salladı ve beni dışarı doğru çekiştirmeye başlamıştı ki duyduğumuz sesle ikimiz de durduk.

''Vay vay vay, İhbarcı kızımızı burada görmeyi beklemiyordum.'' Bu sesi tanıyordum, Burak değildi, anonsçu çocuktu. İkisi de nasıl bu kadar çabuk çıkmıştı, nasıl bu kadar çabuk salabiliyorlardı? Hayır, nasıl salabiliyorlardı?

Tuna ağır adımlarla arkasını döndü, mecburen bende.

''İşine bak Mert.'' Adının Mert olduğunu öğrendiğim çocuk beni baştan aşağı iğrenç bir ifadeyle süzdü. ''Tibet seni fena benzetmiş.''

''Bende seni fena benzeticem Mert.'' Bu ses tabi ki Tuna veya benden çıkmamıştı.

Arkamdan gelen ses Burçağa aitti. Gölgesini üzerimde hissedebiliyordum.

''Burak her yerde bu kızı arıyor, sizde onu buraya getiriyorsunuz büyük cesaret.'' dedi kendine olan güveniyle, kollarını birbirine bağladı ve çirkin bir şekilde gülümsedi. Burçak bir adım daha attı ve yanıma geldiğinde diğer elimden tuttu. İkisi de iki yanımı koruma gibi sardı.

''Murat'ın eskisi Zeyd'in yenisi. Herkes için nasıl da göz bebeği olmuşsun böyle.'' Bana doğru bir adım atacağı sırada Tuna anında önüme geçti. Bakışları benden Tuna'ya döndüğünde korkuyla ikisinin de elini sıktım.

Buradan çıkmak istedim, başımız belaya girecekti. Ne Zeyd ne Burak ortadaydı. Biri bile çıksa ortalık alev alacaktı.

''Bir adım daha atarsan o bacaklarını işlevsiz hale getireceğim.'' tanıdık parfüm kokuları burnuma dolarken ister istemez içime rahatlama geldi. Dağhan, Tuna ve Mert'in arasına girip Mert'i göğsünden bir kaç adım geriletti. Arkamdan gelen ağır sesin sahibi Atilla'ydı. Defne'nin elini tutuyordu.

''Sen birkaç adım bir gerile aslanım.'' dedi Dağhan Mert gerilerken.

'' Atilla... Atilla. Ah şu kadınları zayıf noktası olarak tutmaktan vazgeçmeyen çocuk.'' ardından eğlendiği her halinden belli olan bir ifadeyle güldü. Git gide korku içime daha çok işledi, herkes sesini kesmiş bize odaklanmaya başlamıştı.

''Sen ne anlarsın, hayatında sana değer vermeyi, insan olmayı öğreten tek bir kadın oldu mu yanında?'' Mert bir kez daha keyifle güldü. ''Doğru olmadı, senin gibi karı kız peşinde koşmuyorum o yüzden. Ay aman bir şey olmasın ay aman kadınlar hassas noktam duyarı da kasmadım.'' Atilla öfkeyle dişlerini sıktı, bir adım atacağı sırada Defne diğer elini koluna doladı. Gözleri Defne'ye ve koluna indiğinde biraz daha sakinleşmeye çalıştı.

''bak kimse benim tasmamı tutmuyor mesela.''

Burçağın eli elimden çekildiğinde kaşlarım çatıldı. Bir elini diğer koluna uzatıp gömleğini kıvırmaya başladı. ''benimki tasmamı açık bırakmış, neyse ki dişlerimi kaşıyacak bir oyuncak buldum.'' diğer elini de diğer koluna uzatıp kıvırdıktan sonra iki büyük adımda Mert'in yakasından tuttu ve sert yumruğu yüzüne geçirdi. Çığlık atarak geri çekileceğim sırada Belimden Tuna beni son anda tuttu.

''Noldu aslan parçası, keşke tasmasını tutan olsa diye mi düşündün yoksa? Şimdi anladın mı kadının yerini?'' Mert gülerek Atilla'ya doğru kafasına eğdi, oradan Defne'ye çevirdi yüzünü.

''Dikkat et güzelim, sonun şu ihbarcı kız gibi olmasın.'' Atilla bu sözleri duyar duymaz benim bile fark etmediğim hızda yanımdan rüzgâr gibi geçti ve yakasından tutup Mert'in yüzüne ikinci kafayı attı.

''Çıkalım... Vera çıkalım.'' Arkamdaki Tuna'nın fısıltısına kafamı sallayarak cevap verdim. Konuşacak halde bile değildim, Birkaç kalıplı adam Atilla'ya yönelirken Dağhan birini Burçak birini durdurmuştu. Etrafımızdakiler artarken Tuna'nın beni çekiştirmeye başlamasıyla ortada kalan Defne'ye uzandım ve onu da kolundan tutup dışarı çekmeye başladım. Hareketlerim yüzünden canım yanmıştı henüz iyileşmemiştim, yüzümü buruşturarak inlememek için dişlerimi sıktım.

''Onları orda mı bırakacağız?'' dedim korkuyla. ''Hayır Zeyd'i bulmamız gerekiyor. Hem de hemen.''

Neredeyse koşarcasına çıkmaya başladık. Koşmanın verdiği ve soğuğun çarptığı nefessizliğin ardından , bedenimi ele geçirmiş korku tekrar gözlerimin dolmasına sebep oldu. Zeyd tehlikedeyken şimdi hepsi tehlikedeydi.

Koşarken uzaktan gelen İkra gözüme çarptı, duraksadım. Tuna ve Defnede benimle duraksadı.

''İkra?'' Boş sokakta Defne'nin sesi yankılandı. ''Ceyda nerede?'' diye sordu ardından Tuna, onun da sesi Defne gibi yankılandı.

''Ne Ceyda'sı, ben gittiğimde kimse yoktu Burçağa ulaşamayınca geri döndüm bende.'' Tuna ve Defne birbiriyle bakıştı ardından bana döndü. ''İyi de Ceyda hala gelmedi.'' Tuna Defne'ye döndü. ''Ceyda'yı ara.''

Defne cebinden telefonunu çıkarırken İkra ''Burçak nerede?'' diye sordu. Bu kez bakışan Tuna ve bendik. ''Telefonu kapalı.''

''Bugün de herkesin telefonu kapalı.'' diye söylendi Tuna. Elimdeki elini çekti ve siyah uçları dalgalı ama nemlenmiş saçlarına geçirdi.

''Burak ortalıkta yok ve Ceyda tek başına!'' Bir anlık sesini yükseltmesi Defne ve benim sıçramama sebep oldu. İkra kaşlarını çattı ''Bu da ne demek?''

''Ceyda senin peşine gitmişti.'' diye cevapladım hızlıca. ''Ben onu görmedim.''

Tuna hızlıca telefonunu çıkardı, birkaç tuşa basıp kulağına götürmeden saniyeler önce yanan ışıktan Zeyd'i aradığını gördüm. ''Telefonları aksesuar niyetine taşıyorsunuz amına koyayım.'' kapattı ardından Ceyda'yı aradı. Yine aynı ulaşılmadığına dair ses duyduğunda küfür savurdu.

''Burçaklar başının çaresine bakar Meyus'a gidelim.'' Zeyd ortada yoktu, Ceyda ortada yoktu, Burçaklar içeri de ne olacağı belli olmayan bir şekilde kavgadaydı ve bizim birini seçmemiz gerekiyordu. Zeyd diye fısıldadı beynim ama kayıptı onu bulmaya imkân yoktu.

Ceyda diye fısıldadı bu kez zihnim... Ceyda.

''Ne demek Burçaklar başının çaresine bakar?'' Defne İkra'ya döndü.

''İçeri de Mert ile kavgaya tutuştular. Zeyd kayıp, Ceyda da senin peşine gitti ve hala haber yok. İşin kötüsü, Burak da ortalıkta yok.'' İkra demir kapıya yöneldiği sırada Tuna kolundan tuttu. ''İkra içerisi tehlikeli.''

''Umurumda değil.'' Tuna bir bana ardından İkra'ya döndü. ''İkinizin de Geri zekâlı olduğunu bu kadar belli etmesi gerçekten inanılır gibi değil. Ceyda ve Zeyd ortada yok önce Zeyd'i bulmalıyız onları oradan tek başına çıkarabileceğini mi sanıyorsun?'' İkra hırsla elini çekti ve Tuna'ya gerçekten çok kötü baktı. ''Zeyd'i neden dinleyecekler, hiçbirimizi dinlemedikleri halde?'' diye sordum bu kez.

Zeyd ortaya çıksa her şey çözülecek gibiydi, öncelikle de kalbimde oluşmaya başlayan sızı...

''Zeyd bu mekânın gözdesi, buraya çıkıp bir kişiye bile yenildiği olmadı. Onu kaybetmeyi göze almazlar, kaybetmeyi göze alan bir kişi olmuştu o da hastanelik olduktan sonra buraya adımını atmadı.'' Zeyd'in öfkesini bir kere görmüştüm, anında benim için yumuşasa da benden önceki zamanları düşünmeden edemiyordum. Gerçekten birçok kişiyi burada hastanelik mi etmişti? Sonrasında nasıl başına bela almamıştı?

''Burak ortada yok önce Ceyda'ya bakalım sonra Zeyd'i ararız. Vaktimiz yok gitmemiz lazım!'' İkra son kez uzağımızda kalan demir kapıya doğru baktı ve yenilgiyle Defne'ye kafa salladı.

İleriden gelen taksiyi görür görmez elimi uzattım. Artık düşünmeye bile vakit yoktu, Tuna öne binip adresi verirken hızlıca arka koltuğa geçtik. ''Abi ne kadar basabiliyorsan bas. Acelemiz var.''

Taksi adrese doğru giderken telefonumu çıkarıp bu kez bende Zeyd ve Ceyda'yı sırayla aramaya başladım. Belki daha yeni açmışlardı, ya da açacaklardı.

Boş durmaktan iyidir diye düşünerek aramaya devam ettim ama Meyus'a yaklaşana kadar aynı ses devam etti. Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen...

Telefonu kapatacağım sırada uzaktan gelen siren sesleriyle kafamı pencereye çevirdim.

İtfaiye sesi miydi o?

Kalbim git gide sıkışmaya başlamıştı, korkuyla Defne ve İkra'ya döndüm. Onlar da pencereden bakışlarını bana çevirdiler ama gözlerindeki ifade aynıydı.

Korku.

''N....Ne oluyor lan?'' Tuna'nın sesi titremişti, aklım kötü şeyler olacak diye bas bas bağırırken diğer yanım oldu bile diyerek daha kötü hissettiriyordu.

Tuna cebindeki tüm parayı taksiciye uzatırken yakından havaya doğru oluşan dumanlar neredeyse nefesimi kesti.

''Yangın mı var?'' Taksiciye hiçbirimiz cevap vermedi, yaklaştığında Meyus'un altından yangının başladığını görür görmez hepimiz ''DUR!'' diye bağırdık.

Köşenin başında olduğumuzu umursamadan taksiden inerek koşmaya başladık, Meyus yanıyordu.

İçinde Ceyda olabilirdi Zeyd olabilirdi, onları kaybedebilirdim, kaybedebilirdik. Buna hazır değildim, kesinlikle birini kaybetmeye hazır değildim. Ne çok sevdiğim arkadaşımı ne de gerçekten bir şey hissettiğim, âşık olduğum adamı, Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

''CEYDA!'' diye bağırdım koşarken.

''CEYDA!'' Tuna sesi yırtılırcasına bağırıyordu. Defne ve İkra'da bağırmaya başladı, etrafta kalabalık oluşmaya başlamıştı. Bir uğultu geliyordu kulağıma. Meyus'a git gide yaklaşıyorduk ama Tuna bizden önde olduğu için çok daha yakındı. Ateşin içine mi girecekti?

''Tuna!'' diye bağırdım bu kez korkuyla, beni duymadı. Bağırmaktan boğazım acımaya başlamıştı.

''KARDEŞİM!'' öyle bir bağırdı ki Ceyda içerideyse duymamış olmasına imkân yoktu.

O an söylediği aklımda salise kadar kısa süre yankılandı, Kardeşim...

Tuna Alevlere yaklaştığı sırada kolundan tutulmasıyla sarsıldı, dolu gözleriyle kolunu tutan karartıya döndü.

''İçeri giremezsin.'' dedi sert sesiyle.

''ÇEK ELİNİ, ABLAM O BENİM.'' Karartı ışığa daha çok yaklaştığında bize doğru olan kısmı belli oldu, görmeye gerek yoktu. Sesinden zaten tanımıştık, sesinden dolayı bile kalbim teklemişti.

Buradaydı iyiydi, ama Ceyda iyi miydi?

Zeyd kafasını Meyus'un öbür tarafına çevirdi.

Kararmış yol kısmında bir beden simsiyah göründü karartı gibi, ardından kucağında bir kadın göründü, saçları savruluyordu yere doğru.

''Ceyda...'' diye fısıldadım. Ateşten uzaklaştı karartı, yüzü görünmüyordu, Vücudu görünmüyordu. Sadece topallıyordu, Ceyda'yı ateşten uzağa kaldırıma yavaşça bıraktığında ona doğru koşmaya başladık.

''CEYDA!''

Karartı hızla uzaklaşırken Ceyda'nın yanına yaklaştığımızda yüzünün simsiyah olduğunu gördüm. Tuna yanına bizden önce varıp nabzını kontrol ettiğinde İtfaiye sesi dibimize gelmiş varlığını bize yeni hatırlatmıştı.

''Nefes alıyor, çok şükür nefes alıyor.'' Tuna öyle bir rahatlamıştı ki hastaneye gitmesi gerektiğini bile unutmuş gibiydi, gözlerinden akan yaşları silerken Zeyd hızlı adımlarla yanımıza geldi ve Ceyda'yı kucağına aldı. O sırada kulağıma uzaktan gelen öksürük sesiyle gözüm bizden oldukça uzaklaşmış karartıya döndü tekrar.

Ceyda kurtulmuştu ama onu kurtaran kimdi?

Diğerleri İtfaiye'nin olduğu yere ilerlerken merakıma yenik düştüm ve koşar adımlarla karartının olduğu yöne ilerledim.

Kim olduğunu öğrenmeliydim, kim olduğunu deli gibi merak etmiştim. Bizden biri olmadığı apaçık ortadaydı.

Karartıya git gide yaklaştığımda kesilen nefesim yüzünden durup eğildim, ellerimi diz kapağıma yaslayıp nefeslenirken ''HEY SEN!'' diye bağırdım. Hasta olduğum için fazla kendimi zorlayamıyordum, zaten zorlayabildiğim kadarını zorlamıştım.

Karartı beni duydu, durdu. Yüzünü dönmedi, sadece durdu.

Bir adım attığı sırada ''DUR ORDA!'' diye bağırdım. Sesim boş sokakta yankılandı, adımları durdu.

Nefesim az da olsa düzene girdikten sonra hızlı adımlarla ona yaklaştım, yaklaştığımda yüzünde garip şekilde siyah bir şeyin parladığını fark ettim. Kaşlarım çatıldı, ardından bir öksürük sesi geldi ve hiç beklemediğim şekilde önümde yere yığıldı.

Koşarak önüne gelip eğildim ve yüzünü kendime çevirdiğimde dudaklarımdan ''Hİ!'' diye bir bağırtı çıktı. Yüzü sargılarla kapalıydı, sargılar alevlerden dolayı kararmıştı ve kucağımda nefes almak için can çekişiyordu.

''T....Tibet?''

 

 

Loading...
0%