Yeni Üyelik
31.
Bölüm

31. Bölüm

@byzloey

''Yalnız değilsin, bende Vera'nın gitmesini engellemek için her şeyi yaparım.'' Gelen sesle ikimizin de birbirimize kenetlenmiş bakışları kapıdaki sesin sahibine döndü.

''Atilla?'' derin bir nefes verdi ve kapıyı örttü. ''Biliyorum bize kızgınsın belki de bencillik yapıyorum ama ben gitmeni istemiyorum. Bizim yanımızda da iyi olabilirsin bence.'' Tibet ile birbirimize bakıp tekrar Atilla'ya döndüm.

''Kızı yok biz kötüyüz triplerine girip yollamasaydınız bu söylediğine inanabilirdim.'' dedi Tibet iğneleyici bir tonda. Atillaya karşı geçtiği savunma beni şaşırtmıştı.

''Sen karışma, hala senden hıncımı almış değilim.'' Tibet'e işaret parmağını doğrulttu. Ardından parmağını indirdi ve bana döndü. ''Gerçekten ondan mı yardım istedin?'' Kendimi suçlu hissetmiş olsam da bunu belli etmek istemedim. Onlara kızgındım, şu an geldiği için Atilla'nın boynuna atlamak istesem de hemen değildi, hemen yapmayacaktım. Ayrıca yardım isteyebileceğim tek insan maalesef Tibetti.

''Ondan yardım mı istedin diye kızı baskı altına alacağına buna sebep olduğunuz için kendinizden utanmalısınız.'' Hayretle Atilla gibi Tibet'e döndüm. Beni döven çocuk, şimdi Atilla'ya laf mı çarpıyordu benim için?

''Olum sen ne dönek bir şeysin lan. Kızı bu hale getiren sensin hala burada salak salak şekilden şekle giriyorsun göz boyamak için.'' Atilla'nın birkaç adım atarak Tibet'e yaklaştığını görünce ayağa kalktım ve Atilla'nın göğsüne avucumu bastırarak tüm bakışlarını bana yöneltmesini sağladım. ''Yeter, şu an sizin tartışmanızdan daha önemli dertlerim var.'' ikisi de derin bir nefes alıp birbirine ölümcül bakışlar yolladı. ''Plan ne? Daha doğrusu var mı bir planınız?''

Tibet'in dudakları kıvrıldı, oturduğu yerde acıyla inleyerek hafif dikelmeye çalıştı. Canı yanıyordu, ama yardım falan edecek değildim. ''Tabi ki de planım var, bugün kaydı aldırmalarını engelledim. Hafta sonu da temelli kalabilmesi için bir yolunu bulacağım.'' Atilla dudaklarını ısırıp elini ensesine attı. ''O zaman bugün dahil üç günümüz var düşünmek için.'' belli belirsiz kafamı salladım ve yerime geri oturdum.

Kapı bir anda hepimizin ilgisini çekecek şekilde açılınca oturduğum yerden kapıya döndüm. ''Ne için üç gününüz var?''

İçeri giren Tuna'ya diğerleriyle beraber döndüm. Kapalı kapının arkasından konuşulanları nasıl duymuştu? ''Ne işin var olum senin burada?'' kapıyı kapatırken Atilla'ya döndü.

''Zeyd senin arkandan beni yolladı, öyle bir bağırdın ki ne güzel Selena Gomezle öpüşmek üzereydim, senin yüzünden öpüşemeden uyandım.'' Atilla çatık kaşlarıyla onu dinlerken, onu Zeyd'in göndermesinden dolayı yüzümü endişe sardı. Tuna'nın bakışları bana ve Tibet'e kaydığında kaşları çatıldı, biraz daha çatıldı. Daha fazla çatılamıyor olmalı ki dudaklarını araladı. ''Senin ne işin var bu yüzsüzün yanında?'' Tibet'e kafamı çevirdiğimde yüzünün çoğu sarılı olduğu olduğundan ve gerçek anlamda da olduğu için öyle söylediğini fark edip sırıttım. ''Yardım istemek için gelmiş.'' dedi Atilla benim cevaplamamı beklemeden, kendince söylediği cümleler kaşlarımı çatmama sebep oldu, yardım istemeye değil borcumun ödenmesi için gelmiştim. Ne kadar bu borç baya bir süre de ödenemeyecek olsa da

''Ne? Ne yardımı, ulan çölde kalsan su bunun elinde olsa yine de gelmemelisin bu şerefsizin yanına. Ne yardımı?'' Gözlerimi devirerek derin bir nefes verdim. Atilla cam kenarına yanı hemen sağ tarafıma yürüyüp cama doğru yaslandı. ''Ailem beni okuldan alıyor, Zeyd ve Ceyda hatta diğerleri de bana sırtını döndü. Bende bana borcu olan birinden borcumu almaya geldim, yardım istemeye değil.'' dedim son kısmı bastırarak söylerken.

''her ne haltsa, bu yüzsüz şerefsiz ile bir yol bulmaya gerek yok biz buluruz bir yolunu.'' Yine gözlerimi devirdim, Tibet ise ''Bugünü kurtardım zaten Tuna, yeni bir yol bulur temelli kalmasını sağlarız, öyle uzun sürecek bir iş değil.'' Diyerek benim gibi gözlerini görünebildiği kadarıyla devirdi.

Tuna bana gözlerini dikerek kollarını birbirine doladı, cevap bekliyordu. Buraya gelmiştim bir kere, Tibet bu işi çözecekti, bunu bana borçluydu. Bende ona mecburdum.

Tuna'nın bu hareketleriyle beni kullanma ihtimalini kafamdan tamamen sildim, sormama bile gerek yoktu. Şu an gördüğüm ve hissettiğim her şey aklımda ki soruların cevabını vermişti.

''Şimdi, gidebileceğin okulları sayarsak, özel okullar var anadolu-'' Saymaya başlayan Atilla'ya dönüp elimle sözünü kestim. '' Özel başka bir okula gönderemezler, bir süre böyle bir durumumuz yok. Sadece Anadoluları say.'' Atilla saymaya başladığı için bir parmağı içe doğru bükülmüş, diğerleri havada kalmıştı.

''O zaman Anadolu okullarını dolduralım, doldurursak alacak yerleri olmaz.'' Tuna'nın fikrini Tibet gözlerini kısarak düşündü, gerçekten bunu düşünüyor muydu? Bunun için iki gün imkânsız bir süreydi. Kaç tane okul vardı? kaç tane boş kontenjan vardı? O kadar öğrenciyi de nasıl bulup sokacaklardı okula?

''Aslında çok mantıklı, en garanti yol.'' dedi Atilla da bu fikir hoşuna gitmiş gibi. Tibet ile gözlerimiz kesişince gözündeki hoşnut ifadeyi fark ettim. Dalga mı geçiyorlardı?

''Siz kafayı yemişsiniz.'' diye mırıldandım ellerimi yüzümün iki yanına yerleştirirken. ''Başka yol bulamazsak bunu deneriz, sen şimdi ailen fark etmeden git. Benden haber bekle.'' Tuna anında kaşlarını çattı ve ''Senle muhatap olmasına gerek yok yüzsüz lüzumsuz. Ben ona iletirim.'' Gülmemek için dudaklarımın içini ısırdım, ayağa kalkıp üzerimi düzelttim. Kolumdaki saate baktığımda daha uyanmalarına yirmi dakika civarı olduğunu fark ettim.

Biraz koşsam, dolmuş ile gitsem yetişirdim.

''Zeyd'e ne söyleyeceksin?'' dedi Atilla Tuna'ya dönerek. ''Seni sigara içerken yakaladığımı ve biraz rahatlattığımı.'' Atilla kaşlarını hayretle kaldırdı. ''Sen ve beni rahatlatmak?'' Tuna kafasını sallarken bir anda gözlerini irileştirdi. ''Ulan fesat öyle değil. Konuşarak.''

''bende o anlamda dedim zaten sen ne anladın?'' Tibet ile birbirimize bakıp dudaklarımızı ısırdık ama dudaklarımdan kaçan kıkırtıyı engelleyemedim. ''Haa öyle desene.'' Atilla derin bir nefes verip Tuna'nın yanına ilerledi ve omuzlarından tutup onu kapıya doğru çevirdi. ''Bu daha yemek yemedi, beyni açılmamış.'' kapıyı açtı ve önden Tuna'yı ittirerek arkasından çıktı.

Arkalarından da ben ilerledim, elim kapıya uzandı çıkmak üzere bir adım atmıştım ki duyduğum cümleyle olduğum yerde duraksadım. ''Ne olursa olsun, bana geldiğin hiçbir zaman isteğin olmadan dönmeyeceksin Vera, sanırım sana sunabileceğim en güzel özür bu.'' Omuzumun üzerinden kafamı ona doğru çevirdim.

Kafamı hafifçe varla yok arası salladım ve kapıyı dikkatle kapattım. ''Ne diyor o yüzsüz gene. Zeyd özentisi edebiyat yapıyor değil mi?'' Tuna'ya gülerek sarıldım. Bunu beklemiyor olsa gerek afalladı, elleri bir süre havada kaldı sonra belime yerleşti.

''her zaman yanımda olduğun için teşekkür ederim.'' Belimdeki eli sıkılaştı. ''Bacım sen beni ağlatacak mısın? Yapma şöyle şeyler zaten normal hayatta her Dakka zırlıyoruz.'' Bir kez daha güldüm, ardından geri çekildim. Atilla kollarını açıp bana bakarken ''Eee ben dış kapının dış mandalı mıyım?'' diye söylendi kaşlarını çatarak. Gülerek ona da sarıldım, gerçekten söylediklerini ciddiye alıp neredeyse hepsinin bana sırtını döndüğünü düşünmüştüm. Henüz Burçak, Defne falan haberdar değildi bu durumdan ama onlara anlatacak ya da onlar için oraya bir daha gidebileceğimi sanmıyordum. Öğrendikten sonra ne düşündüklerini ve neyi seçtiklerini tavırlarından görecektim zaten.

Kolumdaki saatten tekrar kalan vaktimi kontrol ettim. ''Artık dönmem gerek, haberleşiriz.'' ikisi ile vedalaşıp diğeriyle karşılaşmadan koşar adımlarla merdivenden inmeye başladım.

Hastanenin çıkışına kadar koşarcasına inmiştim, indikten sonra yürüyüşümü yavaşlattım. Derin derin nefesler aldım, dolmuş durağına kadar pek koşacak gücüm kalmamıştı.

Durağa vardığımda saati tekrar kontrol ettim. On dakikam kalmıştı, boynumu kütletip soğuk havaya sıcak havayı dudaklarımdan bıraktım.

Neredeyse birkaç dakika sonra dolmuş gelince rahatlıkla nefes verdim, dolmuş gelene kadar stresten tırnak etlerimi yemeye başlamıştım. Neyse ki buralardan sık sık dolmuş geçiyordu. Biner binmez cebimden cüzdanı çıkarıp içinden demir paraları uzattım, yetişecek gibi görünüyordum.

''Bir öğrenci.'' dolmuş dönüş tarafı olduğu için olsa gerek boştu.

Hızlıca ön kısma oturdum. Saatimi tekrar kontrol ettim, umarım annem ya da babam erken uyanmamıştı. Gerçi uyansalar çoktan ararlardı diye düşünerek kendimi kötü düşüncelerden uzaklaştırmaya çalışıp rahatlattım. Şu an stres en son ihtiyacım olan şeydi.

Kafamı yine cama yaslanıp sıkıntıyla nefes verdim, Umarım Tibet ve Tuna kavga etmezdi. Onları orda iş birliği yapacakları halde baş başa bırakmak hiç akıllıca bir davranış olmamıştı. Özellikle Zeyd bunu öğrenirse... Ne tepki verecekti ki?

Hiçbir tepki vermezdi, beni kendi elleriyle itmişti, uzaklaştırmıştı. Böyle bir düşünce olamazdı, bir insan sevdiğinden uzakta nasıl daha iyi olabilirdi?

Tamamen kendini kandırıyordu, kandırıyorlardı. Ceyda beni çok büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Beni gerçekten sevdi sanmıştım, gerçekten değer verdiğini hissetmiştim.

Atilla dayanamamış vazgeçmişti, onu affetmiştim ama Dağhan... Dağhandan gerçekten beklememiştim. Daha dün olmaz öyle şey izin vermeyiz diyorlardı, tamamen iki yüzlü davranmışlardı.

Kafamı sağa sola sallayarak ''Müsait bir yerde.'' diye seslendim şoföre, ardından kalkıp aralanan kapının önüne geldim. Bu gibi hava suratıma ve bedenime tokat gibi çarptı.

''Uf... Buz buz..'' dolmuştan inip önümü sıkı sıkı kapattım. Sanki on dakika da hava daha çok soğumuştu, neden bana öyle geldiğini bilmiyordum ama öyle gelmişti.

İner inmez tekrar saati kontrol ettim, sürem geçmişti ama hala öten çalan bir şey yoktu. Hızlı adımlarla eve ilerleyip bahçeye girdim, ortalık gayet sessiz görünüyordu.

Sessizce kapının önüne gelip anahtarımı çıkardım, anahtarın ucunu özenle bulup deliğe soktum... derken ben daha anahtarı çevirmeden kapı açıldı.

''Evet küçük hanım nereden böyle sabah sabah?'' Annemin sesini duymamla Sertçe yutkundum bakışlarımı yavaşça annemin ayaklarından yüzüne kaldırdım. ''Şey... Ben... Şey yapmaya...''

''Ne yapmaya?'' Evet Vera sen ne yapmaya? Ne diyebilirdim ki, hiçbir bahane düşünmemiştim. Arkadan bir ses gelince bir anda korkup sıçradım, işte bahanem karşımdaydı.

''Kediyle oynamaya çıktım.'' dedim otuz iki diş sırıtarak. Bence gayet güzel bir bahaneydi, tabi bir çocuğu kandıracak olsaydım...

Annem tek kaşını kaldırıp bana baktığında ''Hava almak istedim sadece.'' dedim tamamen u dönüşü yaparak. Bu kez yetişkin kandırmak için rol yapmam gerekecekti.

''Peki, kahv-''

''Aç değilim.'' dedim asık bir suratla, ona tavır alacaktım. Dün geceyi unutmuş değildim.

İçeri geçmem için kenara çekilip anlayışla kafasını salladı. Yüzüne bakmadan içeri girip üzerimdekini çıkardım. İçerinin sıcaklığı iyi gelmişti, koridordan geçerken odasından esneyerek babam çıktı.

''Günaydın kız- Vera?'' Yüzümü görür görmez gözleri irileşti. Hızlıca dibime gelip elini çeneme koydu ve yüzüme daha dikkatli baktı. ''Ne oldu sana?''

''Kaza baba, kaza geçirdim.'' kaşları çatıldı, eli inmeye başlayan elmacık kemiğime değdi yüzünü buruşturdu. ''Bu nasıl kaza böyle? Doktora gittin değil mi? Hem siz tatilde değil miydiniz?'' Annem sıkıntıyla nefes verdi ve bana söz bırakmadan konuşmaya dahil oldu.

''Tatilde olmuş hayatım, erken dönmüşler. Bugün bende okuldan Vera'nın kaydını almayı düşünüyorum, arkadaşları onu oldukça kötü etkiliyor.'' Annem hayret edilecek şekilde babama her şeyi anlatmamış hatta benim yerime olayın üzerini kapatmıştı. Göz göze geldiğimiz an gözlerimi kaçırdım.

Yine de ona kızgındım bu okul işi çözülene kadar da kızgınlığım geçmeyecekti.

''Öyle mi Vera? Okulda sorunlar mı yaşıyorsun?'' Kafamı hızlıca sağa sola salladım. ''Her okulda olduğu kadar baba. Ben okulumu oldukça seviyorum ama annem okuldan alma kararını değiştirmiyor.'' Babam anneme döndüğünde annem ona kaş göz yaptı ve mutfağa ilerledi. Umutla babama baktım ama dudaklarını dümdüz etti ''Annen bu kadar kararlıysa vardır bir bildiği kızım.'' umutla kalkan omuzlarım hayal kırıklığıyla düştü ve mutfağa ilerleyen babamın arkasından öylece baktım.

Umarım Tibet ve Tunalar bu işi çözerdi. Çünkü bu tarafa yakın başka bir okul yoktu, diğer okullara en az bir saat yol vardı. Odama ilerleyip kapımı sinirli olduğumu belli edercesine sertçe kapattım.

Gerçekten çıkmazda kalmaktan nefret ediyordum!

Arka cebime aldığım telefonum titreyince hızlıca çıkarıp arayana bakmadan açtım.

''İyi bir haber vermeyeceksen lütfen sonra ara.'' arkadan bir hışırtı gelince kaşlarım çatıldı. ''Eğer Tibet'in ölmek üzere olduğunu iyi haber olarak görüyorsan kapatmama gerek yok.'' Atilla'ya gülerek yatağıma uzandım. Kesinlikle yanılmamıştım, orda birbirlerini yiyorlardı.

''Tuna insene üzerimden, Lan bacağım AH! oha.'' Tibet'in komik tepkilerini duyduğumda gülmeme engel olamadım. ''Neler oluyor orda?''

''Tibet ve Tuna Ceyda konusunda anlaşmazlık yaşadılar da biraz... Tuna da... Ne yaptığını bende bilmiyorum ama pek masum pozisyonlar görmüyorum şu an.'' gülmeye devam ederken gözüm penceren dışarı kaydığında anında oturduğum yerden kalktım.

Cama iyice yaklaşıp uzakta beni izleyen kapüşonlu elinde sigarasını çeken biri olduğunu fark edip perdeyi araladım ve daha dikkatli baktım. ''Vera?'' Atilla'nın ikinci kez seslenişini duyduğumda ''Ha efendim.'' diye gelişi güzel bir cevap verdim.

Karşımda gördüğüm sarı saçlar, yeşil gözler bu kez sevindirmekten çok tekrar hayal kırıklığına uğrattı beni, kaşlarımı çattım ve perdemi hışımla çektim.

Ona kırgındım, kızgındım kolay kolay affetmeyecektim. Hem beni hayatında istemiyordu hem de buraya gelmiş beni izliyordu. Onlara en ihtiyacım olduğu anda bana sırtını dönmüşlerdi. Hırsla güneşliği de çekerek yatağıma yöneldim.

''Ne zaman gidiyorsunuz okula?'' dedi Atilla arkadaki seslerden uzaklaşırken. ''Bilemiyorum ki kahvaltı yapıyorlar. Bitince çıkarız sanırım.''

''Tamamdır, Samet piçi de halletmiş sayılır. Tüm okulun elektriğini kesmiş Geri zekâlı.'' dudaklarım şaşkınlıkla aralandı ardından bir kahkaha patlattım. ''Ne? Şaka.''

''Yo valla gayet ciddiyim. Jeneratörü de bozmuş, o kadar cahil ki bulduğum her kabloyu kestim dedi.'' Gülmemi azaltacağım sırada Atilla'nın söyledikleriyle daha fazla gülmeye başladım.

''İnanamıyorum.''

''Bende okula geçiyorum şimdi, olası bir durumda müdahale edeceğim. Bizimkiler Meyus'a geçiyor.'' Zeyd bugün Meyus'un durumuna bakıp hasarlı yerleri düzeltmeye başlayacaklarını söylemişti, beraber gideriz sanmıştım...

''Anladım'' az önce kahkaha atan halimden eser yoktu. Anında tüm modumu değiştirmişti, perdeyi araladım hala ordaydı sigarasını içiyordu. ''Atilla.''

''He gülüm.'' hafifçe tebessüm ettim. Şimdi yanına gitmeyi ne çok isterdim...

''Zeyd burada.'' Birkaç dakika ses gelmedi, tam söylediğimi duymadığını düşünecektim ki cevap verdi.

''Hadi canım, ne yapıyor bu dengesiz hem seni uzaklaştırıyor hem götünden ayrılmıyor.'' Arkadan fazla rüzgâr sesleri gelmeye başlayınca Atilla'nın dışarı çıktığını anladım. ''Bilmem.'' diye mırıldandım.

Ardından bir çakmak sesi duyuldu, birkaç dakika ses gelmedi. Sigarasını yakmasını bekledim, ''Yalnız seni takip etmemesi gerekiyor, okulda beni görürse bir şeyler karıştırdığımızı anlayabilir.'' haklıydı, görmese daha iyiydi.

Yanına gitmeyi istemiyordum, onunla konuşmak istemiyordum. ''Neyse dert etme ben hallederim Zeyd'i kapatıyorum şimdi. Sigaram bitince okula geleceğim, okulda görüşürüz ama görüştüğümüzde soğuk yap.''

''tamam. Görüşürüz.''

''Görüşürüz.'' telefonu kapatıp arka cebime attım ve aralık perdeden Zeyd'i izlemeye devam ettim. Üzerinde mont bile yoktu, sadece kapüşonlu ile duruyordu. Üşümüyor muydu? Ben mont ile bile donmuştum halbuki.

''Sana ne Vera, o seni düşündü mü?'' ne kadar kendi mi azarlasam da onu düşünmeden edemiyordum. Biten sigarasını yere bıraktı ve botuyla ezdi, ardından cebinden telefonunu çıkarıp kulağına götürdü.

Arayan Atilla olabilir miydi?

Birkaç dakika sonra benim bile fark edebileceğim kadar derin bir nefes verip hafifçe kafasını salladı. Telefonu kapatıp camıma tekrar baktı, baktı.

Ardından arkasını döndü ve ters istikamete doğru yürümeye başladı.

Görüş açımdan çıkana kadar arkasından öylece baktım, açımdan çıktığında perdeyi tamamen açtım.

Masamın üzerinde ki Zeyd'in bana okuduğu sözlerden birini içeren kitaba göz attım. İlerledim ve kitabı elime aldım. ''Kendi kabuğuma çekilirsem, beni bulmaya çalışmak bir işe yaramazmış. Peh!'' diyerek kitabı masaya bıraktım ve çalınan kapıma döndüm.

''Evet?'' kapı aralandı, içeri annem girdi. Hazır görünüyordu.

''Hadi Vera, gidiyoruz.'' Kafamı olumluca sallayıp bir şey belli etmemek adına üzgün bir ifade takındım, kesinlikle üzgün değildim hatta içimde halay çekiyordum.

Annemin okulda kaydımı aldıramayacağını öğrendiğindeki ifadesini görmek için sabırsızlanıyordum. Bu iş pazartesiye ertelenecekti ama pazartesiye kadar kalıcı bir çözüm bulabilecekler miydi işte bu konuda oldukça endişeliydim.

Babam çoktan çıkmıştı, bende üzerime tekrar montumu giyip botlarımı ayağıma geçirdim. Annemde arkamdan kapıyı çekerek çıktı, sokağa çıktığımızda kapının önündeki taksinin arkasına bindim, peşime de annem.

Babam öne binmişti bile, taksi okuluma doğru sürmeye başlayınca gelen uykum yüzünden gözlerimi ovaladım. Çok erken kalkmıştım, uykum geliyordu.

Taksi ise hareketli bir müzik açmıştı ama gram enerjimi yerine getirmiyordu, aksine sabah sabah ne bu enerji diye düşünüyordum.

Taksi de yol boyu çıt çıkmadı, okulun önüne geldiğimizde önden ben ve annem indik, babam parayı vermiş arkamızda inmişti, bahçeye girer girmez kaskını çıkaran Atillayla anında gözlerimiz kesişti. Gülümsememe engel olamadım, bana başıyla selam verdiğinde bende annem fark etmeden selam verip gülümsememi anında soldurdum.

Atilla annem onu görmesin diye arka tarafta kaldı, hızlı adımlarla okula ilerledik. Müdürün odasına doğru ilerlerken Samet'i koridorun başında bana doğru yürürken gördüm. Bana başıyla Müdürün odasını işaret etti, hemen yanımdan geçerken de sadece benim duyabileceğim bir tonda ''İş tamam.'' diye fısıldadı.

Hızlıca yanımdan geçip giderken ailemin ardından Müdürün odasına girdim.

''Merhabalar, siz Vera'nın annesi ve babası olmalısınız.'' Müdür ile ailemin genel tanışma faslını dinlemedim, aralık kapıdan etrafa bakındığımda kapıdan kafasını uzatan Atilla'yı gördüm.

Ciddi ciddi kapıya eğilmişti, sadece gözleri görünüyordu. Kısılan gözlerinden güldüğünü görüp gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Hayır gülmeyecektim, gülersem şu an ki ciddi ortam tamamen dağılırdı. ''Biz Vera'nın kaydını almak istiyoruz müdür bey.'' Müdür beyin kaşları çatıldı. ''Affedersiniz nedenini sorabilir miyim? Kenan beyin özel ricasıydı Vera.'' Annem gülümseyerek kafasını salladı. Elbette öyle ama kızımın burada kötü etkilendiğini düşünüyorum.'' Müdür bey ne ima ettiğini anladı, derin bir nefes verip kurumuş dudaklarını yaladı.

''Anlıyorum.'' Babam boğazını temizleyerek Müdüre döndü. ''Okulunuzun birçok konuda iyi olduğunu bilincindeyiz, fakat bazı hususlarda kızımın adapte olamadığını fark ettik. Son yılı olduğu için sizde biliyorsunuz ki onun için çok daha önemli bu sebeple kaydını hemen alabiliyor muyuz?'' Müdür bey boğazını temizledi, bakışları annemle babam arasında gidip geldi. Gözümü Atilla'ya çevirdim bana göz kırptı ve kapının önünden çekildi, muhtemelen dinliyordu.

''Maalesef pazartesiden önce nakil işlemlerine başlayamayız. Elektriklerimiz bugün yok, pazartesiden önce çözebileceğimiz bir durum gibi de görünmüyor.'' Babam ''Jeneratörünüz?'' diye sordu ciddiyetle.

''Maalesef o da şansa aynı anda bozulmuş durumda.'' Annem umutsuzca kafa salladı. Peki öyleyse, pazartesi telefonlaşırız nakil aldırma işlemini başlatırsınız uygun mu?'' Müdür bey kafasını aşağı yukarı salladı ve annem babam gibi ayaklandı.

Iki tarafta birbirine el uzatıp sıkışırken bende başımla selam verip önden çıktım. Atilla'ya gitmesi için işaret yapacaktım ama Atilla'yı göremedim. Dinlemiyor muydu?

''Buradayım burada, bugünü yırttık.'' diye fısıldadı. Yüzümü sağa çevirdiğimde kapının arkasına saklandığını görüp gülmeye başladım ama annem ve babamın gölgesi üzerime düşer düşmez susmak zorunda kaldım.

''Çok sevinme kızım pazartesi kaydın alınacak.'' Anneme cevap vermeden suratım asık şekilde yürümeye devam ettim.

''Öyleyse derse girebilir miyim acaba? Son günüm ya hem arkadaşlarımla da vedalaşırım.'' Babam anneme bir bakış atıp kafasını aşağı yukarı salladı. ''Tamam kızım akşam görüşürüz.''

''Görüşürüz.'' diyerek el sallayıp gülümsedim.

Annem bana uyarı dolu bakış atıp babamın peşine gittiğinde dudaklarımdaki gülüşü anında silip derin bir nefes verdim. ''Ucuz atlattık.'' arkamdan gelen Atilla'nın sesiyle arkamı döndüm. Annemler görüş açımızdan çıkmış görünüyorlardı.

''Aynen öyle. İki günümüz kaldı.'' tam bir şey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki telefonu çaldı. Arayanı görmek için kafamı biraz uzattım, ekranda Zeyd yazısını görünce kalbimin hızlandığını hissettim.

Hayır hızlanma, o seni istemedi sende onu isteme.

''Efendim.'' Atilla ile dip dibe olduğumuz için Zeyd'in sesini duyabiliyordum. ''Neredesin?''

''Dışarıdayım, işlerim var halledip geleceğim Meyus'a.'' Atilla'nın bakışları üzerimde dolandı, gözlerini kıstı. ''Gelirken yanında usta da getir, yarın da boya almamız gerek. Duvarları baştan boyamamız gerekiyor.'' Atilla ''tamam hallederiz.'' dedikten sonra görüştüler ve telefonu kapattı.

''Meyus çok mu kötü durumda?'' nedense orayı fazlasıyla sevmiştim. Sadece biraz soğuktu tabi... Zeyd'in yanında o kadar soğuk gelmiyordu ama...

Bak yine onu düşünüyorsun...

''Toparlanabilir en azından.'' dedi Atilla ardından bir telefon daha çaldı, bu kez benim telefonumdu.

''Komedyen mi?'' dedi Atilla sırıtırken. Onu duymamazlıktan gelip telefonu açtım.

''Efendim.'' dedim gayet neşeli şekilde. ''Sen böyle cırladığına göre bugünü kurtarmışız.'' dedi Tuna, göz devirdiğim sırada arkadan başka bir ses daha geldi ''BİR ŞEY DEĞİL.'' Tibet'in sesini duyunca gözlerimi daha çok devirdim.

''Sen hasta değil misin kapasana çeneni.'' diye azarladı Tuna.

''Ha bu üstümde tepindikten sonra mı aklına geldi?'' Tibet'in bu dediğine gülmeden edemedim.

''Bak hala konuşuyor, çok sevdin herhalde.'' Gülmem git gide artınca Atilla telefonu elimden aldı ''Olum gene ne tartışıyorsunuz siz ya.''

Tuna ''Beni bıraktın bu orangutan yüzlüyle baş başa ne bekliyordun.'' diye kızınca ağzımı kapattım. Yoksa gerçekten dikkat çekecektim.

''Lan çocuğun yüzümü görünüyor.''

''Hah işte bende yüzsüz diyorum inanmıyorsunuz.'' gülmekten gözlerim dolmaya başladı. ''Ya sabır ya sabır. Kapat Tuna kapat.'' Atilla bıkkınlıkla bana bakıyordu ama gülmemi durduramıyordum. ''Hayır önce sen kapat.'' Atilla telefonu suratına kapatıp bana uzatınca gülerek alıp cebime attım.

''Sen derse mi gireceksin şimdi.'' okulda kimse yoktu. Sanırım İkra ile görüşsem daha iyi olurdu teyzemler nasıl olsa işteydi. ''Yok İkra'nın yanına gideceğim.''

''Gel bırakayım o zaman. Sokağın başında beni bekle.'' şu an koridorun sonunda olduğumuz için öğrenci yok sayılırdı, ''Olur.'' diye mırıldanarak Atilla ile görüşüp ayrıldım. Ben biraz yürüyeceğim için önden okuldan çıkıp köşeye kadar etrafımı kolaçan ederek yürüdüm.

Tam köşeye geldiğim zaman Atilla benimle aynanda varıp yavaşladı. Etrafı son bir kez daha kontrol edip arkasına bindim ve kollarımı beline doladım.

Soğuk açık yüzüme art arda çarparken gözlerim sulanmaya başlamıştı.

Atilla oldukça hızlı sürüyordu. Daha hızlı varacağımız düşüncesiyle sessiz kalarak kafamı sırtına yasladım. Aklımda yine Zeyd'in yüzü canlandı.

Neden gelmişi ki? Hem istemiyordu hem de Atilla'nın dediği gibi peşimden ayrılmıyordu. Ona gerçekten kırgındım, bunu da kolay kolay affetmeyecektim. Eğer ben gittikten sonra da görüşecek olsalardı belki bir nebze anlayabilirdim ama görüşmeyeceklerini tahmin ettiğim için fazlasıyla kırılmış haklı da çıkmıştım.

Kendimi onu düşündüğüm için bir kez daha azarladım, yine de aklımdan çıkmıyordu. Meyus o kadar hasarlıysa nasıl bu gece orada kalacaklardı?

Atilla'ya sorsam cevaplar mıydı? Tabi ki de cevaplardı neden cevaplamayacaktı ki? Fazla gereksiz düşünmeye başladığımı fark edip yola baktım. Gelmiş sayılırdık, Atilla sokağa dönüş yaptı ve yavaşladı.

İkraların evinin önünde durduğunda beline doladığım ellerini çektim. ''Teşekkürler bıraktığın için.'' Yüzünü bana çevirdi, o da kask takmıyordu.

''Rica ederim, ben bu işi çözdüğümüzde sana haber vereceğim. Merak etme seni ne Tuna ne de ben bırakmayız.'' Gülümseyerek ona bir kez daha sarıldım.

''Biliyorum, teşekkür ederim.'' o da belime kollarını doladı. ''Zeyd Tibet'in yardım ettiğini öğrenirse çok sinirlenecek biliyorsun değil mi Vera?'' Gözlerimi devirdim, tekrar içimi öfke kapladı.

''Onun bana sinirlenmeye hakkı mı var? Sırtını döndü bana, git dedi bana. Onu ilgilendirmez ayrıca Tibet yardım etmiyor borcunu ödüyor.'' Atilla dudaklarını ısırıp belli belirsiz kafasını salladı. Soğuk fazlasıyla vuruyordu, Atilla'nın yanakları al al olmuştu.

''Bir şey sorabilir miyim?'' dedim anında konuyu değiştirerek. ''Sor.''

''Meyus çok kötü durumda sanırım, bu gece nerde kalacaksınız?''

''Ceydalarda, annesi zaten eve gelmiyor birkaç gündür. Bugün havalandırıp hasarlı yerleri tamir ettireceğiz. Bir gidip göreyim henüz bakmaya fırsatım olmadı ama söylediklerine göre öyle uzun sürecek bir hasar almamış. Alt kat sadece fazla yanmış yukarı da çok bir şey yok.'' kafamı sallayıp ''Tamam o zaman görüşürüz.'' diyerek el salladım.

''Dikkatli git.'' o da kafasını sallayıp ''Sende dikkat et.'' diye uyardı ve motoru çalıştırdı.

Arkamı dönüp hızlı adımlarla bahçe kapısının önüne geldim, Atillanın motor sesi uzaklaşınca gittiğini anladım ve İkraların ziline uzun uzun art arda bastım. Birkaç dakika sonra bir kapı açıldı, adım sesleri geldi ve dış kapı açıldı. ''Ay ne oluyor ne bu celal.'' Karşısında beni görünce şaşırdı, sonra hızlıca sarıldı.

''Vera. Ay nasıl geldin sen? Ne oldu çok merak ettim seni ama annem öyle bir ağzımdan girdi burnumdan çıktı ki seni aramayı unuttum.'' gülerek bende ona sarıldım.

''Eğer soğuktan buz tutmazsam anlatacağım.'' kendini geri çektiğinde bende doğruldum. ''Ay haklısın geç geç.'' Kenara geçince içeriye koşar adımlarla girip botlarımı çıkardım, evin sıcağı anında vücuduma temas etmişti. Bedenim bir sıcak bir soğuk yiye yiye bir hal olmuştu ama elden bir şey gelmiyordu.

''Teyzem çok mu tepki gösterdi?'' dedim salona doğru ilerlerken.

İkra da kapıyı kapatıp arkamdan geldi ve hemen yanıma oturdu. ''Ay sorma tüm akşam bağırıp çağırdı, en son boğazı ağrıdı da öyle sustu.'' kıkırdadım. Bana da gördüğünde fena bir azar çekecekti ama şu an gerçekten bunu kaldırabileceğimi düşünmüyordum.

''Sen ne yaptın? Teyzem ne tepki gösterdi?'' ensemi sıkıntıyla kaşıdım.

''Annem beni okuldan alıyor.'' Gözleri anında irileşti, oturuşunu düzeltti ve kirpiklerini art arda kırpıştırıp ''NE!'' diye bağırdı.

''Ne demek okuldan alıyor.''

''Evet hatta şu an okuldan geliyorum beraber gittik.'' Bir şok daha geçirdi, ağzı aralandı. Yüzüme öylece baka kaldı. ''Hey!'' elimi önünde salladım.

''Sen şimdi başka okulda mısın? Ne ara ya? Ne bu böyle yangından mal kaçırır gibi.'' Kaşlarını çattı, gerçekten öfkelenmişti.

''Merak etme hallettik bugün kaydımı alamadılar. Sabah Zeydlerin yanına gittim engellemek için bir şeyler buluruz diye.'' İkra merakla bana biraz daha yaklaştı. ''Onlar mı çözdü?'' kafamı olumsuzca salladım.

''Kimin çözdüğünü söyleyeceğim ama bağırmak yok.'' İkra tekrar şekilli kaşlarını çattı ve merakla ''Kim?'' diye sordu. Fark etmediğine emindim ama gözleri bile irileşmişti.

''Tibet.''

''Has siktir lan. Şaka.'' tepkisinin böyle olacağını bildiğim için inanmasını bekledim. ''Sen ciddisin.'' kafamı aşağı yukarı salladım. ''Tibet sana yardım mı etti? Tibet, seni hastanelik eden şerefsiz.'' böyle dediğinde kulağa pek inandırıcı gelmemişti ama olaylar içeride çok farklı gelişmişti.

''Tibet kendini affettirmek için her şeyi yapacağını söylemişti bana. Zeyd ve diğerleri bana sırtını dönünce bende borcunu ödemeye bir yerden başlaması için bu işi ona verdim ama beni bırakmak istemeyen iki kişi daha bize katıldı.'' bacaklarını kanepeye kaldırıp karnına çekti ve kollarını dizlerine sardı.

''Kim? Biri Tunadır net, diğeri kim Burçak mı?'' kafamı olumsuzca salladım. ''Dağhan.'' bir daha olumsuzca salladım. ''Ceyda?'' tekrar olumsuzca salladım. ''Atilla.'' dedim onu daha fazla yormadan, zaten geriye Defne hariç kimse kalmamıştı.

''Dağhan ve Ceyda da mı sana sırtını döndü. Neden?''

''beni uzaklaştırmak istiyorlarmış, böylesi benim için daha iyiymiş.'' kaşları hayretle kalktı. ''Hadi lan ordan. Drama mı çekiyoruz.'' söylediğine gülümseyerek karşılık verdim.

''Burçak nasıl döner ya? Haşlayacağım onu.''

''hayır, Burçak uyuyordu ben gittiğimde.'' anlamış gibi kafasını salladı. ''Sıkma canını, Tuna seni ölse bırakmaz. E bende öyle, ne kadar ev hapsinde olsam da eminim elimden bir şeyler gelir.''

Gülümseyerek yanağını okşadım, işte böyle olmayı çok özlemiştim. Bu okula gelmek başta bana cehennem gibi gelmişti ama şimdi görüyordum ki benim merhemim olmuştu.

''Pazartesiye erteledik ama hafta sonu bir yolunu bulacağız. Tibet, Tuna ve Atilla ile bir şeyler düşüneceğini söyledi.'' Tekrar kaşlarını inanamaz şekilde havaya kaldırdı. ''Tibet ve Tuna bir de Atilla?'' kafamı gülerek salladım. ''Tibet hala hayatta mı? Tuna'nın onun üzerinde tepinmesi gerek normalde. Öldürmüştür çocuğu şimdiye.'' Telefondaki tartışmaları aklıma gelince kahkaha attım.

''Öyle zaten, zor anlaşıyorlar. Bu iş çözülene kadar artık idare edecekler.'' İkra kafasını sağa sola olumsuzca salladı. ''Ellerin buz gibi, bir kahve yapayım kalanını öyle konuşalım içimiz ısınsın.''

''Çok iyi olur.'' İkra gülümseyerek mutfağa gittikten sonra çıkarmayı unuttuğum montumu çıkarttım ve asmak için kapıya doğru ilerledim. Montumu asmaya yeltendiğimde çalan zille ''Ben açarım!'' diye mutfak kapısından yüzünü uzatmış İkra'ya seslenip dış kapıdan çıkarak bahçe kapısının önünde durdum ve kilidi indirdim. Delikten bakmadan kapıyı açtığım için hiç beklemediğim bir yüz karşımda belirmişti. Ellerini kapının iki kenarına uzatmış kaşlarını çatarak bana bakıyordu, saçları dağınıktı. Muhtemelen yeni uyanmıştı, motoru bile yola gelişi güzel bırakmış görünüyordu. Onu görmeyi beklemediğim için dudaklarım aralandı.

''Duyduğuma göre gidiyor muşsun? Pardon da Kim seni bırakıyor?''

 

Loading...
0%