@byzloey
|
''Duyduğuma göre gidiyor muşsun? Pardon da kim seni bırakıyor?'' Kapı da kaşlarını çatmış, gözlerini kısarak bana öfkeli bakışlar atan Burçağa öylece baktım. Ben niye hepsinden sırayla azar işitiyordum ki? Beni kovan kendileriydi ama azar çeken de onlardı. ''Sevgilim!'' arkamdan neşeyle gelen İkra Burçağı görür görmez beni unutmuş, ittirerek Burçağın boynuna kollarını dolamıştı. Burçağın gözleri dengesiz uyuduğundan olsa gerek biraz şiş duruyordu, yüzündeki tek tük yaralar hala iyileşmemişti. Burnu ve yanakları hafiften al al olmuştu, ''Geçsene içeri hava buz gibi.'' Burçak ile sarılmaları bittiğinde İkra'nın beni ittirmesiyle geçmesi için oluşan boşluktan Burçak içeri girdi. Kapıyı kapattım ve ona döndüm. ''Hem beni kovup hem de şu peşimden ayrılmamanızı ne yapacağız?'' İçeri doğru ilerleyen adımları durdu ve bana döndü. Kaşları yine çatılmıştı, montunun önünü açtı ve çıkarırken ''O da ne demek?'' diye sordu bilmiyormuş gibi. ''Hani Zeyd ve Ceyda benim yeni okulumda daha mutlu olacağımı düşünüyormuş ya, ama ne hikmetse Zeyd yine kapımda bitiyor beni görmeye geliyor. Sonra Atilla da onlara hak verip geliyor gitmeni istemiyorum diyor. Şimdi de sen gelmiş seni kim bırakıyor diye soruyorsun.'' kollarımı birbirine doladım ve sol ayağımla ritim tutmaya başladım, şu an hesap soran annelerden gram farkım yoktu. Tamamen çocuğundan cevap bekleyen anne gibi Burçağa bakıyordum. ''Benim Zeyd ve Ceyda'dan haberim falan yok bu birincisi.'' çıkardığı montunu hemen yanımdaki askılığa astı ve aramızda bir adımlık mesafe kaldığında yüzünü bana dönüp kazağının uçlarından tutarak kırışan yerleri çekiştirerek düzeltti. ''Atilla ve Tuna götü tutuşmuş gibi ben uyanır uyanmaz başımda bittiler ve tek söyledikleri senin gitmek üzere olduğun ama gitmemen için iki gün içinde bir şeyler yapmamız gerektiğiydi.'' Bu söylediğiyle duraksadım, nasıl yani o da mı gitmemem konusunda yardım edecekti. ''Öyleyse... Tek gitmemi isteyen Ceyda ve Zeyd mi?'' aklıma sonradan Defne de düşünce onu da sonradan katmaya yeltenecektim ki Burçak benden önce davranarak bu düşüncemi tamamen askı da bıraktı. ''Açık konuşmak gerekirse Vera. Bende bizden uzakta olsan daha iyi olacağın fikrine katılıyorum ama İkra beni öldürür.'' İçeriye doğru kafasını çevirip güldü. İkra içeri gitmiş Burçak için de kahve yapıyordu. ''Seni sevmediğimiz için değil seni düşündüğümüz için. Yüzüne bakarsan bunu neden istediğimizi daha iyi anlayabilirsin.'' Burçak sözü bitene kadar gayet sakindi, fikrinin arkasında duruyordu. Ayağımda tuttuğum ritmi kestim, dudaklarımı sinirden yolmaya başladım. Gerçekten çok saçma ve dramatik düşünüyorlardı. ''Peki, öyleyse senden yardım falan istemiyorum. Benim gitmemi düşünen hiç kimsenin tek bir parmağı olmayacak bu işte. Eğer olursa kendim giderim.'' Öfkemi Burçaktan çıkarmak belki biraz adaletsizlik olmuş olabilirdi ama kendimi daha fazla tutabilecek gibi görünmüyordum. Yanından hırsla geçip gitmek için adımlar atmaya başladım, artık arkamda kalmıştı. İçeriye girmek için kısa ikili merdivenden ineceğim sırada sözü adımlarımı bıçak gibi kesti. ''Tibet'ten istiyorsun ama?'' Öfkemi içimde tutabilmek için ellerimi yumruk yaptım, hayır Burçak ile kavga etmek istemiyordum ama beni oldukça zorluyordu. Ağır adımlarla ona döndüm ve sakinliğimi korumaya çalışarak içimdekileri dökmeye başladım. ''Ya siz kıt kafalısınız ya da ben anlamanızı beklediğim için fazla geri zekâlıyım. Tibet'in bana borcu var, borcunu ödüyor ve Burçak biliyor musun? Daha dün ya da önceki gün hiç düşünmediğim şeyler başıma geliyor. Mesela beni gerçekten sevdiğini düşündüğüm insanlar beni terk ediyor ve benim için yürekten çabalayan ilk kişi de beni hastanelik eden kişi oluyor. Ne demişler, sana her bok atan kötü değildir, her boktan çıkaran da iyi değildir. Bu sözün yaşayan kanıtısınız.'' Burçağın sinirlerinin gerildiğini hissettim, çenesi kasıldı. Boynundaki damarlarının da git gide belli olmaya başladığını fark ettim, umurumda değildi. Bencillik etmeyi kesmeleri gerekiyordu, annem gibi konuşmaya başlamışlardı ve ben kendi kararımı alabilecek yaşa gelmiştim. ''Siz neden hala burada dikiliyorsunuz?'' İkra'nın elinde tepsiyle görüntüsü belirdi, seslenmese varlığını bile fark etmeyecek gibiydim. ''Size afiyet olsun.'' diyerek montumu askıdan alıp kapıya doğru ilerledim. ''A-a Ne oldu, Vera bekle!'' Arkamdan seslenmesini dinlemeden kapıyı açıp sertçe çarparak evden çıktım. Tibet'e gittiğime pişman olmuştum, bana bu şekilde yaklaşacaklarını düşünmemiştim. Hatta haberlerinin olacağını da düşünmemiştim ama hem suçlu hem de güçlü olmalarına rağmen tek suçlu bendim. Onlara göre bendim, onların bu yaptıklarını kolay kolay affetmeyecektim. Bunların hiçbirini unutmayacaktım. Öfke ve kırgınlık yüzünden gözlerimin dolduğunu hissettiğimde yumruk yaptığım ellerimi gevşetip dolan gözlerimi sildim. ''Hayır, onlar yüzünden ağlamayacağım.'' diye kendimi tembihleyerek yürümeye başladım. Saat daha erkendi, ailem işte olduğu için evde geçirebilirdim günümü. Aklımın dağılmasına ihtiyacım vardı, cebimdeki telefonun titrediğini hissettiğimde akan burnumu çekip cebimden telefonumu çıkardım. Arayan Tunaydı, ona da öfkelenmiştim. İkisi Burçağa bunları anlatmasa Burçak ile kavga etmeyecektim. Ah! Ne saçmalıyordum ki, onlar sadece bana yardım etmeye çalışıyorlardı. ''Efendim.'' montumun önünü soğuktan dolayı kapattım. Başım ağrımaya başlamıştı, kendimi gerçekten kötü hissediyordum. ''Neredesin bacım.'' ''Eve gidiyorum.'' sesimi oldukça normal tutmaya çalışıyordum ama pek mümkün değil gibi görünüyordu. Derin bir nefes aldım ve soğuk havaya sıcak nefesimi bıraktım. ''İyi misin sen?'' az önceki ılımlı sesi tamamen değişmiş, ciddileşmişti. ''Gayet iyiyim. Neden?'' bu kez sesimi kontrol altında tutarak cevap verdim. Yalnız kalmak istiyordum, eve gidip kafamı dağıtmak bir nebze de olsa bir şeyler düşünmemek istiyordum. ''Bak ne diyeceğim, bir şeyler yapalım mı? Filme gidebiliriz, buz patenine gidebiliriz ya da-'' ''Hiç gerek yok Tuna, sen Ceyda ile kal. Teşekkür ederim ama bende yorgun hissediyorum evde biraz dinleneyim.'' ben kabul ederek beni bırakacağını düşünürken gayet rahat bir şekilde ''Tamamdır hazırlan geliyorum.'' diyerek telefonu suratıma kapattı. Yürüdüğüm yolda duraksayıp yüzüme kapanan telefona baka kaldım. Birkaç dakika açık ekrana bakıp kirpiklerimi kırpıştırdım ve güldüm. Tuna'nın bu hallerine hep şaşıracak ve gülecektim. Evin önüne kadar ellerimi cebime koyup yürüdüm, sık sık önümü arkamı kontrol ediyordum. Burak hala dışardaydı, her an yine bir yerlerden çıkabilirdi. Bu durum beni korkutuyordu. Mert beni aradığını söylemişti. Ortalıkta görünmüyordu ama bu daha ürkütücüydü. Fırtına öncesi sessizlikti resmen, etrafımı kontrol ede ede evin önüne geldim ve duvara yaslanarak kulağıma kulaklığımı taktım. Tuna gelene kadar müzik dinlemek iyi gelebilirdi, bayadır dinlemiyordum. Birkaç müziğe eşlik ettim, birkaç müzikte sallandım. Sonra varla yok arası bir motor sesi duyduğumda kafamı kaldırdım, gelen Tunaydı. Yolun yarısındaydı, bana yaklaştığında kulaklığı çıkarıp cebime koydum. ''Naber bacım.'' zoraki gülümseyerek ''iyi.'' diye mırıldandım. Kafasındaki kaskı çıkardı ve benim kafama taktı. ''Önce bayanların güvenliği, atla bakalım.'' gülümsedim ama kaskımdan bunu görmemiş olmalıydı. Arkasına binip ellerimi beline doladım. Dakikalar içinde evimin sokağından çıkmıştık, nereye gittiğimizi bile bilmiyordum. Saydığı yerlerden birine gidecek olmalıydık, her nereye gidiyorsak pek umursamıyordum çünkü bu halimi gevşetecek bir yer olduğunu düşünmüyordum. Yine de yanımda Tuna'nın olması biraz daha iyi hissettirmişti bana. Yolu izleyerek motor durana kadar düşündüm, belki de gitmeliydim. Belki de istediklerini yapmalıydım. Ben gitmek istemiyordum, neden onların istediklerini yapmalıydım ki? onlar benim isteğimi gerçekleştirmişler miydi ki? Saçmalıyordum, düşünmeyecektim. Onları düşünmeyecektim. Motor yavaşlayıp durduğunda kafamı kaldırıp geldiğimiz yere baktım. Etrafta bir yer görünmüyordu, nereye gelmiştik? Kaskı kafamdan çıkarıp motordan indim ve saçlarımı savurdum. ''Nereye geldik Tuna?'' Tuna sırıtarak motordan indi ve elimden kaskı aldı. ''Sen demedin mi yorgunum, kaç gündür stresten her yerimiz ağrıdı.'' Bakışlarını yukarı kaldırıp bana işaret edince kafamı biraz kaldırarak arkamdaki binaya baktım. ''Masaj salonu mu?'' işte bunu ben bile beklemiyordum. ''Gel bakalım.'' önden ilerleyince bende afallamış suratımı düzeltip koşar adımlarla peşine takıldım. Gerçekten masaj salonuna mı gelmiştik? Şu an aklım onca şeyle dolu olmasa buna gülerdim. Merdivenlerden çıktık, bir kapının önüne geldiğimizde Tuna elini yumruk yapıp kapıyı üç kez tıklattı. Kapıyı tatlı genç bir kız açtı, bizden büyük olduğu belliydi ama henüz gençti. ''Hoş geldin Tuna.'' dedi genişçe gülümseyerek. Ardından gözü bana kaydı ve kaşları belli belirsiz çatıldı. ''Hoş bulduk Eda abla. Benim hatun burada mı?'' Adının Eda olduğunu öğrendiğim kadın gülümseyerek kafasını aşağı yukarı salladı. ''Evet birazdan çıkar. Süre doluyor.'' Tuna memnuniyetle gülümsedi ve içeri doğru ilerledi. Peşinden neler olduğunu anlamaya çalışarak ben de girdim. Benim hatun mu demişti o? ''Benim hatun derken?'' diye fısıldadım kulağına doğru. Bana gülümsedi, dudaklarını araladığı sırada içeri orta yaşlarda bir kadın girdi. ''Ah benim kıvırcık oğlum gelmiş.'' ellerini iki yana açmış hoş bakımlı kadın Tuna'ya doğru gelirken kaşlarım çatıldı. ''Oh filiz hatunum. Geldim valla, bacımı da aldım geldim.'' Kadın Tuna ile sarılıp ardından bana döndü. ''Hoş geldin kızım.'' bana doğru yeltenince sarılışına karşılık verdim. ''Fizil hatun öyle gerildik ki, her yerimiz sertleşti bende dedim kim yoğursa yumuşarız Filiz Hatun yoğursa yumuşarız diye düşündüm aldım bacımı geldim.'' Kadın memnun ifadeyle kafasını aşağı yukarı salladı ve kapıya doğru kafasını çevirdi. ''İyi yapmışsınız, Eda odayı hazırla kızım, iki yan yana yatağın arasına perde çek.'' Eda denilen kız hemen içeri girip kapıyı ardından örttü. Filiz hanım da bize döndü. ''Bir şey içer misiniz?'' Tuna ile birbirimize bakıp aynanda kafamızı olumsuzca salladık. ''Ceyda nerede yavrum?'' ''Ceyda... Biraz rahatsız Filiz hatun. O bir süre gelmez de ben gelirim merak etme.'' Filiz hanım anlayışla kafasını salladı ve yanımıza oturdu. ''Siz okuldan mı arkadaşsınız. İlk defa sen bir arkadaşını getiriyorsun. Ceyda'nın arkadaşlarını tanıyorum da.'' Tuna gülümseyerek kolunu omuzuma attı ve beni kendine çekti. ''He ya sorma, Ceyda'nın yanındaki şu sarışın var ya. Onu kör etti bu kız.'' Huzursuzca kıpırdanıp Tuna'nın karın bölgesine cimcik attım. Gerçekten burada bunu mu konuşacaktı? ''Hm. Şu yakışıklı olanı mı diyorsun.'' sesli şekilde güldü. ''Eda'nın gözü kalmıştı onda tüh, bende damadım olur belki diyordum.'' dedi ve gülmeye devam etti. Ben duyduklarımla Tuna'ya yasladığım sırtımı dikleştirdim, kaşlarım refleksle çatılmıştı. Ardından artık eskisi gibi olmadığımızı hatırladım ve onu düşünmemem gerektiği için Tuna'ya tekrar yaslandım. ''Ya... Öyle mi? Belki olur... biz zaten... konuşmuyoruz.'' ona olan öfkem içimde tekrar canlanınca bu kelimeler ağzımdan çıkmıştı ama ona rağmen ne kadar zorlandığımı fark etmiştim. Demek Zeyd'de gözü vardı. ''Öyle mi? Belki kızımla ikisi...'' dediği sırada kendimi tutamadan araya girdim, neden ve ne ara yaptım onu bile anlamamıştım. ''Yani şimdilik... Hiç konuşmayacak değiliz ya yani. İllaki konuşuruz.'' Filiz hanım Tuna ile kahkaha atarken Eda denen kız içeriden çıktı ve geldi. ''Odalar hazır, buyurun.'' ona bakıp alıcı gözüyle şöyle bir süzdüm. Boyu benden biraz uzundu, elmacık kemikleri çıkıktı. Esmer bir kızdı ve yüzü gayet duru, güzeldi. Siyaha yakın bir gözleri vardı, saçları da benim gibi koyu kahveydi. Saçlarını topuz yapmıştı, üzerinde işi gereği forma gibi bir şey vardı. ''Kıza niye öldürecek gibi bakıyorsun?'' diye fısıldadı kulağıma Tuna. ''Ne?'' dedim ona dönerken. ''kıza diyorum niye öldürecek gibi bakıyorsun?'' bu dediğine alayla güldüm. ''Hah! Daha neler hiç de bile.'' Filiz hanım ayaklanırken bende Tuna ile ayaklandım. ''Odaya geçin, Eda ile ben geliyoruz.'' Filiz hanım giriş kısmına ilerlerken Tuna'ya doğru hafif eğildim. ''Bana bu kız mı gelecek?'' Tuna soruma alayla güldü. ''Eda erkeklere giriyor.'' Duyduğum şeyle adımlarımı durdurdum, beynimden vurulmuş gibi hissediyordum şu an. ''Ne demek erkeklere giriyor, hepsine mi? Yoksa sadece sana mı?'' Tuna yüzümü inceleyip gür bir kahkaha attı. ''Erkekler demek çoğunluk demek ya hani Vera, nasıl sadece bana girebilir.'' Kaşlarımın çatıldığını hissettim. ''Zeyd'e de o mu giriyordu?'' Kafasını aşağı yukarı salladı gülüşü yeni solarken. ''Niye çocuğa âşık oldu sanıyorsun, öyle vücut görüp düşmeye-'' Devamını dinlemeden odaya girip kapıyı suratına kapattım. Gerçekten şu an sinirden elim ayağım titriyordu, neden bu kadar sinirleniyordum ki? Zaten konuşmuyorduk. Olabilirdi, beni ilgilendirmezdi, ilgilendirmemeliydi. Dakikalar sonra kapı arkamdan açıldı ve Tuna girdi. ''Kırsaydın, lazım olmaz zaten onlara.'' Tuna perdenin sol tarafına geçerken görüş açımdan çıktı, üzerimi çıkarıp bornozu göğüs kısmıma sardım ve saçımı topuz yaparak yüz üstü uzandım. ''Bak gör çok iyi gelecek. Anne kız ikisinin de elleri şifalıdır. Normal de Filiz hatunu kimseye vermem ama ilk ve son kez seni rahatlatsın diye Eda'ya yaptırıyorum.'' Kaşlarım hala çatık yatmış beklerken söylediğiyle hafif kıpırdandım. ''Nasıl yani? Eda erkeklere giriyordu demedin mi?'' sesli şekilde güldü. ''Her zaman değil.'' Normal de bunu söylediği an kafasını kırardım beni kandırdığı için ama nedense rahatlamış, sevinmiştim. Aramızda başka bir konuşma geçmezken kapı açıldı ve tahminimce içeri Eda ve Filiz Hanım girdi. Birkaç cam şişe sesleri geldi, ne yaptığını bilmesem de tahmin edebiliyordum. Birkaç dakika içinde sırtıma bir soğukluk değip vücuduma dağılmaya başladı. Ardından Filiz hanımın elleri vücudumda gezinmeye başladı. Birkaç kıtlama sesi geldiğinde kafamı Tuna'nın olduğu yöne arayı perdenin kapattığı tarafa çevirdim. Bu sesler ondan mı geliyordu? Peşine birkaç kıtlama sesi de benden geldi. Bedenimin gıdıklandığını hissettim ama kıtlamanın ardından bir rahatlama olmuştu. ''Baya kulunç varmış sizde.'' dedi Filiz Hanım. ''Dedim sana Filiz hatun.'' dedi Tuna rahat bir sesle. ''Oy Eda abla az solu da ovsana.'' Eda güldü, Tuna rahat bir nefes verdi. Filiz hanımın da elinin değdiği yerde oluşan rahatlama hissedilir cinstendi. Kadın gerçekten işi biliyordu, bende rahat bir nefes verdim. ''Nasıl? Rahatlıyor musun?'' dedi naif bir sesle. ''Evet elinize sağlık, gerçekten çok kasılmışım.'' dedim gözlerimi yumarken. Filiz hanım hafifçe güldü. ''Tuna.'' dedim kendimi iyice bırakırken. ''He bacım.'' dedi git gide rahatlayan sesiyle. ''Sanırım tüm gün burada yatabilirim.'' Pazartesi 08.55 Okulun kapısına geldiğimde derin bir nefes verdim. Gerçekten günler önceki masajın etkisi iki gündür üstümdeyken bugün şu anda saniyeler içinde yok olmuş gibiydi. Dün Tibet'in yanına gidecektim ama annem bırakmamıştı. Evin kalan yerlerini yerleştirmiştik ve bana geri kaldığım konuları çalışmam için yeni kitaplar almıştı. İkra görüşmeye gelmişti ama çok fazla kalamadan dönmüştü çünkü Teyzem hala ikimize de kızgındı. Tuna ile mesajlaşmıştık, işi çözdüklerini söylemişti ama nasıl olduğunu söylememişti. Şu an okula girmek için gerim geriliyordum. Annem ve babam diğer okullarla görüşmeye gitmişti ve gelmek üzerelerdi. Annemin sesi sıkıntılı ve biraz öfkeli geliyordu. Nedenini anlamamıştım, soramamıştım da. İleri de gözüme Zeyd ve diğerlerinin motoru çarpınca yüzümü anında çevirdim. Tuna'nın da motoru ordaydı, telefonum çalmaya başladı. Cebimden çıkarıp Tuna'nın aramasını cevapladım. ''Geldiniz mi?'' dedi telaşlı şekilde. ''Ailem daha gelmedi. Ben kapının önündeyim.'' derin bir nefes verdi ve merdiven inme sesleri duyuldu. ''İyi bari, çok garip şeyler oluyor anlatmam lazım sana.'' merak duygumla kaşlarım çatıldı. ''Ne oldu?'' dediğim sırada Tuna kapıda göründü ama arkamdan ''Vera.'' diye seslenen ailemin sesiyle telefonu kapatmak zorunda kaldım. Tuna dakikalar içinde yanımda bitince annem ve babamın bakışları ona döndü. ''Merhaba efendim. Ben Tuna, Vera'nın sınıftaki en iyi arkadaşıyım.'' diyerek en iyi kelimesine baskı yaptı. Annem ve babam uzattığı eli sıktı ve tanıştı. ''Son gününde Vera'nın yanında olmak istedim umarım sorun yoktur.'' bakışlarım ona döndüğünde bana göz kırptı. Yaptığı uslu çocuk rolüne hayran kalmamak imkansızdı, dudaklarımı birbirine bastırdım. Ailem kafasını sallayıp okula ilerlerken anneme yanaşıp ''Ne oldu?'' diye sordum. Annem sıkıntıyla nefes verdi, ''Gittiğimiz okullar seni alamayacağını söylüyor.'' kaşlarım hayretle kalktı, içimde sevinç çığlıkları atarken ''Neden?'' diye sordum. ''Üç tane okula gittik, hepsi de ne hikmetse okullarının dolu olduğunu söyledi.'' Kaşlarım daha çok kalkarken bakışlarım Tuna'ya kaydı. ''Öyle mi?'' Tuna gülmemek için dudaklarını ısırırken Müdürün odasına varmıştık, annem kapıyı tıklattı ve içeri girdi. ''Hoş geldiniz buyurun lütfen.'' dedi Müdür sıcak kanlılıkla. İçeri girdik, Tuna kapıyı tam kapatmadan aralık bırakırken bıraktığı aralık kapıdan Atilla'nın gözleri göründü. Şaşkınlıkla ona bakarken annemin ''Vera, otursana kızım.'' demesiyle gözlerimi ondan alıp anneme çevirdim. Atilla ne ara gelmişti? ''Vera'nın kayıt işlemi için gelmiştiniz yanılmıyorsam.'' dedi Müdür Bey soğuk kanlılıkla. ''Evet, diğer okullarla görüştük lakin ne hikmetse hepsi kayıt alamayacaklarını okullarının dolu olduğunu söylüyor. Böyle bir şey mümkün mü?'' Müdürün kaşları çatıldı ve eline telefonunu aldı. ''Allah Allah, mümkün değil böyle bir şey. Eğer iki günde herkes okula yazılmadıysa mümkün olmamalı.'' Gözlerim hiddetle Tuna'ya döndüğünde dudak büzüp bilmiyor gibi omuz silkti. Hayır, yapamazlardı değil mi? İki günde şehir 'in bu tarafındaki tüm okulları doldurmuş olamazlardı. ''Görüştüğünüz okulların ismini alabilir miyim? Bir de ben görüşeyim.'' Annem ''Tabi.'' diyerek numarayı verirken Müdür bana ve Tuna'ya döndü. ''Çocuklar siz derse girin, teneffüste gelirsiniz tekrar.'' Annem ve babam da Müdürü destekleyince göz göze gelerek kalktık, Tuna'nın kolunu tutup çekiştirerek dışarı sürükleyerek çıkarmaya başladım. Eğer düşündüğüm şeyi yaptılarsa kafayı yemiş olmalılardı. ''Ne halt ettiniz siz?'' diye mırıldanırken sertçe kapıyı açtım. ''AH!'' sertçe açtığım kapının arkasına bir beden yığılınca gözlerim irileşti, ''Ne oldu çocuklar, iyi misiniz?'' Müdürün sesiyle Tuna kafasını çevirip saçma şekilde güldü. ''Yok bir şey, kapıya çarptım da.'' Müdür ve ailem bize bir bakış atıp konuşmaya devam ederken kapıyı örttüm. Kapının arkasında duran Atilla'yı tamamen unutmuştum, dudaklarımı ısırarak Tuna ile yere yığılan Atilla'ya destek vererek kaldırdım. ''Lan ne işin var kapının dibinde gerzek.'' Atilla Tuna'nın azarlamasını duymazdan gelerek eliyle yanağını tuttu. ''Yüzüm çok acıdı, kızım elinin ayarı yok mu senin ya. Altı üstü kapı açıyorsun sanki bana düşmanını dövüyorsun.'' Atilla'nın azarına gülerek elini çekmeye çalıştım. ''Dur bir bakayım.'' Elini çekip yüzüne baktığımda hafif kızarmaya başladığını görüp Tuna'ya döndüm. '' Buz getirir misin?'' Tuna Atilla'ya bir bakış atıp kafasını aşağı yukarı salladı ve kantine doğru ilerledi. ''İyi misin?'' dedim gülmemeye çalışarak. ''Kapıya yüzüme çarpmasaydın iyi olacaktım da neyse... Gitmiyorsun ya o yeter.'' içeri de konuşulanları hatırlayınca Atilla'yı oturttuğumuz merdivene yanına oturdum. ''Sakın bana okulları doldurduğunuzu söylemeyin.'' dedim şüpheyle. Onlardan bunu beklerdim ama yapmamaları daha iyiydi. ''Aslında yapacaktık ama güçlü biri işe el atınca yapmamız gerekmedi.'' kaşlarım çatıldı, güçlü biri? ''Kim?'' dedim merakla, ona biraz daha yaklaşıp dikkatlice yüzüne odaklandım. Kimin bize yardım ettiğini merak ediyordum. ''Var mı tahminin?'' dedi sırıtarak. Dağhan olabilir miydi? Ceyda? Defne? Burçak olamazdı, daha iki gün önce zıtlaşmıştık. Bana oldukça öfkelenmişti, üstelik kalbimi de oldukça kırmıştı, tabi bende onun. Zeyd ise... onun da Burçaktan farkı yoktu. ''Yok.'' dedim kimseyi düşünemeyerek. ''Şöyle ip ucu vereyim. Tüm okulları tek tek arayıp seni almamaları konusunda gerek maddi gerek manevi ikna yöntemiyle ikna eden biri.'' Kaşlarım hayretle kalktı, bu güce sahip muhtemelen iki kişi vardı. Ya Zeyd, ya da Burçak olmalıydı. Ceyda olamazdı, diğerleri de öyle nasıl ikna edebilirlerdi ki? Dudaklarımı aralayıp kim olduğunu soracaktım ki elinde buz ile Tuna geldi. İki gün içinde neler döndürdüklerini deli gibi merak etsem de Atilla'nın yüzüne buzu koydum ve bu konuyu sonraya bıraktım. ''Zeyd ve diğerleri nerede?'' dedim merakla Tuna'ya dönerken. Atilla onların bizi yan yana görmelerini istemiyordu ama bu kadar zaman merak etmiş olabilirlerdi. ''Onlar terastalar.'' okulda görünmediklerine göre zaten geriye iki seçenek kalıyordu. Ya sınıfta olmalılardı ya da terasta. Atilla yüzüne buzu tutarken ''Kim bu işi çözen kişi?'' diye sordum. Sonraya bırakma fikri saniyesinde aklımdan çıkmıştı, kim olduğunu merak ediyordum. ''Bisküvi.'' dedi Tuna alayla sırıtarak. ''Burçak mı? Yalan söylemiyorsunuz değil mi?'' Atilla yüzünü eğip buzu eli ve yanağı arasına sıkıştırdı. ''Kızım neden yalan söyleyelim?'' Tuna gözlerini kısıp derin bir iç çekti. ''Zeyd olmasını bekliyordu.'' diye mırıldanınca ona dönüp kafamı sağa sola salladım. ''Hayır ondan değil, iki gün önce Burçak ile atışmıştık.'' ikisi de birbirine bakıp tekrar bana döndü merakla. ''Neden?'' ''Yardım konusunda, Tibet mevzusu falan bir de ben yardım etmesini istememiştim.'' ikisi de sessiz kalırken Müdürün odasının kapısı açıldı. Atilla açılan kapıyı görür görmez kalkıp merdivenlerden yukarı koşarken zil sesi duyuldu. Tuna ile kapının arkasında kalan merdivenden çıkıp annemlerin yanına doğru ilerledik. ''Ne oldu?'' dedim arkalarından beni fark etmelerin beklerken. İkisi de döndü, yüzlerinde sıkıntılı bir ifade vardı. ''Siz derste değil miydiniz?'' dudaklarımı ne diyeceğimi bilmeden aralamıştım ki Tuna benden önce durumu kurtardı. ''Zilden önce çıktık.'' Babam anlayışla bu konuyu sorgulamayı bırakıp ''Sanırım seni okuldan alamıyoruz.'' diye mırıldandı. Tuna sevinçle gülümserken ''A-a neden ki?'' diye sordu sanki hiç haberi yok gibi. ''Müdür beyin de anlamadığı şekilde aradığımız gidebileceğin okulların hepsi dolu.'' dedi annem bir imayla ikimize bakarken. Dudaklarımı büküp ''Bak sen, öyle miymiş?'' diyerek gülümsedim. ''Sevin sen sevin.'' dedi memnuniyetsiz şekilde. ''Bu kez kalmanı onaylıyorum mecburen ama bir olayınızı daha görürsem Vera, seni meslek okuluna yazdırırım. Haberin olsun.'' kafamı hızlıca uslu çocuk gibi aşağı yukarı salladım. ''Tamam annecim.'' babam ile ikisi '' Derslerini aksatma, evde görüşürüz.'' diyerek benimle vedalaştı ve koridordan çıkışa doğru ilerledi. Gözden çıktıklarında arkamı dönüp merdivenlere baktım. Atilla merdivenlerden ikişer ikişer sevinçle inerken Tuna o ve ben üçlü şekilde sarıldık. ''Gitmiyorum, başardık gitmiyorum.'' dedim kocaman gülümseyerek. ''Teşekkür ederim.'' Atilla ve Tuna da sevinçle bana sıkı sıkı sarılırken arkadan gelen sesle ayrılmak zorunda kaldık, yüzümü sesin geldiği yöne çevirdiğimde kaşlarım istemsiz çatıldı. ''Bana da bir sarılma ve teşekkür yok mu?'' Merdivenin başında durup bana tereddütle bakan Burçağa mesafeli bir yüzle baktım. ''Senden yardım istememiştim.'' ''Biliyorum, o gün sert çıkıştım sana. Söylediklerinde haklıydın, özür dilerim.'' Burçak Tuna'ya bir bakış attı, Atilla ve Tuna birbirine baktıktan sonra Tuna boğazını yalandan temizleyip ''Biz bir şeyler yiyelim çok acıktım ben.'' diyerek Atilla'yı çekiştirirken Atilla ''Lan ben aç değilim beni ne çekiştiriyorsun git ye.'' diye söylendi. Tuna sabır dilercesine döndü ve ''Yürü işte Geri zekâlı. Bir şeyi de anla.'' diye mırıldanarak Atilla'yı bizden uzaklaştırdı. İkisi uzaklaşırken boş bakışlarımı tekrar Burçağa çevirdim. ''İkra mı yolladı seni?'' dudaklarını ıslatıp kafasını sağa sola salladı. ''Hayır, geldiğimden haberi yok. Aramız biraz bozuldu ama hallettik. Ben senin için geldim.'' Kaşlarımı inanmıyor gibi büktüm. Gülerek ''inanmıyorsun.'' dedi. ''İnanmıyorum'' diyerek onu onayladım. ''Peki, inanma. Gerçekten gitmeni istemiyorum ve haklısın ilk başta yardım etme sebebim İkra için olacaktı ama sonra atışınca gerçekten kötü hissettim. Bizim için o kadar şey yaptın, başından neler geçti ve biz nankörlük edip iyi olacağın düşüncesiyle gitmeni istedik. Sen haklıydın, yanımızda kalmak istiyorsan sana her zaman kapımız açık olmalıydı.'' bu kez inanamadığım için değil şaşırdığım için kaşlarım havalandı. ''Eee?'' ''Eesi şu, Tibet'e bile kendini affettirebilmesi için şans verdiysen. Bana da verebilirsin diye düşünüyorum, Bence beni Tibet'ten daha çok seviyorsundur. Üstelik senin için o piç kurusuyla iş birliği yaptım. Üşenmeden babamı araya sokup tüm okul müdürlerini seni almamaları için ikna ettim. Bunları yaptıklarımı söylemek için değil benim için gerçekten değerli olduğunu anlaman için söylüyorum.'' dudaklarımı büzüp sağa sola doğru oynattım. Düşünüyordum, affetmeye değer miydi? ''En azından Tibet'ten yardım istemediğimi ona affettirmesi için şans verdiğimi anlamışsın.'' diye mırıldandım. Güldü ve kafasını yere eğip ayaklarını oynattı. ''Evet, anladım. Okul çıkışı Meyus'a gideceğiz. Badana yapılması gerekiyor üst katlara. Sende bizimle gel.'' Kafasını yerden kaldırıp bana baktığında sinirle güldüm. ''Hah! Yok artık, kovulduğum yere gelmemi mi bekliyorsun?'' Burçak gözlerini devirdi ''Meyustan kimse seni kovmadı, kovamaz. O kadar da değil.'' ''Fark etmez, özellikle Ne Zeyd'in ne de Ceyda'nın olduğu yere gelmek istemiyorum. Dağhan ve Defne için de aynı şey geçerli ama özellikle diğer ikisini görmek istemiyorum.'' Burçak anlayışla kafasını aşağı yukarı salladı, sonra bana doğru birkaç adım atıp ellerini omuzlarıma koydu. ''Bak, Defne bu konuda tarafsız. Gitmeni o da istemiyor ama Zeyd'e de kafa tutmaz. Dağhan desen Atilla'yı aslında o gönderdi, Atilla beraber yardım etmek istemiş ama Dağhan gizli ajanlık yapmış. Anlayacağın onlar da kendilerini kandırıyorlar.'' bu duyduklarım karşısında özellikle Dağhan konusunda gülümsememek için zor durdum. ''Sen peki? Zeyd bunu öğrendiğinde sana da kızmayacak mı?'' Burçak kahkaha atarak ellerini omuzumdan çekti. ''O önce bi kendi sözünde dursun, seni göndermek istiyor ama seni izlemeye gelip duruyor.'' ''Ne demek izlemeye gelip duruyor?'' bu gerçek miydi? Bir kere geldiğini görmüştüm ama devamı da mı vardı? ''Yani, Atilla'nın sana yardım ettiğini öğrenip Tuna'yı sıkıştırdığına göre, ha bir de sürekli ortadan kaybolup Meyus'un yapılma konusunu bana yıktığına göre.'' Geçirdiğim iki günü kafamda hızlıca tekrar ettim, onu bir kere bile görmemiştim. Evde işler yapmıştım, ara ara özlemle kendime engel olamamış cama bakmıştım ama kimse yoktu, buna emindim. Kimse gelmemişti, gelse görürdüm. Dışarı markete gidip gelmiş etrafımı özenle kontrol etmiştim ama kimse yoktu, kimseyi görememiştim. Tuna da bana Zeyd'in kendisini sıkıştırdığını söylememişti, bunu ona sonra soracaktım. ''Vera, rica ediyorum okul çıkışı benimle Meyus'a gel. En azından Dağhan'ı başımdan al, kafamızı ütülüyor Atilla'yla benim.'' Bu kez gülümsememe engel olamadım. ''neden?'' ''Sürekli seni soruyor, nasıl? İyileşti mi? Okulu bırakmıyor değil mi? Tibet ona döneklik yapmıyor değil mi? Daha tonla soru.'' Gülümsemem kahkaha dönüştü, onları darladığını düşünüp aklımda canlandırınca bu görüntü oldukça komik gelmişti gözüme. ''Onların olduğu yere gelmem Burçak, başka bir yerde mesela okulda falan görür beni rahatlar.'' Burçak hüsranla omuzlarını düşürüp ''Peki öyleyse.'' diye mırıldandı. ''Beni affettin ama değil mi?'' ''Bilmem, bakacağız. Henüz tamamen değil ama'' diyerek cevaplayıp yüzünü az da olsa gülümsettim. ''Ben onu tamamlarım.'' dedi ve ikinci zil sesiyle kafasını kaldırdı. ''Ben bizimkilerin yanına geçeyim, görüşürüz.'' kafamı hafifçe eğerek onunla selamlaştım, yanımdan geçip giderken arkamı dönüp ''Burçak.'' diye seslendim. Sözlerinde durmaları bir gün bile sürmemişti, bana kıyamadıklarını görebiliyordum. Bu da bana gerçekten değer verdiklerini bir kez daha kanıtlıyordu. ''Teşekkür ederim.'' hızlı adımlarla gidip arkasından kollarımı ona doladım. Bu kadar çabuk yumuşamaktan nefret ediyordum ama onları da çok seviyordum. Onlar benim ilk gerçek dostlarımdı, onlara gerçekten çok bağlanmıştım. Birçok şey atlatmıştık beraber, nasıl bağlanmayacaktım ki? Kollarımı çözeceğim sırada Burçağın hareketsiz kalması dikkatimi çekti, yüzümü eğip önüne baktığımda gördüğüm yüzle kollarım buz kesti, öylece kala kaldım ve karşımdaki sorgulayıcı ama öfkelenmiş yüze baktım. ''Bende nerede olduğunu merak ediyordum.''
|
0% |