Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33. Bölüm

@byzloey

''Bende nerede olduğunu merak ediyordum.'' Zeyd beni görmezden gelmiş tamamen Burçağa odaklanmıştı. Kaşlarım çatık vaziyette ellerimi kendime gelerek yavaş yavaş Burçağın kollarından çektim ve bir adım sola doğru geriledim Zeyd'i daha rahat görebilmek için. Sık nefes alıyor öylece Burçağa bakıyordu, kaşları hafif çıkık çenesi de hafif kasılmış gibiydi. Yeşil gözleri Burçağa öyle bir bakıyordu ki nadiren koyulaşan tonuna ulaşmaya az kalmış gibiydi. ''Ben de tam yanınıza geliyordum.'' diye mırıldandı Burçak ne diyeceğini bilememiş bir tonda. Elini ensesine atıp omuzunun üzerinden bana kısa bir bakış attı. ''Peki.'' Zeyd arkasını dönüp gitmek için iki adım attı ve üçüncü adımında duraksayıp omuzunun üzerinden Burçak ve bana baktı. Bir şey söylemesini beklediğim için pür dikkat arkasından onu izledim ama bir şey söylemeden yürümeye devam etti. Burçak da ağır adımlarla ilerlemeye devam etti, ben de derin bir nefes verip stres içinde kantine doğru Tuna ve Atilla'nın yanına ilerledim.

Zeyd'i bir anda karşımda görünce gerilmiştim, hatta düzgün nefes bile alamamıştım. Ona olan kırgınlığım ve kızgınlığım yüzünden yanından öylece geçip gitmem gerekirdi ama öyle bir aklımı başımdan almıştı ki ona karşı olan duygularım tuzla buz olmuştu.

Kantine girer girmez yere eğdiğim kafamı kaldırıp bizimkileri etrafta aradım ve bulur bulmaz koşar adımlarla yanlarına ilerledim. Fazla gerilmiştim, neden geriliyordum ki? Haksızdı hala sert tavırlı triplerine giriyordu.

''Zeyd'in seni sıkıştırdığını neden bana söylemedin?'' dedim biraz öfkeli bir tonda Tuna'nın yanına otururken. Ağzındaki lokma boğazında kaldı ve art arda öksürmeye başladı. ''Ne?'' Atilla çattığı kaşlarıyla Tuna'ya döndü. Tuna zorlukla yutkunup yanındaki suyu dikleyerek ağzından dökülen suları elinin tersiyle sildi. ''Sen nereden öğrendin? Ne ara öğrendin?'' Hala aynı dik bakışlarım Tuna'nın üzerindeyken ''Cevap ver Tuna.'' diye mırıldandım. Derin bir nefes alıp Atilla ile bana baktı. ''Dün sıkıştırdı, sana kim yardım ediyor dedi. Ben de Tibet'in adını vermektense Atilla'yı satmak daha mantıklı diye düşündüm.'' Atilla eliyle yüzünü avuçlayıp ''Geri zekâlı bu çocuk.'' diye mırıldandı. ''Olum beni niye söylüyorsun?''

Tuna omuz silkip ''Ne bileyim hastanede Vera'yı yolladı diye bağırıp çağırdın ya ondan sana bir şey söylemez diye düşündüm.'' dedi. O gün soramadığım bağırışın sebebi şimdi anlaşılırken belli belirsiz kaşlarım çatıldı, boğazımı temizleyip dudaklarımda varla yok arası oluşan gülümsemeyle Atilla'ya döndüm.

''Sen Zeyd'e mi bağırdın?'' Çenesini sıvazlayıp arkasına yaslandı ve kötü bakışlarını doğrudan Tuna'ya çevirerek kafasını salladı. ''Dediğim gibi, bizim yanımızda da iyi olabilirsin saçma sapan triplere girmeye gerek yok.'' Tuna parmağını şıklatıp işaret parmağını Atilla'ya uzattı. ''Bak adam gibi adam.'' kıkırdamama engel olamadım.

Atilla da kötü bakışlarını ondan zilin sesiyle çekmiş bana çevirmişti. ''Ben sınıfa gidiyorum, bu Geri zekâlıyla aynı oksijeni daha fazla solumak istemiyorum.'' Tuna hayretle kaşlarını kaldırıp arkasına yaslandı ve rahat bir ifadeyle sandalyesinden kalkan Atilla'ya baktı. ''Atla lan o zaman camdan aşağı.'' Atilla gülmemek için dudaklarını ısırırken gülmeye başladı. ''Geri zekâlı dediğimde tepki gösteriyor değil mi?'' diyerek bana sordu ve işaret parmağını cama doğrulttu. Kantin giriş katındaydı, gülmemek için ne kadar dudaklarımı ısırsam da kahkahama engel olamadım.

''Ah Burçağın yerinde ben olacaktım var ya... Anında sınıfın da değil okulun IQ'su düşer diye attırırdım seni okuldan. Bir de burslu girdin.'' Atilla gülerek yanımızdan giderken güldüğüm için Tuna'nın kötü bakışları bana döndü.

''Gül sen gül. Çok gülen çok ağlarmış.'' diyerek sandalyeden bir havayla kalktı ve kantin çıkışına doğru yürümeye başladı. Yarım bıraktığı tostundan bir ısırık alıp bende peşinden ilerlemeye başladım. Doğru dürüst kahvaltı bile yapamamıştım, tostun tadı damağıma oldukça güzel gelince almadığıma yanıp Tuna'nın peşine sınıfa girdim.

Hazal ve yılanları Samet ile bir şeyler konuşuyordu. Gözlerim kısa süre üstlerinde dolandı, dikkat çekmemek için üzerlerinden çekeceğim sırada Nil itici bakışlarını üzerime çevirdi ve onlara olan bakışımı yakaladı. ''Tatlım, gel sende sohbet et bizimle yalnız kalmışsındır.'' dedi iğneleyici tonda.

''Sen nereden öğrendin yılan ya.'' diye söylenerek onlara cevap vermeden ilk gün ki sırama geçtim. Zeyd'in yanına Ceyda geçmişti, Tuna mecburen eski arkadaşının yerindeydi. Bende içeri girdiğimde Atilla'yı yerimde görüp gülümsememek için çaba gösterdim.

Bana izin vererek yan döndü. Bende yanına geçip otururken ''Teşekkürler.'' diye mırıldandım kafamı eğerek. ''Ne demek gülüm, seni bu kurtlar arasında yalnız bırakır mıyım hiç?'' Gülümseyerek çantamdaki ders kitabını çıkardım. ''İlk gün ki gibi.'' dedi ve çantasından kitap çıkarma bahanesiyle bana dönüp gülümsedi.

''Evet çocuklar, Günaydın. Nasılsınız bakalım?'' içeri giren edebiyat öğretmeniyle kitabımı masaya bırakıp Atilla ile aynanda önüme döndüm. Herkes farklı cevaplar verirken öğretmen sessiz kalanlardan bana ve Zeyd'e özellikle sordu. ''Zeyd , Vera siz nasılsınız?''

Bunu beklemediğim için biraz afallayarak cevap vereceğim sırada Zeyd benden önce ''Kötü.'' diyerek yanıtladı. Kaşlarım belli belirsiz çatılırken öğretmen çantasını bırakmış sandalyesine oturuyordu. ''Neden Zeyd? Dersler mi yoğun?'' Zeyd hafif bir gülümsemeyle gözlerini bana çevirdiğinde fark etmeden yutkundum. Gözlerimi ondan önce ondan çekip öğretmene döndürdüm. ''Gönül işleri diyelim.'' Öğretmen memnun şekilde gülümseyip ''Vay... Senden ilk defa böyle bir şey duyuyorum Zeyd. Bunu söylediğim için affet ama buna sevindim.'' Zeyd'in afallamış suratı öğretmene dönerken öğretmen bana döndü. ''Sen Vera?''

''Ben de iyi sayılmam hocam.'' diye mırıldandım. ''Neden? Senin de mi gönül işleri?'' Bakışlarımı Zeyd'e ve yanındakilerde gezdirip ''Sadece o olsa iyi.'' dedim iğneleyici bir tonda. ''Beni sevdiklerini düşündüğüm insanların yanılgısına uğradım.'' Öğretmen dudaklarını büzüp ''En kötü durumlardan biri ama buna da sevindim.'' diyerek ellerini masaya dayayıp birleştirerek bize döndü.

''Duyduğuma göre Tarih ve Coğrafya da çok iyi işler çıkarmışsınız. Coğrafya öğretmeniniz sizin karşılıklı okyanuslar ve ormanlar konuşmanızı çok beğenmiş, Tarih öğretmeniniz de ödevlerdeki tarihi şu an ki duygulara taşımanızı çok beğenmiş. Bu karşılıklı güzel duygularınızı benim için bir kez daha dile getirmenizi istiyorum. Sözlünüze direk yüz gireceğim.'' Kaşlarım tekrar çatıldı, Zeyd ile beraber karşılıklı duygular barındırmak mı?

Üstelik onca şeyden sonra, günler aylar yetmezdi anlatmaya ama bunca söylenecek şey varken ben susmak istiyordum.

''İstemiyorum öğretmenim. Başkasıyla yapsın.'' dedim kararlı şekilde. Edebiyatçı kaşlarını çatıp bana döndü. ''Nedenini sorabilir miyim?''

''Bir kez daha yarı yolda kalmak istemiyorum.'' dedim ve bakışlarımı tamamen Zeyd'e çevirdim. Bakışları bana yoğunlaşmıştı, yeşilleri git gide kararıyordu. Sertçe benim bile fark edebileceğim şekilde yutkundu ve önüne döndü. ''Şimdi anlaşıldı...'' diye mırıldandı öğretmen. Sınıfta bir sessizlik hüküm sürerken Nil'in sinir geren sesi sınıfın sessizliğini böldü. ''A-a ne oldu sizin ormanlar mı yandı? Denizler mi kurudu? Hayırdır?'' dedi ve alayla gülerken göz kırptı. Sinirden elimi yumruk yaptım ve sakinliğimi korumaya çalıştım, zaten yaşananları sindiremiyordum tüm hıncımı Nil'den almamak için hiçbir engelim yoktu.

''Birbirlerine karşı duyguları bitti ya ondan yapamazlar hocam.'' dedi Hazal da alayla. Yumruklarımı biraz daha sıktım. ''Zeyd istersen beraber yapabiliriz tatlım. Ben seni yarı yolda bırakmam, hem Vera gibi sıkıcı da değilimdir.'' Kafam öyle bir hiddetle Hazal'a döndü ki bir an kopacak sandım. Ben dudaklarımı aralayıp öfkemi kusacağım sırada başka baskın bir ses duyuldu. ''Sen bir düz yolda yürümeyi öğren Hazal, sonra gözünü başka yollara dikersin.'' Ceyda'nın ardından öğretmen masaya yüzüğünü vurarak baskın bir ses çıkardı. ''yeter çocuklar!''

''Hocam Vera'yı illa istiyorsanız bende arkadaşa yardımcı olabilirim.'' Yanımda sakince oturan Atilla, diğer köşede oturan Burçak, Dağhan ve Zeyd hatta Defne ve Ceyda bile Samet'e döndü.

Tuna'nın bakışlarından bahsetmiyordum bile. Hepsi Samet'e öyle öldürücü bir bakış atmıştı ki sanki bana bakıyorlarmışcasına gerilmiş oturduğum yere sinmiştim. Öğretmen ellerini yumruk yaptığını yeni fark ettiğim Zeyd'e döndü ve ''Eğer sen istemiyorsan Zeyd arkada-''

''İstiyorum hocam. O da istiyor, değil mi Vera?'' diyerek bana öyle bir döndü ki sertçe yutkundum.

Hayır Vera, kızgınsın ona! Hayır sakın kabul etme! Hayır etkilemesine izin verme!

''Öyleyse ikinizin de bu duyguları birbirinize söyler gibi kâğıda dökmenizi istiyorum. Bir yarışma var, ben sizin yazdıklarınızı derleyeceğim ve yarışmaya göndereceğim. Yarışma'nın konusu kin, nefret, hayal kırıklığı ve aşk içeriyor. Hüzün içinde doğan ve yaşamaya çalışan bir aşkı anlatmanızı istiyorum sizden.'' Öğretmenin lafı bittikten sonra ''Tam bizi anlatıyorsunuz.'' diye mırıldandım.

Zeyd derin bir nefes verip yumruk yaptığı ellerini çözdü ve öğretmene döndü. ''Ne kadar süremiz var?'' Öğretmen çantasından ikiye katladığı kâğıdı çıkarıp bir şey arar gibi gözlerini kağıtta gezdirdi ve saniyeler içinde bulmuş gibi bakışlarını oraya kilitledi. ''dokuz gün falan ama ben de düzenleyeceğim işim uzun en geç beş gün içinde bitirebilir misiniz? Mesela Cuma'ya kadar bitirirseniz şahane olur.'' Cuma'ya kadar... Duygu içeren bir yazı.

''Ne kadarlık bir yazıdan bahsediyoruz?'' diye sordum öğretmene doğru. ''Şöyle, ikinizde kendi ağzınızdan ihanet ve acı kin için bir sayfa, hüzün içinde doğan ve yaşamaya çalışan aşk için de ikişer sayfa yazacaksınız. Ben onları düzenleyecek betimlemelerle uzatacağım. Daha uzun da yazabilirsiniz çok bir önemi yok. Yazdığınızda cuma günün ki dersimiz de burada okuyacaksınız daha sonra hep birlikte eleştireceğiz. Çünkü çoğunluğun düşüncesine göre düzenlemeler yapacağım.'' Harika! Bir de böyle bir sınıfta duygularımı mı okuyacaktım. Bu bildiğin Hazal ve yılanlarına yeni bir maskara vermekti.

''Başka sorunuz yoksa, derse başlıyoruz.'' yana yakıla kitabı açıp saçlarımı çekiştirdim ''Bir bu eksikti'' diye mırıldanırken. Ben kaldığımız yeri ararken Zeyd'in sesi tekrar sayfa sesinden başka ses çıkmayan sınıfta yankılandı. ''Yazdıklarımız hakkında dürüst olmalıyız hocam. İkimizde bu konuda söz versek daha iyi olmaz mı?'' Öğretmen kafasını kitaptan kaldırıp benle Zeyd arasında göz gezdirdi. ''Peki öyleyse, birbirinizin dürüst olmadığınızı düşündüğünüz yerler olursa üç sayfayı baştan bir günde yazmanız gerekir. Anlaştık mı?'' Zeyd'in bana dönen bakışlarına ciddiyetsiz şekilde gülümsedim ve ''Hiç bu kadar dürüst olmak istememiştim.'' diyerek gözlerimi ondan çekip kitaba indirdim.

Dürüstlüğüm altında ezilecekti, içimde açtığı öfke ve yarayı duyduğunda, bu söylediğine pişman olacaktı. İlk defa birine bu kadar âşık olmak üzereyken daha olamadan kırılmanın ne demek olduğunu derinden hissedecekti, ve bana söyledikleri için tekrar pişmanlık duyacaktı.

Okul Çıkışı

''Ya bacım ne olur gelsen?'' Tuna'ya ters ters baktım. ''Ben Zeyd ve Ceyda'nın olduğu yere gelmek istemiyorum. Açık açık bana görüşmeyeceğimizi söylediler ben niye yüzsüz gibi gidiyorum yanlarına?'' Tuna koluma girip okul bahçesine doğru benim gibi salına salına yürümeye başladı. ''Haklısın kankaların baş tacı ama ben gidiyorum üstelik Atilla ve Burçak beni erkekler tuvaletinde sıkıştırıp seni gelmen için ikna etmem konusunda tembihlediler. Hatta seni getirmezsem Burçak kantinden bir daha hiçbir şey alamayacağımı söyledi. Yazık değil mi bana?'' kafamı sola doğru çevirdiğimde bana attığı yavru bakışlardan gram etkilenmeyerek ''Ben sana alırım öyleyse.'' diye cevap verip önüme döndüm.

''Aşırı mantıklı yalnız. Ah bu aklıma Burçağın yanında gelmeliydi.'' Bu haline gülerek montumun önünü çektim, hava soğuktu Kış gelmişti. Okul başkanlığı ile de gram ilgilenememiştim, söylediklerimin hepsi havada kalmıştı.

Bahçenin çıkışına geldiğimizde arkadan Tuna ve benim omuzuma biri yüklendi. ''Nereye gençler, Meyus yolu solda.'' Burçağın kolunu omuzumdan indirerek '''Gelmiyorum ben.'' diye mırıldandım.

''Ne demek gelmiyorum, saçmalama.'' ona ters bir bakış atarak Tuna'nın kolumdaki elini kolumdan çıkardım. ''Siz Meyus'a bende durağa.'' Tuna bana üzgün bakışlar atarken Burçak Tuna'ya döndü. ''Lan ben sana ikna etmezsen kantinden hiçbir şey alamazsın demedim mi?'' diye sordu. Tuna eliyle beni işaret ederek ''Söyledim ama ben alırım sana dedi.'' diye babasına şikâyet eden çocuk gibi önce bana sonra ona baktı.

Burçak derin bir nefes verirken verdiği nefesi tam karşıma geçtiği için yüzüme çarpmıştı.

''Gelmiyor musun sen şimdi?'' kafamı sağa sola sallayarak ''Gelmiyorum.'' diye direttim. ''İkra da geliyor ama annesinden izin kopardı.'' işte bu hayret edilecek bir gelişmeydi. Teyzem en az bir hafta onu evden çıkarmaz diye düşünmüştüm. ''Siz eğlenin işte, ben istenmediğim yere gelmem.'' Dakikalar sonra önümüzde Atilla arabasıyla durdu ve camı açıp kafasını bana çevirdi. ''Gelmiyor musun?'' sinirden gülerek ''Gelmiyorum. Ya gelmiyorum ne diye hepiniz papağan gibi bunu soruyorsunuz.'' Burçak Atilla ile kısa bir bakıştı ve bana döndü. ''Sen şimdi benim Baldızım oluyorsun değil mi?'' Konunun ne alakasını olduğunu anlamadığım için kaşlarım çatıldı. ''Galiba.''

Kafasını memnuniyetle sallarken duraksayıp bana döndü. ''Galiba ne lan eniştenim ben senin.'' beni azarladıktan sonra Atilla'ya döndü ve parmağını bana doğrulttu. ''Ben onun için ne kadar iyi bir enişteyim ama onun bana yaptığı baldızlığa bak. Cezayı hak ettin, sen şimdi gelmek istemiyorsun değil mi?'' Bıkkın ifadeyle ona bakıp ''İstemiyorum.'' dedim son kez. Çantamı düzeltip arkamı döndüğüm sırada yanımızdan hızlıca üç motor geçti, bir tanesinin kafası bize doğru döndü. Bakan Zeyd olmalıydı, görememiştim çünkü onlara bakıp Burçağa arkamı döndüğüm anda bir anda havalanmış çığlık atmıştım.

''Lan! Ne yapıyorsun bırak beni.'' Kafam yere doğru sarkarken Burçağın omuzu resmen mideme yapıştı. ''Sana ceza veriyorum Baldız.'' arabaya doğru yürümeye başlarken ayaklarımı savurdum ama elinin birini ayak uçlarımı tutarak engelledi. ''Ya bıraksana beni.''

Atilla ve Tuna kahkaha atarken bir fotoğraf sesi geldi, Kafamı Burçağın sırtından kaldırdığımda Tuna'nın bizi çektiğini görüp ''Sil onu.'' diye bağırdım ama Burçak beni indirmiş arabaya doğru iteliyordu.

''Ya istemiyorum diyorum. Bu resmen adam kaç- Ah!'' sırtımdan çekilmemle ön koltuğa girmiş bulundum ve güçlü kollar omuzlarıma baskı yapmaya başladı. Sırtımdan çekerken canımın acısıyla sözüm yarıda kalmıştı çünkü Atilla da beni arkamdan çekerek ön koltuğa oturtmuştu. Burçak anında debelenmemden kurtularak kemerimi bağlarken çırpınmamın işe yaramayacağını anlayıp bıraktım. Burçak kemerimi bağladıktan hemen sonra arka koltuğa Tuna atladı ve Burçak kapımı kapatır kapatmaz kapılar kitlendi, ben kilitten gözümü cama kaldırırken Burçak arabanın dışından bana el sallayarak ''Meyusta görüşürüz.'' diyerek sırıttı.

Hırsla Atilla'ya döndüm ve aynadan Tuna'ya baktım. ''Siz bittiniz biliyorsunuz değil mi? Daha acısız ölüm şekilleri vardı aslında ama merak ediyorum fantezi falan mı deniyorsunuz.'' Atilla arabayı çalıştırmış Meyus'a doğru sürerken Tuna ile gülümsüyorlardı. ''Arabadan inmem bende olur biter.'' diye mırıldandım ve kafamı cama döndüm. Asla pes etmeyecektim!

''Arabadan da yaka paça çıkarırız.'' Atilla'ya dönüp ellerimi kaplan gibi içe doğru büktüm. ''Bu tırnaklarla parçalarım yüzünü.'' Tuna kahkaha atarken Atilla'nın gözleri yol ile benim aramda gidip geldi. ''Bize fantezi mi deniyorsunuz diyene bak.'' derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım.

Gerçekten aklımı kaçırmama az kalmıştı. ''Hem annem babam arayacak onlara yalan söyleyeceğimi mi düşünüyorsunuz?'' Tuna orta boşluktan kafasını öne doğru uzatıp otuz iki diş sırıttı. ''Onu İkra halletti.''

Yüzümdeki keyifli gülüş anında solarken yerini hüsran aldı. ''İnat etme. Orayı yeniden dizayn edeceğiz sende bizimle orayı yeniden dizayn et.''

''Beni istemediler Atilla anlıyor musun? İstemediler. Ben o yatakta Zeyd ile beraber uyumuştum, oraya gözlerimizi çizmişti ama hiçbir şey olmamış gibi günler sonra bana git daha mutlu olursun dediler. Sizin gibi gelip bizimle de iyi olabilirsin diyebilirlerdi. Senin için daha iyi olabiliriz diyebilirlerdi ama onlar bencillik yaptı. Belki de beni hiç sevmediler ayrıca ben kendim için neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verebilecek yaştayım.'' öfkemi kusmak biraz iyi gelmişti ki arkadan gelen kız sesiyle duraksadım, kaşlarım çatıldı.

Kafamı arkaya doğru çevirdiğimde Tuna'yı dudaklarını birbirine bastırmış elinde açık telefonla gördüm. Telefonun açık ekranında 'Can parçam' yazıyordu.

Derin bir nefes vererek arkama yaslandım, kesinlikle duyduğu için utanmış ya da pişman falan değildim. Söylemek için yüzlerine bakmak istemiyordum, duyduğu gayette iyi olmuştu. Bencillik yapmışlardı, beni öylece pat diye bırakamazlardı.

Telefon kapandı, Tuna arkasına yaslanıp telefonu cebine attı. Arabada sessizlik hüküm sürerken Atilla ''Haklısın, ama sakin ol biraz. Onlar sana değer veriyor sadece akıllarında bir şeyler var.'' diyerek Meyus'un alt katına giriş yaptı. Ne olduğunu sormadım umurumda da değildi.

Araba Meyus'un alt katına girdiğinde gerçekten her tarafın isle kaplandığını şu an daha net görebiliyordum. Atilla arabayı park ettikten sonra Tuna ile ikisi arabadan indi, ben inmedim. İnatçıydım işte, istenmediğim yerde durmak istemiyordum. Kim dururdu ki?

Kapım Atilla tarafından açıldı, dakikalar sonra içeri motoruyla Burçak girdi.

''Hadi gülüm ya uğraştırma bizi, çıkartacağımızı biliyorsun.'' sıkıntıyla nefes verdim ve birbirine doladığım kollarımı çözdüm. Burçak motordan inip kaskını çıkarırken saçlarını savurup bize döndü. ''Çıkmıyor mu?''

Atilla ve Tuna kafasını sağa sola sallarken Burçak ağır adımlarla bana doğru geldi. Adımları boş yerde yankılanıyordu, ayrıca burası ağır şekilde hala is kokuyordu. ''Vera, ya çıkarsın bizimle yukarı gelirsin. Ya da İkra'yı çağırırım başının etini yer.'' Evet, İkra başımın etini yerdi. Hem de öyle bir yerdi ki arabadan inmediğime pişman olurdum. ''Ya da kucaklayabiliriz. Bu da bir seçenek.'' dedi Atilla Alayla.

Onlara kötü bir bakış atıp kemeri çözdüm ve ağır adımlarla arabadan indim. Gözlerim etrafa kayarken alt katın neredeyse simsiyah ve yıkık dökük olduğunu gördüm. ''Bina nasıl çökmedi?'' diye sordum hala etrafı incelerken.

''Sağlam bina olunca hiçbir şey olmuyor, o kadar büyük bir yangın çıkmadan müdahale etmişler Allahtan.'' Merdivenlere yönelirken gerçekten alt katın oldukça kötü olduğunu fark ettim. İlk kata çıktığımızda yatakların hepsinin kaldırıldığını görüp Burçağa döndüm, ne soracağımı anlamış gibi benden sormadan cevapladı. ''Artık herkesi almıyoruz içeri.'' Neden olduğu ortadaydı. Burak adam sokabilirdi, başka bir yangın çıkabilirdi veya başka aklımıza gelemeyecek tonla ihtimallerden biri gerçekleşebilirdi. Üst kata çıkarken adımlarım yavaşladı. Herkes önden giderken belimde hissettiğim Tuna'nın eliydi, onun desteğiyle istemeyerek son basamağı çıktım.

Gözüm etrafa duvarlara kaydı, evet burası da biraz kötü görünüyordu. Boyanmaya kesinlikle ihtiyacı vardı. Gözlerimi etraftan aldığımda buradaki her şeyin çıkarılmış olduğunu sadece yeni yatakların geldiğini gördüm. Tüm eşyalar çıkarılmıştı, sadece yataklar ve ısıtıcılar vardı. Yerin altından sıcak borular geçtiği için çok da soğuk sayılmazdı ama camı açtıklarında içerisi baya esiyordu.

''Hoş geldin.'' dedi çekingen şekilde Defne, ona doğru dönüp kafamı hafifçe salladım. ''İsteyerek gelmedi.'' dedi Tuna cümleyi bastırarak söylerken. ''Olsun yine de geldi.'' Ceyda'ya öfke dolu bakışlarımı çevireceğim sırada yüzündeki mutlu ifadeyi görüp duraksadım. Bunu mutlu olduğu için söylemişti, yüzünde samimi bir gülümseme vardı. Cevap vermedim ve köşeye geçip ayakta dikildim.

İçeriden elinde içeceklerle İkra çıktı. ''Neyse ki Mutfak sağlam, neredeyse yangın içeri girmemiş gibi. Çok tuhaf.'' tepsiyi ortaya açtıkları katlamalı masaya bıraktı. Önce Burçağı görüp sarıldı ardından bakışları Tuna ve bana döndü. ''gelmişsiniz.'' dedi mutlu şekilde, bense onun aksine oldukça mutsuzdum ve bu mutsuzluğum suratımdan okunuyordu.

''Tulumlar almıştık, üstümüz kirlenmesin giyelim.'' Ceyda herkese tulum uzatırken bana da bir tane uzatınca duraksadım, fazla mı almışlardı yoksa benim için miydi?

Sessizce tulumu elinden aldım. Ceyda buradaki lavaboya Defne ile ilerlerken erkekler beraber giyineceğini söyledi. ''İstersen üst kattaki lavaboda giyin sende.'' Burçağın söylediğinin ardından İkra ile bakıştık ama o şu an badanaya yardım etmeyeceğini söylemiş beni yarı yolda bırakmıştı. ''Yo, gerek yok beklerim ben kızları.''

Zeyd kenarda duran bazı boyaları eline aldı ve yanımdan geçerken elime bir tanesini tutuşturdu. Ne olduğunu anlamadan boyayı bir anda tutmuş bulundum, kafamı kaldırıp ona ne yaptığını soracağım sırada ''Yukarı gel.'' diyerek nazik bir tonda konuştu, benden cevap beklemeden merdivenlere yönelince bakışlarım bizimkilere döndü ama hepsi anlaşmış gibi omuz silkmişti.

Söylene söylene merdivenlerden çıktım, bir elimde boya varken diğerinde tulumu tutuyordum.

Yukarı çıkıp boyayı Zeyd'in bıraktığı diğer boyaların yanına bıraktım. Arkamı dönüp gideceğim sırada arkamdan keskin sesi sadece yataktan ibaret olan odada yankılandı. ''Burada giyinebilirsin, lavaboda yani.'' Arkamı dönmeden ''İstemez.'' diyerek bir adım attım.

''Bu katı beraber boyayacağız.'' merdivenin başına gelmiş inmeye yeltenmişken atacağım adım havada kaldı, çatık kaşlarla yüzümü ona döndüm. ''Ne dedin sen?''

''Edebiyat öğretmeninin ödevi için gayet güzel bir fırsat. Yan yana burayı boyarsak birbirimize karşı olan hislerimiz daha çok kuvvetlenir. Ne yazacağımızı ve hangi duygumuzun ağır bastığını fark edebiliriz.'' Cama yaslanmış kollarını birbirine dolamıştı, doladığı kollarını çözüp cebinden sigarasını ve çakmağını çıkardı. ''Ben dünyanın bir ucunda da olsam hangi hissimin daha ağır bastığını anlarım merak etme. Seninle aynı ortamda bulunmadan da bunu hissediyorum.'' sigarasını dudaklarının arasına koyarken gülümsedi. ''Öyle mi?''

''Öyle.'' dedim bir saniye bile düşünmeden.

''Madem öyle kal, beraber boyayalım. Görürüz kimin söylediği doğru, hangimizin söylediği doğruysa o kazanır.'' inatçı yerime oynadığını fark edip kurumuş dudaklarımı ıslattım. Evet farkındasın inadına oynuyor, neden reddetmiyorsun?

Neden kalmak istiyorsun Vera?

''Peki.'' diyerek merdivendeki ayağımı çektim ve bu katın yani Zeyd'in lavabosuna ilerleyerek kapıyı sertçe kapattım. ''Geri zekâlı, kim kazanacakmış.'' diye mırıldandım üzerimi çıkarırken. ''bende Geri zekâlıyım, niye inatlaşıyorsam.'' çıkardığım üstümü kenara bırakıp tulumu giyeceğim sırada kapının hemen arkasından ''Yine kendi kendine mi konuşuyorsun.'' diye bir ses gelince sıçradım.

Öfkeyle tulumu bir çırpıda giyip kapıyı açtım. ''Yine beni mi dinliyorsun?'' Sigarasından derin bir nefes çekip beni süzdü. ''Mavi yakışmış, her zaman yakıştı.'' Üzerimdeki tuluma baktığımda gözlerimle neredeyse aynı tonda olduğunu fark edip bir an afalladım. ''Daha yakışanını bulursun, bu kadar dert etme.'' diyerek önünden geçtim, boyanın önüne gelip eğildim. ''Her okyanus aynı değildir. Bu Mavi'nin en güzel tonu'' sözüne cevap vermedim, şu an hiç edebiyat yapacak değildim. Hiç imalı imalı laf da söylemeyecektim, bu bile onu mutlu ederdi çünkü hala onu önemsediğimi biliyordu.

''Ağızın değil elin çalışsın.'' diyerek boyanın kapağını açmaya çalıştım. Arkamdan adım sesleri geldi, ben hala kapağı açmaya çalışırken eğildi, elleri saçlarımı omuzumun üzerinden geri atarken kaşlarımı çatarak şaşkınca ona döndüm. ''Ne yapıyorsun?'' keyifli bir şekilde gülümsedi. ''Sen demedin mi ağzın değil elin çalışsın diye.'' tek kaşımı sorgular şekilde kaldırıp hışımla ayağa kalktım. Bana yaslandığı için dengesini kaybedip düşecekti ki son anda düşmedi, elini yere dayayarak destek aldı. ''İyi, boyayı hâlette boyayalım o zaman.'' diyerek yerdeki fırçalara yönelip poşetlerini açmaya başladım.

Zeyd hala gülümserken bir yandan azalmış sigarasını içiyor diğer yandan boya kutusunu açıyordu.

Poşet açma İşim bittiğinde Öylece is kokan duvara yaslanıp onu izledim. Saçları git gide uzamıştı, göz altları mor değildi ama çökmüştü, uykusuz görünüyordu. Sol elinin üzerinde morarmaya dönen bir kızarıklık vardı, tulumunun altında siyah kazağı vardı. Kazağı boğazına kadar kapatıyordu, saçlarının ucu hafif kazağının boğazına doğru uzundu. Sakalları biraz çıkmıştı ama özensiz durmuyordu.

''Gözlerin değil elin çalışsın.'' diyerek kafasını bana kaldırdığında rahatsızca kıpırdanıp gözlerimi ondan kaçırdım. Paniklemiştim, ''ben senin gibi istemeyip sonra peşine takılmıyorum. '' yanına gidip hazırladığı boyaya ikinci fırçayı bandırdım.

''İstemediğimi söylediğimi hatırlamıyorum.'' kafamı kaldırıp gayet kendimden emin şekilde ona diktim gözlerimi. ''İstediğini söylediğini hatırlamıyorum.'' tekrar yüzümü boyaya eğip fırçayı çıkardım. ''İstiyorum.''

Ayağa kalkarken ona doğru inanmadığımı belli edercesine gülümsedim. ''Ne bu oyunu kazanmak için başvurduğun bir hile mi?'' Zeyd saçlarına elini geçirip geri savurdu, ardından kurumuş dudaklarını ısırıp gözlerini kıstı.

''Açık sözlülük, bir insan sevdiğinin iyiliğini düşünmeli.'' gür bir kahkaha attım, kahkaham boş odada yankılanırken sinirden gülmemi durduramıyordum. Fırçayı duvara değdirdim ve ona doğru kafamı çevirip ''İnsan sevdiğini düşünmeli evet. Mesela onu üzecek şeyleri bile bile yapmamalı, birçok şeye göğüs gerdiği olaylarda tek bırakmamalı. Ona sevdiğini hissettirip sonra yarı yolda bırakmamalı. İnsan sevdiğinin iyiliğini böyle düşünmeli.'' yüzümü ondan çekip duvarı boyamaya devam ettim. Kurduğum cümleler karşısında sessiz kalmıştı, haklı olduğumu biliyordu.

Boya tamamen yukarı yetişmiyordu, Zeyd'in boyu uzundu muhtemelen onun yetişir diye düşünerek yetiştiği yere kadar boyamaya devam ettim. Arkamda duran diğer fırçayı alıp diğer duvarın öbür tarafını başladı, ortalık sessizdi. Aşağıdan ara sıra gülme sesleri geliyordu, Duymazdan gelerek sessizliği bozmadan boyamaya devam ettim.

Bu kadar eğlendikleri neydi merak etmiştim ama düşünmek istemiyordum. Duvarı bitirene kadar en azından sessizliğimi koruyacak bitirir bitirmez de koşar adımlarla buradan kaçacaktım. Fırçayı boyaya daldırmak için arkamı döndüğümde Zeyd'in de yöneldiğini gördüm. Eliyle bana öncülük verdiğini işaret etti, fırçayı daldırıp ıslaklığını biraz aldım.

Arkamı dönüp boyamaya devam ettim. Önceki odasındansa şimdi odasını maviye boyuyordu, nedenini merak etmiştim. Tabi ki de sormayacaktım, sormamak adına neredeyse kendime yemin edecektim. Duvarın bu tarafı bittiğinde diğer tarafa yöneldim, Zeyd eline telefonu aldıktan birkaç dakika sonra müzik odanın sessizliğini doldurdu.

Güzel melodinin devamı duyulduğunda fırçayı tutan elim duraksadı.

''Ey, gözlerim parıldar seni görünce,

Özledim sarılsam, rahatlıcam öpünce,

Önemi yok ki darılsan,

Yanımda kalırsan''

Bakışlarımı Zeyd'e çevirdiğimde bana attığı bakışlardan dolayı yutkundum. Ne kadar yoğun, derin bakıyordu? Bu da mı ona âşık olduğumu anlaması için yaptığı oyundu.

Oyuna gerek yoktu, ona aşıktım. Ama bunu bilmeye hakkı yoktu, bakışlarımı etkilenmemiş gibi çevirdim ve boyamaya devam ettim. Cebinden bir sigara daha çıkardı ve dudaklarına yerleştirdi.

Boyamamı hızlandırmaya çalıştım, daha fazla etkilenmeden onu özlemeden bitirip gitmek istiyordum. Yanında olup böyle kırgın kalmak çok kötüydü, yan yana olup o kadar yaşanmışlığı silmesini hatırlamak çok kötüydü.

Fırçamı tekrar boyaya daldırdım, boyamayı bırakmış cam tarafa tekrar yaslanmış bana bakıyordu. Rahatsızca kıpırdanıp boğazımı temizledim. ''neden boyamıyorsun?''

''Yoruldum, dinleniyorum.'' kaşlarım hayretle kalktı. ''Öyleyse yatakta otur ya da uzan böyle ayakta nasıl dinleniyorsun?'' burukça gülümsedi, cevap vermedi. ''Bana neyse.'' diye mırıldanıp tekrar yarım bıraktığım duvara döndüm.

Bu duvarı da bitirene kadar sessizdi, odada hiçbir ses yoktu fırça sesi ve müzik sesi hariç.

Başka bir müzik duyuldu, Lana Del Rey çalıyordu sesinden anladığım kadarıyla ama bu şarkısını bilmiyordum.

Yaptığım duvar bitince Zeyd'in yarım kalan duvarına doğru ilerledim. İlk katı atmıştım, Zeyd sadece bir buçuk duvar kadar yapmıştı. Onun duvarını bitirene kadar tekrar sadece müzik ve fırça sesi duyuldu. Son kısmı da yaptıktan sonra yorulduğum için derin bir nefes verdim.

Zeyd öylece beni izliyordu, ''Gözlerin değil elin çalışsın.'' diye söyledim onun repliğini.

Gülümsedi, ''Yukarılar kaldı.''

''Onları da sen yap.'' diyerek yatağına oturmak için yöneleceğim sırada ''boyum yetişmiyor.'' diyerek omuz silkti. ''Yalan söylüyorsun.'' dedim gözlerimi kısarak onu izlerken. Yaslandığı camdan çekilip bıraktığım fırçayı aldı, uzatabildiği kadar uzattı, gerçekten en yukarıya kadar uzanmıyordu. Biraz boşluk kalıyordu ''Zıplarsan yetişir.'' onu alaya alışıma göz devirdi. ''Merdiven yok mu?'' Kafasını sağa sola salladı. ''Aslında var.'' ben yatağa otururken belimin ne kadar ağrıdığını yeni fark ediyordum. ''Hah! Nerede?'' Gülümseyerek kendi bedenini gösterdiğinde gülmemek için fazlasıyla direndim. ''ben sana merdiven olacağım sende yukarıyı boyayacaksın.''

''Hayatta olmaz, Ceyda'yı ya da Defneyi çağır.'' Zeyd alayla gülümsedi, ''Ne o? Dokunuşumdan etkilenmekten mi korktun?'' ona karşılık vererek bende alayla güldüm. ''Sabahtandır alttan alttan ima yapan sensin. Ne o etkilenmekten korkmuyor musun?'' bu yatak Zeyd'in olmasaydı anında uzanırdım, kendimi uzanmamak için zor tutuyordum. Uzanırsam kokusu burnuma dolacaktı, gerçekten kötü hissedecektim, üzülecektim.

''Korkmuyorum. Sen korkuyorsun ama.'' dinleme Vera! Seni sınıyor, istediğini yaptırmak için bunlar hep!

''Yeter, susadım ben. Çağır kızları onlar yapsın.'' oturduğum yerde doğrulup az önce gözüme kestirdiğim su sebiline doğru ilerledim. Dilim damağım kurumuştu, sebilden kenardaki aldığım plastik bardağa su doldurup neredeyse tek yudumda bitirdim. ''Oh.'' diye bir mutluluk çıktı ağzımdan. Düşündüğümden daha fazla susamıştım, bardağı bırakmak için eğileceğim sırada bacaklarımdan tutulmam ve bacaklarımın altında bir güç hissetmemle çığlık attım. ''Tutun.''

Ellerimi bulduğum yere tutarak yerden neredeyse tavana kadar havalandım. ''Ne oluyor?'' dedim düşmemek için dengede durmaya çalışırken. ''Merdiven çalışıyor.'' dedi Zeyd gülerek. ''Ya indir beni!'' beni dinlemek yerine duvara yasladığımız fırçaya ilerledi. ''Ya kime diyorum.'' Bacaklarımdan sıkıca tutuyordu, dengede durabilmiştim ama fazla kendimi yüksekte hissediyordum, her an düşecek gibiydim.

''Al fırçayı.'' ne kadar bağırsam da dinlemediği için yakınıp bir an önce bitmesi adına fırçayı alıp bilerek sopa kısmını yüzüne vurdum. ''Pardon.''

Gülmemek için dudaklarımı ısırırken üst kısımlara fırçayı vurmaya başladım. ''Seni bir anda bıraksaydım görürdün.'' Diyerek bacaklarımı sıktı, fırçayı duvara vururken ''Yaparsın, seversin bırakmayı.'' diye mırıldandım. Derin bir nefes aldı, göğüsün inip kalkarken bende biraz kalkıp indim.

Üst kısmın ilkini bitirdiğimizde sol tarafa geçecektik ama fırçanın boyaya banması gerekiyordu. Fırçayı kenara bırakırken istemeden Zeyd'in kafasına biraz fazla baskı yaptım, yaptığım baskı yüzünden dengesini kaybederken şiddetli şekilde sarsıldım, düşmek üzereydim. Yine istemeden düşmekten korkup can havliyle saçlarına yapıştım.

''Vera.'' dedi beni tutmaya çalışırken ama doğru dürüst yürüyemiyordu bense düşmemek için saçlarını çekiyordum.

''Saçlarımı-'' Zeyd'in çarptığı yatakla çığlık atıp yüz üstü yatağa düştüm ama çığlığım yorganın içinde dağılmış sesimi oldukça kısmıştı. Zeyd'in elleri bacaklarımdan çekilirken kafamı kaldırıp yatakta sırt üstü hale geldim. ''Ne yapıyorsun az daha düşüyordum.'' Bana hayretle baktı ve eliyle dağılmış saçlarını gösterdi. ''Saçlarımı kopardın farkında mısın?''

''Kökü sende değil mi çıkar.'' diyerek yataktan kalkacağım sırada elini iki yanıma koyarak üzerime doğru eğildi. Gözleri gözlerime kenetlendiğinde bedenimin yine gerildiğini hissettim.

Üst kat tamamen sessizliğe büründüğünde aniden ağzımdan kaçan hıçkırık sessizliği böldü. Zeyd gülümsedi, bir kez daha hıçkırdım. ''İzin ver-'' hıçkırdım. ''Versene.'' tekrar gülümsedi.

''Vermek istemiyorum.'' derin bir nefes verip ellerini çekmeye çalışacaktım ki üzerime daha çok eğildi, hıçkırarak kafamı geriye doğru attım. Biraz daha üzerime eğildi ''Çekilsene'' dedim kaşlarımı çatarken. ''Çı.'' diyerek biraz daha eğildi ve kafamı yatağa bırakmak zorunda kaldım.

Gözlerini gözlerime öyle kenetlemişti ki, şu an sırf bundan kurtulmak için bile olay çıkarabilirdim ama tutan hıçkırık yüzünden buna güvenemiyor rezil olup komik duruma düşmek istemiyordum.

''Görünüşe göre ben kazandım.'' dedim aralıklı konuşarak, hıçkırığım sözümü kesememişti. Kaşları belli belirsiz çatıldı. Sonra ne dediğimin farkına varmış gibi keyifle gülümseyip yüzünü yüzüme oldukça yaklaştırdı. Nefeslerimiz birbirine karışana kadar yaklaştı ve dudakları dudaklarımın üzerine geldiğinde durdu. ''Atilla ve Burçağın seni neden ısrarla getirdiğini biliyor musun?'' konunun alakasızlığıyla duraksadım ve kafamı sağa sola doğru çevirdim. ''Çünkü sana yenileceğimi düşünüyorlardı ama ben zaten sana çoktan yenildim Vera.''

 

Loading...
0%