Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. Bölüm

@byzloey

Kazanmam gerekiyordu, ona kendimi kaptırmamam yaptığını unutmamam gerekiyordu. Atilla ve Burçağın bunu yapacağına ihtimal vermemiştim. Hatta Burçağın okuldaki yüz ifadesinden sonra böyle bir şeyi düşüneceğini bile sanmazdım. Zeyd'in meydan okumasını inadıma yenik düşerek kabul etmiştim, kazanmam da gerekliydi. Neden kazanmış gibi hissetmiyordum?

''Seni bu kadar yakınımda görmeden, duymadan, hissetmeden uzaklaştırmak kolaydı. Bunu bildikleri için seni buraya getirdiler çünkü sana dayanamayacağımı biliyorlardı.''

''Ben yenilmiş bir insanı yenildiği yarışa tekrar sokmaya çalışıyordum. Sen ise bunun imkânsız olduğunu sert bir dille ifade ettin. Şimdi sende yenilmiş insanı yenildiği yarışa sokmaya çalışıyorsun.'' Gözleri kısıldı, kirpikleri yakından daha çok belli olmuştu. Sarı uzun ve hafif kirpikleri göz alıcıydı. Yeşil gözleri yoğunlaşmıştı, dudakları bu hoşuna gitmiş gibi kıvrıldı. ''Aklımla kalbimi yer değiştiriyorsun. Aklım üzüleceğinden korkarken, kalbim görmeye dayanamıyor.'' beklemediğim bu yumuşak cevap beni afallattı. Bir an için tüm irademi kaybetmiştim. Sertçe yutkundum, bunun gerçek olmasını ne kadar istesem de değilmiş gibi ellerimi göğsüne koydum ve üzerimden ittirdim. ''Bu lafları daha önce de söylemiştin, beni hayatından kovmadan önce.'' Gözlerimi devirerek yataktan kalktım ve göğsüne çarparak yataktan uzaklaştım. ''Sözlerine inanmayı da o zaman öğrendim. Edebiyatın dürüst, sense yalancısın.''

Zeyd'i arkamda bırakarak üzerimdeki tulumla olduğum gibi aşağı indim. Kıyafetlerimi almak için bile dönmek istemiyordum, Tabi ki de diğer katlar için yardım falan da etmeyecektim. Bu kadarı ona yeterdi, bana yetmişti.

İçeri de ki ağır badana kokusu yüzünden hava ağır, havalanması için açtıkları pencerelerden dolayıysa içerisi oldukça soğumuştu. Dağhan, Atilla ve Defne geniş olan tarafı boyuyordu. Tuna ve Ceyda rafların olduğu tarafı, Burçak ve İkra da eğlenerek ve şarkı söyleyerek duvarın öbür tarafını boyuyordu. Onlar beni fark etmeden mutfak tarafına gittim, kapının yarısı yanmış görünüyordu.

Mutfağa girip kahve içmek için suyun altını açtım. Hepsinin keyfi yerindeydi, bunu mutsuzluğumla bozmak istemediğim için buradan bir süre çıkmasam iyi olurdu.

Soldaki dolaptan kahveyi alıp raftan bardak çıkardım. Buraya baştan gelmemeliydim, etkileneceğimin farkındaydım. Etkileneceğimi akıl etmiştim ama bile bile o arabadan inmiştim.

''Geri zekâlıyım çünkü.'' diye mırıldandım kendi kendime, kahveyi bardağa dökerken. İlk defa gerçekten bana değer veren insanlar olduğunu düşünmüştüm etrafımda. İlk defa etrafımdakilerin beni içlerinden biri gördüğünü düşünmüştüm.

Bu da benim birçok hayal kırıklıklarımdan biriydi. Kahvemi içip buradan çıkmam sanırım benim için daha iyi olacaktı. Isınan suyu bardağa döküp karıştırdım.

Kahve kokusu şimdiden burnuma dolmuştu. Üstelik içeriyi boğan badana kokusunun aksine kahve kokusu iyi gelmişti. Camın önüne ilerleyip bardağı ellerimin arasına aldım.

İçerisi gerçekten soğuktu, soğuk olmasına rağmen çok fazla üşümüyordum. Aklımda Zeyd'in sözleri yankılanıyordu, yakınlığını hatırladıkça sıcaklıyordum. Düşünmemeliydim, düşünürsem doğru olduğuna inanırdım ve önceki inanmamda neler olduğunu görmek bana yetmişti, Kahveye biraz üfleyerek yudumladım.

İçeriden hala kahkaha sesleri geliyordu, oldukça eğleniyor olmalılardı. Derin bir nefes alıp yağmaya başlayan karı izledim. Ufak ufak atmaya başlamıştı, zaten yağacağı belliydi.

Dışarısı ıssızdı, kimse yoktu. Sadece yanmaya başlamış sokak lambaları ve park edilmiş arabalar. Sağ tarafta kalan yoldan araba, trafik sesleri geliyordu. Camlar lekeliydi, lekeli olduğu için bazı yerler baya zor görünüyordu. ''İşler pek iyi gitmemiş anlaşılan.''

Burukça gülümsedim, beni buraya Zeyd için getirmişlerdi. Bunun için onlara kızmam gerekir miydi? Amaçları iki türlü de beni aralarında istediği içindi, bunun için onlara kızmazdım.

''Benim burada işim bitti, kahvemi bitirip gideceğim.'' diye mırıldandım camdaki yansımasına bakarken. Kapının yanına yaslanmış kollarını birbirine bağlayarak bana bakıyordu. ''Bir kahve de bana yok mu?''

''Var elbette.'' Kahvemi tezgâha bırakıp kahveyi yapmak için makineye yöneldim. ''Çok mu kötüydü? Duramayacak kadar.'' Kafamı sağa sola salladım. Kahveyi ayarlayıp yüzümü ona dönerek sırtımı tezgâha yasladım.

''Yine heveslenip, inanıp sonra hayal kırıklığı yaşamak istemiyorum Burçak. Onlara ihtiyacım varken bana sırt çevirdiler. Öyle iki sözle falan affedecek değilim.'' haklı olduğumu biliyordu, Dudakları düz çizgi halini aldı. ''Üzmüş seni.''

Cevap vermedim, yüzümü yere eğdim. Evet güzel söylediği sözler bile beni üzüyordu çünkü gerçekliğinden emin olamıyordum, en kötüsü de buydu.

Burçaktan cevap gelmedi, oluşan sessizliğin ardından Burçak kollarını gevşetip ''Geliyorum ben.'' diye mırıldanarak gitti.

''Ner-'' gelen kahve makinesinin sesiyle derin bir nefes verip kafamı sağa sola salladım. Zaten hiçbir zaman beni dinlemiyorlardı ki.

Olmuş kahveyi raftan çıkardığım bardağa döktüm. Kendi kahvemden büyük bir yudum aldım, içeriden ses gelmiyordu. Nereye gitmiş olabilirdi ki?

Burçağın kahvesini diğer elime alıp içeriye geçtim, Herkes aynı yerinde boyamaya devam ediyordu. İkra tek başınaydı, diğerleri de birbirleriyle konuşarak boyaya devam ediyordu. ''Burçak nerede?''

Sesimle hepsi duraksayıp bana döndü. Defne dudak büzerken, Tuna ve Dağhan omuz silkti.

Ardından yukarıdan gelen bağırtı sesiyle kaşlarım çatıldı, merdivenlere doğru baktım. ''Ne oluyor?'' benden önce aklımdakini dile getiren Ceyda da benim gibi kaşlarını çattı. Kahveleri kenara bırakıp merdivenden çıkmaya başladım, çıktıkça bağırtılar daha anlaşılır oluyordu aynı zamanda daha ürkütücü.

''Olum anlamıyor musun sen? Kıt mısın? Keyfime mi gitsin dedim?'' Burçak ve Zeyd nefes nefese birbirine öfkeyle bakıyordu, aralarında adımlık mesafe bile yoktu.

''Herkesi üzerek, kırarak, kendinden uzaklaştırarak kurtaramazsın. Madem bırakacaktın, kıza umut vermeyecektin.'' Zeyd'in gözlerini kısıldı ve anlamadığım hızda yakasına yapıştı. Burçağı döndürüp arkasını duvara yasladı.

''SONRA CEYDA GİBİ Mİ OLSUN İSTİYORSUN HA, YA DA BURAK ONU BULSUN MU İSTİYORSUN?'' ayırmak için yöneleceğim sırada Zeyd'in kükremesiyle olduğum yere çivilenmiş gibi kaldım. Ceyda da hemen yanımdaydı, sertçe yutkundu.

Bakışları yere düşerken Tuna'nın sert sesi boş odada yankılandı. ''Ne olmuş Ceyda'ya Zeyd? Ceyda sizin yüzünüzden mi başladı uyuşturucuya? Tibet iti başlatmadı mı Ceyda'yı? Evet kurtulabilirdi kurtulamadı, daha çok battı. Bu sizin yüzünüzden olabilir, ama Vera sizin gibi sığınacak bir liman aramıyor. Sizin gibi iradesiz veya dengesiz davranmıyor. Üstelik sadece sana değil hepinize umut verdi, beraber verdik. Hepinizi kurtarmak istedik, sen ise denetmiyorsun bile. Bu düşünmek değil bu düpedüz bencillik.'' Tuna'nın bu sert çıkışı Zeyd'in Burçağın yakasındaki ellerini gevşetti. Burçaksa kin ve öfkeli bakışlarını gram azaltmadan yakasını yumuşak tutan ellerine vurup yakasını düzelterek Zeyd'in yanından yanıma doğru ilerledi. ''Seni eve bırakayım Vera.''

Kafamı belli belirsiz sallayarak peşinden inmek için merdivenlere yöneldim. Ortam fazla gergindi, ikisi de fazla gerilmişti. Tuna ile göz göze gelip vedalaştıktan sonra koşar adımlarla Burçağa yetiştim. O çoktan inmiş motorunu çalıştırmıştı bile, uzattığı kaskı alırken binmek yerine elimde tutup tam karşısında olabilecek yere geçtim. ''Ne oldu yukarıda?''

''Ne gördüysen o.'' ona gözlerimi devirip 'Yapma ya?' dercesine bir bakış attım. Bakışımı görünce derin bir nefes verip cebindeki paketi çıkardı.

''Ona gidip artık bir karar kılıp ona göre davranmasını seni üzmemesini söyledim. Sevdiğini biliyoruz neyi zorluyorsun dedim. O da yapamam falan zırvaladı bende o zaman seni oyalamamasını önünü kapatmamasını söyledim. Ona sinirlendi.'' Başta güzel giden konuşmanın sonuna etmiş gibi görünüyordu. Evet dengesiz hareketlerine son vermeliydi ama Burçak da biraz ondan öfkesini çıkarmış gibi görünüyordu... Sonuçta, bu Zeyd'di.

''Sende bir tık ileri gitmişsin sanki, daha yeni eviniz yandı. Daha yeni birçok şey atlattık sinirleriniz gergin böyle üst üste yüklemeseydin keşke.'' diye mırıldandım. Söylediklerimde sonuna kadar haklı olduğumu düşünüyordum, Zeyd bu olanlarla baş etmeye çalışırken yeterince yoruluyordu, şu an bu tarz konuşmalar onu sadece daha kötü hissettirirdi.

''Belki de hepimiz gerginiz. Çözeriz birkaç güne diye düşünüyorum.'' Kafamı aşağı yukarı salladım. Bitmeye yakın sigarasından derin bir nefes aldı kafasıyla arkasını işaret etti.

Kaskı kafama takıp arkasına bindim, en azından beni sevdiğine emin olduğum birkaç arkadaşım kalmıştı. Burçak biten sigarasını ayaklarının ucuna bıraktı, üstüne bastıktan sonra ayaklarını motora koyarak Meyustan çıkmak için geri geldi.

Dışarı çıktığımızda soğuğun bir kez daha farkına vardım, inanılmaz soğuk ve ıssızdı tüm sokak. Yüzü açıkta olduğu için Burçağın saçlarına karlar düşüyordu, havanın soğuğu da yüzüne vuruyor olmalıydı. Keşke diğerlerinin kaskını alsaydık diye düşünsem de bunun için geç kalmıştım.

''Cadde 89'da yeni evimiz. Pembe bina.'' Burçak gaza yüklenerek biraz daha hızını arttırıp bizim evin yoluna girdi. Yeni evim eskisinden daha yakın sayılırdı.

Neyse ki birbirine çok uzak yerler değildi, Meyus Okul ve Evim. Daha doğrusu Yeni evimiz.

Hızlı gittiğimiz, açıkta soğuk yediği için kuruyan ellerime baktım, bu kadar kısa sürede nasıl hem kıp kırmızı kesilmiş hem de çatlamış bir görüntüye sahip olmuştu, fark etmemiştim sadece aklımı dağıtacak her şey şu an dikkatimi çekiyordu.

Dakikalar sonra motor yavaşladı, Burçağın belinden ellerimi yavaşça çektim. Durduğunda kaskımı çıkarıp motordan inerek kaskı ona doğru uzattım. ''Teşekkürler bıraktığın için.''

Kafasını 'önemli değil.' anlamında salladı. Uzattığım kaskı alırken ona doğru bir adım atıp omuzuna dostça elimi koydum. ''Bu meseleyi uzatmayın Burçak. Bazen bazı şeyleri zamana bırakmak gerekir.'' Burçak alayla güldü, kafasını aşağı yukarı salladı. ''Bizim bekleyecek bir zamanımız olmayabilir. Bunu çok iyi biliyorsun.'' İma ettiği şeyi anladığımda elimi yavaşça omuzundan çektim, yüzümü hafif yere doğru eğdim.

Biliyordum ve bu acı gerçeği ne kadar görmek istemesem de hep karşımdaydı.

''İyi geceler, yarın okulda görüşürüz.'' Belli belirsiz kafamı salladım, Burçak kaskını takıp motoru çalıştırırken onun gidişini izleyip etrafı kontrol ederek evin ziline bastım.

Eskiden Cehennem olan okul şimdi yine bana cehennem olacak gibi görünüyordu... Okul'a gelirken ilk tanıştığım kişi Tibet'ti, sonra en nefret ettiğim kişi Tibet oldu, şimdi ise bana yardım eden de Tibet'ti.

En sevdiklerim bile yanımda olmadığında yardım eli uzatmıştı, yaptığını affettirmek için de olsa. Ona olan içimdeki bu öfke hiç bir zaman dinmeyecekti ama bu yaptığında unutabileceğimi sanmıyordum.

Bu okula gelirken umutsuzdum, Zeyd ve diğerlerine verirken aslında kendime de umut vermiştim. Bak artık gerçekten arkadaşım dediğin, güldüğün eğlendiğin seni seven arkadaşların var Vera demiştim kendime ama... Bu benim gerçeğim değildi.

Bu lükse İkra sahipti, bense kenara atılmış gibi hissetmiştim.

Annem kapıyı gülümseyerek açtığında yüzüme yalandan bir gülümseme yerleştirdim. ''Bende tam masayı kurmuştum kızım.'' Üzerimdeki montu çıkarıp asarken anneme döndüm. ''Aç değilim, dinlenmek istiyorum.''

Çok mutsuzum, uyumak istiyorum...

''Peki o zaman, sana ayırırım ben.'' Kafamı belli belirsiz sallayıp odama ilerledim, sıcak bir su ardından güzel bir duş bana iyi gelecekti...

En azından kendimi bununla kandırabilirdim.

Ertesi gün

İçeriyi buz eden pencereyi kapatıp aynanın karşısına geçtim. Gömleğimin son düğmesini ilikledim, ceketimi düzelttim. Okul için hazırdım ama gitmek öyle içimden gelmiyordu ki anında ölü taklidi yapacak gibi bir halim vardı.

''Bu yola çıktığında hedefin neyse ona odaklan Vera.'' diye uyardım kendimi. Hedefim derslerimdi, boşladığım derslerimi tekrar ele alacak üzerine gidecektim.

En azından aklımdan her şeyi atacak temiz bir sayfa açacaktım. İkra batmamıştı, aksine kurtulmuş hatta aramız da düzelmişti. Ben elimden geleni ve yapmam gerekeni yapmıştım.

Yatağımın üzerine bıraktığım çantayı elime alıp odamdan çıktım. ''Günaydın kızım.'' Dosya çantasını omuzuna takan babama gülümseyerek montumu askılıktan aldım. ''Günaydın baba.'' montumun giyerken annemi gözlerim aradı ama göremedim.

''Annen erken çıktı, bende şimdi çıkıyorum. Görüşürüz akşam.'' Babama el sallayıp çantamı omuzuma taktım. Ayakkabılıktan botlarımı çıkarıp babamın aralık bıraktığı kapıya ilerledim.

Artık kar başlamıştı, hava gerçekten fazlasıyla soğuktu. Başkanlığa da adaylığımı oyup kazanmıştım. Bugün o işe de el atsam iyi olacaktı.

Yoksa artık tüm okul bana söylenmeye başlayacaktı. Botlarımı bağladıktan sonra kapıyı çekip montumun önünü kapattım. Durağa doğru döndüğüm sırada önümde duran tanıdık motorla olduğum yerde kaldım, kaşlarım hayretle kalktı.

İşte karşımda beklemeyi hiç beklemediğim insan oydu. ''Birini mi bekliyordun?''

''Seni.'' dedi içtiği sigarasını tekrar dudaklarına koyarken. ''Boşa beklemişsin.'' önüme dönüp yürümeye devam edeceğim sırada söyledikleriyle duraksadım. ''Özür dilerim. Gerçekten özür dilerim, seni kız kardeşim olarak görüyordum. Bu kadar kısa süre içinde o kadar sevdim seni ama bende senin gibiydim başlarda. Şimdi halime bak...'' arkamı dönüp Ceyda'nın önünde durdum.

''Sen öncelikle her kızın özenebileceği güzelliğe, güce ve akla sahipsin. Senin gibi olmak kötü değil aksine harika bir şey ama bunun için beni kenara çöp gibi attığınızı söyleyemezsin.'' Kafasını aşağı yukarı salladı. ''Haklısın, bari bana zaman ver. Zeyd'i kolay affetmeyeceğini biliyorum ama bana da mı o kadar derinden yaralısın.'' Kafasını sola doğru eğip yavru köpek bakışı attı. ''Öpücük vereyim barışalım.''

Bu bakışına ve uzattığı dudaklarına bakınca kendimi tutamadım ve gülmeye başladım. ''Ha şöyle, hem sana neler anlatacağım neler. Dün var ya Meyus yıkıldı, Burçak terör estirdi.'' Uzattığı kaskı alarak derin bir nefes verdim. Bunu tahmin etmiştim ama olayın büyümemesini ummuştum. ''Çok mu kötü durumlar.'' Ceyda biten sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi. ''Yok, akşam rakı masası kuracağım, bazı kırgınlıkların artık aşılması gerekiyor. Bana yardım eder misin?'' Kaşlarım belli belirsiz çatıldı, rakı masası mı?

''D C de Atilla istemişti ya Defne çıkınca kur diye.'' Hafızamı yokladığımda o gün söylenenleri hatırladım, evet Atilla rakı masası istemişti.

''Okul çıkışı gitmeyelim mi alışverişe, sen ben Dağhan yine.'' Dağhan ve Ceyda'nın o gün marketteki halleri aklıma gelince güldüm. ''Olabilir.'' Kaskı kafama taktığımda Ceyda da gülümseyerek motoru çalıştırdı. Arkasına binip ellerimi omuzuna koydum.

Buzların tek tek erimesi benim için daha iyiydi, uzatmak sadece benim daha fazla üzülmeme sebep oluyordu.

Yeterince de üzüldüğümü düşünüyordum bu son olaylarla.

Ceyda okula doğru sürerken neredeyse Zeyd hariç herkesle aramın düzeldiğini fark ettim. Önce Atilla, sonra Burçak sonra Dağhan ki gizli gizli de olsa yanımdaymış bu da benim için yeter defne zaten tarafsızdı, şimdi ise Ceyda..

Bu durum gülümsememe sebep oldu. Evet aklımda belki de beni gerçekten istemiyorlar düşüncesi geçmişti ama bunun sadece o an ki kırgınlıktan dolayı olduğunu daha net görebiliyordum.

Ceyda okulun kapısından girdiğinde gözüm etraftaki topluluğa kaydı, herkesin elinde broşürler vardı. Ceyda motoru durdurduğunda kaşlarımı çatarak kaskı çıkardım ve motordan indim. ''Bu da ne?'' Ceyda elimdeki kaskı kapıp anahtarı çıkardı ve motorundan indi. ''Senin üzerinden bazı yükleri almaya karar verdik. Tuna dün gezi kulübüyle görüştü, kayak merkezi ayarladı. Haftaya gidiyoruz.'' İleri de eli broşürlü Atilla, Dağhan, Defne ve Tuna'yı görmemle kaşlarım havalandı. ''Dün hepimiz konuştuk ve bir karar verdik. Sana söylediğimiz şeyler için pişmanız. Bu yüzden el birliğiyle üzerine yüklediğimiz şeylerde yardımcı olacak ilk zamanki gibi yanında olacağız. Tabi Zeyd ile aranız sizi ilgilendirir Zeyd adına bir şey söylemiyorum ama biz yanındayız. Bu kez bırakmamak uğruna hem de.'' Tuna'nın gözleri Ceyda ve beni bulduğunda koşarcasına yanımıza gelmeye başladı, Atilla ve Dağhan da Tuna koştuğunda gözlerini üzerimize dikmişlerdi. Duygulandığım için onlara uzun süre bakıp Ceyda'ya döndüm ve kollarımı boynuna doladım.

Afallamış olacak ki elleri kısa süre hava da kaldı, ardından ellerini belime doladı ve kafasını omuzuma yasladı. ''Teşekkür ederim.'' diye mırıldandım bende omuzuna kafamı yaslarken. ''ben de özür dilerim.'' dedi o da gerçekten pişman bir sesle. İkimizin üzerine ağır bir şey çullanınca ikimizde inledik. ''Bensiz ha? Hain ördekler.'' Üzerimize kollarını savuran Tuna'ya gülerek kolundan zar zor sıyrıldık.

''Tuna çıkışta Markete gideceğiz, sende gelsene.'' Tuna uçları dalgalı saçını düzeltti ve tripli gibi yüzünü çevirdi. ''Oldu, siz bana sarılmayın ama ben sizin market poşetlerinizi taşıyayım.'' Ceyda ile göz göze gelip Tuna'ya gözlerimizi devirdik. ''Gel buraya eşek.'' Beraber Tuna'yı kendimize çekip sarıldığımızda kollarını kaldırdı. ''Gelin abinizin güvenli kanatları altına.''

Tuna'ya gülerek cebimde çalan telefondan dolayı aralarından sıyrıldım. Teyzem arıyordu, bunu beklemediğim için yüzümü anında ciddiyet kapladı. Teyzemle son olaylardan sonra hiç konuşmamıştım. Tuna'ya susmasını işaret edip endişeyle telefonu açtım. ''Efendim teyze.''

''Vera, nasıl oldun?'' sesi mesafeliydi ama beni merak etmişti. ''İyiyim teyze, sen nasılsın?''

''Yalancı bir kızım ve yeğenim olduğunu öğrenmeden önce harikaydım.'' iğneleyici lafına karşı dudaklarımı ısırdım. Sanırım teyzemin gönlünü zor alacaktım, şikâyet edemezdim hak etmiştim.

''Teyze çok özür dilerim, gerçekten kötü niyetle söylemedim sadece...''

''Siz sadece kendi başınıza halletmeye çalışıp her şeyi batırdınız.'' Haklılığı karşısında sessizleştim, teyzem leb demeden leblebiyi anlayan bir insandı. Her zaman da öyle olmuştu, bakışlarımızı kaçırmamızdan yalan söylediğimizi anlar, ufacık tebessümümüzde de kime âşık olduğumuzu sorardı. Eğer bir şeyi görmemiş ise, görmezden geliyor demekti.

''Ben yalan söylemediğiniz sürece her daim yanınızda olacağımı söylerdim Vera, ama sizi de anlıyorum çünkü bu söylenemeyecek kadar hassas bir konuymuş. İkra ile dün konuştuk, konuyu ve neler yaşadığınızı bir bir anlattırdım. Öncelikle sizin buna batmamanıza çok sevindim, arkadaşlarınıza da yardım ettiğinize çok sevindim. Bu kez sizi affediyorum ama tek şartım var ufacık bir şeyde beni arayacak bana haber vereceksiniz.''

Demek teyzem İkra'nın anlattıkları için beni affetmişti, ama söylediğine göre İkra daha önce denediğini teyzeme söylememişti. Eh, totosu yememiş olmalıydı.

''Tamam teyzecim, söz veriyorum.''

''Güzel, çok tutmayayım seni dersine gir. En yakın zamanda da yemeğe bekliyorum güzel yeğenim.'' içimdeki rahatlamayla derin bir nefes verdim, gülümseyerek ''Tamamdır teyze, görüşürüz.'' diye mırıldandım. İkra başımdan çok büyük bir derdi daha almıştı.

Teyzem karşılık verip telefonu kapatırken çalan zil sesiyle bizimkilere döndüm. Atilla elime herkese dağıttığı broşürlerden birini tutuşturdu. ''Eee masrafları sen karşılıyormuşsun.''

Kâğıda kafamı eğip baktığımda etkinlikleri okudum, gözüm en son ücretsiz yazısına takılınca kendimi tutamadan kafamı onlara doğru kaldırdım. ''NE!''

O kadar kişinin bu masraflarını... ben mi?

Ceyda ve Dağhan gülmeye başladı, Tuna ve Atilla göz göze gelip birbirlerine göz kırpınca şaka olduğunu anlayıp broşürü Atilla'nın göğsüne vurarak bıraktım. ''ha ha çok komiksin sen. İş bulamazsan şaklabanlığı düşün derim.'' Atilla dudak büzüp arkamda kalan Defne'ye döndü. ''Yakışır mı bana sence?'' Defne kafasını sağa sola sallayınca sırıtarak Atilla'ya baktım.

''Yakışmazmış.'' Atilla'nın Defneye karşı olan hanımcılığı beni inanılmaz eğlendiriyordu. Sevgili bile olmadıkları halde bu bağlanma... özenilirdi.

Hepimiz daire oluşturmuş şekilde sohbete dalmışken okulun dışından yüksek şekilde motor sesleri gelmeye başladı. Öyle ki bahçede ki sesler kesilmiş herkes kafasını okulun girişine çevirmişti.

Okulun kapısından önce simsiyah kırmızı çizgileri olan Zeyd'in motoru hemen solunda kalan simsiyah turkuaz çizgileri olan Burçağın motoru girip bize doğru yöneldi.

İkisi de ilk defa bu kadar sesli bir giriş yapmıştı, herkesin sesi kesilmiş onları izlerken ikisi de motorunu park edip kasklarını aynanda çıkardı. ''Nerede kaldınız ya?''

Burçak Defne'ye döndü motorundan inerken. ''Birini ziyaret ettik.'' Zeyd'in bakışları bana dönerken Ceyda kollarını birbirine bağlayıp Zeyd ve Burçağa döndü. ''Kimmiş bu ziyaret ettiğiniz kişi?'' Zeyd'den gözlerimi kaçırdım.

Burçağa dönüp ona dikkat kesildim çünkü kimi ziyaret ettiklerini bende deli gibi merak ediyordum, ''Boş ver, uyarmamız gerekti. Uyardık geldik.'' Burçağın söylediğinden sonra Ceyda ile aynanda tek kaşımızı kaldırdık. Ceyda boğazını temizleyip bakışlarını bizden kaçırdı. ''Tibet'in yanına mı gittiniz?''

Burçak hafifçe kafasını salladı. Kaşlarımı çatarak ikisine döndüm. ''Neden?''

Burçaktan önce Zeyd hemen önüme gelene kadar yürüdü. Burçak cevap vermek için araladığı dudaklarını geri kapatırken diğerlerine kafa işareti yaptı ve okula doğru yürümeye başladı.

Hepsi tek tek giderken Zeyd bana bir adım daha attı, artık ayak uçlarımız birbirine değiyordu.

''Senden uzak durması için.'' kaşlarımı hayretle kaldırdım, bu yakınlık beni rahatsız etse de ona tavrımdan ödün vermemeliydim. ''Gerek yoktu.''

''Vardı.''

''Ne için?'' Cebinden paketini ve çakmağını çıkardı. Sigarayı dudaklarına yerleştirdikten sonra cevap vermeden çakmağını yakmaya çalıştı, yanmadı. Bir daha yaktı, yine yanmadı. Bir kez daha yaktı, ama yanmıyordu.

''Hay senin... yan işte.'' diye mırıldandı bir kez daha yakmaya çalışırken. Bıkkınlıkla nefes verip yüzümü çevirdim. Hala yakamamıştı, ''Ver şunu.'' diye mırıldanıp elinden aldım ve birkaç kez zorlayarak yaktım. Gözleriyle bana gülümsedi sigarasından derin bir nefes çekerken. Çakmayı ona uzatıp ''cevap ver.'' dedim net bir sesle.

''Çünkü sana yakın olması riskli, ben seni risklerden korumaya çalışıyorum.'' Bu dediğine alayla güldüm ve bir adım geri çekildim. ''Ben senin için aynı şeyi yapmak istediğimde buna izin vermedin. Ben neden sana verecekmişim?'' dudaklarından sigarayı çekti ve nefesini olduğu gibi yüzüme üfledi. Yüzümü anında buruşturdum ve ağır sigarayı yüzümden gitmesi için elimle kovdum. ''Bak, gördün mü? Benim yaşamaya dair umudum yok, yaşamak için bir sebebimde. Senin var, hayallerin var, arkadaşların var. Ailen var, aldığın temiz bir nefes, gördüğün temiz bir gök yüzü var.''

Attığım geri adımın aramızda açtığı mesafeyi kapatmak ister gibi bir adım daha attı. ''Ne olursa olsun, gördüğümüz gökyüzü de yaşadığımız yer de aynı. Sadece baktığımız yerler farklı, sen görmek istemezsen sana kimse gösteremez. Görmek istersen de kimseye ihtiyacın kalmaz.'' Bu söylediğime sadece gülümsedi. Cevap vermedi, yüzünü ayaklarına eğip sigarasını bu kez yere üfledi. ''peki, seninle bir anlaşma yapalım.''

''Ne anlaşması yine?'' yüzünü yerden gülümseyerek kaldırdı, gözlerimin içine öyle güzel baktı ki söylemeden kabul etmemek için kendimi zor tuttum.

''Sen beni korumaya devam et bende seni. İkimizin de istediği bu.'' Derin bir nefes verip kafamı hafifçe eğdim, kurumuş dudaklarımı yaladım. ''Neden ikimizde kendimizi korumuyoruz?'' Bu dediğim onu fazlasıyla eğlendirmiş gibi güldü. ''Sen kendini korusan zaten içim rahat uyur, uyanırım.'' Bu dediğine gözlerimi devirdim, elini yanağıma oradan elmacık kemiğime uzattı ve işaret parmağının tersiyle yeni iyileşen yarama dokundu. ''Eğer sen kendini koruyabilseydin, ya da ben seni koruyabilseydim. Bu yaralar olmayacaktı.''

Yanağımdaki elini tutup kalbime doğru indirdim. ''Eğer beni hayatından çıkarmasaydın, bu yaralar olmayacaktı.'' onun sözünü ona söyleyerek dolan gözlerimin akmaması için dudaklarımın içini ısırıp elini bıraktım ve arkamı dönüp okula doğru yürümeye başladım.

Arkamda ise beni bıraktığı gibi pişman bir Zeyd'i bıraktım.

Okul çıkışı

Okul kapısından çıkarken Atilla'nın yüz ifadesine oldukça eğlendim. Defne'ye onun rakı masası kurdurduğu hakkında tüm gün övünmüştü. Bugün dersler oldukça sakin ve rahat geçmişti, Hazal ve yılanları yoktu. Tibet zaten hastanedeydi, Samet ve yancısı da onun yanındaydı. Biz ise dersleri işleyip rahatça günü bitirmiştik.

Şimdi ise Dağhan'ın arabasına doğru ilerliyorduk. Ceyda'nın motorunu Atilla alacaktı, Dağhan'la geldiği için motoru yoktu. Biz ise Dağhan'ın arabasıyla Tuna, Ceyda ve ben markete gidecektik.

Atilla ve diğerleri motorlarına yönelirken Dağhan önden ilerleyip ön koltuğun kapısını açıp eliyle bana işaret etti. ''Buyur yavrum.''

Tüm gün benden çekinmiş her teneffüste bana yemek getirmiş ama tek kelime etmemişti, şimdi ise tepkimi ölçmek ister gibi kaçamak bakışlar atıyordu. Ceyda ile gözlerimiz kesişince göz kırptım. ''Tuna öne sen geç. Sana dedi sanırım.'' Ceyda Dağhan'ın hemen arkasına binmişti. Dağhan yere indirdiği bakışlarını kaldırıp öne geçmeye çalışan Tuna'yı ittirdi. ''Sana demedim lan.'' Tuna sırıtarak geri çekilirken ciddiyetimi bozmamak için gülmemeye çalıştım. ''Ben şey... Sana demiştim.''

''Allah allah, emin misin? Bir yanlışlık olmuş olmasın?'' Kafasını kaldırıp bana bakarken kendimi tutamadım ve ''Şaka yapıyorum'' diyerek güldüm.

Derin bir nefes verip elini tekrar ön koltuğa doğru uzattı. ''Teşekkürler Yavrum.'' dedim yavrumu baskılayarak. Sırıtıp kapımı kapattı ve ön koltuğa gideceği sırada ayakta duran Tuna'ya döndü. ''Ne bekliyorsun lan binsene.''

''E kapımı açmadın?'' Ceyda'yla biz içerde gülerken, Dağhan elini yüzüne geçirip sabır dilercesine kapıyı neredeyse kıracak gibi açtı. ''İçeri de fırlatsaydın.''

''Yemin ediyorum bu çocukta eksik tahtalar var.'' Kapıyı Tuna'nın arkasından sertçe kapattı ve sürücü koltuğuna geçti. ''Neyse ki kasıntı arkadaşlardan kurtulduk, şimdi çocuklar gibi eğlenebiliriz.'' Dağhan'a hepimiz gülerken elimi radyoya uzatıp güzelinden bir şarkı açtım, Dağhan arabayı çalıştırıp okuldan bir hızla çıkarken bende arkama yaslanıp ısıtıcıdan gelen sıcak havayla ellerimi birbirine sürttüm.

''Demek kayak yapmaya gidiyoruz.'' Tuna kafasını aşağı yukarı sallarken kafasını iki koltuğun arasındaki boşluktan uzattı. ''Hayatımız kaymış, bizde onunla kaymayalım mı?''

Dağhan aynadan bakıp ''Tipin de kayık zaten.'' diye mırıldanınca gür bir kahkaha patlattım.

''Sen bana tipsiz mi dedin lan.'' Dağhan dudak büzüp ''aaa hiç der miyim?'' diye dalga geçti ama Tuna'nın tek yaptığı omuz silkip arkasına yaslanmaktı. ''Çok da umurumdaydı, sen körsün ne anlarsın güzelden.'' Dağhan kafasını 'he he' der gibi sallayıp Tuna'yı tiye alarak gözünü yola çevirdi.

Yol boyunca Ceyda dalgınca dışarıyı izledi. Acaba Tibet'i mi merak etmişti? Ya da onu mu düşünüyordu?

Bunu oldukça merak etsem de kaçamak bakışlarımı ondan çektim ve yola çevirdim. Çevirdiğimde hemen yanımızda giden motoru yeni fark etmenin verdiği şaşkınlıkla Dağhan'a döndüm. ''Zeyd'de mi bizimle gelecekti?'' Dağhan yüzünü hafif eğip baktı ardından yola döndü ama bunu beklemediği yüzünden belliydi, kaşları hafif çatıktı. ''Yoo, biz bize gidecektik.''

Dağhan arabayı ileri de bir yere çevirip park edince Zeyd'de motorunu hemen yanımıza çekip kaskını çıkardı. Dağhan arabadan inip kapıyı kapatırken Zeyd'e döndü.

''Sen hani gelmeyecektin?'' Zeyd'in bakışları bana döndü. ''Vazgeçtim.'' diye mırıldanıp kaskı motorunun üzerine koydu.

''Vera için geldim desene.'' Ceyda Tuna'ya dirseğini geçirip onu susturarak içeri çekiştirince Zeyd sadece Tuna'ya ters bir bakış atıp peşlerinden ilerledi. Dağhan'a döndüğümde ise sadece omuzunu silkip dudak büzdü. Ben de sabır dileyerek önden Zeyd'in uzağından yürüyerek Ceyda'lara yetiştim.

Marketten içeri girdiğimizde Ceyda ve Tuna'nın arabaya binme kavgası yaptıklarını görüp gülmemek için zor durdum. ''Ya ben senden daha çok seviyorum arabayı sen sür ben bineyim.'' Ceyda kollarını bağlayıp kaşlarını çattı. ''Ya bana ne hep sen mi bineceksin. O zaman bir sen bir ben yapalım.'' Tuna parmağını şıklatıp işaret parmağını Ceyda'ya doğrulttu. ''İşte benim dahiliğimden azıcık nasibini alan kardeşim.'' Ceyda gözlerini devirip ''Ben senden önce doğdum Geri zekâlı alsan alsan sen benden alırsın.'' diye mırıldandı arabayı alıp Tuna'ya çevirirken.

''Bin hadi, velet seni.''

Tuna gram gocunmadan binerken Dağhan da bir araba çekti ve bana çevirdi. Ardından Zeyd'de bir araba çıkardı ve bize doğru geldi.

''Siz az ötede oynayın bende alışveriş yapayım.'' Hepimiz Zeyd'e bakıp omuz silkerek tekrar önümüze döndük. Ben Dağhan'ın tuttuğu arabaya binerken Ceyda Tuna'yı uçururcasına ileri doğru götürdü.

''Geçelim mı şunları yavrum?'' Dağhan'ın sol omzuma eğilen yüzüne dönüp otuz iki diş sırıttım. Sanırım üzgün geçirdiğim günlerin acısını çıkarmak için enfes bir gündü.

''Geçelim, Yavrum.''

 

Loading...
0%