@byzloey
|
''Geçelim yavrum.'' Dağhan bunu bekliyor gibi arabayı tüm gücüyle ittirirken, Ceyda da bize kısa bir bakış attı ve koşarak geniş koridoru inletti. Tuna sevinçle çığlık atıyordu, bense kahkaha atarak savrulmamak için kenarlardan tutunuyordum. Sona geldiğimizde önde Ceyda ve Tuna ardından biz sola döndük, Zeyd elinde çerez ile bize döndü ve şaşkınca baktı. Tuna ise ona el sallayarak Ceyda yüzünden sarsılmış inleyerek Ceyda'ya sövmüştü. Zeyd kafasını sağa sola sallayarak önüne döndüğünde gülerek yaklaştığımız Ceydalara doğru eğildim. Dağhan yapmayı düşündüğüm şeyi anlamış gibi beni onlara daha çok yaklaştırdığında arabayı tuttum ve öbür tarafa doğru savurdum. Ceyda hızından dolayı savrulmayı engelleyemezken Zeyd'e doğru savruldular. Zeyd ne olduğunu anlayana kadar Ceyda ve Tuna ona çarpmış büyük bir gürültüyle düşmüşlerdi. Zeyd'in önündeki araba savrulmadan dolayı rafa doğru ilerlerken arkamı Dağhan'a döndüm. ''Koş koş!'' Dağhan henüz durdurmadığı arabayı bırakıp diğer arabaya koştuğunda ''DAĞHAN!'' diye çığlık attım ama bu kez beni kurtaracak Zeyd olmadığı için duvar kenarına sertçe çarpıp acıyla inlediğimle kaldım. Dağhan yine beni bırakmıştı. Sesim sanki geç varmış gibi önce Ceydalara ardından bana döndüğünde bir ses geldi. Raftaki mısır gevrekleri yıkılmıştı. Bir görevli koşarak geldiğinde dudaklarımı ısırarak henüz yeni ayaklanan Ceyda'ya baktım. ''Neler oluyor burada, bu gürültü de ne?'' Gözleri önce bana ardından yıkılmış rafa dönünce ellerini beline koydu ve gözlerini yumdu. ''Kaç yaşınızdasınız siz?'' Tuna yanıma gelip beni arabadan indirirken, Zeyd'de Tuna'ya kaş göz yaparak kenara çekildi. Al hesap ver şimdi der gibi bakmıştı. Arabayı kenardan aldı ve bizi hiç tanımıyor gibi alışveriş yapmaya devam etmek için arka raflara yöneldi. ''Çok özür dileriz, rafı hemen düzeltiyoruz. Arabaya da binmiyoruz, gerçekten çok özür dileriz.'' Kadın Ceyda'ya bir bakış attı. ''Sizi bildirmem ya da dışarı çıkarmam gerekiyor. Lütfen zorluk çıkarmayın.'' Tuna da Ceyda'nın yanına gidip ellerini birleştirdi ve resmen yalvarır ifadeyle kadına baktı. ''Tamam dediğimiz gibi rafları düzeltelim, hiç sesimiz çıkmasın çıkarsa söz gideceğiz. Zaten çok işimiz yok birkaç şey alıp çıkacağız. Kusura bakmayın.'' Yüzüm onlara dönük geri geri gidip dönerken totoma bir araba çarpınca yerimde sıçradım. ''Yavaş...'' Zeyd hemen arkamda dönmeye yeltenmişti. Gözleri bana kaydığında dudaklarında arsız bir gülümseme oluştu. ''Çek o gözlerini, yoksa oyacağım.'' ''Benim için bir mahsuru yok.'' Gözlerimi kısarak ''Kes sesini.'' Diye tısladım ve gözümü ondan alıp arabaya indirdim. Bir sürü çerez, rakı ve muhtemelen Ceyda sussun diye cips almıştı. ''Başka alacağımız bir şey...'' Ben gerekli başka bir şey görmediğim için kafamı sağa sola salladım ve rakılara baktım. ''Daha önce hiç içmedim.'' ''bende.'' Diyerek hemen yanında duran jelibondan bir sürü alıp arabanın içine bıraktı. ''Gerçekten mi?'' Kafasını aşağı yukarı salladı. ''Gece o zaman şevkin kayacak.'' Diyerek kıkırdadığımda bana tek kaşını kaldırarak baktı. ''Bünyem güçlüdür, götüm başım ayrı oynamaz diğerleri gibi.'' ''Görürüz.'' Diyerek arkamda beliren Dağhan'a döndüm. ''Eee her şeyi aldıysan çıkalım, yoksa kadın bizi yaka paça atacak.'' Zeyd Dağhan'a kafa sallayarak kasaya dönerken diğerleri de düzelttikleri rafa son kez bakıp yanımıza geldiler. Tuna anında yanıma gelmiş koluma bir cimcik atmıştı. ''Zeyd'in yanına kaçtığını görmedim sanma... Sözde ona triplisin. Götünden ayrılmıyorsun.'' Gözlerim söyledikleriyle irileşirken hemen önümüzde arabadakileri kasaya koyan Zeyd bize döndü. Hafif sırıttı ve tekrar önüne döndü. ''Senin o dilini koparacağım az kaldı.'' Diye fısıldayarak bende kasaya jelibonları bıraktım. Herkes kasanın öbür tarafına geçmiş poşetlemeye başlamıştı. Zeyd ödemeyi yaptıktan sonra marketten çıktık. Sıcaktan soğuğa geçmekten nefret ediyordum. Dağhan arabayı açar açmaz Ceyda ile bagaja poşetleri bıraktılar. Ben de ön koltuğa geçtim ve kemerimi taktım. Tuna da arkaya binmiş boynunu kütletmişti. Dağhan ve Ceyda da arabaya bindiğinde Dağhan'ın gözleri aynadan Ceyda'ya döndü. ''Burçağı ara, bize katlanabilir masa ve sandalye bulsun.'' Ceyda telefonu cebinden çıkarırken aynadan kısa bir bakış attı. ''Meyusta olmayacak mıyız?''
Acaba dışarıda içmeye uygun nereyi biliyordu? Peşimizde Burak varken dışarıda içmek mantıklı mıydı? Dudağımı ısırarak dışarı bakmaya devam ettim. Eh eğer bu riski göze aldıysa bir bildiği olmalıydı. Dağhan Zeyd'i takip ederken Ceyda telefonu kapattı. ''Onlar da yoldaymış, Zeyd söylemiş zaten getirmesini.'' Dağhan aynadan Ceyda'ya bakıp kafasını salladı. Girdiğimiz aralar nedense bana tanıdık geliyor gibiydi. Gittiği yeri bildiğimi düşünmüyordum ama biliyor gibi de hissediyordum. Hava henüz tam kararmış değildi. Muhtemelen biz gidene kadar kararacaktı. Geç saate kalırsak annemin ne tepki vereceğini pek kestiremiyordum. Umarım fazla geçe kalmazdık. Üstelik annemin İkra'ya kızgın olmasına rağmen verdiği izin beni oldukça şaşırtıyordu. Belki de gerçekten okulumuzu arkadaşlarımızı sevdiğimizi anlamıştı. Ne kadar zor bir ihtimal olsa da izin vermesi aklıma sadece bu ihtimali getiriyordu. Arabada kimseden çıt çıkmadı, sadece kısık seste müzik çalıyordu. Zeyd'in tekrar döndüğü aradan boş bir araziye girdiğimizde Ceyda koltukların arasındaki boşluktan kafasını uzattı. ''Burası da neresi?'' ''Bilmiyorum ki yavrum. Sadece dışarı da kuralım masayı, beni takip et dedi.'' Ben de Ceyda gibi çatık kaşlarla etrafı incelerken hala bana neden tanıdık geldiğini çıkaramıyordum. Her yer sadece toz topraktı, Uçurumun kenarında Zeyd durup kaskını çıkarınca Dağhan da arabayı hemen yanına çekti. Zeyd kaskı motorunun üzerine koyduktan sonra ellerini saçına geçirdi ve hafif dağıtır gibi karıştırdı. Arabadan inip esen rüzgarla yüzümü buruşturdum. ''Hava buz gibi ama götümüz donacak.'' Tuna Ceyda'ya hak verirken Zeyd motora yaslandı ve bakışlarını bize çevirdi. ''hiçbir şey olmaz.'' Tuna tam şiddetle müdahale etmek ister gibi dudaklarını aralamıştı ki uzaktan duyulan motor sesleri bunu engelledi.
Hemen arkalarında Defne ve İkra göründü, onlar başka bir arabayla gelmişlerdi. Defne kullanıyordu. Defne'yi ilk defa araba kullanırken gördüğüm için şaşırmıştım. Yanımıza vardıklarında dudaklarında hala olan tebessümle motordan indiler ve kaskları çıkarıp aynı Zeyd gibi elleriyle saçlarını dağıtarak bize döndüler. Kızlar da indiğinde bagaja yönelip hepsi sırtlarına katlanan masa ve sandalyeleri alıp yanımıza güle oynaya geldiler. ''Pek bir keyiflisiniz.'' Atilla Dağhan'ın iğneleyici sözüne karşın omzuna eliyle vurdu. ''Bir düşünelim, bir sürü tehlike ve hastane vakası atlattık. Hepimiz bir aradayız ve hayattayız. Sence de keyifli olmamız için yeterli değil mi?'' Burçak Atilla'ya hak verircesine elini uzatınca İkra ile göz göze geldik. Burçağın indiğinde tuttuğu elini bırakıp yanıma geldi ve sırtındaki sandalyelerden birini uzattı. ''Annem nasıl izin verdi akşam için?'' kendi sandalyesini çıkarıp açarken 32 diş sırıtarak bana döndü. ''Bir anlaşma yaptık, ben her şeyi ona detaylıca anlatacağım o da bize tolerans tanıyacak. Bu geceden başladı, teyzemi ikna etti sağ olsun.'' ''Teyzem? Şaka yapıyorsun.'' Ben de sandalyemi açarak ona döndüğümde keyifle gülümsedi. ''Vallahi yapmıyorum.'' Ceyda geniş masayı ortaya açınca sandalyeleri etrafına doğru ittirip önümüzdeki poşetleri boşaltmaya başladık. Arabanın içinde çok fazla şey gözükmese de şu an ne kadar fazla şey aldığımızı daha iyi görüyordum. Defne tekrar arabaya yöneldi ve arabanın arkasından bardakları getirdi. ''Ceyda sen hazırla, biz abur cuburları hallederiz.'' Ceyda onu onaylayarak rakıları aldı ve köşeye geçip bardakları yan yana dizdi. O hazırlarken Tuna garip bir şekilde öğürmeye başladı ve Ceyda'dan koşar vaziyette uzaklaştı. ''ne oldu?'' ben alel acele onun yanına gittiğimde Dağhan da yanına varmış sırtına vuruyordu. ''Rakı'nın kokusundan midesi kalkmıştır. Bazıları kokusunu kaldıramaz.'' Etrafı kokladığımda burnuma gelen kokuyu hissettim, eh biraz tuhaftı ama midemi kaldırmamıştı. Defne Tuna'ya su uzattığında sandalyelerden birini Dağhan çekti ve onu oturtarak suyunu içmesini bekledi. Etrafa bir kez daha dikkatle baktım, gerçekten burası tanıdık geliyordu. Hava iyice kararmaya başladığında arkamdan biri üzerime bir şal bıraktı. Ardından bir çakmak sesi geldi, Zeyd'di. Yanıma gelmiş sigarasını yakmıştı. Dağhan Tuna'yla ilgileniyordu. ''Etraftan gözünü alamıyorsun.'' ''garip şekilde tanıdık geliyor.'' Diyerek itiraf ettim. Bana doğru döndü ve sigarasından nefes alıp yüzüme üfledi. ''Yine yanlış yerde arıyorsun.'' Dediğinde çatık kaşlarla ona döndüm. ''Aradığın şey...'' Elini çenemin altına koydu ve yukarı kaldırdı. ''Gök yüzünde.'' Gök yüzünde belirmeye başlayan yıldızları görünce dank etti. Zeyd'in beni getirdiği yerdi burası. Kafamı indirdiğimde sigarasından derin bir nefes daha çekti. Bende derin bir nefes vererek onun yeşil gözlerine baktım. Ona kızgındım, neden kızgın kalamıyordum. Sanki hiçbir şey yok gibi davranıyordum. Halbuki çok şey vardı. Gözlerimi gözlerinden ayırdım. ''Bizimkilere yardım edeyim.'' ''etme.'' ''Neden?'' omuz silkti. ''yanımda kalmanı istiyorum.'' Gülerek beş altı adım ötedeki masayı işaret ettim. ''Masa hemen dibimizde.'' ''Yakınımda kalmanı istiyorum.'' Dediğinde duraksadım. Tuna ve Dağhan'ın bakışları bize dönmüş ardından onlar da sessizce masaya ilerlemiş bizi yalnız bırakmışlardı. ''Gelsene benle.'' ''Nereye?'' desem de kolumdan çoktan nazikçe tutmuş beni götürmeye başlamıştı. ''Yalnız kalacağımız bir yere.'' Elindeki sigarayı bitmeden yere attı ve beni uçurumun öbür ucuna kadar götürdü. Hava kararmıştı, kış olduğundan hızlı kararıyordu. Önümü göremediğim için Zeyd'e daha sıkı tutunmuştum. ''Zeyd, önümü göremiyorum.'' Elini kolumdan elime indirdi ve sıkıca tuttu. ''Gerek yok, ben yanındayım.'' Cevap vermeme fırsat kalmadan durduğunda, gözlerim arkama döndü. Masadan uzaklaşmıştık ve tek görünen arabadan gelen ışıktı. Arabanın kapısını açmış müziğin sesini yükseltmişlerdi. Sesi az da olsa buraya kadar geliyordu. Önüme döndüğümde Zeyd ile bakışlarımız birbirine kenetlendi. Yüzü bana yaklaştığında gerilmeden edemedim. Beni neden buraya getirmişti ve neden yüzüme yaklaşıyordu. Nefesi tenime çarpmaya başladıktan sonra dudağımın üzerinde sıcaklık hissettim. Dudakları varla yok arası değiyordu. Nefesimi tutmuş ona bakarken buz kestiğimi hissettim. Neden sürekli dibime girip duruyordu ki? Yüzünü aşağı doğru eğdiğinde bu kez nefesini boynumda hissettim. ''Parfümünü değiştirmişsin.'' ''Evet değiştirdim. Diğeri de pek benim kokum sayılmazdı.'' Nedense gülümsediğini hissettim. Nefesi tenime daha hızlı çarpmıştı. ''Senin teninden kokladığım her koku, senin kokundur Vera.'' Burnu boynuma değdiğinde irkilmeme engel olamadım. Kafasını hafif kaldırdı ve kulağıma nefesini üfledi. ''Nefes al Vera, yoksa seni öpmek zorunda kalacağım.'' Yüzünü boynumdan çektiğinde derin bir nefes aldım. Beni neden sürekli sınıyordu? ''Neden buraya geldik.'' ''Çünkü diğerleri senin kalmanı seçerken bizim neden gitmeni seçtiğimizi söyleyeceğim.'' Bu söylediği kaşlarımı çatmama sebep olurken derin bir nefes daha aldım. Gerçekten, nefesimi kesmek hoşuna gidiyordu. ''Nasıl yani?'' ''Burak, her yerde seni arıyor. Bunu biliyorduk, eğer gidersen bizimle bağın kesilirse seni bulması daha zor olacaktı. Dağhan ve Atilla seni izleyecekti biz de Burak işini çözecektik ama her şey ters takla attı. Hepsi senin için bize yalan söyledi.'' ''Yani siz aslında... Burak yüzünden...'' kafasını aşağı yukarı salladığında bu söylediğinin oldukça mantıklı olduğunun farkına vardım. ''Senden vazgeçemediler, gerçi...'' Tekrar boynuma doğru eğildiğinde bir adım geri atacaktım ki anlamış gibi belimden tuttu ve beni kendine çekti. Bu kez yüzlerimiz birbirimizin hizasındaydı. ''Bir insan senden nasıl vazgeçer ki...'' diye fısıldadı. Bu yakınlığı beni öfkelendiriyordu. Sürekli benimle oyun oynaması kafamı karıştırması canıma yetmişti. ''Oyun oynama benimle Zeyd.'' Gözleri gözlerime çıktığında keyifle güldü. ''Peki.'' Diye fısıldadı ve belimdeki elini sıkılaştırıp beni kendine çekti. İşte şimdi oyunu kesmişti. Dudakları dudaklarımdaydı. Bildiğim tüm gerçekler yalan, yalanlar gerçekti. Kafam karışıyordu, kafamı karıştırıyordu. Kendimi bilmediğim bir yerde yolunu aramaya çalışan biri gibi hissediyordum. Onun ormanlarında kayboluyordum, en kötüsü de o ormandan çıkmak istemiyor, daha derinlerde kaybolmak istiyordum. Dudakları benden ayrılacağı sırada elimi omuzlarına koydum ve karşılık verdim. O benim derinlerimdeydi, her zerresi her bakışı ve her hareketiyle. İçimi görüyordu, içimi okuyordu. Ruhumu biliyordu, sevdiği okyanuslar ona nefes oluyordu. Bende ona olmak istiyordum. Ben de derinlerine inmek, onun nefesini solumak istiyordum. Bir ıslık sesi duyulduğunda aynanda geri çekildik. ''HADİSENİZE!'' Uzaktan bağıran Ceyda'yı duyunca Zeyd derin bir nefes verip alnını alnıma dayadı. ''Ceyda, hay senin...'' diye mırıldandığında gülmeme engel olamadım. ''ne derdiniz var kızla.'' Kafasını sağa sola sallayarak ellerini dudaklarımda gezdirdi. ''Bu gülüş için... her şey bunun için...'' diye fısıldadı ve aniden dudaklarıma saniye kadar süren bir öpücük kondurup geri çekildi. Eli tekrar elimdeydi, tamamen kavrayıp sıkıca tuttuğunda ''Gidelim.'' Diye mırıldandı. Ben kalbim ağzımda nefes almaya çalışırken karanlıkta onun yolundan ilerledim. Karanlıkta o parlıyordu, yolumu görebiliyordum. Onun hemen yanındaydı. Sessizce yürüdüğümüz yolun sonunda arabadan gelen müzik daha çok duyulmaya başladı. Ardından arabadan gelen ışık ve ayın ışığı ile masa gözle görülür oldu. Hepsi oturmuş elinde bardaklarla müzik söylerken el ele gelen bize döndüler. ''Ooo...'' Atilla bardağını bize doğru kaldırdı. ''O zaman size mi?'' Zeyd gülerek Atilla'nın elindeki bardağı aldı ve bir yudum içip yüzünü ekşitti. ''Oturun hadi.'' Burçak yanını işaret edince Zeyd ile yan yana Burçak ve Ceyda'nın arasına oturduk. Hepsi gülümsüyordu. ''Bu geceyi... Önce mutlulara armağan ediyorum.'' Dedi Ceyda, ''Hastaneden yaşam mücadelesi vererek bu mücadeleyi kazanan kızlarıma.'' Bana ve Defne'ye bardağı uzattı. ''Yıllar süren yalnızlığını sonunda değen bir aşkla sonlandıranlara...'' Bardağını Atilla, Burçak ve Zeyd'e uzattı. ''Bu gece sizin için. Dikin bakalım.'' Ben, Zeyd, Atilla, Defne, İkra ve Burçak sırayla bardaklarımızdan yudum aldıktan sonra hepimizden garip sesler çıktı. ''Şimdi gecenin kalanı da biz imkânsız aşıklar için.'' Sandalyesinden doğruldu ve tam karşısında oturan Dağhan ile bardakları çakıştırıp ikisi de kafasına dikti. ''Eee ben?'' Tuna bize elinde bardakla bakarken Dağhan gülerek bardağı elinden aldı. ''Yürü git tüm gece uğraştıracaksın bizi.'' Tuna mutsuz çocuklar gibi somurturken Ceyda masanın ucundaki enerji içeceğini ona doğru uzattı. ''Al bakalım.'' ''Sağ ol canım.'' Dağhan Tuna'nın bardağını da kafaya dikip dudaklarını yaladı. Görünene göre bünyesi rakıya dayanıklıydı. ''Eee, bu gece hazır içiyoruz. Bazı şeyleri itiraf edelim.'' Dedi Atilla ve arkasına yaslanıp kolunu Defne'nin sandalyesine attı. ''Kim ne itiraf etmek isterse, istemeyen sussun.'' Diye ekledi. Ardından yüzünü Defne'ye döndü. ''Sana tam 3 yıldır aşığım.'' Defne şaşkınca gözlerini açtı. ''3 yıl mı?'' Kafasını salladı ve masada duran elini dudaklarına götürüp öpücük kondurdu. ''Senin bunu öğrenmen bir buçuk yıl sürdü.'' Dedi ve gülümsedi. ''Begümü seviyorum.'' Dedi Dağhan da gözlerini hepimizde gezdirirken. ''Zaten çoğunuz ya biliyordu ya da tahmin ediyordu.'' Begüm'e bakarken ne kadar üzüldüğünü hatırlayınca tekrar içim burkuldu. Dağhan mutlu olmayı en çok hak edenlerden biriydi gözümde. Neşeliydi, korumacıydı, en önemlisi de sahte değildi ve tip olarak da gerçekten gideri vardı. Burçak da İkra'ya bir bakış attığında İkra boğazını temizledi. ''Ben de aslında uzun zamandır Burçağı seviyordum.'' Herkes kafasını salladı. ''Bunu da biliyordunuz.'' Diye ekledi. ''Eee bilemeyeceğimiz şeyler söyleyin ya da söylediğinize şaşıracağımız şeyler.'' Burçak bunu dedikten sonra Zeyd ona döndü ve kaşlarını kaldırdı. ''Söyle bakalım sen bir tane.'' ''Vera'yı Burak yüzünden yolladığınızı biliyorum. Konuşurken duydum.'' Ceyda öne doğru doğrulup Burçağa baktı. ''Nerde duydun?'' ''Meyusta.'' Burçak bana baktığında şaşırmadığımı görünce Zeyd'e döndü. ''ama ona zaten söyledin değil mi?'' Zeyd dudak büzerek gülümsedi ve rakısından bir yudum daha aldı. ''Vera'nın gitmemesi için ajanlık yaptım, ikili oynamıştım.'' Dağhan'ın söylediğine gülümseyerek bakarken Ceyda bardağını ona işaret edercesine uzattı. ''Vay hain.'' Dağhan omuz silkti ve bardağını tekrar doldurdu. Ağzıma çerezlerden attım ve arkama yaslandım. ''Vera'yı başta hiç sevmemiştim, aramıza girmesini istemiyordum. Çıkarcı biri olduğunu düşünmüştüm.'' Defne'nin itirafıyla yarı şaşırdım yarı şaşırmadım. Beni sevmediğini başlarda hissetmiştim ama sebebinin bu olduğunu hiç düşünmemiştim. ''Ama o seni tanıyana kadardı.'' Gülümsedim ve yaptığı itirafa karşı benim de bir itirafım olduğunu fark ettim. Dudağımı yalayıp Tuna'ya döndüm. ''Bende Ceyda ile kardeş olduğunu öğrendiğimde... Bana yardım etme sebebinin o olup olmadığını düşünmüştüm. Beni kullandı mı yoksa diye ama ne kadar saçmaladığımı ve bu hayatta her zaman en iyi arkadaşım olarak kalacağını gördüm.'' Tuna elindeki enerji içeceğini masaya bıraktı. ''Başta senin onlara yardım edeceğini bilmiyordum ki, sonradan öğrendim. Böyle bir şey aklımdan geçmedi, sadece sonunda onları kurtarabileceğimi senin sayende olacağını hissetmiştim. Her şeyin böyle olacağını biliyordum. Senin Zeyd'e ilgi duyacağını da, bakışlarından anlamıştım.'' ''Ama ben ilk zamanlar ona...'' ''Aslında bu itiraf ikimizin.'' Dedi. ''Tuna bunu fark ettiğinde, seni en ufacık bir tehdit barındıran yerden uzaklaştırmamız için beni uyarmaya geldi. Başta neden böyle bir şey söylediğini anlamamıştım. Bana sadece gözlerine hâkim ol. Demişti. Sonra anladım ki ben senin gözlerine esir olmuştum.'' Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı, Önce Tuna'ya sonra tekrar Zeyd'e döndüm. Benden bakışlarını Ceyda'ya çevirdi. Şaşkınlığına bakılırsa bundan o da habersizdi. ''Burçak ile kavga ederken sonu Ceyda gibi mi olsun dememin sebebi, aramızda kalmayı seçtiğinde uyuşturucuya daha çok batacağını bile bile kalmandan bahsetmiştim. Yolun sonu karanlıktı ve hepimiz gibi sende karanlıkta kaldın.'' Ceyda anlayışla kafasını salladı. ''Sende Vera'nın öyle olmasını istemedin.'' Ceyda'nın ardından Burçak bardağını bana doğru uzattı. ''Ama hepimizin unuttuğu bir şey var gençler.'' Biz ona 'Ne?' der gibi kafa salladığımızda elimdeki bardağa vurdu. ''hiçbir karanlık Vera'nın ve Tuna'nın ışığını söndüremedi.'' Gözlerim Burçaktan Tuna'ya döndüğünde bana gülümseyerek enerji içeceğini uzattı. Onunla da tokuşturduktan sonra büyük bir yudum aldım ama tadı bana... oldukça tuhaf geliyordu. Etrafı bir sessizlik sardı, herkes rakısından yudumlayıp derin bir iç çekiyordu. O an Ceyda çok derin bir nefes verdi. ''Tibet'e hala aşığım.'' Hiç kimse hareket etmedi, bir şey de demedi. Ceyda kafasını rakı bardağından kaldırıp bana çevirdiğinde bende yüzümü ona döndüm. ''Sana yaptıkları için özür dilerim, onu buna rağmen seviyorum. Bunun için sana karşı mahcubum.'' Elimi elinin üzerine koydum ve gülümsedim. Belki ilk okula gelen Vera olsaydı affetmezdi. Belki de Ceyda'nın arkadaşım olmadığını düşünürdü. Ama artık aşkın nasıl bir şey olduğunu biliyordum, Ceyda'yı da çok iyi anlıyordum. Onlar birçok şeyi affetmişti, bende affetmiştim. ''İlk zamanlar hepiniz bana kendi hikayenizi anlattınız. Hepinizin Tibet'le ve diğerleriyle bir geçmişi vardı. Artık iyi ya da kötü benim de oldu.'' Ceyda gülümsedi. Derin bir nefes verdi ve dibinde kalan rakıyı içip bardağı Dağhan'a uzattı. ''doldur bakalım yavrum.'' ''Hepinizin bildiği bir şeyi daha itiraf edeyim bari. Tibet'i ilk zamanlar Zeyd'lerden önce yatalak eden bendim.'' Hepimiz yüzümü Tuna'ya döndük. Evet bunu biliyorlardı, bana bile söylemişlerdi. Ellerindeki yaralardan Tuna'nın yaptığı belliydi. ''Tibet, hatasının farkına varıyor ama yapmamak için kendine engel olamıyor. O gün... Beni görür görmez anladı. Hiç karşılık vermedi, hak ettim. Nefesim kesilene kadar döv beni dedi. Çünkü ne kadar aklım almasa da Ceyda'ya aşık ve bunu görebiliyorum.'' Ceyda yüzünü ellerine eğdi ve yutkundu. ''Bu hastalıklı bir aşk.'' Dedi Burçak çekingen bir şekilde. ''Ve imkânsız.'' Diye ekledi Ceyda da. Dağhan hava da ki gerilimi hisseder hissetmez ayağa kalktı ve hepimizi şaşırtacak bir neşeyle önce İkra'nın elinden tutup onu ardından diğer eliyle Defne'yi kaldırdı. ''Eee yavrularım oturmaya mı geldik?'' kızları kaldırır kaldırmaz arabaya yöneldi ve roman havası açarak kızların arasına girip oynamaya başladı. ''Hadi hadi kızlar.'' ''ben bilmiyorum.'' Diyerek güldüm ve arkama yaslandım. ''Kız kıvırtacaksın işte nesini bilmiyorsun. Ceyda kaldır bakayım yavrumu.'' Ceyda gülerek elimden yakaladı ve beni kaldırdı. Ben kahkahalarla yanlarına gittiğimde İkra gayet güzel kıvırarak Burçağı da ayağa kaldırdı. ''eee yok mu para saçacak?'' Atilla Dağhan'ın bu sözüne karşılık cebinden kâğıt paraları çıkardı ve ortaya doğru saçmaya başladı. Zeyd ise bize 'bunlar adam olmaz.' Der gibi bakıyor gülüyordu. Tuna da kalkıp bana doğru geldi, İkra'yla sırt sırta verip ''Ohhh!'' diye bağırdıklarında kahkaha atarak sandalyenin ucunu tuttum. Bu hallerine gülmemek elde değildi. Burçak ardından arabaya yöneldi, ''Saplar otursun yerine, yeter bu kadar eğlendiğiniz.'' Romantik bir müzik çalmaya başladığında Burçak İkra'yı elinden yakaladı ve kendine çekti. ''Allah Allah nedenmiş o? Gel mercan gözlüm.'' Tuna da Ceyda'yı yakaladığında gülümsedim. Atilla da nazikçe Defne'ye elini uzatmış önünde reverans yapmıştı. Arkamdan boğazını temizleyen Zeyd geldiğinde boynumda yine nefesini hissettim. ''O güzel ellerini, ellerime bahşeder misin?'' elleri parmak uçlarımı tuttuğunda gülümseyerek kafamı salladım ve beni dans edenlerin arasına çekmesine izin verdim. Ortada sap gibi kalan sadece Dağhan'dı. Bize burun kıvırarak sandalyeye geri oturdu, ardından doldurduğu rakısını yudumlamaya başladı. ''Çok garip...'' diye mırıldandım kendi kendime. ''Garip olan ne?'' Beni duymuştu, derin bir nefes alıp diğerlerine baktım. ''Hepsi birbirine uzun zamandır aşık, uzun zamandır platonik. Zaman sadece sevdiklerinden ibaret. Hepsi gayet sabırla beklemiş.'' ''Aşk... Biraz da bu yüzden sonsuzluktur. Dediğin gibi, zaman sevdiğinden ibarettir. O varsa vardır, yoksa yoktur. Her nefesin, her zamanın ve her zerren onunla atar. Bunları bilmiyor musun?'' dediğinde gülümsedim. ''Öğreniyorum.'' Bu cevabım onu tatmin etmişti, yanağını yanağıma değdirip sürttü. Derin bir iç çekti. ''Öğreniyoruz.'' Diyerek boynuma bir öpücük kondurdu. ''Sırnaşmayın aloooo!'' Atilla'nın bağırışına gülerek yüzümü döndüm. Dans ede ede yanımıza gelmişlerdi. ''Aile var aile.'' Zeyd dudaklarını yaladı ve yüzünü boynumdan kaldırdı. ''Senin aileni...'' Defne ve Atilla bize gülerken Dağhan bir kahkaha attı. ''Bu kez yakaladım işte, bu kez elimdesiniz.'' Ona döndüğümüzde bizi videoya aldığını görmemle şaşkına uğradım. ''Dağhan! Sakın yaptım deme.'' Dağhan gülerek kafasını sallarken Zeyd'e döndüm. ''Maskaraları olduk iyi mi?'' Gülerek omuz silkti. ''Kabul et oyunlarım hoşuna gidiyor.'' Ona kaşlarımı kaldırarak baktım. ''Kesinlikle gitmiyor.'' ''Sabredemiyorsun ondan.'' Dediğine güldüm. ''Hiçte bile.'' ''Hoşuma gitmiyor.'' ''Sabredemiyorsun.'' Eline tırnaklarımı geçirdim. ''Zeyd!'' ''Efendim sevgilim.'' Sevgilim dediğini duyduğumda tırnaklarımı batırmayı kestim. O bana sevgilim mi demişti? ''Kızdırma beni.'' Diyerek durumu toparlayıp boğazımı temizledim. ''Peki.'' Dedi ve dans etmeye devam etti. Gözlerinde hala keyif parıltıları vardı. Müzik bittiğinde ise benzeri bir müzik çalmaya başladı. Sonrasında ise Zeyd ellerini elimden çekip belime koydu. Şimdi yüzlerimiz daha yakındı. ''biz şimdi... İhanet acı ve kin kısımlarını nasıl yazacağız.'' Diye mırıldandı. ''Ders için?'' Kafasını aşağı yukarı salladığında sırıttım. ''Valla ben hala o konu da kızgınlığımı atlatmış değilim, sen kendini düşün.'' Bu cevabıma karşılık güldü ve dudak büzdü. ''Peki madem.'' ''Gerçekten merak ediyorum.'' Diye ekledi. ''Neyi?'' '' Aşk'ı nasıl anlatacağını.'' Ah evet! Onu hiç düşünmemiştim bile. ''Bir fikrim yok.'' Diye itiraf ettim. O söylediğinde aklıma gelmişti ve bende şimdi onun nasıl anlatacağını merak ediyordum. ''Asıl seninki daha merak uyandırıcı.'' Diyerek yüzümü biraz daha yaklaştırdım. Hep o mu benimle oynayacaktı? ''Neden?'' diye sordu. ''Birçok aşkı okumuş bir insansın. Bizim aşkımı senin dilinde hangi cümleler tarif edecek?'' ''Yarın göreceğiz.''
|
0% |