@byzloey
|
''Ciddi misin? Bunun için mi geldik?'' bana attığı kötü bakışları görmezden gelerek kapıyı tıklattım. Tabi ki de öyle başı boş gitmeyecektik, Madem Sametler bize düşmandı, Buraklar da öyle. İkisi birbirine daha yakın olmalıydı, bu da Tibet'in Burak hakkında bizden daha çok şey bildiğinin kanıtıydı. ''Saçmalama dönüyoruz hemen.'' Dediğinde kapıyı açtım ve gülümseyerek ''Çok geç, geldik bir kere.'' Diye fısıldadım. Haklıydım, gelmiştik artık. İçeri girdiğimizde Tibet'in yatakta uzanıp boş tavanı izlediğini gördüm, yüzünü tavandan indirdi ve bize döndü. Yüzü hala berbat haldeydi ve nefes çekmekte zorlanıyordu. ''Buraya geldiğinize göre Samet yanınıza gelmiş, gerçi sıkıysa gelmesin.'' Zeyd kötü bakışlarla Tibet'i izlerken yumruk yaptığı elini tuttum ve odanın köşesine yanıma çektim. ''Peşimize kuyruk takmakla bir yere varamazsın Tibet.'' Diyerek konuya başladım. ''Kuyruk takmadım, Burak dışardayken güvende değilsin.'' Dediğinde Zeyd güldü ve elimi bırakıp ensesini kaşıdı. ''Yanımda her yerden daha güvende.'' Diyerek tekrar elimi tuttu. Tibet bu halimize gülümseyerek baktı, gözlerinde hafif alayımsı bir ifade vardı. ''Tabi yarın bir gün kızı yine kendinden uzaklaştırmazsan.'' Burada bile kavgaya olan meyilleri beni beynimden vurulmuşa döndürdü. ''Kesin artık şunu!'' Eğer ben araya girmeseydim Zeyd Tibet'i kesinlikle camdan aşağı atacaktı. ''Buraya başka bir şey için geldik Tibet.'' ''Dinliyorum.'' Dedi ve ellerini birbirine kenetleyip yatağının başını yukarı kaldırdı. ''Sen Zeyd'lere nazaran daha çok bu işin içindesin, yani Burağı daha yakından tanıyor olman gerekli.'' Diyerek söze girdim. Zeyd'de şimdi gelme sebebimi daha iyi anlamıştı, gözlerini gözlerime çevirdi. ''Benden Burak hakkında bilgi mi istiyorsun?'' ''Tanımadığın bir düşmanın ne yapabileceğini kestirmek oldukça zor, ama karşındaki tanıdığın bir düşmansa ne yapabileceğini kestirme alanın daralıyor. Onun hakkında değil ne yapabileceği hakkında bilgi istiyorum.'' Tibet ve Zeyd birbirine baktı, neden bakmıştı bilmiyordum ama uzun süre sessizce bakıştılar. Tibet gülümseyerek gözlerini Zeyd'den bana çevirdi. ''Akşam için bir planınız var değil mi?'' Kafamı aşağı yukarı salladım. ''her neyse unutun onu.'' Dediğinde kaşlarım çatıldı. ''Daha ne olduğunu bile bilmiyorsun.'' ''gerek yok, muhtemelen plana göre Samet'in rol yapması gerekecek. Samet'in oyunculuğu sıfır, Burak da zeki bir çocuk. Anında her ne yapacaksanız içinden sıyrılacaktır.'' Gözlerim Zeyd'e döndü. Bu fikri aklında tartıyor gibi görünüyordu. ''Eğer paniklerse mantıklı düşünemez.'' Dediğimde Tibet güldü. ''Bak, Burak'ın zekâsı panik halinde daha çok çalışır. Çünkü o bir kaçak, hayatı kaçmak onun. Paniklerse kendini kurtarmak için daha zekice düşünecektir.'' Bu yandan düşününce zekice gelen fikre küfrettim. ''Ne yani öylece gezmesine izin mi vereceğiz?'' Dedim bıkkınca, arkama yaslanıp Zeyd'e baktım. Fazla sessizdi, belki de aklında yeni bir çizelge oluşturuyordu. ''Ne var aklınızda?'' dediğinde bakışlarım Zeyd'e döndü. Olumsuz bir ifade yapmadığına göre söylemekte sakınca yoktu. ''Burağı suçüstü yakalatmayı düşünüyoruz.'' Belli belirsiz kaşları çatıldı. Ardından olumsuz bir ifadeyle bana baktı. ''Bir şekilde kurtulur. Unutun onu.'' ''Ben hallederim.'' Zeyd'in uzun süre kaldığı sessizlik bozulunca Tibet ile ikimiz ona döndük. Tekrar elimi tuttu ve başka hiçbir şey demeden beni odanın dışına sürüklemeye başladı. ''Ne oluyor?'' desem de odadan çıkana kadar ağzını bıçak açmamıştı. Odadan çıktığımızda kapıyı çarparcasına örttü, koridordaki bazı insanlar bize dönmüştü. Ben ise onları umursamadan büyük bir merakla Zeyd'e bakıyordum. ''Her söylediğini doğru kabul edemeyiz, onun sözüne güvenecek değilim. Evet Burak zeki, evet sıyrılma ihtimali var ama bu ihtimal için yakalanma ihtimalinden vazgeçmeyeceğim.'' Tek nefeste konuştuğu cümleyi algılamak için biraz bekledim. Kızmış görünüyordu, ama kızgınlığının bana olmadığı belliydi. ''Tamam, sen ne diyorsan o olsun.'' Diyerek elini tuttum. ''sonuçta bu gece hepimiz ordayız, iyi ya da kötü sonuç ne olursa olsun beraberiz.'' Dediğimde biraz daha sakinleşmiş göründü, beni kendine çekti ve başımın üzerine çenesini koyup bir elini belime diğerini de saçlarımın arasına geçirdi. ''Bu durumdan hiç hoşnut değilim.'' ''bende.'' diye mırıldandım. Telefonum çalmaya başladığında mecburen ayrılmak zorunda kaldık. Zeyd elimden tutarak beni hastane çıkışına nazikçe çekerken telefona yanıt verdim. ''Evin önünde buluşalım, akşam evden çıkmak için bir plan yaptım.'' İkra'nın söylediğiyle kaşlarım çatıldı, böyle söylediğine göre evden çıkmayacaktık, evden kaçacaktık. ''neden bahsediyorsun?'' ''Dün izin aldık daha, bugün de annemin bizi salacağını düşünmüyorsun herhalde?'' tabi ki de düşünmüyordum ama evden nasıl çıkabilirdik ki? ''Burçak ile merdiven getirdik, benim camımın önüne koyduk. Sekizde bizi almaya gelecekler, bizde film açık, kapıyı kilitleyeceğiz onlar da biz dönene kadar film izlediğimizi düşünecekler.'' Eh plan fena değildi, teyzemler genelde sık sık bizi kontrol etmezdi ama bu sıralar gözlerinize battığımız için kontrol edip edemeyeceğinden emin değildim. ''Tamam geliyoruz.'' Diyerek telefonu kapattım, motorun önüne gelmiştik. Zeyd kaskı kafama geçirip öne bindiğinde omuzlarından destek alarak arkasına bindim. Her zaman kaskını bana veriyor yüzünü soğuk yiyordu. Ellimi yanağına uzatıp hızlanana kadar okşadım, hızlanmaya başladığında da indirip omuzuna tekrar yerleştirdim. Bugün bu belayı başımızdan defedebilirsek kayağa gittiğimizde gerçekten derin bir nefes almış olacaktık, üstelik gerçekten hayattan keyif almaya başlayabilecektik. Soğuğun vurduğu kısa süren yolculuğun ardından İkralar sokağın sonunda göründü, Burçak motora yaslanmış sigara içiyordu, İkra da gülerek bir şeyler anlatıyordu. İkisinin de yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Motorun sesini duyduklarında yüzleri bize döndü. Burçak sigarasını uzağa fırlatırken yaslandığı motordan doğruldu. Zeyd tam önlerinde durarak motordan indiğinde bende kaskı motorun üstüne bırakarak indim. ''Sizi almaya Dağhan gelecek, siz hazır olunca haber verin yeter.'' Burçak ile Zeyd selamlaştıktan sonra cümlesine devam etti. ''Biz sizi buluşma noktasında bekleyeceğiz.'' İkra ile aynanda kafamızı salladık. ''Hadi geçin içeri daha fazla üşütmeden.'' Zeyd'in cümlesi biter bitmez ona sarılıp yanağına öpücük kondurdum. ''Dikkat et kendine.'' ''Sende.'' Diye fısıldayarak geri çekildi. İkra ve Burçakta görüştükten sonra bahçe kapısına ilerleyip içeri girdik. İkra tam demir kapıya anahtarı takmıştı ki kapı birden açıldı. '' Bir türlü ayrılamadınız sevgililerinizden.'' sabırla beklediği yüzünden belli olan teyzemin yarı öfkeli bakışları üzerimizde gezinince İkra ile aynanda birbirimize döndük. İkra haber verdiğini söylememiş miydi? ''Geçin bakalım içeri.'' Diyerek kenara çekildi. İkra ile suçlu çocuklar gibi içeri girdiğimizde ikimizde ayakkabıları dolaba koyup ona döndük. ''Sizin dün gece malikânede ne işiniz vardı? Ceyda da kalacağınızı söylemediniz mi?'' İkra rahatlamış ifadeyle ona baktı. ''Ceyda orada kalıyor zaten.'' Teyzem kaşlarını çattı. ''Ne demek orada kalıyor.'' ''Evet, onlar malikaneyi dekore ettiler, orada kalıyorlar. Bak fotoğraflarımızı göstereyim.'' İkra telefonundan Ceyda ve defneyle olan fotoğraflarını açarken yanlışlıkla Burçakla olanı da açtı. ''Şey bu kadar işte.'' ''Sevgilin mi o?'' teyzemin bakışları İkra'yı utandırdı. İkra oldum olası teyzeme kendini açamazdı. Genelde teyzeme bu durumları ben ispiyonlardım. ''Aman anne ya.'' Diyerek koşarcasına odasına gittiğinde Teyzem gülerek bana döndü. ''Sen işin aslını anlat bakalım, yalansız.'' ''Valla doğru söylüyor teyze.'' Diye mırıldandım. ''Orası güvenli değil nasıl kalıyorlar orada.'' Dediğinde sırıttım. ''Şöyle ki, demir kapılar yaptırmışlar kilitlenebiliyor.'' Teyzem kafasını aşağı yukarı salladı. ''kız başlarına korkmuyorlar mı? Çocuk orada kalmıyordur herhalde.'' Yalansız dedi ama... ''Aman teyze ya.'' Diyerek teyzemi geçiştirip bende koşarcasına İkra'nın odasına ilerledim. Yoksa yalan söylemek zorunda kalacaktım. Bu kez teyzemin bana olan güveni toparlanamayacaktı. Teyzem kapının arkasından gür bir sesle bağırdı. ''AMANMIŞ, SİZE AMAN!'' İkra'yla birbirimize bakıp güldük. Buluşma saatine henüz iki, iki buçuk saat vardı. Üzerimizi değişir değişmez mutfağa geçip hazır mis kokan yemek masasına oturduk. Teyzem tabaklarımızı doldururken kaçamak bakışlarla bize baktı. ''Yüzündeki yaralar iyileşmiş.'' Dedi bana bakarak. Elim yüzüme gittiğinde gülümsedim, iyileşmişti. Fark edememiştim bile, başımızdan o kadar çok şey geçiyordu ki detayları hatırlamakta zorlanıyordum. ''Eee, erkek arkadaşlarınız hakkında konuşalım biraz, önce hanginizinkinden başlamak istersiniz?'' dediğinde İkra anında ''zeyd.'' Dedi ve bana yavru köpek bakışları atmaya başladı. ''Başla bakalım, kim bu burçak.'' Teyzemin bu cümlesi tabi ki de İkra'ya değil banaydı. Çünkü ikimizde İkra'nın ağzını bıçak açmayacağını biliyorduk. ''Burçak Esef, Kenan esefin oğlu.'' Dedim sırıtarak. Teyzem kendisini çok yakından tanıdığı için az çok kim olduğu hakkında bilgi sahibi olmalıydı. ''Burçak Esef... Ah doğru. Geçen yıl görmüştüm onu. Motorcu çocuk.'' Dediğinde kafamı salladım. ''O da mı bağımlı?'' diye sorduğunda İkra ile gözlerimiz kesişti. ''Bırakmaya çalışıyor, Kenan bey de doktor desteğiyle yardımcı oluyor. Uzun zamandır kullanmadı.'' Diyerek İkra'yı ve teyzemi rahatlatmaya çalıştım ama teyzem aksi bir tepki verdi. ''Buna inanıyor musunuz çocuklar?'' ''O da ne demek?'' sessizliğini bozan İkra teyzeme ters bir şekilde baktı. ''Çocuklar bağımlılık öyle üç beş günde unutulabilecek bir şey değil, size iyi görünüyor olabilirler. Bu durumda sizin iki şeyi sormanız gerek kendinize, onlar geçirdiği panik atakları sizden mi saklıyor? Yoksa gizlice kullanmaya devam mı ediyor?'' İkra ile birbirimize tekrar baktık. Uzun zamandır gayet iyi görünüyorlardı. ''Ama ilaç kullanıyorlar.'' Dedi İkra üzgün bir sesle. ''Eğer gerçekten kullanıyorlarsa ara uyuşturucuyu arıyor olmalılar, ya başka bir şeye sarıyorlar kafalarını dağıtmak için ya da ara ara panik atak atlatıyorlar.'' Teyzemin söylediği oldukça mantıklıydı, bunu nasıl daha önce fark edememiştik ki? ''Eskiden göz altlarında torbalanma olurdu, yüzleri çökerdi. Şu an yüzleri daha toparlanmış durumda. Gözlerinin içi kızarık değil eskisi kadar.'' Dedim ümitle. Teyzem belli belirsiz gülümsedi. ''Ben doktor değilim ama bildiğim kadarıyla tedavi sürecine başlamış olmalılar. Umarım arkadaşlarınızı kurtarabilirsiniz. Eğer kurtaramayacağınızı fark ederseniz onlardan hemen uzaklaşacaksınız, İkra ile o şartla anlaştık Vera. Seninle aynı şekilde olsun.'' Dediğinde kafa salladım. ''Onlar da istekli, insanın istedikten sonra yapamayacağı şey yok.'' Diyerek yemeğimi yemeye devam ettim. Teyzem bu konu da bana hak vermişti. İkra kaşığı tabağına bıraktı ve ''Afiyet olsun.'' Diyerek odasına gitti. O çıkarken içeri giren eniştemle ben de ayağa kalktım. Neden birden böyle yemekten kesilmişti ki? ''ben bakarım teyze.'' Diye mırıldanarak odasına ilerledim, kapıyı tıklattım. ''İkra.'' Kapıyı araladığımda dolmuş gözlerini sildiğini görünce ister istemez şaşırdım. ''Ne oldu?'' ''Kapat kapıyı.'' Dedi ve gözlerini düzgünce silip yatağa oturdu. ''Annem doğru söylüyor.'' ''Evet çok doğru, bunu onlarla konuşmalıyız.'' Dediğimde kafasını sağa sola salladı. ''Ondan bahsetmiyorum.'' Dizinin önüne çöküp ellerimi dizlerine koydum. ''Geçen gece Burçak panik atak geçirdi Vera, bir anda oldu. Motoru sağa çekti, kendini iyi hissetmediğini söyledi. Ben... ne olduğunu anlamadım. Elleri titremeye başladı, sonra birden düştü.'' İkra'nın gözlerinden yaşlar düşmeye başladığında şaşkınca ona baktım. Bu ne zaman olmuştu, bunu nasıl hiç belli etmemişlerdi. ''Naptın? Neden bana haber vermedin?'' dedim vereceği cevaptan korkarak. ''Ben ne yapacağımı bilmiyordum, Burçağın motorunun köşesinde her zaman uyuşturucusu olurdu, o da tam yanımızdaydı...'' ''Sakın verdim deme İkra.'' Dedim endişeyle. ''Hayır, o aldı sonra yolun kenarına fırlattı. Bende Ceyda'yı aradım. Sakinleştirici yaptı, annesi ona olabilecek her durumda yapılması gerekenleri anlatmış. Eğer Burçak böyleyse diğerleri de geçiriyor olmalı.'' Dedi ve tekrar gözlerini sildi. Evet haklıydı, diğerleri de geçiriyor olmalıydı. ''peki neden bundan benim haberim yok?'' anlamadığım nokta tam olarak buydu. Neden bana haber vermiyorlardı? ''Ben görmesem bende öğrenemeyecektim, her şeyin yolunda gittiğini düşünmemizi istemişler. Yeterince omuzlarımızda yük olduklarını düşünüyorlar, senin de iyileştirme çaban için hevesin kırılmasın istiyorlar.'' Ellerimi yüzüme geçirdim. Bu tamamen saçmalıktı! Benim bunu en başta bilmem lazımdı, akıl etmem lazımdı. Aptallığım yüzünden kendime küfrettim. ''Benim onlara yardımcı olabilmem için her şeyi bilmem gerekli İkra. Bir şey saklayarak bu yolda ilerleyemeyiz.'' Dedim kızgınca. Öfkem ona değildi ama sakin de kalamıyordum. ''bence de haklısın, bu konuyu onlarla konuşmalıyız. Ben Burçağı bir daha öyle görmek istemiyorum. Çok... çok kötüydü Vera. Bana bakıyordu ama nefes alamıyordu, elimi tutuyordu ama eli titriyordu. O an bile bana tek söylediği şey seni seviyorumdu.'' Tekrar ağlamaya başladığında ayağa kalktım ve ona sarıldım. ''Keşke haberim olsaydı, en azından bunu azaltabilecek yardımcı olabilecek başka bir şey var mı diye araştırırdım.'' Dedim çaresizce. Eğer Burçak bile bu haldeyse, Zeyd ondan daha kötü durumda olmalıydı. Sertçe yutkundum, İkra burnunu çekerken bir yandan da elini belime koymuş yüzünü gömmüştü. Bir süre sonra sakinleşti, ağlaması kesildi. ''Ben bir duşa gireyim.'' Diyerek kalktı ve tekrar burnunu çekip banyoya yöneldi. O banyoya girer girmez balkona çıkıp Zeyd'i aradım. Ona oldukça öfkeliydim, bunu benden nasıl saklardı. ''Efendim sevgilim.'' Dedi gayet ılımlı bir sesle. Öfkemin neden azaldığını hissediyordum? Hayır Vera ona olan öfkeni unutma! ''Benden nasıl saklarsın?'' dedim kızarak. ''Neyi?'' dedi ama ses tonu anında değişmişti. ''Panik atakları.'' Dedim ve balkonun demirlerine tutundum. Derin bir nefes verdi. ''Bak-'' ''Zeyd! Benden bunu nasıl saklarsın, hepiniz zor zamanlar geçirirken bende bir haber oradan oraya koşturuyorum. Beni nasıl bu olayların dışında tutarsın.'' Dediğimde tekrar bıkkınca bir nefes verdi. ''keşke hava kararmasaydı.'' Kaşlarım belli belirsiz çatıldı. ''Ne?'' ''Erken kararmasaydı, kızgın halini daha net görebilirdim.'' Dediğinde gözlerim etrafta dolandı. ''neden bahsediyorsun?'' diye mırıldandım. Gözlerim köşede lambanın altında motora yaslanmış bir bedene çarpınca kaşlarım hayretle havalandı. ''Sen ne yapıyorsun burada.'' ''Bilmem, yakınında duruyorum galiba.'' Belli belirsiz güldüm. ''Evet, çok yakınsın.'' ''Geleyim mi yukarı?'' ''Gelirsen seni aşağı atarım, çok sinirliyim sana Zeyd!'' sesimi tekrar kızgın tutmaya çalıştım ama öyle tatlı konuşuyordu ki bu beni çok kötü bir ikilemde bırakıyordu. ''Olur.'' Dedikten sonra telefon yüzüme kapanınca şaşkınca yüzüme kapanan telefona baka kaldım. ''Senin şu olurlarına var ya...'' Motordan doğrulup buraya doğru ilerleyince söylediğinde ciddi olduğunu anladım. Gelmesine geliyordu ama ya Teyzem ya da enişteme yakalanırsa? Ben dudaklarımı ısırarak ona bakarken demirlerin öbür tarafından tam odanın altında kalan kısma tırmandı ve duvardan buraya atladı. Atlarken çıkardığı sesle yüzümü ekşittim. Neyse ki bir hareketlenme olmamıştı. Sakladıkları merdiveni sessizce yavaş yavaş balkona yasladı ve çıkmaya başladı. Ben de merdivenin diğer ucundan kendimce tutarak onu izledim. Hızlıca çıkıp içeri girdiğinde etrafı son kez kontrol ettim. ''Delisin sen, ya teyzem falan görürse.'' Diye fısıldadığımda dudak büzdü. ''Onu da sen düşün.'' ''Ben mi düşüneyim.'' Dediğimde sessizce güldü. ''Bak sana zaten kızgınım, öldürteceksin bana kendini.'' Yine cevap olarak ''Olur.'' Dediğinde ''Hay senin oluruna...'' diye mırıldanıp yüzümü çevirdim. ''Sen asıl hesap ver bana, benden neden sakladın?'' ''Bir de bunu kafana takma diye.'' Ona çatık kaşlarımla bakarken elimi belime koydum. ''Kafama takacağım en önemli şey bu ne demek takma.'' ''Diğerlerini bilemem ama... Ben beni öyle görmeni istemiyorum Vera.'' ''Ne demek istemiyorum.'' Dediğimde elini belime koydu, gözlerini benden kaçırdı. ''O vaziyette görmeni istemiyorum, bu kadar.'' Utanıyordu. Gözlerini kaçırıyor, benden utanıyordu. ''O vaziyetten kastın ne? Ne kadar kötü Zeyd?'' dedim endişeyle. Vereceği cevaptan çok korkuyordum ama bir yandan da öğrenmeliydim. ''Burçağın nasıl geçirdiğini mi anlattı sana?'' dedi İkra'yı kastederek. Kafamı aşağı yukarı salladım. Onunkinden daha iyi olduğunu söylemesini bekliyordum ama yüzü aksini söyleyeceğini şimdiden fısıldamıştı. ''Biraz daha kötü hali diyelim.'' Başımdan kaynar sular dökülmüş gibi ellerimi kafama koydum. Onu o halde düşünmek gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. ''Şşş gel buraya, ağlama böyle şeyler için.'' Elini belime koyduğunda yüzümü yan çevirip göğsüne yasladım. Ben nasıl bunu fark edememiş, düşünememiştim. ''Aptalım ben, anlamam gerekirdi, hissetmem gerekirdi.'' ''Müneccimsin de benim mi haberim yok?'' dediğinde belli belirsiz gülümsedim. ''Hem bugün operasyonumuz var, bunu kafana takarsan ohooo.'' ''Sen sahi neden gitmedin Burçakla.'' ''Burada kalmak istedim, Burçak hallediyor kalanları.'' Kafamı salladım. Hala göğsüne yaslı şekilde duruyordum. ''Çok mu uzun sürdü?'' Neyi sorduğumu anladı, bir süre sessiz kaldı. Cevabı tahmin edebiliyordum, içimin burkulduğunu hissettim. Göğsünden kalkıp yüzüne baktım, elleri düşüp düşmemek arasında kalan göz yaşlarıma gitti. ''Atlattım. En zor zamanlar geçti, artık o kadar uzun sürmüyor.'' En zor zamanlar geçti... ''yanında olamadığım için özür dilerim.'' Ellerini yanaklarıma koydu ve burnuma öpücük kondurdu. ''Bende senin zor zamanında yanında değildim, ödeştik sayalım.'' ''Hangi zor zaman?'' ''Burağın seni kovaladığı gece, senin gitmeni istediğimiz gece gibi. Hatta ben hala sana borçluyum.'' Bu dediğine güldüm. ''Saçmalama alakası bile yok.'' Zeyd itiraf etmek için dudaklarını aralamıştı ki içeriden ''Vera!'' diye seslenen İkra'nın sesi duyuldu. ''Geç içeri, birazdan Dağhan gelir sizi almaya. Kendini de üzme tamam mı?'' alnıma bir öpücük kondurdu ve yüzünü boynuma indirip derin bir nefes çekti. ''Seni seviyorum Nefham.'' Diye fısıldayarak boynuma bir öpücük kondurdu. ''Bende seni seviyorum.'' Elime de bir öpücük kondurduktan sonra bıraktı, merdivene yöneldi. ''İçeri gir hadi.'' Kafamı aşağı yukarı salladım, onun sağ salim indiğine emin olduktan sonra içeri girip balkonun kapısını kapattım. ''ne yapıyorsun bu soğukta, gözlerine ne oldu?'' Karşımda bornozla bana kuşku dolu bakışlar atan İkra'ya baktım. ''Soğuktan gözüm yaşardı, Zeyd ile konuşuyordum...'' Cevap vermedi, sadece kafa sallayarak kıyafetlerini çıkardı. Ben de dolaptan giyebileceğim bir şeyler seçip üzerimi değiştirdim. ''Dağhan birazdan gelirmiş.'' İkra da üzerini giyinmiş bornozunu yatağın üzerine bırakmıştı. ''Saçlarımı kurutayım o zaman.'' Diyerek bornozunu aldı ve tekrar banyoya doğru ilerledi. Ben de aynanın karşısına geçip yüzüme biraz olsun çeki düzen vermeye başladım. Ağladığım için gözüm biraz akmıştı. Ben yüzümü düzeltene kadar telefonuma bildirim düştü. Dağhan gelmiş olmalıydı, ''İkra!'' diye seslenerek yatağın üzerinden telefonu aldım. Evet mesaj Dağhan'dan gelmişti ama gelen başka bir mesaj daha vardı. Tibet'tendi. Çok dikkatli olun. Yazıyordu. Mesaja görüldü atarak banyodan çıkan İkra'ya döndüm. Saçlarını tarıyordu. ''Hazırım.'' Diyerek tarağı kenara bıraktı ve masanın üzerindeki ceketini giyip telefonunu cebine koydu. Ardından tabletini şarja takıp bir dizi açtı, Netflix otomatik bölümleri yeniyordu, ekran kapanmasını kapattığı için biz gelene kadar ses olacaktı. İkra odanın kapısını açtı ve ''Film gecesi yapacağız lütfen rahatsız etmeyiinnn!'' diye bağırarak kapıyı kapattı. Teyzemin ''Tamam!'' sesini duyduğunda kilidi yavaşça çevirdi. Ben de kenardaki montumu giyip İkra'nın peşinden balkona çıktım. Önden yavaşça merdivenleri inmeye başladı. Merdiveni yukarıda kalan kısmından tutuyordum, son basamaktan atladığında tutma sırası ona geçti, bende yavaşça inmeye başladım. Dağhan'ın arabası köşede görünüyordu. Son basamaktan indiğimde beraber bahçeden dışarı atlamak için tırmandık. Şimdilik bir sıkıntı görünmüyordu. ''Teyzemin bakacağı tutarsa naneyi yedik biliyorsun değil mi?'' diye mırıldandım. Bahçeden de çıktığımızda köşede bekleyen Dağhan'a doğru yürümeye başladık. ''Evet ama yapacak bir şey yok, izin vermezdi.'' Kafamı salladım, haklıydı. Arabaya vardığımızda öne geçip kemerimi taktım. ''Naber yavrular?'' ''Eh işte, sen?'' Dağhan aynadan İkra'ya oradan bana döndü. ''İşin içine polis girmesi biraz geriyor ama inşallah kurtulacağız şu pezevenkten.'' İkra ile kıkırdadık. ''haydi gidelim.'' Dağhan arabayı çalıştırıp hızla sokaktan çıkarken saati kontrol ettim. Burağın verdiği saate çok bir şey kalmış sayılmazdı. Araba da garip bir sessizlik oluştu, sanırım herkes gergindi. Aradığımız adam birden ortaya çıkmıştı, üstelik önceki olaya polis karıştığında sonuçlar çok kötüydü. Şu an iyi olmasını umsak da içimden bir ses iyi olmayacağını söylüyordu. İçimdeki kötü his git gide yayılırken rahatsızca kıpırdandım. Yolculuğun sessiz geçmesi gerginliğimi arttırıyordu. Yolun sonunda yan yana dizili motorlar gördüğümde kemeri çözdüm. Dağhan arabayı durdurduğunda kapılar aynanda açıldı. Diğerleri bir arada hararetle konuşuyordu. Ortalarında bir telefon duruyordu, Zeyd'in elindeydi. ''Hala gelmedi.'' Samet'in sesi duyuldu. Ben Zeyd'in, İkra'da Burçağın yanına geçti. Atilla ve Defne ortalıkta görünmüyordu. Gözlerimiz sokağın ucundan gelen motor sesiyle telefondan sokağın ucuna çevrildi. ''Geldi.'' Dedi Samet'te gördüğümüzü onaylar gibi. Tuna yanıma gelip parmak uçlarımı tuttu. ''Sonunda başarıyoruz galiba.'' Fısıltısına gülümseyerek karşılık verdim. ''Galiba.'' Motor sesi kesildi, önümüzde büyük bir ağaç vardı, oradan bizi görmeleri mümkün değildi. Biz de onları zor görüyorduk zaten. Burak kaskını çıkardı ve boynunu kütletti. ''Tek gelmişsin.'' Samet güldü. ''Tibet hala çıkmadı unuttun mu?'' ''Seni mi yolladı?'' Samet onaylar şekilde mırıldandı. ''Güzel, ona bir mesaj da ilet öyleyse. Bu ay için de benim için kızı bir yere getirmesini istiyorum. Yeri ona mesaj atarım. Eğer kızı getirirse siz aklanmış olacaksınız, alışverişe devam edebileceksiniz.'' ''Zaten bizim bir suçumuz yok, kızla herhangi bir bağımızda.'' Samet'in terslemesine karşın Burak güldü. ''Aynı sınıftasınız, boksörün yanında görünüyormuş. Sizin bağınız olmayacakta kimin olacak?'' Samet inkâr için ağzını açmıştı ki cümlesini devam ettiremeden Burak sözünü kesti. ''Düşmanlıkta bir bağdır.'' ''Peki, mal nerde?'' Burak cebinden birden fazla poşet çıkardı, Samet'e uzattığı sırada Samet motoruna doğru bir adım attı, yavaş ve küçük adımlar atıyordu. Cebinden parayı çıkarır gibi yaptığında uzaktan gelen siren sesiyle poşetleri elinden düşürdü, motoruna atladı ve Burağı bırakarak motoru sürmeye başladı. Son duyduğumuz şey Burağın ettiği küfürdü. Malları yerden aldı, o da motora binerek bu tarafa doğru sürmeye başladı. ''Siktir Samet, çok erken davrandın!'' Burçağın küfrederken Zeyd'le bakışları kesişti. ''Atlayın motorlara, çabuk!'' Zeyd telefonu kapattı, siren sesleri yaklaşıyordu. Burak yanımızdan geçerken yüzü bize döndü, motoru yavaşlattı. Peşinde polis varken de bir şey yapacak değildi değil mi? Olamazdı. Bize döndü, kaskını takmamıştı. Elindeki poşetleri aniden üzerimize doğru fırlattığında ne olduğunu bile anlamadan anons sesi sokakta yankılandı. ''Olduğunuz yerde kalın!'' Burağın bu hareketiyle plan elimizde patlamıştı. Zeyd beni kolumdan çektiğinde sarsılmayla kendime geldim. ''ÇABUK OLUN!'' Zeyd'in arkasına atladığımda yarışta gibi hızla sürmeye başladı. Diğerleri de hemen yanımızdaydı. Arkamızdan siren sesleri geliyordu. ''Kenara çekin!'' Burçak ve Zeyd yüzünü birbirine döndü, yine gözleriyle anlaşıp kafa salladılar ve gaza kökleyerek aramızdaki mesafeyi daha çok açtılar. İleriden yol ikiye ayrılıyordu. Ceyda ve Tuna, Burçak ve İkranın döndüğü yoldan dönerken Dağhan ve biz diğer yoldan döndük. Polis bizim peşimize dönmüştü. Zeyd Dağhan'a doğru yüzünü çevirdi ama saniyesinde yola geri döndü. Dağhan camı sonuna kadar açtı. ''ÖNÜME GEÇ! İLERDEN SOLA DÖN. BEN SENİN İZİNİ KAYBETTİRECEĞİM!'' Dağhan kafasını salladı ve hızını arttırıp önümüze geçti. ''NEDEN AYRILDIK?'' Diye bağırdım zorla tutunurken. ''SIKI TUTUN!'' Diye uyardıktan sonra sağa döndük, polis bizimle dönmüştü ama aramızda hala mesafe vardı. ''DAĞHAN ARKADA KALSAYDI YAKLAŞTIKLARINDA PLAKA GÖRÜNECEKTİ.'' Plaka görünürse, kaçmamızın da manası kalmazdı. ''BİZİMKİ?'' ''HER YER ÇOK KARANLIK GÖRMELERİNE İMKAN YOK, BU BÖLGEDE KAMERA DA OLMAZ. MALLAR BURADAN VERİLİYOR.'' Neden şimdi böyle davrandığı daha belirgindi. Kamera olmadığı için alışveriş yapabiliyorlardı. ''ŞİMDİ NE YAPACAĞIZ?'' ''İLERİDEN ATİLLA ARABAYLA ARKAMIZA GEÇECEK! İZİMİZİ KAYBETTİRİRİZ.'' Atilla ve Defne'nin neden ortalıkta görünmediği şimdi ortadaydı. Olası durum için hazırlıklılardı. İki kez sola döndüğümüzde etraf lambalarla aydınlanmaya başlamıştı ki soldan tanıdık bir araç arkamıza geçti. Atilla ve Defneydi. Zeyd gözünü yoldan ayıramıyordu çünkü yarıştaki kadar hızlıydı. ''GELDİLER Mİ?'' diye bağırdığında Kafamı salladım, ikinci kez sorduğunda beni göremediğini hatırlayıp ''EVET!'' diye bağırarak daha sıkı tutunmaya başladım. ''SIKI TUTUN!'' ''TUTUNUYORUM.'' Atilla selektör yaktığında Zeyd motorun farını kapattı ve dola dönüp arabayı anında park moduna geçirdi. ''Sessiz ol.'' Diye fısıldadığında siren sesleri yanımızdan geçti ve uzaklaşmaya başladı. Siren sesi bizden uzaklaşmaya başladığında Zeyd ile aynanda derin bir nefes verdik. Yolun diğer ucundan gelen motor sesleriyle motordan indim ve yere çömeldim. Heyecandan elim ayağım boşalmıştı. ''Onlar ne olacak?'' Bana baktı ve yanıma eğilip ellerini dizlerime koydu. ''Hız cezası alacaklar. O kadar.'' Kafamı aşağı yukarı salladığımda yaklaşan motorların ışığı gözümü aldı. ''Ucuz atlattık.'' Diyerek motordan inen Ceyda'yı onayladım. Tuna koşarcasına yanıma gelmişti, ''İyi misin?'' kafamı aşağı yukarı sallayarak yanıma çömelen İkra'ya döndüm. ''Hiçbirini yaklaştırmadınız değil mi kendinize? Plakayı görmüş olma ihtimalleri var mı?'' Burçak kafasını salladı, Ceyda da aynı şekilde. Zeyd istediği cevabı almış gibi rahat bir nefes verdi. ''Güzel.'' ''Samet gerize kalışı batırdı her şeyi.'' Zeyd Burçağa döndü ve kafasını sağa sola salladı. ''Bilerek yaptı.'' ''ne demek bilerek yaptı?'' Burçak ve Ceyda aynanda İkra'ya döndüğünde yine hepsinin bir şeyleri aynı düşündüğünü ve yine bizim olayların dışında kaldığımızı anladım. Gerçekten bu aralarında anlaşma yetileri sadece onlara özel görünüyordu. ''Samet yalan söylemekte kötü olabilir ama panik halde değildi, bilerek yaptı.'' Ceyda Burçağı onayladı. ''Ses tonundan bile belliydi paniklemediği.'' Burçak Ceyda'ya ardından Zeyd'e döndü ve kollarını birbirine bağladı. ''Yani ya Tibet'in sözünü çiğnedi, ya da bunu yapmasını Tibet söyledi.''
|
0% |