Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@byzloey




Her şey o kadar hızlı olup bitiyordu ki, yetişmekte zorlanıyor bir yandan da sıkı sıkı tutunmaya çalışıyordum. Bir ses daha ilişti kulaklarıma, aynadan baktığımda bir motor daha göründü, hızla geldi Burak ve bizim aramızda kalan ufacık boşluktan motorun önünü kaldırarak geçti. Bu motor Burçağındı, hemen arkamızda kalan motorda aynı şekilde ufacık alandan önümüze geçtiğinde Burak ne olduğunu bile anlamadı, Burçak ve Zeyd gelmişti.

Telefonum çalmaya başladığında tek elimi tuttuğum yerden cebime götürdüm. Burak ortamıza girerek bizi kilitlemişti çünkü Atilla vurursa Burak Dağhan'ı yoldan çıkarabilirdi, Dağhan vurursa da biz çıkabilirdik. ''Sikerim böyle işi.'' Dedi Atilla ve hızlandı. Ben telefonu hala alamamıştım, Atilla biraz daha hızlanıp Dağhan'ı geri de bıraktığında Burak da aynısını yaptı, Dağhan ile yan yana olmadıklarında Burak bize yanaşmaya başladı. ''Gel gel göstericem sana.'' Burak biraz daha yaklaştığında Atilla direksiyonu çevirdi ve büyük bir sarsıntıyla Burağı yoldan çıkardık.

Burak ise kabiliyetli bir şekilde direksiyonu toparladı ve yoldan sürmeye devam ederek aynı hizada devam etti. Burçak solumuza geldiğinde Atilla ona döndü. ''Bayrağı gördüğünüzde fren yapın!''

Atilla kafasını salladı, Burçak motorun önünü kaldırarak hızla Zeyd'in yanına daha ileriye gitti.

Bayrak hemen ötede iki kenarda sallanıyordu. Burak yoldan tekrar piste girdi ve hizamıza geldiğinde bir küfür savurarak bize doğru yanaştı. Atilla ise kafasını eğdi, elinin birini direksiyondan çekti ve ona el sallar gibi parmaklarını hareket ettirdi. ''Sıkı tutun.'' Diye fısıldadı, Burak kaşlarını çatarak baktı, ardından Atilla frene basıp yolda drif atmaya başladı.

Dudaklarımdan güçlü bir çığlık kaçarken bulduğum yere tutunmaya çalıştım. Etrafımızda dönüyorduk ama şu an hiç eğlenmiyordum. Biz dururken Burçak ve Zeyd Burağın iki yanına geçti, Burak dönmeye yeltense de dönemezdi, sonunda bizim arabamız durduğunda onları daha net görebildim. Arabadan indim ve kaskı çıkarıp yere oturdum. Elim ayağım titriyordu. Gözüm onları izlerken Burak sağa ya da sola dönemedi, hemen önünde koca bir ağaç vardı. Frene asılsa da ağaca çarpmıştı, Zeyd ve Burçak yoldan döndü, geriye dönerek yanımıza doğru gelmeye başladı. Atilla ise önüme çömelmiş bana sesleniyordu ama tüm yetilerimi kaybetmiş gibi hissediyordum.

Korku, panik, heyecan, endişe hepsi birden yüklenmişti. Ben bu kadar adrenaline alışkın değildim.

''İyi misin?'' Atilla'ya cevap verene kadar Zeyd inmişti bile, Burçak ilerliyordu. Muhtemelen İkralar daha arkada durmuştu, İkra'nın yanına gidiyordu. Zeyd önüme geçip kollarını bana sardığında bunu bekliyor gibi kollarımı ona doladım. ''Çok korktun mu?'' kafamı sağa sola salladım.

''Sadece her şey... çok hızlı oldu.'' Saçıma bir öpücük kondurdu.

''Siz nerden...''

''Tibet haber verdi, çevresinden haber gelmiş burağın yarışa katılacağına dair.'' Atilla hayretle ona bakarken bende kafamı kaldırıp hayretle baktım.

''Tibet mi?''

Kafasını aşağı yukarı salladı. ''İyisin sen değil mi? Vurdun mu bir yerini?'' kafamı sağa sola salladım. Atilla'nın altınında ufak bir çizik vardı sadece, muhtemelen savrulduğumuz an olmuştu.

''Kalkın hadi, polis ve ambulans gelmeden toz olalım.'' Gözümü çarpan arabaya çevirdim. ''O ne olacak?''

''Çok hızlı çarpmadı ciddi bir şeyi yoktur muhtemelen, Burçak zaten ambulansı arayacak. Bizim hemen toz olmamız lazım.'' Zeyd beni kaldırıp motorunun önüne getirirken Atilla'ya döndü. ''Defne sizi almaya gelecek.... Geldi bile.'' Dediğinde gözümü Atilla'nın arkasından gelen arabaya çevirdim. ''Biz motorlarla gidiyoruz, siz de arabayla gelin.'' Atilla Zeyd'i onayladığında Defne arabayı durdurmuş koşarak Atilla'nın yanına gelmişti.

''Alnına ne oldu senin? İyi misin? Başka bir yerinde bir şey var mı?''

''Yok... iyiyim ben.'' Defne Atilla'yı duymamış gibi kontrol ederken Zeyd onlara döndü. ''Hadi gitmemiz lazım arabada bakarsın.''

Atilla Zeyd'i onaylar şekilde mırıldandı, Defneyi arabaya doğru götürmeye başladı.

Zeyd de motora binmiş kilidi kaldırmıştı. Arkasına binip ellerimi omuzuna koydum.

''Sıkı tutun olur mu?''

''Olur.'' Zeyd sürmeye başladığında kollarımda güç hissedemememe rağmen tutunmaya çalıştım.

İkra da Burçağın arkasına biniyor görünüyordu, Dağhan arabadan inmiş arkamızdan gelen Atilla ve Defne'yi bekliyordu.

Onlar bakış açımızdan çıktığında Zeyd yarışa başlama yerinden değil başka yerden döndü ve anayola girdi.

Kafamı sırtına yasladım ve derin bir nefes verdim, Burak bizi nasıl bulmuştu, nerden duymuştu?

Bunu ona içeriden biri mi söylüyordu? Yoksa bizi mi izliyordu?

İki ihtimalde beni oldukça korkutuyordu, umarım şans eseri öğrenmiştir bütün bunları.

Zeyd motoru orta hızda sürerken bom boş yolu izledim. Neden asla ortayı yaşayamıyordum, ya her şeyin en kötüsüydü yaşadığım ya da en iyisi. En iyilerim onlardan ibaretti, en kötülerimle onlarla geçenlerdi.

Bu benim için kötü müydü, kötü mü olmalıydı. Evet, belki de kötüydü.

Ama dışardan her kötü görünen kötü olmuyordu, benim için kötü olan şey bana iyi geliyordu.

Sessiz geçen yolculuk Zeyd'in motoru park etmesiyle sonlandı. Meyus'a gelmiştik, motordan indim. Kendimi sarsılmış hissediyordum. Hala şoktan çıkamamış gibiydim.

''İyi görünmüyorsun Vera.'' Diye mırıldandı Zeyd bacaklarımın altından elini geçirip beni kucağına alırken. ''Ben... neden böyle oldum?''

''Kaç gündür üst üste geldi her şey, çok normal.'' Zeyd beni kucağında yukarı çıkarırken diğerlerinin de geldiği motor ve araba sesinden anlaşılmıştı, Zeyd kapının arasından geçti ve bir üst kata çıkmaya başladı.

Yatakların olduğu kata geldiğimizde yataklardan birinde yatan Tibet ve yan tarafında oturan Ceyda'yla Tuna bize dönmüştü.

''Ne oldu?'' Tuna beni görür görmez telaşla ayaklandı. ''İyiyim iyiyim yok bir şeyim. Elim ayağım boşaldı sadece.'' Zeyd beni yatağa bıraktığında yatakta oturur pozisyona geldim, hemen ucuma Tuna yanıma da Zeyd oturmuştu.

''Zamanında yetişmişsiniz. Sevindim.'' Zeyd Tibet'e döndü ve kafasını aşağı yukarı salladı. ''Eyvallah.''

Tibet'te karşılığında kafa salladı.

Kapı çekildiğinde içeri diğerleri de art arda girmeye başladı. Burçak da İkra'ya destek oluyordu, Dağhan ve Atilla girdikten sonra kapıyı çekti ve kilitledi.

''Burak iti nerden almış haberi?'' Dağhan'ın sorusu direk Tibet'eydi.

Tam karşısında ayakta dikili vaziyette ona baktı. ''Samet ifşalamış olabilir.''

''O nereden bilecek?'' dedi Atilla'da gözlerini kısarak.

''Kafayı sana taktıysa en ufak şeyi bile öğrenir, biliyorsun.'' Atilla güldü ve Defne'nin yanına oturdu.

''Eğer kafasını patlatırsam takacak bir kafası kalmaz?'' Tibet Atilla'ya gözlerini devirdi, Defne de gülerek koluna sarılmıştı.

''Yani senin bu işle alakan yok?'' Tibet Dağhan'a döndü ve biraz daha doğruldu. ''eğer olsaydı yardım etmez haber vermezdim.''

''Bizim için değil Vera için verdin.'' Tibet kafasını salladığında kaşlarım çatıldı. ''Benim için mi?''

Benim sorumla Tibet bana dönmüş kafasıyla onay vermişti. ''Sen affedene kadar her şeyi yapacağımı söylemiştim.'' Evet söylemişti ama bu konuda bu kadar ciddi olduğunu düşünmemiştim, hatta ciddiye bile almamıştım. Sözüne güvenilmezdi, bende öyle yapıyordum.

''Her neyse uzatmayın, bu geceyi atlattık.'' Ceyda devam edemeden çalan telefonuyla bize döndü. ''Annem arıyor.'' Telefonu açıp yan tarafa geçtiğinde Zeyd ve Burçakta ayaklandı. ''Ne oldu?''

''Burak hakkında bilgi istemişti, hem polisler geldi mi onu da öğrenelim.'' Zeyd ve Burçak Ceyda'nın peşinden giderken hepimiz sessiz sedasız birbirimize baktık.

Tibet hala gittikleri yere bakıyordu.

''Yollarını mı gözlüyorsun.'' Dedi Tuna Ceyda'yı kastederek iğneleyici bir tavırla. Tibet ise belli belirsiz gülümsedi. ''Uğraşma benle Tuna.''

''Canım isterse uğraşırım, yatalaksın yapabileceğin hiçbir şey yok.'' Tibet bakışlarını Tuna'ya çevirdiğinde gülmemek için yanağımı ısırdım. Bu ikilinin yarı ciddi yarı alaylı halleri beni oldukça eğlendiriyordu. Hem birbirlerine düşmanlardı hem de birbirlerine aşık gibi didişiyorlardı. Tabi buna sebep olanın Ceyda olduğu aşikardı.

''Sizce Burağı bu kez içeri alırlar mı?'' İkra'nın sorusuna katıldım ve cevabı ondan beklediğim için Tibet'e döndüm. ''Yasal olmayan bir yarışta kaza yaptı, bunun için tanığa ihtiyaç olmaz ama uzun süre de tutabileceklerini sanmıyorum.'' Bunu duyduğuma hem sevinmiş hem de üzülmüştüm, şu an güvende olduğumuzu bilmek rahatlatıcıydı, ama uzun sürmeyeceğini bilmek de fazla rahatsız ediciydi.

''O zamana kadar çözebilecek miyiz?'' dedim yine Tibet'e bakarak. ''Bir şekilde...'' diye mırıldandı, ardından gözü içeri giren Ceyda'ya döndü.

''Her şey düşündüğümüz gibi olmuş, polis sorgu için uyanmasını bekliyormuş.'' Ceyda'nın hemen ardından Burçak ve Zeyd geldiğinde Tibet ayaklarını yataktan sarkıttı ve yataktan destek alarak yataktan kalktı. Etrafta yavaşça tur atmaya başladı, ayakları çıplaktı. Üzerinde pijama vardı, muhtemelen yürümeye alışmaya çalışıyordu çünkü çok uzun zamandır yatıyordu.

Kimse ona bir şey sormadı, biz de öyle.

Saat gece yarısına gelmişti, gözüm ayakta dikilen Zeyd'e döndüğünde yalpaladığını gördüm. Sendelemişti, ellini yumruk yapmış arkasında tutuyordu. Boğazını yalandan temizledi ve ''İyi geceler.'' Diyerek yukarı çıkmaya başladı. Bana bile bakmamıştı.

Ben de ayaklanıp ''iyi geceler.'' Diye mırıldandım ve peşinden sessizce çıkmaya başladım. Derin nefesler alıyordu, boş katta nefesinin yankılandığını duyabiliyordum. Adımlarımı hızlandırdım ve arkasından ''Zeyd!'' diye seslendim. Adımları durdu, derin bir nefes verdi. Elleri hala yumruktu.

''Sen yat, ben de duşa girip geliyorum.'' Hızlı adımlarla lavaboya girip kapıyı kapattığında öylece arkasından baka kaldım. Su sesi gelmeye başlamıştı bile, iyi görünmüyordu.

Korkarak banyonun kapısının önüne gelip yere oturdum ve duvara yaslandım. İçeri giremezdim, ama bir şey olacak diye de ödüm kopuyordu.

''Zeyd?'' diye seslendim.

Bir süre sonra ses geldi. ''E..efendim.''

Ses çok yakındaydı, hemen kapının arkasından geliyor gibiydi. ''İyi misin?'' dedim korkuyla.

''Evet?''

''Duşa girdin mi?'' dediğimde cevap gelmedi. ''Zeyd?'' diye seslendim bir kez daha.

Yine ses gelmedi, hızlıca ayaklanıp kapıyı açtım, Zeyd kapının arkasındaki mermere dayanmış nefes almaya çalışıyordu.

Korkuyla yanına eğilip elimi yanaklarına koydum. ''Zeyd... ne oldu sana böyle?'' gözleri yarı açık bana bakıyordu, bir elini yanağındaki elime götürdü. ''Ben... hemen Ceyda-'' elimi tuttuğunda kalkmaya yeltenmiştim ki kalkamadan ona geri dönmek zorunda kaldım.

''Gitme.'' Diye fısıldadı. Alnında baloncuklar oluşmaya başlamıştı. Gözlerimin dolduğunu hissettim.

Ellerimi ona sarıp kendime çektim ve sıkı sıkı sarıldım. Elleri belime uzandı, gözleri sulanmış olmalıydı, alnındaki terler göğsüme yapışıyordu. Aynı onun bana yaptığı gibi saçlarına öpücük kondurdum.

''Ben yanındayım, ben yanındayım.'' Göğüs kafesimden çektiği derin nefesler bedenime geri çarpıyordu. Ellerimin titremeye başladığını hissediyordum. ''Yetişeceğim, ona bir şey olmasına izin vermem.'' Diye mırıldandı. ''Ne?'' dediklerini anlayamamıştım, kafamı yüzüne doğru eğdim.

''Yavaşlayamam, hayatı tehlikede.'' Dedi bu kez de. ''Zeyd, ne diyorsun?''

Elleri omuzuma çıktı ve omuzumu sıktı. '' Kurtarmam lazım... onu kurtarmam lazım.''

''Kimi?'' diye mırıldandım göz yaşlarımı silerken.

''Vera'yı... Nefhamı.'' Kurtarmam lazım...

Gözlerimi silip başımı yukarı kaldırdım. Bu geceden bahsediyor olmalıydı, bu gece beni kaybetme korkusu mu onu bu hale getirmişti. O yüzden mi böyle kendinden geçmişti.

''Şşşşt. Bak ben buradayım, Verayım ben. Bak... Kokumdan tanırsın sen beni, bak nefhan burada.'' Dedim ve elini yanağına koydum. Ceyda diye bağırmak istiyordum, yardım edin diye bağırmak istiyordum ama yanından bir saniye bile ayrılmak da istemiyordum.

Biri ciğerimi söküyormuş gibi acıyordu içim, sanki bir şeyler kopuyordu içimde.

''Tanıdım... Sensin.'' Dedi sesi git gide azalırken. Gözlerimden yaşlar daha hızlı akmaya başlamıştı.

''Uyuşturucuyu neden kullanmak beni mutlu ediyordu biliyor musun?'' diye mırıldandı zorla.

''Neden?'' diye fısıldadım onu duyabilmek için daha fazla eğilerek.

''Çünkü bana yaşadığımı hissettiriyordu, olamayacağını düşündüğüm şeyleri veriyordu.''

''Neyi veriyordu?'' dedim ve bir elimi saçlarına çıkarıp okşamaya başladım. Göz yaşlarımdan biri yanağına akmıştı.

''Bir aile, aşkından yandığım bir aşk, iyi bir hayat.''

''Şimdi de bunlara sahipsin...'' dedim alnına öpücük kondurarak. Ateşi vardı, alnında hala baloncuklar vardı. ''Eskiden rüyalar gerçeklerden güzeldi, şimdi gerçekler rüyalardan daha güzel.'' Dedi ve kafası boynuma düştü.

''Z...zeyd?''

Ellerinin ve bedeninin titremeye başladığını hissettim, korkuyla yanaklarından tutarak yüzünü kaldırdım, gözleri kapanmıştı. ''Zeyd!'' onun sarssam da tepki vermemişti.

Korkuyla ağlamaya başladım. ''ZEYD! UYAN NE OLUR UYAN!'' bedeni git gide daha çok titremeye başladığında ağlayarak titreyen sesimle bağırmaya başladım. ''CEYDA! BURÇAK YARDIM EDİN!''

Elimle yüzümü sildim ve kapıya doğru boynumu uzatıp tekrar bağırmaya başladım. ''CEYDA! NE OLUR YARDIM EDİN UYANIN!'' nefes alışverişim hızlandı, bağırmakta zorlanıyordum.

Hıçkırıklarım banyo da yankılanmaya başladığında merdivenden sesler gelmeye başladı.

''ne oluyor?''

''Vera?'' Burçak ve Ceyda'nın sesini duyduğumda bir kez daha bağırdım. ''YARDIM EDİN ZEYD, ZEYD...'' Burçak kapının arkasına geçtiğinde bir küfür savurarak geri adım attı.

Diğerlerinin sesi de gelmeye başlamıştı, ışıklar yanmaya başlamış kapının arasından gözümü alıyordu. Hıçkırıklarım hala banyoda yankılanırken Ceyda yere çömeldi ve önce nabzını kontrol etti.

''Zeyd ne olur bana bak...'' diye fısıldadım, kafası dizlerimdeydi.

Ceyda Burçağa döndü. ''Koş çabuk çantamı getir.''

''U..uyanacak değil mi?'' Ceyda kafasını kaldırıp bana baktı. ''Sadece bir atak... Sakin ol. Şimdi ona ilaç vereceğim yarına düzelecek tamam mı?''

''Hastaneye gidelim...'' kafasını sağa sola salladı. ''Gidemeyiz, bu konu hakkında gidemeyiz Vera. Güven bana annem gelene kadar müdahale edebilirim. Annem de gelir kontrol eder zaten tamam mı?'' Haklıydı, gidemezlerdi.

Kafamı aşağı yukarı salladım burnumu çekerek. En azından annesi gelecek ve kontrol edecekti.

Ceyda Zeyd'in titreyen dizlerini tuttu. ''Yanıt vermedi değil mi hiçbir şekilde?'' Kafamı sağa sola salladım. Önüne gelen saçları çektiğimde Ceyda dizlerini dizleriyle sabitledi ve yüzüne doğru eğilip ona sert olmayacak şekilde tokat atmaya başladı.

''Zeyd... Bizi duyabiliyor musun? Parmağını oynatabiliyorsan eğer bize işaret ver.'' Ceyda ellerini tuttu, Zeyd'in baş parmağı oynadığında Burçak kapıdan rüzgâr gibi girdi ve yere çömelerek çantadan iğne çıkardı.

''Burçak Vera'yı çıkar.'' Burçak Ceyda'ya dönüp sorarcasına baktığında kafamı sağa sola sallayarak Zeyd'i bulduğum yerden tuttum. ''Hayır, kimse çıkaramaz beni.''

''Burçak çıkar.''

Burçak Ceyda'nın ona bağırmasından ötürü bana yöneldiğinde ''HAYIR!'' diye bağırdım.

Ceyda iğneyi batırmaya başladığında Zeyd'in titremeleri arttı, nefes alışveriş hızının arttığını görebiliyordum. ''Burçak kol altımdan tutmaya çalıştığında onu ittirdim. ''Hayır dedim bırak beni.''

''ATİLLA!'' Ceyda bu kez Atilla'ya bağırdığında kapıdan Atilla girdi ve üzgün bir ifadeyle bana doğru gelmeye başladı. ''Bak senin iyiliğin için diyorum, çünkü şu an uyuşturucu isteğiyle savaşıyor bu iyi bir şey ama bizden daha uzun süredir kullandığı için onunki daha zor geçiyor. Çıkman lazım lütfen.'' Ceyda'nın bana söylediklerinin hiçbiri umurumda değildi, ne kadar kötü olursa olsun yanında olmalıydım. Zeyd nefes almakta zorlanmaya başladığında gözümün döndüğünü hissettim.

''Umurumda değil!'' Atilla bir kolumdan tuttuğunda onu da ittirecektim ki diğer kolumdan da Burçak tuttu. ''Bırakın beni! Bırak Atilla ne olur bırak.''

''Gülüm zorluk çıkarma hadi.'' Atilla'ya öfkeyle döndüğümde gözlerinde korku gördüm. ''Bırak beni!''
''Bırakamam.'' Dediğinde kahkaha attım. Hiç iyi değildim, delirmek üzereydim.

''Öyle mi?'' dediğimde kafasını salladı. ''Özür dilerim.'' Diye mırıldandım.

''Ne içi-'' yüzüne attığım kafayla ellerimi bırakmak zorunda kaldı, Burçağı da Atilla'dan kurtulur kurtulmaz ittirdim ve içeri tekrar girmek için arkama döndüm ama biri beni belimden yakalayıp sırtına atmıştı bile.

Dudaklarımdan bir çığlık kaçtı. ''Bende özür dilerim yavrum.'' Diye mırıldanarak beni Zeyd'in yatağına bıraktı. Göz yaşı ve sümüklerim yüzümü sırılsıklam yapmıştı, İkra yanıma oturarak bana sarıldığında Dağhan'a öldürmek ister gibi baktım.

''Onun yanında olmalıyım...''

''Biliyorum ama şu an bilinci açık değil, sadece bir süreliğine beklemeni istiyoruz.''

''Yanın da kalabilirdim Dağhan!'' Dağhan ona sesimi yükseltmemle yüzünü yere eğdi ve sessizliğe büründü.

''ne beklemesinden bahsediyorsun hala!'' Tuna lavabodan çıktığında onun burada olduğunu bile yeni fark etmiştim. ''Hey hey! Sakin olun.''

Yatağın diğer ucuna oturdu ve yatakta duran elimi tuttu. ''Şu an sakinleşti, annem de yolda tamam mı sakin ol.''

''neden o zaman ayırdınız beni ondan.'' Tuna ve Dağhan bakışmaya başlayınca gözlerimi kıstım ve burnumu çektim. ''Ne saklıyorsunuz?''

Tuna derin bir nefes verdi, ''Bak Zeyd böyle bir şey olursa onu öyle görmemen için bize söz verdirtti. Çünkü kendisinin de Defne gibi komaya girebileceğini düşünüyor. Eğer öyle olursa senin bunu öğrenmemeni sadece panik atak yüzünden dinlenmesi gerektiğini söylememizi istedi.''

''Saçmalık!'' diye tısladım ve elimi çekip ayağa kalkarak odada tur atmaya başladım.

Defne ortalıkta görünmüyordu, Tibet'te öyle.

''Tamamen saçmalık!'' dedim bir kez daha. Saçlarımı çekiştiriyor bir yandan da ağlamaya devam ediyordum. ''Buna hakkınız yok.''

Hepsi sessizdi, haklı olduğumu biliyorlardı.

İçeriden önden Atilla arkasından Burçak çıktığında gözüm anında Atilla'ya gitti. Burnunu yıkamış görünüyordu ama hala kan geliyordu, burnuna peçete tuttuğunu görünce içimin sızlamasına engel olamadım.

''Atilla ben... özür dilerim.'' Kafasını aşağı yukarı salladı ve kolunu belime doladı. ''önemi yok güzellik.''
Hemen arkasındaki Burçağa baktığımda bana ters bir bakış attı. ''ben bir özürle affetmem.''

''Nasıl affedersin?''

''Belki şu yüzünü yıkayıp sakinleşirsen affedebilirim.'' Belli belirsiz gülümsedim.

''O zaman içeri gireyim de yüzümü yıkayayım.'' Atilla ile ikisi de benim gibi belli belirsiz güldü. ''ya da aşağıdaki lavaboyu kullanabilirsin. Bizde bu sırada Zeyd'i kendi yatağına taşırız.''

''Yani onu görebilecek miyim?'' dediğimde kafasını aşağı yukarı salladı. ''Sadece birkaç dakika bekleyecektin, kıyameti kopardın.'' Diye mırıldandı.

Sessizliğimi koruyarak gözümü kapıya diktim. ''Dağhan.'' Burçak Dağhan'a kafasıyla lavaboyu işaret etti, Atilla kenara oturmuştu, burnundan artık kan gelmiyor gibiydi. Peçeteyi kenara attı ve burnunu çekti.

''Çok acıdı mı?'' dediğimde kafasını sağa sola salladı. ''Sadece beklemiyordum. En fazla tükürürsün falan diyordum.'' Dediğine tebessüm ettim, kapı açıldı ve önden Ceyda arkadan da Zeyd'i kollarıyla ayaklarından tutan Dağhan'la Burçak göründü.

Dikkatle Zeyd'i yatağa yatırdıklarında merdivenden bir ses geldi, Ceyda'nın annesi gelmişti. Hızlı adımlarla yatağın baş ucuna geçip Zeyd'in elinden tuttum. Şu an daha düzgün nefes aldığını duyabiliyordum. Baş ucuna oturduğumda Ceyda'nın annesi gözlerine ışık tuttu ve nabzını kontrol etti.

''Durumu iyi görünüyor, atlatmış. Sabaha kadar kendine gelir, ilaçlarını aksatmadan kullanıyor gibi görünüyor.'' Dedi ve gülümseyerek diğer baş ucuna oturdu. ''Nasıl yani?'' diyerek gözlerimi Zeyd'den Ceyda'nın annesine çevirdim.

''Bu ataklar atlatma aşamasında oluşan ataklar. Bir süre daha böyle devam edebilir ama merak etmeyin, bünyesi atlatıyor. Her kriz bir öncekinden daha kısa ve daha az tesirli sürecek.'' Derin bir nefes aldım ve sırtımı yatağın başlığına yasladım.

''Siz... En son geldiğimden bu yana oldu.'' Yüzünü diğerlerine çevirdiğinde herkesin dikkatli Ceyda'nın annesine döndü.

''En son Burçak için gelmiştim.'' Burçak kafasını salladı. ''O günden sonra bir atak geçirmedim.'' İkra Burçağın koluna sarıldı ve kafasını yasladı.

''Ben geçirdim, iki gün önce.'' Ceyda annesinin dikkatini anında diğerlerinden kendine çekmişti.

''Ama çok kısa sürdü, bedenim diğerlerinden daha çabuk alışıyor.'' Tuna da kardeşine hak vererek yanına geçip omuzuna elini koydu. ''Yine de haber vermeliydin Tuana.''

''Biliyorum, özür dilerim.'' Annesi kafasını salladı ve kurumuş dudaklarını yalayıp ayaklandı. Ceyda'nın ve Tuna'nın hal ve hareketleri annelerini andırıyordu.

''Eğer bir şey olursa, her an arayabilirsiniz.''

''teşekkür ederiz.'' Diyerek bakışlarımla teşekkür ettim. Kafasını salladı ve merdivenlere doğru ilerledi.

''Şimdi ne olacak?'' Sessizliği bozan İkra'nın sesi üst katta yankılandı. Tek duyulan Zeyd'in nefes alışverişiydi. ''Sabaha kadar bekleyeceğiz.'' Dedim ve yorganı açıp Zeyd'in yanına onu rahatsız etmeyecek kadar küçük bir alanda uzandım.

''Siz de gidin yatın, ben buradayım nasılsa.'' Kafamı Zeyd'in koluna yasladım, sıcaklığını alnımda hissediyordum. Göz yaşlarım hala akıyordu, hala burnumu çekiyordum.

Diğerleri birbirine destek olarak kaldırdı ve aşağı doğru inmeye başladı. Ben de kafamı kaldırdım ve elimi ter su olmuş yüzüne dokundurdum.

Önce yanaklarına, ardından burnuna. Oradan da dudaklarına, çenesine ve alnına. Elim boynuna doğru indiğinde nabzının yükseldiğini hissettim. Yatakta hafifçe doğrulup yanağına bir öpücük kondurdum ve kulağına doğru eğildim. ''Rahat uyu sevgilim, Nefhan burada.'' Diye fısıldadım ve geri çekilip elimi koluna sardım.

Elimi eline geçirdim ve sıkıca tutarak kafamı koluna yasladım. Göz yaşlarımı engelleyemiyor, korkudan hala kendimi kaybetmiş gibi hissediyordum.

Gram uykum falanda yoktu, hala elim ayağım boşalmış hissediyordum. Bugün hayatımın en kötü günüydü, buna artık emindim. Merdivenin başından adım sesleri geldiğinde gözlerimi pencereye çıkardım, aşağının ışığı yanıktı, gelen kişiyi belki yansımadan görürüm demiştim ama üst kat karanlıktı, görünmedi.

''Kahve içer misin? Nasıl olsa yarın hafta sonu, tüm gün uyuyabiliriz.''

Belli belirsiz gülümsedim. ''Olur.''

''Hem kahve içerken senden özür dilemiş olurum.'' Dediğinde yatakta doğruldum.

''Özre gerek yok, neden yaptığını anlayabiliyorum, ama ne olursa olsun... bir daha beni Zeyd'den uzaklaştırma Ceyda. İkinci kez yaparsan o zaman affetmem.''

 

Loading...
0%