Yeni Üyelik
40.
Bölüm

40. Bölüm

@byzloey

2 Gün sonra

''Kendini daha iyi hissettiğine eminsin değil mi?'' diye sordum kaskı kafasına geçirirken.

Bugün günlerden pazartesiydi, kayağa gitme günü gelmiş çatmıştı bile, neyse ki tüm ilgilenilmesi gereken şeyleri seçilen okul başkanı Tunaymış gibi ilgilenmişti.

''Evet eminim güzelim, hadi geç artık arkama.'' Ona son kez emin değilim imalı bakışlar atıp kaskımı taktım. Hafta sonu onu yataktan bile çıkarmamıştım, erken gelip eve geç dönüyordum.

Teyzeme durumu anlatmıştım, neyse ki beni anlamıştı ve bana karşı daha toleranslı davranıyordu.

Ceyda'yla o gece güzelce konuşmuş sabahlamıştık, ben uyuya kaldığımda ise Zeyd sanki hiçbir şey olmamış gibi uyanmıştı. Ceyda ve diğerlerine zaten zor bir gece atlattığımı onu o halde görmeme neden izin verdikleri hakkında bağırıp çağırmıştı. Ben de araya girip benden nasıl saklar diye ona bağırmıştım.

En sonunda neyse ki yine bana yenilmiş bundan sonra beni uzakta tutmayacağına dair söz vermişti, iki gündür sapa sağlam olmasına rağmen yine de endişe içimden gitmemişti. Dün gece de İkra'larla son kez kalmıştım. Çünkü ailem artık eve dönmemi söylemişti ve artık teyzeme bile iltimas geçmiyorlardı.

Aslında çok bile sessiz kalmışlardı.

Derin bir nefes verdim ve motorun arkasına binip ellerimi omuzuna koydum. O günden sonra ufacık şeyden kıl kapmaya başlamıştım. Diğerleri dahil hepsini sürekli kontrol ediyordum.

Neyse ki burada sevinebileceğim tek nokta, iyileşmeye başlamış olmalarıydı.

Okul uzaktan göründüğünde derin bir nefes verdim. Evet, sözde okula geliyorduk ama bu yıl asla okudum diyemezdim.

Okul hariç her şeyle ilgilenmiştim. Neyse ki yasal olmasa da bizi idare edebilecek bir okul müdürüne sahiptik. Üstelik okulumla ilgilenmemek demek hayallerime doğru birer adım geriye gitmek demekti.

Okulun içine girdiğimizde, motorlar yan yana durdu. Hepimiz iki günün ardından eski halimize dönmeye başlamıştık. Birçok olay gibi bunu da atlatmıştık, hep beraber.

Tek fark bu kez yanımızda Tibet'te vardı. O da ayaklanmış artık toparlanma aşamasına gelmişti.

Okulun önünde bekleyen servis ve içindeki öğrencilerin gürültüsü kulağımıza şimdiden geliyordu, Zeyd elimi tuttuğunda gülümsedim, servise doğru ilerlemeye başladık. Sorumlu öğretmen servisin önünde elinde kağıtla muhtemelen gelen ve gelmeyenleri ayırt ediyordu.

''Geçin çocuklar hadi, çıkacağız yola.'' Listeden muhtemelen isimlerimize tik attıktan sonra öne bindi ve kapıyı kapattı. Herkes boş bulduğu yere otururken, Ceyda'nın yanına Tibet yöneldi. O sırada arkadan biri Tibet'e çarparak koşarcasına Ceyda'nın yanına oturdu, bu tabi ki de Tunaydı. Tibet göz devirerek esmer arkadaşının yanına oturduğunda Dağhan da tek oturan Begüm'ün yanına oturmak zorunda kalmıştı.

O Begümün yanına oturur oturmaz ben, Ceyda ve Defne kafamızı eğip ona dönmüştük. Defne arkasında kaldığı için bunu yapamıyordu. Gözleri bizle kesiştiğinde anında kaçırdı.

''Utandırmasanıza çocuğu.'' Diye tısladı arkamızda oturan Burçak.

''sadece baktım.'' Dedim ve gülerek arkama yaslandım. Zeyd kulaklık takmış kulaklığın tekini de kulağıma sıkıştırarak omzuma kafasını koymuştu.

Yolumuz uzundu, bende kafamı cama yasladım ve Zeyd'in benim elimle oynadığı gibi onun eliyle oynamaya başladım.

Yol boyu bu şekilde geçmişti, ara sıra uyku bastırsa da Zeyd'in elimle oynaması beni ayık tutmuştu. Sonunda yukarı çıktığımızda ve her taraf kar beyazına döndüğünde gülümsedim.

Çünkü artık kar göremeyecektik, artık ilkbaharda sayılırdık. Sınav da oldukça yaklaşmıştı, sıkıntıyla nefes verdim.

Öğretmen orada yapmamız gerekenler hakkında bilgilendirme yapıyordu, Zeyd kulaklığı çekip cebine koyduğunda doğruldu ve boynunu kütletti.

Servis durdu, herkes inmeye başladı. ''Kıyafetleri içeriden bedenine uyan kıyafetleri alsın.'' Yönlendirdiği dükkâna doğru ilerlerken ilk defa kayak yapacak olmanın heyecanı içimi doldurdu.

Herkes üzerine uygun kıyafet almak için sıraya girmişti, önde Hazal ve yılanları vardı. Yoldan beri ne hikmetse fazla sessizlerdi. Bu sessizlikleri dikkat çekiyordu.

Son zamanlarda o kadar kötü şey atlatmanın ardından yine de gözüme bu oldukça önemsiz geldi.

Çünkü artık Hazal gözüme korkutucu gelmiyordu, çok daha kötülerini tanımıştım.

Hazalların hemen arkasında da Tibet ve arkadaşı vardı. Derin bir sohbetin içinde duruyorlardı.

Onların arkasında da Atilla vardı. Defne ile tamamen mekândan kopmuş bir şey hakkında gülüşerek konuşuyorlardı. Hemen önlerimizde olmalarına rağmen onlara pek kulak kesilememiştim.

Sıra bize gelene kadar tek duyduğum Tuna ve Ceyda'nın komik konuşmasıydı.

Tuna yakınarak Ceyda'ya ''Ne zaman gidecek orangutan suratlı?'' dediğinde Ceyda gülerek ''Bilmem.'' Demişti. Tuna ise ''Tehlike yok gitsin artık.'' Demişti ama Ceyda cevap vermemişti.

Zeyd'de onları dinliyordu, Tuna'nın dediğinden sonra yüzünde tebessüm oluşmuştu.

''Bu arada... Yeni duydum.'' Diyerek birden bana döndü.

''Neyi?'' dediğimde keyifle güldü. ''Atilla'ya attığın kafayı.'' Dediğinde gözlerim irileşti.

Gerçekten bu konu nasıl açılmıştı?

''Oldu öyle bir şey evet...'' diyerek dudağımı ısırdım. Neyse ki Atilla beni hemen affetmişti.

''Bu kadar haşin olduğunu bilmiyordum.''

''Gözüm dönmüştü.'' Dediğimde yüzünü yüzüme yaklaştırdı. ''Aşkımdan hep öyle olmuyor mu zaten?''

Yüzümüzün arasına bir yüz girince korkuyla geri çekildim, saniyenin büyüsüne bile kapılamamıştım. ''Ne aşkı beğ, ne aşkı!'' replikle aklımı çıkaran Tuna'ya dönerek sabır çektim. Zeyd ise öfkeyle ona dönmüştü.

Eğer kalabalıkta olmasaydık, Tuna'nın topukları vura vura kaçacağına emindim.

Ceyda gülmemek için dişlerini dudaklarına geçirmişti. ''Bu gerçekten iyiydi.'' Diyerek daha fazla dayanamayarak gülmeye başladı.

''Sizin bedenler ne gençler?'' önümüzdeki adama döndüğümüzde sıranın bize geldiğini anladım. Kendi bedenimi alarak kabine ilerledim.

Üzerimi değiştirirken Zeyd'in söylediği aklımda yankılandı, dişlerimi dudaklarıma geçirerek kabinden çıktım. Katladığım kıyafetlerimi de kenardaki boş dolaplardan birine koydum.

''Buradan kayak malzemelerinizi de alın.'' Tek tek duvara asılmış malzemelere döndüğümde Zeyd'in çoktan aldığını gördüm. ''Demek ilk kez kayacaksın.'' Dedi keyifle sırıtırken.

''Niye bunu böyle tehlikeli bir sesle söyledin.'' Diye mırıldandım elinden malzemeleri alırken.

''Bilmem, aklımda tehlikeli şeyler varsa demek ki, sesime yansımış.''

''Mümkünse uzun süre tehlikeli şeyler duymak, yaşamak istemiyorum.'' Dediğimde güldü. ''Doğru.''

Dükkândan çıktığımızda buranın soğuğu ile gerçekten havaların ısındığını bir kez daha anladım. Çünkü bu kadar soğuğu en son hastane koşuşturmasındayken hissetmiştim.

''Herkes hazırsa, yarış!'' dedi Tuna bize dönerek. Ben kesinlikle hazır falan değildim.

''Bak şimdi, ayağını şuradaki yere getir.'' Zeyd'in gösterdiklerini birebir taklit ettim.

Eh böyle ayakta durmak kolaydı ama kayarken öyle olacağını düşünmüyordum. Zeyd'in uzattığı kayak gözlüğünü ve kaskını da taktığımda artık hazırdım.

Elimdeki Batonu sıkıca tuttum, ''Şimdi yavaşça kendini aşağı doğru bırak ama batonla destek vermeyi unutma tamam mı? Burası fazla yokuş değil zaten.'' Dediğinde kafamı salladım ve batonla destek alarak yavaşça kaymaya başladım. ''Hemen yanındayım endişelenme.''

Biz diğerlerine göre önden hızlanmamaya çalışarak ilerlerken arkadan bir bağırdı geldi. '' this is sparta!'' ben sesin geldiği yere dönemeden yanımdan biri rüzgâr gibi geçti. Onun hemen peşinden bir saç yüzüme savruldu. Biri daha kahkaha ile rüzgâr gibi geçmişti.

Önüme döndüğümde bu rüzgarların iki kardeş olduğunu fark ettim.

Bağıran kişi Tuna, hemen arkasından ona yetişen de Ceyda'ydı.

''Açılın yoldaaan!'' diye birinden daha ses gelince bu kez arkama döndüğümde sesin sahibini görmüştüm.

Bu kez gelen Burçaktı. İkra da hemen yanında ilerliyordu. Defne'de arkamızda kalmış Atilla'ya anlatıyordu.

Demek ki tek bilmeyen ben sayılmazdım.

''Hepsi ne kadar güzel kayıyor.'' Diye mırıldandım. Biz hızlanmamaya dikkat ediyorduk çünkü ben bu kar yığınına takla atarak yapışmaktan korkuyordum. ''Hızlanmak ister misin?'' dediğinde kafamı aşağı yukarı salladım.

''Batonu daha hızlı ve daha ileri doğru batır.'' Dediğini yapmaya başladığımda aşağı doğru daha hızlı ilerlemeye başladım zevkli gibi görünüyordu ama hala hızlanırken korkuma engel olamıyordum.

Bir anda kontrolümden çıkmış şekilde kaymada hızlandığımda korkuyla çığlık attım. Aşağı indikçe yol dikleşmeye başlamıştı. Zeyd'de arkamdan bağırdığında ''Yavaşlayamıyorum!'' diye bağırdım.

''Batonları kullan!'' dediğinde birini elimden düşürdüm. ''ZEYD!''

Zeyd bana doğru hızlanarak geldiğinde bir çığlık daha attım. İlerde Tuna yere oturmuş Ceyda'yla konuşuyordu. Beni görmediğini fark edince ''TUNA!'' diye bağırdım. Ama beni duymamıştı.

Zeyd'e döndüğümde bana doğru yöneldi, Tuna'nın üzerine düşmemek için yönümü değiştirmeyi denedim ama becerememiştim. Tuna beni fark ettiğinde bir çığlık attı ve kalkmaya yeltendi ama çok geçti.

Bir anda kollarımdan tutup çekildiğimde büyük bir gürültüyle birinin üzerine ikimiz birlikte düştük.

''Aaaah! Sanırım fındık ezmesine dönüştüm.'' Dedi zorlukla altımızda kalan Tuna.

Zeyd kafasını boynumdan kaldırıp güzüme baktığında gözlüğümü zar zor çıkardım ve derin bir nefes aldım.

''İyi misin?''

''Hayır hiç değilim.'' Diye bir cevap altımızdan geldiğinde onun aksine ''İyiyim.'' Diye mırıldandım.

Ceyda asla düşüp bir yerlerimizi sakatlamamızı önemsemiyordu, şu an tek yaptığı yere çömerek kahkaha atmaktı.

''Gel.'' Zeyd üstümden kalkıp elini uzattığında elinden destek alarak kalktım ve üzerime yapışan karları temizledim.

''Hani bana yardım eli?'' bize yavru köpek bakışlarıyla bakan Tuna'ya döndüğümüzde aynanda elimizi uzattık. Tuna da inleyerek elimizi tuttu ve kalktı.

Gerçekten üç kişi üst üste karda kocaman bir delik açmıştık. Ceyda deliği gördüğünde parmağını uzatıp bize döndü.

''Siz oradan nasıl çıktınız?'' tekrar karda açılan çukura döndüğümde bir an oradan nasıl çıktığımızı bende sorguladım. Diğerleri hala kayıyordu ve bizi asla fark etmemişlerdi.

Kayağın biri tam önümüzde durduğunda gözlüğünü ve kaskını çıkararak yüzünü bize gösterdi.

''Samet burada.'' Dediğinde gözüm anında Zeyd'e döndü.

''Emin misin?'' dedi Tibet'in yanına geçerken. ''Konuşmak istediğini söyledi.'' Dediğinde arkadan biri daha kayarak geliyordu.

''Burak'tan mesaj getirmiş.'' Diye mırıldandığında kayarak gelen kişi önümüzde durdu, gözlüğünü ve kaskını çıkardı. Sarı saçlarını dağıtarak bize ters bir bakış attı.

Zeyd ve Tuna ona karşı kendilerini zor tutuyor görünüyordu.

Zeyd'in yanına geçip parmaklarımı onunkine doladım.

''Öt ne öteceksen.'' Samet ona ters bakan Tibet'e döndü ve şaşkınca bir süre yüzüne baktı.

''Onların tarafına mı geçtin?''

''Benim kendime ait bir tarafım var kimsenin tarafına geçmem. Senin geçtiğin tarafta benim karşımda kalıyor.'' Samet'i bozguna uğrattığı sözleri bizi de şaşkına uğratmıştı.

''Burak size avans vermek istediğini söyledi.'' Diyerek dikkatini toparladı ve Zeyd'e döndü.

''Sağ kolunu göremedim ama... ikinizde kaçmalısınız. Ayaklanması uzun sürmeyecek ve ilk işi de size bunu ödetmek olacak.'' Sağ kolu olarak kastettiği kişi Burçak olmalıydı. Kaza anında onu Zeyd ile ikisi sıkıştırmıştı.

'' Muhtemelen ikinizin bir arada olduğu zamanı kollayacaktır. Ben onun tarafına geçmekle muaf oldum, bana hiçbir zarar vermeyecek benden istediği iş bitti. Aynı teklifi Tibet'e de yaptı ama... Gördüğüme göre o da aptalın teki olmuş.'' Dediğinde gözlerim Tibet'e döndü.

Yani hayatı riskte olurken bile, bize düşmanken bile Burak'ın tarafına geçmemiş miydi?

''Seni şu karların altına gömerim.'' Diye tısladı ama Samet onu kale almamıştı.

''Öyleyse artık benle iki tarafında işi bitti. Sizin kuklanız olmaktan fazlasıyla sıkılmıştım zaten.'' Diye mırıldandı. Kaskını ve gözlüklerini takıp Tibet'e son kez döndü. ''Umarım aklını başına alırsın, bok yoluna gitmeni istemem.'' Tibet'in kötü bakışları Samet'e döndüğünde Samet çoktan gitmek için yanımızdan kayarak ayrılmıştı bile.

''Teklifi neden kabul etmedin?'' dedi Zeyd şüpheyle. Tuna ise kaşlarını çatmış tam karşısına geçmişti, Ceyda sessizdi.

''Belki de etti, içimize girmek için rol kesiyor.'' Zeyd Tuna'ya kısa bir bakış atıp tekrar Tibet'e döndü. ''Ben öyle üstü kapalı oyunlardan hoşlanmam Tuna, biliyorsun.'' Dediğinde Ceyda dudaklarını yaladı ve Tibet'e hak verdi.

''Eğer öyle olsaydı bunu göğsünü gere gere söylerdi.'' Tibet'te karşılık vermek ister gibi Ceyda'ya hak verdi. ''Gizli kapaklı işler benlik değil, ben ne oynarsam ortadadır.''

Zeyd yine de Tuna'nın söylediğini aklında tartıyor gibi görünüyordu, Tibet'e olan bakışlarından bunu hissedebiliyordum.

''Neden sana geldiğini söylemedin?'' dediğinde Tibet güldü. ''Samet az önce söyledi, ne ara söylememi bekliyordun?'' İşte şimdi taşlar yerine oturmuştu.

Tibet gerçekten yanımızdaydı, eğer olmasaydı bunu bize söylemezdi. Ya da Burak'a bizim hakkımızda bilgi verip bu işten sıyrılabilirdi ama yapmamıştı.

''Neden kabul etmedin?'' dedim karşısına geçerek.

''Beni ortaya atma sadece bunun için olamaz.'' Dediğimde derin bir nefes aldı. ''İnanmayacaksın belki ama ben bir şeye takarsam tam takarım. Sen beni affedene kadar, senden bunu duyana kadar elimden geleni yaparım. Buna canımı vermekte dahil.'' Dediğinde kahkaha attım. ''Sen mi?''

''Neden öyleyse dayak yediğin için bana vurdun?'' dediğimde Zeyd'in çenesi kasılmış elleri yumruk olmuştu. ''Kafam yerinde değildi, sana karşı kinlenmiştim.'' Kafamı inanmadığımı belli edercesine salladım. ''kesin öyledir.''
''Sen beni affedene kadar senin zararına hiçbir şey yapmam, ha başka bir sebebi de var tabi ki.'' Dediğinde bakışları Ceyda'ya döndü.

''Sadece senin değil onun da hayatını korumaya çalışıyorum. İkinizi de gözümün önünden ayırmıyorum.'' Dediğinde Tuna ve Zeyd aynanda güldü ve aynanda ''sen mi?'' diye sordu.

''Pardon da biz burada dururken sen kimsin?'' Tibet Tuna'yı tamamen duymazdan geldi.

''Yaptığım iyi şeyler sayılıdır, hiçbir şey yaptıklarımı telafi etmez ama ben herkesin gözünde iyi olmaya çalışmıyorum, sadece birinin bana nasıl baktığını önemsiyorum.'' Dedi ve ona ağlamamak için zor durarak bakan Ceyda'ya baktı.

''Kesin şu ölümlü saçma sapan konuşmaları.'' Diye tısladı.

''Ben kendimi korurum, daha önce olduğu gibi.'' Diye ekledi ve kaskıyla gözlüğünü takıp yanımızdan gitti. Tuna da Tibet'e dönmüş yumruk atacak gibi elini ona doğru uzatmıştı ama vurmadan geri çekti.

''Arınma gecesi ilan edilsin, ilk cinayetim sen olacaksın.''

Tuna da Ceyda'nın peşinden gittiğinde Zeyd bize doğru gelen Burçağı yakaladı ve konuşmamız lazım diyerek ilerideki ağaçlık yere doğru götürmeye başladı.

İkra Atilla'ya gülüyor Defne ise Atilla'ya hala öğretmeye çalışıyordu. Tibet'le yalnız kalmıştık, gözleri Ceyda'nın gittiği yoldaydı. Tebessüm ederek Tuna'yı taklit ettim.

''Yollarını mı gözlüyorsun?'' o da tebessüm etti. ''Yıllardır.'' Dediğinde tebessümü kaybolmuştu.

''Herkes ölmemi istiyor.'' Dedi tekrar tebessüm ederken. ''Sende hepimizin ölmesini istiyorsun.'' Dediğimde tebessümü genişledi.

''Ölmenizi istediğimi kim söyledi?''

''Hal ve hareketlerin.'' Dediğimde kafasını sağa sola salladı.

''Neden Zeyd'leri okuldan attırmaya çalıştın o zaman?'' dedim merakla. Tibet gerçekten anlaşılması zor bir akıl küpüne benziyordu. Her çevirdiğimde yeni bir renk çıkıyordu.

''Çünkü Ceyda onlarla mutluydu.''

''Onlarla mutlu olmasını mı kıskandın?'' dediğimde gözlerinin dolduğunu gördüm. Tibet'in gerçekten gözleri mi dolmuştu ben mi halüsinasyon görüyordum.

''Belki tek kalırsa...''
''Sana döner diye düşündün.''

Dediğimde kafa salladı. ''Madem ona o kadar aşıksın neden imkansızı ortadan kaldırmaya çalışmıyorsun?''

''Nasıl yani? Seviyorsan git konuş bence demeyeceksin sanırım.''

Gülerek kafamı sağa sola salladım. ''Hayır tabi ki, olamayacağınızı kabullenme. Git ve kızı kap, böyle uzaktan üzüleceğinize birbirinizin kollarında üzülün. Kendini affettirmen çok zor olacak ama eğer gerçekten çabalarsan bence başarırsın. Seven sevdiği için her şeyi yapar.'' Bir anlığına gözleri bana döndü. ''Onun çizgileri keskindir, affetmez.'' Dediğinde kaşlarımı kaldırdım.

''Aşk affeder, aşk çizgi tanımaz.'' Dediğimde dudaklarında bir umut gülümsemesi oldu. Gözlerinde ilk defa parıltı görüyordum. ''Sence bir şansım var mı?'' dediğinde dudaklarımı aralamıştım ki şu an yaptığım şeyin ne kadar kötü olduğunu gördüm.

Ona ümit veriyordum, hem de imkansızın kıyısında gezen bir aşk için.

''Bunu ben bilemem, deneyip kendin görmelisin.''

Buruk bir tebessüm etti, ''Galiba haklısın.''

Karda adım sesleri kulağıma iliştiğinde Burçak ve Zeyd'in yanımıza geldiğini anladım. Neyse ki konuşmamız bitmişti, Zeyd'in bu konuşmayı pek hoş karşılayacağını düşünmüyordum. Çünkü yaptığım yanlıştı ve ben bunu fark etmiştim.

Tibet bana içten bir gülümsemeyle baktı, ardından Burçağa döndü. ''Sende artık dikkat etmelisin hem kendine hem de İkra'ya.'' Burçak kafasını aşağı yukarı salladı. ''Senin için İkra'yı kullanabilir.''

''Eyvallah.'' Diyerek elini uzattığında Tibet hayretle Burçağa baktı. ''Barış eli değil, sadece bu seferlik.'' Diye belirtti. Tibet'te alayla güldü. ''Az daha ödüm kopuyordu.'' Diye mırıldandı.

Bu söylediği yüzümüzde az da olsa tebessüm açtırmıştı. ''Öyleyse haydi kaymaya devam.''

''Bir dakika bir dakika, Burak'ın tehdidine karşı bir plan yapmayacak mıyız?'' Burak ve Zeyd birbirine baktı. ''Akşam da yapabiliriz planı, hadi ama! Buraya eğlenmeye geldik.'' Gözlerim Zeyd'e kaysa da fayda etmemişti, Burçağı haklı bulduğunu yüzünden okuyabiliyordum.

''Biraz eğlenmek bizim de hakkımız.'' Diye mırıldandı.

''Hadi takın kaskları gözlükleri.'' Dedi ve yere bıraktığım gözlüğümle kaskımı bana uzattı.

''Biraz eğlenelim, nasıl olsa akşam yarın ne yapacağımız hakkında endişeleneceğiz zaten.'' Haklıydı, kendimize izin verip akşam derdine düşmeye başlayabilirdik.

Gülümseyerek kaskımı ve gözlüğümü taktım. ''Allahu ekber!'' arkamızdan gelen çığlıkla bize doğru kayan Atilla'ya baktım. ''Çekilin önümdeeeeeeen!'' hızını alamadan gittiği için korkuyla Zeyd'e doğru döndüm. Beni elimden çekmiş Atilla'nın üzerime yuvarlanmasını engellemişti.

''NASIL DURUCAAAAM!'' diye bağırarak yokuştan inerken Defne de peşinden gidiyordu. ''Elindekileri kullansanaaaa!'' diye bağırsa da Atilla acı çeken yavru gibi bağırmaya devam ediyordu. ''BEN NEREYE GİDİYORUUUM?'' Arkasından kahkaha atarak Tuna kaymaya başladı. ''DUR DUR YETİŞTİM.'' Hepsi Atilla'nın peşine giderken kahkahama engel olamadım.

Umarım bende böyle durmuyordum çünkü bu durum oldukça komik görünüyordu. ''Lan dönsene ağaca gidiyorsun!'' diye bağıran Tuna'nın sesi buraya kadar geldi.

''Hadi hadi sıra sende.'' Diyen Zeyd'le derin bir nefes alarak önüme baktım. Evet yapabilirdim, sadece elimdekini yönlendirme açısından düzgün kullanabilmem gerekiyordu.

Zeyd önden kaymaya başladığında bende onun peşine yavaşça hızıma dikkat ederek kaymaya başladım.

Tunalar önümüzdeki ayrımdan sola dönmüştü, Zeyd sağa döndü. Burada daha az insan vardı çoğu kenar kısımlarda oturmuştu.

Yolun sonuna kadar kaymaya devam ettiğimizde Zeyd bir anda bana doğru döndü ve kollarını açtı.

''ne yapıyorsun? Çekilsene önümden!'' diye bağırsam da gülümseyerek kafasını sağa sola salladı. ''Zeyd çarpacağım!'' dediğimde kafasını aşağı yukarı salladı. Durmaya çalışsam da artık çok geçti, kollarını bana sardığında yere düşüp hızdan savrularak yuvarlanmaya başladık.

Yuvarlanırken yüzümü Zeyd'in göğsüne bastırıp kendimi korumuştum, neyse ki fazla sürmeden durmuştuk, nefes nefeseydik.

''Manyak mısın sen?'' kafasını aşağı yukarı salladı. ''ya bir şey olsaydı.''

''Ama olmadı?''

''Ya olsaydı?'' diye sorumu yenilediğimde güldü.

''burada olacak hiçbir şeyin bizi korkutabileceğini düşünmüyorum.'' Dediğinde haklıydı ama yine de böyle kafasına göre davranması ödümü koparıyordu.

Derin bir nefes verdim, kızgınca ona baksam da bu onu hiç rahatsız etmemişti.

''Niye bir anda böyle bir şey yaptın?''

''Seninle yalnız kalmak istedim.'' Dedi ve alnıma düşen saçları gözlüğümün üzerindeki uçlarından tutup kenara bıraktı.

''Neden?''

''Evde en az beş çocuk olunca baş başa kalmak zor oluyor.'' Dedi alayla. Söylediğine gülerek gözlüğü gözümden çıkardım.

''Üstümden kalkacak mısın? Aşağı doğru çöküyoruz çü- ah!'' karın altına birden çöktüğümde çığlık attım. Şimdi her yerimiz kar olmuştu işte.

''Hay anasını...'' diye mırıldanırken yüzündeki karları temizlemeye çalıştı.

''Ben demiştim.'' Dedim kızarak.

''teknik olarak henüz söyleyememiştin sevgilim.'' Diyerek üstümden kalktı ve elini uzattı. Elini tutarak karın içinden çıktım.

''Tibet ile ne konuştuğunu sorabilir miyim?'' dedi birdenbire. Ben de kaskımı çıkarırken duraksamış ona dönmüştüm. ''İstemiyorsan söyleme, sadece merak ettim.''

''Neden?'' diyerek kaskı bıraktım. Kızar mıydı? Bence kızardı.

''Ceyda hakkında konuştuğunuz Tibet'in yüzünden belliydi, sadece ona ne söyledin de öyle baktı onu merak ettim.'' Dediğinde tahmin ettiğini ve söylemesem de bir şeyleri anlayacağını fark ettim.

''Ben... Sadece Ceyda'yı seviyorsa uzaktan izlememesi gerektiğini söyledim.'' Kaşları belli belirsiz çatıldığında dudağımın içini ısırdım. ''Nasıl yani?''
''yani... bir şeye imkânsız demeden önce biraz bir şeyler için çabalaması gerektiğini uzaktan izleyerek bir yere varamayacağını söyledim sadece... birbirlerini seviyorlar ve öyle uzaktan birbirlerini sevmelerine dayanamadım. Belki düzelir bir araya gelirler diye... Sonuçta çok seviyor, insan sevdiği için her şeyi yapmaz mı? Değişmez mi?'' dediğimde derin bir nefes verdi ve bir adım atıp kollarını belime doladı.

Ben kızmasını bekliyordum ama hiç öyle görünmüyordu.

''Tibet'in değişmesi... uzun sürecek Vera. Değişmesi için iyileşmeye başlaması lazım, çünkü değişmek irade ister. O şu an iradesiz, eğer değişirse zaten Ceyda onu affedecektir.'' Diye mırıldandı.

''nasıl yani?'' diyerek kafamı kaldırdım. Söylediğini doğru anladıysam...

Gülümsedi. ''Ceyda onun kendisi için değişmesini bekliyor Vera.'' Dediğinde doğru anladığımı fark ettim. ''yani ben şu an baya iyi bir şey yaptım.'' Dediğimde kafasını salladı.

''Uzun sürecek bir şeyi kısalttın. Ceyda bunun için çok sevinecek.'' Dediğinde sevinçle zıpladım.

''Hiçbirimiz onu affetmeyiz ama en azından arkadaşımız mutlu olur.'' Dedi ve yanağıma öpücük kondurdu.

Zeyd Tibet'in onlarla uğraşmasının sebebini bilmiyordu, Tibet sadece Ceyda'yı istiyor onu almak için de kötü olan hangi yol varsa ona başvuruyordu.

Yine de Tibet'i satmak istemediğim için sustum.

''Bir şey sorabilir miyim sana?'' kafasını aşağı yukarı salladığında kafamı tekrar kaldırdım.

''Sence Tibet... bana ya da bize yaptıklarından gerçekten pişman mı? Söyledikleri doğru mu?''

Elleri saçlarıma çıktı, ''Bizim hak ettiğimizi düşünüyor olabilir, çünkü çoğuna karşılık verdik. Ama sana yaptıklarından dolayı pişman olmuş olabilir. Olmasa bu kadar uğraşıp bize hele ki Tuna'ya sabretmezdi.'' Dediğinde güldüm. Doğru, Tuna gerçekten Tibet'i deli ediyordu.

''Bir yandan da Ceyda'ya yakın oluyor. Aslında işine bile yaradı.'' Dediğinde onaylar şekilde kafamı salladım.

Belki bir gün Tibet'i gerçekten affedebilirdim. Ona ve sözlerine inancım yoktu ama bazen ona karşı sempati duyuyor buna engel olamıyordum.

Derin bir nefes aldım ve Zeyd'e baktım.

''Aslında bizim de işimize yaradı.'' Dediğimde anlamamış ifadeyle bana baktı. ''Eğer berabersek Tibet'in de katkısı oldu, kötü sebeplerden de olsa.'' Dediğimde güldü.

''Oldu.'' Dedi ve yanağını yanağıma sürttü.

''Bunun için ona teşekkür mü etsem?'' dediğinde sesindeki ciddiyet şaşırtmıştı.

''Ne?''

''belki de ona bu yüzden bu kadar iltimas geçiyorumdur.'' Diye mırıldandı ve yüzünü boynuma gömdü.

O an aklıma Ceyda'nın söylediği bir cümle geldi. İki aşık adam birbirini belki de bu yüzden anlıyor, bu yüzden saygı duyuyordu.

Biliyor musun Vera, Tibet bana olan aşkından bana saldırmaya çalışanlara teşekkür etmiş. Tanışmamıza vesile oldukları için onları bulup teşekkür bile etmiş. Tibet gibi birinin böyle bir şey yapması ne kadar komik değil mi? Ama aşk işte, insana her şeyi yaptırabiliyor.

 

Loading...
0%