Yeni Üyelik
42.
Bölüm

42. Bölüm

@byzloey

4 ay 12 gün, tam tamına bu kadar sürdü acıya alışmam.

Ne kadar sürerdi insanın acıya alışması? Ya da alıştığına inanması?

''Sana birkaç çiçek getirdim, toprağına dikmek için.'' Diye mırıldandım. Çiçekleri kenarı bırakırken hüzünle mezar taşına baktım. ''Umarım orada da çok korkmuyorsundur.'' Diye mırıldandım. Gözümden bir damla toprağa düşmüştü bile.

Yeni gelmeme rağmen sanki saatlerdir buradaymış da ağlamamak için kendimi sıkıyor gibi hissediyordum. Göz yaşlarım direnmeyi bile düşünmeden toprağa akıyordu.

''Keşke diretmeseydin, Dağhan ile gitseydim. Belki o zaman benim için hayatını riske atmazdın.'' Diye fısıldadım çiçekleri toprağa ekmeye başlarken.

''Sözümü tutuyorum, için rahat olsun. Ceyda'yı bir an için bile gözümden ayırmıyorum.'' Diye ekledim. Ellerim titriyordu, o gün dün gibi aklımdaydı.

Bazen hala rüyalarımda o anı tekrar yaşıyordum. ''ama onunki yıllar bile geçse dinmeyecek bir acı, anlıyorsun değil mi?''

''Sana inanmadığım her dakika için özür dilerim. Her gelişimde de dileyeceğim.'' Diye fısıldadım tekrar.

''Keşke Samet'i dinleyip 'Bence de ne işim var burada.' Diyerek çekip gitseydin.'' Dedim. Bir onu bir kendimi suçluyordum. Dört aydır tek yaptığım buydu.

'' Ceyda seni o kadar özlüyor ki, her gece hıçkırıklarını duyuyoruz Meyus'ta. Bazen kabuslar görüyor, hala Tuna ile beraber uyumasına rağmen hem de.''

Derin bir nefes çektim ciğerlerime, ilk getirdiğim çiçeği dikebilmiştim. Diğerine geçerken tekrar gözlerimi mezar taşına çevirdim. ''Sen de onu özlüyor musun? Yoksa her daim onu izleyebiliyor musun?'' dedim ve güldüm.

''Gerçi öyle olsa Ceyda hissederdi, yanında olduğunu hissederdi. Siz birbirinizi her daim hissedersiniz.'' Dedim gözlerimi silerken.

''Yarın mezuniyet var, Kenan Bey herkesi gelmeye zorunlu kıldı. Her şeyi toparlamış sayılırdık, atlatıyorduk o geceyi. Ta ki geri zekâlı bir kulübün yazdığı listede senin de adını görene kadar.''

Diğer çiçeği de ekmeyi bitirdikten sonra kenarda getirirken doldurduğum şişeyi açıp mezarın kenarlarını temizlemeye başladım. Ceyda her gün temizliyordu, yine de ben çiçek ekerken batırdığım için temizlemeliydim.

''Ceyda üç gün burada yattığında onu hissettin mi? Toprağının üstünde, senin yanında yattığında? Hıçkıra hıçkıra ağladığında duydun mu onu?'' dedim bir yandan mezarı yıkayıp bir yandan gözlerimi silerken.

İlk üç gece Ceyda'yı buradan kimse alamamıştı. Burada bahar gecesi toprağın üzerinde yatmıştı. Üç gün boyunca buradaydık, mezarın başında kalabalığın uzağındaydık. Ben hastaneden tam iyileşemeden çıkmıştım.

Tibet'i seviyor gibi görünen tonla insanlar gelip geçmişti. Her geçen gün onu daha çok anlamıştım. Yalnızlığını ve sahte yüzleri daha iyi görmüştüm. Ceyda kimsenin yüzüne bakmamıştı, tek baktığı gökyüzü ve mezar taşıydı.

'Ben nasıl yaşayacağım bundan sonra?' diye fısıldadığını duymuştum. Ne Tuna ne de annesi ona nefes olabilmişti.

O an gözlerinde gökyüzüne gitme isteğini gördüm. Kalbim bin parçalara ayrıldı gibi gelmişti, pişmanlık hissi tüm bedenimdeydi.

Affetseydim böyle bir şeye kalkışmayacaktı.

Tibet'i engelleyip Dağhan'la gitseydim böyle olmayacaktı.

İhbarı yapmasam böyle bir şey olmayacaktı.

Ona kemerini takmasını söyleseydim böyle olmayacaktı.

Eğer uyuşturucu almasaydı böyle olmayacaktı.

Daha da fazlası vardı, hepsi içime dağılmış beni sıkıştırıyordu.

Ceyda'nın ilk çığlığını duyduğumda benden nefret edeceğine emindim. İlk ölmek istiyorum dediğinde bundan deli gibi korktum. Tibet'e söz vermiştim.

Canım pahasına da olsa onu koruyacaktım. Belki o da beni böyle affederdi.

Son sözleri geceler boyu aklımda yankılanmıştı, günlerce nefesim kesilmişti. O nefesi ne ailemden ne de sevdiğim adamdan alabilmiştim. Ceyda bana sarıldığında alabilmiştim sadece.

Bir insana yapabileceğim en büyük kötülüğü ona yapmıştım, sevdiği adamı elinden almıştım.

Beni öldürse gıkım çıkmayacaktı, bana vursa dudaklarım acıyla inlemek için bile aralanmayacaktı. Ama o bunu yapmadı, ben iyileşene kadar bekledi. İyileştiğimde onun elinden gelecek her şeye hazırdım. Mezar başına gittiğimde orada her söyleyeceği söze her yapacağı hamleye hazırdım.

Ama o sadece bana sarılarak ağlamıştı.

Tuna'ya bile sarılmadığı halde bana sarılmıştı.

O an yanıldığımı anladım, Dağhan'ın da dediği gibi olacak olan oluyordu.

''En verdiğim duygulardan biri aşktı.'' Dedim ağlayarak. ''Şimdiye kadar tek istediğim gerçek güzel bir aşktı, tüm zorluğuyla, tüm güzellik ve kötülüğüyle. Buldum da aşkı, bir çift yeşil gözde buldum. Bir altın sarısı saç tutamında, bir güzel koku nefhada buldum. Ama... ama... bunu tatmama rağmen, bilmeme rağmen.'' Hıçkırıklarım boş mezarlıkta yankılandığında duraksayıp derin bir nefes aldım.

''Bilmeme rağmen... en yakın arkadaşımın sevdiği adam benim yüzümden öldü.'' Dediğimde arkamdan bir ses geldi.

''Senin yüzünden değil... senin için.'' Diye düzeltti ve kenarı bıraktığım suyu alıp yeni ektiğim çiçeklerin üzerine döktü. Onun neşesi bile artık kaybolmuştu, sanki eskiden onunla didişmemiş gibi o da onu özlüyordu. Sanki ondan nefret etmemiş gibi. Ölüm işte her şeyi affettiriyor, unutturuyordu.

''Ceyda nasıl?'' dedim gözlerimi silerken.

''aynı.'' Dedi ve şişenin ağzını kapatıp kenarı bıraktı.

''Zeyd gelecekti onu engelledim, ben gelmek istedim.'' Dediğinde kafa salladım. ''Sen nasılsın?'' dedi tam karşıma geçerken.

''İyi değilim Tuna.'' Yeni silmeme rağmen gözlerim tekrar doldu.

''O gece unutulamaz bir geceydi, unut diyemem. Ama alışmak zorundasın.'' Dediğinde kafamı tekrar salladım ve kollarımı beline doladım.

Gözlerimi yumduğumda çığlıklarla dolmuş o gece, mavi ve kırmızı ışıktan başka hiçbir ışığın olmadığı o gece tekrar gözlerimde canlandı...

Işıklar yaklaştı, gözlerim kapalı olmasına rağmen görüyor gibi hissediyordum. Siren sesleri kesildiğinde etrafta uğultular duyuldu.

''VERA!''

''TİBET!'' Bir kız sesi ve erkek sesi ilişti kulaklarıma. Duyulan tek şey acı dolu inleyişimdi, tek hissettiğimse vücudumdaki kanlar ve göz yaşlarımdı.

''Çekilin.'' Birçok adım sesleri yaklaştı bize. Önce üzerimde ölü bedeniyle duran Tibet'i çıkardılar.

Bir çığlık duyuldu boş sokakta, öyle bir çığlıktı ki açamadığım gözlerim açılmış kulaklarım kanamamak için direnir hale gelmişti. Göz yaşlarım şiddetlendi. Evet bilincim tamamen açık değildi, evet etrafı göremiyor sesleri tam ayırt edemiyordum ama bu çığlığı duymuştum. Bu çığlığın neden olduğunu hissetmiştim. Sadece sözde değil artık gerçekten imkânsız olan bir aşkın çığlığıydı bu.

''T... TİBET.'' sonunda omuzlarımda bir el hissettiğimde acıyla inledim.

Artık hiçbir sesi duyamıyor, hiçbir şey hissedemiyordum. Tek duyduğum, ''durumu kritik.'' Sözleriydi.

Saatler sonra bilincim yerine geldi. Baş ucumda gözleri kıpkırmızı olan Zeyd ve İkra'dan başka kimse yoktu. Hala nefes almakta zorlanıyordum, görüşüm netleştiğinde elimi tutan Zeyd'i görebildim.

''Vera...'' diye fısıldadı elime bir öpücük kondururken. Doktor içeri girmiş gerekli muayeneleri yapmıştı. Kendime gelip konuşabilir vaziyete geldiğimde ''T.. tibet?'' dedim. Onun son sözleri aklımda yankılanmaya başlarken gözlerim yanmaya başlamıştı.

''o...öldü...öldü o.'' Dedim ve nefes almaya çalıştım. Biri beni boğuyor gibi hissediyordum.

Elim boğazıma gittiğinde tekrarladım. ''Öldü...o...öldü.'' Dediğimde Zeyd korkuyla ellerimi tuttu.

''Sakinleş, nefes al Vera.'' İkra da korkuyla ağlar vaziyette aynını tekrarlıyordu ama hastanede bir çığlık daha koptuğunda hepimizin nefesi kesilmişti.

''HAYIR! BIRAKIN BENİ! ÖLEMEZ O! O BENİ BIRAKMAZ! BU DÜNYADA TEK BAŞIMA BU ACIYLA BIRAKMAZ! ONU TANIMIYORSUNUZ!''

Kendime geldiğimde, göz yaşlarım azalmıştı. Nefes alabiliyordum, Tuna saçlarımı okşadı ve bana gülümsedi.

''Hadi gidelim artık.'' Kafamı aşağı yukarı salladım ve elimden tutarak beni motorun önüne getirmesine izin verdim. Kaskı kafama geçirdi ve motora binip kilidi kaldırdı. Arkasına binip ellerimi omuzuna koydum.

Hava sıcaktı, artık üşümeden motor yolculuğu yapabiliyordum. Meyus'a kadar yavaş bir hızda gelmiştik. Artık hayatım boyunca hızlı sürülen arabaya binemezdim.

Artık hiçbir hıza alışamaz bundan haz duyamazdım. Çünkü hızdan sonra tek korktuğum şey, ölüm korkusu olacaktı. Birini kaybetme korkusu olacaktı.

Meyus'a geldiğimizde motordan indim ve kaskı motorun üzerine bıraktım. Üst kata çıktığımda yatağına uzanmış tavanı öylece izleyen Ceyda'yı gördüm.

Diğerleri yeni aldıkları deri koltukta oturuyor Kenan amcayla konuşuyorlardı.

Çünkü Kenan amca yarınki mezuniyetin hepimize iyi geleceği konusunda ısrarcıydı. Sınav geçmiş, okul bitmişti. Herkes tercih yapmıştı.

Sonuçlar Mezuniyet akşamı açıklanacaktı. Ben yurt dışında paralı şekilde istediğim okula girebiliyordum, eğer bırakmasam tam burslu da girebilecektim ama paramız yetmediği için burada tam burslu okulları yazmıştım. Daha doğrusu annem ve babam bu konuda karar alıp benden cevap alamadığı için bunu yapmışlardı.

Ceyda annesinin zoruyla sınava girmiş düşük almıştı. Tuna ise benimle yakın puanı almış, annemlerden öğrenerek benimle aynı okulda kendi istediği bölmü yazmıştı.

Zeyd edebiyat istiyordu. Puanı da yeterliydi, Defne de onunla aynı okulda farklı bir bölmü paralı şekilde kazanmıştı.

Burçak, Atilla ve Dağhan'ın puanları pek iyi sayılmazdı. Burçak biraz daha iyiydi ama okumak değil ticarete atılmak istiyordu.

Atilla ve Dağhan ise Bir sürücü kursu açmak istiyorlardı. Defne de orada ekstra müşteriyle ilgilenme işini yapabilirdi.

Ceyda ise tamamen kayıptı.

Ona kimse ulaşamıyordu, Tibet ile beraber ruhunu bu dünyadan soyutlamıştı.

Aşk buydu, bana aşkı gerçekten gösteren onlardı.

Hissettirense benim âşık olup kaybetmekten ölesiye korktuğum yeşil gözlerdi. Artık o kadar korkuyordum ki, her saat başı bahane bularak Zeyd'i arıyordum.

Motoru hızlı kullanmaması konusunda anlaşmıştık, herkes hızlı kullanmayı bırakma kararı almıştı.

Zaten hepsi uyuşturucudan kurtulmak üzereydi. Başarmışlardı, aylar boyu sabrederek iyileşme aşamasına gelmişlerdi.

Defne kilo almış çok daha güzelleşmişti, Zeyd'de dövüşlere devam edip kas yaparak kollarını biraz daha şişirmişti.

Burçak da Zeyd ile beraber kas yapıp istediği kadar şiştikten sonra azaltmıştı. Diğerleri ise sadece yüzlerinden kilo almıştı.

Ceyda hariç hepsi düzelmişti, Ceyda ise sadece hayatta kalmak için birkaç lokma yiyordu.

Yatağının ucuna oturduğumda bunu bile fark etmedi. Tuna Ceyda'yı böyle görmeye dayanamadığı için anında mutfağa gitmişti.

''İlaçlarını almamışsın.'' Diye mırıldandım kenarda duran kutuya bakarken.

''İhtiyacım yok.'' Dedi ve tavana bakmaya devam etti.

''hiçbir hayal artık onun varlığına inandıramaz bana... Artık ne ilaca ne de uyuşturucuya ihtiyacım var.'' Diye mırıldandı.

Bense kafamı eğip yutkundum.

''Baba gelmek istemiyoruz ısrar etme işte.'' Diye bağıran Burçağın sesiyle Ceyda yatakta doğrulup derin bir nefes verdi.

''Mezarlıktan mı?'' dediğinde kafamı salladım.
Eli gözlerime gitti. ''Gözlerin kızarmış.'' Diye mırıldandı.

Burçağın babasıyla kavgası bir kez daha kulağımıza iliştiğinde Ceyda arkaya doğru eğildi. ''Ona geleceğimizi söyle.'' Dediğinde Burçak ve İkra şaşkınca ona baktı. Dediğini algılayınca da ben.

''Kenan amca bizden ilk defa bir şey istiyor. Bunu ona borçluyuz.'' Diye mırıldandı yatağından kalkarken.

''Yarına kadar hepiniz ne giyecekseniz ayarlayın.''

''Sen ne giyeceksin?'' dediğimde bana döndü ve omuz silkti.

Kenan Bey Ceyda'nın söylediklerini duymuş olmalıydı. Burçak boyun eğerek telefonu kapattığında duvara yaslanmış Zeyd ile gözlerimiz kesişti.

Bana yukarıyı işaret ettiğinde yavaşça kalkıp merdivenlere ilerledim.

Üst kata birçok yeni şey almıştık, büyük bir kitaplık yeni kitaplar ve boks torbası takılmıştı.

''İyi misin?'' dedi beni kendine çekip sarılırken. ''İyiyim.''

''Yine bir yalan...'' diye mırıldandı. Derin bir nefes aldım, ''aylar geçmesine rağmen kalbimde dünmüş gibi acıyor. Ceyda nasıl dayanacak buna ömür boyu?'' dedim gözlerimden yine yaşlar dökülürken.

''Alışmak zorunda, alışmak zorundayız.'' Dedi saçlarıma öpücük kondururken.

''Ceyda artık hep böyle mi olacak? Hiç yüzü gülmeyecek mi?'' dedim korkuyla. ''Elbet gülecek, sadece bunun sebebi aşk olmayacak. Belki bizim sayemizde, belki geleceği sayesinde, ailesi sayesinde ama bir şekilde hayata tutunmaya devam edecek. Ceyda pes edecek bir kız değil. Tibet yoksa da Tuna var. Onun için yaşamaya değer.'' Dediğinde Tuna'nın da ne kadar kahrolduğunu hatırladım.

''İkisi bir ağacın iki dalı gibi. Biri solar solmaz diğeri de soldu.'' Dedim gözlerimi silerek. ''Onlar kardeşten de öteler. İkisi de birbiri için tutunuyor hayata.'' Söylediğinde haklıydı.

''Bir insanın geçmişi de geleceği de nasıl acıdan ibaret olur?''

''Onun da sınavı bu, acının içinde boğulsa da hayatta kalmak. Onun sınavı da bu.'' Dedi kelimeleri zor seçerek. Kafamı salladığımda gözlerimdeki yaşlar firar etti.

''Beni eve bırakır mısın?'' diye mırıldandım. Eve gidip yatağın altından yarına kadar çıkmamak istiyordum. Yalnız kalmak istiyordum.

''Olur, hadi gidelim.'' Diyerek parmak uçlarımdan tuttu ve aşağı inmeye başladı. Burçak ve Ceyda ikisi de camı açmış sigara içerek bir şeyler konuşuyordu. Ceyda'nın gözlerinde bir parıltı gördüğümde kaşlarımı çatmama engel olamadım.

Ama hızlı indiğimiz için dikkatli bakamamış duramamıştım. Aşağı indiğimizde motora binmeden önce elimi Zeyd'in omuzuna koydum. ''Zeyd.''
''Efendim sevgilim.''

Dediğinde dudaklarımı ısırdım. ''Yavaş git olur mu?'' dediğimde burukça gülümsedi. ''Olur.''

Kaskımı taktıktan sonra arkasına bindim ve korkakça ellerimi beline doladım. Umarım Zeyd'in dediği gibi olurdu, umarım hepimiz alışırdık.

MEZUNİYET GÜNÜ

Aynadaki yansımamdan kendime baktım. Gri saten bir elbise giymiştim. Hiçbirimiz gitmeyeceğimizi düşündüğümüz için elbise falan almamıştık o yüzden evden giymemiz gerekmişti.

''Çok güzelsin.'' Dedi Zeyd takım elbisesiyle karşımda dikilirken.

''Sende çok şık olmuşsun.'' Dedim. Takım elbisesi ona çok yakışmıştı, saçlarını da kestirmiş kısalttırmıştı. ''Saçların çok yakışmış.'' Dedim ellerimi saçlarına çıkarırken.

''Öyle mi?'' dedi yanağıma öpücük kondururken.

''Çok beğendim.''

''Buna sevindim.'' Dedi ve derin bir nefes çekti. ''Yine parfüm değişmiş.'' Diye mırıldandığında gülümsedim.

O sırada okulun içinden siyah üstü taşlı altı tülden oluşan elbisesiyle Ceyda çıktı. Elbisesi göz kamaştırıyordu. Okulun girişinde motor sesleri geldiğinde yüzümü çevirdim, arabayla kızlar motorla erkekler gelmişti.

Tuna arabadan inerken önünü düzeltti ve bize doğru yürüyen Ceyda'yı gördüğünde dudakları şaşkınlıkla aralandı. ''İnanamıyorum...'' diye mırıldandığında onu dürttüm.

''Çok güzel değil mi?'' Gözlerini Ceyda'dan alıp bana çevirdi. ''Elbisesi çok güzel.''

''Bu elbiseyi ona Tibet almıştı.'' Dediğinde benim de dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Ceyda yanımıza gelmişti bile.

''Hadi geçelim, herkes ön tarafta.'' Hepimizden önce gelmiş mezuniyet ile ilgili Kenan amcayla konuşmuştu.

İkra'ya baktığımda Gül kurusu bir elbise giydiğini gördüm, Defne beyaz giymişti.

Erkekler ise oldukça çekici duruyordu.

Dağhan ceket giymemiş sadece gri pantolon ve siyah gömlek giymişti. Önünden açtığı iki düğme ve kolunu katlayarak gösterdiği saati çok şık duruyordu.

''çok yakışıklı olmuşsun.'' Diyerek omuzumla onu dürttüm.

''Her zamanki halim.'' Dedi ama gülmüyordu, sadece dudak büzdü. ''Değil mi?''

Kafamı olumsuzca salladım. ''Daha fazlası.'' Dediğimde kolumdan çekilmemle savrularak kendimi Zeyd'in koluna girmiş halde buldum.

''Beni övmüyorsan başkasını da övme.'' Dedi kaşları çatık halde.

Belli belirsiz gülerek kafamı koluna yasladım. ''Özellikle söylememe gerek yok sevgilim, gözümde en yakışıklı her zaman sen olacaksın.''

''Kabul etmiyorum, geç söyledin.'' Dediğinde şaşkınca ona döndüm. Gülümsediğinde ben de karşılık verdim. Ön kısma gelmiştik.

Hatta geç bile kalmış sayılırdık.

Halaylar, oyun havaları oynanmıştı. Salak saçma bağırışlar ilk geldiğimizde okulun öbür tarafından bile duyuluyordu.

Sıra dansa gelmişti. Romantik bir fon müziği bahçede duyulduğunda gözüm anında Ceyda'ya döndü. Tuna muzip bir ifadeyle biraz da korkak şekilde elini Ceyda'ya uzattı.

''Bana bu dansı lütfeder misin Tuanam?'' Ceyda elini kaldırdı ama uzatıp uzatmamakta kararsız kaldı. '' Gel benimle...'' diye fısıldadı. Ceyda dudaklarını yaladığında Tuna elinden tuttu ve dans için Ceyda'yı ortak alana doğru ilerletmeye başladı.

Yanımda Zeyd'in yalandan temizlediği boğazını duyduğumda bende gülümseyerek biraz da rahatlamış şekilde ona döndüm. ''Siz de bana bir dans lütfeder misiniz hanım efendi? Ha tabi çok yakışıklı arkadaşınızla etmek istiyorsanız bilemem ama...'' Gülerek uzattığı elini tuttum.

O da gülerek beni Tuna'ların yanına doğru götürürken Dağhan'a döndüm ve kenarda tek oturan Begüm'ü işaret ettim. ''Hadi git ve kap şu kızı.''

Kafasını sağa sola salladığında ''Biz danstan dönmeden yanımıza gelmiş ol, yoksa gerisine karışmam.'' Dediğimde gözlerini belertti.

Ben de gülerek önüme döndüm ve ellerimi Zeyd'in boynuna sardım. İkra ve Burçak da hemen yanımızdalardı. Hatta Burçak sırf gıcıklığına bize çarpmıştı.

Atilla ve Defne'de diğer uçta birbirlerine aşkla bakıyor müziği söyleyerek dans ediyorlardı. Dağhan'ı Begüm'ün yanına giderken gördüğümde dudaklarımda bir tebessüm oluştu. Begüm Dağhan'ı görür görmez kocaman gülümsemiş şaşkınlıkla uzattığı eline baka kalmıştı ama bir süre sonra çekinerek de olsa elini tutmuştu. Dağhan'la göz göze geldiğimizde birbirimize göz kırptık.

Zeyd birden gülmeye başladığında gözümü onlardan çektim ve çatık kaşlarımla ona döndüm.

''N..ne?''

''Hiç.'' Dedi ve etrafa gülerek bakmaya devam etti.

''Söyler misin?'' dediğimde dudaklarını ısırdı.

''İlk zamanlarımız geldi aklıma, bir o zamanki halimize bak bir de şimdi.'' Dediğinde gülümsedim.

Gerçekten okulun ilk günleri cehennem gibiydi. Aklıma o günler gelince tekrar yutkundum, çünkü o günlerin başrolü Tibet'ti ne kadar kötü de olsa okulda en çok anım onunlaydı.

''Bana inanmıyordunuz, sizi kurtaramam aksine siz beni batırırdınız.'' Dedim ona o günleri hatırlatarak. Kafasını aşağı yukarı salladı.

''Şimdi ise kurtulmamıza çok az kaldı, geleceğimizi kuruyoruz. Ve hepimiz bir aradayız.'' Dedi mutlulukla.

Bir kişi hariç evet, hepimiz bir aradayız.

''Sence kazandık mı?'' dedim sonuçları kastederek. Dudaklarını büzdü, ''Dans arasında açıklanacak, her zamanki yerimize gider bakarız.'' Dediğinde saatin yaklaştığını hatırladım.

Kafamı aşağı yukarı sallayarak kafamı göğsüne yasladım. İşte uzun zaman sonra tekrar nefes veren şey buydu.

''Hem sana... Sevineceğin bir haber verecekler bugün.'' Dediğinde yasladığım kafamı kaldırıp merakla gözlerine baktım. Dudaklarında tebessümle bana bakıyordu.

''Kim?''

''Bizimkiler, hepsi.'' Dediğinde kaşlarım hayretle kalktı, müzik bitti ve yenisi çalmadı. ''Sonuçlar için kısa bir ara.'' Duyurusu yapıldığında diğerleri de yanımıza doğru gelmeye başlamıştı.

''Gel hadi sonuçlara bakalım, sonra zaten alacaksın haberi.'' Diyerek elini elime kenetledi ve çardağa doğru ilerlemeye başladı.

Diğerleri de arkamızdan sohbet ederek geliyordu. Dağhan arabadan telefonları getirip hepimize dağıttığında içimde sonuçlar için büyük bir merak ve heyecan oluştu. Kazanabildiğimi düşünüyordum, emeğimin karşılığını almış olduğuma inanıyordum.

''Herkes aynanda açsın.'' Dedi Tuna yarı alayla.

Herkes sonuçlara girdiğinde Tuna ''açın.'' Dedi ve herkes sonuçlarını açtı.

Ben üçüncü tercihimi tutturmuştum, sevinçle Zeyd'e döndüğümde onun da kazandığını gördüm. Onun da beşinci tercihi tutmuştu.

''Ben bir bok kazanamamışım.'' Dedi Atilla gülerek. ''Neyse önemi yok.'' Dediğinde çatık kaşlarımla ona döndüm. ''ne demek önemi yok?''

''Birazdan anlatacağım.'' Dediğinde Tuna'nın uzattığı telefonla gözlerimi Atilla'dan çektim. Tuna da benimle aynı okulu kazanmıştı. Sevinçle ona sarıldığımda, Defne de kazandığını söyledi. Başka bir okul kazanmıştı.

Ceyda'ya döndüğümde ''paralı tutmuş ama gitmeyeceğim.'' Dedi. Burçak da aynısını söylediğinde kaşlarım çatıldı.

İkra da kazandığını iki ara bir derede söylemişti.

''Önce güzel haberi biz verelim.'' Diyerek Atilla söze girdi.

''Biz... Dağhan ile sürücü kursu açıyoruz. Her şey tamam sayılır, isim mekân ayarlandı. İnsanları her ihtimale hazırlayan bir eğitim vermek istiyoruz.'' Dediğinde kaşlarım hayretle kalktı. Evet öyle bir istekleri vardı ama bunu gerçekleştirmek üzere olduklarından haberdar değildim.

''Bir diğeri de bizden.'' Dedi Burçak ve Ceyda'ya söylemesi için işaret etti.

''Tibet'in en büyük hayali mekân açmaktı, adını da benim onu kurtardığım tepenin adını vermek istiyordu. Burçak'la bizde Tibet'in hayalini onun istediği isimle gerçekleştirmeye karar verdik. Ortak bir mekân açıyoruz. Adı da Karsu olacak.'' Dediğinde ayağa kalktım ve yarı şaşkınlık yarı sevinçle Ceyda'ya sarıldım. ''Bu çok güzel bir haber.''

''Artık onu simgeleyen ona tutunabileceğim bir şey olacak.'' Dedi acıyla tebessüm ederken.

''Hem benden iyi ortak bulamazdın.'' Diyen Burçak'a güldüm. Ceyda ise sadece tebessüm etmişti. O tebessümü bile beş saniye sürmüştü.

''Mekânı bulduk, anlaştık sayılır. İçini hep birlikte düzeriz.'' Ceyda Burçak'a hak verince büyük bir mutlulukla Zeyd'in yanına geri oturdum.

''E öyleyse herkes kendi geleceğini seçti.'' Dedi Tuna da mutlulukla.

''Ben annem gibi doktor olacağım.'' Dediğinde bende gülümseyerek ''Yüksek lisans yapacağım.'' Dedim.

Zeyd'e döndüğümde ''Ben kitaplar yazacağım. Sana olan aşkımı yansıtandan, bu zamana kadar hissettiğim her duyu yazacağım. Acıyı, arkadaşlığı, mutluluğu, hayal kırıklığını ve kaybı.'' Dediğinde son kelimesinde Ceyda'ya baktı.

Tuna Ceyda'nın elini tutmuştu. İkra da Defne de istediği bölümleri kazanmıştı, İkra öğretmen olacaktı Defne ise uluslararası ilişkiler kazanmıştı.

Tekrar anons yapıldığında kazandığımın resmini aileme attım ve diğerleriyle beraber ayaklandım. ''O zaman mezuniyetimizi kutlayalım, daha geleceğimiz için yapmamız gereken çok şey var.'' Dediğinde Atilla'ya gülümsedim.

''Hepiniz en önemli olanı başardınız, bunları da başaracağınıza eminim.'' Dediğimde Zeyd'in saçlarıma kondurduğu öpücüğü hissettim.

''Seni çok seviyorum.'' Diye fısıldadı.

Herkes önden gitmeye başladığında dudaklarına kaçamak bir öpücük kondurdum.

''Ben de seni çok seviyorum, Nefham.'' Dedim onun repliğini çalarak.

Ceyda'nın sınavı ömür boyu devam edecekti, bende bu sınava ortak olacaktım.

Ama kalan herkesin sınavı bitmişti, hepsi sınavdan geçmişti.

Sınavdan kalan Tibet ise bizi izleyip başarımızla gurur duyacaktı, bunu biliyordum.

Sana söz Tibet,

Senin Ceyda'yı sevdiğin kadar çok seveceğim Zeyd'i ve

Senin kadar çok da koruyacağım sevdiğin kadını, canıma mal olsa bile...

Şu an biten bu yolculuğun içimde ne kadar kırgınlık ve eksilti bıraktığını sizlere anlatamam... Çok duygulu üzümlü bir kekim şuan...

Visal benim karakterle bağdaştığım ilk kitabım, biliyorum bu kitabı emanet ettiğim sizler her karaktere sahip çıkacak birini kendinize daha yakın hissedeceksiniz.

Unutmamanızı istediğim tek şey şu sizden, her karanlığa battığınızda bir ışık beklemeyin. Bazen ışığı etrafta ararız ama unuttuğumuz şey ışığın biz olduğumuzdur.

Bu hikayede umarım anlatılan tüm duyguları tatmış ve hissetmişsinizdir. Bu hikaye burada bitti ama sizde hep devam etmesi dileğiyle...

(Yeni karar olarak kitap devam edecektir lütfen kitaplığınızdan kaldırmayın.)

 

Loading...
0%