Yeni Üyelik
47.
Bölüm

47. Bölüm

@byzloey




Gecenin bu saatine kadar sürdüğü için üzgünüm ama sonunda neyse ki attım, umarım bölümü beğenirsiniz. Daha önce Dağhan ve Begüm sahnesi isteyen birinin yorumuna denk gelmiştim. Umarım bu bölümü görmüştür çünkü oldukça tatlı sahneler bıraktım aşağıya... Spoi vermeden sizi okumaya uğurluyorum.

Lütfen beğeni atmayı ve yorum yapmayı unutmayın hepsini tek tek okuyor olacağım.

İyi okumalar. ^^

48. Bölüm | Zorunda Olduğum Kişi

Drive Forever + T3NZU

DAĞHAN KIRAN

Elbette her çocuk ister çocukluğunu yaşamayı, çocuk olmayı ve eğlenip oyun oynamayı. Çünkü hiçbir zaman robot değildir çocuklar, olamazlar. Çünkü robotun ne olduğunu bile bilmezler onlar sadece çocuklardır. Onlar emir almazlar çünkü asker değil sadece çocuklardır. Onlar nefes alırlar çünkü onlar insanlardır.

Ben almıyorum, kendimi bildim bileli nefes almıyorum. Çocuk olmanın en güzel yanı geleceğinin ne olacağını bilmemendir çünkü yolunu sen seçersin. Düşmek de senin elindedir ayağa kalkmak ve düşmemekte.

Bu seçimler hiçbir zaman benim elimde olmadı, geçmişimden geleceğime her şeyin planına göre işlediği bir kişi vardı hayatımda çünkü. Yusuf Kıran.

Resmi ve biyolojik olarak babam ama Dağhan Kıran'a göre sadece benim üstüm olan bir asker. Başka hiçbir şey değil, çünkü bu kadar planlı ve bu kadar katı olmasını başka hiçbir kelimeyle açıklayamıyorum.

Ben on yaşında ne yapacağımı bilmezken babam bunu planlamış bir adam, böyle bir adamın çocuğu nasıl olur dersiniz? Takıntılı, mükemmeliyetçi, toplu ya da her konuda bilgili mi?
Sikerler bilgiyi, sikerler mükemmeliyeti ben mükemmeli istemiyorum ben bilgiyi ya da takıntılı olmayı istemiyorum.

Ben sadece nefes almak istiyorum, o lanet toplantılara girmeyi değil araba yarışlarında ortalığın tozunu attırmak istiyorum. O iğrenç ciddi takım elbiselerini değil, salaş siyah bir t-shirt siyah kot ve altımda rahat bir ayakkabıyla keyfime bakmak istiyorum.

Kimseye emir vermek rencide etmek değil insanların yarışta adımı haykırmasını istiyorum.

Çünkü Dağhan Kıran bir holdingin veliahtı olabilir ama sadece Dağhan, yarışların veliahtı olmak istiyor.

Ben dört duvara sığacak bir adam değilim, beni ancak sokaklar sarar. Benim yolumu yalnızca arabalar çizer, benim ışığımı yalnızca yarış ışıkları yakar. Çünkü ben böyle bir adamım, pardon çocuk olmalıyım.
Dağhan Kıran bu yaşta bile adam ama Dağhan bu yaşta olması gerektiği gibi çocuk.

Ve bu çocuk bu gece dört duvar arasına sığacak, çünkü yerini adam olan Dağhan Kıran'a bırakması gerekiyor. Babasının bu gece Dağhan Kıran'a ihtiyacı var.

Babası bu gece bir ortaklık kuracak, onun kuracağı ortaklık için araba yarışından vazgeçiyor bu adam, çünkü zorunda.

''Dağhan!'' aynanın karşısındaki görüntüme baygın bakışlar attım. Beyaz bir gömlek oturmuş vücuduma, hatta biraz fazla oturmuş çünkü hatlarımı oldukça öne çıkarıyor.

Pantolon her zamanki gibi uyum sağlıyor ve ceketle takım tamamen uyum içinde birleşiyor, yatağın üstünde nefret ettiğim o kravat ise bana göz kırpıyor.

''Hazır mısın?'' Yatağın üstündeki kravatı alarak babama baktım, aynı zamanda kravatı sallıyordum. ''Bu gece sıkılacağını pek sanmıyorum.'' Diyerek yanıma geldiğinde elimdeki kravatı almıştı.

Boynumdan geçirerek elini hızlı tutarken bir yandan da neşeyle konuşuyordu. Sayılı neşeli anlarından biriydi, genelde ciddiyetinden taviz vermezdi.

''Çünkü Rafet Bey kızını da getiriyor, aynı okuldaymışsınız.'' Gözlerimi kısarak babama baktığımda kravatımı bağlamış ceketimin üzerine iki kez vurmuştu tozunu silmek istermişçesine.

''Annemi hasta hasta evde nasıl bırakacağız?'' diye sordum tersçe, gelen kızla asla ilgilenmiyordum. Ne yapacaktım? Ojesi makyajı hakkında mı konuşacaktım?

Şimdiden gecenin bok gibi geçeceğini hissediyordum.

''Aysun Hanım evde, annenle ilgilenecek.''

Eğer ona bakma bahanesini kullanarak gelmemeyi düşünmeseydim çok da umurumda olurdu.

Yıllarca beni senin hastalığından korumamış kadının hasta olması ne kadar umurumda sanıyordun aptal adam?

''Hazırsan çıkalım geç kalmadan.''

Cebindeki titreyen telefon derli toplu odamda duyulduğunda babam odamın çıkışına ilerliyordu. ''Evet Rafet Bey.''

Sesinde neşe vardı, bu geceki yemek onun için oldukça önemli olmalıydı ki böylesine sayılı olan neşeli günlere bir yenisini daha eklemişti.

Aynadan üstüme başıma baktığımda kravatı boynumdan söküp atma isteğimle oldukça güç şekilde savaştım. Ellerimi yumruk yapmış dudaklarımı ısırıyordum. Çünkü kravat beni sıkmasa da bana boğazlıyormuş gibi geliyordu.

Dolabımda beş salaş kıyafetim varsa yirmi takım elbisem vardı, işte böyle bir hayata mahkumdum ben.

Ne aşkın ne ailenin ne de arkadaşın olmadığı, sadece sorumluluklarımdan ve soy adımın ağırlığından ötürü bir yere ait olan bir adam. Bu kadardı.

Sadece Kıran olarak doğmaktı suçum ve şimdi bedenim istemediği bu kıyafetlerin içinde esirdi, gözlerimden resmen acı okunuyordu, tiksinti okunuyordu.

Babamın bir kez daha seslenmesiyle derin bir nefes aldım, ellerimi yanaklarımdan sarkıtarak dudaklarımı bir kez daha ısırdım.

''Güzelce sıvışıp yarışa gidecektim... Sikeyim işini senin...'' Söverek odamdan çıkarken sessiz olmaya özen göstermeden merdivenlerden indim.

Bugün okul oldukça sessiz geçmişti, okulda tek geçirdiğim vakit elime doladığım iple kendime yarattığım oyundu. Önde oturmam bunu yapamayacağım anlamına gelmiyordu.
Sıra arkadaşımın sessiz olması da işime gelmişti, gerçi o da aynı sağımda kalan kızıl gibi okuldaki itin birinin gözüne kestirilmişti ama kendini koruyabilen biri olduğunu gösteriyordu.
Soğuk ve mesafeliydi, sessizdi. Sınıftaki herkesin aksine, sanırım tam da kendime göre bir sıra arkadaşım vardı. Tek sorun sıraya sığmakta zorluk çekiyordum çünkü ben tam oturduğumda o kız duvara yapışıyordu.

Benim yüzümden üşütmesini de istemezdim.

Bugün de aynı şekilde ona kalkan olduğum an gözümün önüne gelince sırıttım. Derste sıkıldıkça ipimi alarak oynamaya çalışmıştı ama hayatımda daha beceriksiz bir kız görmemiştim. Bir ipi eline bile dolayamıyordu.

Bu iple oynamak zihinle oynamaktı benim için. Eğer zihnin karışıkta o ip hep karışırdı ve hiç açılmazdı. Onun da zihni benimki kadar karışıktı bunu başarısız oluşundan anlayabiliyordum.

Çünkü benim de doladığım o ip hiç çözülmüyordu. Bunun sebebi ise tek bir kişinin ismiydi, çocukluğumu benden alan gençliğimi de yavaşça sömüren Yusuf Kıran.

''Buyurun Dağhan Bey.'' Arabanın kapısını açan Taner abime dönerek gülümsediğimde onun da bıyık altından gülümsediğini görerek arabaya bindim.

Kapı kapandı ve şoförümüz Salih abi arabayı sürmeye başladı. Gideceğimiz yer Sahile sıfır olan, Tansuların mekanıydı.

Tansu soy ismi de en az Kıranlar kadar ünlüydü, Babam bu gece o adamla ortaklık kuracak bir ton belgeye imza atacaktı. Çünkü Türkiye'ye yurt dışından yeni bir marka geliyordu.

Bu marka geldiğinde babamı ve Rafet Tansu'yu oldukça zorlayacaktı çünkü bu marka onların önünü kesebilme kabiliyetine sahipti. Babam ise o üstün zekasını kullanarak Rafet beyle görüşmeye gitmiş ortaklık teklifi sunmuştu. Bu gece son konuşmalar yapılacak belgeler imzalanacaktı.

Cebimdeki telefonu çıkararak Burak'ın attığı mesajı açtım babamdan gizleyerek.

'Oğlum bu gece ayrı bir kalabalık, ortam yıkılıyor.' 19.04

'Sikeyim toplantınızı hayatında görebileceğin en sağlam yarış olacak!' 19.32

'Eğer gelseydin var ya adınla inlerdi gökyüzü, sen kaybettin.' 19.51

Sanki keyfime gelmedim yavşak!

Keyifsizce telefonu cebime geri koyduğumda bileğimdeki kol saatime bakarak kalan zamanımı bir kez daha kontrol etmiştim. Yarış dokuz buçukta başlayacaktı, bu gece her zamanki yarıştan çok daha kalabalık olacaktı.

Tabi ki de arabalar reşit olan ve olmayan ayırt edilmeden kullanılıyordu, çünkü zaten bu yarışlar yasa dışıydı. Eğer babam bunu duysa ya da oradakilerden biri beni tanısa hayatım biterdi, emindim ki babam soy adımı bile değiştirirdi ama sikimde değildi.

Tek istediğim nefes almaktı. Gündüz nasıl Dağhan Kıran oluyorsam gece de sadece Dağhan oluyordum. Gerçek Dağhan.

Ve gerçek Dağhan'ın tek tutkusu arabaydı, bunu babasının almasına izin vermezdi.

''Geldik.'' Babam açılan kapıdan inmeden önce bana döndüğünde açılan kapımdan içeri esen rüzgâr tenime çarptı.

''Sadece dinle, öğren, anlaşma şartları ve koşullarını kendi kafanda değerlendir. Benim konuşmalarımı aklında tut, ayrıca kızını sana yakınlaşması için kullanabilir buna sakın kanma. Kız peşine geleceğini mahvetme.'' Ona boş bakışlarımla bakmaya devam ettiğimi gördüğünde cevabını almış gibi ceketinin önünü düzeltti ve arabadan ağır ağır indi.

İşte Yusuf Kıran buydu, ağır ve ciddi görünen bir robot. Bu kadardı.

O ne bir baba ne bir eş ne de bir müdürdü. O para delisi bir robottan ibaretti. İğrençti, kusma isteğimi uyandırıyordu.

Ben de arabadan indiğimde kravatımı düzelttim ve babamın arkasından mekânın içine yürümeye başladım. Yüzümde aynı öğrettiği gibi onun yüzündeki ciddi ifadenin aynısı vardı.

Sen çocuk değilsin, çocuk olma hakkın yok. Ne kadar erken adam olursan o kadar iş başarırsın, o kadar şansın olur beni geçmen için.

Aklımda yankılanan sözlerine karşılık o tiksinç bakışlarımı yerleştirdim yüzüme, soğuk sert ve tiksinç bakışlarımı.

''Hoş geldiniz.'' Rafet bey elini babama uzattığında yüzündeki o geniş sıcak gülümseme gözlerime çarptı. Babam onun kadar olmasa da neşeliydi. Rafet bey elini babamdan sonra bana uzattığında mimik oynatmadan sıktım elini.

Ardından hemen yanında duran bizim sınıfta olduğunu bildiğim kıza çevirdim gözlerimi. Elini bana uzatmış beyaz dişleriyle babası kadar sıcak gülümsüyordu. Emindim ki eli de en az gülüşü kadar sıcaktı ama benimki onunkinin aksine soğuk olurdu. Onu üşütmemek için sıkmak istemedim elini başta, Dağhan olsa böyle yapardı ama bu gece Dağhan Kıran olmak zorunda olduğum için soğuk ellerimin içine aldım sıcak ellerini.

''Hoş geldiniz, Dağhan değil mi?''

Kafamı hafifçe salladığımda gülüşü daha çok genişledi ve daha çok sıcaklaştı.

''Begüm.'' Elini sonunda avucundan çektiğinde arkasındaki garson tarafından çekilen sandalyesine tam bir prenses gibi oturdu. Güler yüzü bizim üzerimizdeydi ama bu kadar sıcak gülmesi bende huzursuzluk yaratmıştı. Hayatımda hiç bu kadar güler yüzlü bir kız tanımamıştım çünkü.

Bu yalpalamama sebep olmuştu.

''Ne yersiniz? Mekanımızın Beluga Havyarı meşhurdur.'' Önümüze gelen menülere baktığımda asla damak zevkime uymayan yemekleri görmemle menüyü kapattım. Hepsi madem aynıydı hangisi yersem yiyeyim fark etmezdi. Uzun uzun bakmaya gerek yoktu.

Ben basit ev yemekleri severdim, abuk subuk isimler ve fiyatların yüksek olması güzel anlamına gelmezdi, güzel de değillerdi. Sadece abartılmışlardı o kadar.

''Ben de ondan alayım.'' Diyerek onlara katıldığımda Rafet Bey memnuniyetle kafa işareti yaptı çalışanlarına. Menüler önümüzden alındı.

Babam dirseklerini masaya yaslayarak ellerini birbirine doladığında dikkatimi ona verdim. Dinlemesem bile onda gibi görünmeliydim, ancak böyle çenesinden kurtulabiliyordum çünkü onu dinlediğimi ve bir şeyler öğrendiğimi sanıyordu. Bu taktikle son iki yıldır akşamları kafamı dinleyebiliyordum.

''Travs'ın ülkede açılışına son üç ay var, yeni markamızın ismini en yakın süreçte seçip basına bildirmeliyiz. En azından ismi ve içeriği hakkında bir röportaj şimdilik işe yarar. Travs ülkeye gelmeden ve duyulup haberlere düşmeden ilk adımı atarsak gölgesinde kalmayız. Rakip olabilir rakip düzeyine geldikten sonra da bir numaraya yükselebiliriz.''

Rafet bey kollarını birbirine dolayarak sırtını sandalyesine yasladığında kızına çevirdi kafasını. ''Sen ne diyorsun prensesim?''

Gerçekten bu kadar ciddi ve bu kadar önemli bir konu da kızından akıl mı alıyordu? Babamın da en az benim kadar şaşkın bakışları bana döndüğünde onun da bunu ilk kez gördüğünü anlamıştım.

O an içimde bir şeyler sızladı. Bir çocuk ilk kez bir kızı kıskandı.

Bir yumru boğazıma oturdu.

''Eğer röportaj verilecekse bunu ikinizin vermesi ortaklığınızın güçlü olacağının göstergesi olur babacım. İkiniz gelecek planlarınızdan net ve emin şekilde üstü kapalı bahseder ve en azından çizelgeniz hakkında belli bir konuşma yaparsanız yeni marka ülkeye geldiğinde ilk duyduğu şey sizin yeni markanız olacaktır. Bu da sizi gelir gelmez rakip göreceği anlamına gelir.''

Dudaklarım aralanmamak için öylesine zor duruyordu ki, şaşkınlığımı gizlemek ilk kez zordu bu kadar. Bu kız tam da babasının tahtı için yetiştirilmişti. Her konuşması bunu kanıtlamıştı.

Bu camiada her çocuk küçük yaştan itibaren yetişirdi bu işler için. Kız ya da erkek fark etmezdi, soy adlar ağırlık yapardı üstümüzde.

Ama karşımdaki bu kız bu yükü çok güzel taşıyordu, özenilmeyecek gibi değildi.

''Sen ne düşünüyorsun Dağhan?'' Rafet beyin bakışlarıyla beraber babamınki de bana döndüğünde gergince nefes aldım.

İşte en nefret ettiğim an, konuşma anı.

''Aynı fikirdeyim, marka ülkeye gelir gelmez adı bilinen markaları araştıracak takibe alacaktır. Çünkü eğer yurt dışından buraya geliyorsa rakip olmaya değil bir numara olmaya geliyordur. Bunun için de önce bir numaraları şirketlerin aldığı iyi yorumları ve kötü yorumları inceler. İyiyi çok daha iyi yapar, kötüleri ortadan kaldırır. Böylece müşterilerin gözlerini boyamış olur. Onlardan önce bunu yaparak eksikleri gidereceğinizden ve her konuyu ayrıntıyla ele alacağınızdan bahsedebilirsiniz röportajda.''

Babamın gözleri kısılıp dudakları kıvrıldığında konuşmamın tam da istediği gibi olduğunu anlamıştım. Güzel, bu gece de rahat uyuyabileceğim demek ki.

Yemekler önümüze konmaya başladığında arkama yaslanarak servisin bitmesini bekledim, bu sırada Begüm'ün bakışları üzerimde geziniyordu, hem de hiç hoş olmayacak şekilde.

Benim de bakışlarım onda gezindi ama sadece yüzünde ve yanlış anlaşılmayacak ifadeyle. Beni izlediğini gördüğümü bilmesi içindi bu bakışım, fark ettiğinde de önüne dönmüştü zaten. Servis bittiğinde peçeteyi önüme sererek çatal ve bıçağımı aldım.

Tam da öğrendiğim gibi usulüne uygun yiyordum.

İlk lokmamı aldığımda tahmin ettiğim gibi tadını beğenmemiştim, yine de belli etmeden yavaşça ve bol sıvı tüketerek tabağımı bitirdim.

Yemek boyu başka konuşma olmamıştı iş hakkında, sadece okul hakkında birkaç soru cevap olmuştu ama tek aldıkları cevap evet hayır olmuştu.

Kravat hala boğazımı sıkıyordu, ellerim söküp atmamak için masanın altında yumruk olmuştu. Sanırım çocuk Dağhan, Dağhan Kıran'a kafa tutmak istiyordu. Bunun tek sebebinin Burak'ın attığı mesajlar olduğunun farkındaydım. Öylesine heveslendirmişti ki beni, şu an oraya gidememek içimi burkuyordu.

Belki de bu şansı gerçekten bir daha yakalayamazdım.

Bu babama bir kez daha öfkelenmeme sebep oldu, yine de belli etmeden zorunda olduğum kişi yüzünden oturdum o sandalye de.

İş konuşması uzun süre devam etti, öylesine sıkmıştı ve kendi aralarında konuşmaya dalmışlardı ki hava almak için terasa çıktığımı söylediğimde umursamadılar bile.

İlk kez, umursanmadım.

Sanırım bu berbat gecenin ödülüydü bu bana.

''O kadar mı sıktı seni?'' cebimden çıkarmak üzere olduğum sigarayı geri ittirdiğimde gelen sesle damarlarım bir kez daha attı. Harika, bir de prenses ile konuşmak zorundayım.

''Sigaranı geri koymana gerek yok cebine, ben sır saklayan bir insanım.''

''Yakışık kalmaz.'' Ellerimi terasın demirlerinden sarkıtarak karşımdaki manzaraya baktığımda o da beni taklit ederek terasın demirine yaslandı. Bir an içimden yaslanması riskli değil mi diye düşündüm ardından bana ne diyerek yarışa gidemediğimin hüznüyle döndüm denize tekrar.

''Bu gece zorla geldin değil mi?''

''İyi rol yaptığımı sanıyordum.''

''İyi rol yapıyorsun, sadece ben daha iyi bir gözlemciyim.'' Kaşlarım hayretle kalktığında bu tepkime güldü. ''Sevgilinle falan mı buluşacaktın?''

Derin bir nefes vererek kafamı yere eğdiğimde gitmesini istediğimi açıkça belli ettim ama o gitmemişti. Biraz ısrarcı mıydı sanki?

''Galiba evet cevabın.''
''Sevgilim yok.''

Belki cevabı alınca giderdi?

Bok gider, hala orada dikiliyor.

''Hm. Öyleyse başka planın vardı?'' Neden bu kadar ısrarcıydı?

Dudaklarımı ısırarak kafamı ona çevirdiğimde ellerimi yine yumruk yapmıştım.

''Bak kaba olmak istemiyorum prenses ama gerçekten yalnız kalmak için geldim. Şu an sorularını cevaplayabileceğimi sanmıyorum.''

''Tamam nereye gidecektin bu gece onu söyle gideyim.''

Şu an burnumdan soluduğumun farkında mıydı?

Çünkü kirpiklerini art arda kırpıştırıp o boncuk gözleriyle bana bakarken ve üstündeki ilk kez dikkat ettiğim vücuduna oturan elbisesiyle karşımda dikilmesi bunun farkında olmadığını gösteriyordu.

''Arkadaşımla buluşacaktım?''

''Yalan.'' Kaşlarımı çatarak bu kez kafamı kaldırdım.

Şimdi onu daha yakından görüyordum, dikkat etmediğim yüzü ve elbisesi şimdi gözüme daha çok çarpıyordu.

Buz mavisi elbisesi tüldendi, omuz dekolteli uzundu ve köprücüklerini inanılmaz güzel öne çıkarmıştı. Boynunda oluşan çukurda bir taçlı kolye vardı. İçe göçük olması kolyeyi yamultmuştu ama nefes kesiciydi.
Ne diyorum ben?

Bakışlarımı yüzüne kaldırdığımda ağır olmayan makyajı ve güler yüzüyle bana baktığını gördüm. Sınırını zorlamayı seviyordu bu belliydi, zekiydi ama yapışıyordu da.

Bu normalde inanılmaz itici gelmeliydi ama ne kadar sinirimi bozsa da itici gelmesini o gülüşü bir şekilde engelliyordu.

Elimle çenemi sıvazlayarak ''Neden yalanmış?'' diye mırıldandım.

''Çünkü bana bakmıyordun ve bu bir yalan belirtisidir. Ayrıca eğer ektiğin kız arkadaşın değil se bu kadar üzülmezdin. Başka bir şey olmalı.''

Zeki, fazla zeki!
''Söylemeyecek misin?''

Oldu sana söyleyeyim, babalarımızdan biri duysun ve o zaman kapı dışarı edileyim.

''Kabalaşmamaya çalışıyorum Begüm ama zorluyorsun.''

Gerçekten zorluyordu, tek kelimesini duymaya mecalim kalmamıştı. Saat yaklaşmıştı, yarım saate başlayacaktı ve on dakika içinde buradan çıkmadıkça yetişmemin mümkünatı yoktu. Bu imkânsızlık uzun zaman sonra ilk defa üzülmeme sebep olmuştu.

''Tamam söyle gideceğim dedim y-''

''Yarışa tamam mı? Yarışa gidecektim.''

Siktir, siktir siktir! Kaçtı mı lan ağzımdan? Kaçtı siktir kaçtı.

Gözlerim bir anda büyümüştü ağzımdan öfkeyle kaçırdığım sözlerle, dudaklarım aralanmış küfürlerim hala içimde yankılanıyordu. Sıçmıştım, şu an resmen sıçmıştım.

''motor mu?''

''Ne?''

Kollarını birbirine bağlayarak ''Motor yarışı mı?'' diye sorduğunda beni ikinci kez şaşkına çevirmişti.

''Araba.''

''ben motor severim, keşke motor olsaydı. Yarış kaçta başlıyor.''

''Yarım saat sonra.''

Gerçekten bir aptaldım, sorularına hala cevap veriyordum. Soruları hızlı sorması psikolojik olarak yanıtlama isteğimi doğuruyordu ve bunu bilerek yaptığını adım kadar iyi biliyordum.

''Eğer beni de götürürsen gitmene yardımcı olurum.''

''Nasıl?''

Dudakları yana kıvrıldı, kollarını çözerek köprücüğünü kapatan saçlarını arkaya attı. Az önce bile eşsiz görünen köprücükleri şimdi çok daha eşsizdi.

''Sana sır tutarım demiştim, buna inanman için bende sana sır vereyim. Bende motor yarışlarını izlemeye giderim, seviyorum. Yarış birincisi de gözdemdir, o da bizim sınıfta... Neyse eğer beraber gideceksek rahatsız rolü kesebilirim. Sen de beni eve götürürsün.''

''Ama yarış geceye kadar sürer.'' Gözlerimi kısmış onu izliyordum, zekasını kullanarak cevap vereceğini bilmeme rağmen hem de.

''Ah evet, evde yokuz çünkü ben yolda vazgeçip başka yere oturmayı teklif ettim sen de kabul ettin. Babam da konuşmadan sıkılarak kaçtığımızı anlar ama bir şey demez.''

Bir şey demez çünkü senin baban bir robot değil ama bu bahaneyle benimki de demez çünkü sen beni yoldan çıkarmış oluyorsun.

Zekice, çok zekice!

''Sadece izleyeceksin ama arabaya binmek yok.''

''Yok, sadece izleyeceğim. İstersen tezahüratta yaparım.'' Söylediği şeye yandan gülümseyerek karşılık verdiğimde gözleri kısılmıştı. Ceketimin önünü ilikledim ve adımımı içeri çevirdim.

''Orasını sen merak etme, etsen de duyulmaz.'' Göz kırparak içeri girdiğimde arkamdan gelen adım seslerini duyabiliyordum.
Eğer gerçekten bu gece beni o yarışa götürürse o kıza gerçekten borçlu hissedecektim.

Masaya geldiğimizde Rafet Bey ve babam bakışlarını bize çevirmişti. ''Siz... neler konuştunuz bakalım?''

Rafet beyin imalı bakışları üstümüzdeydi. Gözlerimiz Begümle kesiştiğinde kaşlarını titretircesine kaldırdı. ''Babacım midem biraz ağrıdı, aslında Dağhan'ın bana eve kadar eşlik edip edemeyeceğini sormuştum.''

Rafet bey Begüm'e endişeyle baktığında bir an gözlerim kendi babama kaydı. Ruhsuzdu, ruhsuz.

Sertçe yutkundum, bu görüntüyü görmek zordu çünkü benim için.

''Kızım hastaneye gidelim ister misin?'' Begüm kafasını olumsuzca sallayarak sandalyesinden yavaşça kalkmaya yeltendiğinde ondan önce davranarak kalkıp sandalyesini geriye çektim.

''Hayır babacım sadece hızlı yedim ondan oturdu sanırsam, Yusuf Bey lütfen kusuruma bakmayın.''

''Estağfurullah kızım, Dağhan eşlik etsin sana.'' Babamla gözlerimiz kesiştiğinde kafa işaretiyle gitmemi söylediğini anladım.

Dudaklarımı içten koparırcasına ısırıyordum çünkü şu an Begümü havaya uçurmamak için kendimi zor tutuyordum.

''Sen oyuncu olsaymışsın, en az şirkete olacağı kadar yararın olurdu film sektörüne.'' Kısık sesli söylediğim cümleye karşı gülerken elimden tutup beni ön çıkış yerine birden arka çıkışa yönlendirdi.

''Ne yapıyorsun?''

''Ön kapıdan çıkıp yarış alanına şoförünle mi gideceksin?'' Ah evet, bir de o kısım vardı değil mi?
''Ne yapıyorsun?'' diye ikinci kez sorduğumda sırıtarak telefonunu çıkardı ve tahminimce babasını arayarak arka kapıdan beni elimden çekiştirerek çıkarıp yürümeye başladı.

''Babacım, kemal abi yoktu bizde yoldan taksi çevirdik hava soğuk olduğundan haber vereyim istedim. Merak etme biraz daha iyiyim.''

Babasının söylediği birkaç şeyi dinleyerek onay verip kapattığında yüzünü bana çevirmişti. Hala yolda beni çekiştirmesi bir yana dudaklarım aralık onu izliyordum.

''Şaşırma bu kadar, hadi gel köşede taksi durağı var. Geç kalmayalım.''

Beni yoldan döndürdüğü an gerçekten taksi durağının önüne gelmiştik ve ben hala ona şaşkınca bakıyordum. Hiç bu kadar oyunculuk beklememiştim.

Taksinin kapısı açıldığında bana geç işaretiyle dudaklarımı yalayıp taksiye bindim, hemen yanıma elbisesini toplayarak bindi ve bana döndü.

Ben de telefonumu çıkararak Burak'ın söylediği yeri taksiciye söyleyerek ona geldiğime dair bir mesaj bırakıp arkama yaslandım. Şu an ki mutluluğumu kimse anlayamazdı.

Çünkü kendimi şu an aynı yıllarca kafeste yaşamışta bir anda gökyüzüne salınmış kuş kadar özgür ve mutlu hissediyordum. Gözlerimi Begüm'e çevirdiğimde pencereden dışarıyı izlediğini gördüm.

Sessizdi ve camdan yansımasını gördüğüm kadarıyla gülümsüyordu. Sanırım bu kafeste sadece ben yoktum, o da kafesin içindeydi. Sadece benim kadar dar bir kafeste değildi ve kafesinden şikayetçi değildi. O benden daha fazla gökyüzüne salınabiliyordu.

Benim kadar dar kafeste olmadığına sevinmiştim.

''Nasıl teşekkür edeceğini mi düşünüyorsun böyle bakarak?'' camdan gözlerinin üzerimde olduğunu gördüğümde boğazımı temizleyerek bakışlarımı kaçırdım.

''Bu elbiseyle orada üşüp üşümeyeceğini düşünüyordum.'' Yalan, zeki birine yalan söylemek?

O da yalan.

Begüm gülümseyerek sessiz kalmaya devam ettiğinde taksinin araziye yaklaştığını gelen gürültülerden tahmin edebiliyordum. Arka cebimden cüzdanımı çıkararak taksiciye fazlasıyla parasını uzattım. Begüm de yavaştan elbisesini toparlamaya başlamıştı. Taksi durduğunda hızlıca inip Begüm'ün kapısını açtım, kirpiklerini teşekkür eder manada hızlı hızlı kırpıştırmıştı.

Derin bir nefes alarak kapıyı kapatıp arkama döndüğümde Burak'ın az bile söylediğini anlamıştım. Burası gerçekten yıkılıyordu ve çığlıklar gök yüzündeydi.

Islıklar, kahkahalar, rengarenk yanan ışıklar ve tezahüratlar o kadar göz alıcıydı ki. Ait olduğum yere gelmiştim, kendi çöplüğüme gelmiştim.

''Bu kadar mutlu olacağını düşünmemiştim.'' Diye mırıldandı Begüm, yüzünü bana çevirmişti.

Üstü inceydi ve omuzları açıktı, yüzü şimdiden kızarmaya başlamıştı.

Ceketimi çıkararak onun omuzlarına örtüğümde ucundan tutarak daha çok kendine çekip ''Teşekkürler.'' Diye mırıldandı.

''Gel.'' Önümüzdeki kalabalığı gördüğümde ona elimi uzatmıştım gergince. ''Orada kaybolma diye.''

Önümüzdeki kalabalığı görüp bana hak verdikten sonra elimi tuttuğunda sıcaklığı tenimi çarptı, tutmasa mıydım? Üşür müydü elimi tuttu diye?

Ama kaybolurdu tutmasam, onu burada yalnız bırakmak imkansızdı.

Kalabalığa karışarak Burak'ı gözlerimle araladığımda tezahüratlar yükseldi.

''ATİLLA! ATİLLA! ATİLLA!''

Sonunda gözlerim Burak'ı gördüğünde Begüm'ün elini daha sıkı tutarak önümüzü açıp yanına ilerledim. Gözleri anında beni bulmuştu, zaten bu kalabalıkta bu kadar geniş bir bedeni görmemesi kör olduğunu gösterirdi.

''Oooo yetiştin gerçekten de aslan parçası.'' Elini sırtıma uzattığında ona ters bir bakış attım. Arkadaş olabilirdik ama bu bana cıvık davranacağı manasına gelmiyordu. Mesajda öyle davransa bile yan yana davranamazdı. O kadar değildi.

''Kim bu eleman?'' diyerek tezahürat edilen kısma döndüm.

''Bilmem, bu yarışa ilk kez giriyormuş ama sağlam olduğunu duydum.'' Dedi Atilla diye bağıran kısma bakarken. Hangisiydi bilemiyordum ama umurumda da sayılmazdı.

''Ölçelim sağlamlığını.'' Gömleğin kol yakalarının düğmelerini açıp kıvırırken bakışlarımla Begüm'ü işaret ettim. ''Yanından ayırma, kılına zarar gelirse senden bilirim.''

Burak'ın gözleri Begüm'e döndüğünde elini uzatmıştı ''Burak.''

Begüm de omuzundaki ceketimi tutarak yavaşça elini uzattı. ''Begüm.''

Burak elini çektikten sonra bana döndü ve aracımı işaret etti. ''4 numara, anons yapmaya gidiyorum.'' Kafamı aşağı yukarı sallayarak verdiği anahtarı alırken Begüm'ün kolumu tutmasıyla duraksamak zorunda kaldım.

''Bekle, dikkatli kullan olur mu? Buradan gülerek gitmek yerine ağlayarak dönmek istemiyorum. Biliyorum zorla geldim ama... ilk kez araba yarışı izleyeceğim...''

''Anladım, olurum merak etme.'' Gülümseyerek kolunu üzerimden çektiğinde dudaklarımı ısırdım.

Harika! Bir sözüm eksikti.

Elimi enseme atarak arabaya yürüdüğümde yanımda yürüyen Atilla denen yeni elemana döndüm. Benim gibi esmerdi, daha az yapılı vücudu vardı ve sırıtarak ona tezahürat yapılan Kısıma bakıyordu.

Gözlerim baktığı yere kaydığında okul sahibi olan Esef'in de orada olduğunu gördüm. Kimdi bu? Burçak mıydı adı neydi?

Her ne sikimse...

Burak'ın anons sesi duyulmaya başladığında kapıyı açıp arabaya bindim ve emniyet kemerimi taktım anahtarla beraber. Atilla hemen solumdaydı, sağımda da başka bir herif vardı.

''İyi şanslar.'' Ses hemen solumdan gelmişti, Atilla'dan.

Sırıtarak kaşlarımı kaldırıp ona döndüm. ''şans ihtiyacı olana dilenir. İyi şanslar.''

Dudakları yana kıvrıldı.

Anons yapılırken arabalardan yavaş yavaş sesler yükselmeye başlamıştı, çığlıklar da öyle. Artık tezahüratlar Atilla değil Dağhan diye duyuluyordu.

Ve ilk defa o tezahüratlar arasında biri dikkatimi çekti. Buz mavisi elbisesiyle üstünde benim ceketimle bana tezahürat yapan kız.

Gözlerim kısıldı, kirpiklerim kırpışmadı bir an. Kalbim mi atıyordu lan benim?
Siktir! Yarışa gireceğim kes şunu!

''3...2...''

''Kes lan kes'' diye tısladım kendime.

Derin bir nefes alarak ayağımı gazın üstünde tuttum. Ardından ''1...'' duymamla gaza abandım.

Sesler kulak kanatırcasına yüksekti ve çığlıklar uzaklaşmamıza rağmen hala yakınımızdaymış gibi duyuluyordu. Bu yarış gerçekten de diğerlerinden farklı olacaktı. Bu açıkça belliydi.

Aklımı az önceki görüntüden zar zor toparladığımda gaza çok daha fazla kökledim. Aklım odağım sadece önümdeydi, birazdan önüme açılacak yolda ve aracın kontrolündeydi.

Dakikalar saniye hızındaymış gibi geçti. İlk raunt neredeyse bitmişti, ilk defa bu kadar hızlı sürdüğümün farkında bile değildim. Ama bu kadar hızlı sürmek aklımı az önceki görüntüden dağıtan tek şeydi.

Dudaklarımı yalayarak etrafıma kısa bir bakış attım, benimle başa baş giden tek kişi Atilla'ydı. Gerisi arkamızda kalmıştı. İkinci raunda geçtiğimizde hızımı çok daha arttırdım. Atilla'nın da bakışları benimki gibi yol ile benim aramdaydı.

Yine de rakibini gözünden ayırmıyordu, akıllıca.

''Sanırım o şansa benim ihtiyacım varmış!'' diye bağırdığını duyduğumda güldüm. Arabalar yan yana hizada olsa da benimki ucuyla öndeydi.

''Sanırım!'' diyerek karşılık vererek gaza köklemeden hemen önce kısacık bir an ona baktım yine. ''Çizgide görüşürüz.''

Ardından gaza her zamankinden fazla yüklenerek direksiyonu sabit tutmaya özen gösterdim çizgiye kadar.

Evet sağlamdı, buraya kadar en hızlı halim olmasa beni yenerdi ama benimle gelen kız fark etmeden bana bu yarışı da kazandırmıştı. Çünkü saatlere ulaşmayan o dakikalarda aklıma girmişti, nasıl yapmıştı bilmeden hem de.

''Bak hala çarpıyor.'' Diye mırıldandım kendime. İlerideki yapacağım dönüş için yavaşladığımda Atilla da aynı hızda yavaşladı ve dönüşü yaparak hızla direksiyonu çevirdiğimizde ortalık toza dumana karıştı. Çığlıklar yükseldi, bir araba savruldu ve demirlere sert bir gürültüyle çarptı.

Yine de ona bakmaya vaktimiz yoktu, yarışta arkaya bakmak yoktur.

Arkama bakmadan önüme dönerek gaza ikinci kez bu kadar sert yüklendiğimde Atilla ucu ucuna beni geçmişti ama bu kısa sürmedi. Çünkü ben birinciliği yine ele alarak çizgiye yaklaşmıştım.
Ve o dakikalar saniyeye döndüğünde ben artık çizginin arkasındaydım.

Çığlıklar artık yakında değil resmen kulağımın içindeydi.

Arabayı son anda çizginin çok daha ilerisinde durdurduğumda kemerimi çözdüm ve araçtan inerek sevinçle ellerimi kaldırdım. Atilla'nın da hemen benimkinin yanında durdurduğu aracı ortalığı toza boğmuştu.

Adımı haykıran tanıdık tanımadık herkese teşekkür ettikten sonra arkada bana ellerini ağzına koyarak parlak gözlerle bakan kıza doğru ilerlemeye başladım.

''Muhteşemdi...''

Yanına vardığımda hemen arkasında duran Burçağı yeni fark etmiştim. Sonucu izlerken beraber beklemiş olmalılardı. Burak da hemen solumdaydı.

''Teşekkürler.''

Gömleğimin katladığım kollarını çözüp düğmesini tekrar iliklerken arkamdan gelen ''Tebrik ederim.'' Sesiyle gözlerimi Begüm'den almak zorunda kaldım.

''Sıkı rekabetti.''

Atilla hemen arkamdan elini bana uzatmış güler yüzle bana bakıyordu. ''Eyvallah, sıkı rekabetti evet.''

Uzattığı eli sıkarken bakışları Burçağa kaydı.

''Beni de yenenler varmış kuzen.''

Arkam da kalan Burçak gülmüştü. Bu sırada ortamda konuşma haricinde bir zil sesi duyuldu. Begüm'ün telefonu çalıyordu. Gözüm ona döndüğünde ekranda babasının adını görmemle ona doğru ilerleyip beni fark etmediği için koluna dokundum. ''Gelmek üzere olduğumuzu söyle.''

Kafasını aşağı yukarı sallayarak uzaklaştığında ben de arkamda bekleyen rakibim Atilla'ya ve okuduğum okulun sahibi olan Burçak Esef'e dönmüştüm.

''Bu kadar erken mi ayrılıyorsun, kutlasaydık?'' Burçak da kuzenine hak verircesine bana döndüğünde ''Başka zaman.'' Diye mırıldanarak Burak'a ilerledim.

Hala kutlamanın ortasında olduğundan tebrik etmeye bile gelmemişti, eh bu artık alıştığım bir durumdu. O bana yarış ayarlardı ben ise yarışı kazanırdım. Arkadaşlığımız bundan ibaretti.

Sonunda yanına varıp onu kenara çektiğimde bana dönebilmiş kendini partiden sıyırabilmişti. ''Versene arabanı, geri getiririm bir saate.''

''Al.'' Cebinden çıkardığı anahtarı elinden kaptığımda bana doğru yürüyen Begüm'e ''İleri değil geri.'' Diye mırıldandım arkasında kalan aracı işaret ederken.

Başta ne dediğimi anlamayarak bana bakmıştı ama ben tutup onu arkasına çevirdiğimde anladığını mırıltısından anlayarak ellerimi sıcak teninden çekmiş arabaya yönelmiştim.

İlk onun kapısını açtım, onu bindirdikten sonra şoför koltuğuna ilerledim.

Evlerini biliyordum, sık sık gidip gelirdik ama Begümle hiç denk gelmezdik, garip bir tesadüftü.

Her şeyin bir zamanı var diye boşa demiyorlardı.

''Geldiğime değdi gerçekten.'' Diye mırıldandı ben arabayı çalıştırırken. Gülümseyerek ona döndüğümde takmadığı kemeri gözlerimle işaret ettim ''kemer.'' Derken.

Onunla aynanda kendi kemerimi de takmıştım.

Yarış pistinden çıkar çıkmaz bir karanlık karşılamıştı bizi, etraf sessizdi. Gürültü artık uzaktaydı.

Begüm esnemeye başladığında ağzını kapatmış cama dönmüştü. Sulanmış gözlerini yansımadan görebiliyordum.

''Teşekkür ederim, bu gece için.''

''Lafı olmaz.'' Sesinden uyku akıyordu. Gözlerini açık tutmak için ne kadar direndiğini buradan görebiliyordum. Sadece gülümsedim ve hızımı arttırdım. Uykusu bölünmesin diye hızlı sürüyordum, eğer şimdi uyursa eve gittiğimizde uyandırmak zorunda kalacaktım ve ben uyandığımda geri uyuyamayanlardandım. Begüm de öyleyse eğer uyuyamazdı, tüm günün yorgunluğu üstüne uykusuz kalırdı.

Yarım saatlik yolu neredeyse on beş dakika da geldiğimizde Begüm'ü uyumadan yetiştirmenin sevinci çöktü üstüme.

''İyi geceler, Dağhan. Getirdiğin için teşekkürler.'' Arabadan inerken eğilerek camdan ona baktım, yüzünü bana döndüğünde göz kırpmış ''Lafı olmaz.'' Diyerek onun lafını ona satmıştım.

''İyi geceler Begüm.'' Ceketi üstünden düşer gibi olduğunda üstüne daha çok çekti ve eve doğru yürümeye başladı. Bu nedensizce gülümsememe sebep olmuştu.

Eve girene kadar arkasından onu izlerken derin bir nefes aldım ve kalbim yine atmaya başladı.

Dudaklarım ise kalbimi dinlemeyi seçmiş aklımı devre dışı bırakmıştı. Çünkü dudaklarımdan çıkan bu gecenin sonunda kurduğum bu sözcüğü iki Dağhan'da kurmazdı.

''Bana bir gece verdin ama karşılığında benden kalan tüm gecelerimi alacakmışsın gibi hissediyorum.''

~Dağhan Kıran

~Dağhan Kıran

 

Loading...
0%