Yeni Üyelik
20.
Bölüm

18. Bölüm | Dünya gerçekten küçük, bizim karşımızda

@byzloey

Bu kez hiç bir şey yazmadan sizleri bölüme uğurluyorum, umarım beğenirsiniz.

Sizleri çok sevdiğimi unutmayın, iyi okumalar. ♟️

Bu bölüm @JINXLENDIN adlı kullanıcıya ithaf edilmiştir. Umarım beğenirsin.

Instagram: Byzloey

Yarınlarzifirikaranlık

X : loeybeyz

X hesabımda ve Instagram hesaplarında kitaplarla alakalı paylaşımlar yapıyorum, bu yüzden özellikle Instagram hesaplarını takip etmeyi unutmayın bazen bölüm öncesi spoiler bırakıyorum. Öpüldünüz.

 

18. Bölüm | Dünya Gerçekten Küçük, Bizim Karşımızda

Güneşin ufukta kayboluşunu seyrettim. Uyanalı saatler olmuştu, çıplak nemli tenim gördüğüm kabusların ter izleriyle birleşmişti. Bu nemli tenim bir başka nemli tenle de en az terim kadar birdi. Benden daha sıcak, göğsü daha hızlı kalkıp inen birinin teniydi bu nemli ten.

Hızlı sık ama nefes aralığını hiç bozmadan uyuyordu. Gözlerimi aralayıp göğsünden yavaşça sıyrıldığımda uyanacağını düşünmüştüm ama günlerin yorgunluğu omuzuna nasıl yük olduysa uyanmamıştı. Kırışarak tenimi açığa çıkaran kıyafetim ayağa zor da olsa kalktığımda düzelmişti. Bacaklarım her an düşmeme sebep olacak şekilde kırık vaziyette dursa da duvara yaslanarak ayakta kalmaya çalışıyordum.

Güneş ufukta kayboldu ve tepeye doğru yol aldı, çam ağaçlarını şimdi sadece kar değil sis de sarmalanmaya başlamıştı ve kar hala yağıyordu. Gece boyu durmamış her yeri kaplamış örtmüştü.

Yere bakan ellerime yüzümü eğdiğimde bileğimden omuzuma kadar soğuyan tenimi ve kızarıklığı fark ettim. Ufak bir titreme yaşayarak duvara daha fazla yaslandım.

''Soğuk değil mi?'' omuzuma sıcak içi yünlü bir hırka örtüldü ve Karamel kokusu etrafımı sardı. Ardından bacaklarımın altında hissettiğim sıcaklıkla bir anda havalandım. ''Ve sen yaralı değil misin?''

Yüzümü ona dönerken olabildiğince ciddi durmaya çalışıyor kafamı olumsuz mahiyette salıyordum ki omuzunun üzerinden gördüğüm karartıyla duraksadım. Surat ifadem şaşkın ve meraklı bir ifadeye dönüştü.

'' Ciao uccello ferito. ''

[Merhaba Yaralı Kuş.]

Kıvırcık saçları kulağının altına gelen kestane renkli gözlere ve saçlara sahip bir seksen boyunda tam bir İtalyan tipine sahip zayıf adam gülümsediğinde Barkın'ın aksi bir şekilde kaşları çatıldı. Bedeni arkasına doğru döndü. Adam elindeki silindir şeklindeki büyük çantayı yere koyduğunda hemen arkasında duran gözlerini kısarak bizi izleyen Karmen'i fark ettim. Ardından bakışlarımı onun baktığı yere yani yine açılan üstüme ve Barkın'ın çıplak göğsüne bakarak dudaklarımı içe doğru kıvırıp ısırdım.

Evet şu an pek de uygun bir halde görünmememizin yanı sıra, pek de uygun bir zaman diliminde sayılmazdık.

Ama, hangi zaman uygundu ki?

Karmen boğazını temizleyerek elini kıvırcık saçlı adamın omuzuna koydu. ''Gözlerini çıkarmamam için beş saniyen var.''

Kıvırcık saçlı kestane gözlü adam Karmen'e döndü. ''Gözlerimi çok beğendiysen iltifat etmenin daha hoş yolları olduğunu söyleyeyim.''

Barkın beni yavaşça koltuğa götürüp oturur pozisyonda bıraktıktan hemen sonra hırkanın önünü ilikledi ve ardından kenarı attığı gömleği ile ceketini üzerine geçirip ciddi görünümünü takındı.

''Hoş geldin. Kaçak civciv.''

''Ben Kaçak değilim.'' Barkın tek kaşını kaldırdı. Sanıyordum ki bu adam benim tam da tahmin ettiğim kişiydi. ''Hanım Efendi, lütfen kendimi yalan yanlış iftiralardan korumak için önceden tanıtayım. Ben Leman Savsa.'' Giydiği beyaz gömlek ve lacivert pantolonuyla hem sportif hem de şık duruyordu.

''birkaç lider sevkiyatı patlattığım ve polislerle ortak iş birliği yaptığım doğrudur.'' Dedi Barkın'a bakarak. ''Bunun beni korkak yaptığını düşünmüyorum ama canına kastı olan bir deli yapabilir.'' Yavaşça yanıma doğru yeltendiği sırada arkadan kolunu kavrayan elle yerine mıhlandı. Karmen ''Az önce söylediğim sadece gözlerin için geçerli değil.'' Dedi ardından elini onun beline atarak gizlemiş olduğu küçük bıçağı aldı.

''Paçandaki de.'' Leman ona ters bir bakış atıp ''Öldürmeyeceğim kardeşini.'' Dediğinde hem Karmen'in hem de Barkın'ın ''Zaten Öldüremezsin.'' Dediğini işittim. Kaşlarım çatıldı, biz yeni öğrenmişken bu adamın Karmen ile kardeş olduğumu nasıl öğrendiğini merak ediyordum.

''Kolunun içine sakladığın o ninja bıçağını da alayım.'' Dedi Barkın ona ilerleyerek avucunu uzatırken. Leman önce paçasındaki sonra da koluna sakladığı bıçakları Barkın'ın avucuna bıraktı. ''Onlar kendimi savunmam için gizli silahlarımdı.''
Barkın gözlerini kısarak ona alayla baktı. ''Neyse ki kendini savunacağın bir durum yok.''

Karmen Barkın'a yandan güldü ve gözlerini bana çevirerek az önceyi ima eder gibi ''Şimdilik.'' Diye ekledi. Leman derin bir nefes aldıktan sonra ''Artık izin verirseniz hanım efendiye daha fazla ayıp olmadan onunla tanışmamı bitireyim.'' Karmen elini üzerinden, Barkın bedenini önünden çektiğinde Leman'ın görüşüne anında girdim. Önce sarılı ellerime ardından vücudumun kalanına baktı ve ''Başınıza gelenler için üzgünüm.'' Diyerek yanıma oturdu. Gözleri çok güzeldi ve parıl parıldı.

''Adınızı çok duydum, bu yüzden merakımı mazur görün lütfen.'' Gözlerimi kısarak ona sorgulayıcı bir şekilde baktım. Yüzünü Barkın ve Karmen'e çevirdi.

''Dilini kullanamıyor, ellerini de öyle. Nasıl anlaşıyorsunuz?'' Karmen dişlerini sıkarken Barkın boş gözlerle ona baktı. ''Gözleri hala yerinde. Birazdan olmayacak olan senin aksine.'' Barkın'ın sözleriyle titreyen Leman'a yandan bir şekilde güldüm.

''Pekâlâ anladık zararım olursa gözlerimi oyarsınız, artık plak gibi tehdit tekrarlarını bir kenara atar mısınız? Bende b12 var da söyleyeceğimi unutuyorum sonra.''

Karmen sırıtarak bana doğru geldiğinde adımlarını izledim. Altı her zaman çamurlu olan botları ağır ağır bana doğru geldi tam yanımda durdu ve bedenini yanıma atarak kolunu benim koltuğumun arkasına doğru uzattı. Barkın da bize doğru yaklaşarak tam yanı başımızda ayakta dikiliyordu ki sonra vazgeçerek diğer yanıma oturdu ve elini belime atarak beni tek bacağının üzerine çekti. Buna hoşnutsuz bir sesle tepki veren Karmen'i bile önemsememişti.

''Öt bakalım civciv.'' Leman Karmen'e dönüp ''Sensin civciv.'' Dediğinde şöyle bir Karmen'e baktım.

Civciv?

Bu komikti işte.

Öte yandan Leman'in cidden civciv gibi tatlı bir yüze sahip olması çok daha komikti.

''Atışmanız bittiyse, öt artık civciv.'' Barkın da civcive baskı yaptığında Leman bıkkınca nefes verdi. Neden ikisinin de ona öyle söylediğini anlayamadığım için göz temasını kesmeden Barkın'a baktım, bakışımı saniyesinde yakaladığında sorumu anlamış olmalıydı ki keyifle ve sesli şekilde güldü. ''Leman Savsa, büyük mafya liderlerini kazıklayacak kadar cesur ama avuç kadar civcivden şehir turlayacak kadar kaçacak bir korkak. Bu yüzden onun lakabı, civciv.''

''En azından zayıf noktam bir kadın değil.'' Leman'ın savunmasını çürüten Karmen'in sözlerine ciddili bir kahkaha atmak istedim ama tek yapabildiğim şey dişlerimle dudaklarımı sımsıkı ısırarak gülmekti.

''En son seni sorgudan sonra bıraktığımda kaçtığın civciv dişiydi.''

Burada Karmen'in civciv beslemesine mi yoksa koca adamın gerçekten civcivden kaçmasına mı şaşırsaydım kestiremiyordum. Sadece şu an oldukça eğleniyordum. Barkın da görünene göre benim kadar eğleniyordu.

Dudağını yavaşça kulağıma yaklaştırıp ''Artık ayaklandıysan, İtalya'ya daha erken gidelim mi Mia Donna?'' diye fısıldadı. Yüzümü ona dönüp belli belirsiz salladım. Buralardan gidip bir süre uzaklaşmak, nefes almak iyi gelecekti.

Gerçekleri sindirmek oyunda nerede olduğuma uzaktan bakmam gerekliydi. Benimle beraber herkesin ayağa dikilmesi iyileşmesi lazımdı.

Selcen, Çakır ve Hatta Karmen ile Barkın'ın bile.

Hala kapanmamış yaralarla dolu olduklarını biliyordum, her ne kadar belli etmiyor olsalar da geçtiğimiz günlerin izleri o tenlerinin altındaydı. Göz ucuyla Karmen'e baktım.

Hala kolu koltuğa yaslı şekilde oturuyor gözlerini Leman'ın üzerinde tutuyordu. Benim gözlerimin onun üzerinde olduğunu hissetmiş gibi ilgisini bana döndürdüğünde gözlerimi kaçırarak Leman'a döndüm. Bu kaçışı anında yakalarken Karmen'e imalı bir bakış yolladı. Bizim henüz yeni öğrendiğimiz şeyin nasıl bu kadar hızlı kulağına gittiğini zihnimde sorguladım. Çakır Alabora hastanede yatarken onunla konuşmuş olamazdı.

Gözlerimi tekrar kıstığımda Leman Savsa yerinde kıpırdandı. Bir şeylerden şüphelendiğimi anlamıştı. Bu yüzden bu kez kaçan o oldu ama ben onu kovalamadım.

Yerimde huzursuzca kıpırdanarak Barkın'a bu hoşnutsuzluğu hissettirdim. Boğazını yalandan temizledi. Ardından Leman'a dönerek cevap beklediğini ima eder bakışlarla baktı. ''Pekâlâ, Lorenzo Grassi'nin seni sıkıştırması için Tuğra Akkor ile görüştüğünü duydum. Hatta işin içinde Ulaç Tolun ve Teoman Alakurt'ta var. Seni siyasetinden ve İtalya'daki liderlerinden vurmak istiyorlar, Karmen'e de bir suikast düzenleyecekler.''

''Ne zaman?'' Karmen oturuşunu dikleştirip ellerini dizlerinden sarkıttı. ''Barkın ve Yeval İtalya'ya gittiğinde İlk Karmen'i indirecekler. Sen de orada masada oturduğun liderler tarafından kuşatılacaksın, çünkü beni alacağını Tuğra Akkor hesaba katamadı ve üzerine oynamaları için beni öne atmalarını söyledi.''

Karmen ve Barkın kısa bir bakışma yaşadı. Dudaklarımı kemirerek bir kez daha rahatsızca kıpırdandım. ''Ya Karmen'de benimle İtalya'ya gelirse?''

''Bu ihtimale hazırlıklılar. Mahi ikili oynamayı bıraksa da hala sizden haber alabiliyorlar.''

Karmen keyifle ayağa kalktığında ''Pekâlâ, ya biz onları önce avlamaya başlarsak?'' diye mırıldandı. Leman ''Nasıl?'' diye sordu.

''Mesela içlerinden biri ölü bulunsa, Karmen'in suikastı planları yine de devam eder mi?''

Leman kafa karışıklığı ile önce bu soruyu soran Barkın'a ardından Karmen'e baktı. ''Bu kez savunma değil, saldırı planına mı geçiyorsunuz?''

''Savunma planı bozulalı zaten çok oldu.'' Karmen'in cevabının ardından Barkın ''Artık sıra saldırı planında.'' Diyerek önce beni kucağına aldı ardından kendisi ayaklandı.

''Şimdi sen doğru hücrene, biz de İtalya için hazırlığa ve yeni bir cinayet planına.'' Barkın, Karmen'e işaret ile gitmesini söyledi. Karmen Leman'ı kaldırarak evin dışına doğru sürüklemeye başlarken ''Tekrar görüşeceğiz Yaralı Kuş.'' Diyerek bir öpücük attı.

O öpücü Barkın görmemişti ama Karmen dudaklarına bir tane patlattığına göre bu görüntüyü oldukça net görmüştü. Yandan bir gülüşle onların kapıya yönelişini seyrettim. Biz aksi yönlerine önce Barkın'ın odasına doğru adımlıyorduk. Kollarım kucağımdaydı. Barkın dirseğiyle eğilerek kapıyı açtığı sırada dış kapının sesi duyuldu ve onun kokusuyla sarmalanmış odaya bizi içine aldı.

Barkın ayağıyla kapıyı itekleyip içeri girdikten hemen sonra beni yatağa bıraktı ve yastığımı ayarlayarak boynuma kısa ama vücudumda kan gibi gezinecek bir öpücük bırakarak sırıttı. ''Fazla sıcak, gömleğimi çıkarıyorum.'' Diyerek önünü açmaya başladığında tek kaşımı kaldırdım. Bu izin ya da haber verme işinin nereye kadar süreceğini merak ediyordum doğrusu.

Çıkardığı gömleği kenarı bırakarak dolabından ince bir kısa kollu çıkararak üzerine geçirdi. Ardından açıkta kalan dövmesine dudak ısırarak seyretmeme gülerek dolabın alt kısmında diklemesine duran bavulu çıkarıp ayak ucumda açtı. ''Tek bavul mu iki bavul mu? Ne kadar kalacağımızı bilmiyorum ama orada da alışverişe çıkabiliriz.'' Omuzumu hafifçe fark etmez der gibi oynattım. ''Pekâlâ.'' Diyerek dolabından sadece siyah ve kırmızı takım elbiselerini çıkararak askıyla özenle tek tarafa doldurdu. ''Evime gittiğimiz için çok fazla eşya almayacağım.'' Gözleri kaçamak şekilde bana kaydı. ''Annem çok cana yakındır, sivri dilli olmasına aldırma. İtalyan olduğu için bazen dilleri karıştırabiliyor eğer söyleyeceği şeyi karıştırırsa birkaç dakika beklemen gerekebilir.'' Derin bir nefes aldıktan sonra ''Adı Elizahbeth ama sevdiği insanlara Eliz dedirtir.'' Diye ekledi. Onu dinlerken bir yandan da izliyordum, kol ve kravat iğnelerini aynı zamanda muhtemelen uçlarını batırdığı zehir kutusunu bavulun içindeki bölmeye yerleştirdi. '' Şu an İtalya'da güvende olduğumuzdan yüzde yüz emin olacağım tek yer evim, o sebeple otelde ya da başka bir evde kalmamız pek mümkün görünmüyor.'' Kol saatlerini ve parfümünü de koyduktan sonra bavulun bir tarafını çaprazlama bağlayarak kapattı. Önce bavulu yukarı çıkardı ardından koşar adımlarla gelip yaralı olmasına rağmen değilmişçesine beni kucaklayarak tekrar yukarı çıkardı. Merdivenleri çıkarken ''Evde güvende olacağımdan emin olma sebebim, orası eski de olsa bir başbakanın evi ve... bizim kaldığımız yerde kaçıncı yüzyılda olursak olalım kral ve kraliçeler var. Annem bir prenses olduğu için, bulunduğumuz bölgenin tüm yönetim ve güvenliği bizim soyumuza ait. Yani demek istediğim, ben istemedikçe orada sinek bile uçamaz.'' Bu cümleleri söylerken gözlerimin içine öyle bir bakmıştı ki güvenini iliklerimde hissetmiştim.

Sözlerinden çok bakışları sanki söylüyordu etrafımızı görünmez duvarla kuşattığını.

Kapısı açık odama vardığımızda beni tekrar yatağa yerleştirdi. Ardından dolabımı açarak bana ''Kıyafetlerini seç sadece, kalan her şey vardığımızda evde hazır olacak.'' Dedi. Eline aldığı her iki askıyı da almasını ya da almamasını gözlerimle veya kafamla işaret ettim. Bu neredeyse saatler sürdü. Onun ve benim bavulum hazır olana kadar saat çoktan öğleyi geçmiş akşam olmak üzereydi.

Sadece kıyafetlerimizin, benim takılarımın ve parfümlerimizin doldurduğu bavulu sonunda kapatıp fermuarı çektiğinde kararmaya başlayan havayla gülümseyerek yanıma oturdu. ''Acıktık değil mi?'' kafamı aşağı yukarı sallayarak hafifçe ona doğru kaydım.

''Ne yemek istersin?'' dilimde tadı kalan soslu makarnayı şöyle bir zihnimde canlandırdım ve kurumuş dudağımı nemlendirmem için yanlış zaman olduğunu Barkın'ın bakışlarının dudaklarıma kaymasıyla anladım. ''Makarna?'' diyerek dilimin ucuna ve dudaklarıma baş parmağını yerleştirdi.

''Her yediğinde dudağını birden fazla temizliyorsun. Sanki tadı hiç dışarıda kalmasın der gibi.'' Baş parmağı dudaklarımdan kayıp yerini onun dudaklarına bıraktıktan hemen sonra gür bir kahkahayla ''Benim tadımı alınca da aynısını yapıyorsun.'' Dedi.

Kafamı geri çekerek ona ters bir şekilde baktım. Öyle yaptığımı sanmıyordum, en azından bilinçliyken.

Eğer yapıyorsam da bunu cidden fark etmiyordum. ''Tamam, demedim bir şey.'' Ayağa kalkıp üzerini düzelttikten sonra beni kucağına aldığında ona yavaş yavaş yürümek istediğimi ve yürüyebileceğimi söylemek istedim ama oldukça yavaş olduğumdan ben bunu sadece düşünürken bile merdivenin sonuna gelmiştik.

Bu yüzden sadece somurtmakla yetindim. Ardından mutfaktan çıkan Vuslat'a ve elini sildiği havlusuna önemsiz bir bakış atarak huysuzca Barkın'a baktım. Vuslat ne zaman gelmiş yemeği yaparak masayı hazırlamıştı duymamıştım ama buna şaşırmamıştım da. ''Afiyet olsun.'' Barkın ''Eline sağlık Vuslat.'' Derken Vuslat'ın bana kayan gözleri, gözlerimin içindeki teşekkür cümlesini duymuş gibi gülümsedi ve yavaşça çıkışa doğru ilerlerken elini attığı kapı kulpu o indirmeden indi. Açılan kapıdan içeri, giderken götürdüğü kıvırcık olmadan tek başına koca bünyesiyle Karmen girdi.

Vuslat baş selamı vererek çıkıp kapıyı örttüğünde Karmen'in bakışları Barkın'ın mutfağa yönelen sırtından bana kaydı ve bizim içeri girmemizle mesafeyi kaçırmak istemezmiş gibi adımları hızlanarak göz mesafemizi korudu. Barkın beni oturtmadan hemen önce sandalyemi o çekmişti. Ben oturdum ardından önümdeki tabağa bakarak sertçe yutkundum. Karnım açlığını resmen konserle ilan ediyordu.

Karmen yanıma Barkın baş köşeye yani diğer yanıma oturdu. ''Civciv'i biraz kankalarıyla baş başa bıraktım.'' Barkın Karmen'in cevabıyla tatmin olmuş gibi güldü. Aklımda duyduklarımla canlanan Leman'ın civcivlerle kalması canlanırken nedensizce bende tatmin olmuştum.

''İlk hangi taş devrilecek?'' dedi kaşığının içinde makarnasını çatalıyla döndürerek sararken. Barkın elini çenesinin altına koyup bana baktı ardından ''Önce hangisini devirmek istersin?'' diye sordu.

Bu sırada aklımda yankılanan planı tekrar zihnimde canlandırdım. En zayıftan en güçlüye.

''Teoman Alakurt?'' diye sordu, kafamı olumsuz salladım. ''Ulaç Tolun.'' Kafamı olumlu salladım.

''Zayıftan güçlüye?'' sorusuyla Karmen'e döndüğümde içimden evet demek geçti.

Sonra evetin yanına bir abi eki ekledim.

''Pekâlâ, o zaman ilk hedef Türkiye de Ulaç Tolun.'' Dediğinde Barkın'da ''İtalya'da da Lorenzo Grassi.'' Diye ekledi. Barkın sandalyesini bana yaklaştırdığında Karmen suratı asık bir şekilde Barkın'ın bana yemek yedirişini seyrederken bende göz ucuyla onu seyrettim. Barkının da onu benim gibi göz ucuyla seyrettiğini hissediyordum. Şu an yemek yediğimiz için iş konusunun kapandığını ve devamının yemekten sonra geleceğini anlamıştım. Onların yemek yerken tat kaçıracak şeyler konuşmadıklarına birçok kez şahit olarak öğrenmiştim. Özellikle Barkın'ın.

Karmen tek elini masadan indirerek yumruk yap aç yaptığında gözüm aşağı, beyazlayan eline doğru kaydı. İkimizin de ilgi odağı o olduğu halde muhtemelen onu görmezden geldiğimizi düşünüyordu. Belki de işi gereği dikkatine duygularını karıştırmıyor bunun farkına varıyordu. Hangisinin olmasını istediğini bilememekle beraber onun Barkın'ın kız kardeşi gibi korkutucu bulduğumu düşünmesinden çok korkuyordum. Bu yüzden onun atamadığı adımları atma isteğiyle dolup taştım. Barkın makarnamı bitirdikten hemen sonra içeceğimi içirmesine izin vermeden Karmen'i işaret ettim. Demek istediğimi anlayarak dudaklarımı nazikçe peçeteyle sildi ardından yavaşça ayağa kalkarak ''Bavulu arabaya koyacağım, hemen gelirim.'' Dedi. Karmen'in bakışları önce ona sonra bana kaydığında ise yemeğinin son çatalını ağzına atmış çiğniyordu.

Kafasını sadece aşağı yukarı salladıktan sonra Barkın'ın gidişini izledi ardından çarpık ve belli etmek istemez bir şekilde gülerek sandalyesini bana daha da yakınlaştırdı. ''Siz iki lider için fazla ucuz bir numara değil mi?''

Dolu kadehi bana yaklaştırdı ardından kenarda duran pipeti içine koyup ucunu dudağıma yerleştirdi. Soslu damağım alkolsüz içecekle tatlanırken gözlerimi onun buz mavilerinden ayırmadım. Bavulla merdivenlerden inen Barkın dış kapıyı açıp çıktığında ev yine mezarlık sessizliğine dönüştü. Karmen konuşmuyordu, ben de konuşamıyordum.

Dizimi yavaşça onunkine çarptığımda irkilerek kadehi ve pipeti benden uzaklaştırdı ardından içeceğini tek seferde kafasına dikledi. Gözleri tüm bu süreçte üzerimdeydi, kadehi dudaklarından çekip tadı kalmasın diye dudaklarını yaladığında bile gözlerini üzerimden ayırmadı. ''Fazla erken oldu, gidişiniz.'' Diyerek kadehin ince beliyle oynamaya başladığında buna üzüldüğünü hissiz sesinden hissettim.

Cebinden bir zar çıkarıp hırkanın cebine koydu. ''Bunu gelene kadar yanından ayırmasan olur mu?'' zar şeffaf ve öteki tarafı gösterecek kırmızı bir renkteydi. Beyaz noktaları cebime koymadan hemen önce ışıkta görmüştüm. Kafamı aşağı yukarı salladım. ''İçinde sadece izleyici var, dinleyici ya da başka bir şey yok. Sadece nerde olduğunuzu istediğim an görebilmek istiyorum.'' Onu anlıyordum. Onu anladığım için sessizliğimi koruyor sadece yüzüne tebessüme yakın bir ifadeyle bakıyordum.

Bunu anlayarak onun da dudakları tebessüme yakın bir ifadeyle sarıldı. ''Parmakların iyileştiğinde bir daha satranç oynayalım mı?'' elini yavaşça sarılı elimden birine uzatarak avucuna aldığında sıcaklığını hissettim. İlk gün gördüğüm Barkın'ınkine benzeyen dövmelerine baktım. Kafamı aşağı yukarı sallarken gözümde ilk karşılaştığımız gün canlandı. Benim etrafı sarılı kalışım ve fişeğimin bitmesi, onun bana dolu şarjörü fırlatarak beni o adamlardan kurtarması ama arkasını döndüğü an zayıf düşerek başka adamlara yakalanmam. Her bir anı gözümde canlanırken hissettiğim duygular da uyandı. Onu ilk gördüğümde hissettim bu çekim kan çekimiydi.

Bunu şimdi çok daha iyi anlayabiliyordum.

Yanaklarım ıslanana dek göz yaşlarımın biriktiğini ve habersizce aktığını fark etmedim bile. Sadece dümdüz ona bakıyordum, hatırlayamadığım anıları hatırlamaya çalışıyor aklımda aynı soruyu döndürüp duruyordum.

''Bizi neden mahvettiler?'' ben soruyordum ama o duymuyordu. Kelimler dönüp duruyordu ama dudaklarımdan çıkmıyordu. Gözlerim doğrudan ona bakıyordu ama konuşamıyordu.
Sertçe yutkundum. Elini belime sarıp beni tek hamlede çocukmuşum gibi kucağına aldığında kafam öylece omuzuna düştü.

Elim ona sarılmak için hissiz olmasına rağmen yanıyordu. Göz yaşlarım nehirler gibi akıp giderken bluzunu ıslatan damlacıklara şaşkınlıkla baktım. Eli hala belime sarılıyken diğer eli neredeydi bilmiyordum, gözüm duvara kaydığında davlumbazın ışığıyla duvara yansıyınca fark ettim. Saçlarımın hemen üstünde, hava da duruyordu.

''Ellerimi yıkadım ama...'' dediğinde burnuma dolan ağır kokuyu duyumsadım. Kan kokuyordu.

Kafamı hafifçe kaldırdığımda saç tellerime değdirmekten korktuğu o kanlı elleri saçlarımla birleşti ve avucu üzerine onu bekliyor gibi kondu. Onun üzerinde gezindiği saçlarım içime bir huzur taşırken açık gözlerim, göz yaşı akıtan gözlerim duvara bakıyordu. Bu sırada ikinci gölge el değil bir bedenle kapıda dikiliyordu. Kollarını çaprazlama bağlamış kapıya yaslanmıştı. Nasıl bu kadar sessiz gelmişti bilmiyordum.

Bu yüzden hiçbir şey yapmadım. Abimin kucağında aynı küçükken olduğu gibi beni tüm dünyadan korurcasına sarılmasına izin verdim. Kolları beni biraz daha sıkı sarmıştı. Sanki beni içine almak ve orada korumak istiyor gibiydi. Bu duyguyla çok daha sarsılarak ama çok daha sessiz olarak ağladım.

Bunca yıl neden ağlayamadığımı şimdi anlamıştım, bunca yıldır bir kırılma noktam yoktu. Şimdi ise birden fazla kırılma noktam vardı.

Yüzümü tamamen göğsüne gömdüğümde inip kalkan göğsü durdu. Bundan bile çekindiğini sanarak korktum ama o daha derin bir nefes alarak yüzünü saçlarımın arasına gömdü. ''Ailemizin kalanını da bulacağız Yeval.'' Eli saçlarımın arasından geçerken bazen yanağıma ya da alnıma değiyordu. ''Bir gün oturduğumuz masa dolu olacak. Sen ben, ablamız ve babamız.''

Annemiz demedi.

Babamız yaşıyordu.

Ablamız yaşıyordu.

Biz yaşıyorduk.

Ama annemiz yaşamıyordu.

Kafamı yavaşça kaldırdığım zaman gözleri gözlerimin içine baktı. ''Annemiz hakkında Z'den hiç haber alamadım.''

Dudaklarımı içe kıvırarak ısırdıktan hemen sonra kafamı eğdim. ''Gelebilirsin Salvor.'' Yüzünü yana doğru çevirdiğinde Barkın'ın gözleri beni buldu ve ben kirpiklerimle ona onay verene dek hareket bile etmedi. Gelip tam yanımıza, benim yerime oturduğunda gözlerinde parlayan bir yandan da özenen ve özlem dolan bir bakış vardı.

Ona kardeşiyle kendini hatırlattığımızı hissederek kalbime ok saplanmış gibi hissettim. Huzursuzca kıpırdandım. Bu hareketime bakarak gülümserken elini yanağıma uzattı ve göz yaşlarımı sildi. Küçük bir kız olmanın nasıl bir duygu olduğunu unuttuğumdan bu yana hep merak etmiştim. Şimdi abimin kollarında güvendeyken göz yaşlarımın sevdiğim adam tarafından silinmesi bana küçük bir kız çocuğu gibi sevinç çığlıkları attırıyordu.

İçimden.

''Ulaç Tolun'un iki gün sonra Alacakaranlıkta bir anlaşması var. Teoman Alakurt o gün Selcen'le olacak çünkü taburcu oluyor. Sana hazırladıkları suikastın tarihi belli değil o yüzden yirmi dört saat boyunca kendine dikkat et, kanının tek damlası akmasın.''

Kan. Onun kanı, benimle aynı olan kanı.

Yüzümü doğrudan Barkın'a çevirerek baktım gözlerine.

Onun kanı ve benim kanım birdi. Onun kanını alıp gerçek kimliğini tespit etmeye çalışanlar benim peşime neden düşüyorlarsa onun peşine de düşerlerdi ve kim olduğunu öğrenirlerdi.

Yani onun kanı sadece ona gelen zararı temsil etmiyordu, onun kimliğini de temsil ediyordu. Barkın bunu yeni anladığımı fark ettiğinde genişçe gülümsedi. ''Geç anladın Mia Donna.''

Karmen'in yüzünü eğdiğini nefesi enseme çarpınca hissettim. Evet, çok geç anlamıştım.

Barkın gözlerini benden tekrar Karmen'e çevirince planın bundan daha fazla aksamadan devam edeceğini anladım. Barkın'ın dudaklarını aralamasıyla haklı olduğumu da anlamıştım.

''Kutay Alacakaranlıktaki adamlarla görüşmeli. Etrafını sardırdığımızda oradaki güvenliklerin ya da çalışanların hiçbir şekilde ağzından bir şey kaçırmamaları gerekiyor.''

Karmen nefeslenir şekilde güldü. ''O iş bende. Kimse ağzını açamaz.''

Bu sözün doğruluğundan oldukça emin olduğum için dudaklarımı birbirine bastırdım. ''Vuslat ve Ezher burada kalacak.'' Barkın cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarına yaslarken paketi Karmen'e de çevirdi. Karmen elini uzatsa da almak için değildi, paketi kapatarak cevabını Barkın'a verdi. Barkın da gülümseyerek sigarasının ucunu yakıp geriye doğru yaslandı. ''Korunmasız mı gidiyorsun?''

Karmen'in sorusu aklımdan geçirdiğim bir soru olduğu için kulaklarımı dikerek merakla ona dikkat kesildim. Gerçekten Vuslat ve Ezher burada kalıyorsa korunmasız mı gidiyorduk? Zihnimde helikopterin günler önceki düşüş anı ve tekrar havadan gitmemiz gereken iki saati canlandırdığımda ufak bir titreme geçirdim.

''Korunmasız mı?'' kaş ve göz işaretiyle önce kendini ardından beni işaret ettiğinde Karmen İtalyanca tahminim üzere küfretti. ''Vaffanculo.''

[Siktir git.]

Dudaklarında oluşan kıvrılmayı arkamda olmasına rağmen hissedebiliyordum.

Ne dediğini bilmesem de gülüşünden ve Barkın'ın bana parlayan gözlerle bakmasından küfür olduğunu tahmin etmem zor değildi. ''Ezher etrafın güvenliğinden sorumlu olacak Vuslat'ta seninle. Yarın sabah adamlar hazırlığa başlayacak.''

''Siz?'' evet bence de sonunda sordun, biz?

''Yarın sabah yola çıkacağız, öğlene orada olmamız gezmek için vaktimiz olduğu anlamına gelir.''

Erken gidecek olmamıza üzülmenin yanında hiç gitmediğim İtalya'yı daha uzun gezebilecek olmanın heyecanıyla doldum. Gezdiğim birçok ülke arasından merak ettiklerim listesini kısaltmış sayılırdım ama İtalya hiçbir zaman gitmeye fırsat bulamadığım bir yerdi.

Karmen aldığı cevapla kafasını sallarken ben de onun hareketlenmesiyle yavaşça doğruldum. ''Gitmem gerek Bella.'' Kulağıma dolan fısıltısıyla onu taklit eder gibi kafamı salladım. Beni kucağında kaldırarak ''Onu yatağına götürüyorum.'' Dedi. Ardından kapıda duraksayıp omuzunun üzerinden Barkın'a dönerek ''Uyuması için.'' Diye ekledi. ''Mümkünse tek başına.''

Dudaklarımı birbirine bastırdım. ''Ben kimle uyuyacağım? Seninle mi? Kalsın.'' Barkın böyle dedikten hemen sonra Karmen merdivenlere yöneldi ve yüksek sesle ''Özlersin ama.'' Diyerek güldü.

Onunla beraber bende güldüm, abimin kucağında sevgilimden ayrılarak yatağıma giderken keyifle güldüm.

Odamın aralık kapısından içeri girdiğimizde baş ucumdaki saat hala akşam olduğunu gösteriyordu, geceye oldukça vardı. İkimizin gözü saatten birbirimize döndüğünde söyleyecek bir şeyi olmadığını ve saçmalayacağını hissettim.

''Erken uyumanın bünyeye faydalarını biliyorsun, sabahın dördünde uyanırdın sen eskiden. Bence uykunu düzene sokmak için bugün güzel bir gün.'' Beni yatağa bırakıp özenle üstümü örterken bile gözlerimi üzerinden ayırmadım, hissettiğim gerçekleşmiş oldukça saçmalamıştı ama bir tepki vermemiştim. ''Tamam, böyle dikkatli izlenmek hoş olmuyormuş. Eğer benim hissettirdiklerimi hissettirme planın bittiyse artık gözünü dikmez misin?''

Kaşlarımı kaldırırken yüzüme yerleştirdiğim hayret onda da belirdi. Gerçekten amacımın onu taklit etmek olduğunu mu sanıyordu? Öyle bir çabam yoktu.

Ama eğer rahatsız olduysa bunu hemen keserdim, öyle de yaptım. Yüzümü öteki tarafa çevirerek bedenimi yatağın içinde rahat bir pozisyona canımı acıtmadan getirebildim. Çevirdiğim yüzüm dakikalar boyu ona dönmediğinde bir terslik sezdi. Yatağın ucuna oturarak elini yastığımın kenarına yasladı. ''Hiç ortan yok değil mi?'' diğer eli yüzümü kavrayıp kendine döndürünce gözlerimi kısarak ona hiçbir şekilde ortam olmadığını kabul eden bir bakış attım. ''Sanırım senin kardeşim olmanı anlamamak aptallık olurdu.'' Gözlerimde onun bilgisayarında gördüğüm fotoğraf ve çıkaramadığım lekeyi anımsadım. Benim doğum lekemle aynı yerde olan doğum lekesini hatırlıyordum.

Dudaklarımı ısırarak sözde Yazgı olarak iddia edilen kıza ne olduğunu merak ederek kafamı yastığa daha çok yasladım. Karmen içimden geçenleri anlamadı, kafasında bambaşka şeyler dönüyor gibi görünüyordu çünkü bakışları sertleşti. Yumuşak bakmıyor göz bebeği parlamıyordu. ''Buraya gelmeden önce, Salvor'un da benim de İtalya'da bıraktığımız bir şey var.'' Yavaşça doğrularak dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerimi yumdum. Nemli dudakları geri çekilse de gölgesi üzerimden ayrılmadı. ''Onu bulabileceğini düşünüyorum. İtalya'ya git ve bana orada bıraktığım şeyi geri getir kardeşim.'' Sözlerinin bitmesiyle doğrulduğunda emir almış asker gibi kafamı eğdim, o kalın dövmeli parmakları saçlarımın arasında bozma isteğiyle gezinip kabarttı. Buna kızmadım, belki çocukken kızıyordum belki de çok kez kızmıştım. Hiçbirini hatırlayamamak içimde bir mezar varmış gibi ağır hissettirdi ama sadece gülümsedim.

Hani insan öleceğini anladığında nedensiz bir şekilde gülümser ya? Hah, işte tam olarak öyle.

Çünkü bu oyunun sonunda bu gülümsemenin dudaklarımda kalacağından emindim. Sevdiğim adamın yüzüne, abimin yüzüne, eğer bir gün görürsem ablamın ve ailemin yüzüne bu gülümsemeyle bakacaktım.

Bu gülümsemenin anlamını hangisinin önce anlayacağının merakıyla dolup taştım.

Karmen arkasını dönüp giderken gölgesini takip ettim, merdivenlerden inip gözden kaybolana kadar izleyişim son bulmadı. Sonunda o gittiğinde dirseklerimden güç alarak ellerimi havaya kaldırdım ve dışarıdan sızan ışıkla sargılarıma bakıp hafifçe parmaklarımı hareket ettirmeye çalıştım. Müthiş bir acı beni karşıladı, bedenim isyanla bu acıyı kesmemi söyledi ama zihnim onu alışkan olduğumu söyleyerek susturuyordu. Göz yaşlarım yine izinsiz ve habersiz akıp giderken parmaklarımı zorlukla hareket ettirdim. Acı hissiz parmaklarımdan alamadığı öcü kalan tüm zerremden çıkarıyordu. Yüzümü buruşturarak kötüye gitmemesi için hareketleri keserek yatakta yavaşça doğruldum. Ardından sıkılarak ve uykumun olmayışına küfür savurarak yataktan zorlukla kalktım.

Dizlerim ara ara kırılır gibi olsa da adımlarım yavaş ve hasarlı görünse de en azından tek başıma artık desteksiz yürüyebiliyor zorlanmıyordum. Boydan pencerenin önüne geldiğimde yine durdum. Karmen evin arkasından yürüyor, ambara doğru hızlı adımlar atıyordu.

Birkaç dakika sonra içeriden siyah bir at çıktı, Karmen dizginleri elinde tutuyordu ama sonra çıkardı. Üzerine atladı ve adının mat olduğunu anımsadığım siyah atla ağaçların arasına doğru giderek kayboldu.

Acaba benekli piyon beni özlemiş miydi? Onu bir süre daha göremeyeceğimi hatırlayarak dudak büzdüm. Karanlık ağaçlar, gökyüzünü hala esir tutan sis ve sessizliği seyrettim.

Birkaç drone havada uçuşuyordu. Etrafın gözetim altında olduğunu bildiğim için yadırgamadım ve net bir şekilde drone olduklarına emin olmak için görene dek beklemedim. Sadece arkama döndüm ve tekrar yatağıma uzandım.

''Bu sabırsız hallerini beni beklemene yoruyorum.'' Sesi kulaklarıma doldu. Yorganı üzerime örtemediğim için açıkta kalan kısımlarım üşümeye başlamıştı ki, kulaklarıma dolan ses damarlarıma aktı ve sıcaklık yavaş yavaş yükseldi. Bugün görünene göre kapıdan izleme taraftarıydı. Omuz silkerek kafamı yastığa yasladım ve yüzümü ona döndüm. Yana doğru kıvrılmış dudağı bozulmadan adımları bana doğru yaklaştı ve üzerimi örtmeden önce yatağın yanına uzanarak beni belimden tutup kendine yakınlaştırdı. Ardından yorganı ikimizi de sarıp ısıtacak şekilde üzerimize örttü.

''Uyku depolamak ister misin? İtalya'da oldukça lazım olabilir.'' Sıcak ve damarlı açıkta kalan kolu sımsıkı sardığında sırtım göğsüyle buluştu ve sıcak artık yorgandan değil onun teninden tenime sıçramaya başladı. ''Buradaki tehlikenin neredeyse iki katı bir tehlike söz konusu, o yüzden orada çok daha dikkatli olmamız gerekecek Mia Donna.'' Saçlarımın arasına bıraktığı ıslak öpücükle ona doğru kaydım, sonra ayak ucuma değen bir şeyle sıçradım. Kafamı hafif kaldırdığımda yorganın altından yukarı doğru çıkan ve bacaklarıma değen tüyü hissedip, küçük bir silüet gördüm.

Barkın öfkeyle mırıldandı ve aramıza giren Latte'ye ters bir bakış attı. ''Seni giderken Karmen'in eline bırakacağım. Yemin ederim bunu yaparken asla acımayacağım.'' Onunla konuşurken göz temasları kesilmese de pek işe yaramış görünmüyordu. Yarayamazdı da Barkın onun duymadığını hatırlayınca gözlerini yumdu ve sabırla yavaş yavaş onu yatağın dışına doğru itelemeye başladı. İkinci kez Barkın yüzünden yeri boylayan Latte'nin huysuz mırlamasını duyabiliyordum.

Bu görüntüye güldüm. ''Kara kedilere haksızlık ediyorlar.'' Barkın tekrar beni kendine çekip sarıldığında bu kez bedenimle yavaşça ona döndüm ve dirseğimi göğsüne yasladım. Sargılı elim de üzerindeydi, sıcaklığını hissedebiliyordum ama o kadardı. Dahası ne his ne de güç olarak yoktu. Gözlerimi onun bal sarılarına çıkardım. Bu karanlıkta bile parıl parıldı. Belimi saran elinin aksine diğer eli kafasının hemen altındayken oradan çıkarıp sargılı elimi kavradı.

''Öpsem iyileşir mi?'' parmak uçlarım açıktaydı ama öyle küçüklerdi ki bir elim onun dudaklarının tamamını sarardı. Öyle de oldu. Soğuk parmak uçlarım dudaklarına değerken bal sarısı gözleri büyük bir ateşle yandı. ''Sabah doktor gelecek, yola öyle çıkacağız.'' Diğer elimi de dudaklarına yasladı. Ardından yavaşça bedenimi saran uykuyu fark ederek ''Aferin Mia Donna.'' Diye mırıldandı. Eli şimdi yanağımdan boynuma doğru kayıyordu.

''Hayatının en güzel uykusunu çek, gücünü topla. Çünkü o güce çok ihtiyacım var.'' Boynumda hissettiğim sıcaklık ve nemle elektrik çarpmışa dönerek irkildim. ''Bu şah damarının her atışını dinlemeye, varlığını her saniye hissetmeye ihtiyacım var.'' Bir öpücük daha şah damarımın üzerine kondu. ''Senin bana ne kadar ihtiyacın varsa benim de sana o kadar ihtiyacım var.'' Nefesini öpücüğünü bıraktığı izin üzerine üfledi. ''Dünya gerçekten küçük, bizim karşımızda.'' Fısıltısını işittiğimde bedenimi saran o ateş beni cayır cayır yaktı. Karanlık alevlerle sarılı şekilde beni kucakladı.

Dünya gerçekten küçük, bizim karşımızda.

*

Kör bir atış, yanlış alınan bir nefes kadar ölümcüldür bazen. Eğer seni öldüren darbenin nereden geldiğini bilmezsen Azrail'ini meleğin sanabilirsin. Belki başkasını Azrail'in ilan edersin. Kör atış işte bu kadar önemli benim bazımda.

Her şey bilerek olmalı, isteyerek olmalı, hatasız olmalı. Birini öldürürsem onu öldürmek istemiş olmalıyım. Yoksa onunla beraber ölen vicdanım cenazesiz bir tabutta kapalı kalır içimde. Benimle yaşar ve benimle ölür.

Nefes alırım, o nefes ciğerime ulaşmaz bir gün. Sağıma bakarım, solumdan vurulurum bir gün. Yaslanmayı seçerim, dağım yıkılır bir gün. Sonra düşerim, yüzmeyi bildiğimi sanar boğulurum.

Ve bir gün içime sığan o tabuta sığamadığımı görürüm.

Dudaklarımı kıpırdatarak aynanın karşısında tükenmiş bedenime baktım ve dudaklarımı aralayarak kendimi zorladım.

''Yeval.'' Sesim çıkmadı.

Bir kez daha zorladım.

''Karmen.'' Yine çıkmadı.

''Z.'' Çıkmadı.

''Barkın.'' Sadece nefes sesini işittim.

''S...Salvor.'' Yine o zorlanarak fısıltı diyebileceğim kısık mırıldanma varla yok arası etrafta gezindi ama öyle hızlı kayboldu ki hayal ürünü zannettim. Bir kez daha denedim, sonuç olumsuzdu. Bir kez daha denedim. Yine olumsuzdu. Dudaklarımı kapatarak tekrar oturmaya karar verdim.

''Günaydın Mia Donna.''

Gün sadece gözlerinde aydı Karamel.

Dün gece en son gördüğüm ufukta batan güneşi, bir daha göremeyeceğim. Bunun ne gördüğüm kabuslarla ne de içime yerleşen ve beni kemiren kötü hisle alakası var.

Gidiyoruz, gittiğimiz yerde bize gerimizde kalan Karmen'e planlanan bir suikastle gidiyoruz. İçimi kaplayan huzursuzluğu zorlukla yutkunup ateşlerin arasına bir tanesini daha gönderdim ve yüzümü sabah uyandığımda yanımda olmayan doktorun gidişiyle ortaya çıkan bal rengi gözlere çevirdim. Yanımdan kalkışını hissetmiştim çünkü saçlarımın arasına işleyen sıcaklık ben uyana dek beni sıcak tutmuştu.

''Doktor iyileşmenin düşündüğünden hızlı olduğunu söyledi.'' Bunun sebebinin üzerimde kullandıkları ilacın çok daha farklı ve yüksek dozlu olmasından kaynaklı olduğunu düşünüyordum. Karmen'in işkence de kullandığı tüm sıvılardan çıkardığım sonuç sadece öldürmekte değil yaşatmakta da farklı tedaviler ürettikleriydi.

Kafamı onu onaylar şekilde salladım ve incelen sargılarıma baktım. İki gün sonra sargıları çıkarabileceğim bir haftaya kalmadan da artık yavaşta olsa kullanabilecek ve hissedebileceğimi söylemişti doktor. Buna sevinmiştim. Çünkü parmaklarımı kullanabildiğim zaman diliminde olacaklar için karıncalanmalar hissediyordum.

Hem cayır cayır bir adam tarafından yanacak hem de bu bedenle cayır cayır başka adamları yakacaktım. Her şey parmak uçlarımla dudaklarımın arasında olacaktı.

Pimi çekmiştim, şimdi saniyeler geri geri sayıyor dakikalar düşüyordu.

Onları tutmaya kalkan kim varsa onlar da saniyeler gibi gibi teker teker düşecekti.

Bu kararlılık ve hırsla gözlerimin çok daha parladığını arzuyla cayır cayır yakacağım kadar yandığımı hissettim. Bu hissi bastırmak için ayağa kalktığımda Barkın destek için elini belime çoktan sarmıştı. Bu kez yürümeme izin vererek beni merdivenlerden inene dek hiç kucağına almadı, isteğime saygı duyarak beni araca kadar yürüttü. Aracın kapısını açan Vuslat'a ve omuzuma kabanımı örten hemen arkamda duran Karmen'e gülümseyerek gözlerimle veda ettim. Geri dönüşü olan vedalar acıtmazdı.

Aracın arka koltuğuna bindiğimde ardıma kapanan kapıyla şoför koltuğundaki Ezher'in bakışları benimkilerle çakıştı. ''İtalya'yı görecek olmanıza çok sevindim Yeval Hanım.'' Dedi gülümseyerek. ''İtalya'nın yeri Karmen ve Barkın Bey için çok ayrıdır çünkü.'' Tek kaşımı kaldırarak öne doğru eğildiğimde merakım onun yüzünde tebessüm açtırdı. ''Barkın Bey'i İtalya'dan geldikten sonra siz ve Karmen Bey hariç kimseye gülerken görmedim. Halbuki İtalya'da da onu böyle soğuk hiç görmemiştim.''

Kaşlarım belli belirsiz çatılır gibi oldu ama hemen düzeldi çünkü Barkın Karmen'le bir şey konuşurken elini kapının kulpuna koymuştu açmamıştı. Bu sırada Ezher gözünü kapıdan ayırmadan ''Karmen ve Barkın Beyin çocuk ruhları orada. Umarım onu temelli alıp gelirsiniz.'' Ezher önüne dönüp aracı çalıştırdığında motor sesine açılan kapının örtülme sesi katıldı. Gözümü Ezher'den Barkın'a çevirdim ve o an aklım ip uçlarını birleştirdi.

Karmen'in İtalya'da bıraktığımız bir şey var demesi zihnimde yankılandı. İtalya'da bir şey bırakmamışlardı, İtalya da ruhlarını, çocukluklarını bırakmışlardı.

Onu temelli getirebileceğimden emin olamasam da orada kalan ve burada kalan Barkın'la Karmen arasındaki dengenin tersine döneceğine emindim. Çünkü ikisi de ben neredeysem orada olmalıydı, çünkü ben öyle istiyordum, çünkü ikisi de benimdi.

Ezher evin çıkışına sürdüğünde aynadan arkamızdan bakan Karmen'e son kez baktım. Onun yanında kalmayı delice isteyen yanımı baskılamak zor olmuştu ama yapmam gerekeni yapmıştım. Kalbim bazen ikiye bölünmüş biri sevdiğim adam için biri abim için sürekli endişe duyuyormuş gibi hissediyordum. Onları tekrar birleştirip tek bir parça haline getirmek zor oluyordu.

Dizimin üstünde duran ince sargılı ellerime bakıp iç çektim. Geri sayım onlara bağlıydı. Bakışlarımı kaldırıp Barkın'a çevirdim. Sis ve kar her yeri daha da soğuk ve görünmez kılmıştı. Kasvet ve kaos gökyüzünü kendi rengine boyamış görünüyordu. Sanki günler sonra olacakları hissetmişti. Kalbimin sıkışmasını ve zihnimin git gide yağmura şiddete yönelmesini de buna bağlıyordum.

Hissediyordum, yıkım geliyordu.

Cehennemde yananlar ateş olmuştu, yakmaya geliyordu.

Kafamı geriye atarak gözlerimi yumdum. Ellerimi ne kadar acıyacağını bile bile yumruk yapar gibi parmak uçlarımı içe bükerek kendime çektim. ''Yeval.'' Barkın'ın sesi bile iyi gelmedi bu kez.

Hayatımızı mahvettikleri, öldürmek yerine çektirdikleri yetmemiş gibi şimdi öldürmeye çalışıyorlardı. Karmen, Barkın sonra ben.

Bunu baştan yapmaları gerekti, bizi en başından öldürmeleri gerekti. Şimdi ölüm havuzu onlara dönmüştü.

Nefretim katlandı. Zayıflık güçlendirdi.

Kafamda tek tek herkesi sıraladım. Ölecekler listemi kurdum, ben öldürmesem bile öldüğünden emin olacağım ilk üç ismi yazdım. Tuğra Akkor, Teoman Alakurt, Ulaç Tolun.

Her ismi zihnimin duvarına tek tek kazıdım ve üzerlerine bir kilit attım.

Ulaç Tolun, Kilit.

K.

Tuğra Akkor, kilit.

Y.

Teoman Alakurt'un kilidi şimdilik boş dursa da yakında o kilidin üzerinde de bir harf yazacağından emindim.

Dakikalar saatlere dönüşmek üzereyken aracın durmasıyla gözlerimi araladım. Barkın'ın yakıcı güneş bakışları altında erimiş gibiydim. Gözlerinde pus vardı, düşüncelerimi anlamaya çalıştığına emindim. Anlayamadığına da emindim.

Kapıyı açıp hızlı adımlarla benim tarafıma geldikten sonra ben kalkarken paltomu düzeltti. Ezher'le benim aksime sarılarak vedalaştıktan sonra ileride merdiveni yere kadar inmiş uçağa doğru dönüp Ezher'in indirdiği bavulu uçağın önünde bekleyen adamların almasını izledi.

''Bizim yerimize de hasret giderin Barkın Bey.'' Barkın elini kaldırarak Ezher'e yandan bir gülüş atarken diğer eli belime sarılarak beni uçağa doğru yönlendirdi. Tutuşu kuvvet ve dikkat doluydu. Dirseğimi koluna yaslayarak ondan güç aldım ve yavaşça merdivenlerin önüne doğru yürüdüm.

Merdivenlerin önüne geldiğimde zorlamak istediğim bedenimin tüm çığlıklarına kulaklarımı kapatmıştım ama yanımdaki adam kapatmamıştı. Beni kucağına alarak merdivenleri çıktı ve Koltuğuma gelene kadar durmadı, indirmedi de.

Sonunda uçağın içindeki mis gibi lavanta kokusunu içime çekip içindeki deri koltuğun soğukluğunu hissettiğimde Barkın'ın sıcak elleri üzerimden çekildi. Gözlerim tam karşımda eli koltuğun kenarına kelepçelenmiş Leman'a kaydı.

''Günaydın Yaralı kuş.''

Barkın kemerimi takıp bedenini yanıma atarken ''Günaydın, civciv.'' Dediğinde aklımı okumuş gibi cevap vermesine gülümsedim. Leman burnunu kıvırarak ''Cidden bu kelepçe gidene dek takılı mı kalacak?'' diye sordu. Barkın ise önündeki masanın altında olan çekmeceyi açıp onun görebileceği şekilde bandı işaret ederek çekmeceyi geri kapattı. Bu hareketiyle Leman'ın çenesinde kapatmıştı.

Koltuklarımızın karşısındaki bej rengi kalın perde bir erkek tarafından aralanıp ''Hoş geldiniz Barkın Bey.'' Sesi duyulduğunda Barkın bacak bacak üzerine attı. Üzerinde siyah kumaş bir pantolon ve salaş rahat kumaşa sahip siyah bir gömlek ve deri bir kemer bulunuyordu. Gömleğinin ilk yakası açıktı, kol düğmeleri her zamanki gibi kan rengindeydi.

Host ''Ne istersiniz?'' diye sorduğunda Barkın ''İki kırmızı şarap.'' Dedi ardından yüzünü Leman'a çevirerek ''Çocuk için de meyve suyu.'' Diye ekledi. Dudaklarımı birbirine bastırarak Leman'ın ifadesine içimden güldüm.

Yaşı Barkın'dan küçük duruyordu ama çocuk da sayılmazdı. Barkın ve Karmen'in neden Leman'a bu kadar rahat davrandıklarını ve Karmen'in neden ona yüzünü gösterdiğini bilmiyordum ama içimden bir ses daha önce tanıştıklarını söylüyordu.

''Eee babacım, bana kardeş ne zaman geliyor?'' Leman'ın imalı sözlerinin ardından benden yediği tekmeyle iki büklüm oluşu keyfimi daha da yükseltti.

Barkın'ın da yükselen keyfi kulağıma gelen gülüşünden belli oluyordu. Leman kızarmış bir ifadeyle bana bakarken ''sanırım bu öfke bir hamilelik belirtisiydi.'' Kelimelerini mırıldandı. Ona sadece yandan bir gülüş atarak dizimin acısını yok saymaya çalıştım. Bunu yaparken çok zorlanmıştım çünkü acıyı yutmak bildiğiniz gibi kolay ya da yutkunma zorluğu kadar basit değildi.

Bir bıçak yutmuşsunuz da her yeri delik deşik ediyor gibiydi.

Dizimi kendime çekerek rahat bir halde oturduktan sonra elinde şişe ve kadehlerin olduğu tepsiyle gelen host tekrar perdenin arkasından çıktı. Önümüzdeki masaya önce alkolü sonra kadehleri bıraktı ve ardından doldurdu. Tepside duran şişe meyve suyunu da Leman'ın önüne bıraktığında dudaklarını birbirine bastırıp gülmemek için kendini tutması Leman'ın moralini bozmuştu.

Barkın dolan kadehin yanında söylemememize rağmen gelen pipeti kadehin içine koyarak bana doğrulttuğunda pipeti dudaklarımın arasında sıkıştırarak susuzluğumu giderecek büyüklükte yudumlar aldım. Boğazımdan aşağı akan her yakıcı yudumda yandım.

Sonra dudaklarımı ayırarak geriye yaslandım. Barkın benim bardağımı bırakıp kendi bardağını alarak yüzünü Leman'a çevirdiğinde ben de yüzümü dışarı, yani karınca görüntüsüne bürünmüş şehre çevirdim.

''Üzerine yerleştirdiğimiz izleyici nasıl? Tasma gibi hissettiriyor mu?'' Bakışlarım izleyici kelimesiyle tekrar Barkın'a döndüğünde göz ucuyla Leman'ın elini bileğine yönelttiğini gördüm. ''Sorma, kendimi köpek gibi hissettirdiğiniz için teşekkürler.''

''Ya da civciv. Konsey yaşamana izin verdiği için şanslısın.'' Leman yüzünü buruşturarak ''Konsolosluğun konsey kararlarını ne zamandır dinliyorsun?'' diye sordu.

Gözlerim Leman'ın bileğinde dona kalırken Karmen'in dün gece bunu yapabileceği düşüncesiyle ipleri birleştirip olayı çözdüm. Ardından Konsey kelimesini düşündüm.

''Keyfim ne zaman isterse?'' Leman Barkın'ın cevabıyla susup bana bakmaya başladı. Konsey dediğine göre bu konsey üyeleri Kayzer ve diğerlerinden oluşuyor olmalıydı. Benim vurulduğum gün toplandıkları gibi toplanıyor bu toplantıya da konsey diyorlardı.

Yüzümü tekrar dışarı çevirerek saatler boyunca havadan yer yüzünü izledim. Bazen sis kapladı önümü, bazen bulutlar sardı etrafımı ama sonra o bulutlar karardı ve içinde bir anı göründü.

''Abi, abi abi!''

Saçlarını tarayan ve eliyle öne kaldıran benden birkaç yaş büyük ama boy olarak neredeyse iki katım olan abimin paçasını tutup aşağı yukarı çekiştirdim.

''Güzellik.'' Yere doğru eğilip beni kol altlarımdan tutmasıyla havalandığımda çığlık attım. ''YAZGI!'' uyarısı gelen ablama çıkardığım dil abimin eliyle geri itelemesi sonucu tekrar ağzımın içinde yerini aldı. ''Baksana çok güzel durmadı mı?'' parmağımdaki ablamın yüzüğünü gösterdim. Fazla büyük ve boldu ama yine de çok güzeldi. ''Evet ama sanki yaşın henüz bunu takmaya yetmiyor gibi.'' Kaşlarımı çatarak onun yüzüne küçük ellerimle vurdum. ''Hiçte bile, ben hepinizden daha büyüğüm. Sadece göstermiyorum.'' Dudaklarını büzerek kafasını salladı. İkimizde bu saçma cümleye güldük. İnanacağını düşünmüştüm, çünkü o bana her zaman inanırdı. Saçmalasam da inanırdı.

''Ama ben aldım artık yüzüğü.''

''Bunu parmağına olana kadar boynuna takmaya ne dersin?'' yüzümün kızarmasını engellemek için ellerimi yanaklarıma koydum ama bu kez de burnum kızardı. ''Dur tahmin edeyim, yüzüğü çaldın yine değil mi?'' gözlerimi kapatarak sanki görünmezmişim gibi nefes bile almadım. Dakikalar sonra ablamın sesi koridorda yankılandı. ''YAZGI, HEMEN YÜZÜĞÜMÜ GETİR!''

Gözlerim daldığı yerden çektiğimde kulağımda çınlayan kadın sesiyle irkildim. Kalbim öylesine güm güm atmıştı ki bir an tanıdığım ismi söylemek için dudaklarımı aralamıştım ama ben dudaklarımı aralayıp nefesi içime çekene dek anı birden puf oldu. İsim aklımdan, ses kulaklarımdan bir anda silindi. Aynı bir büyü gibi.

''Ne oldu?'' Barkın'ın eli bileğime değene dek onun sıcak güneş sarısı bakışlarını bile hissedememiştim.

Leman ''Xanax kullanmayı bırakmalısın.'' Sözlerini kullansa da anlayamadım. Kulaklarım az öncenin uğultusundan sağır olmuştu. Gözlerim görse de algılayamıyor gibi hissettim. ''Bırakalı yıllar oldu.'' Dedi Barkın. Sesler uğultu ve netlik arasında gidip gelirken anlayamıyordum. Gözlerimi ağır ağır kapatıp araladım. Bulutlar sanki uçağın içinde gibiydi. ''Emin misin? Hiç öyle görünmüyor.'' Leman'ın cevabıyla Barkın sessizleşti.

''Bu ilacın etkisi değil, ilacı bırakmanın etkisi.'' Diye ekledi sonra. Leman'ın dikkatli bakışları Barkın'ın üzerinden bana sekerken ''Kayzer bunu biliyor mu?'' diye sordu.

İsim olarak sadece Kayzer'i anlayabilsem de olayla alakasını çözemedim, ipler birleşmekten çok uzaklaştı ve zihnim labirentin içinde kayboldu. Geçmiş ne zaman gözümün önünde olsa ya da zihnim derine inmek istese böyle oluyordu.

İniyor çıkıyor sonra gördüklerimi unutuyordum. Gördüklerim duyduklarım sanki bir hayalete aitti.

Sesler yavaş yavaş netleşip ana dönebildiğimde bedenimin kestiği buzu üzerime örtülen ceketle hissettim. İçindeki sıcaklık belki herkes için soğuktu ama soğuk kendinden daha soğuk bir yerde sıcak kalabiliyordu.

Aynı kötünün çok daha kötülerin yanında iyi kalması gibi.

''İyi misin?'' kafamı aşağı yukarı sallayarak yüzümü ona döndüğümde gözlerinin içindeki sorgulayıcı ifadeler benden cevapları aldı. Değildim ve bunu anlamıştı. ''Anladım.'' Demesinden hemen önce bunu anladığını zaten biliyordum.

O beni hep anlardı.

''Gel, gel de biraz nefeslen.'' Kolunu kaldırıp beni kendine yaklaştırdığında aramızda hiçbir şey kalmamıştı, ona yaklaşarak kafamı omuzuna koydum. Gözümde yanına gitmemi ve nefese ihtiyacı olduğunu söylediği anlar canlanmıştı.

Yaslandığımda içime çektiğim her nefesin onunla dolduğunu ve nefeslen demesindeki nefesin onun kokusu olduğunu biliyordum. Yine onu dinledim, nefes aldım ve onu doya doya içime çektim. Tüm sisler, bulutlar, hayaletler ve kabuslar bulutların altında kaldı. Biz üstündeydik, onlar alttaydı.

Tüm şehre karabasan gibi çökse de bize değemiyordu.

Gözlerimi yumarak ihtiyacım olan nefesi içime çekmeye başladım. ''Aman ne romantik, şimdi kusacağım.''

''Biraz daha susmazsan bu konuda sana yardımcı olup kan kusturacağım.'' Diye mırıldandı Barkın Leman'a cevap olarak.

Onların kesilen konuşmasını yakalayan pilot ise iniş için az bir süremiz olduğunu duyurdu. Barkın'ın yüzü saçlarımın arasına girerken kulağımın tepesinde nemli dudaklarını hissettim ve fısıltısı her zamankinden çok daha cezbedici, karanlık, yakıcı ve intikam doluydu.

''İtalya'ya, Evime hoş geldin Mia Donna. Artık burada Salvor'u tanıyabilir tüm zincirlerini nasıl kıracağımı seyredebilirsin, çünkü bu şehirde. Maske takmak. Yasak.''

 

Loading...
0%