@byzloey
|
iyi okumalar sevgili piyonlarım, sizi sandığınızdan çok seven yazarınız. Bölümün kısalığı sizi üzmesin çünkü bir sonraki bölüm buraya kadar gelip beklediğiniz şeyler iki çift arasında da gerçekleşecek. Bölümde bol yorum yapmayı ve okumadan önce oy vermeyi unutmayın. 37. Bölüm | Sebat Onu hiç böyle görmemiş, duymamış hissetmemiştim. Vardı ama aynı zamanda yoktu. Buradaydı ama aynı zamanda değildi. Daha önce olmasa da şimdi tam bir Karaduman'dı. Soğuk sert ve plancıydı. Belki de en başından böyleydi ama bu yüzünün üzerine taktığı maskeleri onu gizliyordu. Şimdiyse o maskelerin her birini bana bırakmadan söküp atmıştı. Bu onun son yüzüydü, gerçek yüzüydü. Başkasının kanıyla yıkanan eliyle bana dokunması beni şimdiye dek hiç ürpertmemişti ama şu an temiz elleriyle bile dokunması beni ürkütüyordu. Çünkü parmak izlerinin arasında bile öldüreceği insanların isimleri yazılıydı. Bunu hissediyordum ve bunu hissettikçe ben de ona dönüşüyordum. Salondaki masanın üzerindeki vazoya bir avuç dolusu beyaz çiçek koyduktan sonra sesli bir nefes verdi ve sandalyeye asılı ceketini üzerine geçirip kollarındaki düğmeleri düzeltti. ''Günaydın.'' Omuzunun üzerinden bana döndüğü için yüzünü saran ifadesini göremiyordum ama onu saran soğuğu çok net hissedebiliyordum. Ona doğru yaklaşıp ellerimi omuzuna yerleştirdim ve çenemi parmaklarımın üzerine koydum. Yeni tıraş olduğu yanağından tıraş losyonu kokusu yayılıyordu ama parfümü onu bastırmayı çok iyi başarıyordu. ''Benimle konuşman gereken bir şey olduğunu söylemiştin?'' diye tekrar ettim dün geceki sözlerini. Kafasını aşağı yukarı salladı, bunu yaparken temiz yanağı benim temiz yanağıma sürtünmüştü. ''Bu pek hoşuna gitmeyecek.'' Ellerimi ve yüzümü çekip tam karşısına geçtim ve kalçamı yemek masasına yasladım. Kahvaltıyı yatağımızda yapmıştım, uyandığımda yanımda duruyordu. Tek kaşımı kaldırarak ona baktığımda ellerini cebine yerleştirdi. ''Alabora ve ablanla bir toplantı organize ettim. Bir saat sonraya.'' ''Ne yaptın?'' ekşittiğim yüzüme tebessümle baktı ama samimiyet bu anda bizden çok uzaktı. ''Dışarıdan içe... bir çember gibi ilerlemek istiyorum.'' Ne dediği hakkında bir fikrim yoktu, bunu anladığı için açıklamaya başladı. ''Bize en uzak düşmandan en yakına, birlikte.'' Kollarımı birbirine kavuşturup hoşnutsuzluğumu yüzüme yaydım. ''Alakurt bu sabah Türkiye'ye döndü.'' ''Toplantı ne hakkında?'' ''Baban hakkında.'' Gözlerimi kısarak devamını merak ettiğimi belli ettim. Sesli bir nefes verip boğazını temizledi. ''İkisinin işlerini üstlenmek istiyorum. Alabora ve Behiç işlerini üzerime alıp onları babanı bulmaları hakkında ikna etmeye çalışacağım.'' ''Alakurt'u Karmen Akkor'u sen indireceksin.'' Buna imkân yoktu. Biz çocukluğumuzun intikamını alacaktık ve o sadece seyredecek miydi? İmkânı yoktu. ''Kardeşimi ilk kaybettiğimde neden gelip ortalığı ateşe vermedim, öfkemin dinmesini bekleyip bu kadar dolap çevirdim hiç düşündün mü?'' kafamı olumsuzca çevirdim. Hiç düşünmemiştim ve görünüşe göre hiçbir zaman da düşünmeyecektim. En azından o söyleyene kadar. ''Annem bana zorla yemin ettirdi. İntikam almayacağım konusunda, bu sözü şimdiye dek çiğnemedim. Sonrasında da çiğnemeyeceğim.'' Bu cümle yapbozun ilk parçasına beni döndürdü. Benim her zaman ondan daha saldırgan davranmama ve daha çok elimi kana bulamama yani en başına beni döndürdü. ''Bu yüzden beni istedin...'' sesim kısık çıkmıştı. Dudaklarını dişlerinden geçirip yutkundu ve ardından devam etti. ''Çünkü benim kadar öfkeli olan bir tek sendin. Karmen'in öfkesi yıllarca uzakta sönük kalmıştı, Zelal babası tarafından acımasız ve duygusuz yetişmişti ama sen... senin duyguların her zaman doruklardaydı. Ben intikamımı çok derin işledim Yeval. Sinsice, kanınıza kadar.'' Dişlerimi sertçe sıktım. Bana nasıl bakıyorsa bende ona öyle bakıyordum. Duygusuz. ''İntikamımı alacaktım ama bunu kendim yapmayacaktım. Annem bunu yapanın benim olmamamı istiyordu. Bunun olmamasını değil.'' Dişlerim gıcırdadığında dikkati dudaklarıma kaydı. ''Bu yüzden her ne kadar plan dışı şeyler gelişse de sonuç istediğim kadar oldu. Tek istemediğim uzaması.'' ''Plan dışı?'' kaşlarım hayretle kalkarken gülüşümle yüzümü yana çevirdim. Bana doğru adımlayarak çeneme parmaklarını yerleştirdi ve yüzümü kendisine çevirdi. ''Planın dışından içine sızan da sendin. Planı tamamen ele geçirdin.'' ''Baştan beri hepimiz senin kuklandık değil mi? Her şey ama her şey... olumsuzluklar bile istediğin gibi oldu.'' Beni onaylamadı. Çenesini kastı. ''Senin vurulman, kaçırılman ve zarar görmen istediğim şeyler değildi ve ben istemediğim şeyler olduğunda çok kızarım Yeval.'' ''Kızgınken fazla sessiz oluyorsun.'' Diye ekledim. Dudaklarına yaydığı gülümseme ürkütücüydü. ''Kızgınken sessizleşmem, beni kızdırmak için bunlar yetmez. Ufak krizler diyelim.'' ''Benim yaşadıklarım ufak krizler miydi senin için?'' ''Hayır, sadece Salvor'u ortaya çıkarmak için yeterli değildi.'' Yaslandığım yerden doğruldum. Bu bahsettiği şey bir şaka olmalıydı. Onun omuzuna çarparak yanından geçerken avucu parmak uçlarımı sardı. ''Zihinsel olarak tek sorunlu olan sen değilsin Yeval. Kardeşimin ölümünden sonra sağlıklı kalabileceğimi düşünmüş olmazsın.'' ''Bunu her zaman biliyordum.'' ''Ama hiç şahit olmadın.'' Diyerek sözümü kesti. Yüzümü ona çevirip ''Bana anlatmadın.'' Dedim. ''Çünkü unutmaya çalışıyorum.'' Elimi avucundan çektim. ''Artık sır kaldıracak sabrım kalmadı. Hiçbir konuda.'' Yüzüne son kez ters bir bakış atıp yukarı, kendi odama çıkarak üzerime siyah bir alt ve üst geçirdim. Ardından topuklularımı giyip saçımın yukarısını ikiye bölüp topladıktan sonra makyajımla hazırlanma işini bitirerek aşağı indim. Barkın kapının önünde dikiliyordu, her zamanki gibi kusursuz görünüyordu. Artık bakışları da duygudan yoksun kusursuz görünüyordu ama bu benim için büyük bir kusurdu. Onu ne kadar incelesem de yanından geçerken farklı davrandım. Görmezden gelerek çıktım. Vuslat'tan anahtarı alıp beni bindirdikten sonra şoför koltuğuna bindi ve aracı Alabora malikanesine doğru sürmeye başladı. Yol boyu sessizdik. Gözleri yolun haricinde bazen ucuyla da olsa bana değiyordu ama içinde her ne yaşıyor ya da düşünüyorsa bundan kopmadı. Ben de camın yansımasından her zamanki gibi yine onu seyrettim. Araç içeri girdi, park halinde durdu. Kapım açıldığında uzattığı elini tutmadan araçtan indim ve kapıda bizi karşılana Zelal ile Çakır'a zorunlu hissederek gülümsemeden önlerinde durdum. Barkın'ın eli belime yerleşti. ''Yeval, senin geleceğini düşünmemiştim.'' ''Memnun olursun sanmıştım.'' Gülümsedi ve takma serçe parmağının olduğu eliyle dudağını kaşıdı. ''Memnun oldum.'' Zelal'in beni incelemesini de Barkın gibi görmezden geliyordum. Çakır yol açtığında önden ilerleyerek içeri girdim ve salon takımına oturdum. Barkın arkasından Zelal en son da Çakır koltuklara yerleşti. Barkın'ın konuşmak istediği şey her neyse haberim yoktu ve bu beni rahatsız ediyordu. O an da sormak aklıma gelmemişti ama şimdi de çok geçti. ''Alakurt sabah ülkeye dönüş yapmış.'' Barkın ''biliyorum.'' Diyerek konuyu bitirdi. Çakır iç geçirerek arkasında duran kadına ''Dört sade kahve yapar mısın?'' diye seslendiğinde kadın sadece kafasını eğerek ortadan kayboldu. Şimdi baş başaydık. Barkın bacak bacak üzerine attıktan sonra arkasına yaslandı ve ellerini kucağında birbirine kenetledi. ''Alabora ve Behiç işlerini geçici süreliğine devralmak istiyorum.'' Zelal ve Çakır birbirine saniye kadar kısa göz değdirdi. ''Bu süreçte siz de Selcen'le birlikte Alakurt'u takip edip etrafını saracaksınız. Bunu yapmanız zor olmasın diye İtalya ile tüm bağlantılarını keseceğim.'' ''Bunu nasıl yapacaksın?'' Barkın yine tebessüm etti. ''Daha önce yaptığım gibi.'' Zelal yerinde doğruldu. ''Bir katliam daha çıkarıp temiz kurtulamazsın.'' ''Hiç kimse bir siyaset adamını katliamla suçlayamaz.'' Barkın'ın düşündüğü şeyi doğru anladıysam bu delilikti. Yüzümü ona döndüğümde o da bana döndürdü. ''Siyasete dönüyorsun?'' ''Geçici olarak. Birinin yerine.'' ''Kimin?'' Çakır'ın sorusuna karşılık Barkın orta sehpaya uzandı ve kumandadan televizyonu açtı. Haberlerde bir milletvekilinin ölümü hakkında bilgi veriliyordu. ''Adamı öldürmüş olamazsın.'' Dedim. ''Ama öldürtmüş olabilirsin.'' Dedi Zelal de. Barkın televizyonu kapattı ve tekrar arkasına yaslandı. ''Karmen ile birlikte yarın İtalya'ya gidiyorum. Gece uçuşum var, sabahına da bir basın toplantım. Katliam basın toplantısı saatinde duyurulursa kimsenin şüpheli listesinde yer almam.'' Zelal ile gözlerimiz kesişti. Alabora sessizdi. Hizmetli dört kahveyi tepsiyle sessizliğin ortasında getirip önümüze bırakıp giderken Barkın odağını üzerime kilitledi. ''Selcen babasının arkasından iş çevirmeyi kabul edecek mi?'' Çakır'ın bu sorusunun üzerine zil çaldı. ''Ben de kendisini bunu sormak için davet ettim.'' Açılan kapıdan içeri sarı uzun saçlarını savurarak arkadaşım girdiğinde her birimizin haberi olmadan bu organizasyonun nasıl işlediğini ve ne zaman konuşulduğunu düşünerek kafamın karışmasına sebep oldum. ''Hoş geldin Selcen.'' Selcen Çakır'a tebessüm edip Zelal'e de aynı şekilde karşılık verdikten sonra boş kalan tekli koltuğa geçti ve hemen arkasından abim çıkarak Selcen'le göz göze geldi. Aralarındaki bu gerginlik her neyse hala sürüyordu. ''Bana Alabora ve Behiç yönetimini verin, Alakurt'u takibe alıp Ilgaz Behiç'i bulun. Gerisini ben halledeceğim.'' Abim Selcen'in tekli koltuğunun koluna yaslanarak kollarını birbirine geçirdi. Zelal ve Çakır tekrar göz göze geldiğinde Zelal ''Selcen'e güvenmediğinizi sanıyordum?'' diye sordu. Karmen buna sessiz kalırken Barkın ''Sadece ihanet edebilecek konumda olduğunu söylemiştim. İlk tanıştığımızda.'' Dedi. Sebebi babasıydı. Selcen boğazını temizleyip zoruna gittiğini görmezden gelerek ''ben ihanet etmedim onun iyiliği için sır sakladım aynı sizin yaptığınız gibi. Eğer bu ihanetse siz de ihanet ettiniz.'' Cevabı verdi. Bu cevap sadece Barkın'a değil abime de bir cevaptı. Soru sormasa bile. ''Hatta bakarsanız burada ihanetle ya da konumumla ilgili suçlanacak son kişi bile değilim çünkü Yeval'in zor günlerinde ne ablası.'' Derken Zelal'e. ''ne eniştesi.'' Derken Çakır'a ''Ne abisi.'' Derken Karmen'e ''ne de sevgilisi yanında vardı.'' Bakmıştı. Karmen dişlerini sıksa da bu doğruydu. Benim her zamanımda yanımda sadece Selcen vardı. ''ve eğer konu arkadaşımken söz hakkını size bırakıyorsam bu benim size bahşettiğim bir şeydir. Beni ihanetle ya da piyon olmakla suçlayabileceğiniz güce sahip olduğunuzdan değil. Eğer öyle bir gücünüz olsaydı şu an burada olmazdık.'' ''Herkes gücün gölgesinde.'' Dedi Çakır. Gerçek gücü görmüyormuş gibi. ''konudan sapmayalım.'' Barkın konuyu geriye döndürerek konuşmaya devam ettiğinde herkes bu anı geride bıraktı. Selcen'in öfkesi onu dinlerken dinmiş görünüyordu. ''Babamın mahzeni boş, oraya baktım ama görünene göre Ilgaz Behiç orada uzun zamandır yok.'' Barkın bunu tahmin etmiş gibi görünüyordu. ''Akkor, katliam sonrası ortadan kalkacak. Zamanı önemli değil çünkü onu gözden çıkardım.'' Elini elimin üzerine koydu. ''Mia donna ne zaman isterse o zaman.'' Eline sadece baktım ama bir harekette bulunmadım. ''Alakurt yalnız kalırsa gücünü kendi korunmasına kullanacaktır. Vakti ve gücü bölünürse babanızı koruyamaz ve açık verir. O açığı kullanarak babanızı bulabilirsiniz.'' Zelal plandan memnun görünmüyordu, her zaman plan kurucu olmaya alıştığından olsa gerekti. Çakır Barkın'a hak verir neticede memnun şekilde bakıyordu. Selcen gergindi, abimin bakışları da ona kayıyordu. Gözlerimi onlardan alarak Zelal'e çevirdim. ''Behiç hisselerinin hepsi zaten Yeval'in üzerine.'' Abim boğazını temizledi. ''Zelal işleri devralmak istemiyor, kendi hisselerini bize bölüştürecekti.'' Kaşlarımı çattım. ''Sende mi istemedin?'' kafasını istemediğini belli eder şekilde olumsuzca salladı. ''Benim işim masa başında oturmak değil Bella.'' Sırıtışı genişledi. ''Oturmaktan göt ağrıtacak adam değilim.'' Barkın ve Çakır belli belirsiz kıkırdadı. ''Her şeyi güç için yaptıktan sonra neden tüm gücü bana devredesin?'' Zelal sorumla arkasına yaslandı. Çakır'ın bir eli belindeydi ve o anda bir şeyi fark ettim. Zelal parmağında bir yüzük takıyordu, benim parmağımdaki yüzükten. ''Çünkü sandığın gibi güçle kafayı sıyırmış biri değilim.'' Alayla güldüm. ''Elbette yoksa neden bunca şeyi yapasın?'' Selcen ve Karmen sessiz kalma tarafını seçmişlerdi. Barkın ve Çakır da birbirlerine bakıp ne yapmaları gerektiği hakkında düşünüyor görünüyorlardı. ''Sana dair hiçbir şey istemiyorum. Kendi hakkım neyse o.'' ''Bana dair hiçbir şey istememe şansın yok kardeşim, kanımız bir.'' Söylediği maalesef ki doğruydu. ''Eğer seni söküp atabileceğimi bilsem kanımı dökmekten bir saniye çekinmem.'' Zelal'in rengi soldu. Barkın huzursuzca kıpırdanırken abim bana uyarı dolu bir bakış gönderdi. Çakır ise ayaklanarak üzerini düzeltiyordu. ''Pekâlâ, işin başka detayları varsa tatlı yemeğe geçelim. Eğer yoksa bu konuşmayı burada bitirmek yararımıza olacak.'' Çakır'ın sözünü balla keserek Barkın'a döndüm. ''Eğer sen işleri devralıp katliam yapmaya gidiyorsan bu işlerle yeterince ilgilenemeyeceğin anlamına gelir. Neden işlerin hepsini bana devretmiyorsun, kendininkiler de dahil?'' Barkın'ın kapalı dudakları aralandı. Gözlerimi kısarak tek kaşımı kaldırdım. ''Siyasetin içine girdiğimde birinci derece yakınım olmayan kimse işlerime ortak olamaz.'' ''Hm.'' Dudaklarımı saran tehlikeli gülümsemeye baktı. ''Bunun için dünya üzerinde kabul görecek bir evlilik cüzdanı gerekli.'' Dudaklarımı ısırıp ayağa kalktım. ''Sanırım bu konu özel bir konu, devamını evde konuşabiliriz.'' Ellerimi onun ellerine geçirip Zelal ve nişanlısına döndüm. ''Size ağzınızı tatlandırmada iyi şanslar.'' Bugünden sonra başarabilirseniz. Abim bana kafasını olumsuzca sallarken Barkın hepsiyle görüşerek beni çıkışa doğru yönlendirdi. Aklıma giren bu fikirden vazgeçmek için çok geçti. Barkın aracın kapısını açtığında yavaşça binip kapımı sert örtüşünü görmezden gelerek binmesini ve huysuzca aracı çalıştırmasını bekledim. ''Böyle bir konu ulu orta yerde konuşulmaz.'' Araç malikaneden çıktı, sesimi çıkarmadan cama döndüm ve bacak bacak üzerine attım. Onun ne dediği umurumda değil. Eve gidene kadar bana attığı kaçamak bakışlar ve zihninde dönen ne olduğu belirsiz düşünceler de öyle. ''Tüm bu planları gece mi yaptın?'' araç durdu, yüzünü bana çevirdi. ''Uyku tutmadı, zihnimde sesler susmadı.'' Eve henüz varmamıştık ama yakında bir yere çekmişti. Araçtan inerek kaputa yaslandım ve ellerimi arkaya yaslayarak yüzümü gökyüzüne kaldırdım. Arkamdan gelen sese göre diğer kapı da açılmıştı ve önüme bir gölge düştü. ''Bunu bir plan uğruna yapmayacağım.'' Yine duymazdan gelerek gözlerimi kapalı tuttum. Elini çeneme koyarak yüzümü indirdi. Gözlerimi yine de aralamadım. ''Bunu seni istediğim için yapacağım. İstediğim zaman.'' Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında bir kolu belime dolandı. Öpüşmeyi uzatmasına izin vermeden geri çekilerek bal rengi harelerine baktım. ''Bir yabancıyla evlenmeyeceğim. Barkın Karaduman.'' Dişlerimi sıkarken ona soğuk bakışlarla baktım. Nefesini yüzüme üfledi. Artık şartlar eşitti, kokularımız alkol kokuyor dudaklarımız birbirimizin nefesini taşıyordu. Benim aklım karışacaksa onunki de karışacaktı. ''bir yabancıdan fazlasıyım Yeval Larden.'' Dedikten sonra dudaklarını bir kez daha benimkine bastırdı ve boynuma inerken mırıldanmaya başladı. ''Bir yabancıdan daha fazla dokunuyor daha fazla kokluyor ve tanıyorum seni.'' Şah damarıma geldiğinde dudakları tenime yapıştı ve bir nefes gibi içine çekti. ''Bir yabancı bunlar yapsaydı, yapmayı bile aklından geçirseydi. Cehennem bile onu kabul etmezdi.'' Yüzünü yüzüme kaldırdığında gözlerinde parıldayan şehvet beni mahvetti. Yerle bir etti. Elleri belimden beni tutup kaldırdığında artık kaputun üzerindeydim. Etraf ormanlık ve ıssızdı ama güneş tepemizde parlıyor ve sanki hiç yanmıyormuşuz gibi yakıyordu. Ellerini kalçalarımın iki yanına yaslayıp yüzünü benimkine doğru eğdi. ''eğer tüm sırlarımı öğrenmek istiyorsan...'' bir elini yüzük parmağımın üzerinde gezdirdi. ''Buraya yüzüğümü taktığın gece istediğin her şeyi ağzımdan alabilirsin... tabi ağzım boş olursa.'' Dudaklarımı ısırarak nefesimi tuttum. Sakin kalmalıydım, sakin kalmalıydım sakin kal- Onu ensesinden tutup kendime çekerek ellerimi ensesinde birleştirdim. Elleri kalçamı kavrarken bedenini kaputa yasladı ve beni kendine daha çok çekerek ereksiyonunu hissetmemi sağladı. Cayır cayır yanma sırasını sonra zannederdim ama görünene göre tam andaydı. Nefesim kesilse dahi durmadan öpücüğü en derin çukurlara kadar indirdim ve beni yakmasına izin verdim. Giydiğim eteğin altında ellerini bacaklarıma ve uyluklarıma doğru uzattı ve nazikçe okşadı. Tenim yeni sürdüğüm losyondan ötürü yumuşacıktı. Dudakları arsızda benimkileri şişirip morartırken ben de ona acımadan tırnaklarımı ensesinden köprücüğüne kadar izler bırakarak indirmeye başladım. Dudaklarıma doğru inlerken eli uyluğumun arasına inerek beni de inletti. Aşağıların sıcağın sebep olmadığı bir nemlilikle kaplandığını hissedebiliyordum, utanç her yerimdeydi ama arsızlığımın arkasındaydı. Ellerimi göğsünün üzerinden bastırarak aşağı doğru indirdim. Birkaç gömlek düğmesinin kopuşunu işitmiştim. Ellerimi beneklerinin üzerinde gezdirdim. ''147.'' Diye fısıldadım. Alnını alnıma yasladı. ''ne?'' ''Tam 147 tane.'' Dudaklarımı boynundaki beneklerin üzerinde gezdirip ıslaklık bıraktım. ''Ne zaman saydın?'' ''Seni çıplak gördüğümden beri sayıyorum. Sayı hiç değişmedi.'' Dudaklarını bir sırıtış sardı. ''Değişecek.'' Diye fısıldarken elleri saç kökümü kavrayarak yüzümü onunkine doğru kaldırdı. Ben de onun saç kökünü kavrayarak yüzüme doğru indirdim. ''Yatakta hiç uyumayacağımız gece geldiğinde.'' ''Artık sözlerini gerçekleştirmeden önemsemiyorum.'' Kahkahası kulaklarıma doldu. Elleri uyluğumun arasından yukarı doğru çıktı. ''Seni arsızlaştıran arzun ne Yeval?'' Nefesim bir kez daha kesilirken onun yüzü ciddiyetle sarıldı. ''Karşımda titremene sebep olan ne?'' Ellerimi ereksiyonun üzerinde durdurdum. Patlamaya hazır bir bombaya benziyordu. ''Seni doruklarına kadar şişiren ne Barkın?'' ''Sensin.'' Gülümseyerek onu tekrar ettim. ''Sensin.'' Yine öpücükle sözler tamamen kesildi. Bu kez hırçınlığı hiç olmadığı kadar üzerindeydi. Onu ittirip bağırmam gerekirdi belki ama aksini yapmayı hep sevmiştim. Ona yakın olmayı ve tenine dokunmayı hep sevmiştim. Bunu yapmaktan öne kendimi bile koymamıştım. Gömleğinin önünü tamamen yırtıp açtığımda pürüzsüz vücudu ve gözümü şenlendiren benekleri daha da belirginleşti. Elleri yukarıda aradığı noktaya ulaştığında bir parmağını iç çamaşırımın üzerinden yukarı ve aşağı doğru hareket ettirdiğini hissederek gerildim. Bu vücudumun benden bilinçsiz verdiği bir tepkiydi. Dudakları dudaklarımdan ayrılıp yakama doğru indi ve göğüs çatalıma derin ve sulu öpücükler bıraktı. ''seninle konuşmam gereken bir şey daha var.'' Nefes nefese göğsümün arasından kafasını kaldırdığında küfrettim. ''Yine hoşuma gitmeyecek galiba.'' ''Aksine, bu oldukça hoşuna gidecek.'' SELCEN ALAKURT Hazırdım. Ona ait olmaya hazırdım. İstediği her şey olmaya, her şeyi vermeye ve sonuna dek tüketmeye hazırdım. ''Engeller aramıza girmeden.'' Yazan bir kırmızı peçeteyi çantamda bulmuştum. Alabora'nın evinden çıktığımda kalbim dört nala koşuyordu ve nefessizdim. Bahsettiği engel büyük bir engeldi. Alakurt engeliydi. Teoman Alakurt. Sesli bir nefes alıp kapıyı tıklattım. Bu eve en son ne zaman geldiğimi bile hatırlamıyordum. ''Selcen Hanım, hoş geldiniz.'' Hizmetliye ayıp olmaması için gülümseyip içeri girdim. Babamın yüzünde ve vücudunda bazı sargılar vardı. Koltuğunda oturuyor krallar gibi keyif yapıyordu. ''Hoş geldin kızım.'' Babamın sevdiğim bir özelliği varsa o da bana olan sonsuz sevgisiydi. Karşında olduğumu biliyordu, Karmen'e duyduğum aşkı biliyordu ve buna rağmen benden vazgeçmiyordu. Hayran olunası bir baba sevgisiydi ama tiksinesi bir karakterdi. ''canlı çıkmışsın.'' Dedim soğu kanlılığımı koruyarak. ''cesedimin çıkmasını mı isterdin?'' cevabını biliyordu ama beni zorlamak için yine de soruyordu. ''beni öldürebilecek en büyük güç sensin ve yaşadığıma göre cevabın belli kızım.'' Ellerimi belime yaslayarak ''buraya hasret gidermeye gelmedim.'' Dedim. Gözlerini kıstı. ''Sana veda etmeye geldim. Kızın olarak, son kez.'' Bakışlarımın titrediğini hissediyordum. Ağlamamak için tırnaklarımı tenime batırdım. ''Annene veda edemediğin için bana etmeme riskini almak istemedin.'' Aklımı okuduğu sözler diline döküldü. Dudaklarımı ısırdım. ''gücün delisi olup ailemizden vazgeçmeseydin, başka bir aileyi mahvetmeseydin bu olmayacaktı.'' Babam sessizdi. Arkamdan bir gölgenin geçtiğini hissederek irkildim. Siyah takım elbisesi içinde Tuğra yanımdan geçerek babamın çaprazına oturdu ve artık dilsiz olduğundan kaynaklı ellerini yukarı kaldırarak işaret diliyle konuşmaya başladı. ''Aileni sırtından mı bıçaklayacaksın Selcen?'' ''Sen yapınca sorun olmamıştı.'' Diyerek ona laf çarptım. Gece duyduğuma göre babamın adamları Tuğra'yı gizlice kaçırmıştı ve büyük bir katliam gerçekleşmişti. Boynumu kaşıyıp onun kara gözlerine baktım. Dişlerini sıktı, çenesi kasılmıştı. ''benimle kendini bir mi tutuyorsun?'' babam yanına gelen hemşireyle birlikte odasına çıkarken bana baktı. ''yanına geleceğim.'' Kafasını onaylar şekilde sallayarak merdivenlerden yukarı yöneldi. Tuğra ile baş başa kaldığımda içimdeki öfke daha da büyüdü. O benim düşmanımdı, Yeval'in düşmanıydı. En çok da Karmen'in düşmanıydı. Bana ne olduğunu bilmiyordum ama hiç iyi şeyler olmadığının farkındaydım. Tuğra işaret diliyle bana ''eğer karşımızda olursan ölürsün.'' Dedi. Bunu derken ayağa kalkmıştı, beklentisi gerilememdi sanırım ama eğer buysa hayal kırıklığına uğrardı. ''Benden önce öleceğin için bunu göremeyeceksin.'' Diyerek aksine ona doğru adım attım. Öfkeli bakışları hıncını benden almak istediğini gösteriyordu. ''O velete âşık olduğun için bunu yaptığını söyleme bana.'' ''Velet mi?'' gür kahkaham salonda yankılandı. ''O velet senin sonun olacak kuduz köpek.'' Elleri beklemediğim bir anda boynuma sarılıp beni duvara vurduğunda acıyla inledim. Elleri öyle kaba ve sertti ki canımı yakıyordu, dudaklarım nefes ihtiyacıyla aralandı. Tuğra işaret parmağını şakağıma yaslayıp iki üç kez sertçe vurdu, kafam sola doğru yatmak zorunda kalmıştı. Aklımı kullanmamı söylüyordu. Bacağımı ona vurmak için kaldırdığım sırada dizini benimkine bastırarak beni engelledi. Eli daha da boğazımı sıktığında yüzüm kızarmaya başladı. Nefessizlikle felakete uğramıştım. Damarlarım zonkluyordu ve acısını hissediyordum. Salonun geniş camı sessizliğin ortasında bir anda kırıldığında önümdeki beden geriye çekilip düştü ve ayak ucuma kan sıçradı. Nefes ciğerlerime nüfuz ederken derin nefesler alarak öksürdüm. Tuğra yattığı yerden elini tutuyordu, eline bir kurşun yemişti. Sessizliğin içinde hemen yanımdaki duvara kurşun izleriyle K harfi yazıldı. Gözümü pencereden dışarı uzattım, kimse görünmüyordu ama orada olduğunu biliyordum. Korumalar cam sesinin ardından kapıyı çaldığında Tuğra'ya ters bir bakış atarak merdivenlere yöneldim ve toparlandıktan sonra babamın odasına girdim. Bu gece gidiyordum, uçak kalkmadan babamla vedalaşmalıydım çünkü bir sözleşme imzalamıştım ve bu sözleşmenin dönüşü yoktu. Hepimiz imzalamıştık. Sözleşmeler kırmızı zarflarla elimize ulaşmıştı ama bu kez Z mührü yoktu, Salvor'un S mührü vardı. Elimi göğsüme koyup kendime geldikten sonra kapıyı açtım ve içeri girdim. Babam ilaçlardan ötürü olsa gerek uyumaya hazır bir haldeydi. Hemşire çıkmadan önce ona döndüğümde soru soracağımı anlayıp duraksadı. ''Ne zaman ayaklanabilir?'' ''Bir iki güne Selcen Hanım. Özel ilaçlar iyileşme sürecini hızlandırıyor.'' Kafamı aşağı yukarı sallayarak çıkmasına izin verdikten sonra yanına gidip yatağının baş ucuna oturdum ve elimi elinin üzerine koydum. ''bana ilk anlattığın deniz kızı hikayesini hatırlıyor musun? Yeval ile ilk tanıştığımda bana onun Ariel olduğunu söylemiştin.'' Güldüm. ''Bende ama o kızıl saçlı değil gözleri de mavi değil beni kandırma demiştim.'' O günlere dönmek için neler vermezdim, o zaman diliminde kalıp hiç büyümemek için. ''Eğer onun için ailemden vazgeçeceğimi bilseydin yine öyle davranır mıydın?'' kafamı olumsuzca salladım. ''Yılanın başını küçükken ezerdin değil mi? O aileyi yok ederdin.'' Gözlerim doldu. Babamın gözleri yarı açıktı ama konuşmuyordu. ''Bizim ailemizi yok ettikleri için herkesin ailesi yok olabilir diye düşünüyorsun.'' Yüzümü yüzüne yaklaştırıp alnına bir öpücük bıraktım. Göz yaşım yanağına düştüğünde göz kapakları kapandı. ''Benim babam çok olmuş öleli, hayaletiymiş yanımda kalan. Üzgünüm baba ama sana veda etmek zorundayım. Çünkü bende hayalet olmak istemiyorum.'' Burnumu çekip doğrulurken babam elimi tuttu ve benim kalkmamı engelledi. ''Benim yokluğumu aratmayacak birisi değil mi?'' ''Ne demek istiyorsun?'' ''Seni kendinden bile koruyabilecek birisi değil mi?'' ondan bahsediyordu. Yutkunup ''evet.'' Dedim. Elimi bıraktı. Başka hiçbir şey söylemedi. Arkamdan kapıyı örttüğümde yanaklarımdan içime sığmayan tüm yaşlar döküldü. ''Selcen Hanım.'' Merdivenlerden çıkan korumayı işitince gözlerimi sildim. ''ne oluyor ne bu telaş?'' yüzünün soluk rengi ve dilini yutmuş ifadesiyle yüzüme bir süre aval aval baktı. ''Gerçekmiş.'' ''Kim?'' Eliyle merdivenin aşağısını işaret etti. ''Karmen.'' Dudaklarıma alaycı bir tebessüm yerleştirdim. ''Aşağıda sizi bekliyor sanırım.'' ''Bir şey söylemedi mi?'' Koruma merdivenlerden inerken kafasını olumsuzca salladı. ''Sadece motorunu evin önüne park etti.'' Kafamı aşağı yukarı salladım ve açık kapıdan çıkarken benim önüme geçen korumalara hayretle baktım. ''Selcen Hanım, babanız bu durumdan hoşnut olmayabilir.'' ''Eğer önümden çekilmezseniz... sevgilim bu durumdan hoşnut olmayabilir.'' Tamam sevgilim değildi ama bunu söylemezsem kargaşa çıkmadan buradan çıkamazdım. Korumalara ''Çekilin önümden.'' Diyerek ellerimle yolumu açtım ve ona doğru ilerleyip arkasına uzattığı elini tutarak bindim. ''Buraya gelmen çok tehlikeliydi.'' Hiçbir şey söylemeden kaskın örttüğü yüzünü bana döndü ve ardından önüne dönerek motoru çalıştırdı. Kalbimin atışını sayamıyordum çünkü hiç duymadığım bir hızla atıyordu. Motorun önü havaya kalktığında etrafını saran korumaları yeni fark ettim. Geriye doğru çekildiler ve Karmen açılan yolun ortasından büyük bir hızla semti terk etti. Uçağa gelene dek tek bir kelime bile etmemişti, ben de etmemiştim çünkü aklımda ettiğim vedam vardı. Babam benim için ölmüştü, sadece yasını tutacak kadar henüz büyümemiştim. Bu kadardı. Yutkunup duran motorla kollarımı geriye çekerek motordan indim ve karşısına geçtim. Kaskını çıkarıp motorun önüne koydu. Öfkeden deliye dönmüş gibi bakıyordu. Gözleri doğrudan boynuma indi. Motorundan indiği gibi belimi tutup beni kendine çektiğinde kafamı göğsüne çarptım. Elleri boynumda yumuşakça gezindi. ''Diğer elini ona bahşederek hata yaptım.'' Kıkırdayarak elimi elinin üzerine çektim. ''Uçak saatine daha vardı.'' ''Boş vaktim vardı.'' Diyerek yalan söyledi. Beni her boş vaktinde hatta bazen dolu anlarında bile izlediğini biliyordum, çok kez yakalamıştım. Yüzünü eğip boynuma bir öpücük bıraktığında kokusu beni sardı ve çekilmesine izin vermeden kendime cesaret verip konuştum. ''Artık Alakurt değilim.'' Dudakları boynumda hareketsizce kaldı. ''Yani kimlikte öyle olsam da artık Teoman Alakurt'un kızı değilim.'' ''Seni evlatlıktan mı reddetti?'' kafamı olumsuzca salladım. Saçları yanağımı gıdıkladı. ''Ona veda etmeye gittim. Sözleşme imzalandı ve artık geçmişimi geride bıraktım.'' Boynuma derin ve ıslak bir öpücük bıraktıktan sonra doğrularak uçağa baktı ve kulağıma doğru eğilip ''bir gün kimlikte de Alakurt olmayacaksın.'' Diye fısıldayarak tüm hücrelerimi dondurdu. Eli elimi kavrarken uçağa doğru yürümeye başladı ve beni de peşinden çekti. Merdivenleri nasıl çekip nasıl yukarı çıktığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Hostes bizi karşıladı ve yönlendirdi. Uçağın içinde çekili perde vardı ve kimse yoktu. Duvardaki saate baktım. Saat gelmişti. ''Barkın Bey, odaya çekildi dilerseniz siz de odanıza geçebilirsiniz.'' Karmen kadına kafasını salladı ve soldaki kapıyı araladı. Küçük bir odaydı ama içeride bir koltuk ve televizyon vardı. ''Bu uçak size mi ait?'' Karmen kafasını aşağı yukarı sallarken kapıdaki hostese ''Atıştırmalık ve alkol getirin.'' Dedi ardından kapıyı kapattı. ''Barkın ve Yeval planın üzerinden geçiyorlar.'' Duvarda asılı olan kıvrılmış büyük kâğıdı alıp yatağın yanındaki masada açarak uçlarına ağır şeyler koydu. ''İkisi kendi kimlikleriyle giriş yapacaklar. Biz seninle aşağıdaki girişten gireceğiz.'' Eliyle bana binanın altında çizili olan merdiveni gösterdi. ''Aşağıda neden gizli bir giriş var?'' ''Çünkü Barkın önceki katliamı yaptığında çıkışımız kolay olsun diye yaptırdı.'' Kaşlarım hayretle havalandı. ''Biz girmeden önce ışıklar sönecek bu yüzden maskeye ya da başka bir şeye ihtiyacımız yok. Korumalar etrafta her ihtimale karşı bulunacak ama hepsi sivil kılıkta olacağı için tanıyamayabilirsin. Tanıman için hepsi ya S ya da K harfli broşlar takıyor olacak.'' Kafamı aşağı yukarı salladım. ''Yeval ışıkları söndürdüğünde yapman gereken tek şey Yeval ile birlikte dışarıdaki korumaları halletmek.'' Yatağın ucuna oturup bacak bacak üzerine attım ve topuğumu ovuşturdum. Ayakkabımla birlikte topuğumda kan olmuştu. Karmen göz ucuyla bana baktıktan sonra yatak başındaki komodinden çekmece içindeki ıslak mendili aldı ve dizini kırıp yere çömerek önce ayakkabılarımı çözdü ardından bacağımı dizine koyup kanları temizlemeye başladı. ''Babam bana onun gibi beni kendinden dahi koruyup koruyamayacağını sordu.'' Elleri ayağımın üzerinde durdu. Yüzünü yüzüme kaldırdı. ''Ne cevap vermiş olmamı isterdin?'' ''Ne yapmamı isterdin?'' dudaklarımı ısırıp ayağımı çekeceğim sırada bileğimi kavradı ve duruşunu dikleştirerek yüzünü bana yaklaştırdı. ''Babana ne cevap verdin?'' ''Koruyabileceğini söyledim.'' Sesli bir nefesi yüzüme doğru bıraktı. ''Peki buna inanıyor musun?'' ''Eğer dalga geçmeyeceksen evet.'' Gülümsedi. Şaşırtıcı ve samimi bir gülümsemeydi. Islak mendili uzatıp tenimde kalan tek tük kanı da temizledi ve ardından doğrulup boynumu baş parmağının ucuyla ovuşturmaya başladı. Elleri boynumdan saçlarıma karıştığında eli kafamı göğsüne doğru çekmişti. Tepesine bir öpücük kondurduktan sonra ''bir gece yas ve katliamı kaldırmanı ve geride bırakmanı bekleyeceğim.'' ''Ya sonra?'' diye sordum fısıltıyla. ''Sonrasını duymak isteyeceğini sanmıyorum.'' Kaşlarım çatıldı. Geriye çekilip ona baktım. ''Yaşamak daha çok hoşuna gider sanıyorum.''
|
0% |