Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm 11-İtiraflarım Kısım 1

@cangzek

Fakültenin içerisinde kargaşa devam ederken, olduğum yerde kas katı kesildim. Yerden elime aldığım broşürü hızlıca okumaya başladım. Gazete başkanının itirafı beni bu kez daha çok şaşırttı. Okul öğrencilerinden Gül'ün ve dün korulukta öldürülen Samet' in katili olduğunu satırlar boyunca itiraf etmişti. Ölen kızın faili olduğuna anlam veremedim. Ancak esas anlam veremediğim Samet' in katili olduğunu itiraf etmeseydi. İşte burada işkillendim. Çünkü olayı bizzat görmüştüm. Kara cübbelere sarınmış belirsiz ili kişi tarafından depodan çıkarıldığını korku içerisinde şahit olmuştum.

 

Gazete başkanı Erdem beyin bu uzun itirafı dünden sonra, Çağının onunla konuşmaya gitmesi birçok şeyi değiştirmişti. Çağın, Erdem bey ile ne konuşmuş olabilirdi?. İçeride ki gürültü yükselmeye başladı. Dün ifade verdiğim komiser Salim ve iki polis ters kelepçe ile çevrilen Erdem bey'i ite kaka arabanın içerisine sokmaya çalışıyorlardı. Komiser Salim beni fark edince tuhaf bakışlarına maruz kaldım. Bende aynı tuhaflıkta ve yaşanılan olayların belirsizliğinde ona baktım. Yana yakıla getirilen Erdem bey beni gördü. Sinirden kıpkırmızı oldu. "Seni küçük kahpe, çok yakında suçsuz olduğum anlaşılacak. O zaman kaçmaya delik arasan iyi edersin." Ettiği hakaret ile dehşet içerisinde kaldım. Resmen hedef tahtası haline gelmiştim. Bağıra çağıra bana doğru haykırarak " Cinayeti ben işlemedim. Suçsuzum" dedi. Fakültenin ortasında. Suça sürüklendiği bes belliydi.

 

Lakin artık çok geçti. Polis aracına bindirilir bindirilmez emniyete götürüldü. Olayların şaşkınlığıyla Elim ayağıma dolanmıştı. Benim dosyaları yüklediğimi mi anlamıştı, yoksa yargılandığı durumu benden mi biliyordu? Muhtemelen Okul gazetesine yüklemeye çalıştığım dosyalardan anlamıştı. Her şey sarpa sarmaya başlamıştı. Gün geçtikçe düşman kazanmaya devam ediyordum. Nefesim daraldı, nefes almak güç geliyordu. Elimi boğazıma getirdim. Okula girmekten vazgeçtim, geriye dönüp başı boş halde yürümeye devam ettim.

 

 

 

Nereye gideceğimi bilemeden cadde de ilerliyordum. Büyük bir sorumluluk almıştım. Hayallerimi süsleyen ileride örnek almak istediğim, yaşam tarzlarına özendiğin Akay ailesinin kirli geçmişlerini öğrenmiştim. Çağın bana evraktakileri göstererek kendi için yardım istemiş olabilirdi. Ama aklıma tek soru geliyordu. Neden ben? Önce Alp şimdi Çağın. Arada ki köprü neden bendim? Rüzgar şiddetiyle yüzüme vuruyordu. Vurdukça gözlerime tozlar girip içini yakıyordu. Buna katlanmak can acıtsa da esas yaşadıklarım daha acınası bir durumdu. Bana verilen bu sorumluluğu daha fazla taşıyamazdım. Çağını aradım. Telefonu kapalıydı. Hiç şaşırmamıştım.

 

Zaten bir var bir yoktu.

 

Ancak şu an sırra kadem basamazdı. Dün gece gazete başkanıyla ne konuşmuştu. Olay buraya nasıl gelmişti. Erdem bey gerçek katil miydi? Bu işin içinde bir bit yeniği olduğu besbelliydi. Telefonum çalmaya başladı. Çağın olmasını dilerken, Alp in aradığını görünce yüzümü ekşittim. Telefonu homurdanarak açtım. Ancak ses tonu katıydı. Derhal okula gelmemi istedi. Nedenini sorduğum da söylemedi. Yine gizemlerle dolu bir konuşmanın ardından istemedende olsa okula geri döndüm.

 

Fakülteye vardığımda kalabalık dağılmış, ancak televizyon kanallarının muhabirleri hala bir kaç haber yakalamak için girişin önünde bekliyorlardı. İçeriye girdiğimde Alp' i aradım. Rektörlük binasına çağırdı. Hızlı hızlı çıktığım merdivenlerden soluk soluğa kaldım. Yanaklarım al al olmuştu. Rektörün odasına geldiğimde kapıyı iki kez tıklattım. İçeriden girmem için ses gelince kapıyı bir çırpıda açtım.

 

Karşımda Alp, Anka Akay ve Rektör içeriye girişimi süzdüler.

''Gel Güneş'' dedi Anka Akay yorgun bir ses tonuyla. Rektörü bu kadar kolay görebileceğimi daha önce asla ummuyordum. Çok fazla uzatmadan konuya girdiler.

 

''Biliyorsun Güneş, son zamanlarda Gümüş Kuyu ve Okulda kara bulutlar esiyor. Bizim için güven vermek ve verdiğimiz güveni korumak önemli. Beş parmağın beşi bir olmuyor. Ne yazık ki çürük elmalar çıkabiliyor. '' Anka Akay emin bir dille konuya başlamıştı. Rektör Lafı Anka' dan alıp bana doğru konuşmaya devam etti. Adamın yüzünde samimiyet barınmıyordu. Egolu bir tavrı vardı. Bu hoşuma gitmemişti. Yine söyleyeceklerini merak ederek bakışlarımı ona çevirdim.

 

''Prestij çok önemli. Her ne kadar bunu lekelemek isteyenler olsa da en sonunda, seninde gördüğün üzere hak ettikleri yerlere bileti kesiliyor'' dedi rektör Gazete başkanı Erdem Bey' i kast ederek.

 

''Evet dediklerinizi anlıyorum. Fakat konunun benimle alakalı olan kısmı nedir?'' diye sordum.

 

''Sabredersen öğreneceksin'' dedi kibirli tavrıyla Rektör. Hız kesmeden devam etti.

 

''Öğrendiğim kadarıyla okulda yenisin, en son kayıt yapan öğrencilerimizden birisin. Buraya alışma evren kolay olmadı. İleride de kolay olmayacak. Kurumumuzun prensibi disiplinden geçer. Anka Akay' ın tavsiyesi üzerine yarından itibaren okul gazetemizin başında sen olacaksın''

 

Duyduğuma inanamadım. İnanmak haliyle zor geliyordu. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyordum.

 

''Sayın Anka, özellikle ricada bulundu. Ancak bu dediğim gibi disiplin ve çok çalışmaktan geçer. Gazetemiz sadece okul için değil, tüm şehrin nabzını tutmalı. Okuduğun bölüm için yabancılık çekmeyeceğini düşünüyorum. Kariyerin içinde güzel bir başlangıç olacak. Peki şimdi sana soruyorum. Bunun üstesinden gelebilecek misin?''

 

Can alıcı bir soruydu bu benim için. Ben sadece görev almak için başvuru yapmışken, şimdi gazetenin idari sorumlusu ve yöneticisi olmak boyumu aşan bir sorumluluktu. Buna deliler gibi evet diye çığlık atabilirdim. Ancak taze mutluluğun getirdiği soğuk endişeyi beraberinde hissettim. Karşımda pür dikkat kesilmiş üçü' de benim kararıma odaklanmışlardı.

 

''Öncelikle çok şaşkınım. Dürüst olmak gerekirse buna hemen cevap vereceğimi zannetmiyorum. Dediğiniz gibi büyük sorumluluk gerektiriyor. Ben sadece gazete için çalışmalar yapmaktan ve gördüklerimi aktarmaktan mükellef olmayı düşünüyordum.'' dedim utana sıkıla. Rektör Anka Akay' a sanki bunu beceremeyeceğimi biliyormuş ve haklı olduğunu kanıtlamış gibi imalı bakıyordu. Anka Akay, Rektöre aldırış etmeden derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.

 

''İnsanlar bir hayal kurar, o hayal gerçekleştiğinde onu ileriye taşımak yine insanların elindedir. Hayalin ölçüsü yoktur. Ya da kapladığı bir alanı. Soyuttur. Soyut olan her şey uçsuz bucaksız sonsuzluklar getirir. Şimdi sen sana sonsuzluk getiren bu teklifte, zirvede olmayı mı istersin, tabanda kalıp bahtına düşeni yaşamayı mı ?'' diye tamamladı Anka. Bu esaslı konuşmanın getirisi elbette büyük olacaktı. Bu fırsatı geri tepemezdim. Tüm içtenliğimle evet dedim. Ancak bu zorundalıkların getirdiği bir cevaptı.

 

Bu dediğim evet, kara günlerimin ilk başlangıcı olacaktı.

 

Sonuçta her ne kadar belli etmesem de Akaylar, Çağının itiraf dosyalarında madde madde, kötülük barındıran işlerle uğraştıklarını artık öğrenmiştim. Arada kalmışlığın getirdiği korkuyla, onlara her gün bir adım daha yaklaşıyordum. Kim bilir bu yakınlık belki, en büyük yıkımı getirecektir. Olasılıklar dahilinde onlara karşı tek olsam da, kaderin sürprizi olarak bu teklifi almam elbette tesadüf olamazdı. Kutsal evren ve Tanrının, yüce Akay ailesi İçin büyük bir planı vardı. Bu planda onlara karşı beni önlerine sürmüştü.

 

Sade bir gülümseme ile onları izlemeye devam ettim. Aklım hala yapmam gerekenlerdeydi. Bu cinayetin esrarengiz faili de hala kafam da büyük şüpheydi. İçimden bir ses bunun üzerinin örtüldüğü ile alakalıydı. Katil hala dışarıdaydı ya da yanı başımızda nefes alıyordu. Bu gerçekle yaşamak zor geliyordu. Alp bana doğru yaklaştı.

 

''Tebrik ederim.''

 

''Teşekkür ederim. Doğrusu bu kadarını beklemiyordum.'' diyebildim.

 

Rektör, endişeli tavrıyla yanımdan salına salına geçerken omu başımla selamladım. Put kesilmiş gözleriyle beni izleyerek odadan ayrıldı. Endişeliydi ve güvenmediğini belli etmişti. Peşinden Anka Akay devam ediyordu. Tam yanımda durdu.

 

''Sana görev maili bu akşam gelir. Programını ve gazetede çalışan takımı yarın Talya ile birlikte kurarsınız. Oda bu iş için gönüllü olacak. Ayrıca yarın akşam yemeğe davetlisin tekrardan. Merak etme bu kez dışarıda minik bir kutlama olacak. E artık yeni gelinimiz de sayılırsın. Şu işi hızlandırmış oluruz'' deyip eliyle omuzuma bir kaç kez dokunduktan sonra keyifle odadan ayrıldı. Bu keyfi nasıl bulabiliyordu doğrusu emin değildim. Dışarıda yaşanan onca olay varken üstelik! . Anka odadan çıkar çıkmaz Alp' döndüm. Öfkem yüzümden belli olmalıydı ki sakin olamam için el harektinde bulundu.

 

''Ben bu kadar sorumluluğu taşıyamam Alp, anlıyor musun?''

 

''Anlıyorum, haklısın tabii. Ama bak onlar da bence sana alışmaya çalışıyor. Koskoca gazetinin başındasın bu sence iyi bir şey değil mi?''

 

''Buna benim karar vermem gerekirdi, tıpkı benim adıma kararlar alıp, beni zor durumu soktuğun meselenin kararını önce benim almam gerektiği gibi'' dedim yükses sesle. Sesimin ayarını pek tutturamamıştım. Öfkeyle odada sesim yankılandı. Ancak haddinden fazla hırpalanıyor gibi hissettim. Anlık pişman olsam da bunu belli etmek istemedim. Bu meselenin çözülmesi gerekiyordu.

 

''Güneş yarın bunu davette konuşacağım. Seni istemediğin ve bilmediğin bir yola sürüklemek haksızlık olur.'' dedikten sonra içinden homurdanarak bir şeyler söylendi. Ancak anlayamamıştım. Aldırış etmeden söylenmeye devam ettim.

 

''İyi olur. Bak ben seni anlıyorum Alp. Sende beni anla. Yardım etmem gereken her şeyde varım. Yanındayım fakat bu büyük yalanı sürdürmemi isteme. Zaten Çağın bizi duymuş yani her şeyi biliyor.''

 

'' Çağın her şeyi bilir zaten'' dedi. Sesinde giz perdesinin içinde kinaye barındırıyordu. Bildiklerimi olduğu gibi ona dökmeye hazırdım fakat Çağın beni o gece Kara Orman Tabiatın' da kimseye bildiklerimi söylememem için yemin ettirmişti. Oyunu kuralına göre oynayıp, yavaş yavaş ilerleyecektik. Bir Akay soyunun daha yardım eline uzanmıştım. Ancak durum bu kez farklıydı. Onun acısı bile bal gelmeye başlıyordu. Ona karşı tüm savunma mekanizmalarım, bozuluyor, Ruh halim,dengem,her şeyimle karma karışık hale geliyordum.

 

Bir kaç saat sonra ders molasında kahve ihtiyacımı karşılamak ve soluklanmak istedim. Tüm düşüncelerimi masaya yatırdım. Yalnız kalmak iyi gelecekti bu süreçte. Kendimi toparlamanın en iyi yöntemi diye düşündüm. Bir yandan kahvemi yudumluyor, bir yandan aldığım sorumluluğu ve ileri ki süreçte yapabileceklerimi diziyordum gözlerimin önüne. Aniden karşıma Çağın oturdu. Eliyle koymuş gibi beni bulmuştu burada.

"Seni aradım ulaşamadım?" Diye sordum direkt.

"Bana her isteyen kolay kolay ulaşamaz"

"Komik miydi" deyip gözlerimi devirdim.

"Komik olmayacak kadar ciddiyim" diyerek gözlerimin içine bakmaya devam etti.

"Gazetenin başkanı olmam için sen mi ikna ettin Anneni?"

"Hayır. Annem buna çoktan karar vermişti"dedi. Bunu kabul edebilirdim. Çünkü daha öncesinde Anka Akay'ın bizzat odasına gidip rica etmiştim, gazetede çalışmak için. Böylesine bir teklifin geleceğini tabii ki bilemezdim. Çağına biraz daha yaklaşarak sordum.

"Erdem bey gerçekten katil mi?"

"Suçunu kabul eden bir zat diyelim"

"Katilin o olduğunu düşünmüyorum" dedim emin bir dille.

Kısa bir sessizlik oldu aramızda. Ona inanmadığımı biliyordu. Çağın her ne yaptıysa Erdem bey'i bu suçu üstlenmesi için ikna etmişti.

"Akşam çıkışta seni alırım" deyip masadan kalktı.

"Müsait olduğumu sormayacak mısın?"

"Sence buna gerek var mı?"

"Ben herkese müsait olamıyorum" dedim az önce kurduğu cümlesine kinaye ile.

"Akşam seni alırım benden haber bekle" dedi aldırış etmeden.

"Çağın konuşmamız gerek"

"Bende bundan bahsediyorum" dedi. Önüm deki kahvemi alıp içerek yanımdan uzaklaştı. Yaptığı tavır hoş olmasa da içim de bir kıpırtı oldu. İçtiğim kahveyi tereddüt etmeden alması ve dudaklarımın tam değdiği yerden içmesi de cabasıydı. Bu belli etmeden bir davet şekli gibi gelmişti.

Masadan kalkıp koridorda ilerlemeye başladım.

 

 

 

Diğer ders için sınıfa doğru ilerlerken, aynı sınıftan biri yanıma doğru geldi.

"Tebrik ederim gazetenin yeni başkanı sen olmuşsun"

"Hemen duyuldu mu?"

"Ben Mete. Sınıfta pek muhabbetimiz olmadı ama bundan sonra olacak sanırım"

Anlam veremeden Mete'yi izlemeye devam ettim.

"Güneş ben" deyip tanışmak için uzattığı ele karşılık verdim.

"Gazetenin ekibine seçildim. Birlikte çalışmak için emrinizdeyim başkanım" dedi espriyle karışık. Yarım gülüş bıraktım.

"Yarın bizim için yoğun olacak öyleyse" deyip sınıfa ilerlemeye devam ettik.

 

Mete atletik vücuda sahip gösterişli biriydi. Uzaktan bakıldığında soğuk görünen mizahı vardı ancak yakından cana yakın biri gibi duruyordu. Pek yakışıklı sayılmasa da yüzünün eksikliğini vücudunda yaptığı kaslar ile bu çekiciliği tamamlamıştı. Öyle ki hala ergenlik sivilcelerinin kalıntıları yüzünde duruyordu. Mete'nin benimle birlikte çalışması şu an için işime gelecekti. Talya'dan ziyade tanımadığım birine görev vermek zor olmasa gerek diye düşündüm.

 

Herkesin mutlaka bir hedefi olmalıdır ve o hedefe yılmadan mücadele ederek ulaşmak gerekir. Benim hedefim yolundan şaşmak üzereydi.

Benim hedefim gökyüzünden kayan yıldızın son çırpınışıydı. Işığı sönmeye yüz tutan zerre tanesiydi.

 

Hayatıma hallice bakıldığında pekte önemli biri değildim. Orta halli bir ailenin sıradan kızıydım. Ne ara büyüdüm, ne ara kargaşa arasında tercih yapma zorundalığında kalan biri olmuştum. Tam da şu an annemin dizine ihtiyacım olduğunu düşünmeden edemedim. Sahi ne zamandır annemle konuşmuyordum. Buranın atmosferi beni ailemden epeyce uzaklaştırmıştı. Sınıfta işlenen dersten konsantrem bozulup ailemi düşünmekle geçmişti tüm ders boyunca. İçimde oluşan eksiklikten ve korkudan güven kaynağına ihtiyacım vardı. İlk fırsatta annemi arayacaktım. Çünkü buraya geldim geleli henüz birkaç kes konuşmuştuk. Bu zamana kadar onlardan da bir ses yoktu.

 

 

 

Gün geceye teslim olurken, kendimi gelişi güzel zamanın akışına bırakmış boş boş ders notlarına göz gezdiriyorum. Bir yandan gelen mail de yarın ki gazete bürosunda yapılacak ve basılacak haber başlıkları yazıyordu. Hepsi sıradan ve ilgi çekmeyen sadece okulun vizyonuna yönelik diğer üniversitelere nispeten yapılan, doğrusu göz dağı veren konulardı. Anlaşılan okulun diğer ülkelere dikkat çeken dik duruş ve örnek göstermeyi amaç edinmişlerdi. Böylelikle uluslararası öğrencilerin tercihlerini daha çok çekmeyi başaracaklardı. Üniversitenin kudretini dünyaya duyuracaklardı. Anlaması zor değildi. Gelen konuları katılan ekibe mail olarak gönderip derin bir nefes aldım. Ders notlarını toparlamaya başladım. Tam zamanında telefonum çalmaya başladı. Arayan tabii ki Çağın'dı.

"Geliyorum" dedim sessizce.

"Acele etsen iyi edersin yağmur geliyor"

 

Okulun önüne geldiğimde kapının ardında beni bekliyordu. Araba ile beklediğini beklediğini düşünüyordum. Ancak Simsiyah BMW model motorsiklet tercih etmişti. Motorsiklete hayran olmamak elde değildi. Yağmur yağacağının uyarısını neden yaptığını şimdi anlamış oldum. Ancak onunla sırıl sıklam olmaya razıydım. Derin bakışlarıyla yüreğimden bir parça alıyor, yerine derin karmaşık boşluklar bırakıyordu. Baştan aşağıya süzerek ona doğru gelişimi izliyordu.

 

 

 

"Selam"

"Merhaba Çağın"

"Gidelim mi?"

"Hava kapıyor, nereye gideceğiz?"

"Önerdiğin bir yer var mı?" Diye sordu.

"Gümüş kuyulu olan sensin. Eminim mükemmel bir önerin vardır." Dedim heyecanla. Heyecandan sesim titriyor, istemsizce dudaklarımı yiyordum. Gözleri dudaklarıma değdikçe kalbim sıkışıyordu.

Siyah bir fırtına gibi, gözlerimi kumla doldururcasına acı verirken, yüce görünümünün ardında o fırtınanın ortasında kalıyordum. Biraz daha buna katlanırsam, kalbim onun rüzgarıyla toz duman olacaktı.

"Hadi atla" dedi motoru göstererek.

 

Elindeki kaskı kafasına geçirdiği diğerini bana uzattı. Tek hamlede kaskı başıma geçirdim. Gitmek için artık hazırdım. Arkasına oturduğumda ne yapacağımı bilemeden kalakaldım. Motoru çalıştırıp marşa basmadan önce "sıkı tutun" dedi. İlk temas böylelikle gerçekleşmişti. Ellerimi gövdesinde birleştirdim. Karın kaşlarını hissettim. Sert, diri vücudu olduğu giyindiği ceketin üzerinden belli oluyordu. Aniden gaza bastığında daha sıkı sararak kendimi yol boyunca Çağına emanet ettim. Eğer bir tercih hakkım olmuş olsaydı; tercih etmem gereken yerlerden biri bistro kafeler olabilirdi. Loş ışıklar ve altta çalan hafif yumuşak tınıda çalan enstrüman ile sakinliğe iyi gelen havalı mekanlar olarak görüyordum.

 

 

 

Havanın soğuğu kendini yeryüzüne yağmura bırakmıştı. Islak toprak kokusunu ciğerlerime doldurdum. Uzun zaman sonra kendimi bu kadar iyi hissettiğimi hatırlamıyordum. Yağmurlu havalar bana hep tatlı bir iç ürpertisi verir. Aldığım enerji hep olumlu yönde olur. Yağmurla birlikte ruhum yumuşar, yüzümde samimi bir gülümseme belirirdi. Kafenin bahçe kısmından gelen yavru kedi, sanki tüm içsel düşüncelerimi hissetmiş gibi bana doğru yaklaştı. Minik minik miyavlaması cabasıydı. Çağının tuvaletten gelmesini beklerken onunla ilgilenebilirdim. Kucağıma alıp şefkat gösterdim. Aldığı sevgi ile iyice rahatlayan bu ufak güzellik içimde ki huzuru geri getirmeme neden olmuştu. Yemyeşil gözlerine büyülemiş vaziyette onu izliyordum. Sakinledikten sonra kucağımda güvenle uyumak için yerini hazırlıyordu. Biraz sonra çağın masaya geldi. Kediyi görünce gülümsedi.

 

"Pixe seni sevmiş"

"İsmi bu mu ?"

"Evet. Ona yakıştı bu isim"

 

Demekki Çağın bey buraya yabancı değildi. Tercih ettiği yerlerden biri olarak aklımın köşesine kazımıştım. Garson verilen siparişleri masaya servis etmeye başladı. Başlangıç olarak kokteyl söylemişti. İçkinin içerisine baktığımda karışım aromalı içkiyi gördüm.

"Elma aromalı" dedim.

"Seveceğini tahmin ettim" diyerek kendi içkisini yudumladı. Tahmininde haklıydı.

 

Hala buraya geldiğimizin esas amacını unutmamış olsamda bu tatlı huzurun bozulmasını istemiyordum. Fakat karşımda ki bunun aksini gerçekleştirdi.

 

"Neden buradasın? Neden Gümüş Kuyu?" Diye sorduğunda tekrar kara bulutlar gözlerime inmeye başladı.

"Bu soruyu daha önce başkasıda sordu" cevaplamak istemedim.

"Alp mi?" Sorusu çok netti.

"Evet Alp."

 

Yüzünde karartı belirdi. Göz bebeklerinin küçüldüğünü hissettim. Bir şey onu rahatsız ediyordu. Bu rahatsızlık an itibari ile benide rahatsız etmeye başladı. Bu rahatsız enerji kucağımda yatan kediyi de etkilemiş olacaktı ki yavru kedi etrafını süzüp üzerimden kalkıp yanımdan uzaklaştı. Gidişini izledim. Sanki kalsaydı gerçeklere biraz daha duvar örmüş olacaktım. Ama mesaj evrenden çok açıktı. Madem buradaydık kartlar açık oynanacaktı. Alp hakkında sorular sordum duyduğum ile hayrete düştüm. İleri derece de bipolar hastası olduğunu öğrendim. Çağın ondan uzak kalmam gerektiğini ikaz etti ancak bazı şeyler için çok geçti.

"Yarın Annen tarafından size davetliyim. Yine!"

 

Çağın bunu şaşırmadığı gibide onaylamadı.Az sonra söylecekleri ve kafasında ki planı buğulu gözlerinde saklıyordu.

"Yarın orada olmayacaksın."

"Buna ne engel olacak?" Diye sordum akabinde.

"Kanıt istemiyor musun? Yarın seni ilk kanıtla yüz yüze getireceğim" dedi. Yutkundum. Bunu duymak öğreneceklerimden daha hazmedilmesi zor gelmişti.

Çağın her ne yaşıyorsa ailesinin mutlak sonunu kazıyordu ve küreği bir süreliğine benim elime vermişti.

 

Bölüm 11 sonu ...

Yorumlarda Buluşalım :)

Sevgiler🤍🧚‍♂️

Loading...
0%