@cangzek
|
Ruhunu kaybeden dünyayı kazansa ne çıkar?
VİCTOR HUGO
Geçmiş
Tarihin tozlu senelerinde şöhreti ile bilinen Profesör Hans yaşadıkları dünyanın, insanlar tarafından yavaşça yok edilmesine şahit olmuştur. Bu düzensiz dengeyi düzeltmek için ve insanların kendi zevkleri uyruğuna dünyayı kirletmesine izin vermek istemediği için, tanıdığı ne kadar felsefeci, sosyolog, psikolog ve bilim insanı varsa aynı masada birleşmeye davet etmişti. O Çağlarda ileri gelen aydınlık gruplar ile emin adımlarla yok olmaya başlayan dünyanın düzeni ile alakalı değişimini ve gelişimini esas alarak günlerce, aylarca hatta senelerce toplantı yaptılar. Karanlık çağdan sonra insanlık sanayi devrimi ile dünyanın ilerlemesine ve gelişmesine neden olurken bir takım gerici toplulukların hala dünya üzerlerinde baskın gelmek ve hüküm etmesine neden oluyordu. Yüzyıllar geçmesine rağmen Atalarının işledikleri günahları, insanlık soyunu karanlığa bulayıp sadece hizmet eden birer köle yaratma fikrini körükleyen, karanlık çağa ayak uydurmak isteyen biriydi Profesör Hans. Çünkü insan sadece dünya üzerinde köle olabilir anlayışını savunan bir bilim adamıydı.
Seneler sonra ince eleyip sık dokuyan bu aydın topluluk kendilerine bir cemiyet kurma kararı aldılar. Her türlü araştırmalar ve deneyler bu cemiyetin içerisinde olacak ve ulaşmak isteyen hiç kimse bu cemiyete ulaşamayacaktı. Cemiyete 'Yarasa Örgütü'' adını verdiler. Bunun nedeni; kendilerini, geleceğe aydın bakan, karanlıkta tıpkı yarasalar gibi sadece ışığı gören yine kendileri olduğu ile . Örgüt her bir çalışmasında bir fikir ortaya atıp, halkı düşünmeye davet ediyorlardı. Onlar halkın içerisine yavaşça, düşünceleri ve zihinlerini akılarına soktukları büyülü sözcükleri ile değişmesine ve Yarasa örgütü ile aynı görüşte yer almalarını istiyorlardı. İnançsızları bile bir inanç sisteminin içerisinde alı koyuyor, inançsızlıktan bir inanç var ediliyorlardı.
Yarasa örgütü, bilimsellik ve yaradılıştan bu yana insanlığın gelişimine ve bilgi birikimlerine katkıda bulunmuş bir kültür ve düşünce kurumu olamayı sağlamıştır. Yıllar geçtikçe büyümüş ve dünyanın her bir köşesine yayılmayı başarmışlardır. Örgütün esas amacı yeryüzünde kendi çıkarlarını gerçekleştirip, dünyanın zirvesinde kalmaktı. Bunu yapmak kolay olmadı. Önce dünyanın her bir köşesine yayılmaya başladılar. Küçük gruplar halinde çalışmalara başladılar. Ancak teknoloji ile birlikte insanların zihnine ulaşmak ve onlara gizliden mesaj vermek daha kolay gerçekleşecekti. Başlangıcında ileri gelen aydın insanlar tarafından oluşturulan bu örgüt yıllar geçtikçe, teknoloji güçlü bir malzeme olarak kullanılmaya başlanmış ve insanlığa örgütü önemli ölçüde tanıtmayı başarmışlardı. Yayınladıkları tanıtım broşürlerinde, reklamlarda, marketlerde, okullarda, çizgi romanlarda, filmlerde ve dizilerde, tanınmış oyuncu ve pop starlarını da kendi bünyesine katıp insanlığı yeni bir düşünce akımına ve kendi topluluklarına hizmet etmek için kapalı çağrıda bulunmuşlardı.
Bazı Hümanist(insancıl) topluluklar, bu örgütlere ve cemiyetlere karşı savaş açmış, insanların ve özellikle çocukların geleceği için karanlığa sürükleyen tuzak olarak sloganlar atmışlardır. Yıllarca aralarında ki gerilim bitmek bilmeden devam etmiştir. Bir yandan iyinin ve kötünün savaşı sürerken bir yandan da bu örgütlere ait yeni aileler oluşmaya devam etmiştir i Yıllar önce işgal atından olan ve kuşatılan Gümüş Kuyu'da toprak kavgası sürmeye devam ediyordu. Tarımı ve arazisi ile verimli olan bu topraklar bir kaç rakip devletin göz bebeğiydi. İleri gelen savaşlar sonrasında kazanılan ve galip gelen devlet, Yeni bir Gümüş Kuyu yaratmaya karar vermişti. Umut vaat eden gelecek hazırlığı içerisinde olanlar akıl etmedikleri bir gerçekle karşı karşıya kalacaklarından habersiz yeni yaşama başlamışlardı. İleri ki yıllarda dengeler değişmeye başlamıştı. Yaşanılan bu çağda Örgüt üyelerinden Akay ailesi Gümüş Kuyuya ilk adımlarını attılar. Ejder Akay, Levent Akay, Ekrem Akay dedeleri Profesör Hans' ın izinden gitmeye ve örgütlerine tüm sadakati ile bağlı kalacaklarına yemin ettiler. Hatta evliliklerini de toplumda kirli ve karanlık oyunları dikkat çekmemek için, örgüte zamanında katılan üye kadınlarını kendilerine eş olarak seçmişlerdir. Tamamen kağıt üzerinde proje evliliğine imza atmışlardır.
Yarasa Örgütü dünya tarihinin en büyük gizli örgütü olarak faaliyet göstermeye devam etmiştir. Dünyanın tüm ekonomik ve politik dengeleri Yarasa Örgütünün elinde şekillenmektedir. Söz konusu örgüt dünyanın neresinde olursa olsun devlet idarelerinde, önemli iş kollarında, finans çevrelerinde belirleyici bir güce sahiptir. Devletlerin önemli makam ve görevlerinde temsilcilerinin bulunmasına önem veren gizli bir örgüt olmayı başarmışlardır. Bütün dinlere karşı savaş açan bu örgüt, Yeni Bir Dünya Düzeni kurma peşindedir. Bu düzende dünyayı şeytan kurtaracak ve tüm insanlara o hükmedecektir. Deccal ahir zamanda dünyaya indiğinde, insanlığı iyiliğin yolundan saptırarak bütün dünyada savaş, açlık ve sapkınlık yayacak olan kişidir. Deccal aslında iblisin insan şeklidir. Örgüttekiler ayin ve şölen yeri olarak karanlık ve mezarlık gibi gizil yerleri seçmişlerdir. Siyah ve kırmızı renklerin hakim olduğu kıyafetler giymek en bilinenleridir. Yarasa Örgütü Şeytanın dünyayı kontrol altında tutması için kurduğu gizli örgüttür. Şeytanın dünyadaki beyin takımı da denilebilir.
YARASA ÖRGÜTÜ
İşte Akay ailesi arkasında ki bu şeytani güç ile ilk olarak Gümüş Kuyu'yu ele geçirmeye başladılar. Emin adımlar ile ilerleyip Gümüş kuyu sakinlerini kendilerine köle hazırlamaya ant içtiler. Bir zamanlar huzur ve neşe içinde ki bu tatlı kasaba yavaş yavaş karanlığın içerisinde kalan köleliğe bürünmeye başlamıştı. Düzenledikleri etkinlikler ve ayinleri ile halkı savunmasız halde yakalamışlar ve onları da proje haline getirmişlerdi. Zihinlerine ulaşmak bazen kolay olmasa bunu ayin ve yemin töreni ile gerçekleştirip yeni bir kötücül inanca zorlamışlardı.
Kimi zaman ise bilimi kullanarak, çeşitli deneyler ile insanların beyin sistemini gerileyip ayık gezen sarhoş misali bir dönüşüme sürüklüyorlardı. Ancak bunu Deccal' in insanlığa hazırladığı plan ile yapıyordu. Çoğu ayinlerinde kan döküp, onlarca cana kıyıp Efendilerine olan sadakatini sergiliyorlardı. Halk bu örgüte öylesine inanıyordu ki kimisi en büyük arzuları ile kimisi zaafları, saf sevgisi, ileriye dönük geleceği ve umudu ile bu Örgütün oynadığı oyunlara inan aptal oyuncağa dönüşüyorlardı. Çaresiz halk, geleceğe umut ararken, her defasında bu karanlık örgütün piyonu olmaktan kurtulamıyorlardı. Aralarında bu durumu fark edip karşı çıkan topluluklar Akaylar' a savaş açmış ve Gümüş Kuyu halkının gözünü açıp gerçeği görmeleri için mücadele etmişlerdi. Fakat başarılı olamamışlardı.
Örgüt onları, uzak tepelere sürgün edip aç ve sefalet içerisinde yaşamalarına neden olmuşlardır. Sürgün edilen grup koloniler halinde hala Gümüş Kuyunun eteklerinde yaşamaya ve hayatta kalmaya devam etmişleridir. Öyle ki yaşadıkları bu zulümden sonra Akay'lara ve örgüte ''Seçkinler'' lakabını takmışlardı. Çünkü örgüt, dünyanın ileri gelen zenginlerinden, politikacılarından, sosyologlarından, bilim insanlarından oluşan seçilmiş kişilerden oluşuyordu. Gümüş Kuyu artık Akaylar tarafından yönetilen ele geçirilmiş Proje kasabası olmaktan öte geçememiştir. Ancak medyada varlıkları ile dünyanın gözünde olmayı başarmışlardır. Yaşadıkları kasabayı ileri düzene taşıyıp geliştirip, medya üzerinde kendilerini güçlü, yardımsever sosyetik aile olarak göstermeyi başarmışlardır.
Gümüş Kuyu kasabası gezip görülebilecek turistik bir kasaba haline gelmiş ve ticarette bir numaraya yükselmiştir. Amaç dünya üzerinde ki insanları bu kente çekip kendi bünyelerine kazandırmak olmuştur. Daha doğru terimi esir alıp onları tutsak etmeyi hedeflemek olmuştur. Siyasi başarısı bu yüzdendir ki bağımsızlığı ele almış tek bir adam tarafından, örgüte hizmet eden üye kişi üzerinden yönetilen bir kasaba olmayı başarmıştır. Gün geçtikçe sosyal faaliyetleri artan ve gelişen eğitim seviyesi ile Şehre öğrenci toplamaya başlamıştır
Esas amaç burada var olmuştur. Kasabaya gelen genç beyinler Akaylar için büyük ziyafet olacaktır. Her birisi için tüm olanaklar sağlanmış ve gelecek olanların tam listesi alınmıştır. Gelen öğrencilerin yaşam tarzları, en büyük arzuları, geleceğe dair hedefleri araştırılmıştır. Çünkü Akaylar için gençler ulaşılması ve yönlendirilmesi kolay bir kukladırlar. Misyonerlik faaliyetlerinin son derece yoğun yaşandığı bu kasabada gençlik savunmasız bir şekilde bu tür zararlı örgüt ve gizli yapılanmaların saldırısıyla karşı karşıyadır. Yeni dünya düzeni vaadiyle gelenleri örgüte kazandırılmakta ve ruhları sömürülmektedirler.
Senede bir yaşanan şölen edasında ki dolunay geceleri düzenlerler ve kurbanlarını en iyi şekilde giydirip, dünyanın dört bir yanından gelen üyelerin ve örgüt başlarının nihai fantezilerine kurban olurlardı. Kimi canavarca katleder, kimi sabahın ilk ışıklarına kadar kölesi olarak insanları kullanırlardı. Adeta kan bayramına dönen bu gece, dolunay bitiminde sabahın il k ışıkları ile kanlı kasabaya dönerdi. Şeytana ruhlarını satan ve onun gölgesinde yaşayan bu örgüt dolunay gecesinde akan her kanı Şeytana ithaf ederler ve bir nevi bayramlarını kutlarlardı. Yıllarca gelenek bozulmadan devam etti. Örgütün inanışına göre Taptıkları iblis dolunay gecesinde tekrar doğacak ve dünyayı kontrol altına alacaktı. O gün gelene kadar katliama devam ettiler. Ancak o karanlık günlere bir gün güneş doğacağını tahmin edemediler...
Günümüz Akaylar bugün kasvetli ve soğuk bir hava ile güne başlamışlardı. Anka Akay bir yandan makyajını yapıp son rötuşlarını yaparken bir yandan gelen maillerini kontrol ediyordu. Eşi Ejder Akay telefonda yüksek sesle karşısındakine uyarılarda bulunuyordu. Anka bu durumdan dolayı gerildi. Ejder Akay sert bir hamle ile kapıyı açıp odaya girdiğinde Anka'nın gözlerine dik dik baktı. Önemli bir sorun vardı bu oldukça belliydi. "Okul gazetesinin eski başkanı Ender'in avukatı ile görüştüm. Şerefsiz göz göre göre tehditkar konuştu" dedi Ejder. Anka koruduğu sakinliğini bozdu. "Onun ne haddine seni tehdit etmek. Kimle konuştuğunu unuttu sanırım. Hatırlatmalısın." Ejder Akay, Anka'ya doğru adım attı. Burun buruna geldiler. "Elbette kim olduğunu hatırlatacağım. Fakat o hain enderin elinde kozumuz var" dedi. "Nedir O?" Diye sordu Anka. "Gül'ün dosyası" Anka Akay gerim gerim gerildi. "O kız ismi neydi Gazetenin başına getirdiğin?" Diye sordu hiddetle Ejder. Anka tek kaşını kaldırıp cevap verdi. "Güneş... Güneş Metiner" "Onunla derhal görüşmeliyim. Gazete hakkında. Eski kayıtlara ait ne varsa fark etmeden kaldırmamız gerek" "Hiç merak etme, zaten akşam verdiğimiz davete gelecek. Unuttun mu Alp ile aralarında bir ilişki var. Akşam bunu da taçlandıracağız. Böylelikle onu da kendi bünyemize kazandırmamız geç olmayacak. Dolunay gecesi için onura hazır hale getirmeliyiz. Fakat öncelikle istediklerini yerine getirerek onu kendimize çekebiliriz" Ejder tereddüt ederek sordu. "Sen bu sıradan eziğin bize dert açamayacağından emin misin?" "Emin değilim fakat kim olduğunu çözebildim. Uyum sağlayacağını görebiliyorum" dedi Anka Akay.
Güneş için hazırladıkları tuzak komplosunun bir bir tutmasını hedefleyen Anka, odasına gidip tekrar Güneşin dosyasını açtı. Ailesini ve geçmişini gördü. Okul kayıtları başarı belgeleri ve kendisine ait diğer tüm gerekli kaynakları. Ailesine bağlı biri olması onu daha da sevindirdi. "Demek Ailen her şeyin önünde geliyor sevgili Güneşçik" diyerek kahkahasını odasının içerisine doğru yaydı." Akşam için hazırladığı davette herhangi bir pürüz olmasını istemiyordu. Gelen herkes bu geceden nasibini alacaktı. Başak ve Ekrem Akay ile görüşmesi gerekiyordu. Çünkü onlar bu gece için hazırlanan içkilerden sorumluydular. Dakikalar sonra Anka ve başak buluşmuş muhtemel plandan söz etmeye başlamışlardı.
Odasından çıkan Bora aşağıya inmeden önce aşağıdan gelen sesleri duydu. Merdivenin köşesinde durup tırabzana tutunarak konuşulanları dinledi. "Yeni bir bileşen, tadı anlaşılmıyor içildiği an normal bir Çakır keyfi ya da sarhoş hali etkisi verecek" diye bilgi verdi Başak Akay. Eşi Ekrem Akay ile uzun senelerdir kendilerini bilime adamış olan bu çift insana yarardan çok zarar veren kimyasallar elde ederek örgütlerinin çıkarlarına göre hareket etmişlerdi. Bora bunun farkında değildi. Bildiği tek şey Ailesinin iyi bir şeye hizmet etmediğiydi. Yıllarca çocukluğundan süre gelen bu tanıdık konuşmalar ilk kez onu bu kadar rahatsız etti. Çünkü Yarasa örgütü gün geçtikçe vahşileşiyordu. Bora bunun farkındaydı ve büyüdükçe kendisini onlardan uzak hissetmeye başlamıştı.
Bir adım geri attı. Arkasında kardeşi Beyna' yı gördü. Beyna ona aldırış etmeden salona doğru indi. Konuşmaları oda duymuştu. Beyna evlerine gelen Anka'yı selamladıktan sonra Güneş' in okul gazetesinin başkanı olduğuna şahit oldu. Öfkelenmişti. Güneşi günahı kadar sevmiyordu. "Pardon Sayın Anka. Bu nasıl olur? O eziğin böyle bir mertebede olmasını nasıl izin verirsiniz?" Anka Akay istifini bozmadan devam etti. "Bazen her şey senin düşündüğün gibi olmuyor. Buna karar veren bizleriz. Düşüncelerinizi sormuyoruz. Herkes üzerine düşen görevi yaparsa daha mutlu oluruz diye düşünüyorum. Ne dersin Beyna?" Beyna Anka' dan göz dağını almıştı. Susması ve karışmaması gerektiğini biliyordu. Dolunay gecesinin bir an önce gelmesi için can atanlardan biriydi. Çünkü o gece Güneş' i kurban edecek ilk kişi olmayı hayali ile donatmıştı kendini. Ama tabi içerisinde kendi emellerine yakın planlar da kurmuyor değildi. Yavaş yavaş onu hezimete uğratacaktı. Salondan ayrılıp, bahçe kısmına doğru ilerledi. Telefonu çıkarıp korumasını aradı. "-Beyna hanım buyurun? -En kısa sürede Güneş Metiner'i araştırmanı istiyorum. Onunla ilgili ne var ne yok hepsini tek tek anladın mı. ? Fazla zamanın yok yarına kadar bana o küçük kaltakla alakalı önemli bilgiler edin" deyip suratına kapattı.
Beyanın, Güneşe karşı bu kadar takıntılı olmasının sebebi kuzeni Çağının, Güneşi Gümüş Kuyuya geldiği ilk günden beri kimseye fark ettirmeden yakından takip etmesi ve onu gözetlemesiydi. Zira eve geldiğinde de kimse anlamadan içkisine kimyasal uyuşturucuyu koyanda bizzat Beyna olmuştu. İşini o gece evlerine davet edildiğinde bitirmekti. Fakat Çağın buna engel olmuştu. Çağının, Güneş'e karşı ilgisi olduğunun farkındaydı. Bunu hazmedemiyordu. Çünkü oda Çağına karşı yıllardır içinde bastırdığı yasak duyguya engel olamıyordu. Çağın için her şeyi göze alabilecek kudretli sahipti. Ona saplantılı bir aşıktı.
Gümüş Kuyuda, fırtına öncesi sessizliğin hakimiyeti devam ederken, aynı sessizlik Çisemde de hüküm ediyordu. Dün gece yaşadıklarından sonra sabahın ayması hala onun için bir şey ifade etmiyordu. Boşluğun tam ortasında nokta kadar küçük ve değersiz hissediyordu.
Tüm seslere sağır, bütün renklere kördü bu sabah.
Dün gece ilk kez tarihte kırılma anı yaşandı. Yakın arkaşı Güneş, onun son haline tanıklık etmişti. Bu en son isteyeceği istek olabilirdi.Çisem, karakteri gereği, dışa dönük, eğlenceli ve neşeli halleri ile bilinen biriydi. Ailesinin eksikliğini, kendi karakterinde tersine çevirmiş, yetim bir kıza bürünmek yerine kendini geliştirip, mutlu olmanın yollarını arayarak bu eksikliği doldurmuştu. Çocukluğundan beridir ailesinden fazla sevgi gördüğü söylenemezdi. Zira babası yoğun çalışan bir iş adamıydı. Akaylar ile birlikte ortak projeler yürüten, işkolik biriydi. Akayların kar ortağıydı.Zeki bir insandı.
Bir gün ansızın trafik kazasında ölmüş, bunu fırsat bilen eşi ise mutsuz süren evliliğinden kurtulup başka bir evlilikle, Gümüş Kuyuyu ve Çisemi terk etmişti. Çisem babasının ölümünden sonra Annesi de onu terk etmişti. Ergenlik çağına kadar Babaannesi ile birlikte Amerikada yaşamış ve sonra babasının geri kalan haklarına sahip çıkmak için Gümüş Kuyuya geri dönüp, babasının vasiliğini sürdürmeye devam ettirmişti. Ejder Akay, Çiseme sahip çıkmış, hiç bir ücret talep etmeden üniversitesinde okuması için yardım etmiş ve ona en güzel parselde ev sahibi olmasını sağlamıştır. Çisem' de Akaylar'a karşı minnet edip ve onların gizli, görünmeyen sessiz kızları olmuştur.
Ancak artık durumlar değişmişti. Bunların hepsi yıllar önceydi. Şimdi ise silik, sessiz, sıradan öğrenciden farkı yoktu. Zaten Akay ailesi Çisem'e güven de vermiyordu. Levent Akay yıllarca Çiseme takıntılı bir pedofilinin tekiydi. Akaylarda mahremiyet zaten yoktu. Çisemi eline geçirip bir kukla gibi kullanmıştı. Aslında Levent Akay eşi ile mantık üzerine iş evliliği yapmasından kaynaklı Çisem onu heyecana sürüklüyordu. Levent Akay gençliğinde yaşayamadığı ne arsa Çisem ile dolduruyordu. Çisem ise yıllarca Akaylar tarafından köşeye atılan ve unutulan olmaktan çıkıp tabiri caizse dişlerini Levent Akay' a bilemiş ve bu aileden öcünü almaya ant içmişti. Levent Aakay' ı kullanıp tüm zaaf noktalaını öğrenmek ve ipleri eline almak istiyordu.
Günü geldiğinde tüm bildiklerini koz olarak kullanacaktı. Fakat şu an yolun başıdaydı. Dün gece Levent Akay tarafından sadistçe(acı vermekten zevk alan kimse ya da kimseler) kullanılmıştı. En son hatılardığı taciz ile birlikte devam eden ilişki esnasında Çisemi' in üzerinde mum söndürmüş, zavallı kız eriyen mumların bedenine akıtılmasını canı acıya acıya gözyaşları içerisinde izlemişti bu sapkın adamı. Ona hayır demek, onu istememek imkansızdı.Bunu bir kez denediğinde neredeyse canından oluyordu.Kurtarıcı bir ele bir mucize gelmeyeceğini bildiği için yavaş yavaş içlerine girip, kötü emellerini bir gün gün yüzüne çıkarmayı hedef haline getirmişti. Ruhu bedenine ağır geliyordu. Yataktan ağır ağır kendini kaldırmaya çalıştı. Zorda olsa başardı. Sırtında ki yanık izleri canını acıtıyordu. Dayanaması zordu. Odasının içerisinden çıkmak istedi. Güçlükle odadan çıktı. Güneşi kontrol etti. Fakat evde kimsenin olmadığını anladı. Duşa girip dün gecenin kirli izlerinin bedeninden söküp atmak istedi. Çırılçıplak banyonun içerisindeydi. Aynada vücudunu izledi. Levent'in üzerinde södürdüğü mumların yanık izlerini gördü. Gözyaşları hıçkırıkla akmaya başladı.
Açtığı suyun sesi bile hıçkırıklarını bastırmaya yetmedi. Ovaladı, derisini yüzercesine vücudunu ovaladı. Öfkelenmişti. En çokta kendine. Önce ilk tokatı kendisine attı, daha sonradan duşa kabini yumruklayıp, ağlamaya devam etti. Kimsesiz kalmış ıslak bir kedi yavrusu gibi ceni pozisyonuna geldi.(Ceni pozisyonu:Bebeğin ana rahminde ki uyku pozisyonu). Akan suyun bedenini yıkmasına müsaade etti. Gözyaşları sessizce akmaya devam etti.
Gün geceye kendisini teslim etmede önce, Akay sakinleri gelen davetlileri karışılıyorlardı. Geceye gelen herkes, yüksek mertebeye sahip şöhret sahibi zengin insanlardı. Gümüş Kuyu' nun orta sınıf halkı tabii ki bu davete icabet edemezdi. Çünkü bu davet Yarasa örgütü kurulunun ender kişiliklerine aitti.
Ama bir fark vardı..
Bu davete icabet edecek tek sıradan insan Güneş Metiner' den başkası değildi. Neticede Alp' in müstakbel eşi olmasına az kalmıştı. Doğru terimle; Akayların yeni kurbanı olmasına. Bu akşam gelen davetlilere en şık şekilde hazırlanıp hizmet etmek haricinde, Yarasa Örgütünün son üyesi olacağı planlanan Güneş için ise bir dönüm noktası olacaktı. Sedef Akay ve eşi Levent Akay ülkenin en prestijli insanları ile ticaret anlaşmaları yaparken, Ejder Akay elinde tuttuğu viskiyi yudumlarken, güvenlik odasında gelenleri tek tek takip ediyordu. Diğer elinde ki takip cihazı ile Çağının neredee olduğunu kontrol ediyordu. Az sonra cihazdan bağlantı koptu. Sinyal çekmemeye başladı. İçeriye Anka girince öfkeyle Anka'ya baktı. Anka elinde ki takip cihazını görünce bir sorun olduğunu anladı.
''Bağlantıyı kesti'' dedi ökfesinden önce çıkan son sakin ses tonuydu Ejder'in. Anka şaşkınlıkla ona bakmaya devam etti. ''Bu nasıl olur onu bunun için görevlendirdik, böyle bir şeyi göze alamaz''
'' Emin misin? Yıllar önce evi yakmak isteyen, isyan eden kişiden mi bahsediyorsun?. Artık çizgiyi aştı bu işi eline ayağına bulaştıracak. Tıpkı öncekinde ki gibi. İyi bir cezayı hak etti''
''Sakın Ejder. Örgüt, Çağına bağlı. Şu an elkimizde ki en güçlü koz Çağın. Dolunay gecesinde Takımın lideri o seçildi unuttun mu?. Sakin olmalısın. Şimdi ben onunla iletişime geçerim.'' deyip odadan ayrıldı. İleride Alp' in telefon konuşmasına şahit oldu ve yanına doğru ilerledi.
''Alp, bir sorun mu var?'' dedi endişeli ses tonu ile.
Güneş'in planı bozmasına kısa süreli şaşknılık geçirdi. Saniyeler boyunca put gibi kas katı olduğu yerde dikiliyordu.Güneş' te onu terk etmiş. Planın parçası olmaktan vaz geçmişti. Şimdi yapa yalnız kalmıştı. Sinirden eli ağaına dolanan Alp elinde ki kadehi tek çırpıda tuzla buz etti. Kanı bardağın parçaları ile bulandı. Keskin parçayı alıp boğazına getirdi. Anka şaşkınlıkla üzerine çullandı. Elinden cam parçasını almak istedi. Alp çileden çıkmışcasına bağırmaya başladı. Tüm gözler artık Alp' in üzerindeydi.
''Ver bana şunu. Alp kendine kel''
Hastalığı üzerinde nükseden Alp, kahkahalar eşliğinde ağlamaya başladı. Kahkahalar, gözyaşına göz yaşı haykırmasına neden oldu. Bir bipolar hastasının en korkunç nöbetini geçiriyordu. Sinir sistemi Güneş' in onu reddetmesi ile tamamen bozulmuştu. Elinde ki cam parçasını Ankaya doğrulttu.
''Yaklaşma, uzak dur'' atak geçiriyordu, bu çok barizdi. Etrafında ki her şeye saldırmaya başladı. Geçirdiği öfke nöbeti onu hırçın bir canavara dönüştürdü. ''Beni reddetti'' diye haykırdı.
Sedef Akay koşarak yanına geldi. Geçirdiği atağı gidermeye, Alp' i durdurmaya çalışsada başarılı olamadı. Annesini sert bir darbeyle ittirip Ankanın üzerine düşmesini sağladı. Alp bu gecenin, gelen davetliler ve örgüt üyelerinin en çarpıcı, gelecek dolunayda kullanabilecekleri güçlü silah olarak listenin başında olmasını sağlamıştı.Çünkü öfkesi kontorlsüz güce dönüşüyordu.Bu örgüt için kaçınılmaz bir kaba kuvetti. Yaşanandan haz almalarıda cabasıydı. Levent Akay öfkeyle koşarak yanlarına geldi. Alp' in yüzüne yumruğu salladı. Tek bir hamle ile yere yıkılmadı. Güçlüydü. Babasına karşı direndi. Alp Karşılık vermek istedi. Başarılı olamadı. Levent akay tek elini Alp' in gırtlağına kenetlemiş diğer eli ile de ikinci ve az öncekinden daha sert bir darbe ile yumruğu suratına indirdi.
Çuval gibi yere yuvarlanan alp kanlar içersinde kalmıştı. Alp' in aldığı darbe atağının geçmesine bir nebze neden olsada ağlamaya devam ediyordu. Şiddet bu aciz hastanın alabileceği en son şeydi.Hıçkırıkları ile karışık konuşmaya devam etti. İçine dert olan o cümleyi defalarca söyledi.''Beni reddetti. Kabul etmedi. Etmedi...'' Sedef Akay yanına eğildi. Elini oğlunun başının altına koyup sessizce sordu. ''Kim seni reddetti?'' Kelimeler ağzından güçlük ile çıktı Alp' in. ''Güneş... o beni istemiyor. O devam etmek istemiyor''. Ortamın gerginliği bu itiraf ile sessizliğe gömüldü. Anka ve Sedef Akay ima dolu ifade ile birbirlerine baktılar. İşledikleri plan ellerinde patlmak üzereydi.
Yarı baygın halde duşa kabinde kalan Çisem, Tahanın banyoya girmesi ile ayıldı. Hayret içerisinde kalan Taha hızlıca Çisemi olduğu yerden kaldırdı.
''Titriyorsun. Ne oldu sana?'' dedikten sonra Çisemin vücudunda ki yanık izlerine şahit oldu. Şaşkınlığın üzerine şimdi öfkesi hakim geldi. ''Bunu sana kim yaptı?'' Sorduğu soruya cevap almadı. Çisem hiç bir şey demeden bornozunu üzerine geçirdi. Taha konuşması için çabalasa da tek söylediği ''Beni rahat bırak'' oldu. Odasına geçtiğinde kendini yatağın üzerine bıraktı. Ruhu kilometrelerce uzaktan yere çakılıyor gibiydi. Taha konuşmak için tekrar odaya geldiğinde, sırtını ona döndü. Görüş alanında Taha ile göz göze gelmek istemedi. Gözyaşına şahit olmasını istemiyordu. Yatağın ucuna gelen Taha sessice bekledi. Çiseme acı dolu ifade ile bakıyordu. ''Sen söylemezsen bunu yapanı ben bulurum. Yaparım bunu biliyorsun'' dedi. Tehditkar bir ifade ile. Çisem tek kelime dahi etmedi. Çisemin sessizliği Taha' yı daha çok sinirlendirdi. ''Cevap vermeyecek misin?'' Sessizlik devam etti. Taha hiç bir şey demeden Çisemin yanına kıvrıldı. Ona acıyordu. Oda çok iyi biliyordu ki Çisemin ondan sakladığı bir çok sırrı vardı. Anlatması için doğru zamanı bekledi. Şimdilik susacaktı. Ama bir daha ki seferde bu suskunluk Taha için öfke patlamasına neden olacaktı. Çisemin sessizce akıttığı göz yaşlarına karşılık sadece elini omuzlarına koyarak, güvende olduğunu hissetirmeye çalıştı. Şu an Çisemin konuşmaya değil, sıcak bir ele ihtiyacı vardı.
İ************************************
Zaman daralıyor, korku ile koştukça ayaklarına kara sular iniyordu. Atılan konuma kadar geldi. Nefes nefeseydi. Konum evin karşısında olduğunu gösteriyordu. Telefonu çıkarıp, Faruğu aradı. Çağrı cevapsıza düştü. Adamın başına bir şeyler geldiğinden emindi. Evin olduğu yere doğru baktı. Kapı açıktı. Ayakları geri geri gidiyordu, dehşet bir tabloyu görmemeyi diledi. Güneş soğuk kanlılığını korumaya çalışsa' da atan nabzı tam tersini söylüyordu. Evin içerisine yavaş yavaş girdi. Ancak kimse yoktu. Diğer odalara baktı hızla. Salonda büyük bir harbede yaşandığının farkındaydı. Az önce burada bir olay yaşanmıştı bu kesindi. Ancak cinayete dair işlenen bir şey göremedi. Ya da herhangi bir kanıt!. Hava kararmaya başladığından dolayı görüş alanı karardı. Kalp atışları hızlı hızlı attığından nefes almakta güçlük çekiyordu. Arkasında ki odadan gelen sese kulak verdi. Ufak bir ayakkabı sesiydi. Arkasında ki küçük odaya doğru yöneldiğinde, siyah cübbeli biri üzerine çullanıp, onu hareketsiz bıraktı. Ani hareketle yere yuvarlanan Güneş, bu kamufle ile bürünen kişinin kim olduğunu anlamaya çalıştı. Güneşin görüş alanından kaçan cübbeli kaçmak için yeltendi. Güneş yattığı yerden eliyle ayağına yapıştı. Şu an tek istediği maskesini indirmek ve onu halt etmekti. Ancak Cübbeliden sert bir tekme yedi. Acı ile yattığı yerde kıvrandı. Cübbeli Güneşin elinden kurtulup evden kaçtı. ''Hey orada kal. Hey!'' arkasından seslenen Güneş onu yakalamak için peşinden koştu. Ancak cübbeli dış kapıyı Güneş' in üzerine kilitleyip evden kaçmayı başarmıştı. Güneş, kapıyı yumruklamaya başladı. ''Kapıyı aç piç kurusu.'' Arkasından bağırsa da artık çok geçti. Tekrar küçük odaya geldiğinde giysi dolabının kapağı aralandı. Cesedin orayı sakladığını düşündü.Fakat Ceset orada değildi. ''Allah kahretsin'' dedi öfke ile. Telefonu tekrar çaldı. Bilinmeyen bir numarayı gördü ekranında. Telefonu açtı fakat ses vermedi.
''Güneş'' boğuk bir ses ile karşılaştı. ''Kimsin, ne istiyorsun?'' ''Katili mi arıyorsun?'' Güneş bunu yapanın bu olaydan haberdar olduğunu fark etti. Belki de katil telefondakinin ta kendisiydi. ''Evet şerefsiz pislik katili arıyorum. Yani seni. Bulduğumda da seni buna pişman edeceğim'' dedi. Karşı tarafta ki ses kahkahası gürültülü geldi. ''Hayır. Yanılıyorsun, katilin kim olduğunu merak ediyorsan önce aynaya bakmalısın'' ''Amcasını öldüren zavallı''dedikten sonra kahkasına devam etti. Elinde ki telefonu yere fırlatan Güneş, sinirlerine hakim olamadı. Haykırarak bağırdı. Evin sessizliği bu yakarışla evin tüm odalarını inletti. Yine başaramamıştı. Bu kez çok yakın olduğunu biliyordu. Yine gafil avlandı. Ancak esas av onun için Akaylar tarafından çoktan başlamıştı. Güneş artık Akayların kırmızı çizgisindeydi. Bu Güneş için karanlık dolu günlerin başlangıcı olacaktı.
Bölüm sonu Okuduğunuz için teşekkürler. Yorumlarda buluşalım... |
0% |