@cangzek
|
Kötülük sizin dışınızda gelişen bir eylem değildir;bu kalbinizdeki bir deneyimdir." JOSEPH MURPHY
Gümüş Kuyuda gece kendini gündüze teslim ederken kimileri için hayat seyrinde ilerliyor kimileri içinse geriye sarıyordu. Çağın Akay, sabahın ilk Işık'larını kaldığı mahzenin tavan aralıklarından süzen ışık ile görmüştü. Yeni başlayan gün ona yardımcı olmuyordu. Saatler süren işkence cezası sona ermiş olsa da vücudunda ki yaralar hala taze ve kanıyordu. Acıdan akan göz yaşları kurumuş, çürüyen vücudunun sızılarını daha çok hissediyordu. Yerde kaskatı kalmış acılarına direnmeye çalışıyordu. Dün gece büyük bir ders almıştı. Kaçış yoktu, ne ailesinden ne de kendinden. Kendini tamamlayabilmesi için Güneş' e ihtiyaç duymuştu ama bu kaçış planı bile ona ölüme yakın bir ceza ile geri dönmüştü. Üstelik bu plandan henüz babasının haberi olmadığı halde böyle bir zulüm yaşamıştı. Ejder Akay oğlu Çağına güvenmemek ile birlikte ona örgütün tüm sorumluluklarını kaldıracak güç yüklemesi yapıyordu. Çağının yaşamı ailesine itaat etmekten geçiyordu. Sadece Çağın değil tüm Akay mensupları için geçerliydi bu zorlu seçim. Çağını çağın yapan soğuk kişiliği ve insanlardan uzak yaşam tarzıydı. Tekrar o haline geri dönmeli ve tüm merhametini unutmalıydı. Yaşadığı acıyı iliklerine kadar hissederek anladı tekrar kim olduğunu. Yüce örgütün en gözde üyesiydi. Yaşamak için öldürmek yada kirli işlerin devamını getirmek zorundaydı. Bu zorundalık ona doğuştan bahşedilmiş, kaderi Ailesi tarafından doğduğunda yazılmıştı. Şimdi ne yapacaktı? Benliğini nasıl tamamlayacaktı. Vücudunda ki yaralar elbet geçerdi. Ancak kalbine kazılan acı ve öfke yıllarca geçmeyecekti. Az sonra kaldığı hücrenin kapısı açıldı. Kimin geldiğini görmek istemedi. Babasını görmek şu an en son istediği şeydi. Beyna hücreye girdiğinde Çağının son halini gördüğünde dona kaldı. Bu kadarını tahmin edememişti.
"Ne oldu sana böyle ?" Çağına doğru eğilerek yüzünü kendi yüzüne doğrulttu. Beyna, kan revan içerisinde kalan yüze uzun uzun baktı. "Gitmemiz gerek" dedi Beyna. Tedirgindi. Çağının başına gelenler tek bir hatasında aynısı kendi başına da gelebilirdi. Her ne kadar ailesine karşı güven verse de sadakatli davransa da yapılan yanlışı kendi Anne babası değil, amcası Ejder Akay da söz biterdi. Akayların Başkanı Ejder olduğu için Örgütün de Liderlerinden biriydi. O yüzden Akay çocuklarının ailelerinin sözünden dışarıya çıkması söz konusu olamazdı. Örgütün temel kurallarından biriydi sadakat. Tek bir yanlış, çatlak bir bardağın suyu sızdırması gibi ortalığa yayılabilirdi. O yüzden alınan nefese bile dikkat edilmesi şarttı. Var gücü ile Çağını kaldırmaya çalıştı. "Bırak" dedi Çağın öfkeli ses tonuyla. Beyna gelen emire uymadı.
Öfkesini acısına bastıran Çağın, Beyna' dan gelen yardım eline itimat etmedi. Güçsüz ve savunmasız görünmek onu çileden çıkarıyordu. Hele ki karşısında Beyna varken buna katlanmak oldukça can sıkıcıydı. Beyna hücreden ayrılıp bir kaç dakika sonra bir kova su ve ıslak bez ile geri döndü. Yavaşça Çağının kanlı yüzünü temizlemeye başladı. Çağını ne olursa olsun devrilmeyen bir kaleye benzetiyordu. Küçüklüğünden bu yana onu ilah olarak görmüş hatta abisi Bora' dan ileri tuttuğu olmuştu. Şu kesindi ki; Beyna, Çağına tapıyordu. Ona olan aşkını gizlice içinde büyütmüş beslemişti. Çağın hiç bir zaman bunu bilmese de, Beyna zaman zaman bunu belli etmeye çalışmıştı. Hakkında bildiği şeyleri Çağın bile bilmezken, Beyna ilmek ilmek işliyordu bu aşkın hırkasını yüreğinde. Entrikalar ve karanlık olaylarla dolu bu ailenin içerisinde duygu sarmalına yer olmasa da gizli gizli her birinin içeresinde, söylenmesi zor zaafları bulunuyordu. Çağının yaralarını temizlerken onunla ilgili her şeyi gözünde canlandırdı. En sevdiği spor Basketbol, hatta lise döneminde üst lige yerleşmiş ve Gümüş Kuyu' da başarısı oldukça ses getirmişti. En sevdiği film aksiyon türüydü, yemek ayırmaz her türlü yemeği yer, çok iyi gitar çalar, bundan iki yıl önceye kadar kendi oluşturduğu, müzik grubu ile birlikte sahne alırdı. Kendini geliştirmeyi seven ve sosyal biri olarak bilinirdi Çağın Akay. Ancak esas gerçek hayatı devreye girene kadar. Bir keresinde Henüz hepsi küçük yaşlardayken, Beyna' nın oyun odasına girip, onun saçlarını okşamıştı, kaçamak bir öpücük bırakıp odadan kaçmıştı. Beyna henüz ilk tutulmasını o küçük yaşında hayranlık olarak sakladığı duyguyu tutku dolu aşka çevirmişti.
Ergenlik yaşlarına geldiklerinde bu yaşanılan duygu kaçınılmaz oldu. Her an Çağını takip ediyordu. Yatak odasında uyurken, gece gözetlemeleri, duş alacağı zaman onu arzulayıp çırılçıplak seyretmesi de cabasıydı. Çağının vücudunda ki her izi her kıvrımını beynine kazımıştı. Çoğu gece onu arzulayıp kendini tatmin etmeye bile çalışırdı. Bu gözü dönülmüş istikrar Beyna' nın zaman zaman psikolojik sorunlarını ortaya çıkarırdı. Çağının eski sevgilisi Gül, bir proje ilişkisi olsa bile ondan haz etmez ve okulda zavallı kıza işkenceler ederdi. Çağın bunu öğrendiğinde tabi ki Beyna'ya cezası ağır oldu. Üç gece karanlık bir hücre de fareler ve hamam böcekleri ile birlikte zaman geçirdi. Ancak yine de Çağına olan ilgisi azalmadı. Aksine katlanarak çoğaldı.
Şimdi ise karşısında gördüğü bu yüce genç Çağın Akay, ıslak bir kedi yavrusuna dönmüş, Beyna' nın merhametine kalmıştı. Vücudunu derinden temizleyerek göz yaşları içerisinde kaldı Beyna. Çünkü Koca dağı yaralanmış hasar almıştı. Ani gelen telefon sesi ile irkildi. Elinde ki bezi kovanın içerisine koydu. Arayan korumasıydı.
''Efendim'' ''Zamanlama konusunda seni uyarmam gerek. Ne oldu? Söyle çabuk!'' ''Efendim kusura bakmayın. Acil olmasa sizi rahatsız etmezdim.'' ''Uzatmadan söyle hadi!'' ''Dediğiniz kişi hakkında öğrendiğim, önemli bir husus var'' ''Yani? Sonuç?'' ''Bunu kendiniz görmelisiniz'' dedi koruma. Beyna cevap vermeden telefonu kapattı. Güneş yavaş yavaş ağına düşüyordu. Hakkında edindiği bilgiyi, şu an her şeyden çok merak ediyordu ancak Çağını bu şekilde bırakamazdı.
''Buradan çıkmalıyız. Bana tutunabilecek misin?'' Çağın Beyna' nın yardımıyla ayaklandı ancak daha sonrasında kendi ayaklarının üzerinde kalarak ilerlemeye devam etti. Mahzenden dışarıya çıktıklarında, Çağın gökyüzüne bakarak derin bir nefes aldı. Nefes aldıkça canı yanıyordu. Aldırış etmedi. Ailesi karanlığın içerisine onu gömmüştü. Ancak o karanlığın içerisinde bile özgür olmayı tercih etti. Gökyüzüne çıkmak onu sakinleştirdi. Az sonra yanlarına siyah cip ile Ejder Akay geldi. Bu kez yine gerildi. Beyna kolundan tutarak onu sakinleştirmek istedi. Fakat kolunu bir çırpıda Beyna' nın elinden kurtardı. Arabadan inen Ejder, oğlunu süzerek ağır ağır yaklaştı.
''Umarım dersini almışsındır, sevgili oğlum'' dedi kinaye yaparak. Gözlerini Çağından bir saniye olsun ayırmadı. Çağın tek kelime bile etmeden bakışlarını başka yöne çevirmiş dile getireceği bir söz bulamamıştı. Sinirinden dişlerine baskı uygulamış, babasına karşı sabrını sınamanın en büyük sınavını veriyordu. Ejder Akay hiç istifini bozmadan devam etti konuşmasına.
''Sana iki gün müddet. Kendini toparlıyorsun. Hafta sonu Yarasaların Üye kurulu geliyor. Hem Gümüş Kuyuyu ziyaret edecekler. Hem de dolunay gecesi için yeni takım liderini tanımaya. Yani seni.'' dedi.
''Hiç şüphen olmasın baba. Bizzat orada hazır olacağım'' dedi Çağın Akay. Bunu demeyi elbet istemezdi. Ancak başka çıkar yolu yoktu. Dün gece yaşadığı işkenceden sonra da hiç kalmadığını anlamıştı. Emir ne ise onu yerine getirecekti. Nihayetinde onu bu yaşa kadar getirenlerde Ailesi ve örgütün kendisinden başkaları değildi. Şimdi sıra Çağındaydı. Kendi ispat edip Yemin Ayininde ona isteneni yapacaktı. Bir kez daha bir masumun kanı o akşam akacaktı. Araya giren Beyna amcası Ejder Akay' döndü. ''Hiç şüphen olmasın amca'' duraksadı. Ejder Akay karşısında amcası olarak değil sahibi gibi bakıyordu. '' Yani efendim demek istedim. Çağın o akşam için hayalinizden bile daha iyi hazırlanmış olacak.'' dedi gözlerini kaçırarak. Ejder Akay tam da lafın üzerine konuşmasına ekledi. ''Sende hazırlansan iyi edersin. Üyelerden biri seninle özel olarak ilgilenmek istiyor.''
Çağın Beyna' ya doğru baktı içli içli. Çünkü o akşam bedel ödeyecek olan sadece kendisi değildi. Örgüt üyelerinin ziyarete gelmesi, hepsi için dolunay gecesinden önce yaşanacak ufak bir ön hazırlık anlamına geliyordu.
**************************
Sabahın erken saatlerinde Güneş ve Çisem ilk iş hastane ziyareti oldu. Faruk' un odasına doğru ilerlerken, odasının kapısında görevli iki polisi gördüler. Kapının önünde nöbet tutuyorlardı. Komiser Salim işini sağlama almıştı. Yaşananlardan sonra Faruk' un başına bir şey gelmemesi birinci öncelik olmuştu. Güneş polislerin önüne gelip içeriye girmek istedi. Ancak buna engel olundu.
''İçeriye giremezsiniz'' dedi polisin biri sert bir dille.
''Beyefendiyi görmemiz lazım. Şu an görüş saati içerisindeyiz'' dedi Güneş.
''Nesi oluyorsunuz'' dedi Polis kızları süzerek.
''Arkadaşımızın babası oluyor kendisi.''
Polis şüpheyle süzdü Güneşi. Güneş kesin bir ifade ile gözlerini kırpmadan kendisini süzen polisi izlemeye devam etti. Burada devreye Çisem girdi. ''Ölen kızı için anma töreni yapacağız, kendisinin onayını almamız gerekiyor''. Çisemin söylediği yalan ikna ediciydi. Güneş belli etmese de buna içerisinden sevinmişti. Çünkü yalan işe yaramıştı.
''Sadece biriniz girebilirsiniz'' dedi polis bu kez. Çisem, Güneşi işaret ederek içeriye girmesine müsaade verildi.
Güneş odaya girdiğinde, Faruk bey yarı baygın hasta yatağında yatıyordu. Serumda ki sıvı tane tane süzülerek damarına aktığını gördü. Kapıdan içeriye birinin girdiğini hisseden Faruk başını yavaşça Güneş' e doğru çevirdi.
''Geleceğini tahmin etmedim'' dedi yorgun sesiyle. Güneş bir adım daha yaralı adama yaklaştı.
''İyi misiniz?''
''İyi olmak için bir sebebim yok, ancak doktorlar yaralarımı iyileştirmek için yardımcı oluyorlar.'' ''Ben gerçekten çok üzgünüm. Erken gelebilseydim belki de.'' Güneş cümlesini tamamlayamadı. Çünkü oda gerçeği biliyordu. Onun yetişmesi de bu kötü senaryoyu değiştiremeyecekti.
''Belki de şu an burada yatıyor olmazdım değil mi?. Açık yürekli olmaktan korkma. Söylemen gerekeni direk söyle'' dedi adam. Güneş adama hak verdi. Uzun zamandır söyleyemeyip te içerisinde tuttukları zehirli bir sarmaşığa dönmüştü. Ancak şimdi bir adım daha o sarmaşıkları budamaya yakın görünüyordu.
''Faruk bey bildiğiniz her şeyi duymaya ihtiyacım var''
''Kemer Yakayı bilir misin? Hiç duydun mu?'' diye sordu adam. Güneş bunu ilk kez duyuyordu.
''Gümüş kuyunun kenar mahallelerinden biridir. Zamanında işlerine yaramayan Akaylara karşı taşkınlık çıkaran herkesi oraya sürdüler. Onlara ne devlet yardım etti. Ne de sivil toplum kuruluşları. Çünkü artık şehir onların himayesindeydi. Oranın halkı yıllarca sefalet içerisinde yaşadı.''
''Peki ama neden Faruk bey? Kemer Yakayı, Gümüş Kuyudan ayıran nedir?''
''Soykırım'' dedi adam hızlıca. Arada boğazının kuruluğundan tıkanıyor, kesik kesik öksürüp konuşmasına devam ediyordu. Öksürdükçe, darbe alan bedenin acısından inliyordu
''Yıllar önce soysuzlar bu şehre geldiğinde, emin adımlarla tüm şehri ele geçirdiler. Kemer Yaka hariç. Çünkü Kemer Yakalılar normal yaşam tarzına ait değiller. Gizli çeteleri olan, kendi adaletlerini kendi sağlayan gruplar ile dolu. Aslında bilgiyi ve kültüre çok düşkünler hepsi akıllı insanlar ancak Onlar uğradıkları kötülüğe isyan çıkarıp Akaylar' a karşı büyük bir direniş başlattı. İşte soykırım tam o sıra başladı. Gümüş kuyudan da Kemer Yakadan da çok kan aktı. Asıl soru Ölenlerin cesetleri bulunamadı. Özel arama kurtarma ekipleri dahi günlerce aradı ancak hiç biri yoktu.''
''Ne olmuş olabilir o cesetlere bir bilginiz var mı?'' diye sordu soğuk kanlılıkla Güneş.
''Cesetler yakıldı, taptıkları sözde Deccal' e servis edildi.'' ''Bir dakika ne anlamadım?'' Güneş duydukları karşısında şok geçirdi. Adam tekrar öksürmeye başladı. Bu kez bu öksürük şiddetlendi. Polis içerideki gürültüden dolayı içeriye girip ortamı süzdü. Faruk' un öksürüğü tüm koridora yayılıyordu. Araya giren polis; ''Ziyaret bitti, derhal terk edin burayı'' dediğinde, Güneş ters ters polise baktı. ''Lütfen bir saniye izin verir misiniz?'' deyip adama doğru döndü. Polis, Güneş' in kolundan tuttu. Kolunu sertçe kavradı. ''Küçük hanım. Bana zorluk çıkarmayın. Şimdi derhal burayı terk edin.'' diye göz dağı verdi.
Adam, öksürüğüne karışan son sözü Güneş odadan çıkmadan söyleyebildi. ''Oraya gitmelisin. Aradığın cevapların çoğu Kemer Yakada. Akaylardan kendini koru yoksa senin sonun olacaklar tıpkı kızım gibi'' dedi. Güneş zorla dışarıya çıkarıldığına sinirlenmişti. Polise döndü öfke ile baktı. ''Karşında bir bayan olduğunu hatırlatmak istemem. Ne bu? Eşkıya mısın?'' Polis, Güneş' in üzerine doğru yürüdü. Çisem aralarına girdi. Güneşi kolundan tutarak oradan uzaklaştırdı. Güneş daha henüz Akay ailesinin çemberinden giremezken, şimdi birde Kemer Yaka çıkmıştı. Elbette adamın dediğini yapacaktı ve oraya gidecekti. Ancak Kemer Yaka terk edilmiş başı boş bir semtti. Her türlü çetenin türlü oyunlarına kurban gidebilirdi.
******************************** Okul koridorunda hızlı hızlı koşturmalar telaşlar hakimdi. Ejder Akay'ın önemli bir konuda konuşma yapacağı kürsü hazırlanırken, görevli öğrenciler eksiksiz tamamlanacak konuşma programının detaylarını gözden geçiriyorlardı. Talya, okul gazetesinin bürosuna doğru ilerlerken tanımadığı bir yabancı arkasından seslendi. Dönüp arkasına baktığında Taha Talya ya doğru ilerliyordu. Soluk soluğa kalmış, söyleyeceği cümlelerini hafızasında toparlıyordu o sıra. "Kusura bakma, rahatsız ermek istemedim" dedi nazik bir ses tonuyla Taha. "Rahatsız değilim? Seni bir yerden tanıyor olabilir miyim?" Dedi Talya. "Taha Şenoğlu ben." Talya hala kim olduğunu çıkaramadı. "Çisem. Çisemin erkek arkadaşı." Diye ekledi. "Evet tabii. Şimdi oldu. En son ki baloda görünmüştünüz." Taha hazırlanabildiniz sevdindi. Herkes gibi oda Talya'yı medya önünde tanıyordu ancak yakından ilk kez görüyordu. Talyanın etkisi altında kalmıştı. Bembeyaz bir tene sahip, badem gözler ve açık yeşil Çimen misali gözleri ve kızıl saçlarıyla büyüleyici bir kişiliğe büründü Tahanın gözünde. Yarım gamzesi ve kıvrımlı ince bedeni Talya'yı özetleyen en bilindik özelliklerindendi.
"Bu arada saçların güneş ile bütünleşip harika bir görünüyor. Gözlerim kamaştı" Taha resmen o anda Talya' ya büyülenmişti. İlk kıvılcım onun yüreğine düşmüştü. Bu Taha için başlangıç olacaktı. Talya samimiyetle gülümseyip, ellerini saçlarına götürdü. "Teşekkür ederim. Ama sanırım bunu söylemeye gelmedin yanıma öyle değil mi?" Dediğinde Taha esas gerçeğine odaklandı. "Aslında konu mühim. Çisem ile ilgili" dedi. "Seni dinliyorum" dedi Talya. O sırada Taha'nın deniz mavisi veyahut gökyüzü kadar berrak ve mavi olan gözlerine daldı. Canlı ve ışıl ışıl göründü gözlerine. Hayran olmamak elde değildi. Tıpkı Taha gibi Talya da bu adamdan iyi enerjiler alıyordu. Zaten Talyanın aradığı iadesi erkek tipi tıpkı Taha tarzındaydı. Sarışın be mavi göz vazgeçilmeziydi Talya'nın.
"Çisemin başı belada. Onu durduramıyorum. Levent Akay ile ilişkisi var." Duyduğu karşısında ne diyeceğini şaşıran Talya kaşlarını çattı. "Sen ne dediğinin farkında mısın?" "Evet farkındayım. Hiç olmadığım kadar. Ona yardım edemiyorum, bana izin vermiyor. Belki sen bana yardım edebilirsin". Talya öfkelendi. Bu kadarını beklemiyordu. Ancak bunun gerçek olma olasılığını da düşündü. "Sana neden yardım edeyim. Bu saçma iddiaların için mi?" "İddia mı?" Taha elinde ki telefonundan video kaydı açtı. Video da Çisem ve Levent Akay'ın otel odasından çıkan görüntüleri vardı. Bunu o otelde çalışan arkadaşı gizli gizli çekmiş Taha' ya göndermişti. Videoyu izleyen Talya, tepkisizdi. Ancak şaşırmıştı. Amcasından böyle bir şeyi bekleyemezdi. Fakat dolunay gecesi aklına geldiğinde duraksadı. Fakat dolunay gecesi için neden Çisemi kurban seçmişti. Çünkü yıllar önce Levent Akay ve Çisemin babası arasında bir antlaşma sağlanmış, Çisem' e her ne koşulda olursa olsun dokunulmaması istenmişti. Düşünceleri beynini yordu. Kafasını ovuşturdu. Tekrar Taha ile göz göze geldi. "Üzgünüm sana yardım edemem". Taha bu itiraza karşı geldi. "Lütfen ondan kurtulmam için yardım et." Talya şimdi daha da öfkelendi. "Sevgilinle aranda ki soruna ben karışamam. Bu video ile ne yapmamı istiyorsun. Gidip amcama kafa mı tutayım. Engel mi olayım. Bu iş beni aşar. Sorunlarınızı kendiniz halledin. " diye çıkıştı.
Az sonra tüm koridorda Ejder Akay'ın sesi yankılanmaya başladı. Uzunca konuşması başlamıştı. Talya, toplanan kalabalığa doğru ilerledi. Taha elinde ki video ile bir başına kalmıştı. Aslında kendisi de ne yapacağını bilemiyordu. Uzun zamandır gözetlediği Talya dan hoşlanıyordu. Bunu bir bakıma bir araç olarak kullanmak istedi. Fakat ileride başına büyük bir sorun açacağının farkında değildi. Ejder Akay itina ile okulda ki öğrencileri selamlayıp, hafta sonu için Gümüş Kuyuda yaklaşan Yeni yıla dikkat çekti. Okul için Dünyanın ileri gelen profesörlerinin ve bilim insanlarının ziyarete geleceğinden bahsetti. Üç gün üç gece sürecek olan etkinlikten bahsetti. Herkesin gözü mutluluktan parıldıyordu. Tüm öğrenciler kendi geleceğinin ilk basamağı bu aydın insan topluluğu ile tanışma olacağı sevinci ile mutluluk çığlıkları atmaya başladılar. Az sonra kalabalığa karışan Güneş, Ejder Akay' ı pür dikkat dinledi. Her fakülte için uzman kişilerin ziyarete geleceğini haber eden Ejder Akay coşku ile konuşmaya devam etti. Çisemin yüzü asılmıştı. Güneş bunu fark edince gerildi. Ortada türlü dolapların döndüğünü anlaması zor olmadı. "Hepsi reklam esas amaçları başka" dedi Çisem. "Neyi amaçlıyorlar" diye sordu Güneş. Çisem kaşlarını çatıp Ejder Akay'a doğru bakarak devam etti. "Büyük oyunlarını" diye noktaladı. Gümüş kuyu o hafta sonuna doğru ilk sınavını verecekti. Dolunay yaklaşırken. İlk ayin gecesinin çanları Ejder Akay tarafından okul kürsüsünde çalındı. Tabi bunu bilenler hazırlığa başlamıştı. Ayin için örgüt üyesinin gözüne girmek için her türlü vahşete hazırdı. Karşılığında kendilerine iyi bir hayat bahsediliyordu. Zenginlik ve gösteriş. Hepsi sefil hayatlarının bedelini bu gece ödeyecekti. Bilmeyen kısım ise coşku ile o gecenin gelmesini iple çekiyordu. Bunun gelecekleri için işlerine yarayan en büyük referans olarak görüyorlardı. Buna engel olmak imkansızdı. Çünkü o üç gün şehre devlet büyükleri, medya basın grupları ve etkinlikler baskın gelecekti. Akaylar mensuplarının be Yarasa örgütünün kuralsız kuralları bir kez daha boy gösterecekti. ***********************
Akayların koruluğunda sessizlik hakimdi. Aile bireyleri okulda Ejder Akay' ın muhtemel konuşması ve duyurusu için erken hazırlanmış evden çıkmışlardı. Çağın yaşadıklarından yorgun düşmüş, yatağında başıboş oturuyordu. Beyna kontrol etmek için odasına geldiğinde onu sert bir dille rahat bırakmasını istemişti. Beyna bir kez daha Çağın tarafından reddedilince kendi odasına geri döndü. Bayan Akay Ailenin en söz dinleyen, sadakatinden şüphe ettirmeyen gözde kızıydı. Ejder Akay onu en otoriter şekilde yetiştirmiş ve en sonunda gözü kara asi bir kız kişiliğine bürünmüştü. Ancak onunda kendine ait zaafları vardı. Beyna'nın ruhuna iyi gelen dans etmekti. Müthiş bir dans koreografisine sahipti.
Evde kimsenin olmadığını fırsat bilip üzerinde ki kıyafetlerden kurtulmuştu. Şimdi anadan üryan kalmıştı. Çırılçıplak odasının içerisinde kendini tatlı bir rüzgar gibi savuruyordu. Masasının üzerinde ki mumları teker teker yaktı. Ardından odanın içerisinden en sevdiği plağı çıkarıp çalmasını bekledi. Klasik müziğin notaları vurgulandıkça dans etmeye devam etti. Öylesine kendini savuruyordu ki sanki gökyüzünde, kuşun kanat çırpınışı gibi naif ve hızlıydı. Aynanın karşısına geçti ve kendini ve bu hoyrat dansını seyretmeye koyuldu.
Saçlarını bir sağa bir sola dağıtıyor, dağıttıkça kalçasını önce ileri sonra geriye doğru yönlendiriyordu. Gözlerini kapatıp Çağını düşünmeye başladı. Bu dansı onunla birlikte etme hissi ruhunu arşa yükseltiyordu. Hayalinde ki Çağın onu kollarının arasına alıp havaya kaldırıyor ardından bacaklarını beline sabitleyip onu kucağında tutuyordu. Çağının tenini hissedip kendi tenine baskı uyguladı. Hayalide olsa, gerçeğe yakın duruyordu o an. Parmaklarının üzerinde ileriye doğru gidip durdu. Şimdi ise iki adım geriye döndü. Bedenini yay gibi gerdi. Kollarını havaya kaldırıp sanki elinde elmas gibi kıymetli bir eşyayı tutuyor edasında hafifçe avuçlarını birleştirdi. Ellerini aşağıya indirirken dizlerini büküp yere doğru eğildi. Ardından keman sesi yükseldi. Ruhu şimdi hayalinde ki adamla yani Çağın ile ettiği dans sayesinde daha da özgürdü. Kendini yatağa doğru hafifçe bıraktı.
Gözlerini usulca açtı. Çağını düşlemek bile onda kontrol edemediği libidosunu nüksettirdi. Çalan müziğin yumuşak tonları ellerini bedeninde gezdirmesine neden oldu. Bedenini müziğin akışı ile gevşetti. Çağını düşleyerek kendini tatmin etmeye başladı. Zevkin doruklarını yaşadığı saatlerdi onun için. Evde yayılan müziğin keman sesleri bir kaç odanın ilerisinde Alp' in odasından geliyordu. Kendini tatmin edeni biri daha vardı. Ancak bu kez acısı ile yapıyordu bu tatmin duygusunu. Sanki ufak bir çocuğun elinden alınıp gitmesi gibi yaşanılan hayal kırıklığı ile vuruyordu notalara. Alp zor bir çocukluk geçirmişti. Yaşadıkları onu hep dışarıya, tanımadığı yabancılara itiyordu.
Yaralarını başkaları ile sarıyordu. Soğuk ve ilgisiz ailesinin boşluğunu dışarılarda aramıştı ömrü boyunca. Şimdi elinde avucunda hiç bir şeyi kalmamıştı. Gitmesi için bir günü kalmıştı. Yeni hayat yeni yaşam diye sevinemiyordu. Orada Örgütün elinde bir kukla gibi olacak ve makine gibi istenileni yerine getirecekti. Sürekli doktor kontrolünde olacak, her bir detayı ailesine rapor edilecekti. Çünkü onun hayatı bundan ibaretti. Ailesinin karanlık yaşantısı üzerine çarşaf gibi serilmişti. Gözyaşları içerisinde çalmaya devam etti. Öylesine kendini kaptırmıştı ki odasına Çağının girdiğini dahi hissetmedi. Çağın bu melodinin akışına kendini bırakmış belki de oda yaşadıklarının dışa vurumu' nu Alp' in çaldığı kemanın tellerinde bırakıyordu. Sessizce bitirmesini bekledi.
Keman sesi ruhuna iyi geldiği gibi vücudunda ki yaraları' da unutmasını sağladı. Bir nebze de olsa rahatlamıştı. Alp, Çağının gölgesinden anladı. Arkasında onu izlediğini fark etmiş olsa da çalmaya devam etti. Notayı durdurdu. Sessizlik yayıldı odanın tüm duvarlarına. Alp ayakta asılı kalmış gibi durmaya devam etti.
''Lütfen devam et'' dedi Çağın.
''Yapamam.... yapamam'' diyebildi Alp.
Arkasını döndüğünde, Çağının son halini gördü. Çağın mağrur bir halde görünüyordu. Heybetli vücudunun aksine gözleri yaralı bir çocuk gibi izliyordu kendisini.
''Cezalandırılmışsın'' dedi Alp. Ancak hiç şaşırmadı. Bunlar Akaylar için en yumuşak cezalandırma bile sayılabilirdi. Kendisi' de bu duruma alışıktı. En son ceza almamak için kendi kendisine zarar verip tuvalette yarı baygın düşmüştü. Babası Levent Akay da bu olaydan sonra acısını elbette ki ondan çıkarmıştı. Alp' te bu cezaya alışıktı. Yıllarca bu şekilde büyütülmüşlerdi. Kızlara şiddet yerine üç gün karanlık bir hücrede aç bırakılıyordu, tek fark buydu. Ataerkil sistemin kızlar üzerinden tek uysallığı sayılırdı ceza konusunda. Alp bu cezaları tekrar yaşamamak için her defasında kendisine şiddet uygulardı. Hatta bir keresinde öylesine bu şiddeti abartmıştı ki az kalsın canından olacaktı. Koluna saplamak istediği bıçak göğüs kafesini teğet geçmişti. Derin bir yara ile kurtulmuştu. O günleri yaşamaya hiç niyetli değildi. Ancak New York' a gitmeyip babasını dinlemezse tekrar aynısını hatta daha korkuncunu yaşayabilirdi. Belki de vücudu bu ıstırabı kaldıramayıp son nefesini bile verebilirdi. Zaten canı ailesinde senetli sayılırdı. İtaat et ve yaşa. Sıradan bir insan olmayı dilerdi. Bir işi olsun kendi evi ,kendi hayatı, kendi sorumlulukları, kendi aşkı... Hepsi ulaşılamaz gökyüzünün ucunda savrulup giden hayallerdi.
Çağın yavaşça yanına doğru yaklaştı. Gördüğü kadarıyla acı ile donanan sadece kendisi değildi.
''Senin neyin var?''
''Ailem beni gönderiyor. New York' a. Benden bir bok olmayacağını anladılar. Örgüt kontrolünde eğitim alacakmışım.''
''Örgütün kuralları sert. Acımaları yok neden böyle bir karar aldılar'' dedi Çağın. Alp gülümsedi. ''Sert kurallar. Bu çok ironi oldu sanki Çağın. Biz zaten bu evin içerisinde de bu kurallara tabii değil miyiz? Şu haline bak. Kalkmış birde sert kurallardan bahsediyorsun. Biz her gün burada yaş almıyoruz. Ölüyoruz.'' Çağın Alp' e sonuna kadar katılıyordu. Dedikleri o kadar doğruydu ki her gün kendi aileleri tarafından yok olmaya doğru gidiyorlardı. Çünkü kendilerine ait söz hakları ve de yaşam hakları yoktu.
''Güneş'' dedi Alp ve devam etti. ''Ona zarar verme. Onu da diğerleri gibi harcama'' dedi. Çağın şaşırdı. Güneş ile aralarında yaşananları Alp bilmiyordu oysa. Üstelik aileleri tarafından Alp ve Güneşin sözde tanışma merasimi yapılacakken, Alp' ten gelen itiraf onu oldukça şaşırtmıştı.
''Sen Güneş hakkında ne biliyorsun?''. Alp gelen soruyla derinden güldü. ''O sana aşık. İkimizin bir planı vardı ancak sana olan aşkından dolayı gözünü kararttı. O seni tercih etti. Tekrar ediyorum ona zarar verme''
''Neden böyle bir şeyi yapacağımı düşünüyorsun'' diye sordu Çağın.
''Çünkü onu da diğer projelerin gibi karanlık işlerine alet etmeni istemiyorum''
''Neden böyle bir şey yapayım?''
''Güneş de Proje değil mi. Gelen dosyada ismini gördüm. Bir kum torbası gibi bertaraf edilecek. Bunu ona sen yapmayacak mısın tıpkı diğerlerine yaptığın gibi'' dediğinde. Çağın, Alp' in ağzını avucu ile sert bir hareketle kapattı. ''Sus, devam etme. O proje değil. O çok farklı. Ancak artık ona yakın olamam. Tek bir hatamda kendimle beraber onu' da yakarım. O zeki biri buradan kurtulmanın bir yolunu bulacak.'' dedi Çağın.
Alp gülümsemeye devam etti. ''O zaman elini çabuk tutsa iyi olur. Çünkü Anka ve Annem çoktan Güneşin biletini kesmek için planlara başladılar. Bunun için Talya' dan yardım istedim ancak reddetti. Bir şeyler yapmalısın. Ben yapmak istedim. Ama artık çok geç, buradan gidiyorum. Zaten Güneş de benden uzak kalmayı seçti. O yüzden burada görev sana düşüyor. Seni seven birine bu zulmü çekmesine izin verme.'' diye son cümlesini söyledi Alp. Buna rağmen Çağından hiç bir karşılık gelmedi. Çünkü bundan sonra yaşayacakları artık onunda kontrolünde olmayacaktı.
******************
Akşam saatlerine doğru sınıftan ayrılan Güneş, büroya uğradı. Büroda kimse kalmamıştı. Günün gazete başlıklarını inceledi. Her zaman ki gibi genel geçer konular ve tabii ki hafta sonuna gelen sözde aydın bir kaç siyasetçi ve bilim insanlarının kültür buluşması adı altında toplanan yandaş haberler bulunuyordu. Hepsini Talya' nın yazdırdığı aşikardı. Yarından tezi yok gazetenin yavaş yavaş alt mesajlar veren köşe yazısına başlayacaktı. Böylelikle Akaylara karşı ilk tepkisini ortaya koyacak hem dikkat çekmeyecek hem de akıllarda soru işaretleri yaratacaktı. Ancak kafası o kadar bulanıktı ki. Çağından henüz haber yoktu. Telefonu dünden beri kapalıydı.
Diğer yanda Faruk beyin söyledikleri ve Kemer Yaka, dersleri, gazete başkanlığı, Çisemin yaşadıkları, Alp. . . Hepsi arapsaçına dönmüştü. Omuzlarında ağır yükler taşıyordu. Tabii hapse giren eski gazete başkanı Ender' i unutmamıştı. O olayın daha gün yüzüne çıkmadığının farkındaydı. Adam kendisini resmen tehdit etmişti. Zaten gerçek katil olmadığı' da belliydi. Onunla ilgili öğrenebildiği tek şey çocuk tacizcisi olmasıydı. Katil olmasa bile bu yüzden bile o hapishanede çürümeye mahkum edilmeliydi diye düşündü. Düşündükleri ve üzerinde ki yüklerin ağırlığından nefesi daraldı. Terasa çıkıp derin bir nefes aldı. Annesini aramak için telefonu cebinden çıkardı. Tam o sıra Çisemden mesaj geldi.
ÇİSEM' den mesaj: Leventleyim. Bu gece gelmeyeceğim. Dikkatli ol eve geç kalma--- Çisem kaldığı yerden Levent' i içten içe bitirmeye ant içmişti. Şimdi de bunu devam ettirecekti. GÜNEŞ' den mesaj: TAMAM. SENDE DİKKAT ET. ŞÜPHELENDİĞİN BİR ŞEY OLURSA HEMEN MESAJ AT-- diye karşılık verdi Güneş. Daha sonra tekrar annesini aramaya yeltendi ancak numara meşguldü. Eve gittiğinde aramayı planladı. Okuldan çıkıp eve doğru adımlarını hızlandırdı. O sıra tekrar Çağını aradı. Fakat yine telefonu kapalıydı. Başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Haklı bir korku sayılırdı bu. Ejder Akay karakolda Çağına hiç iyi gözle bakmamıştı. Zarar verecek gibi durduğunu fark etmişti Güneş. Yağan yağmurun hızlanmasıyla Güneş'de adımlarını hızlandırdı. O kadar düşünce sarmalına kapılmıştı ki yağan yağmuru hissetmemişti. Yoldan ticari taksinin gelmesini bekledi. Ancak gelen taksilerin hepsi doluydu. Olduğu konum tepede olduğundan çok ta fazla araç gelip gitmiyordu.
Okuldan oldukça geç bir saatte çıkmıştı. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamadı. Şehrin merkezine kadar yürümek zorundaydı. Neredeyse sırılsıklam olmuştu. Yağmur suyu ile ıslanan vücudu şimdi tüm kıvrımlarının gözükmesine neden oldu. Havanın güneşli olmasına aldanmıştı. Oysa kış ayında ince bir hırka ile dışarıya çıkmaması gerektiğini son anda idrak edebilmişti. Şehrin merkezine doğru hızlı hızlı yürürken ardından gelen bir arabanın olduğunu anladı. Güneş arkasını dönüp arabaya baktığında, buğulanan camından içinde ki kişinin kim olduğunu anlayamadı. Silecekleri sağa sola döndürürken aracın içinde ki şüpheli arabanın farlarını yaktı. Yanan farların ışığı, Güneşin gözlerinin içini acıttı.
Gözlerini kısıp elini bakış hizasına doğru getirdi. İçinde bir korku ile ürperdi. Derhal oradan uzaklaşmalıydı. İçinde ki ses sadece KAÇ dedi. Topuklarına verdiği yükle koşmaya başladı. Ardında ki araç onun aksine ağır ağır Güneşi takip ediyordu. Kalp atışları hızlandı. Korkusu bedeninde kan akışının hızına karışmıştı. Ecel teri dökercesine vücut ıslaklığına şimdi birde ter damlaları da karışmaya başladı. Takip altında mantıklı düşünmeye çalışsa da bu oldukça zor geliyordu. Islanan saçları koştukça yüzüne sertçe çarpıyordu. Taktik uygulamak istedi, karşısında ona doğru gelen gence, tanıdığı biri gibi ilerlemeye başladı. Yalnız olmadığının mesajını vermek istedi onu takip eden yabancıya karşı. Genci durdurup saati sordu. Araba arkasından yanına kadar geldi. Saatin akşam sekizi geçtiğini öğrenen Güneş, genci laf kalabalığı yaparak oyalamaya çalıştı. Araba yavaş yavaş ilerlemeye devam etti.
''Şey... Ben Şehir merkezine nasıl gidebilirim'' dediğinde aynı anda arabaya odaklandı Güneş. Karşısında ki genç bir sorun olduğunu anladı. ''Siz iyi misiniz?'' diye sorduğunda. Görüş hizasından kaybolan arabayı görünce bir nebze içi rahatladı. Güneş teşekkür edip gencin yanından ayrılarak merkeze doğru ilerlemeye devam etti. Neredeyse merkeze az kalmıştı. Şehrin ışıkları görünmeye başlamıştı. Uzun karanlık bir yolun içerisinde ilerlerken, arkasından gelen aracın takibi altında olduğunu gördü tekrar. Araba Güneşin tam arkasındaydı. Güneş ardına bakmadan son sürat koşmaya başladı. Aynı hızda ardında ki araçta ona doğru ilerliyordu. Dar sokakların arasında sıkışıp kalmış, ardındaki takibin izini kaybettirmek için yol aramaya başlamıştı.
Islanan saçlarını topladı. Mantıklı düşünmeye çalıştı. Yolun sağından doğru ilerlemeye karar verdi. Fakat planı onu yanılttı, araç bu kez önüne çıktı. Aracın içinde ki farlarını yanıp söndürüyordu. Güneş farlara bakmak istemese' de bu pek mümkün olmuyordu, dikkati dağılıyor ve ona doğru gelen yabancıya yakalanma riski artıyordu. Araba yağmurda ıslanan tekerleklerin yerden kaydırarak hızla Güneşin üzerine sürmeye başladı. Güneş de aynı istikamet arabaya doğru hızla koşmaya başladı. Birbirlerine karşı Büyük çarpışmanın sinyalleri çalıyordu. Aralarında ki mesafe daralmıştı, son dakikada kendini sol tarafa doğru savuran Güneşin uyguladığı taktik işe yaradığına sevindi. Araç kontrolsüz şekilde yanından kayıp gitti. Bu kez ters istikamete doğru koşmaya başladığı. Gördüğü ilk sokaktan girip ilerlemeye başladı. Ancak yolun sonu gelmişti. Girdiği yer çıkmaz sokaktı. Tel örgülerle örülü duvarı asla ama asla geçecek gibi durmuyordu.
İçerisinden geri sayıma başladı. Bu sayede mantıklı düşünebilirdi. Tekerlek sesleri çok yakınından geldi. Çıkmaz sokağın girişine araba çoktan yanaşmış ve oradan kaçmasını engellemek için sokağın girişine çapraz yanaşmıştı. Güneşin teslim olmaktan başka şansı kalmamıştı. Son kez aracın içinde ki kişiye baktı. Gözleri korkudan yuvalarından fırlayacak kadar iri ve göz bebekleri endişe ile ufacık kalmıştı.
Belki de bu görüp görebileceği son şeydi. Ya da hayatının son gecesiydi.
Bölüm sonu
Okuduğunuz için Teşekkürler :) |
0% |