Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Bölüm 17-Karanlık Odalar

@cangzek

Akay Konaklarında bu geceye, parlak şamdanlar, ışıldayan avizeler, özen ile hazırlanmış şık yemek masaları, gramofon' da çalan huzurlu plaklar, tutku ile edilen danslara kahkahalar eşlik ediyordu .

 

 

 

Üyelere ve eğitimcilere eşlik eden öğrenciler, geleceğe yakın kariyer planlarını hasbihâl ediyorlardı. Tam da o sıralarda Yarasa Cemiyetinin kurul üyesi az sonra kendisi için hazırlanan özel odaya giriş yaptı. Kamufle olmak için üzerine özenle seçtiği gösterişli parlak kıyafeti bu gece için oldukça iddialı görünüyordu. Akay kadınları gelen misafirler ile ilgilenirken, Akay erkekleri bu yüce örgütün özel üyesini ağırlıyorlardı. Karanlık odayı sadece kırmızı ve mor renge çalan loş ışıklar aydınlatıyordu.

 

Adam, yüzünde ki maskesini dikkatle çıkardıktan sonra, huzurunda bekleyen Akay erkeklerine sadece kısık gözleri ile kısaca süzerek selamladı.

"Sonunda yine birlikteyiz evlatlar" dedi boğuk sesi ile. Ejder Akay parmağını şıklatarak, başkanlarına hizmet edilmesi için komuta verdi. Hizmetli odaya girdiğinde, elinde tuttuğu tepsiyi itina ile taşıyordu. Kurul üyesi için hazırlanan orta derecede pişen kaz eti ve sıcak şarap servisini yaptı. Başkanın özellikle istediği başlangıç buydu. Gelen hizmetli manidar bakışları ile adama doğru eğildi. Adam şehvetle kıza baktı. Onu baştan aşağıya kokladı. Aç bir yırtıcı iştahı ile üzerine abanacak gibi duruyordu. "Bu gece uzun olacak desenize" deyip manidar ifade ile kahkahayı bastı. O sıra gözlerini hizmetli kızdan bir an olsun ayırmadı.

 

 

 

  

"Sen burada kal" diye emretti. Hizmetli kız önce Akay erkeklerine baktı. Gelen emre onaylarının olup olmadığını öğrenmek istedi. Ejder Akay başı ile onayladı. Örgüt üyesi Kenan elini hizmetlinin çenesine götürdü. "Ürkek bir ceylan gibi titriyorsun. Rahatla güzelim" dedi. Ejder Akay'a odadan ayrılmaları için kardeşlerine komuta verdi. Ardından Başkan, odada ki tüm güvenlik kameralarının açılmasını ve bu gece gelenleri ve töreni izlemek istediğini söyledi. Levent Akay kameraları tek tek açtı. Odadan ayrıldıklarında üç Akay kardeşler birbirleriyle usulca bakıştılar. Loş odada hizmetli ile kalan Kenan, yemeğini afiyet ile yemeğe başladı.

 

Aynı anda hizmetli kızı göz hapsine aldı. Korkudan titreyen kızcağız istemsizce baş parmağının etlerini soyuyordu. "Üstündekilerden kurtul" dedi Kenan. Kıyafetlerini çıkarması için talimat verdi. Kız şaşkınlıktan sağa sola bakındı ama nafileydi. Henüz Akaylar için çalışmaya başlayalı aylar olmuştu fakat düzenlerine alışmak zordu. Üstelik ilk defa böyle bir geceye şahitlik ediyordu. Öncesinde Akay kadınları tüm çalışanları bilgilendirilmişti fakat böylesini henüz beklemiyordu. Adam oturduğu yerden ağır ağır kalktı. Gözlerinde derin bir ulaşılmazlık ve itaatkar bakışlar belirmişti. Hizmetli üzerindekileri gelen komuta ile çıkarmaya başladı. Çaresiz ve şaşkın halde kendini bu yaşlı adama teslim etmeye hazırlanıyordu. Adamın haince planları her halinden belli oluyordu. Keyifle kızı seyretmeye devam etti.

 

Masumların çaresizliği güçlülerin kontrolü altında ilerliyordu bu akşam. Salonda tören konuşmasını yapan Ejder Akay, gelen misafirlere sınırsız eğlence ve keyif veren bir kutlama bahşetmişti. Gümüş Kuyu halkının yarısı bu törenden haberliyken, diğer yarısı henüz başlarına gelecek felaketten bir haber bu akşamın tadını çıkarıyordu. Salon kapısı gürültülü bir şekilde açıldı. Gösteri grubu içeriye girmişti. Dansçılar üzerlerinde kırmızı ile karışık siyah cübbeleriyle gölge gibi dans alanına doğru ilerledi. Gösteri sırası onlardaydı. Işıklar yanıp söndüğünde, coşkulu müzik eşliğinde gösterilerine başladılar. Kızlı erkekli bu dans grubu izleyenleri hayrete düşürüyordu. Ellerinde ki Hac işareti simgesine benzer semboller ile onları izleyenleri adeta hipnoz etkisi yaratacak kadar büyülüyorlardı.

 

 

 

Salonun balkon kısmından geceye şahitlik eden Beyna Akay kadehini yudumladı. Her sene şahit olduğu bu törende, bu kez güç onun elindeydi.

 

 

 

Önce ki törenlerde üyelere hizmet eden oyken, şimdi ona hizmet edilecekti. Hem de bu salondan bir yabancı tarafından. Ancak önce planlar işlendiği gibi devam etmeliydi. Gözleri bir an Çağını aradı. Uzunca etrafına baktığında, karşı lobide gelen üyeler ile konuşuyordu. Hatta öyle ki üyenin biri neredeyse onu gözleri ile yiyordu. Bu gecenin haricinde yaşanacak bir hadise ise Akay ailesi üyelerinden biri Yarasa Cemiyetinin düzenleyeceği dolunay gecesinde, Takım lideri seçilecekti. Gelen üyeler, muhtemelen bunun raporunu da örgüte verecekti. Bu gecenin adayı Çağın ve Bora olmuştu. Beyna şunun farkındaydı ki; bu gecenin galibi Çağın olacaktı. Gördükleri karşısında yerinde durmaktansa, Çağının yanına doğru ilerlemeye başladı. Lobide onlara doğru ilerlerken, salonda yüksek müzikten dolayı, telefonun çaldığını zor da olsa duyabildi. Tek hamle ile yanıtladı.

 

''Kimsin?''

 

''Beni nasıl tanımazsın.''

 

''Sarı yılan'' diyerek öfkelendi Beyna. Bu gece Güneş' in onu arayacağını aklının ucundan bile geçirmemişti.

 

''Ah yapma! Senin yılanlığın yanında ben hafif kalırım.'' dedikten sonra keyifle güldü Güneş. Ardından devam etti. ''Hani bana bir teklif sunmuştun. Hatırlıyor musun? Ya da dur ben sana hatırlatayım. Ya buradan gidecektim. Ya da Çağından sonsuza dek uzak duracaktım.''

 

''Evet ezik, hala düşünüyor olmana şaşırdım.''

 

''Bir karar verdim Beyna''

 

''İki şıktan birini seç ezik.! Ama benim istediğim buradan defolup gitmen olur''

 

''Doğru. Bir şık seçtim. C hiç biri. Buradayım kalıyorum ve Çağını kendime yakın tutmak için elimden geleni yapacağım. Sizin nasıl biri olduğunuzu daha iyi anlamasını sağlayacağım. Yani günü geldiğinde buradan defolup gidecek olan sen olacaksın.'' dedi Güneş. Konuşmasında ki iddialı tavrı, bir şeyleri lehine çevirmişti. Bu durum Beyna' nın hiç hoşuna gitmedi.

 

Bedeni öfke ile titredi. Sinirden dişlerini alabildiğince sıkmaya başladı. Eğer karşısında Güneş olsaydı, onu çoktan öldürmüştü. Buna hiç olmadığı kadar emindi. Üstelik bu gecenin özeti 'de buydu. Zaten bir kan akacaktı. Bu Güneş'in kanından başka olamazdı onun için. ''Sen neden bahsediyorsun. Sürtük. '' diye çıkıştı.

 

''Hakkınızda her şeyi biliyorum. Şu an yaptığınız iğrenç töreninizi de öyle. Elimde ki deliller gün yüzüne çıktığında, karanlık hücreyi boylayacaksın. Ha pardon. Sen zaten buna alışıksındır'' deyip Beyna' nın suratına kapattı.

 

Beyna duydukları karşısında kan ter içinde kaldı. Güneş ona karanlık zindanları hatırlattı. Tıpkı cezalandırıldığı zaman üç gece tek başına kaldığı o soğuk hücrenin tüm zerresini hissetmişti. Öylesine derinden hissetti ki arkasından yaklaşan Ejder Akay' ı dahi görmedi. Ejder Akay Beyna' nın halini görünce tek kaşını şüphe edercesine kaldırdı.

 

''Betin benzin atmış. Ne bu halin?''

 

''Amca o kızı ortadan kaldırmalısın. Hem de hemen!''

 

''Kimden bahsediyorsun sen?''

 

''Güneş. Güneş Metiner'den bahsediyorum. Yalvarırım. Yoksa ailemizi felakete sürükleyecek'' dedi Beyna.

Ejder duydukları karşısında, soğuk bir kahkaha attı.

 

''Öncelikle sakin ol bebeğim. Akay soyundan geldiğini unutma. Kim olduğunu hatırlatmama gerek yok. Sıradan bir böceğin seni korkutmasına izin verme. Hem onunla ben ilgilenirim. Her şeyin bir zamanı var. Sen şimdi gelen üyeler ile ilgilen. Birazdan ayin başlayacak.'' dedi ve yanından ayrıldı. Amcasının bu telkini tabii ki Beyna'yı durdurmayacaktı. Bir kez daha anlamıştı ki Güneş onun kara listesinin en üst sırasında yerini almıştı.

 

1 Gün önce

 

Yağan yağmur hiddetini, dakikalar geçtikçe arttırdı. Sokaklar yağan yağmurun etkisi ile buharlaşması, şoför' ün ilerlediği yolu görmesini zorlaşıyordu. Gökyüzünden düşen şimşekler öyle bir gürültü ile iniyordu ki sağır olmamak elde değildi. Ticari taksinin camından korkuyla izliyordu Güneş, bu kasvetli havayı. Gelen konuma doğru ilerledikçe, sokaklar daha da karanlığa çalıyordu. Taksici, Güneş' i şüphe ile izliyordu. Fakat bu Güneş' in şu an umurunda dahi olamazdı. Tek düşündüğü Alp' ti. Aradığı halde telefonu açmıyordu. Bu onu daha da telaşa sokmuştu. Birkaç kilometreden sonra taksi durdu ve el frenini çekti. Güneş boş boş şoföre baktı. Aracın iç lambalarını aydınlatan adam. Dikiz aynasından Güneş' e doğru baktı.

 

''Geldik Hanımefendi'' dedi.

 

Güneş oldukça şaşırmıştı. Çünkü geldikleri yer bomboş bir araziydi. Sadece henüz yapımı bitmeyen bir inşaat vardı. Öyle bir korkuya kapıldı ki, eli ayağına dolandı. Ya atılan konum yanlıştı ya da bir tuzağın içerisindeydi.

 

''Hanımefendi. Burası olduğuna emin misiniz?'' diye sordu adam. Güneş elbette emin değildi ve bunu yüz mimikleri ile oldukça belli ediyordu. ''İsterseniz sizi burada bekleyebilirim'' dedi adam. Güneş bunu duyduğuna sevinmişti. ''Teşekkürler. Çok iyi olur'' dedikten sonra kapı kolunu açıp kendini araban dışarıya çıkardı. Yağmurun şiddeti, onu pes ettirecek gibi durmuyordu. Tekrar Alp' i aradı. Telefon çalıyordu ancak açan yoktu. Bir kaç denemeden sonra bir ses işitti.

 

''Alp, orada mısın?''

 

''Küçük Alp' in ile biraz eğlendik. Şimdi usulca uyuyor. ''

 

''Kimsin sen? Telefona Alp' i ver hemen'' diye sordu Güneş. Sesinde alabildiğince korku yer etmişti. Kalp atışları hızlandı. Aynı anda inşaat' in yukarısına doğru baktı. 4. Kattan yansıma beliriyordu. Muhtemelen şüpheli ya da şüpheliler oradaydı. Önce arkasında ki Taksiciye baktı. Adam bir nebze' de olsa güven vermişti. Dönüp geldiğinde Taksiyi burada bulmayı umuyordu. Hız kesmeden adımlarını hızlandırdı. Bu esna da telefonu tekrar çalmaya başladı. Ancak arayanı gördüğünde , şu an olduğu yerde hiç ummadığı kişiydi.

 

''Çağın... Çağın neredesin sen?''

 

''...'' ses gelmemişti. Muhtemelen mahcupluğundan dolayı henüz Güneş' e söyleyecek bir çift söz bulamıyordu.

 

''Çağın, bunları daha sonra da sorabilirim. Ama şu an durum farklı. Alp' in başı belada. Hiç bilediğim bir boş arazinin içindeyim. Sadece yapım aşamasında olan bir inşaat var. Alp' e yardım etmeliyiz.'' Güneş konuşma esnasında arkadan gelen aramayı gördü. Bu Alp' ti.

 

''Kapatmam lazım. Tekrar arıyorlar. Sana konum atacağım. Yardımına ihtiyacım var. Sana ihtiyacım var'' deyip telefonu kapattı. Ardından bir ihtimalde olsa gelmesini diledi. Konumu Çağın' a gönderdi. Hızlı adımlarla inşaat' a doğru giriş yaptı.

 

1 Gün Sonra (Tören Gecesi)

 

Alkış sesleri yükselmeye devam ediyordu Akay konaklarında. Tüm üyeler ve öğrenciler kaynaşmış, sanki yıllardır tanışıyorlar gibi kahkahalar ardı ardına patlıyordu. Kimi üye olasılık kavramları ile ilgili matematiksel işlemler üzerinde bilgi veriyorken, kimisi pozitif bilimlerden bahsediyor, insanlığa yaşam arzusunun kendi yaradılışından bahşedildiği ile ilgili sunumlar yapılıyordu. Gelen herkes tek bir şeye hizmet ediyordu. Hepsi kendi menfaatlerini düşünüyordu. Öğrenciler ve halk bu aydın topluluktan, bilgi avına gelmiş ve referans kazanmaya çalışırken, Gelen üyeler ve siyasetçiler ise ilerleyen saatler de tören için sabırsızlanıyorlardı.

Markalaşma ve vizyon amaçları gözlerini bürümüştü. Ulusal medya hiç bir kareyi kaçırmadan tek tek resmederken, sosyal medya' da Akay Ailesinin bu şatafatlı gecesi en çok konuşulan 'Görkemli Gecenin Ailesi' başlığı ile çok konuşulanlar arasına girmeyi başarmıştı.

 

Çok konuşulmanın etkisi Akay ailesinin göğsünü kabartıyordu. Medya'ya gösterdikleri kadar, kendi içlerinde hesaplayamadıkları aksiliklerden henüz haberdar değillerdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde kapıdan içeriye Taha giriş yapmıştı. Kanaldan tanıdığı muhabir arkadaşı ona' da bir görev vermişti. Daha doğrusu Taha burada olmak ve ailenin içerisine sızmak için arkadaşını ikna etmek için elinden geleni yapmıştı. Amacı, Çisemin Levent Akay tarafından kullanıldığını öğrendikten bu gece için delil toplamaktı. Gömleğinin kenarına iliştirdiği gizli kamerayı an be an çekmek için orada bulunuyordu. Öncelikle buraya ilk gelişi olduğundan dolayı, ortamın havasından ve Akay konaklarının devasa büyüklükteki tabiri caizse kale kadar büyük olan bu evden büyülenmemek elde değildi. İşi zordu, burada delil aramak oldukça zordu nereden başlayacağını bilemiyordu. Az sonra muhabir arkadaşı Taha'yı fark edip yanına geldi.

 

''Selam dostum, kolay bulabildin mi burayı?'' diyerek ortamı süzmeye devam etti.

 

''Doğrusu pek kolay olmadı'' demekle yetindi Taha. Arkadaşının elinde tuttuğu kadehi, kendisi alıp bir yudumda midesine indirdi. Heyecanını dindirmek ve görevi için biraz gevşemek istiyordu.

 

''Taha dikkatli ol, gecenin tadını çıkar. Seni yedek muhabir olarak çağırdım. Çok fazla içip bokunu çıkarma. Bir gözün bende olsun.'' dedi. Taha sabit bakışları ile onayladı. ''Merak etme başına bela olmam'' dedi. Gözleri ile coşkulu gecenin yaşanılanlarına kaydı. Danslar, gösteriler, sergiler ve verilen röportajlar aynı anda tüm hızı ile devam ediyordu. Bir şeyler içmek için, kokteyl bölümüne doğru ilerledi.

 

''İki tekila lütfen'' diye seslendi. Barmen Taha'nın istediklerini servis ettikten sonra, başka istediği bir şey olup olmadığını sordu. 'Şimdilik kafi' dedikten sonra, ardı ardına içkileri yudumladı. Gizlediği kamerayı kontrol ettikten sonra kayıt düğmesine bastı. Medya haricinde Akayları video kayda alan biri daha vardı bu gece. O dakikalarda kendini belli etmeden gelen konuklara ve üyeleri gözlemlemeye başladı Taha. Ancak henüz beklemediği bir şey ile karşılaştı. Talya ona doğru ilerliyordu. Talya' yı tekrar gördüğüne sevinmişti. Giydiği yeşil elbisenin altında parıldıyordu gözüne. Bir kaç adım sonra Tayla yanındaydı.

 

''Senin burada ne işin var?'' diye sordu Talya. Gözlerini Talya' dan ayırmak zor geliyordu Taha' ya. Sakince yutkunduktan sonra kendini toparladı. ''Yedek muhabirim'' dedi. Talya buna pek inanmıyor gibiydi. Çünkü en son Taha onu amcası hakkında uyarmıştı ve ondan sevgilisini kurtarmak için ve Levent Akay' ı deşifre etmek için yardım istemişti. ''Sevgilin burada değil mi?'' diye sordu Talya.

 

''Eski sevgilim'' şeklinde cevap verdi Taha. Özellikle bunu vurguladı. Çünkü Çisem artık onun değildi. Öyle sanıyordu ki bundan sonrada onun olmayacaktı. ''Eğer bir haltlar karıştırıyorsan seni buna pişman ederim'' diye çıkıştı Talya. Taha gülümsedi. ''Senden dolayı pişman olacaksam buna değer'' dedi. Talya duyduğu karşısında göğsü kabardı. Taha'nın ona karşı ilgili olduğunu anlamıştı. Fakat ileri saatlerde yaşanacak ayin için burada olmaması gerektiğini biliyordu. Bu herkese açık bir tören değildi. ''Burada olmaman gerekiyor. Gitsen iyi edersin.'' dedi Talya.

 

Taha'nın gitmek gibi bir isteği asla yoktu. Yine de karşı koymak ve dikkat çekmek istemedi. ''Okuduğum okulun töreninde bulunmak beni onurlandırdı. Ancak istenmiyorsam elbette giderim'' diyerek yanıt verdi. Tabii ki buradan bir kanıt bulmadan gitmeyecekti. Sadece Talya' nın damarına basmak istemiyordu. ''Bir kadeh daha içip öyle gitsem?'' diye sordu. ''Sadece bir kadeh. Sonra seni burada görmek istemiyorum'' diyerek yanından uzaklaştı Talya.

 

Yanından süzülüp giderken arkasına bakmak istedi. Taha cam gibi mavi gözleri ile onu süzüyordu. Ona karşı koymak zor gelmişti. Bambaşka bir dünyada yaşamış olsaydı, ya da kaderi başka şekilde çizilseydi, Taha' dan hoşlanabilirdi. Talya' da çok iyi biliyordu ki bu imkansızdı. Kaderi ailesi tarafından çizilmişti. Günü geldiğinde kendisine göre en iyi kişi ile Örgütün onayı ile zaten evlenecekti. Sakince uzaklaşırken. 'Başka bir dünyada görüşürüz Taha' diye iç geçirdi.

 

Karanlık odadan haykırış ve işkence sesleri yükseliyordu. Üye başkanı Kenan kendi zevki uğruna hizmetli kızı basit bir eşya gibi kullanıyordu. Konuşmakta zorluk çeken kız, titriyordu. Bu hayvani duygulara sahip adamın emelleri içerisinde bir kuklaya dönmüştü. Az sonra Kenan elinde tuttuğu sembolü kızgın demirde, ısıtmaya başladı. Kız gördükleri ile gözleri korku ile kocaman açıldı. ''Efendim onunla ne yapacaksınız?'' diye sordu ürkek bir tavırla. Kenan hiç bir şey demiyor sadece elinde ki sembolü ısıtıp kızgınlaşmasını bekliyordu. Aynı oranda gözleri güvenlik kameralarında gelenleri gözlemliyordu. Az sonra kapıdan içeriye birinin girdiğini gördü. Genç bir kız süzülerek salonun içerisine girdi. Adam izlemeye devam etti. Levent Akay giren kızı görünce hızlıca yanına ilerledi. Şimdi aralarında bir konuşma gerçekleşiyordu. Şimdi daha çok merak etmişti gelen kişiyi. Törene gelenlerden bir diğeri' de Çisemden başkası değildi. Kenan elinde tuttuğu telsizin konuşma tuşuna bastı.

 

''En son içeriye giren kızı odama istiyorum derhal'' diye emir verdi.

 

Çisem, Levent Akay'a ilk kez itaat etmemiş ve o geceye katılmıştı. Olacakların önüne geçebilir miydi bilinmez ama en azından kendisi için bulacağı koz, en büyük isteği olacaktı. Çisem bu zamana kadar hiç bir ayin törenine ya da Dolunay Gecesine katılmamıştı. Bunun en büyük sebebi Levent'ti. Çünkü onun kurban seçilmesini ve yok olmasını istemiyordu. İçten içe Çiseme deliler gibi aşıktı. Fakat üzerinde bulunduğu güç ve sorumluluklar bu aşkı alelade ortaya yaymak kesinlikle kabul edilir bir şey olmazdı. İçinde yaşadığı tutarsız duyguları ve sevgisi dışarıya şiddet olarak yansıyordu. Çiseme olan aşkı ona zarar vererek karşılık buluyordu. Psikolojik sorunun en büyük örneklerinden biriydi Levent Akay. Fakat bu kez oldukça sinirlenmişti. Çünkü Çisemin burada olması onunda bu gecenin kurbanlarından birisi olma ihtimalini yükseltiyordu.

 

''Seni bu geceye gelmemen için uyarmıştım. Defalarca.'' Çisem boynunu yana indirerek Levent Akay'ın gözlerine bakmaya devam etti. Bu bakışlar şehveti andırıyordu.

 

''Kes şunu. Yapma'' dedi Levent.

 

''Seni özledim. Sadece seni görmek istedim'' dedi Çisem. Söylediği yalana kendisi bile inanmakta zorlandı. Levent Akay kolundan tutarak uzaklaştırmak istedi fakat başaramadı. Çünkü yeğeni Bora arkalarından seslendi.

 

''Bir sorun mu var amca?'' dedi Bora. Ancak gözleri şüphe ile bakıyordu. ''Davetsiz misafiri geldiği yere uğurluyorum sorun yok Bora gidebilirsin'' dedi levent Akay. Çisem gözlerini bir an olsun Boradan ayırmadı. Bora amcasının koluna atılıp, tek hamlede Çisemi ellerinden kurtardı. ''Ben pek öyle sanmıyorum'' diyerek Çiseme doğru baktı Bora. Levent'in öfkesi gittikçe artmaya başladı. Yeğenini paramparça etmek istedi. Çünkü az önce elleri ona ait birinin tenine temas etmişti. Buna bile tahammülü yoktu. ''Seni ilgilendirmeyen meselelere karışmasan iyi edersin yeğenim. İstersen git ve misafirler ile ilgilen. Bu gece senin için değerli olmalı'' dedi Levent Akay. Bora için göz dağı verdi. Bu gece Çağın ile beraber Akay mensuplarının takım liderleri sadece ikisinden biri seçilecekti. Ejder Akay yıllardır üstlendiği görevi bu ayin gecesinden sonra tahtını yeni gelen Akay soyuna bırakacaktı.

 

Sadece iki kişi kalmıştı. Alp zaten yaşadığı sorunlardan ötürü ailesi tarafından listeden silinmiş ve gönderilmişti. Bora bunun farkında olduğu için amcasının ithamına karşılık onu Alp ile yargıladı. ''Evet sevgili amcacığım hiç merak etme bu akşam çok güzel ilerliyor. Keşke Alp'te yanımızda olsaydı'' dedi. Levent Akay Bora'nın boğazına yapıştı. Öfkeden gözü dönmüştü bir kere. Çisem aralarına girip engel olmak istedi. ''Hey durun bir saniye. Levent yapma!'' diye uyardı. Bir çırpıda amcasının ellerinden kurtulan Bora şaşkınlıkla Çiseme baktı. Akay mensuplarına kimse ismi ile seslenemezdi. Bu küçüklüğünden bu yana öğrendiği ilk kurallardan biriydi. Çisem' in özgüvenine şaşırdı. Ancak iliklerine kadar hiç hissetmediği şüphe tohumları yayılmaya başladı. Levent, Çisemi alıp yanından uzaklaştılar. Fakat Bora hala, onları gözleri ile takip etmeye devam etti.

 

1 Gün Önce

 

Güneş merdivenleri adım adım çıkarken, telaşlı tavrı sendeleyip olduğu yere düşmesine neden oldu. Canı oldukça yanmıştı. Yukarıdan bir kaç tıkırtı duydu. Bunlar ayak seslerine benziyordu. Can havli ile kalkıp yukarıya doğru koşmaya başladı. ''ALP?'' diye seslendi. Bir kaç kat daha çıktıktan sonra ileride birini gördü. Kendini savunacağı hiç bir durum olmadığı için adımlarını yavaşlattı. Dikkat çekmemek için sırtını duvara dayadı. İlk hamlede karşısında ki kişiyi yakalayabileceğini düşündü. Tekrar ileriye doğru baktığında Alp' i sandalyeye eli kolu bağlı şekilde gördü. Telefonunu cebinden çıkarıp, polise haber vermeye hazırlandı. Arkasından aldığı sopa darbesi ile bunu başaramadı. Gelen darbe nefesini kesti, gözleri karardı ve kendini yere bıraktı. Oracıkta bayılmıştı.

 

Dakikalar sonra kendine geldiğinde, ellerinin Alp ile aynı ipe sırt sırta verilmiş şekilde bağlı olduğunu anladı. Alp, Güneş' in uyanması için çaba harcamıştı. Son kez 'Güneş' diye seslendiğinde, Güneş anca kendine gelebildi. ''Alp ne oldu böyle? Senin burada ne işin var?'' diye sordu. Alp' in umutsuzluktan gözleri kararmıştı. Bir kez daha bir çuval inciri berbat ettiğini düşündü. ''Özür dilerim Güneş, yine başını belaya soktum'' dedi. Güneş öfkelendi. Duymak istediği özür değildi. '' Başlatma özründen, bana neler olduğunu anlat çabuk.'' diye sordu. Alp nereden başlayacağını düşündü ancak artık bir yerden başlamak zorunda olduğunu biliyordu. ''Ailem beni gözden çıkardı. New York' a gönderiliyorum. Hasta olduğumu düşünüyorlar. Senin o günkü davete gelmeyip beni reddettikten sonra, çileden çıktım, her şeyi mahvettim. Gözüm hiç bir şey görmedi. Çünkü aileme boyun eğmek istemiyordum.'' dedikten sonra Güneş merak ile sordu. ''Hastalığın ne?''.

 

''Bipolar''

 

''Peki bu duruma nasıl geldin. Burada ne işin var. Bu adamlar kim?'' diye sordu. Hastalığını öğrenmesi dışında onu tedirgin eden şu an bulundukları durumdu.

 

''Onlar Kemer Yakalılar''

 

''Ne? Nasıl yani. Peki burada ne işleri var?'' diye sordu Güneş. Kemer yakayı en son hastanede yatan Faruk'tan öğrenmişti. En kısa sürede oraya gitmeyi düşünüyordu. Ancak Kemer Yakalıların, gümüş Kuyuda nasıl barınabildiğine şaşırmaktan alıkoyamadı kendini.

 

''Dün gece her şeyi unutmaya gittim. İlk kez kendim olacaktım. Ben olacaktım. Kendimi kaybeden kadar içtim. Hiç durmadan içtim Güneş.''

 

''Peki biz şu an neredeyiz?''

 

''Kemer Yaka sınırlarında'' diye cevap verdi Alp.

 

Güneş bunu fark edememişti. Şimdi konumun uzak olması ve bulundukları yerin ıssız olmasından belliydi. Çorak araziden başka bir şeye benzemiyordu. Taksicinin şüphelenmesine de şimdi anlam vermişti.

 

''Ne istiyor bunlar sizden?'' diye sordu Güneş.

 

''Onların olanı onlara teslim etmemizi. Yıllar önce, Gümüş Kuyu toprakları sahibi esasen onlarmış. Bizim Ailemiz kan dökerek ve onları Gümüş kuyudan sürerek cezalandırmışlar. Böylece nihai Gümüş Kuyu projesi başlamış.''

 

''Projeden kastın ne?''

 

''İnsanları kandırmak. Kullanmak. Güçsüzleri yok etmek ya da köle yapmak. Tek amaç YARASA ÖRGÜTÜ' ne hizmet etmek. Dünya genelinde bunu yapıyorlar. İnsanları kullanıyorlar. Benim ailem sadece bu örgüte hizmet eden sistemin bir parçası. Çünkü karşılığında temiz araziler, para akışları, bir insanın hayal edebileceği zenginliğe ait ne varsa önlerine sunuluyor.'' dedi. Konuşma esnasında iri yapılı iki adam yanlarına geldi. Esmer ve kirli sakallı olan adam ''Böcekler uyanmış'' diyerek gülmeye başladı.

 

Alp dün gece yine bir atak geçirmiş ve kendini Kemer Yaka' da bulmuştu. İlk geldiğinde kimse henüz fark etmemişken, akşam eğlendiği bir gece kulübünde ardı ardına içmiş ve adını defalarca kez zikretmişti. Bunu fark eden Kemer Yakalılar, Akay soyunun aralarına girdiğini görünce, Alp' i kendi çıkarlarına göre kendisinden faydalanıp üzerine bir de darbeler indirmişlerdi.

 

''Akayların pis soyu' sloganı eşliğinde Kemer Yakalı' nın serserilerine meze olmuştu. Şimdi de bu durumu fırsata çevirip onu tutsak etmişlerdi. Güneş duydukları karşısında put kesildi. Öfkeden gözü döndü.

 

''Ona ne yaptınız hayvan herifler'' diye bağırdı. Adamlar bu yakarıştan sonra kendi aralarında gülüştüler. '' Yapmak istediğimiz her şeyi bebeğim. Tıpkı birazda senin üzerinde yapacağımız kötülükler gibi'' diyerek kahkahalarını daha da arttırdılar. Adam elinden telefonu çıkarıp bir numarayı çevirdi. Bu Alp' in babası Levent' ten başkası değildi. Diğeri ise belinden çıkardığı silahı Güneş ve Alp' e doğru tutuyordu. Güneş korku ile gerilmiş soğuk terler dökerken. Alp tekrar atak geçirmeye başlamıştı. Alkolün etkisi üzerinden kalktıkça dün geceye dair yaşadıklarını hatırlamaya başladı. Önce aldığı darbeleri ve uğradığı tacizler aklına geldiğinde bağırmaya başladı. Adam elinde tuttuğu silahla tehditlere başladı. ''Sus piç kurusu. KES! Yoksa beynine kurşunu yiyeceksin'' dedi. Diğer esmer olan adam ise Levent Akay' ı aramış ancak cevapsıza düşmüştü. ''Ulan baban bile senden vazgeçmiş. Resmen çöp torbası kadar iğrenç ve gereksizsin'' dedi. Alp' in geçirdiği atak duydukları ile ilerlemeye başladı. Sırt sırta verdiği Güneş bunu aldığı darbeden anlayabiliyordu. Alp kendini ileri geri sürüklüyordu. Alabildiğince küfürleri havaya sallıyordu.

 

Adam silahın ucuyla kaşına sert bir darbe ile vurdu. An itibari ile süzülen kan Alp' in gözünün üzerinden kayıp gidiyordu. ''Yapmayın, onu rahat bırakın'' diye yalvardı Güneş. Adam son kez aradığı Levent Akay' a ulaşamadı. Esmer olan adama baktı. ''Yapman gerekeni yap'' dedi. Adam şarjörü doldurdu. Önce Alp'in beynine nişan aldı. Artık atış an meselesiydi. Patlayan silah sesi ile Güneş çığlığı bastı. Bir kez daha silah sesi yükseldi. İki kurşun art arda sıkılmıştı. Korkudan gözlerinden yaş gelen Güneş, usulca yaşla dolan gözlerini açtı. Vurulup vurulmadığını anlayamadı. Ağır ağır açtığı gözleri ile gördüklerini hayretle izledi. İri yarı adamlar sere serpe yerde yatıyorlardı. Yüreği sevinçten yerinden çıkacak gibiydi. Çağın Akay ona ulaştırdığı mesaja sessiz kalmamış, attığı konuma kadar gelmişti. Silahın namlusunu temizleyen Çağın, Güneş ve Alp'e doğru ilerledi. Güneş bu katliamın ortasında iki ceset haricinde, Çağında ki o saf sevgiyi gördü. Çağın her ne yaşarsa yaşasın vazgeçmeyecek gibi duruyordu. Karşısında duran büyük engel babası Ejder Akay'a karşı bile. Güneş şunun çok iyi farkındaydı; Çağın ona karşı boş değildi. Korku dolu yüreğini, bir nebze de olsa huzurla doldurabilmişti.

 

 

 

 

1 GÜN SONRA(TÖREN GECESİ)

 

Gece kendini yeni bir güne teslim etmesine sadece beş dakika vardı. Saatler 23:55' i gösteriyordu. Ekrem ve Başak Akay' ın hazırladığı kimyasal alkollere ve içilen suların hepsine karıştırılmıştı. İlerleyen saatlerde herkes o gecenin büyüsüne kapılmış, kimyasalın etkisi altına girmişlerdi. Sorsalar isimlerini dahi hatırlanmayacağı kadar hafızları gitmişti. Zihin kontrolü tamda burada devreye giriyordu. Gelen üyeler yavaş yavaş, kendileri için hazırlanan gösteri salonuna ilerliyordu. Hatta yürümekte dahi zorlanıyordu. Ancak bitmeyen eğlence isteği onları daha da keyiflendiriyordu. Az sonra büyük toplantı salonunun ışıkları yandı. Akay kadınları ve Akay erkekleri hepsi tek tek yerlerine oturmaya başladı. Üyeler ise karşılarına geçti. Çisem durumu fark ettiğinde, gizlice elinde ki telefonu çıkarıp kayıt almaya başladı. İnsanların uğradıkları son hallerini video' ya kaydediyordu. Şükür ediyordu ki o içkilerinden bir tane bile içmemişti.

 

Hızlıca odaları kurcalamaya başladı. Toplantı Akaylar ve üyeler arasında devam ederken. Çisem boş kalan odaları kurcalamaya devam etti. İlk işi Levent Akay'ın odasını bulmak olacaktı. Sessizce ilerlediği uzun ve dar koridorda bunu bulması zor olacaktı. Fakat ilerlerken gözüne başka bir şey takıldı. Çalışma odasına benzer bir yere benziyordu. Burada bir sürü delil bulabilirdi. Kapıyı açmak için zorladı fakat kilitliydi. Aniden sağ tarafında bir nefes hissetti. Bora Akay karşısında dikiliyordu. Karanlık koridorda Bora'nın sadece gözlerini rahatça görebilmişti Çisem.

 

''Ne yapıyorsun burada?'' diye sordu Bora. Çisem kan ter içinde kalmış, bir sonra ki söyleyeceği yalanını düşünüyordu. '' Yalan söylemek için zaman kolluyorsun'' dedi Bora. Çisem şimdi faka bastığını düşündü.

 

''Tamam kabul ediyorum yakalandım'' diyerek gülümsedi.

 

''Buraya neden geldin?'' diye sordu Bora.

 

''Sosyal medyada yeni bir Vlog çekmek için hazırlanıyordum. Takipçilerimin en çok merak ettiği aileden biri olmanız benim suçum değil. Evet belki sınırı biraz aştım. Özür dilerim.'' dedi Çisem. Söylediği yalanın inandırıcı olmasını diledi.

 

''Peki amcam ile ne gibi bir diyaloğun var neden bu kadar yakınsın ona karşı?''. Boranın sorusu Çisem için can alan bir nokta oldu fakat buna cevap vermekte zorlandı.

 

''Çok ilginç sen etkilenmemişsin. Hala ayıksın'' dedi Bora. Çisem diğer davetlilerin aksine her şeyi hatırlıyordu. Çünkü bir yudum dahi ikram edilenlerden içmemişti. Neyse ki konu Levent Akay ve kendisinden çıkmıştı. Konuyu değiştirebilirdi. ''Nasıl yani anlayamadım'' diye sordu Çisem. Aptalı oynamayı tercih etmişti şimdi. Bir yandan ise Boranın şehvetinden etkilenmişti. İri yarı yapılı bu oğlan onun gözüne oldukça hoş geliyordu. Tek sorun Akay soyuna ait olmasıydı. Bu yine de Çisemin duygularına engel olamadı. Bora gözlerini kırpmadan Çisemi izlemeye devam etti. ''Hemen buradan uzaklaş. '' dedi.

 

''Peki ama neden?'' diye sordu Çisem. Aslında oda farkındaydı ancak belki bir nebze ağzından bir itiraf gelebilir diye umutlandı.

 

''Bunu sana açıklayamam gitmen gerek'' diyebildi Bora.

 

Ardından siyah takım elbiseli korumalar onlara doğru yaklaştı. Çisem panikleyerek Boranın arkasına sığındı. Korumalardan biri Boranın kulağına fısıldayarak bir şeyler söyledi.

 

''Efendim kızı almamız gerekiyor. Kenan Bey' in emri'' dedi. Boranın yüzü buz kesti. Üye başkanı Kenan bu gecenin final zevkini Çisem ile yapmak istediğini belirtmişti. Bora hızlı düşünmeliydi. Çisemi teslim etmek planları arasında yoktu. Çünkü ona içten içe sevgi besliyordu. Korumalar, Çiseme bakarak aralarında konuşmaya devam etti.

 

''Onu bizzat ben getireceğim, siz gidebilirsiniz'' dedi Bora.

 

Önünde iki seçeneği vardı. Eğer Çisemi teslim etmezse bu gecenin en ağır cezasını alacak ve Akay ailesinin başına geçip lider olmayı unutacaktı. Ya da Çisemi teslim edecek ve gecenin sonunda ödüllendirilecekti. Bora Akay bir kez daha hayatı için en büyük engeli ile karşılaşmıştı.

 

 

 

 

Toplantı, Akay fertleri ile devam ederken, Ekrem Akay yeni projesini sundu gelen kurul üyelerine. Üyeler, Ekrem' in hazırladığı bu kimyasalın insanların üzerinde etki ettiğinden beridir örgütün seçili insanı olmuştu. Göğsünü kabartarak gelen tebrikleri karşılıyordu. Bir sonra ki esaslı buluşundan söz etmedi. Çünkü Ekrem' in gözü oldukça yüksekteydi. Toplantının esas konuşma başlıklarından biride deney çocukları olmuştu. Çocukların hepsi özenle yetiştiriliyordu. Üyeler onları görmek için sabırsızlanıyordu. Ejder Akay söze atıldı. ''Birazdan hepsi burada olacak. Önce üye başkanımız, Kenan beyin teşrif etmesini bekliyoruz.'' dedi. Başak Akay elinde ki kağıtlara göz gezdirdi. 'İklim anlaşması, yeni dünya düzeni' ilk dikkatini çeken yazıydı. Ulus devletlerin, monarşinin, dini inançların yok olmasından ve tek dünya devleti kurulmasının planlarından bahsedilen konu başlıkları bulunuyordu.

 

Bu düzenin diğer uzantısı Akay ailesi olarak paralellik gösteriyordu. Ailenin elde ettikleri, yarattıkları zihin kontrolü ve bilinmeyen ya da gizli olan sistemleri uygulamak, hükûmetleri ve kuruluşları ele geçirerek yeni dünya düzeni kurmayı planlamaktı. Tıpkı Akayların yıllar önce Gümüş Kuyu ele geçirip yönetim biçimini ele geçirdiği gibi. Yine bir görüşe göre de Yarasa Cemiyeti ,karanlık ve bilinmeyen organizasyonların yöneticisi olmasından kaynaklanıyordu. Bu gece ki karanlık sırlar ile gömülü toplantılar, ileride insanlığı bambaşka bir kötülüğe sürükleyeceği ve kaçınılmaz bir sonu ifade ediyordu. Başak Akay ilk olarak elinde ki sözleşmeyi imzalayıp, üyelere geri takdim etti. Tüm Akay ailesi sözleşmeleri imzaladı. Böylelikle iklim anlaşması adı altın Yarasa Cemiyeti bir kez daha planlarını harekete geçirecek boyuta ulaşmıştı.

 

Üye başkanı Kenan içeriye giriş yaptı. Hepsi tek tek ayağa kalkıp saygı duruşunda bulundu. ''Oturun'' dedi emrivaki sesi ile. Önünde ki sözleşmeleri kontrol etti ve herkese sıra sıra baktı.

 

''Sizin aileniz için yeni adaylar gelsin'' dedi. Az sonra Bora Akay ve Çağın Akay içeriye girdi. Kenan ikisine de iştahla baktı. Biri iri yarı güçlü dururken diğeri çevik ve keskin duruyordu. Kenan ikisini' de selamladı. ''O zaman gece başlasın'' dedi. Saatler tam 00.00' gösterdiğinde. Tüm ışıklar söndü. Tüm davetliler tek tek işkenceye uğrayarak deney odalarına götürülmeye başlandı. O geceye şahitlik eden Taha, bilinçaltında içtiği içkinin kimyasalından dolayı gel git başlamıştı. Fakat kayda aldığı her şey hafızaya o gece olanları kaydediyordu. Karanlık odada ki hizmetli kızı gördüğünde ona yardım etmek istedi. Kızcağızın ensesinde, Yarasa sembolü derisine kızgın demir ile işlenmişti. Kız acılar içinde kıvranırken, ortam adeta kaos alanına çevrilmişti. Taha baş dönmesi yaşamaya başladı. Oda bu gece özel hazırlanan kokteylden içmişti. Fakat içerisinde ki bir kimyasal karışım olduğunu fark edemedi. Olduğu yere düştü ve oracıkta kalakaldı. Kayda aldığı kamera kalanları çekmeye devam ediyordu.

 

Dakikalar sonra özel hazırlanan odaya, tüm üyeler ve ele geçirilen davetliler getirilmeye başlandı. Çisem' de bunların içerisindeydi. Plan yerindeydi ve işlemişti. Ele geçirilenlerin bir çoğu deney odalarında kullanılmak üzere, gizledikleri laboratuvara götürüldüler. Geri kalan ile kutlama partisi yapılacaktı. Herkesi çırılçıplak soymaya başladılar. Sıra Çisem' e gelince, Levent pür dikkat onu izliyordu. Muhtemelen içerisinden onlarca küfür ediyordu. Çisem sadece Levent' e ait olabilirdi. Ancak durum bu gecenin büyüsü ile bozulacaktı. Çırılçıplak soyulan herkes bir araya topladı. Kimse bir şey hatırlamadığı için bunu bir oyundan ibaret sanıp birbirleri üzerinde abanmaya başladılar. Çisem put kesmiş, yardım çağrısı bekliyordu.

 

Çünkü buraya getirilmeden önce Bora ile ufak bir antlaşma yapmışlardı. Ondan sinyal gelene kadar diğerlerinden farkı yokmuşçasına hafızasını kaybeden biri gibi davranmaya devam etti. İçeriye Akay kadınları girdi. Tek tek soyundular. Bu ayinin diğer bir amacı tensel birleşme ile Deccal' e kendilerini yakın hissetmekti. Ellerinde ki kırbaçlar cehennem bekçilerini aratmıyordu. Müzik eşliğinde tüm çıplak bedenler birbirlerine daha da yakınlaştı. Toplu birleşme artık an meselesiydi. İşkence ile başlayan gece, şehvetle devam edecekti. Topluluğun arasından Çisemi yakalayan Levent, hiç bozuntuya vermeden devam etti.

 

''Eşin de burada benden uzak dur'' dedi Çisem.

 

''Bu bedensel birleşme, kime ne düşerse. Yani benden kurtuluşun yok. Bu gece eş yok. Bu gece herkes birbirine eş güzelim'' dedi zevkle Levent AKAY.

 

Çisem hayal kırıklığına uğrayarak, yüzünü ekşitti. Bir an önce Bora'nın gelmesini diledi.

 

 

 

 

Çağın ve Bora, Kenan' ın huzurunda ringe çıktılar. İki cengaver güç gösterisi yapacak, biri diğer birini etkisiz hale getirene kadar durmayacaktı. Oynadıkları bu güreş adeta yaşam mücadelesine dönecekti. Start verildiğinde iki genç birbirlerine hiç acımadan ölümüne darbeleri indirmeye başladı. Kenan, zevkle içtiği içkisi ile bu iki amasız mücadele eden geçleri izlerken daha da keyifleniyordu. O esnada yanında ki korumaları yanına çağırdı. ''Sizden istediğim kız nerede?'' diye sordu. Koruma telaşlanıp Bora'ya baktı. Yalan söylemek asla tercih edebileceği bir şey değildi. Çünkü bunun bedelini canı ile ödeyebilirdi. ''Efendim, Bora bey buna engel oldu. Bizzat kız ile kendisi ilgileneceğini söyledi.'' dedi.

 

Öfke ile ringe doğru bakan Kenan, Boraya kinlenmişti. O sırada Bora sert bir yumruk darbesi ile Çağını yere düşürdü. Bu sanki kendisine de verilen bir cevap gibi algıladı Kenan. Çağın yerden ani hareketle kalkıp boranın midesine dizini geçirdi. Amansız, devam eden mücadele bitmek bilmeyen kargaşaya dönüşüyordu. Ne Bora ne de Çağın pes edeceğe benzemiyordu.

 

 

 

 

Şehvet ile devam eden birleşme dansı, o dakikalarda bir ordu kadar büyüdü. Ayinin geleneklerinden birini gerçekleştirip, katılanların çoğu bu törene hizmet ediyorlardı. Bedensel birleşme ile yükselen sesler, işkence ile karışık keyif veren ses tonlarına dönüyordu. Saatler 03.03' ü gösterene dek sürecek olan bu birleşme, akan kan ile son bulacaktı. O zamana kadar, orada bulunan herkes anın tadını çıkarmaya devam etti.

 

Her ne kadar güce ve akla sahip olsalar' da Akay ailesinin hesaba katmadığı bir durum vardı. Az sonra Ejder Akay bunu şaşkınlık ile öğrenecekti. Ejder Akay yanında ki kişiler ile yatağında ayin duası ederken, özel koruma ansızın içeriye girdi. Soluk soluğa kalmıştı. Ejder Akay yataktan doğruldu.

 

''Söyle Çabuk ne oldu?'' öfke ile sordu Ejder Akay.

 

''Efendim, deney çocukları kaçmış'' dedi koruma. Fakat eli ayağı titriyordu. Çünkü görevlerini yerine getirememişlerdi. En büyük cezayı alacakları kesin görünüyordu.

 

Ejder Akay duyduğu karşısında şoka girmiş eli ayağı kas kastı kesilmişti. Deney Çocukları Örgütün kırmızı çizgisiydi. Değil hepsi, biri bile yok olsa, bu o aile soyu için son olurdu. Örgüt bu tarz yanlışta üye aile ile tüm ilişkisini keser ve o aileyi ortadan kaldırıldı. Çünkü o çocuklar , örgütün kendi eli ile yetiştirdiği, geleceğe taşıyacakları ve örgütü temsil edecekleri tek miras olacaktı.

 

Ejder Akay o gece uzun zaman sonra burnuna gelen pis kokuyu hisseti. Bu ölüm kokusundan başka bir şey değildi.

 

Bölüm Sonu.

 

Okuduğunuz için TEŞEKKÜRLER :)

 

Yorumlarda buluşalım...

Loading...
0%