Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Bölüm 19-Cehennemde Görüşürüz

@cangzek

"Derler ki; dünyayı galip gelenler yönetir. Henüz arada kalanlar yönetilmeye mahkumdur. "

 

 

Akay Konağı'ndaki Kriz

 

Akay Konakları'nda atmosfer gergindi. Ejder Akay, tüm aile üyelerini toplantı salonuna çağırdı. Kaçırılan deney çocuklarının haberini duyurmaktan çekiniyordu. Bu durum, içindeki öfkeyi daha da körüklüyordu. Aile üyeleri, soluk soluğa kalmış Ejder' i kuşku ile izliyorlardı.

 

"Deney çocukları kaçmış. Daha doğrusu kaçırılmış. Bu nasıl mümkün olabilir?" diye haykırdı Ejder.

 

Levent Akay hemen durumu toparlamak için öne atıldı. "Ben ilgilenirim, hemen adamları gönderiyorum," dedi.

 

"Gerek yok, adamları çoktan gönderdim. Benim esas merak ettiğim, bu hainliği kimin yaptığı," dedi Ejder, tüm aile üyelerinin gözlerine şüpheyle bakarak.

 

Anka Akay, eşini ilk kez çaresiz halde görüyordu. Ancak bunun sonucu hepsi için eziyete dönüşebilirdi. Ejder Akay yerinde dört dönüyor, bir an önce çocukların bulunmasını diliyordu. Tekrar ailesine doğru döndü ve devam etti:

 

"Şu an halletmemiz gereken o çocukların bulunması. Geri kalanı tekrar konuşulacak. O müzenin gizli bir laboratuvar olduğunu bizden başka kimse bilmiyor," dedi hiddetle.

 

Tam da sözünün üzerine odanın kapısı çalındı. İçeriye giren Çağın'dı. Tüm aile fertlerinin burada toplanmasına şaşırmamıştı. Belli ki planı işliyordu ve Güneş'in başardığını anlamıştı. Ejder Akay, şüpheli bakışlarını Çağın'a dikti. İçini kemiren bir his vardı. Oğluna doğru hızlıca yaklaştı. Baba oğul göz göze gelip birbirlerini izlemeye başladılar. İkisi de kararlı bakışlar sergiliyordu birbirine. Hem korkusuz hem de öfke barındırıyordu bu hoyrat bakışlar.

 

"Senin bir fikrin var mı oğlum? Sence aramızda bir köstebek olabilir mi?" diye sordu. Sanki her şeyi biliyor, ancak Çağın'ın itiraf etmesini bekliyormuş gibi bir havası vardı.

 

"Hiçbir fikrim yok baba. Ayrıca size bir haberim var," dedi. Tüm aile fertlerini uzunca süzdü. Odanın kapısı bir kez daha açıldı. İçeriye Bora girdi. Ancak yüzü asıktı. Oda da ki herkes Çağın'a kilitlendi ve söyleyeceği haberi merak ediyorlardı.

 

"Yeni takım lideriniz benim," dedi Çağın. Göğsünü babasına doğru kabarttı. Güç artık ondaydı. Bora ile olan düellosu galibiyet ile sonuçlanmıştı. Bora sonuna kadar direnmişti ancak son dakikada mağlup olmuştu. Anka Akay bu duruma oldukça sevindi fakat belli etmek istemedi. Ejder Akay liderliği kaybetmek istemiyordu. Koltuğu teslim edeceği kişinin bir şeyler çevirdiğinin o da farkındaydı. Fakat şimdilik bu galibiyete katlanmak zorundaydı. Beyna Akay da bu duruma sevinenlerdendi. Ne de olsa sevdiği adam artık lider olmuştu. Onun boyunduruğunun altına girmek ona sadece bir hediye gibi geliyordu.

 

Az sonra içeriye giren hizmetli herkesin huzurunda toplanma alanına çağırdı. Bu emir Kenan'dan geliyordu. Üye Başkanı Kenan olaylardan habersiz, tüm aileyi ve orada bulunanları tek bir salonda toplanmasını istemişti. Akay ailesinin yeni liderini kutsamak için son tören düzenlenecekti.

 

 

 

Dakikalar sonra toplanan üyeler ve konuklar tören için heyecanlıydılar. Her sene tekrarlanan bu gelenek kendilerini, efendilerine bir adım daha yakınlaştırıyordu. Çağın, uzun koridorun ucundan salona doğru babası Ejder ile ilerlerken, Anka Akay oğlu için gururlanıyordu. Yarından sonra Akay ailesinin kaderini Çağın belirleyecekti. Ayin gelenekleri gereği yere sabitlenen otuz üç mum çember halinde dizilip yakıldı. Çemberin ortasına Kenan geçmişti ve gelecek olan lideri yani Çağın Akay'ı bekliyordu. Çağın çembere yaklaştıkça, ruhu sıkışıyor ve aldığı sorumluluğun soğuk rüzgârını hissediyordu bedeninde. Sonuçta hepsi bir düzmeceden ibaretti ve gün sonunda Güneş ile planladıkları şey dünya basınına yansıdığında, ne Akay ailesi kalacaktı ne de bu saçma lider oyunları. Hepsi bir gecede bitecekti. Güneş için tekrar şans diledi. O sıra topluluğun arasına Çisem geldi. Çağın ile göz göze geldiler. Çisem kaygılı görünüyordu. Bora, ailesinin yanında pot kırmak istemedi ancak Çisem'in gitmiş olması gerektiğini zannediyordu. En son ona bu törende bulunmaması gerektiğini söylemişti. O sıra yüreğinde bir sızı hissetti.

 

Üye Başkanı Kenan, elinde tuttuğu sembolü, kızgın ateşlerin içerisine daldırdı. Demirden yapılan bu sembol, şeklinin alevler içerisinde almasını bekliyordu. Üye birlikleri ve topluluk hep bir ağızdan dua etmeye başladılar. Dualarının içerisinde iblise oldukça yer veriliyordu.

 

"Son gün, uyanana dek, ilk gün gibi."

 

"Akan her kan ruhunu beslesin."

 

"Demlensin cehennemin kızgın gölgelerinde."

 

"Son gün, doğana kadar, azimle bekleyecek, sabır ile kan akıtacağız."

 

"Lucifer şad olsun, yarasamızı korusun."

 

Ayin ve Tehlike

 

Ayin kutsanmış sözlerle devam ederken, Çağın Akay artık tam olarak mumlarla çevrili çemberin içerisindeydi. Siyah cübbeler ve altın kaplama maskeler içerisindeki iki örgüt üyesi, Çağın'a doğru ilerledi. Üzerindeki kıyafeti çıkarıp, vücudunu Kenan'a doğru çevirdiler. Kenan, alevlerin arasından çıkardığı kızgın demiri vakit kaybetmeden, Çağın'ın göğsüne, tam kalp hizasına bastırdı. Çıplak vücuduna değen yarasa sembolü, Çağın'ın göğsünde şekil aldı. Can acısını bastırıp var gücüyle dayandı Çağın. Fakat hissettiği acıdan dolayı göz çevresi ıslanmıştı. O yaşları akıtmamak için çabaladı. Kalp atışı bir kademe daha arttı. Dayanması zordu, ancak aksini asla tercih edemezdi. Dayanmak zorundaydı. Kenan yanına gelip alnından öptü.

 

"Artık Akay ailesinin lideri sensin. Elinden gelenin en iyisini yapacağından hiç şüphem yok," dedi. Çağın, keskin bakışlarıyla başkanını başıyla onayladı. Çağın, bu dakikadan itibaren Akay ailesinin yeni lideriydi. Eğer elini çabuk tutmazsa başı büyük belaya girecekti.

 

Karanlık odalarda gömülü tören, gizlilik içerisinde devam ederken iki aykırı olay bu gerçeği bozdu. Birincisi deney çocukları, ikincisi ise Taha'nın az önce olan biten her şeyi belgelemesiydi. Taha, gizli gizli çektiği videoyu kaydettiğinden emin olduktan sonra ortamı terk etmek istedi. Fakat Çisem'in göz hapsine girmişti. Çisem, dikkat çekmeden Taha'ya doğru yaklaştı.

 

"Senin burada ne işin var?" dedi Çisem. Bakışları hayret doluydu.

 

"Bazılarımız, iyilik için savaşıyor."

 

"Ne demek bu şimdi? Burada görünmemelisin," diye ekledi Çisem.

 

"Sen gerçekten beni düşünür müydün Çisem?"

 

"Hiçbir şey bilmiyorsun Taha, hemen burayı terk et."

 

"Ben her şeyi biliyorum. İşte bu da kanıtı," dedi Taha, elindeki videoyu Çisem'e gösterdi. Çisem oldukça şaşırmıştı. Taha'nın gösterdiği cesaretten etkilenmişti. Karşısında, eski tanıdığı gözü kara ve kararlı adamı gördü bir anda. Taha'yı özlediğini hissetti. Üstelik Levent'i bitirmeye bu kadar yakınken, Taha en büyük kanıtı bulmuşken.

 

"Taha, yalvarırım git buradan, kaydı bana ver. Sende durmasın. Yarın bana gel ve oturup konuşalım," dedi Çisem. Taha'nın elindeki kaydı almak istediğinde, Taha buna engel oldu.

 

"Artık çok geç Çisem. Bu mesele artık benim. Seninle hiçbir ilgisi yok," deyip yanından sessizce uzaklaşırken tekrar arkasına döndü ve Çisem'i incelemeye başladı.

 

"Sana Levent Akay ile mutluluklar. Ha pardon, yoksa Bora Akay mı demeliydim? Ama sen ikisini birden idare edebilirsin değil mi?" deyip göz kırptı. Taha'nın bu çıkışı göğsünün kabarmasına sebep oldu. Ardına bakmadan salonu terk etti.

 

Çisem haddinden fazla öfkelendi. "Aptal," diye ardından söylendi. Ancak arkasından Bora Akay'ın sessiz gelişi korkmasına sebep oldu. Bora, uzun boyu ile yukarıdan aşağıya Çisem'i süzüyordu.

 

"Seni rahatsız mı etti?" dedi, Taha'yı kastederek.

 

"Hayır, sadece burada olmasına şaşırdım," diye cevap verdi Çisem.

 

Tören kutlamaları devam ederken, Bora etrafı gözlemledi. Çisem'in etrafta fazla dolanmamasını istiyordu. Zira Başkan Kenan onu odasına bekliyordu.

 

"Az sonra seni buradan çıkaracağım," dedi Bora. Çisem buna 'Hayır' diyemezdi. Bir an önce eve dönmek istiyordu. Zaten istediği kadar bilgi depolamıştı. Henüz Levent Akay hakkında öğrendiği gizli bilgiyi içinde sır gibi saklasa da doğru zamanda bomba gibi patlatacaktı. Aklı Güneş'te kalmıştı. Başarmış olmasını diledi. Eğer bu gece planladıkları gibi gitmezse büyük kıyamet kopabilirdi.

*********************

 

Gümüş Kuyu Sokakları

 

Gümüş Kuyu sokaklarında silah sesleri yükseldikçe, şehir sakinleri meraklı bakışlarla bu kaçma kovalamacayı izliyorlardı. Adam gaza öyle bir basıyordu ki, Güneş'in korkusuna bir de mide bulantısı eklenmişti. Korku tüm damarlarında yer ederken, aracın arkasındaki çocuklar çığlık çığlığa bağrışıyordu. Kurşunlar bu kez aracın lastiklerine isabet etti. Araba sağa sola yalpalanmaya başladı. Direksiyon hakimiyetini kaybeden adam, zorlukla da olsa çevre yolundan çıkmış, ormanlık araziye doğru kontrolsüzce sürüyordu. Polis ekibi arkasından seslendi.

 

"Aracı durdur, teslim ol!"

 

Ancak adam pes edecek gibi durmuyordu. Önünde kocaman "Yasak Bölge" yazan tabelayı görünce, küfürleri havada uçuştu. Güneş hızlı düşünmeye çalışıyor, fakat fazla paniklediği için beyninde kurduğu planlar siliniyordu. Son kez çocuklara bakmak istedi. Yolun sonu gelmiş gibi görünüyordu. Arabanın frenleri de zayıflamıştı, fazla hız nedeniyle önlerindeki kapalı tel örgülerle kaplı kapıya çarpmaktan kaçınamadılar.

 

Patlayan camlar, kristal tanecikleri gibi ufalanarak Güneş'in üzerine dağıldı.

 

 

 

Adam, arabanın ön camından dışarı fırladı. Bedeni cansız görünüyordu. Çocuklar çarpışmanın etkisiyle adeta havada uçup, birbirlerinin üzerine düşerek sersemlediler. Güneş, yaşadığı şok etkisiyle olduğu yerde kas katı kesildi. Nefes alışverişi kalp ritmini değiştirdi. Aldığı darbeden dolayı başında büyük bir ağrı hissetti. Gözleri kararıyor, fakat bayılmamak için çabalıyordu. Dışarıdan gelen sesler kulağına boğuk boğuk geliyordu, ardından bu sesler tiz bir hal aldı. Hayatının en büyük planı yok olmuştu. Aynadan kendini gördüğünde başından aşağıya kan akıyordu. Çocukların yakarış sesleri oldukça gürültülüydü. Çocuklardan biri kapıyı açıp kaçmaya başladı.

 

Ardından diğerleri de onu takip etti. Güneş, olduğu koltuğa sıkışmış, hareket edemiyordu. Arkalarından "Hayır! Buraya gelin! Yapmayın!" diye bağırsa da çok geçti. Firar eden çocuklar Gümüş Kuyu'nun sokaklarında başıboş halde kaçmaya başladılar. Güneş, baş ağrısına neredeyse katlanamayacak haldeydi. Var gücüyle oturduğu yerin kapısını açtı. Adım atmak istedi fakat bedeni buna izin vermedi. Ayaklarını hissetmiyordu. Olduğu gibi yere kapaklandı. Şimdi ağrısı ikiye katlanmıştı. Az ilerisinde kendisine doğru gelen birinin olduğunu fark etti. Adım sesleri kendisine doğru yaklaşıyordu. Gözlerini çevirip gelen kişiye bakmaya çalıştı. Kendisine doğru tutulan fenerin ışığı gözlerini yaktı. Dayanılması zor bir durumdu, pes etmek üzereydi. Öyle de oldu. Buz gibi zeminin üzerinde bayıldı.

 

************************

 

Törenin Sonu

 

Tören yavaş yavaş sonlanırken, üyeler Akay Konaklarını terk etmeye başladılar. Saat sabaha karşı 05.30 sıralarıydı. Törene gelenlerin çoğu artık kendinde değildi. Güneş doğduktan sonra, dünkü yaşanan hiçbir şeyi hatırlamayacaklardı. Çoğu, deney odalarına alınacak, üzerlerinde denemeler yapılacaktı. Her bir denek, bölgeye gelen özel uçağa hazırlanıyordu. Yarasa kuruluna gönderilmek üzereydiler. Başkan Kenan, gitmeden önce Akay ailesine son bir kez baktı. Ortamda gergin bir havanın olduğunu anladı. Ejder Akay telaşlı ve ürkmüş görünüyordu. Kenan, Ejder'e doğru yaklaştı.

 

"Oğlun artık Akay ailesinin lideri. Sen de kendine biraz mola ver ve tatile çık. Yapılacak görevler bitmedi. Lider olmasan da örgütün üyesisin. Bunu unutma," dediği sırada dış kapı sert bir şekilde açıldı. Üyelerden biri telaşla içeriye girdi.

 

"Başkanım, çocuklar kaçmış," dedi korkuyla.

 

Başkan Kenan'ın gözleri öfkeyle açıldı. Aynı anda Ejder'e baktı.

 

"Bu nasıl olur?" diye salonun ortasında bağırdı. Ejder Akay sona geldiğinin farkındaydı. Soğuk soğuk terler döküyordu. Başını yere eğmiş, söyleyecek bir söz bulamıyordu.

 

"Bana cevap ver lan!" diye bağırarak Ejder Akay'ın boğazına yapıştı. Diğer Akay fertleri kıllarını bile kıpırdatamadı. Çünkü aksi bir tavır sergilerlerse bu onların sonu olurdu. Anka Akay, eşinin düştüğü durumu çaresizce izliyordu. Gözleri buğulanmış, her şeyi bulanık görüyordu. Hayal kırıklığı, eşine karşı hissedeceği son duyguydu. Kenan, Ejder'in boğazını var gücüyle sıkmaya devam ettikçe, Ejder oksijensiz kalıyordu. Yüzü kıpkırmızı vaziyetteydi. Boyun damarları şişmiş, gözlerinden yaşlar akıyordu.

 

"O çocuklar bizim geleceğimiz. Onlara bir şey olursa yüce örgüte ne cevap veririz? Susma, iğrenç böcek, cevap ver nerede onlar?" diye bağırmaya devam etti Kenan. Öfkesiyle neredeyse Ejder'i öldürebilirdi. Bu firar affedilir bir durum olamazdı. O çocuklar örgüt tarafından getirilen ve dünyanın her yerindeki seçilmiş ailelere bakılmaları için verilen en büyük mirastı. Ejder Akay, tabiri caizse, bu mirasa sahip çıkamamıştı.

 

Çağın, kendini ortaya atarak, Başkan Kenan'ı durdurdu.

 

"Onları hemen bulup oldukları yerlere hatta daha güvenli bir yere yerleştireceğim. Bundan sonrası benim kontrolümde olacak. Lütfen onu bırakın," deyip babasına manidar bir bakış sergiledi. Kenan tüm gücüyle Ejder'in boğazını sıkmaya devam etti.

 

"Sana bir saat veriyorum. Bir saat içinde onları bulup getirmezsen, babanla birlikte yaşayacağınız son saatler olur. Ayrıca onları artık burada tutmayacağız, diğer deneklerle birlikte bizim uçağa sevk edin. Bizimle Amerika'ya gelecekler," dedi. Sert bir darbeyle Ejder'i ileriye doğru savurdu. Yere düşen Ejder, tüm aile bireylerinin bakışlarına maruz kaldı. Derin derin nefes almaya çalıştı. Nefes aldıkça kuru kuru öksürüyordu.

 

 

 

Çağın, diğer aile bireylerini toparlayıp, Bora ile beraber yola koyuldu. Eğer çocukları bulamazsa ilerideki planı harekete geçirecekti. Kaçmaları için ayarladığı şoförü aradı ancak telefon cevap vermiyordu. Bir sorun olduğunu anladı. Öncelikle çocuklardan önce Güneş'i bulmak ve kurtarmak istiyordu. Hızla koşarak arabasına atladı. Bora tam yanına oturacaktı ki buna izin vermedi.

 

"Siz diğer araba ile takip edin," dedi. Bora buna şaşırmıştı ancak lafını ikiletmedi. Ne de olsa artık karşısında lideri vardı. Çağın hızla gazı kökleyip, son sürat yola koyuldu. Güneş'i aradı. Fakat o da cevap vermiyordu. İlk istikamet limana varmaktı. Birkaç saniye sonra telefonu çaldı. Arayan amcası Ekrem Akay'dı.

 

"Biz müzeye doğru gidiyoruz. Güvenlik kameralarını kontrol edeceğiz," dedi.

 

"Tamam," dedi Çağın. Bunu söylerken sakindi çünkü güvenlik kameraları o saatlerde devre dışıydı. Ardından Bora'yı aradı.

 

"Müzeye doğru gidin, en son neler yaşandı öğrenin."

 

"Amcam oraya gidiyor zaten Çağın, ben seni takip ediyorum."

 

Çağın iz bırakmak istemediğinden, buna izin vermedi.

 

"Sen de yanında ol, başka neler bulabilirsin onlara bak."

 

"Sen nereye gidiyorsun peki?" diye sordu Bora.

 

"Şehir çıkışlarını kontrol etmem gerek."

 

"Tek gitmemelisin."

 

"Tek olmayacağım," diyerek telefonu kapattı. Şu an tek istediği Güneş'i sağ salim bulmaktı.

 

*****************************

 

Ağrıyan gözlerini usulca açmaya çalıştı. Beyni dökülüyor gibi, şiddet ile baskı yapıyordu. Güneş gözlerini açtığında uzandığı yerden ilk gördüğü cama düşen kar taneleri oldu. Şehre tane tane düşen kar taneleri gözünde toz bulutu kadar yoğunlaştı.

 

 

 

Aniden olduğu yerden sıçradı. Üzerine örtülü battaniyeyi hızla kaldırdı. Karşısına doğru baktığında, sakince koltuğunda oturan, Komiser Salim' i gördü. Yaşadıkları aklına gelince gözleri korku ile açıldı.

 

''Benim burada ne işim var, neler oldu?'' diyerek doğruldu. Komiser Salim, sessizce Güneş' i izlemeye devam etti. Tepside ki sıcak çayı ona doğru uzattı.

 

''Biraz içmelisin. Seni kendine getirir'' dedi.

 

Güneş, çaya baktı ancak midesi bunu kabul etmiyordu.

 

''Size bir soru sordum. Burada ne işim var?''

 

''Senin canını kurtardım kızım'' dedi Salim ağır bir dille.

 

''Çocuklar nerede? Ya peki o şoför?''

 

'' Adamcağız olay yerinde ölmüş maalesef. Çocuklar oldukları yere geri dönecekler'' dedi.

 

Güneş, aldığı darbeden dolayı acı ile inledi. Başını tuttuğunda, pansuman yapıldığını anladı. Son zamanlarda kendini fazlaca hırpalamıştı. Mücadele ettiği olaylara hiçbir katkısı olmadığını ve bu haince kurulan düzeneği değiştiremeyeceğini anladı.

 

''Bana neden yardım ediyorsun'' diye sordu adama.

 

''Lütfen önce çayını iç'' dedi Salim sükûnetini koruyarak.

 

Fakat Güneş için sükûnetini korumak zor geliyordu. Çocuklar için üzülüyordu. Hem de hiç olmadığı kadar.

 

''Sende onlar için çalışıyorsun değil mi? Onlara hizmet ediyorsun. O çocuklara ne olacak. Onlara neler yapıldığını gördüm. Hepsinin beyni yıkanmış, neler olduğunu bilmiyorlar. Bu nasıl bir eziyet.''

 

'' Onlar için çalışmıyorum. Ben buraya tayin edildim. Fakat senin gibi zamanla onları çözdüm. Bu gördüklerimi üst makamlara bile bildirdim.''

 

''Peki, ne oldu'' diye sordu Güneş.

 

''Tehdit edildim. Görev zamanım bitene kadar da bunlara göz yummak zorunda kalacağım. Sonra s*ktir olup gideceğim bu lanet şehirden'' dedi Salim.

 

''Senin meslek ahlakın bu mu?'' dedi Güneş ve devam etti. ''Yapılan zulümlere karşı susmak mı? Görmezden gelmek mi? ''

 

''Sana tekrar etmek istemiyorum. Elimden geleni yaptım. Ama her seferinde reddedildim. Ölüm ve ailem ile tehdit edildim. Maalesef hepimiz bir zaaf noktası var. Susmak zorundaydım. Bunları ne ben ne de sen değiştirebilirsin. Akay ailesi ilk değil son da olmayacak. Dünya' da bu aileler gibi yüzlercesi var.''

 

''Evet. Bunu duymuştum. Dünyayı yöneten aileler gibi.'' Dedi Güneş.

 

''Aynen öyle kızım. Güç ve para onlarda. Bunları onlara sağlayan gizli ve oldukça güçlü derin örgütler var. Amaçları Yeni Dünya düzeni, insan nüfusunu azaltmak. Dünyanın sonuna sadece kendi tayin ettikleri deneyler ile hazırlanmak.''

 

''Bu çok korkunç'' dedi Güneş. Uğradığı hayal kırıklığı yüzüne yansıdı.

 

''Dünya üzerinde yaşayan insanlar, hep farklı gündem ile oyalanıyor. Bir yerde deprem felaketi, bir yerde cinayet, bir yerde magazin. Diziler filmler, sosyal faaliyetler, yaşam mücadeleleri, talk Showlar, sosyal medya, eğitim sistemi, gelecek kaygısı, evlilik... Aklına daha ne gelirse. İnsanoğlu bunlar ile oyalanırken, şeytanlaşan diğer insanoğlu gizli gizli yer altı laboratuvarlarında geleceğin yönünü çoktan değiştirmeye başladılar.''

 

''Dünyanın sonuna mı yaklaşıyoruz yani'' diye sordu Güneş.

 

''Dünyanın sonu elbette ki gelecek. Ancak bu ilahi bir kudretle değil, kötü ve karanlık insanlar tarafında teknoloji silahı ile gelecek'' dedi.

 

''Küçükken ailem deccal 'den bahsederdi. Kıyamet günü deccal yeryüzüne inecek ve doğa felaketi yaşanacak diye. Meğerse bu hikâye bile ne kadar masum kalıyor bu anlattıklarının karşısında''

 

''Belki de deccal çoktan yeryüzüne indi. Belki de dünyanın sonu için çoktan çalışmalara başladı. Yoksa bunca felaket bunca kötülük yeryüzüne neden hâkim olsun'' dedi Salim, sakin ve tok sesi ile.

 

''Bana ne yapmamı öneriyorsun?''

 

''Buradan git kızım. En azından kötülüğün henüz bulaşmadığı yerlere git. Hayalini gerçekleştir. Okulunu oku. Ama bu kötülükten biran önce kendini kurtar. En azından son güne dek, kendini iyilik ile donat. Dünyanın iyiliğe ihtiyacı var.'' Dedi adam gözü yaşlı bir şekilde.

 

Güneş, uzunca düşündükten sonra ayaklandı. Telefonunu eline aldığında, Çağının defalarca aradığını gördü. Çaresizliğin verdiği duygu ile yüzü gerildi.

 

''Benim eve gitmem gerek.'' Dedi Güneş.

 

''Çayını içmedin.''

 

''İçebilecek durumda değilim''

 

''Tamam, seni ben bırakırım'' dedi Salim. Ardından hazırlanmaya başladı. Güneş evden çıkmadan önce, perdeyi aralayıp, yağan kar' ı izlemeye koyuldu. Her bir kar tanesi, içine huzuru yayıyordu. Bu görsel şölene hayran kalmamak imkânsız gibi geliyordu. Çocuklar aklına gelince tekrar, yüreği burkuldu. Tekrar Akay canilerinin ellerinde hapsolmak, onlar için işkence sebebiydi. Fakat bunu hiçbir zaman anlamayacaklardı. Perdeyi yavaşça örttü. Salim dış kapıya doğru yöneldi. Dışarıya çıkmadan önce söyleyeceği bir şey daha vardı. Güneş ile göz göze geldiler.

 

''Bu arada, Faruk ölmüş. İki gün önce haberini aldık'' dedi.

 

Güneş duyduğu haber ile sarsıldı. Yüreği akan nehir misali hızla çarpıyordu. Bu ölümün arkasında, cinayet doğruluğunu hissetti. Kimlerin sebep olduğunu anlaması çok zaman almadı. Çünkü Faruk ölen kızının intikamını elbette alacaktı. Buna engel olacak kişi Akaylardan başkası olamazdı. Sessizce kendini dışarıya doğru yönlendirdi.

 

Sabaha karşı hava gri soluktu. Kar taneleri arabanın camına doğru yapışıyor ardından eriyip sıvı halde aşağıya doğru süzülüyordu. Çağın yoğun bir operasyon ile araştırdığı çocukları, Bora'nın sayesinde bulmuştu. Ona engel olamazdı, çocuklar üyelere teslim edilip, özel uçak ile Amerika' ya gönderildiler. Yorgun ve uykusuz olan Çağın henüz Güneş'ten haber alamamıştı. Arabayı hissiz bir vaziyette boş sokaklarda sürüyordu. Onun için savaş esas şu an başlıyordu. İstemeden de olsa, Ailenin lideri olmuştu. Bir yandan ailesinin sorumluluğunu yaşarken diğer yandan onlara ait tüm sırları ifşa etmek oldukça çelişkili bir durumdu. Telefonuna gelen bildirim ile irkildi.

 

1 YENİ MESAJ

 

Güneş: - Seni evde bekliyorum-

 

Çağın: - Geliyorum-

 

Dakikalar sonra Çağın, Güneş' in yanına gelmişti. İkisinin' de ağzını bıçak açmıyordu. Başaramadıklarını verdiği utanç yüzlerine yansıyordu. Aynı koltukta yan yana oturup, bu kadar uzak olmaları, derin düşünceleriydi.

 

''Yani artık bir lidersin öyle mi?''

 

''Evet, öyleyim''

 

''Sende acımasızca insanları mı kullanacaksın? Farkın ne olacak?''

 

Çağın gelen soruyu iyice düşünmeye koyuldu. Gerçekten farkı ne olabilirdi? Gelenek ne ise onu devam ettirmek zorundaydı. O da görmüştü ki ne kadar yüksek mertebeye sahip olursan ol, ufak bir hataya karşı babası gibi ''hiç'' değeri görecekti. Hatta haddini aşar ihanet ederse, sonu ölümden başkası olamazdı. İki ucu karanlık değnekti elinde tuttuğu. Adım atması için önünde aydınlık bir yol yoktu. O sırada Güneş' i kendisini izlerken buldu. Karşısında ki tek aydınlık yol Güneş'ti. Fakat onu da kendi hayatına sürüklüyordu.

 

Tehlikeli ve güvensiz hayatına.

 

Sonu olmayan ya da sonsuza dek karanlığın içerisinde yaşayan bu hayata karşı, temiz umutlara sarılı birinin hakkını ele geçirmezdi. Güneş' i seviyordu. Ancak bu sevgi kendisi gibi onu' da çıkmaz yollara sürüklüyordu. Öyle ki neredeyse dün gece o kazada ölüyordu.

 

''Ben buradan gidiyorum Çağın'' dedi Güneş.

 

Çağın şaşkınlık içerisinde kaldı ve dalgın bakışları ile Güneş' e bakmaya devam etti.

 

''Ben bu kadar yükü kaldıramıyorum. Kimim ki ben bunca şeyler ile mücadele edecek? Benim bir hayalim var mesleğim var geleceğim var. Ne için çabalıyorum. Ya da kim için?''

 

Çağın dediklerini onaylıyordu. Ancak belli etmek istemedi. Gitmesini ondan uzaklaşmasını istemiyordu. Yine de gitme demek için cesaretli değildi. Çünkü bu cesaretten çok bencilliğe gireceğini biliyordu.

 

''Bu akşam yola çıkıyorum. Bu sene ki okul kaydımı donduracağım. Hoş 'Ejder Akay Üniversitesinde' buna gerek yoktur. Çünkü burada bir eğitim yok.'' Dedi.

 

Çağın biraz daha Güneş' e yaklaştı. Onu koklayıp tüm zerresini içine sokmak istiyordu.

 

''Kokunu unutmamak için'' dedi Çağın.

 

''Yapma lütfen'' dedi Güneş. Nefes alacak kadar bile gücü yoktu. İçi içini kemiriyordu. Çağın 'Gitme' dese bunu kabul edecekti. Çağın kollarının altına alıp sıkı sıkı Güneş' i sarmaladı.

 

''Biz sadece tehlikenin iki ucunda savrulan âşıklarız.'' Dedi.

 

''Ancak birbirimize zarar veririz'' diye ekledi Güneş. Ardından oda sımsıkı sarıldı.

 

İmkânsızlık düşüncesi, onları daha çok tek beden olmasını sağlıyordu. Güneş yine de korkuyordu. Çağından uzaklaşma fikri bile onu soğuk bir kuyunun içerisinde kalmış gibi hissettirdi.

 

Çisem, tüm konuşulanları, salonun gerisinde, tırabzanlara tutunarak dinlemişti. Birkaç adım sonra yanlarına doğru girdi. Kendinden emin görünüyordu.

 

''Henüz vazgeçmek için geç kalmış sayılmazsınız'' dedi. Çağın ve Güneş aynı anda Çisem' e doğru baktılar. Ne dediğini anlamak için birbirlerine baktılar. Çisem elinde tuttuğu kaydı ikisine izletmeye başladı. Kayıtta dün gece Akay konaklarında olanlara dair kareler vardı. Güneş şaşkınlıkla izlemeye devam etti.

 

''Birkaç dakikalığına da olsa bunu yaymamız saniyelerimizi almaz. Bir anda tüm dünyada viral olabilir''

 

Çağın gerilmişti. Bunu yapanı elbette bulurlardı.

 

''Seni bulurlar''

 

''Ben yapmayacağım ki'' dedi Çisem. Aklında güvendiği plan vardı.

 

''Kim yapacak'' diye sordu Güneş.

 

''Levent Akay'' dedi sinsi gülümseme barındırıyordu yüzünde.

 

Çağın buz gibi bakışları ile Çisem' i izliyordu. Çisem, Çağına doğru yöneldi.

 

''Sen söyle. Bu Akay ailesinin sonunu getirir mi?''

 

''Dünya' da yankı uyandırır. Ancak ucu bize kadar dokunur. Derin araştırmaya başlarlarsa bizde yargılanırız'' dedi Çağın.

 

''Peki, bunun için bundan vaz mı geçeyim?'' dedi Çisem.

 

Güneş, paniklemişti. Ayağa kalktı ve sakinlemeye çalıştı.

 

''Başka bir yolu olamaz mı?'' diye sordu Güneş.

 

''Başka bir yol denedin ve ölüm ile yüzleşiyordun. Gördüğün gibi olmadı tatlım'' diyerek çıkıştı Çisem.

 

''Mutlaka bir yolu vardır'' dedi Güneş.

 

Çisem hayret edere Güneş' i seyretti. Hali tavrı değişmişti.

 

''Bir dakika. Sen şimdi bunun yayılmasını istiyor musun, istemiyor musun? Yoksa Çağına yani sevgiline ucu dokunur diye mi korkuyorsun? Diye sordu Çisem. Güneş 'sevgili' kelimesini ilk kez bu kadar içinde hissetti. Çağın ile sevgili olduklarının farkında olduğunu bile hissetmemişti. Sanki bu terim bile aralarında ki etkileşimden dolayı sönük kalıyordu. Ya da imkânsızlık bu 'Sevgili' sözcüğünü gölgede bırakıyordu. Çisem ve Güneş ilk kez aynı fikirde değil karşı karşıyaydılar.

 

''Bunun olmasını elbette ki istiyorum ama.'' Çisem, Güneş' in konuşmasını tamamlamasına izin vermeden söze girdi.

 

''Aması yok Güneş, sen o çocukları kaçırmaya çalıştığında bunların olacağını göze almadın mı? Ben o lanet konaklara canım pahasına gittim ve istenileni yaptım. Şimdi, bunca şeyi heba mı edeceğiz'' dedi. Hararetli ortamı Çağın buz gibi kesti. Çisem' e hak veriyordu. Kurunun yanında elbette yaş yanacaktı. Olması gereken olmalıydı. Ellerinde büyük bir koz vardı. Bunu elbette ki kullanması gerektiğini biliyordu.

 

''Durma, harekete geç Çisem'' dedi Çağın. Güneş, Çağına bomboş gözlerle baktı. Çağın ''Buna mecburuz'' diyerek cevap verdi Güneş'e. Çisem planı dâhilinde harekete geçecekti.

 

Yeni bir güne geçilmişti. Şehrin sokakları neredeyse kar ile kaplanmıştı. Her ne olursa olsun yeni güne devam edilecekti. Güneş sıcak bir duştan sonra hazırlanmaya koyuldu. Kafasında düşünceler git gide büyüyordu. Şehirden gitme düşüncesini şimdilik arka plana atmıştı. Ancak olayların gerisinde kalmayı tercih etmişti. Ta ki bir sonraki olaya kadar. Okula vardığında, herkes sanki dün hiç yaşanmamış gibi normal görünüyordu. Aralık ayının soğuğunu iliklerine kadar hissetse de, Anka Akay' ı karşısında görmek, yaşadığı mevsimden daha soğuktu. Anka emin bakışlar ile Güneş' i selamladı.

 

''Konuşabilir miyiz canım?''

 

''Ne hakkında?'' diye yanıtladı Güneş. Ancak bu konuşmayı hiç yapmak istemiyordu.

 

''Senin hakkında'' diye yanıtlayan Anka Akay yine on ikiden vurmuştu. Güneş tekrar merak duygusunun kabardığı hissetti. Ortada gölge gibi saklanan bir sır olduğunu fark etti. Dakikalar sonra Anka Akay' ın odasındaydılar. Güneş, vakit kaybetmek istemediğini belli etti. Gözlerini Anka Akay' ın gözlerine sabitledi. Dik dik Akay' ı izliyordu. Anka AKAY kabanını üzerinden çıkartıp, sandalyesine astıktan sonra yavaşça oturdu.

 

''Biliyor musun? Sen ile ben oldukça ortak yönümüz var'' dedi. Güneş anlam veremedi. Kaşlarını çatarak dinlemeye devam etti.

 

''Bende bu aileye gelin geldiğimde, üstümde tonlarca yük olduğunu düşünürdüm''

 

''Bu konuşma nereye varacak Anka Hanım''

 

''Oğlumu sevdiğini biliyorum. Ailemiz hakkında neler bildiğini de. Lakin sakın bu aile ile savaşma. Çünkü esas savaştığın bu aile değil, arkasında ki gizli güçte''

 

''Evet, o gücün az çok ne olduğunu öğrendim.'' Dedi Güneş. ''Lakin siz bunları nereden biliyorsunuz?'' diye ekledi.

 

Anka, sessizce gülümsedi. Ardından hemen ciddileşti.

 

''Bize katıl Güneş, bu ailenin karşısında değil, yanında ol''

 

''Size katılmak mı? Bunca kötülüğün içine mi?''

''Zamanında bende engel olmak istedim, çabaladım fakat başaramadım. O yüzden seni kendime benzetiyorum dedim zaten. Karşında tecrübe konuşuyor. Akay ailesi bitse, bir başkası, bir başkası bitse diğer gelir. Hep gelir, her zaman gelmeye devam etti.''

 

''Üzgünüm bunu yapamam''

 

''Yapmalısın, geleceğini aileni düşün''

 

''Kötülük ile bir gelecek kuramam, bu dünya sizin gibiler sayesinde yaratılmadı. Sizin gibiler yüzünden de bitmeyecek'' deyip odadan ayrılacağı sırada Anka Akay can alıcı noktadan giriş yaptı.

 

''O zaman sevgili baban ile tekrar görüş güzelim. Ne olduğunu sana anlatsın. Ya da kim olduğunu.'' Dedi. Güneş hayretle Anka' yı izledi.

 

''Bu ne demek şimdi?''

 

''Sen zeki bir kızsın. Bizi çözdüğün gibi ailen hakkında da bir şeyler elbet bulursun'' dedi.

 

Güneş düştüğü duygu boşluğundan dolayı olduğu yerde sendeledi. Kapıyı açıp çıkacağı sırada Anka tekrar seslendi.

 

''Buraya geri döndüğünde teklifim hala geçerli olacak'' dedi.

 

Üniversite'nin koridorunda hissiz bir şekilde ilerlerken birden panoda asılı okul gazetesini gördü.

 

 

 

Detaylıca okuduktan sonra alaycı bir ifade ile güldü. Güneş, gazeteyi alıp, gazetenin bürosuna doğru ilerledi. İçeriye girdiğinde Talya ile karşı karşıya geldi. Gazeteyi Talya' nın önüne fırlattı.

 

''Ne kadar manidar bir haber değeri taşıyor öyle değil mi?'' dedi.

 

Talya oturduğu yerden ayağa kalktı. ''Bu ne cüret, ne demek istiyorsun?'' dedi.

 

''Hakkınızda her şeyi biliyorum. Bunca yalanı buraya nasıl sığdırdın söylesene?'' diye çıkıştı.

 

''Bir şey bildiğin yok, ne saçmalıyorsun sen Güneş?''

 

''Ben bu gazetenin başkanıyım. Benden izin aldın mı?''

''Kendi gazetemiz için senden izin alacak değilim. Sen kendini ne sanıyorsun, haddini bil''

 

''Bunca kötülüğe suskun kalıyorsun yani. Az önce Annen ile görüştüm. Her şeyi itiraf etti. Devamında ne dedi biliyor musun? Size katılmamı istedi. Şimdi hala saçmaladığımı mı düşünüyorsun?''

 

''Çık buradan, büroyu terk et'' dedi Talya.

 

''Kalmaya niyetim yok. Yalan dünyanızda size mutluluklar'' deyip büroyu terk etti.

 

Talya sinirden gazeteyi paramparça etti. Gerçeği, yalan ile elbet örtemezdi. Öfkesi, bedeninin titremesine neden oldu. Güneş haklıydı. Bunun en büyük kanıtı amcası Levent' in Çisem' i sadistçe kullanması ve dün akşam yaşanan gerçeklerden ibaretti. Başını iki elinin arasına alıp, düşünmeye başladı. Annesinin, Güneş' e karşı bu hamlesine şaşırmıştı. Kısa bir sessizlikten sonra telefonuna mesaj geldi.

 

-Akşam saat 21.00' de Plazaya gel. Sana göstereceğim bir şey var-

Taha' dan ...

 

Gelen mesajla irkilen Talya, derin derin düşünmeye başladı.

 

Çisem, Taha'yı aramıştı. Ona planından bahsetmişti. O gece için çektiği tüm videoyu ve Taha'nın kayıtlarını paylaşacaktı. Levent' i bu oyunun parçasına katarak, onu tuzağa düşüreceklerdi.

 

Ancak planlarında ufak bir hata oldu.

 

Akşam saatlerinde, Akay plazasının teras katında, içli içli sigarasını içiyordu Çisem. Levent neredeyse gelmek üzereydi. Cesaretini biraz daha toparladı ve ona söyleyeceği kelimeleri düşündü. Dumanı son kez içine çektiğinde, içeriye Levent girdi. Teras' a doğru ilerledi. Çisem' i kendine doğru çekip öpmeye başladı. Fakat ilk kez Çisem' den tepki gördü. Çisem eli ile Levent'i geriye doğru itekledi.

 

''Uzak dur benden'' dedi toparladığı cesaret ile. Levent aniden öfkelendi. Öfkesi yüzüne çok net yansıyordu. Tıpkı bir iblis kadar korkunçtu.

 

''Ne diyorsun lan sen?'' deyip Çisemi tartaklamaya başladı.

 

''Bırak beni'' deyip tekrar geriye doğru ittirdi cüsseli adamı.

 

Artık tüm söyleyecekleri, ağzında bomba gibi patlamaya hazırdı.

 

''Sen ne adi bir adamsın. Midemi bulandırıyorsun. Sen kendi oğlunu taciz edecek kadar zavallısın'' dedi hiddetle. Levent Akay yıllar sonra gizli sırrı ile karşı karşıya geldi. Hem de sadistçe kullandığı köle gibi davrandığı ezik bir kız tarafından. Sinirden yumruklarını sıktı.

 

''Seni öldürürüm or*spu'' diye bağırmaya başladı. Yüzleştiği bu gerçek onu daha da hırçınlaştırdı. Kontrolden çıkmıştı. Çisem elinden zor kurtuldu. Son hamlesini henüz oynamamıştı. Telefondan çıkardığı kaydı gösterdi. Bu kayıt törende yapılan, ayini ve kullandıkları insanlar üzerindeki sapkınlığı gösteriyordu.

 

''Sen bittin Levent Akay. Siz bittiniz'' diye söylendi Çisem.

 

****************

 

Talya, plazaya vardığında, arabasını valeye teslim edip, içeriye doğru adım atmaya başladı. Lobiye girdiğinde, karşısında Taha onu bekliyordu.

 

''Gelmene sevindim'' dedi Taha. Geçekten de buna sevinmişti.

 

''Ne söyleyeceksen çabuk söyle fazla vaktim yok'' diye karşılık verdi Talya.

 

Taha asansörü gösterip, ilerlemeye başladı. Yirmi beşinci kata geldiklerinde, plazanın terasına doğruilerlemeye başladılar. Talya tedirgindi. Kendilerine ait bir yer de ilk kez bukadar tedirgin görünüyordu. Az sonra içeriden büyük gürültü gelmeye başladı. Bu gürültü, Levent Akay ve Çisem' den geliyordu.

 

 

Levent Akay, öfke ile kahkaha atmaya başladı.

 

''Madem beni bitirmeye ant içtin. O zaman sana bir sır daha vereyim güzelim''

 

Çisem merakla söyleyeceği sırrı bekliyordu.

 

''Anneni, yıllarca kullandım okey?. Çok kullanışlı bir parçaydı. Hele yatakta ne fantezileri vardı öyle, hala aklımdan çıkmaz. O güzel vücudu ile oynamak için beni sabırsızlandırırdı.'' dedi. Can sıkan alaycı tavrı ile.

 

Çisem, cam ile kaplı kül tablasını eline geçirdi.

 

''Sus lan or*spu çocuğu'' deyip tablayı Levent' in başına geçirecekti ki bu olmadı. Levent tablayı alıp yere fırlattı. Çisemin elinden yakaladığı gibi tokadı yüzüne savurdu. Yerle bir olan Çisem nefes nefese kalmıştı. Levent arkasından yaklaşıp, bedenini Çiseme dayadı ve kulağına fısıldadı.

 

 

 

''Sevgili babacığını da ben öldürdüm. Kendi ellerimle, hiç acımadan soğuk bir avcı gibi, acı çektire çektire öldürdüm. Bak bu ellerde hala babanın izleri var'' deyip kahkahayı bastı. Levent AKAY kontrolden çıkmıştı. Ardı ardına gelen kahkahaları onu durduramıyordu. Fakat bu kez kontrolden çıkan Çisem oldu. Beyninde öfke şimşekleri patlıyordu. Küçük bir kız çocuğu iken kaybettiği babasının katili karşısındaydı. Hem de yıllardır, babasının katili tarafından cinsel tacize uğruyordu. Yerden hızla kalktı. Gözlerine cinayet sisleri çökmüştü. Tüm insani düşünceleri artık kaybolmuştu.

 

''Seni öldüreceğim, şerefsiz köpek'' deyip bağıra çağıra üzerine atladı. İkisinin arasında ki kargaşa iyice büyüdü. Levent, yumruğunu sert bir hamle ile Çisemin midesine indirdi. Acı ile bağıran Çisem tekrar yere düştü. Levent kolundan sürükleyip, terasın ucuna doğru getirdi. Çisemi kucağına alıp, aşağıya salmaya hazırlandı. Ancak ensesine aldığı darbe ile sarsıldı. Taha iki eli ile yakasına yapıştı, kafasını hızla Levent' e geçirdi. Gelen sert hamle ile burnu kan içinde kalan Levent' Taha'nın boğazına yapıştı, dizi ile midesine hücum etti.

 

Acıdan iki büklüm kalan Taha bu kez sırtına dirsek darbesi aldı. Aynı hızla yerinden kalkmaya çalıştı. Yaşanan bu harbede, ortalığı darmaduman etmişti. Levent' i var gücü ile terasın ucuna sürükledi. Taha'nın nihai hedefi Levent' i terastan aşağıya fırlatmaktı. Levent, Taha' ya direniyor, Taha tüm gücü ile ittirmeye devam ediyordu. Çisem' de olduğu yerden kalkıp, Taha' ya destek oldu. İkisi birlikte tüm gücü ile Levent' i aşağıya ittirmeye çalıştılar. Levent bu kez kafasını önce Taha' ya sonra Çiseme geçirdi. Çisemi yerden kaldırıp, başını duvara salladı. Çisem aldığı darbeden dolayı oracıkta baygınlık geçirdi. Taha olduğu yerde haykırdı.

 

''İşin bitti adi herif'' diyerek montunun iç cebinden silahını çıkardı. Ateş etmesine fırsat kalmadan, Levent, üzerine abandı. Tekrar kıyasıya kapışma aralarında devam etti. Levent silahı almak için hücum ediyor, Taha vermemek için çabalıyordu. Ancak fazla dayanamadı. Tek hamle ile eline geçirdiği gibi silahı Taha'ya doğrulttu.

 

''Son duanı et ezik köpek'' dedi Levent Akay.

 

Ateş edeceği sırada, elinde ki silah havaya fırladı. Talya fırlattığı tekme ile amcasına karşılık verdi. Gördüklerine daha fazla katlanamadı. Bu kötülüğe 'Dur' diyenlerden biriydi. Levent büyük şaşkınlığa uğradı.

 

''Sen... Senin bunlarla ne işin var?''

 

''Üzgünüm amca bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceksin'' dedi. Ardından hızla uçuruma doğru sürükledi. Taha, Talya' nın yardımına koştu, Levent Akay' dirense de Talya' ya karşı başarılı olamadı. Zamanında öğrendiği dövüş sporunu, ilk kez hayatında uyguluyordu. Bunu uygulamaya hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyordu. Talya' birkaç teknik hareketi ile amcasını yere serdi. Uyguladığı teknik ile vücudu kilitlendi Levent Akay'ın. Tıpkı felç geçirmiş gibi hareket edemiyordu. Taha ile birlikte plazanın terasından aşağıya doğru hoyratça fırtlattılar. Sonunu hiç düşünmeden, soğuk kanlılıkla işlediler bu cinayeti.

Hızla yere çakılan Levent Akay'ın bedeni, o dakikalarda tüm caddenin ortasında kanlar içerisinde kaldı. Kanı soğuk zemine yayılmaya başladı. Cadde' de ki sessizlik, düşen cesedin şoku ile çığlık çığlığa kalmıştı. İnsanların çoğu sağa, sola kaçışmaya başladı. Geri kalanı ise yardım etmek için cesedin yanına toparlandı.

Talya Akay son kez amcasının ölü bedenine baktı. Bakışları soğuk bir cinayetin nefreti ile buluştu.

 

Ona karşı son cümlesi ''Cehennemde görüşürüz'' oldu.

 

Bölüm sonu.

 

Okuduğunuz için Teşekkürler ;)

 

Yorumlarda buluşalım...

Loading...
0%