@cangzek
|
Birbirimizi rastgele seçmiyoruz. Sadece bilinçaltımızda zaten var olanla tanışıyoruz''
*Sigmund FREUD*
GÜNÜMÜZ Saatler süren yolculuğumdan bu yana, okuduğum romanda ki bir söze takılı kalmıştım. Onlarca sayfa çevirmeme rağmen sayfaları geriye sarıp, cümlede ki anlamı yadsımaya çalışıyordum. Gerçekten bilinçaltımızda var olanları mı hayatımıza alıyorduk? Öyleyse bu zamana kadar tanıdığım kimse rastgele hayatıma girmemişti. Gelenlere hep bilinçaltımda yerini önceden hazırlamış olduğumu düşündüm. Evrenin pozitif yaratıcılığına inanan biri olduğum için bu cümlenin altını kalın kalemle üst üste çizdim. Oturduğum yerin camından dışarıya daldı gözlerim.
Bitmek bilmeyen uzun yolculuğun en güzeli, doğanın harika manzarasını izlemekti benim için. Liseden mezun olmuştum. Artık üniversiteye başlayacak olan genç bir kızdım. Gideceğim yerde beni ne gibi sürprizler bekliyordu oldukça merak ediyordum. ?Otobüsün güzergâhı bu sefer orman yolunun içerisinde devam ederken, eşsiz yeşilliğin büyüsüne kapıldım. Varacağım yere yaklaşırken içimde ki heyecan gittikçe artıyordu. Üniversite hayatına yeni atılan biri olarak, yeni kasabaya, yeni arkadaşlıklara ne kadar hazırdım kestiremiyordum. Sadece kendimi olayların akışına bıraktım. İki ay önce ailemle kayıt için buraya geldiğimizde, kasabanın sakin, sosyal, insanlarının nezihliğine şahit oldum. Bu benim için büyük şanstı. Yarı burslu olarak kayıt olduğum okul ülkenin önde gelen isimlerinden biriydi. ''Gümüş Kuyu Üniversitesi'' her bakımdan kaliteli okul olmasıyla ülkeye nam salmış, yılın sonunda başarılı isimler çıkaran özel üniversitelerden biriydi. Mezun olurken , başarılı olanların arasında muhakkak yer almam gerekiyordu. Bunu şimdiden totemleyip inancımı destekledim.
Gazetecilik bölümü küçüklüğümden bu yana özellikle istiyordum. Yaşıtlarım, doktor, mühendis, öğretmen olmak isterken ben gazeteciliğe merak sarmıştım. Annemin anlattığına göre, sekiz yaşımdan bu yana gazetelerde önemli bulduğum konuları keser, ayrı klasörde toparlarmışım. İşte şimdi bunu gerçekleştirmek üzere yoldayım. Hemde ailemden kilometrelerce uzaklarda.
* * * * * * * * **
Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik derken, şehre doğru giriş yapıyorduk nihayet. Şehir girişinde gözüm şehrin tabelasına takıldı. ''Gümüş Kuyuya Hoş geldiniz'' yazılı tabela uykulu gözlerimin açılmasına sebep oldu. Cebimden telefonu çıkarıp aynı evi paylaşacağım arkadaşımı aradım. Çisem neşe dolu sesiyle '' Geldin mi yoksa'' diye seslendi. Gülümsedim. Geldiğimi söyleyerek atacağım konuma gelmesini istedim. Henüz şehre yabancı olduğum için yolları karıştırmamak adına Çisemden ticari taksi ile beni olduğum yerden almasını rica ettim.
Otobüsten iner inmez derin derin nefes aldım. Ciğerlerimi bol oksijenle dolmasını sağladım. Çisemi bekleyene kadar etrafımı gözlemlemeye başladım. Şehir merkezine giden tramvaya göz gezdirdim. Tramvayda asılı afişe dikkatimi verdim. –BİR DÜNYA KALİTESİ AKAY HOLDİNG- yazılı afişte Akay ailesinin fertlerini bir, bir inceledim. Oldukça havalı görünüyorlardı. Zaten magazinde de yer yer boy gösterirlerdi. Ülkenin oldukça tanınan zengin ailelerin önde gelen sosyetikleriydiler.
Hava tatlı esintisini sertleştirmeye başladı. Ensemde bir ürperti hissetim, kalp atışım hızlandı, bana doğru yaklaşan biri olduğunu hissetim. Kahkaha sesinin yükselmesiyle arkamda Çisemin olduğunu garantilemiş oldum. ''ortada ki çok yakışıklı değil mi?'' diyerek afişte ki Akayların çocuklarından birinden bahsediyordu. Kavuşmanın verdiği heyecanla sevinç çığlıklarını patlattık. Sıkı sıkı sarılıp, öpüşüp koklaştık. Yoldan geçenler hayret dolu bakışlarını gizleyemeden bizi izliyorlardı. Hayret etmekte haksız sayılmazlardı ancak Çisem ile olan arkadaşlığım uzun yıllara dayalı olduğundan, yan yana iken duygularımızı hep uçta yaşardık. Annemin dediğine göre beş yaşlarımızdan beridir hep birlikte büyümüşüz. Lise ikinci sınıfta babasının tayini ile Gümüş kuyuya taşınmışlardı. Ondan ayrılmak oldukça zor olmuştu ancak sonsuz evrene olan inanışımız ve Tanrıya dualarımızla sonunda yan yanaydık. Hasret giderme faslımız sona erdiğine göre hemen taksiye geri döndük ve bundan sonraki süreçte yaşayacağım eve doğru ilerlemeye başladık.
*********
İşte sonunda yaşam alanıma gelmiştim. İki katlı geniş bahçesi olan yer eviydi. Bir yıl önce babasının Çiseme bıraktığı tek mirası olan bu ev oldukça şirin ve iki kızın birlikte yaşayabileceği bir alandı. Annesi ise yıllar önce babası ile ayrılmış, annesi başka bir adamla evlenip sırra kadem basmıştı. Yıllardır ondan haber alamıyordu. Çisem' de bu duruma alışmış, oda annesin yokluğunun sırrına kadem basmıştı. Çisem' e minnettardım. Yoksa bu şehrin yurtlarına ya da kiralık evlere milyonlarda saçabilirdim. Bu evde Çisem benden her ne kadar maddi yardım talep etmese de elbette ona destek olacaktım. Diğer türlüsü karakterime tersti. Mutlaka burada kendi evim gibi benimseyebilmem için maddi destekte bulunacaktım. Ancak bunları şuan düşün düşünmek için oldukça yorgundum. Çisemin yardımı ile odama yerleştim. Pencereden baktığımda yemyeşil bir manzara ile karşılaştım. Yeşilliğin tam ortasından akan derenin pırıltısını izliyordu gözlerim. İnanıyordum burası bana çok iyi gelecekti. Gümüş kuyuyu tercih etmemin sebeplerinden biride tam olarak bundan dolayıydı. Derin bir nefes alıp içime çektim ve kıyafetlerimi dolabıma yerleştirmeye başladım. Çisemin aşağıdan sesi yükseldi. '' kahve içer miyiz?'' Bu teklif iyi gelebilirdi. Yorgun bedenimi canlandıracağını düşünerek onayladım. '' Sade ve şekersiz lütfen'' diyerek cevap verdim.
Az sonra elinde kahve ile giren Çisemin yüzü buruşmuş vaziyette kahveyi bana doğru uzattı. Gözleri kahveme odaklıydı. '' Nasıl içebiliyorsun bunu. Resmen zehir bu, mazoşist misin kızım sen'' diyerek gülümsedi. Alaycı konuşmasının arkasında şaşkınlığını gizleyemedi. Uzun süre önce edindiğim alışkanlığım olduğunu söyledim. Kendi kahvesine baktığımda kreması kahvenin üzerinde yüzüyordu resmen. Esas dikkat etmesi gereken, kendisinin olduğunu söyledim. Ardından kahkahalarımız peşi sıra geldi. Oldukça yorgun olduğumu anlayan Çisem dinlenmem için beni yalnız bıraktı. Önümde sadece iki gün vardı. Sonrasında okul hayatım başlıyordu. İyi değerlendireceğim iki gün olduğuna şükrettim.
********** Soluksuz geçen iki gün sonra hafta başı gelip çattı. Hafta sonu sadece evde dinlenerek adapte olduğum yeni evde Çisemle eskileri yâd ettik. O bana yeni tanıştığı erkek arkasını anlatmaya bende geride bıraktığım aileme olan özlemimi anlatmaya doyamadık. Küçük kız arkadaşım, büyümüş hayatına birini almıştı bile. Sevindiğim bir haberdi. Uzun zamandır bana uzak gelen konuları dostumdan duymak iyi hissettirmişti. Yattığım yatakta hala hafta sonunun etkisinden kurtulamamıştım ki anıları düşünüp duruyordum. Telefon alarmımın çalmasıyla çisemin odama girmesi bir oldu. Hem de kocaman bir –GÜNAYDIN- seslenişiyle. Saat sabahın yedisiydi. Çisem karşımda hazır ve nazır duruyordu. Makyajını yapmış, saçlarını düzleştirmiş ve özenerek giyindiği mini eteğiyle fazlasıyla göz kamaştırıyordu.
Bu hazırlık için gece yarısı uyandığına hiç şüphe yoktu. Kahvaltı için artık hazırdım. Altıma blue Jean ve üzerime beyaz body giyindim. Eylül ayının hafif soğuğuna karşı üzerime pembe, kapüşonlu hırkamı geçirdim. Heyecanımı bastırmak için üst üste su içsem de yine de yatışmıyordu. Kalbim hızla çarpıyordu. Çisem telaşımı anlamış olmalı ki koluma girip beni hafifçe destekledi. Görüş alanımı çıkış kapısına doğru çevirdiğimde dışarıdan içeriye giren, sarışın yaklaşık 1.85 boylarında bir erkeğin bize doğru yaklaştığını gördüm. Gülümseyerek yanımıza geldi. Gayet serin bir havası vardı. Erkeksiliği tavan yapmış egoya sahipti. Hoş ve çekici biriydi. Ancak fazla sıktığı odunsu kokulu parfümüyle birazdan burnumun direklerini kırabilirdi. Çisemin yaptığı bu abartılı hazırlanışının diğer bir nedeni belli olmuştu. Okulun ilk günü erkek arkadaşı ile birlikte olacaktı. Kısa bir tanışmadan sonra adının 'Taha' olduğunu öğrendim. Sabahın ilk anlarında gördüğüm tablodan dolayı içim yumuşamıştı. En azından heyecanımın yatışmasına neden olmuştu bu havalı ikili. Bir iki adım sonra Taha' nın arabasına binip okula doğru ilerledik.
**********
Yaklaşık otuz beş dakika süren yolculuğumuzdan sonra varmak istediğimiz noktaya gelmiştik. Taha arabasını park edecek alan ararken ben etrafımı inceleyip, gördüğüm manzarayı hayranlıkla izliyordum. Sonunda okula varmıştık. Okul şehir merkezinden uzak tepelik kısımlara kurulmuştu. Alınan en mantıklı karar olduğunu düşünmeden edemedim. Girişinde koskocaman –Gümüş Kuyu Üniversitesi- yazılı havalı tabeladan gözlerimi alamadım. Okul ormanlığın içerisine kurulmuş saklı cennet gibiydi. Arabadan indiğimde kuş sesleri ruhuma tatlı tatlı dokunuyordu. Çisem yanıma koşarak geldi ve ağzı kulaklarında gülümsüyordu. Okulun girişine doğru ilerlemeye başladık. Üçlü olarak adımlarımızı uygun adım marş şeklinde girişe doğru ilerlerken avuç içlerimin terlediğini hissettim. İçerisi oldukça havalı kişilerle doluydu. Özel üniversitede okuman avantajını kullananlar, doğuştan dünyaya bir adım önde gelenlerdi. İçeriye girdikleri araçlar günümüzün son model arabalarından oluşuyordu neredeyse. Kızlar ve erkekler ayırmaksızın kusursuz fizikleriyle görünümlerini şahlandırıyorlardı. Çisem de bu şanslılardan biri sayılırdı. Babasının vefatından sonra mal varlıklarının yarısından çoğu ona kalmıştı. Babası bu üniversitenin kurucu üyelerinden biriydi. Bu yüzden, okulda kendisine sınırsız iltimas tanınıyordu. Minnet kontenjanından yararlanması sevgilisi Taha ve benimde yararlanmama sebep olmuştu. Bu okulda mutlaka okumam gerektiğinin altını defalarca çiziyordu ve en sonunda bunu başarmıştı. Artık resmen buradaydım canlı kanlı. Esen rüzgâr burnuma tatlı bir koku getirdi. Okul girişi oldukça gösterişliydi. Burası tabiatın en güzel yerlerinden biri olabilirdi. Uzun ağaçların sıra, sıra dizilimi, dökülen sonbahar yaprakları cennetten bir köşe gibiydi.
*** Gümüş Kuyu Üniversitesi****
Şu an yeni eğitim döneminin ilk günü olduğundan dolayı öğrenciler burnundan kıl aldırmıyor ancak çaktırmadan birbirilerini gözleriyle kestiriyorlardı. Benim gibi şanslı olanlarda vardı. Arkadaş grubu ile birlikte gelip, yalnızlıktan sıyrılanlar da vardı. Üzerimi kontrol ettim hemen. Burası için oldukça basit kaldığıma yemin edebilirdim. Gözlerim Çisemin kıyafetlerine kaydı birden. Abartılı giyim tarzına bakılırsa, Taha' dan sonra burası da doğru bir yer olduğuna kanaat getirdim.
Dakikalar sonra eğitim görevlisi orta yaşlarda bir kadın, kalabalık gruba seslendi. Mikrofona tıklayıp birkaç ses denemesinden sonra, öğrencilere seslenerek konuşmasına başladı. Kadın konuştukça tüm gözler kendisine çevrilmişti. Gayet sakin ve vurgulu bir konuşması vardı. Klasik Hoş geldiniz açılısından sonra, öğrencilere okul içerisinde sınıflıkların bölüme göre ayrılan, panolardan bahsetti. Çisem kadının bu akıcı konuşmasından sıkılmış olmalı ki, telefonunu cebinden çıkarır çıkarmaz ''selfie'' çekimlerine başladı. Taha'da kendisine eşlik ediyordu tabii. Aşırı sıkıcı ve bayat bir görüntüydü bu. İstemsizce onları izlesem de etrafımda olup biteni anlamaya çalıştım. Birkaç grup' tan sesler yükseliyordu. Bahçe girişini gösterip şaşkınlıkla bakıyorlardı gelenlere doğru. Bu esnada eğitim görevlisini alışılagelmiş ilk açılış konuşmaları kulağımı kabartırken, arkama doğru dönüp öğrencilerin baktıkları yöne doğru döndüm. Arka arkaya üç tane siyah son model Jeep okulun içerisine doğru giriyorlardı. İçeriye girenleri gören çisem heyecanına yapışan ses tonuyla;
'' İnanamıyorum! Akaylar'' diye seslendi. Evet, Çisemin bu çıkışına katılıyordum. Yıllardır, sosyal medya, dergi, televizyonlarda gördüğüm kişilerle aynı yerde olmanın haklı mutluluğunu yaşadım. Araçlar ileride kürsüye yakın yere doğru park edildi. Görevliler koşarak araçların yanına doğru ilerleyip, içindekilerin inmesi için kapılarını teker teker açmaya başladı.
-İşte karşımda Akaylar-
Havalı Jeepler' den inerken gözlerime takılan okul kurucularından biri olan Ejder Akay' a takıldı. Ellili yaşlarında olmasına rağmen bu genç ve fit görünüme sahip olmasına imrendim. Oldukça çekici bir adamdı. Eşi Anka Akay' ın da ondan geri kalır yanı yoktu. Kadının elmacık kemikleri ve sert mizacı metrelerce uzaktan gözümü almıştı. Diğer araçlardan inenler içinde aynı düşüncelerim geçerliydi. Hepsinin üzerine yapışan o kalite görür görmez belli oluyordu. Hepsi çocuklarıyla gelmişlerdi. En az kendi kadar çocuklarının' da havasından geçilmiyordu. Onların, atalarını örnek aldıkları kaçınılamazdı. İnsanlar doğmadan önce ailesini seçemediği gibi, onların dışında farklı kültüre sahip olmayı, yada yaşam tarzını değiştiremeyip, seçemeyeceğini düşündüm.
Fakat bu düşüncem ileride beni büyük yanıltacaktı.
Gelen Akayların giriş merasiminden sonra, Eğitim görevlisinin sesi gür bir sesle yükseldi. Gelenler için alkış istedi. Bu tuhaf istek beni şaşırtsa da bunu istemesinin haklı yanı olduğunu düşünmüştüm. Sonuç olarak onlar Okul kurucuları ve sahipleriydiler. Oldukça havalı görünüyorlardı.Akaylar herkesi selamlayıp açılış konuşması için kürsüye ilerledi. Ejder Akay, serin ve dikkatleri üzerine toplayan havası ile açılış konuşmasını yaparak, okul günü resmen başlamıştı. Gözümü kırpmadan izlediğim ailenin çocuklarına takıldı gözlerim. Ardından sağ kolumdan Çisemin dürtüsü ile ona döndüm. Şuan ki anımı bozduğu için oldukça öfkelenmiştim.
''ilk kural; sakın kimseye güvenme, ikinci kural; sakın Seçkinler ile göz göze gelme'' diyerek fısıldadı kulağıma. Çisemin bu tuhaf dolu çıkışına anlam veremeden ''Seçkinler mi?'' diye sordum. Neden bahsettiğini anlamamıştım.
-'' Evet, Seçkinler, Nam-ı diğer Akaylar böyle söyleniyor onlar için''
-'' Daha açık konuşur musun Çisem, tam olarak ne demek istedin? ''
Tuhaf, tuhaf yüzüme bakmaya devam etti. Bu durum gerilmeme sebep oldu. Hiçlikten bir sebep doğacak olma hissi, yüreğimi sıkıştırdı. Bu bakışların bir anlamı var mıydı? Yoksa Klasik katıksız espri modeli Çisem moduna mı girmişti çözemedim. Taha yanımıza doğru yaklaşıp, dersin başlamak üzere olduğunu söyledi. Çisem yanıma yaklaştı ve yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu. İçeriye doğru ilerleyip adım atmak üzereyken kolundan tutup gitmesini engelledim.
-''Az önce bahsettiğin neydi öyle, neyi ima ettiğini anlamadım?''
-'' Tatlım sadece bir şakaydı. Onlar için takılan lakap bu, bende üzerine biraz sinematik duygu katmaya çalıştım. Güneş bugün fazla tedirgin görünüyorsun. Heyecanına veriyorum''-
Çisem dediklerinde haklı olabilirdi. İçinde bulunduğum karmaşık durum, beni takıntılı ve hatta alıngan birine döndürebiliyordu. İkizler burcu biri olmanın gazabı bu olsa gerekti.
Sonunda ilk dersime girmek üzereydim. Sınıfın kapısında haftalık ders tablosuna göz gezdirdim. Yıllardır üzerinde hayal kurduğum bölümün içerisindeydim. Kendime oturacak bir yer aradım. Sınıf oldukça kalabalıktı. En az yetmiş kişi vardı. Hepsiyle nasıl arkadaş olacağımı, nasıl samimiyet kuracağımı düşündüm. Herkesten uzakta olmasına özen gösterdim. Bugün için birileriyle kaynaşmak doğru değildi. Zaten buna da pek gerek kalmayacak gibi duruyordu. Herkesin elinde telefonu ile sosyal medya da geziniyordu. Zamanın en büyük tehlikesi buydu. Herkesi ağına çeken teknoloji, insan beynini sosyal medya ve iletişim araçlarıyla gayet güzel bir şekilde yıkamayı başarıyordu. Ne kadar sitemkâr olsam da buna bende dâhil oluyordum çoğu zaman. İşte ilk ders başlıyordu. Sınıfa giren öğretmen sınıfı selamladıktan sonra, kendimi öğretmenin anlattıklarına sabitledim.
**********
Saatler süren derslerin ardından günün tüm notlarını biriktirmiş. Soğuk soğuk terler dökmüştüm. Ders bitiminden sonra herkes teker teker dersliği terk etmeye başladı. Hepsinin sınıftan çıkmasını bekledim. Son kalan eğitmen, çantasını toparlamakla uğraşırken benimle göz göze geldi. Gülümsedim, ardından oda bana gülümseyerek karşılık verdi. Bende toparlanmaya başladım. Fakülte de en geç çıkan bölümü seçtiğim için ilk günden isyan edebilirdim. Sonuç olarak ilk günün ağırlığını üzerimden attığıma seviniyordum. Cebime gelen mesajla koca salon yankılanınca olduğum yerde hopladım. Mesaj Çisemden gelmişti.
Mesajı oku:
'' Kafeterya' da seni bekliyoruz bebeğim, filtresiz, şekersiz, tatsız, tuzsuz kahven hazır. Iııykkk''
Gördüğüm mesajla gülümsedim. Eşyalarımı toparladığım gibi çıkışa doğru ilerlemeye başladım. İlerlerken göz hizama yakın bir gölgenin hızla önümden geçtiğini gördüm. Doğru görüp görmediğimi kontrol etmek için hızlıca sınıftan çıkıp, olduğum yerin koridorlarına baktım. Sanırım her zaman ki gibi halüsinasyon görmüştüm. Kendi takıntım olduğunu anladım. Bu koca fakültede tek kaldığıma inanamıyordum. Camlardan dışarıya aktığımda öğrenciler çıkışa doğru gidiyorlardı. Adımlarımı hızlandırdım. Çisemi daha fazla bekletemezdim. Koşar adımlarla çıkışa giderken, tam arkamda bir ürperti hissetim. Etrafımda bana yakın olan bir enerji akışı vardı bundan emindim. Hızla arkamı döndüm ancak hiç bir şey göremedim. İleri de ki tuvaletten sesler gelmeye başladı. Gelen seste bir gariplik vardı. Ağlamayla karışık istifraya benzer bir şeydi. Yardıma ihtiyacı olabileceğini düşünerek yardım için yanına koştum. Tuvaletin kapısını sert bir şekilde açtım gördüklerim karşısında gerim, gerim gerildim. Yerde yüz üstü yatan bir erkekti bu. Ancak kadınlar tuvaletinde ne işi olabilirdi diye düşündüm. Biri tarafından zorbalığa mı uğramıştı, yoksa birine zorbalık ederken mi bu hale gelmişti? Kendisine yaklaşarak, omzundan tutup sırt üstü çevirdim. Gördüğüm karşısında küçük dilimi yutacaktım. Kaşlarımı çatıp, doğru kişiyi gördüğümden emin olmak istedim. Akaylar ferdinden biriydi. İlk geldiklerinde görmüştüm. Levent Akay' ın oğlu Alp Akay' dı yerde sere serpe uzanan. Nabzım yükselmiş, ellerim titremeye başlamıştı. Kısa süreliği uğradığım duygu karmaşası, üzerimde sersemlik yaratmıştı. Alp çaresiz bir vaziyetteydi, kendinde değil gibiydi, ta ki beni fark edene kadar. Ortamın gerginliği telefonuma gelen mesajla, daha çok gerilmeme neden oldu. Mesaj yine Çisem' e aitti.
'' Güneş, meraklandırıyorsun, iyi misin? Kahven soğudu''
Gelen mesajla, okul bahçesinde Çisemin söyledikleri kafamda canlanıyordu tekrardan. Seçkinler olduğunu vurgulamıştı, bu vurguyu henüz anlamasam da uyardığı konuda onu dinlemedim. İlk göz temasımı onunla kurmuştum. Alp cam gibi gözleriyle beni çaresizce izliyordu. Olduğu yerden doğrulmak için elini bana uzattı, sesinde yaşadığın acının en tiz notası vardı.
''Lütfen bana yardım et''
Buz kesilmiş vücudumu gelen yardım çağrısıyla erimesi, kendime gelmeme neden oldu. Yardımına karşılık verip, yerden kalkması için kolundan destekledim. Bitkin görünüyordu. Yüzünde mahcubiyet vardı. Yüzüme bakamıyordu. Arkasını dönerek musluğu açtı. Hıçkırıklar içerisinde kanlı yüzünü yıkamaya başladı. İçerisinden küfürler ederek tokatlamaya başladı. İçinde yaşadığı acıyı, kendisine acı çektirerek bastırdığını anlamam zor olmadı. Arkasına yaklaştım. Elimi akan suya daldırıp, yüzüne doğru sürdüm. Islak gözyaşları avuç içimi ısıtmaya yetmişti. Yüzüne dikkatlice baktığımda, masum bebeksi bir yüzü vardı. Simsiyah kömür gibi gözleri, inci gibi dizili kirpileri tane tane diziliydi. Hayranlık bırakan bir enerjisi vardı. Elini ona dokunduğum elime dokundurdu. Gözlerini yumdu. Bu dokunuş ona şefkat gibi geldiğini hissettim. Hemen elimi geri çektim, birden aklıma Çisem geldi, bu sefer gerçekten gitmeliydim ama iyi olduğundan emin olmak istedim.
''Hastaneye gitmelisin, kötü görünüyorsun'' dedim sessizce.
Bana kısmış olduğu gözleriyle dalgın dalgın bakıyordu.
''Gümüş Kuyuya Hoş geldin'' dedi.
Günün anlam ve özetini Alp yapmıştı. Evet, Gümüş Kuyuya geldiğimden bu yana ilk kötü hoş karşılanmayla karşılaştığımı anladım. Şimdide elini midesine götürdü, iyi görünmüyordu. Eğilip bükülmeye başladı, birazdan tekrar yere kapaklanacağını anladım. Tekrar belinden destek olarak doğrulmasını sağladım.
'' Seni Revire götürmeliyim, Orada ki sağlık ekibi müdahale etmeli''
Teklifimi kabul eden Alp, diğer kolunu omzuma koyarak tuvaletten çıkmaya yeltendik. Kapı şiddetle açıldı, şiddetin öncesinde boğucu bir esinti geldi. Bu gelen esinti içeriye giren kişinin tehlike sinyaliydi.
Tehlike, tam karşımda dimdik duruyor. Bizi akbaba gibi izliyordu.
Bölüm 2 Sonu
|
0% |