Yeni Üyelik
20.
Bölüm

Bölüm 20-Kobay

@cangzek

Yaşananlardan 2 yıl sonra...

 

Kutlu Dolunay Gecesinden saatler önce.

 

Akaylar tarafından haince ele geçirilen Güneş, dolunay gecesine, doktor, Ekrem Akay tarafından itina ile hazırlanıyordu. Örgütün amacı; Güneş'in Ekrem tarafından hazırlanan aşı ile kontrol altına alındıktan sonra kutlu geceye getirilecek ve kanı, taptıkları Deccal için canice dökülecekti. Bunu gerçekleştirmek, uzunca zaman almıştı. Fakat Akaylar hamlesini doğru oynamıştı. Özel aracından inen Ejder Akay laboratuvar' a doğru ilerlemeye başladı. Kurbanı son kez görmek ve Güneş' i güvenli bir şekilde Ayin merkezine götürmek için sabırsızlanıyordu.

 

Laboratuvarın kapısı açılır açılmaz, tüm oda bembeyaz ışıkla donandı. Saatlerdir karanlığın içerisinde kalan Güneş, odanın aydınlanması ile ellerini gözlerine götürdü. Lambaların ışıkları gözlerini yakmıştı. Yeşil ameliyat elbisesinin içerisinde yarı çıplaktı. Ekrem Akay ona doğru ilerlerken, Güneş ayaklanmak istedi. Uzun zamandır güçsüz kalmıştı. Halsiz ve bitkin olmasından dolayı tekrar yere kapaklandı.

 

''Yaklaşma'' diye çıkıştı. Fakat bu Ekrem' in umurunda değildi. Elinde şırınga ile Güneş' e doğru yaklaştı.

 

''Zamanı geldi'' dedi sessizce. Ardından pişmiş kelle gibi sırıtmaya başladı. Güneş, zaman kolluyor, doğru anda hamlede bulunmak istiyordu. Bembeyaz odanın içerisinde neredeyse hiç bir şey görünmüyordu. Bu daha da canını sıktı. Zorda olsa ayağa kalkabildi.

 

''Direnmeye kalkma. Yoksa canını acıtabilir'' dedi Ekrem, elindeki şırıngayı gösterdi. İki adımda, Güneş'in tam hizasındaydı. Kimyasal dolu şırıngayı, Güneş' e batırıp bayılmasını sağlamalıydı. Bu kimyasalı hazırlaması zamanını almıştı. Hata yapmasına imkân yoktu.

 

Güneş, ''Hayır'' diyerek direnmeye kalkıştı. Ekrem tek hareketi ile Güneş' i kendisine doğru çekti. Diğer eli ile boynuna doğru hedef alıp batıracağı esnada testisine şiddetli bir darbe yedi. Güneş, Ekrem' in elinden kurtulmuştu. Hiç beklemediği anda Ekrem' i gafil avladı. Ekrem testis ağrısı ile kıvranırken, Güneş laboratuvarın içerisinde koşmaya başladı. Kapıya doğru yaklaştı ve açmak için kolu çekti. Fakat odadan kaçış yoktu. Ekrem Akay, kapıyı şifrelemişti.

Güneş, nefes nefeseydi ve korku içerisinde kaldı. Ekrem Akay ona doğru koşmaya başladı. Elinden kurtulmanın yolunu aradı. O kimyasal vücuduna işlerse, her şeyi unutacağını ve zihni ile oynanacağını biliyordu. Sona bu kadar yaklaşırken, mücadeleyi bırakamazdı. Ekrem Akay, birkaç adımda yanına hızla yaklaştığı sırada, cam kaplamalı deney masasının üzerinde ki kesici aleti Ekrem' e doğru kullandı. Ekrem yüzü kanlar içerinde kaldı. Şok etkisi ile elindeki şırıngayı yere düşürdü. Güneş, şırınga ile göz göze geldi. Yakalamak için yere doğru atıldı. Tek hamlede şırıngayı eline geçirdi. Yerden kalkmak için doğrulmak istedi fakat başarılı olmadı. Ekrem Akay, Güneş'in saçlarından tuttu ve var gücü ile kendisine doğru çekti.

 

''Bir yere mi kaçıyordun, küçük o*rospu?'' Diye haykırdı. Saç diplerinin koptuğunu hisseden Güneş, acıya daha fazla direnemedi. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Ekrem, kavradığı saçları şiddetle çekerken, Güneş' in başı yukarıya kalkmıştı. Bu eziyet biraz daha devam ederse boynu kopabilirdi. Şırınga tam boynuna saplanacağı anda Ekrem' in kolundan ısırdı. Öylesine bir ısırıktı ki bu, kolu kanlar içerisinde kalmıştı. Güneş ağzına gelen kanı okkalı bir şekilde yere tükürdü. Ekrem öfkesinin son çizgisine gelmişti. Artık yakalamak için değil, Güneş' i öldürmek için karar kıldı. Çünkü ona karşı gelmek oldukça zorlaşıyordu. Yerden sallanarak kalktı. Güneş ile göz göze geldi. Fakat tahmin edemeyeceği şey ile karşı karşıya kaldı. Güneş evrak dolabının içerisindeki silahı kaptığı gibi Ekrem Akay' a doğrulttu.

 

Güneş ''Şifreyi gir hemen!'' diye komut verdi. Şarjörü doldurup, Ekrem' in alın çatından hedef aldı.

 

''Kapıyı aç dedim sana piç kurusu!''.

 

Ekrem, başı ile onayladı. Başka çaresi de yoktu. Gözlüklerinin camını temizleyip, kapıya doğru yöneldi. Tam arkasında Güneş onu takip ediyordu. Bir an bile kıpırdamadan, doğrulttuğu silahı ona karşı tutuyordu. Ekrem şifreyi girdikten sonra kapı açıldı. Ancak bu kaçış gerçekleşemedi. Ejder Akay ve yanında getirdiği siyah cübbelere sarılı maskeli örgüt üyeleri, direkt Güneş' e doğru koşmaya başladılar.

 

Güneş ''Yaklaşmayın'' diyerek uyarsa' da nafileydi. Son çare tetiği çekmek oldu. İki el ateş etti. Hedef tam beyinlerine olmuştu. İkisi' de siyah cübbenin içerisinde gölge gibi süzülerek yere düştüler. Bembeyaz ışıkla kaplı laboratuvar, akan kanları ile kırmızıya büründü. Kaçma kovalamaca tekrar başlamıştı. Güneş, laboratuvardan kaçarken, Ejder kolundan tutup, duvara doğru sabitleyip hareketsiz bırakmaya çalıştı. Güneş ve Ejderin arasındaki amansız kavga başlamıştı. Ejder yumruğunu Güneş'in yüzüne sert bir darbe ile geçirdi. Beynine tonlarca demir parçaları düşmüş gibi hisseden Güneş, yere yığıldı. Burnundan akan kan, nehir kadar coşkuluydu. Beyni uyumuş, gözleri kararmıştı. Ekrem Akay, bu durumu fırsata çevirerek, şırıngayı Güneş' in boynuna geçirdi. El çabukluğu ile, şırıngadaki tüm sıvıyı içerisine doğru saldı. Can havli ile bağıran Güneş yerde kas katı kaldı.

 

Gözlerini açtığında, karşısında iki caninin onu, avını ele geçiren aslan gibi seyrediyorlardı. Fakat henüz zamanı vardı, zihni silinmeden son hamlesini yapabileceğini düşündü. Yerde sağa doğru yuvarlandı. Köşeye düşen silahı alıp Ejder Akay' ı vurdu. Ancak kurşun omzuna işaret etti. Ejder, öfke ve acının içerisinde yarattığı etki ile sersemledi. Olduğu yerde yere çöktü. Ekrem, Güneş' e doğru hamle yaptı. Güneş tekrar ateş ettiğinde şarjörün boşaldığını gördü. Son kurşunu Ejder' e harcamıştı. Silahın dipçiği ile Ekrem' in kaşına sertçe vurdu. Ekrem tekrar Güneş tarafından ağır darbe almıştı. Güneş vakit kaybetmeden doğrulduğu yerden kalkıp, uzun koridorun içerisinde çıkışa yönelerek koşmaya başladı. Koridor o kadar uzun geliyordu ki hiç bitmeyecek bir labirentin ortasında kalmış gibi hissediyordu kendini.

 

Nihayet çıkış kapısına ulaştı. Kapıyı açar açmaz, nemden rutubet tutan, nefes almasını zorlayacak bir deponun içerisindeydi. Nefes egzersizi yaparak, ciğerlerini bu küf dolu koku ile doldurmak istemedi. En sonunda nefesini, ara ara tutup salmaya başladı. Oda tahta bölmelerden oluşuyordu. Sanki yıllarca hiç kullanılmamış gibi eski bir görünümü vardı. Üzerlerinde deney raporları, geçmiş haber kupürleri bulunuyordu. Bu haberlerde Gümüş Kuyunun tarihçesi ve şehir planlaması ile alakalıydı. Yılları öncesinin haberleri olduğunu anladı. Akaylar şehri ele geçirmeden çok önce Gümüş Kuyu'yu oldukça araştırmış ve sinsi bir yılan gibi yıllar geçtikçe sarıp sarmalamıştı. Odanın içerisinde çokça içki kadehleri ve anahtarlarla dolu bir masası bulunuyordu.

 

Görünüşe göre kadehler maziden kalmıştı. Kadeh bardaklarının hepsi porselen ile kaplıydı. Güneş, korku içerisinde çıkış yolu arıyordu. Fakat koridorun ilerisinden, Ekrem' in ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı. Odanın duvarlarına göz attığında, Akay ailesinin ve birkaç ailenin çerçeveleri ile dolu olduğunu gördü. Aile imajına bürünüp, örgütlenen diğer insanlar olduğunu anlaması zor olmadı. Hepsi birer proje olduğunu yıllar önce öğrenmişti. Hiç bitmeyecek kötü bir döngünün içerisinde sıkışmış hissetti kendini. Etrafına iyice bakınmaya başladı.

 

Tahta dolabın arkasında bir sarsıntı hisseti. Eli ile birkaç sefer ittirdiğinde, mekanik bir sisteme bağlı olduğunu anladı. Kapının üst tarafında kilit sistemi vardı. Güneş içinden lanetler yağdırdı. Buradan çıkmanın imkânı yoktu. Gözüne, eski ama kullanışlı bir testere takıldı. Testerenin işine yarayacağını düşündü. Testereye uzanacağı sırada, Duvarda portresi asılı ve çerçevenin kenarına el yazısı ile yazılmış 'Profesör Hans Williams'' yazılı fotoğrafı gördü. Tüm kötülükleri başlatan ve Akay ailesinin en büyük ferdi olarak bilinen Hans' i daha önceden duymuştu. Çerçeveyi alıp incelemek istedi fakat zamanının tükendiğini biliyordu. Ekrem, odaya doğru ilerliyordu. Yaralı olduğu için adımları biraz daha yavaştı. Bunu aleyhine çevirebilirdi.

 

Elindeki çerçeveyi döndürdüğünde, müzik notalarını gördü. Güneş buna anlam vermeye çalıştı. Notaların neyi ifade ettiğini anlamaya çalıştı. Arkasına baktığında, müzik kutusunu gördü. Kutunun kapağını açar açmaz, sistematik bir şekilde notaların girilebileceği küçük bölmeleri açıldı. Şimdi sevinmenin tam sırasıydı. Aklı onu yine yanıltmadı. Notaları girmeye başladı. Ancak geç kalmıştı. Ekrem Akay, arkasında dikiliyordu. Güneş korku ile çığlığı bastı.

 

Ekrem ''Gel buraya küçük fare'' diyerek, Güneş' e doğru savurdu kendini. An itibari ile yakalanan Güneşi, kurtulmak için çabalıyordu. Güneş' i tuttuğu gibi bedenini duvara doğru çarpıp yere fırlattı. Ekrem gözü kararmış, nihai hedefini gerçekleştirmek için an kolluyordu.

 

''Seni bu küf kokan odanın içerisinde öldüreceğim. Cesedin bile bulunamayacak, deney faresi'' dedi alaylı bir ifade ile Ekrem.

 

Güneş ölmeye henüz hazırdeğildi. Hedefini şaşırtıp, karşısında duran testereyi eline geçirdi.Testerenin jiklesini yukarıya kaldırdı. Vakit kaybetmeden testerenin ipinigüçlü bir şekilde çekmeye başladı. İlk denemede başarılı olamadı. Ekrem, elinde sallandırdığı silahın şarjörünü doldurmaya başladı. Güneş acele etmezse kurban gidecekti. Bir kez daha son gücü ile ipi çekti ve jikleyi kapattı. Gürültü ile ses çıkaran testere artık kullanılmaya hazırdı. Zaman sanki ağır ağır işliyordu. Testerenin ağırlığı, zamanın ilerlemesine sebep oluyor gibi hissetti. Ekrem, tetiği çekip ardı ardına ateş etmeye başladı.

 

Zaman Güneşten yana gibiydi. Hedeften son anda kurtulan Güneşin gözü dönmüştü. Yaşam savaşı bu odada ağır bedeller ödetecekti. Çığlık çığlığa kalarak testerenin keskin dişlisini, Ekrem' in vücuduna daldırdı. Ekrem Akay gelen ağır saldırı ile adeta plastik oyuncak gibi sağa sola sallanmaya başladı. Vücudu delik deşik kalıncaya kadar parçalanıyordu. Ortalık an itibari ile kan gölüne döndü. Güneş, Ekrem' i duvara doğru dayadı ve sonuna kadar testereyi ittirerek, Ekrem' in iç organlarına kadar daldırdı. Canice işlenen bu cinayet vakası Güneş' in kazanacağı kanlı zaferden ibaret olacaktı. Dakikalar sonra Ekrem Akay testere ile birlikte duvara sabitlendi. Avı tarafından parçalanan bir av gibi iç organlarının çoğu dışarıya taşmış ve bedeni testerenin ucunda duvarda asılı kalmıştı.

 

 

 

 

Güneş, o saniyeden itibaren eski Güneş değildi. Gözyaşları içerisinde kalmış, an be an olayın şokunu yaşıyordu. Yüzü, kan banyosu yapmış gibi kırmızıya boyanmış, kanlar içerisinde kalmıştı. Artık nefes alacak takati kalmamıştı. Çaresizlikten, son nefesine kadar haykırmaya başladı. Bu haykırış hem geçmişine, hem de geleceğine atılan kör kuyulara saplanmış bir haykırıştı. Çünkü gerçeği ile az önce yüzleşti. Artık eli kanlı cani bir katile dönüşmüştü. Üstüne üstelik kanına karışan ilaç etki göstermeye başlamıştı. Beyninde ufak ufak karıncalar geziniyor gibiydi. Beyninde oluşan uyuşukluk hissi, onu hareketsiz bırakıyordu. Boğazına gelen eksi bir tat, kusma isteğini uyandırdı. Ancak kusamadı.

 

Vücudunun içerisinde hava boşlukları geziniyor gibiydi. İlaç damarlarında dolaşıyordu. Bunu anlamıştı. Direnmek oldukça zordu. Panzehir' i bulamazsa kalıcı hafıza kaybına neden olabilirdi. Önce ayaklarında bir soğukluk hissetti. Adım atması zordu. Ardından gözü kararmaya başladı. Pes etmek istemese' da buna karşı koyamadı. Olduğu gibi yere düştü. Bilinci artık onu terk etmeye başlamıştı. Son kez Ekrem' in cesedine baktı.

 

Karanlıktı... Baktığı her yer, zifiri karanlıktan ibaretti. Sessizlik çürümüş, ruhuna dikilmişti. Bir adım geri atamadı. Hayal kırıklıkları, tane tane düşüyordu göz kenarlarından. Oysa böyle değildi,gerçek bu değildi. Kendisine aydınlık dolu gelecek oluşturmak istemişti. Fakat seçimleri onu dipsiz kuyunun içerisinde hapsetti.

 

Taze bir yaprak gibi yemyeşilken umutları, şimdi kurumaya yüz tutmuş, savrulmaya başlamıştı birer birer. İçindeki masumiyet eli kanlı pusuya yatmış, hayatının son çakışında Güneş' i bekliyordu.

Ancak bunu değiştirmek yine onun elindeydi. Yapabilirdi.Başarabilirdi. Zehirli sarmaşıklarla dolanan kirli dünyanın üzerinden basıp geçmeyi deneyebilirdi.

Nefes alabilirdi, yeniden her şeye, herkese inat.

Tüm inançsızlıkları, inanca coşkuyla çevirebilirdi.

Umut kapısı aralıydı hala, yattığı yerde eskisi gibi ağrımıyordu yüreği. Bu en büyük İlahi mesaj olabilirdi ona.

Son kez seçimini yapmalıdı.

Ya kendi uğruna savaşacak yada Akay ailesinin kirli ve kanlı dünyasında sonsuza dek kaybolacaktı...

 

Şimdi karanlık bir uyku onu bekliyordu. Direnecek gücü kalmadı, gözlerini usulca yumdu.

 

Bölüm Sonu

 

Okuduğunuz için Teşekkürler

 

Yorumlarda buluşalım :)

Loading...
0%