Yeni Üyelik
30.
Bölüm

Bölüm 28- Cadılar Bayramı Kabusu Kısım 2-

@cangzek

Talya, verilen konuma geldiğinde çevresini dikkatlice inceledi. Taha’nın kaldığı yer, küçük ama tarihi bir pansiyondu; eski taş duvarları ve ahşap pencereleriyle zamana meydan okuyan bir yapıydı. Şoförüne dönerek, “Sen git, aradığımda geri dönersin. Bir süre burada kalacağım; kimseye geldiğimi söylemeyeceksin,” dedi. Şoför, verilen emri başıyla onayladı.

 

Talya, arabadan iner inmez pansiyonun loş koridorlarına adım attı ve hızla merdivenleri çıktı. Üçüncü kata vardığında, kapıyı çalmadan önce derin bir nefes aldı. Çok geçmeden Taha ile yüz yüze gelecekti; en son ayrıldıklarından beri onunla aralarındaki bütün yaşanmışlıklar gözlerinin önüne serilmişti. Gözlerinin önünde bir kez daha o mavi bakışlarla karşılaşacak olmanın heyecanıyla ellerini yüzüne götürdü, hafifçe yanaklarını çimdikleyip saçlarını geriye doğru savurdu.

 

Kapıyı çalmaya hazırlanırken, sanki Taha onun orada olduğunu hissetmiş gibi, kapı birden açıldı. Karşılıklı bakışlar, derin bir hasretle birbirine kenetlendi. İki çift göz, zamanın ötesinde bir özlemin suskunluğunda buluştu; o an kelimeler anlamını yitirmişti. Sessizliğin hüküm sürdüğü birkaç saniyenin ardından, bu içten kavuşma derin bir kucaklaşmayla son buldu. Talya, Taha’nın kollarında kendini ilk kez gerçekten güvende hissetti; bütün kaygıları, korkuları bu anın sıcaklığında kaybolup gitmişti.

 

Yaklaşık bir saat boyunca, birbirlerine sarılarak sessizce uzandılar. Aralarında hiçbir kelime yoktu; yalnızca ikisinin paylaştığı derin bir sessizlik vardı. Talya, sonunda gözlerini Taha’ya dikti ve onun çoktan kendisini izlemekte olduğunu fark etti. Artık konuşmanın vakti geldiğini biliyordu. Hafif bir titremeyle içini döktü.

 

“Her şey için özür dilerim, Taha,” dedi, sesi 'buruktu.

 

“Senin ölümüne sebep olacaktım…”

 

Taha, yumuşakça Talya’ nın alnına bir öpücük kondurdu. “Senin gibi biri için ölmeye belki de hazırdım,” dedi fısıldayarak. “Ama abin her şeyi değiştirdi. Burada kalmamı, yaşamamı sağladı. Şu an büyük bir sessizliğin içinde hazırlık yapıyor ve ben de ona yardım edeceğim. Anlaşmamız bu şekilde. Sana zarar gelmemesi için düşmanıyla bile aynı masaya oturur. Korkma… Yakında ailenin tüm sırları ortaya çıkacak.”

 

Bu sözler Talya’ yı sarsmıştı. Gözlerinde beliren bir korkuyla ona baktı. “Aileme karşı koyamayız, Taha. Bunu abim bile yapmış olsa, sonuçları kestirilemez. Akay ailesi yıkılsa bile, örgüt ve ardındaki güçler hayatımızı karanlık bir sona sürükler. Ben senin bu işe bulaşmanı istemiyorum… Seni kaybetmeyi kaldıramam.”

 

Taha, dudaklarında mağrur bir gülümsemeyle ona baktı. “Öyleyse kaderimize mi boyun eğeceğiz? Eğer öyle olsaydı, şu an burada olmazdım. Birkaç gün sonra abinle buluşacağız. Gizli mekânı, N-Box’ ta saklanıyor ve Güneş de orada.”

 

Talya, şaşkınlıkla irkildi. “Güneş mi?” dedi, hayretle. Güneş’in orada gizlendiğini bilmiyordu. Çağın ve Güneş’in tekrar bir araya geleceklerini hissetmişti, ama bu karşılaşmanın böyle olacağını tahmin edememişti. Düşünceler içinde kaybolmuşken, Taha’ya daha sıkıca sarıldı, ellerini onun saçlarına dokundurarak yakınlaştı.

 

“Bizi iyi bir gelecek bekliyor mu sence?” diye sordu, sesi endişeyle titriyordu. “Ailemden, tüm bu kötülüklerden kurtulabilecek miyiz?”

 

Taha bir an durdu, yüzünde düşünceli bir ifade belirdi. “Elimizden geleni yapacağız. Ama bilmen gereken bazı şeyler var,” dedi, gözlerini ona dikerek. Her şey tüm şeffaflığı ile açığa çıkarken, Talya'yı esas kimliğini açıklamalıydı. Gözlerinin içine bakarak samimiyetini belli etmek istedi.

“Ben, Metin ailesinden biriyim. Yani senin de bildiğin üzere ailenizin ezeli düşmanı şu çılgın Metinler. Gerçek ismim Taha değil. Onur… Onur Metin.”

 

Talya, bir anlık bir şaşkınlık hissetti, ama bunu çabucak içine attı. Bu yeni bilgi, ailesinin çevresini saran karanlığın yanında önemsiz kalıyordu. İlk duyduğu anda buna şaşırmış olsa da , gerçeklerin şimdiden ortaya çıkması onu daha çok rahatlamasına neden olacağını biliyordu. Metinler hakkında bildiği tek şey kendi ailesinin onlara karşı yıllardan beridir süre gelen düşmanlıkları.

“Yani sen… Onur musun? Peki, sana hangi isimle hitap etmemi istersin?” diye sordu, gözlerinde hafif bir tebessümle.

 

Taha, bu içten soruya gülümseyerek karşılık verdi. “Şimdilik Taha demen yeter,” dedi, alçak bir sesle. Aralarındaki güven bağı, geçmişin bütün yaralarına rağmen, onları sonsuza dek bir arada tutacak kadar güçlüydü.

 

Günler kendilerini sessizce geceye teslim ederken, gecenin mağrur karanlığı gündüzün parlaklığına karışıyordu. Olayların üstünden tam bir hafta geçmiş, şehrin dört bir yanında sessiz bir gerilim dolaşmaya başlamıştı. Cadılar Bayramı’na yalnızca bir gün kalmıştı. Beyna ve Bora Akay kardeşler, babalarının desteğini arkalarına alarak gizli ve sinsi bir planı yürürlüğe koymaya hazırlanıyordu.

 

Bu kutlama töreni daveti, şehirdeki tüm okul broşürlerinde, tabelalarda, ofislerde ve dev bilboardlarda gösteriliyor ve Beyna Akay’ın bizzat hazırlayıp sunduğu kısa bir video dönüyordu. Videoda, yarın gece düzenlenecek büyük Cadılar Bayramı kutlamasına bütün şehir halkı davet ediliyor, herkes o gecenin büyüsüne kapılmaya çağırılıyordu. Fakat kimse, bu görkemli davetin ardında saklanan hain tuzaktan haberdar değildi.

Bir kaç kişi haricinde….

 

Beyna ve Bora’nın geceye dair planları, şehir halkının hayal bile edemeyeceği kadar karanlık ve korkunçtu. Gecenin görkemli atmosferinde, davetliler eğlenceye kapılacak ve bu tarihi kutlama yerini giderek tüyler ürperten bir korku hikayesine bırakacaktı. Planlanan oyunlar, maskelerin ardına gizlenen sırlarla birleşecek ve misafirler korku dolu tuzağın tam içine çekilecekti.

 

Cadılar Bayramı gecesi nihayet gelmişti. Gümüş Kuğu, daha önce görülmemiş bir ihtişamla donatılmış, davetlileri karanlık atmosferine çekmeye hazırdı. Her köşede titrek ışıklarla parlayan mumlar, sisler içinde beliren ürkütücü figürler ve yankılanan gizemli müzik, bu geceye büyülü bir hava katıyordu. Herkes eğlenmeye, gecenin heyecanına kapılmaya hazırdı; kimse gerçek tehlikenin ne kadar yakınında olduğunun farkında değildi.

 

Ancak bu gece, Ekrem Akay ve çocuklarının hazırladığı plan sekteye uğramak üzereydi. Çağın Akay, kendisinin düzenleyip organize ettiği gizemli bir toplulukla Cadılar Bayramı’nın karanlık büyüsüne karışacak, kendilerini sırlarla örtüp izlerini kaybettireceklerdi. Gecenin örtüsü ağır ağır çökerken, Beyna Akay, en gösterişli kıyafeti ve sert hatlara sahip kostümüyle partinin yapılacağı mekâna doğru adım adım ilerliyordu. Yanında ağabeyi Bora Akay vardı; karanlığın içinden sessizce geçiyor, birbirlerinin varlığıyla cesaret buluyorlardı.

 

Parti alanına girdiklerinde davetlilerin coşkulu müziğin ritmine kapılmış olduklarını gördüler. Herkes ellerindeki kadehleri kaldırıp içkilerini yudumluyor, kahkahalarla gecenin içine karışıyordu. Beyna Akay, bu sahneyi görür görmez memnuniyetle gülümsedi, davetlileri selamlayarak yanlarından geçip DJ kabinine doğru yöneldi. Gece, sırlarla dokunmuş bir masala dönüşmek üzereydi.

 

Beyna, boğazını temizledikten sonra gelen kalabalığa dönerek mikrofonu eline aldı. Gür, kararlı bir sesle, “Herkese iyi geceler! Bu muhteşem Cadılar Bayramı kutlamasına hazır mıyız?” diye haykırdı. Kalabalıktan yankılanan coşkulu sesler salonu doldururken herkes, Beyna’ yı selamlayan hareketlerle heyecanlarını ortaya koyuyordu. Beyna, yüzünde sinsice bir gülümsemeyle gelen grupları tek tek selamladı ve coşkuyu biraz daha arttırdı. “Öyleyse, bu geceyi hiç duraksamadan devam ettirmeye ne dersiniz? ” diyerek davetlilerin enerjisini daha da yükseltti.

 

Ağabeyi Bora ise, uzaktan kardeşine bakarak davetlileri gözlemliyor ve hazırlanan kimyasal sıvının sahneye inmesini bekliyordu. Ancak yalnız değillerdi; Akay ailesi de yavaş yavaş kutlamaya dahil olmaya başlamış, onlara yarasa örgütünün en karanlık mensupları eşlik ediyordu. Bu gece, eğlencenin maskesi altında herkese, hatta kendilerine bile unutulmaz bir oyun oynanacaktı. İçkilerdeki kimyasal sıvı, içenlerin hafızalarını bulandıracak, gece boyunca yaşananları unutturacaktı. Böylece Ekrem Akay’ın haince planı devreye girecek, Gümüş Kuyu halkının yanı sıra Akay ailesi içinde de gizli bir isyan başlatacaktı. Nihai amacı, Akay ailesinin başına geçmek ve yarasa örgütünün kontrolünü ele almaktı.

 

Kilometrelerce ötede, jipinin içinde oturan Ekrem Akay, tüm bu olanları gizlice izliyor, çocuklarının planı harekete geçirmesini bekliyordu. O sırada Beyna Akay, DJ kabininde son ayarları yaptı, çalacağı parçayı seçti ve deri ceketini yavaşça çıkardı. Sahnede, yalnızca üzerindeki tişörtle kalan Beyna Akay’ın etrafında dikkatler yoğunlaştı; gözler ona çevrilirken kalabalıktaki coşku giderek artıyordu. Müzik başlayınca, davetliler kendilerini ritmin akışına bırakarak eğlencenin doruklarına varmaya başladılar. Gece, karanlığın kollarında yavaş yavaş şekilleniyordu.

 

Bu gece kutsal bir coşkunun parçası gibi görünen Çisem, aslında eğlencenin arka bahçesinde gizlenerek kimyasal sıvıların hazırlık sürecine eşlik ediyordu. Ekrem Akay’ın emriyle görevliler ve kimyagerler, bu tehlikeli sıvıyı son bir testten geçirip içilebilir olup olmadığına karar vermek üzereydiler. Kimyagerlerden biri Çisemle göz göze geldi. Çisem, şüphe dolu bakışlarını ona yöneltti. Ne kadar huzursuz olsa da, bu emri yerine getirmek zorundaydı. Akay ailesinden alacağı intikamı düşünse de Bora’ya karşı beslediği hisler, bu intikamın altında kaybolmuş gibiydi. Bitkin ve çaresizdi, ama yapması gereken bu olduğu için kendini zorladı.

 

Kalbi heyecanla çarpıyordu, fakat başka bir çıkış yolu olmadığını biliyordu. Tereddütlerine rağmen, bir anlık cesaretle şat bardağını tek yudumda içti. İçinde büyük bir volkan kabarıyor, sıcaklık dalga dalga tüm bedenine yayılıyordu. “Şimdi her şeyi unutacak mıyım? Bana ne olacak?” diye sordu kimyagere. Kimyager gülümseyerek, “Bu sadece en hafif doz, merak etme,” dedi. “Her şeyi hatırlayacaksın, ama biraz sarhoş hissedebilirsin.” Ardından diğer kimyagere dönerek, “En yüksek dozları uygulayalım; işe yarıyor,” dedi.

 

Çisem, bulunduğu çadırdan dışarı çıkıp sahadaki coşkulu kalabalığa baktı. Beyna Akay, DJ kabininde, kalabalığı eğlendiriyor ve planlarını adım adım hayata geçirdiğini gösteriyordu. Çisem birkaç saniye boyunca kalabalığı izlerken Bora yanına yaklaştı. “İyi misin?” diye sordu. Çisem ona kararlı bakışlarla dönüp, “Gördüğün gibi gayet iyiyim,” dedi. Bora, ona derin bir anlamla bakarak, “Her zaman iyi olmanı istiyorum; ama bu gece daha iyi olacağız, emin ol. Bu gece bizim ve ailemizin iyiliği için gerekli olanı yapacağız,” dedi.

 

Çisem başını sağa sola sallayıp, “İnan bana, bunların hiçbiri umurumda değil. Artık sadece güçlü olmak, sözlerimin dinlenmesini ve benden korkulmasını istiyorum,” dedi. Bora hafifçe gülümseyerek, “Merak etme, yanımda olduğun sürece bundan çok daha fazlasını elde edeceksin. Saygı duyulan bir kraliçeye dönüşeceksin,” dedi. Çisem ’in içinde gurur ve kibir dalga dalga yükseldi; aldığı sözler onu adeta elektriklendirmiş, gözlerini hırsla açmıştı.

 

“Öyleyse vakit kaybetmeyelim, biz de eğlenceye katılalım,” dedi Çisem. Ancak tam harekete geçecekken Bora, kolundan tutup onu kendine çekti ve Çisemi önce dudaklarından, sonra boynundan öperek aralarındaki bağı yeniden hissettirdi. “Bu geceden sonra tamamlamamız gereken işler var, Çisem,” dedi. Çisem, elini Bora’nın göğsüne koyarak, “Emin ol, bunu senden daha çok istiyorum,” diye fısıldadı. Gecenin karanlığı, sırlarını saklamaya hazırdı; ve onlar, kaderlerine meydan okumak için sahneye çıkıyordu.

 

Gece yarısına dakikalar kala, Çağın’ın oluşturduğu ekip, Güneş, Talya ve Taha, bu gizemli olayları durdurmak için harekete geçmiş, parti alanına yavaşça yaklaşıyorlardı. Çağın’ın sağ kolu olan korumasından aldığı bilgilerle, bu geceki planı öğrenmiş ve Güneş, Talya ve Taha’dan yardım istemişti. Çağın, gizlice topladığı ekibi de bu geceyi engellemek için güç olarak yanında getirmişti. Hepsi, Cadılar Bayramı’na özel, dikkat çekici kostümler giymişti ve bu gecenin tek kuralına uyarak maskelerini çıkarmayacaklardı. Onların orada oldukları kimse tarafından bilinmeyecekti.

 

Mekana girmeden önce Çağın, ekibe hızlıca bir plan aktardı: Güneş ve Talya ön kapıdan içeriye girecek, Taha, Çağın ve diğer ekip üyeleri ise arka girişten girerek dikkatlice ilerleyecekti. Güneş ve Talya, figürlerin arasında el ele tutuşarak, o anın bir parçasıymış gibi eğlencenin merkezine doğru ilerlediler. İçeri girdiklerinde büyük bir coşku hakimdi; DJ kabininde ise Beyin Akay’ı gördüler. Beyin, adeta bir kraliçe gibi herkesin dikkatini hipnotize ediyordu. Güneş’in ilk fark ettiği şey buydu. Fark edilmediklerini anlayınca rahatlayan ikili, ortama ayak uydurarak eğlencenin bir parçası gibi davranmaya başladı.

 

Bu sırada, Çağın, Taha ve diğer ekip arka girişten süzülürken yakınlardaki bir tehlikeyi fark ettiler. Ekrem Akay, jipinde oturmuş, kadehini yudumlayarak ortamı gözlemliyordu. Çağın, Ekrem Akay’ın dikkatini dağıtmak için bir plan hazırlamıştı ve ekibi, önden göndererek onun ilgisini başka yöne çekmeye çalıştı. Ekrem, arabasından indiğinde tedirgin olmuştu ve kim olduklarını, burada ne aradıklarını sordu. Fakat yaklaşan tehdidi fark edemedi. Çağın, bir anda hamle yaparak dirseğiyle Ekrem Akay’a sert bir darbe indirdi. Kısa bir baygınlık geçiren Ekrem’i, Taha ve Çağın ellerini ve ayaklarını bağlayarak jipin bagajına yerleştirdiler. Şimdilik orada kalması, bu geceyi durdurmak için gerekli ve kritik bir hamle olacaktı.

 

Dakikalar ilerledikçe hem gerginlik hem de eğlence coşkusu giderek artıyordu. Çağın, amcasını arabaya yerleştirdikten sonra, ekibiyle birlikte arka kapıdan eğlencenin merkezindeki kimyasal içeceklerin hazırlandığı küçük çadırlı depoları gözlemlemeye başladı. Kimyagerler ve görevliler, aralarında konuşarak içeri girip çıkıyor, hazırladıkları sıvıları buz kalıplarına yerleştiriyordu. Hizmetkârlar, buz kalıplarını alıp alkol şişelerini kovaların içine koyarak eğlencenin olduğu alana götürmeye hazırlanıyordu.

 

Çağın ve Taha, bu durumu nasıl durduracaklarını düşünürken, Taha ilk adımı atarak çadıra doğru ilerledi. Kostümünden dolayı partinin bir üyesi gibi davranarak, “Pardon, kovayı alabilir miyim? Arkadaşlar bekliyor da,” dedi. Kimyager ve hizmetkârlar, Taha’ya önce şüpheyle baktılar, ardından, “Biz getiririz, siz eğlenmenize bakın ve lütfen burayı terk edin. Ayrıca burayı nasıl buldunuz?” diye sordular. Taha, durumu kurtarmak için şansını zorladı ve Çağın yanına giderek, yollarını kaybettiklerini, buraya tesadüfen geldiklerini söyledi. Bu açıklama kimyagerin şüphelerini bir nebze olsun dağıtmıştı, fakat yine de onlara burayı derhal terk etmeleri gerektiğini söyledi.

 

Tam gitmek üzere döneceklerken, Çağın aniden kimyagerin üzerine atlayarak onu yere serdi; diğer ekip üyeleri de hizmetkârlara müdahale ederek hepsini kısa süreliğine bayılttılar. Çağın ve Taha, bayılanları gizleyip etkisiz hale getirdikten sonra çabucak geri çekildi.

 

Ancak içeriyi gözlemleyen Çağın, plana dahil olmayan bir şey fark etti: Çisem ve Bora, çadırlara doğru tekrar yaklaşmaktaydı. Yakalanma riskinin yüksek olduğunu bildiğinden oradan hızla uzaklaştı. Hemen Taha ve diğer ekibi toparlayarak ön kapıya doğru ilerlemeye başladılar.

 

Bu sırada, Yarısı örgütü üyeleri de gizli maskelerinin ardında, dans pistinde yerlerini almış, seçtikleri maktullerine doğru yaklaşmaya başlamışlardı. Kırmızı ve siyah cübbeleriyle dikkat çekmeden dans eden bu gizemli figürler, ortamdaki gerilimi daha da artırıyordu. Güneş ve Talya, birbirlerine bakarak harekete geçme zamanının geldiğini anladılar. Hemen ayrıldılar; Güneş, Beyna’yı etkisiz hale getirmek için etrafı gözlemlemeye başlarken, Taha da Bora’yı bulup onu durdurmak için çevreyi tarıyordu. Maskelerin ardında tanıdık bir yüz bulmak zor olsa da umutları tükenmemişti.

 

Beyna Akay, misafirleri eğlendirmekten yorulmuş, kısa bir ara vererek makyajını tazelemek için tuvalete yöneldi. İçinde mırıldandığı bir şarkıyla kendinden memnun bir halde ilerliyordu. Arkasında, maskesinin ardında karanlık bir intikam taşıyan Güneş onu sessizce takip ediyordu, elinde tuttuğu beyzbol sopası gizlice saklıydı. Beyna, tuvalet kapısını hızla açıp içeri girdi, aynada kendisiyle göz göze geldi. Çantasından çıkardığı ruju dudaklarına sürerken arkasındaki kapının tekrar açıldığını fark etti. Maskeli bir figür, sessizce arkasında duruyordu. Beyna gözlerini kısarak ona baktı, geleni partiden biri sanarak alayla “Nasıl gidiyor bakalım, eğleniyor musun?” diye sordu. Maskeli figür cevap vermedi. Beyna, arkasını dönüp ona meydan okurcasına seslendi: “Hey, sana diyorum! Buraya beni izlemeye mi geldin?”

 

Güneş, maskesinin ardındaki öfkeyle dolu sesiyle, “Evet, tam olarak seni izlemeye geldim, iğrenç yaratık,” diyerek beyzbol sopasını hızla Beyna’ nın üzerine indirdi. Şok dalgasıyla neye uğradığını anlamayan Beyna, yere serilip bayıldı. Güneş, hızlıca tuvaletten çıkarak kapıyı kilitledi; onu bir süre orada tutmanın en güvenli yol olduğunu biliyordu.

 

Bu sırada, Çisem ve Bora çadırlara geldiklerinde, kimyagerler ve hizmetkârları göremeyince Bora içten içe sinirlenerek, “Böyle bir günde de kaytaramazsınız ya!” diye homurdandı. Kimyasal sıvıları aceleyle alkol şişelerine doldurup kovaların içine yerleştirmeye başladı. Çisem, şaşkın bir şekilde etrafına bakarak, “Peki ama nereye gitmiş olabilirler?” diye sordu. Bora hiçbir şey bilmediğini söyleyip planı hızla hayata geçirmekte ısrar etti. Kimyasallarla hazırladıkları alkolleri tamamlayarak Çiseme teslim etti ve Çisem, kovaları partinin merkezine taşımaya başladı.

 

Partideki misafirler içki taleplerini dile getirirken, Akay ailesi içten içe bir huzursuzluk hissetmeye başlamıştı. Anka Akay, çevresini dikkatle gözlemliyordu; sanki her şeyin arkasında saklı bir tehdit vardı. Ancak bu tedirginlik, kimyasal karışımlı içkiler alana getirilince hızla gözden kayboldu. Konuklar, içkilerin peşine düşerken Talya bir misafiri durdurarak, “Sakın içmeyin, tehlikeli olabilir,” dedi. Ancak misafir, aldırış etmeden Talyayı umursamadan yoluna devam etti. Talya başka misafirlere de aynı uyarıyı yapmaya çalıştı, fakat içlerinden biri, “Sen de kimsin be!” diyerek hızla Talyanın maskesini yüzünden çekip yere fırlatarak, içkilerin servis edildiği yere doğru ilerledi. Maskesiz kalan Talya, etrafta kendisini gören biri olup olmadığını kontrol etmek için endişeyle bakındı ve arkası dönük annesi Anka Akay’ı gördü. O anda Taha imdadına yetişerek yere düşen maskeyi hızla Talya' nın yüzüne geri yerleştirdi. “Umarım kimse görmemiştir,” dedi Talya endişeyle. Taha, “Merak etme, görmediler,” diyerek onu rahatlattı.

 

Ancak partide işler kontrolden çıkıyordu. Zehirli kimyasallar içkilerin içinde dağıtılmaya başlamış, durdurmak neredeyse imkansız hale gelmişti. Talya, gözleriyle Güneş ve Çağını arayarak Taha’ya sordu, “Onlar nerede?” Taha, “Çağın, Bora’yı izliyor. Diğer ekip onları durdurmak için misafirlerin arasına karıştı,” dedi. Ortam bir anda kaosa sürüklenmişti; coşkulu çığlıklar birer birer isyan dolu feryatlara dönüşüyordu. Gece ilerlerken bu kargaşa adeta bir volkan gibi patlamış, gecenin derinliklerinde büyük bir felaketin habercisi olmuştu.

 

Cadılar Bayramı gecesi, Gümüş Kuyunun en ücra tepelerinde devam ederken, ihtişamla başlayan parti hızla gölgelerin dansına, bir kargaşaya sürüklendi. Maskelerin ardında gizlenen sırlar, alkolün içine saklanan kimyasallar ve düşmanca niyetler bu eğlenceli geceyi korkutucu bir kabusa dönüştürmek üzereydi. Fakat kimsenin bilmediği şey, Akayların arka planda gizli bir anlaşmanın ve Yarasa Örgütü’nün planlarını da bu gecede harekete geçirdiğiydi.

 

Çağ’ın Akay, geceye gizlice müdahale etmek için ekibiyle bir plan hazırlamıştı. Maskeler ardında kalan figürlerden Bora, partideki alkol şişelerine zararlı kimyasalların yerleştirilmesi için hazırlık yapıyordu. Ancak Çağının planı, Akay ailesinin bu gizli emellerini sabote etmek ve masumları kurtarmaktı. O, bu işi bozmak ve Bora’yı etkisiz hale getirmek için doğru anı bekliyordu. Çağın ve ekibi kargaşayı fırsat bilerek Bora’nın arkasına yaklaştı. Bora, gecenin ilerleyen saatlerinde neşeli maskesinin altında gizli hırsla içkileri hazırlarken, birdenbire Çağının darbesiyle sarsıldı. Gizli aletleri deşifre olmadan evvel Bora etkisiz hale getirilip ortadan kaybedildi.

 

Bu sırada Yarasa Örgütü’nden maskeli figürler de partiye karışmış, gözlerini seçtikleri kurbanlara dikmişti. Akay ailesi ile gizli bir iş birliği içinde olan bu örgüt, geceye katılanlardan bazılarını tuzağa çekmiş, karanlık bir köşeye sürüklemişti. Anka Akay ve diğer aile fertleri, seçtikleri maktullerini örgütün içine çekip onları kendi hedeflerine yönlendirmek için geceyi kullanıyordu. Misafirler kadeh kaldırırken, bazıları bu maskeli figürlerin sinsice fısıldadığı korkunç tekliflere kanıyordu.

 

Kargaşa giderek büyürken Çisem bu karmaşanın ortasında kalmış, ne yöne gideceğini şaşırmıştı. Gözleriyle bir çıkış yolu ararken maskelerin altında birbirine çarpan figürler, adeta izdiham yaratmış, insanlar üzerindeki korkuyu derinleştiriyordu. Çisem’ in etrafında dönen kargaşanın sesleri, tüyler ürpertici kahkahalar ve şaşkınlık çığlıkları arasında kayboluyordu. İçkilerin etkisiyle bilincini kaybedenlerin yere yığıldığını görünce, onun da içindeki korku iyice artmıştı.

 

Gece ilerledikçe, çığlıklar dansın ritmini bastırmış, parti volkan gibi patlamaya başlamıştı. Yarasa Örgütü’nün üyeleri, maskeleriyle gecenin en korkutucu simgelerine dönüşmüş, kurbanlarını birer birer hedef almışlardı. Bu kaosun içinde, Talya kargaşayı önlemek için mücadele ederken , misafirlerden kargaşa arasında yüzüne ani bir darbe aldı ve acı ile kıvranmaya başladı. Ancak, Taha hemen imdadına koşarak onu korudu.

 

Öte yandan, geceye planlı bir şekilde katılan Çağın ve ekibi, maskelerinin ardında sessizce durum değerlendirmesi yapıyordu. Güneş, Talya ve diğer ekip üyeleri ile birlikte, masumları bu kargaşadan korumak için harekete geçtiler. İçkilerden uzak durmayı başaran birkaç kişiyi çevrelerinden topladıktan sonra, onları hızla ortamdan uzaklaştırmaya çalıştılar. Bu kurtarılanlar, maskeli figürlerin arasından geçerek partiden uzaklaşırken, Çağın ve arkadaşları yeni bir kargaşayı da göze alarak Akay ailesinin planını durdurmak için yemin ettiler.

 

 

Gecenin içine bulaşan gerilimin sonunda, partinin ihtişamı kaybolmuş, yerini gün ağarırken karanlığın ve ihanetin izleriyle dolu bir savaş alanına bırakmıştı. Akayların maskeleri ardındaki gerçek niyetleri gün yüzüne çıkarken, Çağın’ ın cesareti ve ekibinin özverisi sayesinde birçok hayat kurtulmuş, Akay ailesinin karanlık planı başarısız olmuştu.

 

Akay ailesi, kabus dolu gecenin izlerini örtmek için tüm olanlara bir kılıf uydurmuştu. Ekrem Akay, ailesi tarafından mahsur kaldığı yerden bulunmuş, ancak planlarının başarısız olduğunu öğrenince öfkeyle dolmuştu. Artık haince planlarının ardında bir başka hainin daha olduğunu biliyorlardı. Akaylar, aile içinde gizli bir köstebeğin varlığından şüphelenmeye başlamıştı, fakat bu köstebeğin Çağın olduğundan henüz haberleri yoktu.

 

Sabahın ilk ışıklarıyla, gecenin dağılmış enkazını gözlemleyen Çağın, arabadan gelen ufak bir sese kulak kabarttı. Yanına doğru, dikkatli adımlarla yaklaşan Güneş de etrafa göz gezdiriyordu. Ortamın talan olmuş hâline bakarken, uzaktan gelen bir kıpırtı dikkatlerini çekti. Kötü gecenin izlerinde kurtarılan birkaç kişiyi Taha ve Talya güvenli bir yere ulaştırmıştı, fakat geriye kalanların çoğu Yarasa Örgütü’nün karanlık emelleri doğrultusunda Akay malikânesinin mahzenlerinde kilitli kalmıştı.

 

Güneş, kıpırtının geldiği yöne gözlerini çevirdi; tüm dikkatiyle o yöne bakarken, sanki orada kendilerini ele verecek bir iz bulmayı bekliyordu. Devrilmiş masaların arasından güçlükle doğrulan bir figür dikkatlerini çekti. Çisem, baygınlık geçirdiği gecenin ardından sersemlemiş hâlde, yattığı yerden doğrulmaya çalışıyordu. Karşısında dimdik duran, kendisini dikkatle izleyen keskin bakışları fark etti; Güneş ve Çağın, sanki bir suçluyu sorguluyormuş gibi pür dikkat Çiseme bakıyordu.

 

Çisem, bu şüpheli bakışların ardında kendisine dayatılan gerçeği fark etti. Gecenin arkasında yatan entrikanın ve bozulan planların sorumlularının, aslında Güneş ve Çağın olduğu gerçeği, onun için birden aydınlığa kavuşmuştu.

 

Loading...
0%