@cangzek
|
Sanat, çocukluk tecrübelerinin büyüklüğe aktarılmasıdır.*
**Sigmund FREUD**
Üniversitenin güvenlik görevlisi telaş ile kapıyı açtığında, bizi görür görmez şüpheli bakışlarını üzerimize devirmiş öylece izliyordu. Tıpkı bir akbaba gibi karşımızdaydı. İçinde bulunduğumuz durum yanlış anlaşılmaya müsait olabilirdi belki, sonuç olarak kızlar tuvaletinde bir erkekleydim ancak yardıma ihtiyacı biri için oradaydım. Alp' i işaret ederek, yardıma ihtiyacı olduğunu söyledim. Güvenlik, şüpheli bakışlarını benden ayırmadan Alp' i kolunun altına alıp destek oldu.
''Tedavi olacak'' diyerek tek kaşı yukarıda kinayeli bakışlarına devam etti. Öyle kötü bakıyordu ki bu durum midemin bulanmasına neden oldu. İçimde ki öfkeyi bastırmak ve olduğum durumdan sıyrılmak için önüme düşen saçlarımı geriye yatırdım. Dişlerimi sıkarak sakinliğimi korudum. Bozuntuya vermeden, musluğu açıp yüzüme birkaç damla su vurdum. Alp nöbetçi tarafından dışarıya çıkarılırken bana içli içli bakıyordu. ''Teşekkür ederim'' dedi. Bense anlamsız bakışlarımla, şaşkınlığımı koruyamadım. Öylece tuvaletten Alp'in götürülüşünü izledim. Tekrar aynada kendim ile yüz yüze geldim. Tuhaf bir gün olduğunun farkındaydım. Alp' e mutlaka ulaşmanın yollarını bulmalıydım. Bu durumu da okul müdürü ile derhal görüşecektim. Kafam o kadar dolmuştu ki önemli bir şeyi kaçırmış gibi hissettim.
Ah tabi ya Çisem!
Telefonumu elime aldığım gibi Çisem' i arayacağım an, ekranımda Çisemin araması ile karşılaştım. Telefonu açar açmaz tuvaletten çıktım. Hızlı adımlarla kafeterya' ya doğru ilerledim. O sırada arkamda bir el hissettim ve iç geçirdim. Ödüm ağzıma kadar gelmişti. Geriye döndüğümde tuvalette karılaştığım güvenlik olduğunu gördüğümde, içimde ki korkuyu derin derin nefes vererek attım. Belli ki beni buraya kadar takip etmiş. Tahmin ettiğim gibi tuvalette Alp ile basılmak onda benimle ilgili farklı arzuları uyandırmıştı. '' Ne istiyorsun'' diye sordum. Aval aval yüzüme bakarken, ima dolu isteğini açıkça ortaya koyduğu besbelliydi. Bakışlarında ki libido ve seks arzusunu hissettim. Açgözlü bir kurt gibi görünüyordu. Ona doğru yaklaştım. ''ha şöyle doğru ve büyük insanların gemisine binmelisin, alp gibiler çürük bir taka'' deyip oda bana doğru yakınlaştırdı kendini. Ona iğrenç sapkın düşüncelere girmesinin bedelini ödetmeyi planladım. Ayalarına tekmeyi geçirdim. Acı içinde kıvranırken, Çisem arkamdan haykırdı. İmdadıma yetişmişti. Telaşla bana doğru koşarak yanımdan teğet geçip, acı içinde kıvranan adama bir tekme de o savurdu. ''adi herif haddini bil'' diye çıkıştı. Kendi öfkemi kontrol altında tutmaya çalışırken üzerine Çisemin ki de eklenince durumlar karmaşık hale geldi. Çisemi sakinleştirdikten birkaç dakika sonra Taha yanımızdaydı.Yumruklarını sıkmış adama saldırmak için hazırlanıyordu. Hamlesini adama doğru kullanacakken, ona engel oldum. Kolundan tutup sakin olmasını istedim. Tek istediğim buradan uzaklaşmak ve bugünün bitmesiydi.
***************
Lavanta kokusu, mum ile donanan şık bir masa, Klasik müzik ve tabi ki kırmızı şarap.
Çisem akşam için özen dolu masayı üçümüz için hazırlamış, şimdi hazırlanma sırası kendisine gelmişti. Taha evin salonunda rahat bir şekilde koltuğa yayılmış oturuyordu. Geceye hızlı başlayanlardan dı. Yemekten önce üç kadehi bitirmişti bile. Mutfağa geçerek, şarabın yanına kendi karışımım olan Ananaslı salata hazırlığına başladım. Çisem de Kıymalı Spagetti için sosunu hazırlıyordu. Tatlı akşamın tatlı telaşıydı bu hazırlık.
Sonunda yemekler hazırdı. ''Evet, güzel bayanlar, hazır mı? Enfes kokular iştahımı kabarttı.'' dedi Taha. Neredeyse açlıktan ağzının suyu akacaktı. Çisem ona doğru yaklaşarak, elinde ki tabağı masaya simetrik şekilde bıraktı. Ellerini Taha'nın saçlarına götürdü. '' Masada abartılacak bir şey yok ama benim elim değdiği için oldukça doymuş olacaksın bu gece'' dedi ve ardından göz kırptı. O anda Taha' nın gözleri önce bana sonra hazırladığım salataya sabitlendi. Bu gece sofrada benimde tuzum vardı. Bu benim için gereksiz bir detay olsa da Taha' nın bu detaycı gözlemi benimde orada olduğumu hatırlattı.
Yenilen yemekten sonra, arka fonda çalan müziğin notaları ve alkolün mayhoşluğunun verdiği özgürlüğü yaşıyordum an itibari ile. Genel anlamıyla Masada Çisem ve Taha' yı konuşmuştuk. İlk tanıştıkları andan bu zamana kadar. Her ne kadar birbirlerini seviyor olsalar da fazla çekişmeli bir rekabet vardı aralarında. Yine de uyumlu çiftler arasına girebilecek kategoriye sahiptiler. Ancak benim aklım hala bugün yaşadığım enteresan olaydaydı. Alp' i düşünmeden edemedim. Bu konuyu Çisemle paylaşacaktım fakat şuan zaman doğru değildi.
Oturduğum sandalyeden izin isteyerek ayrıldım. Odama çekilip, penceremin kenarından biraz manzaramı izlemek istedim. Çantamdan ders notlarımı çıkardım. Ortamın huzuruyla notlara göz gezdirdim. Pencereyi biraz aralayıp, esen rüzgârın odanın içerisine girmesine izin verdim. Şimdi tam istediğim gibiydi. Gecenin siyahı ve ayın ışığı ile birbirlerine karışan kadife görüntü içimi kıpır kıpır etti. Bu anı ölümsüzleştirmek için hemen fotoğrafını çektim.
Şarabımdan bir yudum aldım. Aldığım son yudum oldu. Boşalan kadehimi tekrar doldurmak için salona ilerledim. Ancak salonda kimse yoktu, masa hala kaldırılmamış, yarım kadehler ve tablalarla terk edilmişti. Televizyon hala açık hatta Lana Del Rey' in Video. Games videosu dönüyordu.
Anlaşılan bu gece bazıları için heyecan dolu geçecekti. Tekrar kadehimi doldurup, odama doğru ilerlerken, Koridorda Taha karşımda belirdi. Gözlerim korkudan kocaman açıldı. Banyodan çıkmış, suyun damlaları vücudundan tek tek akıyordu. Havlusunu beline bağlamış, karın kaslarını teşhir ediyordu, çıplak vücuduyla. Koridorun karanlığında bembeyaz vücudu, dışarıdan içeriye doğru yansıyan Ay ışığını bile gölgede bırakır cinstendi. Göğüs kasları sert ve gerilmiş vaziyette karşımda dikilmeye devam ederken mahcup olmuş gibi bir hali vardı. Bozuntuya vermemek için dudaklarını inceltip kısa bir gülüş sergiledi. Bende garip bir gülümseme ile karşılık verdim. Kısa bir sessizlikten sonra iyi geceler dileyip yanından ayrıldım. Odama girip kapıyı kapatmak üzereyken, dalgın gözleri hala üzerimdeydi. Taha nın cüretkar tutumu içimi titretmesine yetmişti. Havada kalan soru işaretlerini üzerimden silkeleyip attım ve kapımı usulca kapattım.
**** ***** ******
Rüzgârın uğultusu ile harmanlanan yağmur, toprağa damla damla düşüyordu bu sabah. Gözlerimi hafifçe aralayıp, bu anın tadını çıkarmak istedim. Saat henüz erken olduğu için şükür ettim. Yataktan kalktığım gibi pencereyi açtım. Derin derin, huzurla çektim ciğerlerime bu temiz havayı. Asıl huzur veren yağmurla birlikte oluşan toprağın kokusuydu. Adeta cennetten bir esans gibi geliyordu. Birkaç dakika yağan yağmuru izlerken, dualarımla içsel arınma gerçekleştirdim. Sonrasında ılık bir duş alıp, hazırlanmaya koyuldum. Bugün bir tık daha kalın giyinebilirdim. Tozluklarımı çıkarıp ayağıma geçirdiğim. Siyah deri pantolon ve mor renk kazak tercih ettim. Takılarımı da kazağımın rengine uyumlu olmasına özen gösterdim. Mor renk her zaman favorim olmuştur. Kendimi daha sakin ve özgür hissettiriyordu bu renk bana. Sakin ve dinlenmiş görünüyordum. Saçlarımı toplayıp tokam ile sıkılaştırdım. Hafif bir makyaj ile artık yeni güne tamamdım. Bugünkü dersler için hazırlıklarımı yapıp çantaya yerleştirdim. Dün akşamdan kalanları toparlayıp. Hazırladığım kahve ile Çiseme mesaj attım. '' Kahven hazır. Bol sütlü, kremalı ve şekerli :)'' mesajını bu kez ben ona gönderdim. Henüz bir cevap gelmemişti. Az sonra içeriye Taha girdi. Buz mavisi gözleriyle beni baştan aşağı süzdü.
''Günaydın Güneş'' diye selamladığında, tepki vermekte zorluk çektim. Dün akşamki tuhaflığı biraz fazla abartıyor olabilirdim belki de ama içimde beni kemirmesine izin verdiğim anlaşılmazlıklar yatıyordu.
''Çisem uyandı mı?''
'' Teşekkür ederim bana da günaydın tabii'' dedi kinayeli bir şekilde.
Masada ki kahveyi alıp yudumlamaya başladı. Çisemin kahvesi olduğu uyarısını yapacaktım ki bu artık önemsizleşmişti. Tekrar yenisini yapabilirdim. Salonda oluşan kısa bir sessizlikten sonra, Taha yanıma doğru yaklaştı. Dudakları seğiriyor, gözleri kısılıyordu her yaklaşımında. Sessizce '' Eğer dün gece içinse bu tavrın ben özür dilerim. Beni öyle görmeni istemezdim. Bilirsin Çisem ve ben aylardır beraberiz ve böyle akşamlarda arzularımıza...'' cümlesini tamamlamasına izin vermedim. '' Açıklama yapmak zorunda değilsin Taha. Gerçekten bir tavır sergilediğim yok merak etme'' dedim. Ne şartla olursa olsun onların fantezi dolu gecesini Taha' nın bakış açısından dinlemeye tahammül edemezdim. Çisem baygın ve hala yarı uykulu halde salona giriş yaptı nihayet. Olduğumuz tarafa doğru baktı şaşkın şaşkın.
''Siz ne fısıldaşıyorsunuz bakalım bebekler''
''Seni merak ettim güzelim, kahven soğudu'''
''Aa öylemi? E aynı duyguyu bende senin için dün yaşamıştım bebeğim''
Çisemle aramızda geçen diyaloğun son bulması için ona' da bir kahve hazırladım. Bana dün yaşadıklarım hakkında genelleme yaparak olayı öğrenmek istedi. Konu sonunda Alp ile yaşadığım olaya gelmişti. Onun hakkında konuşurken, gerildiğini anlamıştım. Ancak yine' de anlatmaya devam ettim. Ben bir yandan anlatırken, Çisem' de diğer yandan hazırlanıyordu. Kötü bir şekilde de olsa Akayların soyundan birini tanımıştım. Üstelik yardıma ihtiyacı olan biriydi Soyu AKAY olan biri için fazla basit görünüyordu. Gizemli bir yanı vardı ve bu durum beni Alp' e daha çok çekiyordu.
''Bu tesadüf olabilir mi'' diye sordum Çiseme.
Çisemin tek kaşı kaldırmış, yandan bakışlarıyla sorumu anlamaya çalışıyordu. Yanıma yaklaşıp karşıma oturdu. Gözleri derinden bakıyordu. Bana kendimi ona kaptırmamam gerektiğini vurguladı. Bu durum beni çok utandırmıştı. Sonuçta kimsenin meraklısı değildim ama bu benim için oldukça ucu açık bir mesaj gibi geliyordu. Bu kaptırış bilinen bir ilişki meselesi değildi. Anlaşılan bu duyguyu henüz ben çözememişken, Çiseme anlatmam işleri daha da çok karmaşık hale getirecekti. Sıcak bir gülümse ile karşılık verebildim sadece.
********* ************
Okula vardığımızda, bugünkü derslere göz attım. Öğleden sonrası boştu ve bu güzel haberdi. En merak ettiğim yerlerden biri okulun kütüphanesiydi. Kütüphane, fakülteye birkaç blok ötede ve orman içerisinde yürüyüş yolundan gidiliyordu. Deniz manzaralı, gizli bölme gibi inşa edilmişti. Bence bir kütüphaneye en yaraşan yer burası olabilirdi. Bu günün biran önce geçip bu eşsiz anı yaşamak ve en çokta gün batımını izlemenin tadını çıkarmak istiyordum. Yaşadığım heyecan ile sınıfa girdim ve sırama oturdum. İlk ders ''iletişime giriş'' ti. Kitabımı çıkardım. Göz gezdirmeye başladım. Sonunda eğitmen sınıfa girip dersi başlattı.
** *** * *** * **
Dersin sonlarına doğru kafam hayli bunalmıştı. Artık eğitmenin anlattıklarına odaklanamıyordum. Aldığım notları da kısa tutmaya çalıştım. Eğitmen saatine göz gezdirerek ''Mola saati, kimilerimiz içinse nikotin ihtiyacını karşılamak diyebiliriz'' diyerek pişkin pişkin gülerek sınıftan ayrıldı. Çantamı aceleyle topladım. Sınıftakileri selamlayıp yanlarından uzaklaştım. Okul koridorlarında kütüphaneye gitmenin telaşı ile hızlı hızlı yürürken, okulun içinde ki hoparlöründen bir kadın sesi yankılandı.
''Öğrencilerimizin dikkatine! Okul kurucularımızdan Sayın Anka AKAY' ın bugün Saat 17:00' da yeni dönemde aramıza katılan 1.sınıf öğrencileri toplantı salonunda bekleyecektir. Sayın Anka AKAY tarafından yılın her döneminde düzenlenen bir toplantıdır. Öğrenciler arası Tanışma, okula ve okul çevresine uyum, katılım toplantının ana başlıklarıdır. Yeni döneme başlayan öğrencilerin katılması zorunludur.''
Kadın duyuruyu iki kez tekrarladıktan sonra konuşmasını bitirdi. Duyduklarıma inanamadım. Sonunda Anka AKAY ile tanışma fırsatı yakalayacaktım. Bu hayallerimden biri olabilirdi ve belki de ileride bir Röportaj bile düzenleyebilirdim. Bu hayalimi' de manifesto ettim. Ve evrene ilettim.
O doğru zamanda bu dileğim için harekete geçecektir.
Kütüphaneye giden yolda sıra, sıra banklar ve çimler üzerinde küçük çalışma sıraları bulunuyordu. Hepsi özenle seçilmiş ve ince detayları gözetip tasarlanmıştı. Havaların henüz sıcak oluşu öğrencileri çimlere taşımış ve orada zaman geçirmelerini sağlıyordu. Anladığım kadarıyla bunlar üst sınıf öğrencileriydi. Konuşma tarzlarına ve hallerine bakılacak olursak okulun ataları gibiydiler. Yalnız garibime giden, tuhaf bakışları olmuştu. Hepsi ile göz göze gelmekten çekindim. Biri ile göz göze geldiğimde bana acınası ifadelerle bakıyorlardı. Onlar için alay konusu olamazdım. Derhal göz temasımı hepsiyle kestim. Ancak bakışların üzerimde olduğunu biliyordum. İstemeden de olsa göz göze geldiğimde hepsinin ellerinde pet şişelerle yana yakıla su içtiklerini gördüm. Tuhaf geliyordu bu ama aldırış etmedim. Kulaklığımı takıp en sevdiğim şarkılardan birini açtım yüksek sesle dinleyerek yoluma devam ettim. Yol kısaldıkça ileride ki denizin güneşi ile olan uyumunu gördüm. Güneşin yansıması denize düşmüş beni karşılıyordu. Sonunda varış noktasına gelmiştim. Hızlı yürüdüğüm için yanaklarım pembeleşmiş, göğsüm hızla çarpıyordu. Belki de bu hızla çarpan kalbim, gördüğüm doğa harikasından ibarette olabilirdi. Birkaç dakika bu manzarayı seyredip, kütüphaneye giriş yaptım. Kütüphane girişinde görevliler ve okulun boş zamanlarında orada çalışan öğrencilerle karşılaştım. Birkaç güvenlik taraması yaptıktan sonra içeriye girdim. Okul öğrencisinin tekrar bir güvenlik taramasından geçmesi beni şaşırttı. Hatta abartı geldi. Okul girişinde zaten tedbir alınmıştı. Ben yine derin düşünceler arasında kalmışken karşımda ki güvenlik içeriyi işaret ederek ilerlememi söyledi. Bu gamsız adama daha fazla dayanmazdım. Gözlerimi devirip içeriye doğru ilerledim. Kütüphane tam tamına altı katlı devasa bir görünüme sahipti. Yukarıyı izlemek için kafamı kaldırdığımda göz hizam katının bitişine yetmemişti. Bu görünüm başımın dönmesine neden oldu. Tekrar etrafımı izlemeye başladım. İçerisi toplantı salonuna benzer havası vardı.
BİNGO!
Burası Anka Akay' ın toplantı yapacağı yerin ta kendisiydi. Ağzım şaşkınlıktan beş karış açıldı. Kalbim şimdi daha fazla çarptı. Bir iki tek atıp normal atışına döndükten sonra, içeride olan öğrenciler ve gelecek olanlarda bu toplantı için döneme yeni başlayanlardı.Hepsi anlamsızca geldikleri yeri ve birbirlerini izlemekten kaçınmıyorlardı. Üst kata doğru göz gezdirdim. Tabelasında Sanat Atölyeleri yazıyordu. Buna hemen göz atılması gerekiyordu. Adımlarımı uygun şekilde birinci kata yönlendirdim.
*************
GÖRSEL İLETiŞİM- RESİM-HEYKEL-MÜZİK -MODA TASARIM-ANİMASYON-GRAFİK TASARIM bölümleriyle dolu bir koridorun içerisindeydim. Usul, usul bölümleri gezmeye başladım. Yaratıcılığın merkezi sayılabilirdi burası. Kendim içinde buradan ilk kaydımı yaptırmam gerektiğini düşündüm. Ancak ikinci katta; GÜNAYDIN AKAY başlıklı okul gazetesi için ayrılan yer olduğunu gördüğümde çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Küçük dilimi yutacak heyecana sahiptim. Okul Gazetesi mi? diye iç geçirdim. İşte benim yetenek ağım burasıydı. Yazdığım yazılarımı, haber köşelerini, köşe tartışmalarımı, yeni ilanlarımı, sıkılmadan yapacağım araştırmaları ve okul için yapacağım makaleleri canlandırdım gözümde. Doğru ikinci kata çevirdim adımlarımı. Ancak ilk basamağı attığımda, yüreğimi titreten bir ses ile çınladı kulağım. Gelen Çellonun haykıran notalarıydı. Notalar dile gelmiş kalbe derinden etkileyen bir tonlama ile yankılanıyordu tüm koridorda. Öyle derinden içerliyordu ki, mahrum bırakılmış, gözyaşı kurumuş bir çocuk gibi ağlıyordu. Yüzüme yansıyan hüzün değil, Çellonun yakarışıydı. Esas önemli olan onu bu notalarla kimin beslediğiydi. Kapının önüne geldiğimde, yerimde duraksadım. Rahatsızlık vermek istemeden izlemeyi tercih ettim. Nota yükseldi yükseldi yükseldi. Tellere acı acı vurdu bu hüzünlü çocuk. Yaşadığı her neyse Çello ile bütünleşmiş, karanlığın içerisinde onunla dans ediyordu adeta. İstemsiz döküldü yaşlar yanağımdan. Buna dayanmak güçtü. Sonuna doğru geldiğini belli eden vurgu ile besteyi sonlandırdı. Müzik sustu ancak akan gözyaşlarının hala anlatacakları vardı.
''içeri gel dedi'' emrivaki bir ses.
Arkasını dönüp bana doğru baktı karanlığın içerisinden. İçeri sızan yarım gün ışığı, Yaşlı gözlerinin üzerine konmuştu. Bu gördüğüm Alp' ten başkası değildi. İçeriye adım attım. Akan gözyaşlarımı silerek yanına yaklaştım. Sessizliğin içerisinde gözlerinde derin çığlıklar yatıyordu. Bunu anlamam zor olmadı. Ancak bir eksik diğer eksiği anlayabilirdi. Birbirimize hiç bir şey demeden birkaç dakika öylece bakıştık. Bakışlar öylesine doluydu ki sanki birazdan ırmak gibi akıp gidecek gibiydi. Göz çevresi yavaş yavaş sulanmaya başladı. Kafasını omzuma yerleştirerek içli içli ağlamaya başladı. Ne yapacağımı bilemeden kalakaldım. Ardından ellerimi tedirgin halde başına koydum. Gözyaşlarını akıtmasını bekledim.
Bölüm 3 SONU
|
0% |