Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Bölüm 5-En Kara Gün

@cangzek

Islak çimlerin üzerinde özgürce koşarken buldum kendimi. Tertemiz ve berraktı gökyüzü. Baktıkça huzur buluyordum. Yüreğim her zamankinden fazla çarpıyordu. Hızla atan yüreğim, içinde bulunduğum huzurun heyecanıydı. Yemyeşil ovanın içerisinde koştukça tazeleniyordu ruhum. Kuşlar cıvıldıyor, çiçekler konuşuyordu sanki. Esen rüzgar ipeksi tenime değdikçe tatlı ürperti içime seriliyordu. Az gittim uz gittim dere tepe düz derken, karşımda Sapsarı "Vosvos"belirdi.

 

Şimdi daha bir heyecanlanmıştım. Aracın içerisinden ilk inen Alp oldu. Onu ilk kez bu kadar mutlu görüyordum. Öyle ki ağzı kulaklarına varmıştı. Şaşırmıştım. Ona doğru gülümseyerek koşmaya başladım. Tek istediğim sımsıkı sarılmaktı. Oda bana doğru ilerlemeye başladı. Gözlerinde ki umut metrelerce öteden belli oluyordu.

 

Fakat bu uzun sürmedi.

 

Ona sarılmak için kavuştuğum an, arabadan biri daha indi. Alp' in tam arkasında belirdi. Dikkatlice bakmak istedim ancak göremiyordum. Bir silüet orada duruyordu.

 

 

 

Alp beni sımsıkı sarıp sarmaladı. O kadar çok sıkıydı ki nefes alamıyordum. Durması için seslendim. Sanki sağır olmuş bana karşı kayıtsız kalmıştı. Sarılmanın baskısından kemiklerim acıyordu. Çaresiz kalmış Alp'in kollarında esir düşmüştüm.

 

 

 

" Canım acıyor bırak. " diye yakardım. Uzakta ki gölge bize doğru yaklaşıyordu, O yaklaştıkça canımın acısı şiddetleniyordu. Bu durum beni oldukça korkutmaya başlamıştı. Oksijensiz kalmak düşünme yetimi zorluyordu. Kaçış planı yapamıyordum. Bu kez emrettim.

"Beni hemen bırak"

Ancak Alp vücudumu benim vücuduma sımsıkı kilitlemişti. Artık O gelen gölge tam arkadaydı. Onu seçebiliyordum. Çağın Akay , Alp'in tam arkasında kule gibi dikiliyordu.

 

 

 

Komutlanan robot misali hareketsiz ve hissiz duruyordu.

"İşini bitir" diye emretti.

 

Az sonra öleceğimi düşünerek Alp' in midesine dizimi geçirdim. Aldığı darbeden can havliyle haykırmaya başladı. İkisi de ruhsuz ve ölüm saçan canavara benziyordu.

Artık Gökyüzü kararmış, o masmavi görüntüyü kapkara bulutlar kaplamıştı. Havada uçuşan kuşlar tek tek toprağa cansız olarak düşüyor, çiçekler kuruyup ölüyorlardı. Arkama bakmadan koşmaya başladım. Ancak nereye varacağım belirsizdi. Ucunda uçurumda olsa koşacaktım. Uçurumdan atlamak onların elinde can vermekten iyidir diye düşündüm.

 

 

Yağmur yağdıkça akan damlalar yüzüme şiddetle çarpıyordu. Bir çıkış yolu bulmakta zorlanıyordum. Bu işkencenin son bulmasını dilerken, önüme ölü bir beden düştü . Korkudan gözlerimin beyazı daha da belirdi. Göz ucuyla baktığım da bu Alp' ten başkası değildi. Korkuyla çığlığı bastım. Ettiğim feryat ovanın içinde yankılanıyordu. Dizlerimin üzerine çöktüm. Nefes alış verişini kontrol ettim. Bir umut da olsa yaşıyor olduğunu düşündüm ancak yanıldım. Gözlerinin içinde kurtçuklar geziniyordu. Midem bulandı kusmaya başladım. Göz yaşlarım kusmuğumla bulandı. Ardından ensemi buz gibi bir el kavradı. Hızla beni ayağa kaldırdı. Ovanın içerisine simsiyah limuzin bize doğru yaklaşıyordu.

 

Karşımda duran Çağın Akay, elinde ki kasatura nın kan izlerini temizliyordu. Alp in katili olduğunu anlamam çok zamanımı almadı. Arkama bakmak istedim ancak ensemi kavrayanın kim olduğunu göremedim. Arkamdan bana doğru eğilerek " hoşgeldin sarışın" diyerek sessizce fısıldadı. Arkamda duran Bora'dan başkası değildi. Adi pislik beni yakalamış ve muhtemel sonum için can atıyordu. Limuzinden sıra sıra siyahlara bürünmüş Maskelerle kamufle edilmiş topluluk indi. Ellerinde Hac işaretine benzer semboller vardı. Topluluk bana doğru yaklaşıyordu. Korkum iki katına çıktı. Bu şekilde ölmeyi haketmiyordum. Bir mucize olmasını diledim. Çağın' a çaresizce baktım.

 

Bir katile sığınan mazlum bir kurbandım.

 

Bora ensemden yere ittirip dizlerimin üzerine düşmemi sağladı. Topluluk artık önemdeydi. Kendi aralarında fısıldanarak ellerinde ki sembolleri göğe doğru kaldırıp ismimi zikrettiler.

 

 

 

"GÜNEŞ İÇİN ÖLÜM. RUHU BİZE , KANI TOPRAĞA"

**********

 

Nefes nefese ter içerisinde yattığım yerden çığlıkla uyandım. Gördüğüm kabusun etkisi yüzüme acı dolu ifade bırakmıştı. Aceleyle yatağımdan kalkıp odanın Işık'larını açtım. Terli saçlarımı hızla toplayıp banyoya doğru ilerledim. Yüzüme su vurdukça kalp atışımı fazlaca hissettim. Gördüğüm kabusun etkisi vücudumun titremesine neden oluyordu. Ayna da kendimi süzdüm. Korkunç görünüyordum. Hala korkuyordum. Kendimi sakinleştirmek için birkaç nefes egzersizi yaptım. Çisemi uyandırıp uyandırmamak arasında kaldım. Saat sabahın 4' düydü. Banyodan çıkıp mutfağa geldim. Kocaman bardağa doldurduğum suyu bir dikişte içtim. Derin bir nefes çektim. Ancak gördüğüm kabus' un etkisini atabilirdim.

Sahi bu gördüğüm neydi?

 

İçten içe düşünmeden duramıyordum. Akaylar rüyama musallat olmuştu resmen. Bu bora ile yaşadığım çekişmeden kaynaklandığını ve bilinçaltıma işlediğini düşündüm. Peki ya Çağın? Hiç tanımadığım birinin rüyamda ne işi vardı. Evet Akay'lardan tüm ülke gibi bende magazinsel hayatlarından haberdardım. Ancak onun bu denli rüyama işlemesi onu yakından görmem! "Kömür kadar siyah, bıçak gibi keskin elmacık kemikleri. Yüzünde ki öfke ve kin" Beni öldürme isteği nereden nasıl geliyordu. O kabusun öncesinde ne yaşadık ki ?

 

Sorular beynimin içersinde bitmek bilmiyordu. Kadrajıma bu kadar yakın girmesinin nedeni ne olabilirdi? Telefonumu cebimden çıkarıp , sosyal medyasını kontrol ettim. Profili gizliydi. Takip etmek gibi bir deli cesaretine sahip değildim ancak yine de onu oldukça merak etmiştim. Bir sonra ki sefer karşılaştığımda mutlaka yakından izleyecektim. Anlam veremediğim bir tuhaflık beni ona çekiyordu. Gördüğüm kabusta ki gibi biri olup olmadığını öğrenmeliydim. Çünkü Bora'dan sonra korku sarmalına kapılmıştım. Birkaç dakika sonra kendime ancak gelebilmiştim. Saat ilerliyordu. Zerre uykum yoktu. Okul için oldukça erken uyanmıştım. Derslere göz atmak istedim ama hemen bu fikrimden vazgeçtim. Dün yaşadıklarım neydi öyle? Benim için en karanlık gün denilebilirdi. Öyle ki bu kabusu görmem yaşadıklarımın sebebiydi diye düşünmeden edemedim.

 

1 Gün önce

Arayan numara yabancı olduğu için cevapsıza aldım. Şu an için doğru zaman değildi diye düşündüm. Salona girdiğimde birkaç kişi yerinde oturuyor, muhtemel kişinin gelmesini bekliyorlardı. Boş bulduğum yere oturdum. Etrafımı ve içeriye gelenleri izlemeye başladım. Daha sonra birkaç görevli ellerinde kolilerle içeriye girdiler. Tek tek söktükleri kolilerin içerisinden pet şişe içerisinde sular bulunuyordu.

 

Deja vu

 

Gördüklerim, kütüphane yolunda ilerlerken öğrencilerin içtiği ile aynısıydı. Hatta Kütüphaneyken gelen tırlar içerisinde inen kolilerin içersinde bunların olduğuna kanaat getirdim. Görevliler gelenlerin önüne tek tek su petlerini koymaya başladılar. Bu çok dikkat çeken bir olaydı benim için. Hoşgeldin karşılaması mıydı? Yada az sonra yaşayacağımız heyecanı gidermek için mi önümüze konuluyordu.? Şişeyi elime alıp inceledim. Jelatinin de Akaylar Doğal Kaynak Suyu yazıyordu.

Vay canına! kendi imalatları, kendi okulları tabi ki bu zenginliğe az bile geliyor olabilirdi onlar için. Salonun içerisine geri kalan kişilerde gelmeye başladığında artık içerisi neredeyse dolmuştu.

 

Koridorda ince ince yayılan topuk sesleri, gelen ihtişamın sinyalini veriyordu. Adımlar atıldıkça O ihtişam salona doğru ilerliyordu.

 

Uzun deri montu, ve klasik görünüme sahip giyimi ile salona Anka Akay ve arkasında ki görevliler geldi. Bunun gerçek olduğunu anlamam için bir kaç kez gözlerimi kapatıp açtım. Çocukluğumdan bu yana televizyonlarda izlediğim o asil kadın şimdi dimdik karşımdaydı. Salon sessizlik içerisinde Anka Akay'ı izliyorlardı. Buna bende dahildim. Sımsıkı topuz yaptığı saçının berraklığı bile uzak noktadan belli olur cinstendi. Anka Akay tüm zarafetiyle salonu selamladı.

"Herkese merhaba Ben Anka Akay. Üniversitenizin Kurucu üyesi ve yönetim kurulu Başkanınız" diyerek gülümsedi. Gülümsemesinde ayrıca beliren ulaşılamazlık mesafesi barınıyordu. Serin ve donuk tavırları onu kendine hayran bıraktıran özelliğinden biriydi. En azından benim için bu böyleydi. Üzerinde ki montu çıkarıp rahatlamak istedi. Boynunu esnetti. Yapacağı konuşma için hazırlandığı besbelliydi. Önce önünde duran şişeden suyunu yudumladı. O esnada masadaki su şişesine göz attım. Tekrar gözlerimi Anka'ya çevirdim.

 

"Evet sevgili öğrenciler yeni öğrenim yılınızda öncelikle her birinize başarılar diliyorum. Okulumuzun 1970 li yıllara dayanan bir tarihçesi var. Zaten birçoğunuz bunu biliyordur. Ülkenin ileri gelen kurumlarından biriyiz. Bünyemize katılan her bir öğrenci ailelerinden sonra bize emanettir ve bizim himayemiz altındadır. Öncelikle bunun altını çizmeliyim" diyerek konuşmasına devam etti. Anka Akay konuştukça ona olan hayranlığımı gizleyemiyordum. Kendiside sınıfın çoğunluğunun hayran dolu bakışlarının farkındaydı. Anka'nın açılış konuşmasından anladığım Okulun , hatta Gümüş kuyunun kökleri zamanında Akaylar tarafından salınmış bir yerdi. Uluslararası seçkinliğe sahip bir kuruluşa ait oldukları okulun ve Kasabanın ileri gelenleri olmasından dolayı halk arasında Seçkinler olarak anıldıklarını öğrenmiş oldum. Buraya geldiğimden beridir anladığım kadarıyla zaten küçük bir kasaba olmasına karşın çevre ve şehircilik bakımından metropol bir şehri aratmıyordu. Şanslı olduğumun farkındaydım. Çisemin teklifini kabul edip buraya kayıt olmaktan dolayı mutluydum. Kendimi geliştirebileceğim bir çok yanının olduğunun bilincindeydim. Ancak merak ettiğim; sıkı bir yönetimle yönetilecek olmasıydı. Bundan sonra ki süreçlerimizde parmak izleriyle girişler, güvenlik taraması ve her hafta okul sonu Anka Akay ve Okul görevlileri tarafından toplantılara katılacak olmamdı. Tabii bu kadar gösterişe sahip okulun bu sıkı yönetimle yönetilmesi kaçınılmazdı ancak yinede bunun aşırı geldiğini düşünmüştüm. Anka Akay konuşmasına devam ederken konuşmasının yarıda bölünmesiyle, çenesinin seğirmesine şahit oldum. Çünkü salon kapısı aniden açılıp içeriye ortalama 165 boylarında minyon bir sarışın kız girmişti.

"Geç kaldım, kusura bakmayın" diyerek tavrından ödün vermeden kendine oturacak bir yer aradı. Tüm gözler bu kızın üzerine dikkat kesildi. Bir farkla Anka Akay yırtıcı bir kuş gibi bu savurgan kızı süzüyordu.

"Sen 3.sınısın" diye devam etti Anka.

Kız kendinden taviz vermedi. "Evet üstelik hukuk okuyorum" diyerek karşılık verdi.

"İşte bu yüzden burada olmamalısın. Burası ilk döneme başlayanlar için. Sen bunu çok iyi biliyorsun"

Aralarında ki konuşmalar gerilim yaratan türdendi. Söylemlerinde kinaye sezmeye başlamıştım. Anka Akay ile yaptığı bu konuşma cesaretini nereden bulabiliyordu. Ya da bu cesareti nasıl kazanmıştı? Ayrıca Anka Akay' ın dediği gibi üst sınıftan birinin bu salonda ne işi olabilirdi? Kız şimdiden iticiliği ile gözüme batmıştı. Fakat az sonra göreceklerimde imkan vermeye zorlandığım bir olay olacaktı.

 

Kız önünde duran su şişesini eline alıp Anka Akay' a doğru ağır ağır yürümeye başladı. Anka keskin bakışlarıyla bir kıza birde elinde ki su şişesine bakıyordu. Gerildiği yüzünden apaçık belliydi. Gizleyemiyordu. Oysa neyi gizleyebilirdi ki. Zaten kendisi canlı kanlı ortada dimdik duruyor, kendisine doğru gelen kıza karşı göğüs geriyordu. Kız yanına yaklaşıp, ima dolu bakışlarını Anka' dan bir an olsun ayırmadı. Elinde ki şişenin kapağını açtı. Suyu yere boşaltmaya başladı. Anka' nın öfkesi ses tonuna yansıdı.

 

''Sen ne yaptığını sanıyorsun hadsiz'' salon Anka'nın sesiyle yankıladı. Herkes tedirgin olmuş, korkuyordu. Bu yüzlerinden oldukça belliydi. Ancak ben izlediğim, gördüğüm olayda buz kesilmiştim.

Bir Akay vakası daha kaldırabilecek güçte değildim. Tedirginlik ve şüphe hakimdi üzerimde. Ne yapacağımı bilemeden izlemeye devam ettim. Kız elinde ki şişeyi elinden fırlatarak salonu terk etti. Anka kızın arkasından gidişini izledi, sessiz bir vaziyette. Konuşmak için boğazını temizledi.

 

''Tabii herkes okul vizyonumuz için önemli, arkadasınızın bu şekilde size hoşgeldiniz demesini istemezdim. Muhtemelen psikilojik yaşadığı travmadan kaynaklanıyor.''

 

Bu yarıda kalan olay kız için kötü olabilirdi. Belkide uzaklaştırma yada en kötüsü okuldan atılabileceğini düşündüm. Salonda ki görevliler önümüze şimdide kitapçıklar dağıtmaya başladılar. Ne olduğunu anlamak için incelemeye başladığımda Anka konuşmasına devam etti. ''Bu kitapçıklar, üniversitemizin ve kasabamızın tarihçesi ve geleceğe giden yolda çizilen projeler hakkında bilgi veren bir nevi tanıtım kitapçıkları. Elbette bizleri yakından tanımanıza gerek olacaktı. Bu kitapçık sizler ve bizler için en iyisi olacak'' diyerek toparlanmaya başladı. Bence Oda yaşadığı gerilimin etkisindeydi.Ardından salona telaşla gelen güvenlik görevlisi Anka Akay' ın kulağına eğilerek bir şeyler fısıldadı. Duydukları karşısında kaskatı kesilen Anka aceleyle eşyalarını toparlamaya başladı. Neler olup bittiğini anlayamasam da bende aynı oranla eşyalarımı toparladım. Toplantı sonlanmıştı, daha doğrusu yarıda kalmıştı. Çıkmak için hazırlanacağım anda telefonum tekrar çalmaya başlamıştı. Arayan tekrar bilinmeyen numaraydı. Açıp açmama konusunda kararsızdım ve bu işkenceye daha fazla katlanmak istemedim.

 

''kimsin?''

 

''Alp ben''

 

Gece saatlerinde yağmur ince ince atıştırmaya başladığında, gözlerimi çevirip Alp' i izledim. Sahil kenarında bir bankta yaklaşık bir saate yakın oturuyorduk.

 

 

 

Yüzünü bana çevirdi. Gözleri mağrur bakıyordu. Yüreğe sızı veren o dolu hisli bakışlar. Nerede görsem tanırım. Anlatmak için çabalayan ama gözünden yaşının düşmemesi için susan hisli donuk bakışlar. Öğrendiklerim karşısında şok olmakla birlikte, onun için üzülmüştüm. Akay soyundan biri kendi soyundan nefret ediyordu. Bu inanılması güç geliyordu. Alp tek çocuk olmasına karşın sevgiyle büyütülmemişti. Ailesinin otoritesini üzerinden hiç çekmediğini ve onu çoğu zaman dışladıklarını öğrendim. Alp' in özel bir yanı vardı ve bunu herkes göremezdi. Görmesi de imkansız gibi görünüyordu. Çünkü o gökkuşağının özgür renklerinin üzerini Ailesi tarafından siyaha boyandığına şahit olmuştu. Özgür ruh Akaylar tarafından kafese alınmıştı. Akaylar üç erkek kardeşten oluşuyordu. Alp, Levent ve Sedef Akay' ın nadide oğluydu. Yani en azından o kadarını öğrenebilmiştim.

 

Yaşadıklarına oranla bende ona içimi dökmeye karar verdim. Ona güveneceğimi biliyordum. Madem aile sırları ortaya dökülüyordu şimdi anlatma sırası bendeydi. Pek iyi aile bağlarına sahip değildim. Babası tarafından sevgiyle büyütülen bir çocuk değildim. Babam ailemizden çok kendi akrabalarına daha çok değer veriyordu. O değeri ne Annem ne de ben asla göremiyorduk. Orta okula giden bir erkek kardeşim vardı. Oda oldukça haylazdı. Babasının oğlu olacağı şimdiden belliydi. Buraya gelmeden önce vedalaşırken bile bana şiddet uygulayacak türde psikopat bir çocuktu. Oda sevgisiz büyümekten kaynaklanıyordu. Her hırçının, ya da her kötülüğün içerisinde mutlaka sevgisizlik barınıyordu. En azından benim gibi bir travma yaşamadığına şükür ediyordum.

 

İlk travmamı yaşadığımda Lise birinci sınıftaydım. Amcam tarafından taciz edilmiştim. Taciz devamında tecavüz teşebbüsüne gelmişti. Anlatmaya devam ettikçe göz yaşlarım dur durak bilmeden devam ediyordu. Alp usulca yanıma yaklaştı. Elini omuzuma koyup, başımı göğsüne yasladı.

 

''sana bir şey yaptı mı?''

 

''yapmak istedi, yapamadı''

 

''ne oldu peki?''

Bu sorunun devamını nasıl getireceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Çaresizlik bedenimi ele geçirmişti. Sapık, sapkın bir canavarın yeğeni olmaktan utanıyordum. Yaşadıklarım aklıma geldikçe, titremeye başladım. Alp gözlerimin içine dikkatlice bakıyordu. Malum sorunun cevabını dört göz bekliyordu ve endişeliydi.

 

''onu öldürdüm.''

 

Evet sonunda yıllar sonra sadece kendime değil bir başkasına da itiraf etmiştim. İçimde ki sancı yerini büyük bir ferahlığa bırakmıştı. Öylesine rahatlamıştım ki neredeyse boşlukta sallanıp uçabilecek konuma gelmiştim. Gözyaşlarıma hakim olamadım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Gelen itiraf hem kendimi hem de karşımdakinin dürtülmesine neden oldu.

''ben katilim'' diyebildim hıçkırıklarımın arasından. Alp kollarının arasına öylesine kavramıştı ki beni sanki bu itirafın hiç duyulmamasını isteyen tavrı vardı üzerimde. '' değilsin, sen katil değilsin. Kendini bedenini korumak isteyen masum bir kızdın. Nefsi müdafaa o kadar'' diyerek beni sakinleştirmek istese de bu gerçek hiç bir zaman değişmeyecekti. O yüzdendir ki babamla aramızda geçmek bilmeyen bir derin yara oluşmuştu. Bana amcamın yaptığı kötülükten daha çok kızgındı. Benim suçuma ortak olup amcamın cansız bedenini yok etmişti. Resmen sırra kadem basmıştı. Arama kayıtları yapılmada ekipler hiçbir zaman onu bulamadı. Bu yaşanan durumu atlatmak için ailecek kendimize daha sıkı bağlandık. İşlenen suçu bastırmanın gücü bizi birbirimize ve benim olduğum şehirden uzaklaşmam ile son bulacaktı.

 

Zaman geldiğinde bende üniversite için çoktan planlarımı yapmıştım. Artık babam ile birbirimizle konuşurken bile sizli bizli üslupla konuşmamız bu yüzden kaynaklanıyordu. Ne kadar uzak olursak o kadar iyi iletişimimiz olacaktı. Alp in duyduklarına karşın en az benim ona üzüldüğüm kadar oda benim için üzüldüğüne emindim. Banktan kalkıp bana arkasını döndü. Önce ne yapmak istediğine anlam veremedim. Sonrasında üzerindekileri çıkardı. Artık çırıl çıplaktı. Sırtında ki yaraları gördüm. Derin ve uzun kesikleri vardı. Bazılarının kabuk bağladığı, bazılarının hala üzerine kan oturmuş taze yaralardı. Önce neye uğradığımı şaşırdım. Bana vermek istediği mesaj belliydi. Alp işkence görüyordu. '' bunları onlar yapıyorlar ve ben bu soktuğumun acısından kurtulamıyorum'' dedi tiz ses tonuyla. Yanına yaklaştım, yaralarını yakından görmek istedim. '' bunları sana kim yapıyor Alp'' dedim gördüğüm acı dolu yaraların etkisiyle. Ancak alp konuşmasına devam etmek isterken duraksadı. Üzerini giyindi. Kaskatı kesildiğini gördüm.Arkama dönüp baktığımda siyah bir arabanın bize doğru ilerlediğini gördüm. Arabanın farları adeta gözümü yakıyordu. Elimi gözlerime getirerek buna engel olmak istedim. Araçtan Bora Akay indi. Beni görür görmez gözleri öfke ile karardı. Arkasından inen kişiyi ilk kez görüyordum. Uzun platin rengi saçlarıyla deri siyah kıyafetle bürünmüş BEYNA Akay indi. Son model Cipten inerken en az o Cip kadar havaya sahipti. Ancak korkutucu bir görünüme sahipti. Sert ve öfkeli yüz ifadesi aslında karizmatik güzelliğini gölgede bırakıyordu.

 

 

Bize doğru ilerlediklerini gördüğümde gözüm Bora' ya takıldı. '' sen burada ne arıyorsun sarışın?'' diyerek alaycı ifade ile yüzüme bakıyordu. Beyna yanımdan geçip giderken tek kaşını kaldırmış, şüphe ile beni süzdü. Alp' in yanına ilerledi. Alp' in ensesinden tuttuğu gibi onu olduğu yerden araca doğru götürmeye başladı. '' saatin kaç olduğunun farkında mısın aptal?'' diye Alp' e sert bir ifadeyle yükseldi. Tekrar bora ile yüz yüze geldik. '' seni bu ikinci görüşüm, acaba bu bir tesadüf mü?'' dedi. Tesadüf olmamasını dileyerek onu kaideye almak istemedim. Alp sokak hayvanı gibi ensesinden tutulmuş götürülürken silkelenip, Beyna' nın esaretinden kurtuldu. Bora ve Beyna' ya dönüp; '' beni rahat bırakın'''dedi. Beyna hiddetle Alp' in kolundan tuttu, kendine doğru çekti. '' babanın emrini çiğnemek istemezsin arabaya geç'' diye komut verdi. Alp bu komuta kayıtsız kalmadı. Beni işaret ederek ''onu da evine bırakmalıyız'' dedi. Bu teklifi asla kabul etmeyecektim.

 

Bora bana evime kadar eşlik edeceğini söyledi. Kalıplı vücuduna ban çevirip pişkin pişkin güldü. Cevabım kesindi. HAYIR.!! Fakat bu isteğim gerçek olmadı o gece eve Bora tarafından bırakıldım. Yolda sessiz bir şekilde hiçbir şey konuşmadan eve varmıştık. Artık evimin konumunu öğrenmişti. Bu durum beni oldukça huzursuz etmişti. Ona Alp ile alakalı sorduğum bütün sorular cevapsız kalmıştı. Arabadan inerken söylediği tek şey "Alp'ten uzak dur" oldu.

 

1 GÜN SONRA

 

Gördüğüm kabusun etkisini üzerinden atmaya çalışırken, Yeni günün ilk saatlerinde kasvetli bir sabaha uyandığım için oldukça üzgündüm. Böylesine bir kabusu dün gece ki yaşadığım olaya bağlamakla yetindim. Son zamanda Akaylara Alp sayesinde yakındım. Dün gece Bora'nın dediği gibi acaba ondan uzak mı durmalıydım? Ne yapacağımı bilmeden zamanın ilerlemesine şahit oldum birkaç saat sonra hava aydınlanmıştı. Hafifçe uykulu halimden sıyrılmak için oturduğum yerden doğruldum. Ardından Çisem telaşla odamın kapısını açıp yanıma geldi.

 

Hiç bir şey demeden telefonundan açtığı videoyu izletmeye başladı. Videoda bir cinayet haberi anlatılıyordu. Spikerin konuşmasına kulak kabarttım. Cinayet Ejder Akay Üniversitesinde işlenmişti. Esas şoku kurbanı gördüğümde yaşadım. Başımı iki elimin arasına alıp dudaklarımı kemirdim. Maktul dün toplantıya sonradan katılan Anka Akay'a tabiri caizse meydan okuyan o minyon sarışın kızdı. Gördüklerimle duyduklarım arasında gidip geldim. Yıllardır gözettiğim, yakından takip ettiğim o prestijli okulda bir cinayet işlenmişti. Az sonra kapı çaldı. Taha içeriye girmek için izin istedi. Anlaşılan o ki oda iyi bir söylemeye gelmemişti. Yüz mimiklerinden bu açıkça belli oluyordu.

 

'' Hazırlanın... Polis ekipleri okulda, sorgu için tüm okul ifade verecek'' dedi Taha. İfade vermekten çok yaşanan durumdan dolayı ip gibi gerilmiştim. Gördüğüm kabusun etkisi uyanmama rağmen geçmemişti. Esas kabus şimdi başlıyordu. Öylesine ürpertici cinayetten sonra artık aramızda katil vardı ve bize bir nefes kadar yakındı.

 

Bölüm 5 Sonu

 

Okuduğunuz için teşekkürler.

 

Lütfen yorumlarınızı burada belirtin sevgiler ;)

 

Loading...
0%