Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 7-İlk Davet Kısım1

@cangzek

Bora'dan gelen emre itaat etmedim. Kendimi geri çektim. Onunla yada onlarla gitmek gibi bir aptallığı tabii ki yapmayacaktım. Ancak neden çağrıldığımı da merak etmiyor değildim. Alp benimle baş başa konuşmak istediğini söyledi. Merak duygum bir basamak daha yükseldi. "Güneş izin verirsen içeriye girebilir miyim?'' Dedi sessiz tonla. Çiseme baktım. Esas izin verebilecek kişi o olduğunu düşündüm. Çisem başıyla onayladı. Bana doğru eğilerek sessizce dikkatli olmam gerektiğini vurguladı. Ardından Bora'ya döndü. "Kapıda bekleme sende içeriye gel" dedi. Alp ile özel konuşma için kendi odamı tercih ettim. Usulca kapıyı kapattı ve yanıma yaklaştı. Mahcup ve utangaç görünüyordu.

 

"Güneş bunu nasıl söylemeliyim bilemiyorum?"

"Lütfen Alp biran önce söylersen iyi edersin zira gecenin bu saatinde pek etik olmayan durum içerisindeyiz?"

Şaşkın bir vaziyette beni izledi. Böyle bir cevap vereceğimi elbet düşünmediğini biliyordum.

"Etik? Kime göre mesela ?"

"Alp lütfen lafı dolandırma"

Alp lafı hiç dolandırmadan konuya girdi. Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Bu gece oldukça karmaşık duygular içerisine bürünmüştüm. Alp beni ailesi ile tanıştıracağını söylediği andan itibaren zaman durmuştu. Akrep ile yelkovan birbirini takip etmiyordu.

"Peki ama neden ben?" Diye sordum.

"Seni kendime yakın buluyorum aileme karşı koz olacağını düşünüyorum"

Bu cümlesi oldukça kaba gelmişti. Kaşlarımı çattım ve keskin bir dille reddettim.

"Güneş lütfen bana yardım etmelisin istemediğim bir yanlışa sürüklenmek istemiyorum. Proje evliliği yapmak istemiyorum "

"Proje evliliği mi? Evlilik mi ?"

Gerçekten kafam Oldukça karışmıştı. Nabzım hiç olmadığı kadar hızlı ve dengesiz atıyordu.

"Merak etme arkadaşlığımız baki. Sadece küçük bir oyun oynayacağız. Amacım aileme bir ilişkim olduğunu kanıtlamak. Benim başka bir sevdiğim var ondan vazgeçemem. Fakat ailem buna tamamen karşı. Bu zamana kadar senin gibi birine güven duygumu teslim etmedim. Haklısın yerden göğe kadar ancak bu yardımıma karşılıksız kalma lütfen "

"O yüzden mi o gece baban tarafından acilen çağırıldın"

"Hayır o konu başka"

 

 

Derin derin boşluklara dalan gözlerim beynimin ve kalbimin çatışması arasında kalmıştı. Ortada büyük bir sorun olduğu kesindi. Ancak bu yaralı kalbe ufak bir yardım etmek beni ne kadar zorlardı emin değildim. İyi yanı Akaylara yakın olmak, onların içerisinde bulunmaktı. Kötü olansa bu düşündüğüm iyi yanın, ileride başıma bela olması sorunuydu. Alp gözümde gittikçe gizemi çözülmeyen bir sır küpüne dönmeye başladı. Ancak Alp kendi tercihlerini yaşayan ve yaşadığı Aşk'ın çemberinde mutluydu. Henüz bu aşka ait kişiyi bana anlatmamış olsa da mutluluğu gözlerinin içerisinde ki ışıltıdan belliydi. Anlatması için doğru zamanı bekletecektim.

 

Yine de Ailesine karşı olan bu gizli kamburu onu çıkmaz yollara sürüklüyordu. Yaşadığı her neyse ona karşı yüreğimde kocaman yer edinmesine neden oluyordu. Ben yine de Akayların içerisinde olmaktan pişmanlık yaşamayacağımı umut ederek teklifi kabul ettim. Tabii tanıdığım en şeffaf yüreğe sahip sadece Alp' ti. Bora ve Beyna'yı düşündüğümde Akayların arasında olmak hiçte kolay olmayacak gibi görünüyordu.

 

Öyle de olacaktı...

 

Pazar Akşamı Akaylara davetliydim. Heyecandan elim ayağım birbirine dolanmıştı. Çisem kahkahalar içerisinde beni izliyordu.

"Sen ve Akaylar. Cehenneme hoş geldin kızım" dedi .

"Neden öyle söyledin"

Gerçekten bu bir cehenneme hazırlık olabilir miydi? Diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.

"Çok hızlı bir ilerleyiş bu aferin sana. Go Girl!!" Diyerek kendine İyice alay konusu etmişti beni. Aldırış etmeden dolabıma göz gezdirdim. Ne giyebileceğimizi düşünerek karıştırmaya başladım. Oysa daha bir hafta önceye kadar işlenen cinayet gündemimdeyken bu yersiz telaş duygularımı sömürmeye yetmişti. Çisem oturduğu yerden kalktı.

"Şık ve sade ol" diye fikirde bulundu.

"Kolaysa gel sen ol"

"Tabi olayım" dedi ve dolabımı karıştırmaya başladı. Tercih ettikleri resmen gözlerimi kanattı. Beyaz kot pantolon ve badi üzeri ceket mi? Gerçekten abartı üzeri zevksizliği beni şaşırtmaya yetmişti. Gözlerimi devirerek ona aldırış etmek istemedim.

"Dalga geçiyor olmalısın"

"Ah Civcivim!! Akaylar yatarken bile abiye giyerler. Onları ters köşeye çek. Çok şık bir elbise ile gidersen onlar için özenmiş olduğun, onların egolarını okşar ancak basit gündelik ancak şık bir şekilde gidersen kendin olursun ve bu onları kamçılar yani kendi tarzını ortaya koy kızım" diyerek bana akıl verdi. Belki olasılıklar içerisinde bu akıllıca olabilirdi fakat tanışma yemeği için kabul edilir seçenek olamazdı. Ona kulak vermiş gibi olsam da ben yine kendi bildiğimi okuyacaktım.

 

 

*********************

Cumartesi akşamı Gümüş kuyu oldukça hareketliydi. Çisemle plânladığımız gezi turu benim davet hazırlığı çalışmaları ile iptal olsa da gece kaçamağı yapmak geri çevrilemeyen bir seçenekti. Çisemin rehberliğinde ilk önce sokak lezzetleri denemek için kalabalık çarşısının içerisine girdik. İlk yediğimiz yemekten sonra Çisem gideceğimiz gece kulübünün giriş saatlerini kontrol etti. Daha açılışa iki saat vardı. Bunu fırsat bilip şehrin en iyi manzarasına sahip yere gitmek için kolları sıvadık.

 

Gezdiğimiz sokağın ocağında tüten mis yemek kokuları, ailelerin gözlerinde ki tatlı telaşlar, hafta sonunun en iştah açan lezzetlerinden biriydi. Fakat tüm bu güzelliklerin içinde tüm cadde ve sokaklar özel korumalar ve polis çevirmeleriyle doluydu. Her ne olursa olsun tüm bunların yanında işlenen cinayet katı bir gerçekti. Nihayet hedeflediğimiz noktaya gelmiştik. Ortamın havasına büyülenmemek elde değildi. Deniz kenarı butik bir kafe içerisi bohem havası, rafları kitaplarla dolu Self- Servis bir mekandı. Yediklerimizin üzerine güzel bir kahveyi hak etmiştik.

 

İçerisine girdiğimiz butik kafe, gizli bir ormanın derinliğini taşıyordu adeta. Çisem bizim için sipariş verdiğinde bende karşımda duran manzaranın fotoğrafını çekerek anılarıma ekledim.

 

 

 

Buraya gelmekten oldukça memnundum. Bir üst katı nostalji temalıydı. Göz atmak için çıktığımda, Retro çevirmeli telefonu, tüplü televizyonundan tut, dünya klasikleri, Türk klasikleri kitaplarıyla içerisi oldukça zengindi. Antika kokan bu yerin huzuru dört bir yanımı kaplamıştı. Duvarda ki asılı tablolarda Yeşilçam artistlerinin fotoğraflarıyla doluydu.Favorim tabiki Türkan Şoray'dan başkası olamazdı.70'ler , 80'ler, 90'lar da yaşayan insanların ne kadar şanslı olduğunu gördüm. Seçme hakkım olsaydı, 80'leri gözüm kapalı tercih ederdim diye düşündüm.

 

 

 

Birkaç dakika sonra Çisem artık yanımdaydı. Siparişleri almış manzaraya en yakın bölüme oturdu. '' Bu kez sütlü ama şekersiz. Tatlım kusura bakma bu manzaraya acı tadla eşlik edemezsin, içiyorsun mazeret yok!'' diye uyardı. Kesinlikle bu kez Çiseme hak veriyordum. Kahvemi yudumlayıp yanında atıştırmalıklardan birkaç lokma aldım.

''Şu Bora diyorum, ne hoş çocuk'' Çisem dayanamayıp ağzında ki baklayı çıkarmıştı. Zaten bu beklediğim bir şeydi. Ama kabul edilebilir değildi. Daha Taha ile aralarında ki durum belirsizdi.

 

''Taha' dan haber var mı?'' diyerek onu ters köşeye yatırdım. Kaşlarını çattı, istifini bozmadan devam etti.

''Kaslı dövmeli falan böyle heybetli baya dikkat çekiyor, daha önce nasıl fark etmedim''

''Çisem!!'' . Bu kez gerçekten sinirlenmiştim. Huzur kokan yerde sinirlerim hat safhaya ulaşmıştı. Çisem belli ki kısasa kısas yapıyordu. Bu en nefret ettiğim davranış şekliydi. Taha'nın ismini dahi anmak istemiyordu. Haklı sebepleri olsa da Bora gibi birine abayı yakmasını, karmaşık ruh halinin dışa vurumuydu benim için. Uzun süre sessizce olduğum yerin tadını çıkarmak için konuşmadan olduğum yeri inceledim.

 

Çisem çantasından rujunu çıkarıp makyajını tazelemeye başladı. İlişki sonrası depresyona giren kız modelinin en güzel örneğiydi. Kan kırmızı rujunu dudaklarına itina ile sürdü. Sonrasında olduğu yerden kalktı. Fotoğraf çekmek için uygun bir alan seçti. Birkaç öncekim için deneme yapsa da tatmin olmadı. Telefonunu elinden alıp birkaç pozunu çektim. Gülümsedi. Tadım kaçmıştı bu doğruydu fakat bunu uzatmak gibi bir nedenim yoktu. Bu kez birlikte birkaç fotoğraf çekildik ve anı ölümsüzleştirdik. Çisem apar topar ''hadi gidiyoruz'' dedi. Nereye olduğunu anlamak ile Çisemin telaşlı tavrı arasında kaldım. ''Cennet Vadisine'' diyerek devam etti. ''orası neresi'' diye sordum. Dediğine göre hafta sonu halkın tercih ettiği, büyük ormanın içerisinde festival alanı ve çok çeşitli eğlence merkezi olduğunu öğrendim. Anlaşılan bu geceden önce fazlaca yorulacaktık.

 

Cennet Vadisinin içerisinde ilerlerken, yolun uzunluğu ve ağaçların büyüklüğü dikkatimi çeken ilk şey oldu. Her yer festival şenlikleri ile doluydu. Reklam panoları her zaman ki gibi Akaylar ile doluydu. Öğrendiğim kadarıyla bu ismi Ejder Akay buraya vermişti. Yarın ki daveti düşünemeden edemedim. İçimde bir kıpırtı oluştu. Heyecanım yutkunmamı zorladı. Alp beni bir yalana zorlamıştı. Bu yalanın üstesinden nasıl gelecektim bir fikrim yoktu. Düşünce boşlukları arasında gezinirken Çisemin attığı sevinç çığlı ile kulaklarım yankılandı.

 

Ormanın ilerisinde Luna Park bulunuyordu. Çisemin çocukluğumuzdan bu yana şahit olduğum en deli dolu eğlendiği yerlerden biriydi. O Luna Park heyecanı ile yanıp tutuşurken ben olduğum yerin tadını çıkararak gözlemlemeye devam ettim. Bahçenin her yeri yemyeşil çimler ve üzerleri beyaz güllerle dolu koskocaman alanı vardı. Gölünde yüzen kuğular, nizami şekilde oldukları yerde dönüp duruyorlardı. Yukarıda asılı özgürlük bayrakları ile donatılmıştı ortam. Otantik işlemelerle dolu, gotik mekanlar ile havalı görünüm oluşturuyordu. Esas büyülendiğim ise ormanın sonunda dağların arasında yapılan Köşk' ün gizemli görünümüydü. Sanki masallarda ki o gizemli köşk gibiydi. Her hayali her masalı barından havası Kendimi ''Disney World'' de hissettirdi.

 

 

 

Çisem, büyülendiğim köşkü fark etti. '' Orası Şehrin en gösterişli yeridir. Yılın belirli zamanları halka açılır.'' dedi. Şaşırmıştım, ziyaret edilen bir müze olduğunu tahmin etmemiştim doğrusu. Sonunda Çisemin ağzını kulaklarına getiren Luna parkın içerisine giriş yapmıştık. Jeton almak için sıraya girdik.

 

 

 

Çocukluğumdan beridir buraya karşı , fobim vardı. Kocaman oyuncaklar üzerime düşecekmiş gibi duruyordu. Sanki hepsi beni izliyor bir sonra ki hamlemi bekliyor gibiydi. Oldum olası bu kasveti üzerimden atamamıştım. Tek korkmadan binebildiğim, çarpışan arabalardı. Normalde kolay kolay bir şeyden korkan biri değildim ancak burası beni yerle yeksan edebiliyordu. Negatif düşünceleri üzerimden savurup, Çisemin mutluluğuna konsantre olmak istedim. Çünkü o şu an mutluluğa oldukça adapte olmuştu. ''Korku Tüneli lütfen'' diyerek görevliye ücreti uzattı. ''Çisem hayır''. Korku tüneline asla binemezdim. '' evet kızım. Yoksa korkuyor musun. Senin gibi XEYNA (Zeyna) savaşçı amazon kadını bundan nasıl korkar.'' Beni yumuşatmak adına sıra sıra esprileri ipe dizmişti. Çiseme gününü göstermeyi niyet ettim. Tokat'ı ağzının ortasına yerleştirmek içimi oldukça rahatlatacaktı. Bencilce tavrı bir kez daha sinir olmamı sağladı. Yaptığı yumuşak dokunuşlu cümleleriyle beni Manipüleye uğratıyordu. Resmen korku tüneline doğru adım adım ilerlemeye başlamıştık.

 

15 DAKİKA...

 

Yaklaşık on beş dakika tünelin içinde korkudan attığım Çığlıklar boğazımı zedelemişti. Ses tellerim kısılmış, ıslak kedi yavrusuna dönmüştüm. Çisem halinden memnun olsa da bende tam tersi etki etmişti. Yarın ki davete bu sesle nasıl gidecektim. Çisemi uzun uzun öfkeli bakışlarımla kafes içerisine aldım. Sıcak bir şeyler içmek için gişeye yöneldim. Verdiğim siparişin hazırlanmasını beklerken, yüreğimde büyüyen bir sıkışma hissettim. Saç tellerim elektrikleniyor, sebebini bilmediğim yoğun bir heyecan furyasının içerisinde savruluyordum. Biri arkamdan yaklaşıyordu, hissettim. Tiz ses kulağımı çınlatıyordu. Gergin bir bekleyişle, arkamdakinin yaklaşmasını bekledim. Sol tarafıma baktığımda gişeye sipariş veren sesi tok, kendisini kamufle etmeye çalışan biriydi. Bitkin bir yüz ifadesi ile kapüşonunu başına geçirmiş adeta insanlardan gizlenir gibiydi.

 

Düş Bozumu....

 

Çağın Akay yanı başımda, sersem halde kahvesini beklerken ona kilitlenmiş elim kolum bir birine bağlanmıştı. Bana aldırış etmeden gözlerini hazırlanan kahvesine dikti.Gözleri, bıçaktan bile keskindi. Yüz hatlarının sert ve kemikli yapısı, insanı kendisine çeken cazibesiydi.

 

 

Bu cazibe ileride başıma bela açacağından habersizdim halbuki...

 

Ona her baktığımda tanıdığım bir deli yangının içerisinde kül oluyordum. Medyada gördüğümden farklıydı. Kesik, derin boşluğa dalan hoyrat bakışları vardı. Kalbim dışarıya akmak için parçalanmayı bekliyor, ruhum özgürlüğe uçmak için bedenimi terk etmek istiyordu. Kahvesini yudumlarken, kaskatı kesilen yüzü sanki suçlu bir kurbanın haykırışı gibiydi. Birkaç dikişte kahvesini sonlandırıp, görevliye ücreti bırakıp yanımdan sıyrıldı. Dakikalarca onu izlediğimi fark etmedi. Daha doğrusu yanında olduğumu bile görmedi. Göremedi, hissedemedi hissettiremedim. Neydi bu? Tarif edemediğim duygu neydi? Neden oluyordu. Bu duygulara gem vuralı yıllar olmuş, kendime söz vermiştim. Hayır olmayacaktı. !!

 

Ardımdan gelen Çisem, bende ki durumu fark etti. ''Solgun görünüyorsun iyi misin?'' diye sordu. İyi olmak için sebeplerim olabilirdi. Ama şim bu olmamalıydı. Yıllar sonra bu deli bela duygularımın esiri olamazdım. Ancak çok geç gibiydi o ateş yüreğimi tam on ikiden vurmuştu. Aşk duygusu tüm ruhumu derin sularının altında boğmaya başlamıştı. Çağın hala gözlerimin önüne düşüyordu. Kendimi alıkoyamadım. Ama hayır bu girdaptan aniden sıyrılmalıydım. Önce kendimi silkeledim. Yüzüme en samimi gülümsememi takınarak çiseme bir ağız dolusu gülümsedim.

 

''Çok iyiyim, hatta hiç bu kadar iyi olmamıştım''

 

Gece Totemi

 

Yoğun bir gecenin ardından bar çıkışında. Oldukça sarhoş olmuş yerin dibini görüyorduk. Çisem kahkahalarıyla gecenin içerisine adeta ateş ediyordu. Gece boyunca mekanda gözüne kestirdiği çocuğu hedeflemiş bu gecenin yatak partneri olmasını istiyordu. Bense yaşadıklarımı barın kapısında bırakmayı tercih etmiş biran önce eve gitmek için can atıyordum. Her ne kadar çisem kendini dağıtıp farklı kollarda şefkati aramak istese de buna izin vermeyecektim. Taksi beklediğimiz durakta, gözlerimi seri halde caddeden gelen arabalara sabitledim. Evet! Görev tam zamanında gerçekleşiyordu.

 

Yanımıza yaklaşan aracın içerisinden Taha indi. Bize doğru ilerledi. Çisemin sarhoş halini görünce sinirlendi. Gözlerinden siniri okunabiliyordu. Ona sakin olmasını işaret ettim. Çisem hayretler içerisinde Taha'yı inceledi. Ardından bana döndü. ''Sen çağırdın'' Çisem sarhoş olmasına rağmen zekasından ödün vermemesine şükür ettim. Elbette Taha'yı ben çağırmıştım. Çisem büyük boşluğa girmiş, sığınacak bir liman arayışındaydı. Ancak her liman güvenilir değildi.

 

Nihayet eve gelmiştik. Yorgunluktan kaldığı yerde sızan Çisemi Taha kucağına alıp yatağına yatırmıştı. Sonunda tekrar Yanyana olmalarından oldukça mutluydum. Sabaha onları eskisi gibi görmek için can atıyordum. Odama geçip evin penceresini açtım, tertemiz havanın içeriyi doldurmasını istedim. Birkaç mum çıkarıp odanın içerisinde aydınlattım. Yatağıma uzanıp dua ettim. Duamda bugün Çağına karşı olan duygularımın değişmesini ve ondan uzak kalmayı dileğinden bahsettim. Kariyerim için iyi dileklerde bulunup, iyi bir gazeteci olmayı hayal ettim. Özellikle yarın akşam için davet edildiğim Akay Ailesinin içerisinde olabileceğim en asil kişi olmayı diledim. Dualarımı elimde ki bardağa sesli şekilde anlattım. Daha çabuk kabul olması için suya anlatmak en güçlü totemdi benim için.

                           

 

🌟🌟🌟🌟🌟

 

 

Sonunda o gün geldi çattı. Birkaç saat içerisinde Alp beni almaya gelecekti. Onca kıyafet denememe rağmen hala karar verememiştim. Daha yapılacak makyajım vardı. Zaman geçtikçe soğuk soğuk terler atıyordum. Yetişememe kaygısı içimde çığ gibi büyüyordu. Çisem arkamda pervane olmuş koşturup duruyordu. Bir elinde kahvesi diğer elinde kıyafetler ile oldukça komik görünüyordu. Tepe topuzu yaptığı kıvırcık saçlarıyla tam bir cadıya benzemişti. Bu karmaşanın içeresinde dayanamayıp sesli gülmüştüm. ''Ay bu kız stresten delirmeye başladı'' dedi bana bakarak.

 

Oysa ona güldüğümü bilse yüzde yüz alınırdı. Hala giyebilecek bir kıyafet bulamamanın verdiği kaygı sinir katsayımı yükseltti. ''olmuyor, olmuyor işte, yok ben gitmekten vazgeçtim'' diye çıkıştım. Çisem elini göstererek devam etti. ''Beş kardeşi görüyorsun değil mi civcivim?.. Haydi söylenmek yok'' . Stresli koşturma sonrasında nihayet sonuca varmıştık. Bembeyaz bir bir elbisede karar kıldık. Bacaktan dekolteli olması gözüme oldukça iddialı gelmişti, ancak gidecek yerin ortamı bu elbiseyi taşıyacağından emindim. Boynuma inci kolyemi yerleştirdim. Saçlarımı dalga dalga şekillendirip havalandırdım. Çisemin yardımıyla sade bir makyaj tercih ettim.

 

Oldukça iyi göründüğümün farkındaydım. Çisem elime bir kadeh şampanya uzattı. ''Gitmeden önce rahatlaman için güzelim'' diyerek göz kırptı. Şampanyadan bir yudum aldım ve aynada kendimi haklı gururumla baştan aşağıya süzdüm. Akay Ailesi için artık hazırdım.

 

Yol boyunca sessizce Akayların Malikânesine doğru ilerledik. Oturdukları yer şehrin çıkışlarında dağlık bölgesinde uzak ve sessizliğini içerisinde olduğu gittiğimiz yoldan belliydi. Çünkü şehir çıkısını kilometrelerce geçmiştik. ilerlediğimiz yol engebeli ve ıssızdı. Alp' in mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Ona keza ben heyecandan terleyen ellerimin kuruması için çaba gösteriyordum. Ancak Çisemin dediği gibi kendimi onlara nasıl göründüğümü değil, kendimi Akaylara ne şekilde pazarladığımı kanıtlamam gerekiyordu. Biran onunda yanımda olmasını diledim. Çünkü bu öyle gelir geçer bir tanışma olmayacaktı.

 

Bu Akayları tanımak, daha da önemlisi onlara oynanan büyük bir oyun olacaktı. Bu yüzdendir ki kaygılarımda oldukça haklı sebeplerim vardı. Gittiğimiz yoldan anlaşılan artık varacağımız yere az kaldığını anladım. ileride ki girişte AKAY KONAKLARI yazıyordu. Gördüğüm kadarıyla burası devasa büyüklüktü orman içerisine tasarlanan sitelerdi. Sanki şehirden aykırı özel bir minik şehirde benziyordu. Gümüş Kuyudan hariç bir yaşam merkezi olduğu aşikardı. Araçlar ilerlerken güvenlik içeriye doğru baktı. Kontrol ettikten sonra geçişimize izin verdi. O aziz görkemli, büyük demir kapılar açılmaya başladı.

 

 

 

Alp bana döndüğünde ben çoktan onu izliyordum. Bana ''hazır mısın?'' diye sorduğunda. Hazırım demek için küçük dilimi yutacak heyecana sahiptim. Ancak kaderin beni buraya kadar getireceğini asla tahmin edemezdim. Fakat işte buradaydım kanımla canımla Akay Ailesinin Malikânesinin içerisindeydim.

 

Asıl her şey şimdi başlıyordu. Şeytanın inine iniyordum...

 

Arabadan indiğimde oturdukları yere doğru baktım. Tahminimce burada yüz kişi oturuyordur diye düşündüm. Tüm sitelerde bu Malikânelerden bulunuyordu. Muhtemelen şehrin tüm zenginleri buradaydı. Nutkum tutulmuştu. Adım adım içeriye doğru ilerlerken Alp yanıma yaklaştı. Elini bana uzattı. Gözlerim ellerine doğru kaydı. Oyun başlıyordu. Hazır olmalıydım. Sıcak ele karşılıksız kalamadım. Elimi eliyle birleştirdim. Malikanenin kapısı açıldı. Hizmetkarlar bizi karşılıyordu. ''Alp bey, küçük hanım hoşgeldiniz'' diyerek selamladılar. Yarım gülüş ile karşılık verebildim. Çünkü şu an dan itibaren kontrollerim bana ait olamayabilirdi.

 

 

 

 

 

Büyük pencereler, avizeler ve doğal ışıklandırma, iç mekanın aydınlatılması ile şaşkınlığımı gizleyemedim. Yere bastıkça çıkan topuk sesim salonda yankılanıyordu. Bu büyülü koridorun içerisinde ilerleyip merdivenleri çıkmaya başladık. Salonun iç aydınlatması kırmızı ve koyu tonlarda olması beni biraz germiş olsa da kendimi masal filmlerinde hissetirmesi hoşuma gitmişti. Oldukça büyük olması başımı döndürüyordu.

 

 

 

Yüzlerce koridoru ve odası var gibi hissettirdi. Merdivenlerden çıktıkça onlara yaklaşıyor olmak yüreğimin kabarmasına neden oluyordu. İşte birkaç adım sonra artık onlarla karşı karşıyaydım. Adımlarım kontrolünü kaybetti. Düşecekmiş hissine kapıldım. Durumumu fark eden Alp elimi daha sıktı tuttu. Akaylar Karşımda sıra sıra dizilmiş bizi tıpkı bir akbaba gibi izliyordu. Ürkütücü ve bir o kadar da çekici görünüyorlardı. Birkaç adım sonrasında tam karşılarındaydık. Ejder ve Anka Akay donuk, sert mizacıyla beni süzüyorlardı.

Hepsini sıra sıra izlemeye başladım. Levent- Sedef AKAY ,oğullarının getirdiği, kişiyi oldukça merak etmiş olmalılar ki beni soluksuz inceliyorlardı. Başımı soluma çevirdiğimde, Ekrem-Başak Akay çiftini de ilk kez görüyordum. Sanırım ailenin bilim insanları bunlardı. Haklarında çıkan onca olay sonrası uzun sürede Ülke dışındaydılar. Beyna, Bora' da onların yanında duruyordu.Görünüşe göre Onlar bu durumdan hiç memnun değillerdi. Beynanın soğuk boğucu bakışlarından anlaşılan bu olduğu besbelliydi. Onun kasvetli, küçümser tavrı nefesimin kesilmesine neden oluyordu.

 

Hiç aldırış etmedim hepsine kocaman gülümsedim. Alabilecekleri en güçlü samimi gülümsemeyi göstermek istedim. ''Herkese iyi akşamlar'' diyerek Akayları selamladım. Ardından tanıdık bir duygu içimi ürperrti. Yüreğim tekrar kabarmaya başladı. Tüylerim dikelip, bedenime sersemlik düşmeye başladı. Salonun gerisinden O geliyordu. Beni girdabına sürükleyen içerisinde hapis eden o karşı koyulamazlık. Talya ve Çağın emin adımlarıyla bize doğru yaklaşıyorlardı. Talyanın beyaz teninin kızıl saçlarıyla bütünleşmesi onun güzelliğini biri ortaya çıkarıyordu. Kendinden emin tavrıyla bana doğru geldi ve gülümsedi. Bende cevaben ona gülümsedim. Gözlerimi bu kez ona çevirdim. Giyindiği Takımları ile siyahın en asil temsilcisiydi. Dün beni yanında fark etmeyen Çağın gözlerini üzerime dikmiş, yırtıcı bir aslan gibi beni izliyordu. Bu bakışlar beni daha da zorlamaya başladı.

 

 

Ona teslim olmamak elde değildi. Ve ona ilk kez burada kalbimi teslim ettim. O yıllardır beklediğim kişi, rüyalarımın sahibiydi. İçimde ki kelebek kozalağını terk etmek ve uçmak istiyordu. Bu teklifi kabul etmek beni şimdiden pişman etmeye yetmişti. Ortamın sessizliği salonda oluşan en büyük sese dönüştü. Hepsi karşımda avını bekleyen avcı gibi doğru hamleyi bekliyor gibiydiler.

 

Ancak ben, bu gece Av olmayacaktım..

 

Bölüm 7 Sonu...

Loading...
0%