@cangzek
|
Derin derin nefes al, Mimiklerini kontrol et, düz otur kamburun çıkmasın. Çatal ve bıçağı doğru orantı ile etine batır.Makyajına bozulmasın dikkatli ol. Nefes al yarım gülümse, hepsiyle göz göze gelme, sakinliği koru ve kendinden ödün verme...!
İç sesim sürekli beni kontrollü olmak için tetiklese de bunun üstesinden gelmek zor zanaattı. Karşımda statü olarak en yüksek mertebeye sahip sosyetiklerle karşı karşıyaydım. Her birinin gözlerinde uzak mesafeyi andıran ulaşılmazlık bulunuyordu. Tepemdeki avizenin ışıkları gözümü yakıyordu, çok aldırış etmemek için çabalıyordum. Salon duvarında asılı tabloları izlemek isterken masada ki şamdanlardan bu da pek mümkün olmuyordu. Yemek yeme kültürünü uzun bir süre böylesine özenli yediğimi hatırlamıyorum. Yanımda Alp, manevi olarak destek olmaya çalışıyordu ama ben ortamın gergin halinden geri duramıyordum. Karşımda Akay Soylarının olması beni oldukça tedirgin ediyordu. Bu akşam ki geceden Ekrem ve Başak Akay Çifti özel toplantıları için erken ayrılıp gitmiş olsalar da kalanlar için sorumluluğum hala devam ediyordu. Çatal, bıçak sesleri, içilen içkilerin uzunluğu ve oluşan sessizlik, bu gecenin göze çarpan temasıydı. Kimse tek kelime etmeden kendi tabağıyla ilgileniyordu.
Masaya servis yapan hizmetçiler dışında.
Hizmetçilerin farklı ırktan olduğu belliydi. Çoğu siyahi, genç ve gösterişli kişilerdi. Özenle seçilmiş gibiydiler. Bu bana abartılı gelse de manken gibi diri ve güzel vücuda sahiptiler. Kadın hizmetçilerinde erkeklerinden kalan yanı yoktu. Oldukça gösterişe sahiptiler. Siyahi erkek hizmetçi yanıma yaklaştı. "İçkinizi tazelememi ister misiniz efendim?" Diyerek fısıldadı..
Vay canına! Şimdi efendi olmuştum. Teşekkür ederek teklifi geri çevirdim. Çünkü henüz kadehim daha bitmemişti. Nihayetin de Alp ilk sohbeti başlatanlardandı. "Risotto tam pişmemiş sanırım çiğ kalmış gibi ne dersiniz?" diyerek masanın katıksız sessizliğine ses olmak istedi. O dakika tüm gözler Alp' e döndü. Annesi Sedef Akay uzunca Alp'i gözlemledi ve aşçıyı yanına çağırdı. Apar topar, gelen aşçının gözünde korku bürünmüştü. " Efendim her zaman ki ısısında pişirilirdi. Pirinçlerin diri kalmasına özen gösterildi" diyerek cevapladı aşçı. Alp şaşkınlıktan söylediğine pişman olmuş gibiydi. Aşçının herkesin içinde düştüğü durumu toparlamak istedim. Ona oldukça üzülmüştüm." Bence oldukça güzel pişirilmiş elinize sağlık" diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştım. Bu dediğimle yaşayacağım pişmanlığı hiç düşünmemiştim.
Sedef Akay Elindeki tabağı öfkeyle yere fırlattı. Olduğum yerde korkudan sıçradım. Hayretle aşçıya bakarken, Dökülen yemek parçaları aşçının üzerine dağıldı. Ufak tefek adam utançla sadece yere bakmakla yetinebildi. Alp bir hışım ile kalkarak annesini sakinleştirmek istedi. O sıra dik bakışları üzerimde hissettim. Ejder Akay beni izliyordu. Üzerimde ki göz hapsi küçümser bakışlardı. Sedef Akay ''Kusura bakma Güneş, ancak evimize gelen ilk misafire böyle özensiz yapılan sunumu kabul etmeyiz. Özellikle bu misafir ilk kez geliyorsa" diyerek aşçıya doğru seslendi. Özel biri olduğumu düşünmek güzel fikirdi ancak yaşanan hadisenin gölgesinde kalan bir iltifattı. Hizmetçiler hızla yere dağılan tabak parçalarını ve yemek döküntülerini temizlerken siyahi genç beni utançla izliyordu. "Hiç sorun değil Sedef hanım. Ayrıca yemekler için çok teşekkür ederim elinize sağlık" diyerek bu durumu toparlamak istedim. Öldürücü bakışlarını bana çevirdi.
Sedef Akay tek kaşını kaldırmış beni izliyordu. Kendi içinde bir şeyler fısıldadığını gördüm ancak ne dediğini tam olarak duyamadım. Risotto bahaneydi. Bu akşam yemeğe beni gönülden davet ettiklerini artık düşünmüyordum. Gözlerim düşüncelerimle birleşip boşluğa dalmamı sağladı. Bir an o buğulu gözlere denk geldi gözlerim. Çağın Masanın diğer ucunda Annesi Anka'nın yanında beni izliyordu. O gözlere daldım, uzun, uzun orada kalmak istedim. Kurtulmak için çaba göstermem gerektiğini biliyordum ancak kurtulmak istemiyordum. Ansızın Ejder Akay elinde ki kadehi yukarıya kaldırmasıyla yaşanan ânın büyüsü bozulmuştu. "O zaman yeni misafire ve Alp' in mutluluğuna" diyerek kadeh kaldırıldı. Ejder Akay adımı anmadan "misafir" olarak adlandırması beni oldukça alaşağı etmişti. Talya Akay oturduğu yerden kalkıp kadehi bana doğru uzattı "Güneş ve Alp'e" diyerek selamladı beni. Talya en az saçlarının kızılı kadar içi sıcak birine benziyordu. Soğuk iklim, Akayların içerisinde ne de sıcak biriydi o öyle. Alp ve Talya bu aile için fazla içtenlerdi.
Ya da ben öyle hissetmek istiyordum.
Levent Akay masayı gözlemledikten sonra nihayet kim olduğumu soran ilk kişi oldu. Oğlu için endişeli bir baba gibi görünmemesi onun sert çizgileri ile katı bir adam olduğunu kanıtlar türdendi. "Güneş ben. Güneş Metiner"" diyerek tanıttım kendimi. Levent Akay dik duruşu ile devam etti. "Burada olmanın sebebine gelelim. Oğlumla Tanışma hikayeni merak ettim. Nasıl başladı?" İşte günün sorusu gelmişti. Oturduğum sandalyeye o an çivilendim. Alp ile yüz yüze bakıştıktan sonra, Alp' te en az ben kadar öncesinde konuşmadığımız bu tanışma senaryosunu atladığımız için pişman olduğunu belli eder bir sima bulundu yüzünde.
Çabuk düşünmeli ve bu durumu atlatmalıydık. Ancak Alp'i nasıl tanıdığım gerçeğini saklayamazdım. "Kadınlar tuvaletinde tanıdım" dedim. Masada Beyna' nın kahkahası salonu inletir cinstendi. Bora gergin ve bana öfkeliydi bu çok bariz görünüyordu. "Yaralıydı, ona yardım etmek istedim. Muhtaç bir eli geri çeviremedim" diyerek devam ettim. Ama pot kırmamak için kendimi zor tutuyordum.
Sedef Akay oğluna döndü ve hissiz şekilde izlemeye devam etti. "Alp bundan neden haberimiz yok" diye soru yöneltti . " Ah güzel Sedefim, biz her ne kadar kendi vizyonumuzu zirveye çıkarmak için çabalasak ta sanırım oğlumuz buna engel teşkil edecek şeyler sürekli önümüze getiriyor öyle değil mi Alp?" Levent Akay' ın Alp in üzerinde ki sert mizacını ve küçümser tavrına sonunda şahit olmuştum. Alp kızarıp bozardı ancak cevap vermek istemedi. Dili tutulmuştu. Sanırım başka bir hikaye ile tanışma sürecini geçiştireceğini düşündü. Anlık pişmanlık yaşamış olsam da diyeceklerimden geri kalamazdım. Beyna masanın diğer ucundan seslendi. "Yani bir tuvalet hikayesi ile başladı. Sadece birine yardım etmek maksadıyla mı ? Yoksa zaten Her zengin avcısının en zayıf halkası olan servet sahibini avlamak kolay olacağını düşündüğünden mi? Çünkü bu akşam yemekleri, tanışma merasimi ilk değil de canım. Hepimize tanıdık senaryolar bunlar" .
İçimdeki küfürler üst üste binip kocaman bir öfke topuna dönüp ağzımdan çıkmak için can atıyordu. Alp'i ailenin zayıf halkası ilan etmişti oysa en büyük zayıflık onun megaloman tavrının ta kendisi olduğunu bilmeden. Fakat ben sakin olmayı seçtim. Sakinliğim onun kıvranmasına neden oldu. Gülümsedim." Beyna! Sanırım dip boyan gelmiş üstten siyahların sırıtıyor" diyerek manipüle etmeyi başardım. Yüzü renk değiştirdi ve bozulduğu besbelliydi. Masadakilerin çoğu Beyna' yı izledi. Ellerini masaya vurarak " Seni küstah! Bu ne cüret sen o olmayan beyninle beni mi aşağılıyorsun?" Diyerek masanın ucundan boğazıma yapışacak gibi duruyordu. Ejder Akay kadehini masaya sertçe indirdi. "Bu kadar saçmalık yeter. Esas amacımızı unutmazsak iyi olur. Olayı özetleyelim yoksa bu zırvalıklar bitmeyecek. Ailesi olarak devam etmek ister misiniz? " dedi hiddetle. Beyna Babası ile kısa bakışmasından sonra öfke ile yerine oturdu. Fakat büründüğü öfke beni rahatsız etmeye başlamıştı.
Söylemiş olduğum cümlenin bu kadar dokunacağını tahmin edememiştim. Ardından Levent ve Sedef Akay usulca birbirlerine baktılar. Sedef Akay konuya girdi. " Alp evlenmek istediğini uzun zaman önce söyleyip duruyordu. Madem böyle büyük bir arzusu var o zaman ilk tarihi konuşalım. Salona doğru geçelim. Tatlı servisi yapılacak. Düğün konusunu tatlı tatlı konuşalım." Gözlerim yuvalarından çıkacaktı. Neye uğradığımı şaşırdım. Düğün, evlilik? Ne ara buralara gelmiştik. Soluklanmak için izin istedim. Alp bana lavaboya kadar eşlik etti. Onu durdurup karışma aldım. Tüm bu saçmalıkların sebebini sordum. Şaka olmasını diledim. "Bu sarmaldan nasıl kurtulacağız? Beni ne kadar büyük bir zora soktuğunun farkında mısın? Ben okumak için buradayım. Benim bir hayalim, kariyerim var. Üzgünüm Alp bu oyuna ben devam edemeyeceğim. Aşağıya indiğimde her şeyi söylemek zorundayım. " dedim öfke ile.
Alp bana karamsar vaziyette bakıyordu. Haklı olduğumun oda farkındaydı. "Böyle olacağını bende tahmin edemedim Güneş Affet, bunu düzelteceğim düğün olamayacak birkaç hafta ver bana bu oyunu bozacağım merak etme lütfen aşağıda hiçbir şey belli etme lütfen" dediğinde koridorun solundan bir ses geldi. İkimiz de dönüp gelen sese baktık ancak kimseyi göremedik. Fakat bu orada birinin olmadığı anlamına gelmiyordu. Biri oynadığımız bu oyuna an itibari ile şahit olmuştu. Alp'i aşağıya gönderip lavaboya attım kendimi. Soluk soluğa kalmıştım. Musluğu açıp yüzüme su vurdum. Araf'ta kalmış gibiydim. Yüreğim sancılandı. Şunun çok iyi farkındaydım ki Akaylar bu olayı anladığı zaman işler sarpa saracaktı.
Kendi kendimi suçlamaya başladım. Yüzüme soğuk soğuk vurduğum suyu iliklerime kadar hissettim. Evin karanlık ve kasvetli havası içimi oldukça karartmaya yetmişti. Banyoda kendime gelmem zamanımı almıştı. Geri döndüğümde panik halimden eser kalmamalıydı. Çıkmadan önce aynada son kez kendimi inceledim.
Kapıyı açıp dışarıya adım attığımda karşımda Beyna Akay cellat gibi beni izliyordu. Bir yarasa gibi ürperticiydi. ''Aşağıda masada söylediğini şimdi bir kez daha tekrarla'' dedi. Bu kızın kendi ile büyük bir sorunu vardı bundan emindim. Hiç bir şey demeden ona dik dik bakmaya devam ettim. Bu tavrım Beyna'yı oldukça kamçıladı. Kolumdan tuttuğu gibi duvara yapıştırması bir oldu.
Duvar ile bir olan sırtım acıdan nefesimin kesilmesine neden oldu. ''Bana bak ucube, senin gibi varoşları çok gördüm ben. Esas amacını da iyi biliyorum ama bizim aileden uzak kalsan iyi edersin... Hoş artık bizden de buradan da uzak kalmak zor ama'' cümlesini bitiremeden koridorun karanlık tarafından ses yükseldi. Karanlığın içerisinden hayalet gibi yanımıza süzülen Çağın önce Beyna' ya ardından bana baktı. ''Kızı bırak'' Beyna gelen emire aldırış etmeden bana öfke ile bakıyordu. Çağın emrini tekrarladı. ''Kardeşim bırak kızı''. Tuttuğu kolumu geriye savurarak bıraktı. Verdiği şiddetten kolum kızarmıştı . Bunun hesabı günün birinde mutlaka sorulacaktı ancak şu an yeri ve zamanı değildi. Alp için buradaydım ve onu temsil ediyordum. Çağınla göz göze gelmek istemedim. Beni savunmasız yakalaması en son isteyeceğim şeydi.
Yanlarından çekip gitmek için öne doğru adım attım. Çağın karşıma geçip buna engel oldu. ''İyi misin?'' diye sordu. Sorusunda herhangi bir samimiyet hissetmedim. Ruhsuz ve katık bir ses tonuydu. Başımı onaylar şekilde sallayıp yanından sıyrılıp geçtim. Bu kez onu görmezden gelen ben olmuştum. Buna mecburdum. Koridorun ortasında ilerlerken, arkamdan gözlediğini biliyordum. Arkama bakmamak için direndim. Koridorun karanlığı yüreğimin büyüyüp hızla atmasına neden oldu. İçimde oluşan hava dalgası boğazıma kadar geldi. Korkudan çığlığı basabilirdim. Merdivenlerin başına geldiğimde Alp karşımda belirdi.
''Sen iyi misin betin benzin solmuş''
''İyiyim sorun yok''
''Salonda bekliyorlar, son bir aşama kaldı Güneş. Lütfen dayan''
Birkaç adımda salona gelmiştik. Odanın içerisi klasik müzik ile yankılanıyordu. İşte! Bir nebze' de olsa rahatlamamı sağlayan o eşsiz notalar. Tanrıya ne kadar şükür etsem az kalırdı. Koyu sohbet kaldığı yerden devam etti. Akaylar beni resmen çapraz ateşin içine almışlardı. Beni kendimden bile daha çok tanımak istedikleri belliydi. Gecenin hiç konuşmayanı Ejder Akaydı. Zaten saniyeler sonra çalan telefonu artık aramızdan ayırılacağının sinyaliydi. Gelen arama ile kaşlarını çattı. Dudakları ip gibi gerildi. Anka Akay soğuk kanlılıkla eşinin konuşmalarını izliyordu.
Bir sorun olduğu belliydi. Ejder Akay aramızdan ayrılıp hızla salonu terk etti. Giderken hiç bir şekilde vedalaşmadı. Buna pek şaşırmamalıydım. Çünkü evlerine ilk geldiğimde de hoş karşılanmamıştım. Alp' e döndüğümde beni sakinleştirmek için elimi sıkı bir şekilde tuttu. Bu tabloyu gören Talya derinden gülümsedi. '' Evlenmek için erken değil mi? Yani Alp, Güneş gerçekten buna hazır mı?'' ima dolu sorunun ağırlığı büyüktü. Oysa ki Alp' in böyle bir düşüncesinin olmadığını ve başka bir sevdiği olduğunu nasıl bilemezlerdi?. Hepsi mi bu kadar yabancı kalmışlardı. Kendi kanları olsa bile nasıl gözden çıkarmış olabilirlerdi.? Soru işaretleriyle dolu düşünceler sıralandı tekrardan..
''Evet hazır olduğunu düşünüyorum Talya'' diyerek bana baktı.
''Güneş sen ne düşünüyorsun'' Talya ikinci can alıcı, ancak hoşuma giden soruyu yöneltmişti. Sonunda düşüncelerimi merak eden biri vardı. Gerçek anlamda ne düşündüğü söylesem burada üçüncü dünya savaşı çıkabilirdi. Çağın ve Beyna az sonra salona geri döndüler. Cevap vermek şimdi daha da zor olacaktı. Nedenini bilmediğim bir çekim beni Çağına yakınlaştırıyordu her seferinde. Gözlerimi birkaç kez kırptıktan sonra Talya' ya döndüm.
''Aslında evet, evlilik zor bir müessese. Bende sizin okulunuzda öğrenciyim. 1. Sınıf''
'' Ne okuyorsun?'' diye sordu Sedef Akay.
''Gazetecilik''
''Kolay bir bölüm değildir. Neden bu bölüm?''
''Kendimi bildim bileli, okumayı araştırmayı, yazmayı, paylaşmayı severim. Gerçeklerin her şeye rağmen ortaya çıkmak gibi kötü bir alışkanlığı vardır. Bende hayatım boyunca gerçeğin peşinde gittim. Bu özelliğim beni gazeteciliğe savurdu.''
'' Yani sen her gerçeğin mutlak bir gerçek olduğuna mı inanırsın? Gerçek olamayan bir kavram neye göre değişir?. Mesela hangi yargı, yada hangi sistem, gerçek yada yalanı ayırabilir?''
Sedef Akay'ın sorusu hoşuma gitmiş olsa da cevap vermekte kararsız kaldım. Ne de olsa karşımda bir bilim insanı oturuyordu. Yine de içimden doğru bildiğim cevabı verdim.
'' Vicdan... Ancak Temiz vicdana sahip insanlar mutlak gerçeği görebilir'' dedim sessiz ve emin bir dille. O sıra tüm gözler tekrar bendeydi. Mutlaka aralarında gülmemek için kendilerini zor tutuyor olabilirlerdi. Çünkü karşımda ki sosyetik insanlara, mantığı ile iş yürüten akıllarını kullanarak para kazanmış ve mantığın teorilerini en iyi şekilde yöneten kişilere ''Vicdan'' dan bahsetmek ancak Yeşilçam filmlerinde ki artistlerin söylediği bir tabir gibi gelebilirdi onlara. Fakat bu dediğim tek bir kişi için yerine doğru ulaşmıştı. Çağın Akay, siyah deri koltuğun içerisine gömülmüş, elinde tuttuğu kadeh ile gözlerimin içine bakıyordu.
''Burada kim ile yaşıyorsun?'' gelen soruyla tekrar irkildim. Levent Akay' ın sorduğu sorua konsantre oldum.
''Ev arkadaşımla yaşıyorum Levent Bey''
''Ev arkadaşın bu duruma ne dedi?'' diye sorduğunda. İçimden tam olarak bende bunu geçiriyorum. Gerçekten Çisem bunları bilse ne tepki ya da tepkiler verirdi diye düşündüm.
''Çisemin henüz haberi yok Levent bey. Yani Ev arkadaşımı kast ediyorum.''
''Çisem? Hangi Çisem Soy adı Ne?''
''Çisem GÜR'' diye cevapladım.
Ortamda tekrar gerilim hakimdi. Her ne kadar hissettirmemeye çalışsa da Levent Akay gerilmişti. Fark ettirmeden kravatını gevşetti. İşaret parmağını başına getirerek birkaç hareketle kaşıdı.
''Çisemi biliyoruz. Babası eski ortaklarımızdan biriydi.'' diye ekledi Sedef Akay. Çisemin biliniyor olması işime gelebilirdi fırsat b fırsat konuya hemen girdim.
''O yüzden biliyorsunuzdur ki ,Çisem yalnız ve tek yaşayan biri. Onu henüz yalnız bırakmak istemiyorum. Tabii birde okul hayatım ve kariyerimi de düşünürsek , evlilik fikri şu an için erken diye düşünüyorum..''
''Çisem yalnız kalmasın diye Alp' i yalnız bırakacaksın yani''
''Anneee!!'' diyerek seslendi Alp.
''Burada kararları sen vermiyorsun kes sesini'' Levent Akay'dan gelen azar korkutan cinstendi.
''Kendi hayatı ile ilgili karar vermesi ne gibi bir sorun teşkil edebilir ki Levent bey?''
''Şöyle mesela Güneş, Senin buraya hangi kararla gelmen gerektiğine Alp karar verdiyse, bende hayatı ile ilgili daha doğrusu eşim ile ben'' Sedef Akay' ı işaret ederek devam etti. ''Alp hakkında karar almak konusunda eşit haklara sahibiz''. Nefesim çekiliyor gibi oldu. Levent Akay yukarıda ki konuşmalarımızı kesin duydu ve gerçeği biliyor olabilirdi. Ne diyeceğimi an itibari ile bilemiyordum. Boşluğa dalan gözlerim bilincimi bulandırıyordu. Fakat Anka Akay imdadıma yetişti.
''Bu akşam bu kadar sorgu yeter. Gençler hür iradeleri ile karar versinler. Sonrası mutlaka olur. Bence güneş haklı önceliği kariyeri olmalı" diyerek bana göz kırptı. Minnet ederek yarım gülümsedim.
''Okul konferanslarımı kaçırma Güneş'' diyerek devam etti Anka Akay. Sahi hazır konusu gelmişken Cinayet meselesini açıp sormak istedim. Herkes için unutulmuş gibi olsa da benim için öyle değildi. Ağzımı açmak için yeltendim. Ancak açamadım. Bir şeyler ters gidiyordu. Gözlerim bulanıklaşmaya ve ardından kararmaya başladı. Kan basıncım düşüyor, soğuk ter damlası sırtımın orta yerinden kuyruk sokumuma kadar ilerledi. Mide bulantısı ile devam eden bu tuhaflık, başımda kocaman bir ağrı ya sebep oldu. Korkuyla ayağa kalktım. Akaylar ile karşı karşıyaydık. Hepsi oturdukları yerden beni izliyorlardı. Baş dönmesi ile olduğum yer kaymaya başladı. Vücut ağırlığımı kaldıramayacak kadar güçsüzleştim.
''Yar-yardım ed-d-din''
Yere kapaklanmadan önce ağzımdan güçlükle çıkarabildiğim son cümle bu oldu...
Bölüm Sonu |
0% |