@cangzek
|
Ama bütün dumanların altında ateş vardır." FRANZ KAFKA
Gözlerimin üzerine çöken ağırlık hiç geçmeyecekmiş gibi açmamı zorluyordu. Beynimin içi gürültüden orkestra gibi çalıyordu. Zar zor gözlerimi açmak için çabaladım. Kulağıma gelen sesler boğuntudan ibaretti. Boğuntular kulağımın içini tırmalıyordu. Aylarca uyuyor gibi yatağı benimsemiştim. Neden bu kadar uzun süre uyuduğuma anlam veremedim. "Güneş, sarı civcivim?" Duymaya çabaladığım sesin frekansı öyle tizdi ki Çisem'e ait olduğunu zar zor ayırt edebildim. Çisem tepemde dikilmiş beni izliyordu. Odada yanan ışıklar gözlerimi acıtıyordu. Elimi gözlerimin üzerine getirip görüş alanımı kapattım. Çisem yanıma oturup elinde ki bitki çayını içmem için ikna etmeye çalışıyordu. Vücudum tonlarca ağırlık taşımışcasına bitkindi. Kalkmak için kendimi zorladım. Elimi Çisem'den destek almak için uzattım. En nihayetinde
Çisemin desteği ile doğrulabildim. "Ne oldu bana?" "Ah tatlım o soruyu sormak için ben sıramı bekliyordum" "Ee anlat bakalım gecen nasıl geçti? Bayılacak kadar neden kadehler dolusu içki içtin.? "Anlamadım ne içkisi, ne bayılması?" Diye sordum. Çisemin bahsettiğinden anlam çıkaramadım. Taha içeriye girdiğinde beni görünce gülümsedi. "Uyuyan güzel sonunda uyanmış" Çisem bana bakarak gülümsedi. "Çünkü onu ben öptüm" dedi. Kalbim sıkışmıştı. Nefes alamıyor gibi hissettim. Sahi ben nasıl bu hale gelmiştim?. Hiç bir fikrim Yoktu. "Güneş korkutma beni. Hafızanı mı kaybettin? Dün Akayların yemeğinde ne oldu? Nasıl karşılandın. ? Alp ile evcilik oyununuzu yuttular mı? " "Çisem dün ben eve nasıl geldim?" Diye sorduğunda Çisemin gözlerinde panik belirdi. Taha şaşkın şaşkın benim ruh halimi anlamaya çalıştı. "Çisem gerçekten bir şey hatırlamıyor" dedi Taha soğuk ses tonuyla. İkiside içtiğim alkolün etkisine bağlamaya çalıştı. Sarhoş olmanın verdiği etki ile unuttuğumu düşünseler de ben gerçekten dün akşam yaşadığım hic bir şeyin anısını hatırlamıyordum. Neden orada olduğumu bile.
☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️
Yeni hafta gelmişti. Saat sabahın 11'di ve ben hala evdeydim. Duş almak için harekete geçtim. Sessizlikle beni izleyen Çisem'e döndüm" Duş alıp çıkmam lazım, bugün okul gazetesine katılacaktım unuttun mu ? Çisem deli saçma bakışlarla bana doğru ilerledi. " iyi en azından bunu unutmadığına sevindim. Aynı şeyi dün yaşadıkların içinde geri gelmesini diliyorum. Ne içtin kızım sen? Dün gece 2 gibi Çağın Akay , Alp ile birlikte seni buraya bıraktılar" Çağın beni eve mi getirmişti? Şimdi merak duygum ikiye katlanmıştı işte. Dün o yemekte neler oldu. ? Neden ben hiçbir şey hatırlayamıyordum. ? Aceleyle odamdan çıkıp ikisini gerimde bıraktım. Bir şey söylemek ve düşünmek oldukça güç geliyordu.
Kendimi banyoya attığımda üzerimde ki havluyu bir çırpıda çıkarıp attım. Ruhum bile bedenime ağırdı. Tüm ağırlıklardan kurtulmak istiyordum. Aynada kendimi çırılçıplak izlerdim. Boynumun sol köşesinde köprücük kemiğine yakın yerde kırmızı bir iz gördüm. Bu nasıl olmuştu anlam veremedim. Dikkatle baktım. Bir darbe izine ya da böcek ısırığına benzemiyordu. Soluk ve izsiz görünüyordu. Vücudum tepkimeye uğruyor gibiydi. Aynada çırılçıplak kendimi izlerken diğer uzuvlarıma baktım. Aynı izden başka olabilir mi diye kontrol ettim, ancak göremedim. Duşa kabine girip suyu açtım. Akan tüm damlaların üzerime değip vücudumda gezmesine izin verdim. Saç diplerimden ayak parmak uçlarıma kadar gevşemeye başladım. Suyun verdiği sakinlik vücudumda tatlı ürpertiye neden oldu. Gözlerimi kapatıp karanlığın içerisinde suyun sesi ile gevşeyerek rahatlamak istedim. Küveti su ile doldurup kendimi suyun içerisine bıraktım.
Karanlığın içinden kendimi görmeye başladım. Görüntüleri alelade izlemeye başladım. Karşımda Alp, tam arkasında Çağın ile beni izliyorlardı. Bembeyaz elbisemle karşılarında duruyordum. Alp beni kovalamaya başladı. Arkasında bora onun arkasında Beyna, Akaylar sıra sıra üzerime geliyorlardı. Karanlığın içinde boşluğun içerisine düşüyordum. Düştüğüm boşluğun derinliğinde bedenim titremeye başladı. Düştüğüm boşluk öylesine derindi ki asla bitmiyordu. Yüreğim boşluğun uzunluğuyla dağlandı. Uzay boşluğu gibi karanlık ve soğuktu. Gözlerimi aşağıya doğru korkuyla çevirdiğimde karanlığın dibinde kendi cesedim ile karşılaştım.
Korkuyla gözlerimi açtım. Soluk soluğa kalmıştım. Suyun soğuğu bedenimi titretiyordu. Gördüğüm halüsinasyondan dolayı suyun dibine indiğimi anlayamadım. Biraz daha geciksem boğularak ölebilirdim. Bu gördüğüm neydi? İlahi bir mesaj olabilir miydi? Neden dün olanları hatırlayamıyordum. ?
Sinirimden dişlerimi birbirine geçirmeye başladım. Avazım çıktığı kadar çığlığı basmak istiyordum. Beynim bana büyük oyun oynuyordu. Halüsinasyon bitmeyecek gibi beni kontrolü altına almıştı. Havlumu üzerime alıp banyodan çıktım. Üzerimi giyinmek için odama geçtiğimde, dersimin başlamasına kırkbeş dakika kaldığını gördüm. Bir çırpıda hazırlanıp, Taha dan beni okula bırakmasını rica ettim. Daha dünden hazır gibiydi. "Hadi gidelim" dedi. Çisem'de son hazırlığını yaptığında hep birlikte okulun yolunu tuttuk. Son sürat giden yolda, aracın hızından gördüğüm her şey çizgi çizgi tek şerit halinde ilerliyordu. Son sürat hızla giden Taha, yola kilitlenmişti. O dakika içimde yükselen korku bedenimi ele geçirdi. Gözlerim tekrar kararmaya başladı. Ensemde bir ürperti hissettim. Bir şey olacaktı biliyordum.
Diğer şeritten gelen tır kontrolsüz şekilde üzerimize doğru sürüyordu. Çisem korkuyla bağırdı. Bense buz kesmiş, hazin sonu bekliyordum. Taha sürüş emniyetini kaybedip direksiyonu sağa tarafa doğru çevirdi. Tır sol tarafımıza doğru yanımızdan geçmeye çalışırken büyük bir gürültü koptu. İçinde olduğumuz araç tırın altında kaldı. Bir böcek gibi tırın altında ezilmişti. Taha ve Çisem kan revan içerisinde kalmışlardı. Gözlerimi kendi bedenime çevirdiğimde bacaklarımın bedenimden koptuğuna şahit oldum. Ölüyor muydum? Bu beynimin ölmeden önce son 10 dakikası mıydı?
Güçlükle boğazım parçalanana kadar haykırmaya başladım.
Haykırarak Gözlerimi tekrar açtığımda, Çisem kaygılı bir halde bana bakıyordu. Yine ve yeniden kabus görmüştüm. Taha arabayı durdurup, sakinlememi bekledi. Araçtan inip derin derin nefes almaya başladım. Yaşadığıma, tek beden halinde olmama şükür ettim. Kabus görmüş olsamda yaşadığım olayın gerçekten farkı yok gibiydi. Bir şeyler ters gidiyordu. Dün her ne yaşandıysa etkilerini ağır ödüyordum. Çisem sıkı sıkı bana sarılıp sakinlememi bekledi. Ağlamak çare gibi gelmiyordu. Göz yaşlarımı silidim. Çantamdan telefonu çıkarıp Alp' i aradım.
Uzun uzun çaldıktan sonra nihayet telefona cevap verebilmişti. "Müsait misin?" "Dersteyim Güneş, sonra arayım mı?" "Gerek yok okula geliyorum, orada seni bulurum" deyip cevap vermesine fırsat kalmadan telefonu suratına kapattım. Nedenini bilmesem de içimde bir öfke dur durak bilmiyordu. Öfkenin tek sahibinin Alp olduğuna kanaat getirsem de içimden bir ses başka bir neden olduğunu vurguluyordu. Çisem kolumdan tutup geç kaldığımızı hatırlatınca tekrar arabaya binip okula devam ettik.
☀️☀️☀️☀️☀️☀️☀️
Okul girerken, içerimde bir ürperti hissettim. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Ama çözülecek ve dün geceyi hatırlamamı sağlayacak olan Alp 'i bulmalıydım önce diye fısıldadım kendi kendime. Çisemlerden ayrılıp fakülteme doğru yürümeye başladım. Saate göz attığımda derse son on dakika vardı. Tabana kuvvet hızla ilerlerken, yüzüm aceleden kıpkırmızı kesilmişti. Fakültenin içerisinde doğru hoyratça adımlarımı attığım esnada birininin yanıma yaklaştığını fark ettim.
Kim olduğunu seçebilmek için detaylı baktığımda, bu kişinin dün gece Akayların malikanesinde ki Siyahi hizmetçinin olduğunu anladım. Hizmetli yanıma doğru ağır ağır yaklaşırken gerginliğini hissedebiliyordum. Detaylıca baştan aşağı süzdüm. Konuşmasını bekledim . "Efendim affedin. Sizi rahatsız etmek gibi niyetim yoktu" dedi. "Birincisi ben senin efendim değilim. İkimizde aynı eşit şartlara sahibiz. İkincisi Adın ne?" Dedim sakin ses tonuyla. Ancak içerimde ki merak duygum ses tonum kadar sakin değildi. "Adım Samet. Yani bana verdikleri isim buydu. Gerek ismimi hatırlamayacak kadar küçük yaşta geldim buraya. Sizin de Güneş olmalı" "Aynen öyle Güneş Metiner. Seni buraya getiren ne peki?" "Fazla vaktim yok Metiner, okul ihtiyaçları için bir saat izin aldım ki vaktim de daralmaya başladı. Ancak akşam için Akayları almaya gelicem saat 6 gibi uygun musun? Sana anlatacaklarım var. Bunu daha fazla içimde saklayamam. Sen iyi birisin bu belli ve bunları haketmiyorsun"
Duyduklarım karşısında elim ayağım titremeye başladı. Birşeyler ters gidiyor derken haklı olduğumu düşündüm. Samet neyi itiraf edecekti?. Gerçeği öğrenmek için can atıyordum. Fakat bir yandan da henüz duymak istediklerime hazır değildim. Sorun Akaylardan mı kaynaklıydı? Bu oldukça korkutucuydu.Samet arkasını dönüp giderken, okulun koruluğunda akşam 6'da bekleyeceğini söyledi. Şimdi zaman nasıl geçecekti? Bu gencin anlatacakları ne olabilirdi? Bu gizli konuşmanın sırları büyük soru işaretlerini kafamda sıraladı.
Ders arasında telefonum çalmaya başladı. Alp görüşmek istiyordu. Tabii ki buna karşılıksız kalmayacaktım. Aceleyle buluşma yerine yol aldım. Kütüphane yolunun arka sapağında , manzarası en güzel yeri seçmiş olması manidar görünüyordu. Arkasını dönüp bana baktığımda güneş arkasında dev gibi büyüyordu. Alp bana doğru yaklaşıp gözlerimin içine derin derin baktı. "Nasılsın, biraz toparlayabildin mi" Lafı fazla dolandırmak istemedim. " Alp dün ne oldu? Neden hiç bir şey hatırlamıyorum?"
"Alkol dokundu sanırım, bayıldın. Hepimizi korkuttun. Çağınla seni eve bıraktık. Tabii ben ailemden kocaman bir azar işittim." Dedi. Anlamsızca karşımda duran kişiyi baştan aşağı gözlemledim. Neden mimikleri fazlacaydı diye düşündüm. Utangaç tavrı ve gözlerini kaçırması haricinde gözlemleyecek bir şey bulamadım. Bu kadar çok alkolü alabilecek ne olabilirdi? diye düşünmeden edemedim. Hala ne olduğunu hatırlayamamak beni oldukça yoruyordu. Alp'ten duymak istediklerim tam olarak beni tatmin etmemişti. "Peki Ailen benim hakkımda ne dedi" diye sordum. "Planımız devam edecek, şu an sıkıntı yok. Yardımın için sana minnettarım" "Bu oyun ne zaman bitecek Alp?" "Oyun daha yeni başlıyor Güneş, biraz zaman ver lütfen" Verecek daha ne kadar zamanım vardı bilemiyorum. Ancak bu oyun devam ederse başıma daha büyük bir bela alabileceğimin farkındaydım. "Gitmem gerek, okul gazetesi için görüşmem var" "Akşam saat 8' de Müsait misin? Seni götüreceğim bir yer var. Bizimkiler de orada olacak" Bir kez daha Akayların atmosferini kaldırabileceğimi sanmıyordum. "Gitmem gerek Alp. Bunun için söz veremem" deyip yanından uzaklaştım. Önceliğim akşam ki görüşme olacaktı. Akaylardan ziyade Samet'in anlatacakları benim için ön plandaydı. Doğrusunu söylemek gerekirse Alp'i şu sıralar pek görmek yanında olmak istemiyordum.
Kütüphaneye vardığımda, uzunca kuyrukla karşılaştım. Birçok kişi okul gazetesinin önünde duruyordu. Doğrusu bu kadar çok talep olacağını tahmin etmemiştim. Dakikalar sonra sıra bana geldi. İçeriye girdiğimde bölüm başkanının dik bakışlarıyla karşılaştım. Uzun listeden dolayı bunalmış gibi görünüyordu. İlgisiz tavrı vardı. İsmimi listeye eklemek için kağıdı önüme uzattı.
"İsim soy isminizi yazın lütfen " derken bile cümlesinde kinaye barındırıyordu. İsmimi ve soy ismimi yazıp kağıdı başkana uzattım. "Tamamdır" deyip kapıyı gösterdi. Hepsi bu kadar mıydı? Hayret etmiştim. Tavrımı fark etmiş olacaktı ki; "Ön elemeyi geçerseniz, çağrılacaksınız" diyerek sırada bekleyeni çağırdı. Hayal kırıklığına uğrayarak salondan çıktım. Koridorda ilerlerken hoparlörlerde kendi ismimin yankılanmasına şahit oldum. "Öğrencimiz GÜNEŞ METİNER , sayın Anka Akay tarafından idarede bekleniyorsunuz" İşte bir kez daha hayrete düştüm. Anka Akay tarafından çağırılıyordum. Belki dün gece yaşananlarda cevap bulabilirdim diye düşünerek odasına doğru ilerledim.
Kapıyı iki kez tıklattıktan sonra içeriye çağırıldım. Anka Akay karşımda asillğini koruyarak oturuyordu. "Gel Güneş buyur". Dediğini yaptım ve ona doğru birkaç adım ilerledim. Oturmam için eliyle komut verdi. Oturacağım yeri kontrol ettim. Deri koltuk üzerine oturup içerisine gömüldüm adeta. "Rahatla" dedi. Aksine kaskatı kesilmiştim. Malum konuya girerek başlangıcı yaptı. "Nasılsın dünden beri" "Dün ile alakalı hiç bir şey hatırlamıyorum" "Evet, haklısın aldığın alkol sertti." "Bunun aldığım kadehle ilgisi olduğunu sanmıyorum" "Değil zaten" Açıkçası bunu duyduğuma inanmamıştım. En azından açık açık birinden ne olduğunu öğrenebilecektim. "Dünle alakalı hiç bir şey hatırlamıyorum" dedim. "Bu çok normal, yaşadığın psikolojik durumundan kaynaklı sinirsel bir bayılmaydı. Geçici bilinç kaybı yaşıyorsun ama geçecek"
Dediğine hak vermiş olsam da içimi tatmin etmeyen dürtüyü yok edemiyordum. Genellikle bilinç kaybı bu kadar uzun sürer miydi bunuda bilmiyordum. Durumu uzatmak istemedim. Alp ile alakalı pot kırmak istemiyordum. Anka elinde ki bardağı bana uzatıp, içine suyu doldurdu. İçip içmeme arasında kararsızdım. Midem de ki bulantı hala devam ediyordu. Üzerine suyu içmek daha fazla bulandırmasına sebep olmasını istemiyordum. Odanın kapısı tekrar çalındı. İçeriye Beyna Akay girdi. Beyna' yı görmek şu an hiç tahammül edemeyeceğim bir durumdu. Ayağa kalkıp, Anka Akay'dan müsade istedim. Başıyla onayladı. Tam gitmeye adım atacaktım ki okul gazetesi hakkında konuşma gereği duydum. "Bu arada Sayın Anka, okul gazetesinde çalışmak için umutlanmıştım. Ama sanırım bu pek mümkün olmayacak" . Konuşmamın arasına Beyna girdi.
"Evet, mümkün olmayacak. Sen kim gazete kim? Hayal etmeyi bırak" "Hayal etmeseydim burada olmazdım" diyerek odadan çıktım. Bu kız gerçekten elimde kalacaktı. Buna adım kadar emindim. Diğer derse yetişmek için sınıfın yolunu tuttum. Arkamdan Beyna seslendi. Anlaşılan o ki bu kız bana musallat olmaktan vazgeçmeyecekti. Umursamaz tavır sergiledim. Ne diyeceğini dinledim. "Ayağını denk Alacaksın. Bak burada seni elimden kurtaracak kimse yok" "Ne yapacaksın, dövecek misin" göğsümü kabartarak ona doğru bir adım attım. Beyna' nın arkasından kalabalık kız ordusu gelmeye başladı. "Sen gerçekten kimle dans ettiğini bilmiyorsun aptal sarışın" Bu cümlesi oldukça sinir katsayımı yükseltti. "En azından senin gibi çakma sarışın değilim. Bak bunlara hepsi orijinal yani istesende yapamayacağın renk tonu. Ama bir dur belki bir ara sana renk tonunu söylerim" deyip arkamı dönüp ilerlerken, saçıma var gücüyle yüklenmişti. Saç diplerim kopacak şekilde açıyordu. Tek eliyle saçıma yapışmış, vahşi hayvan gibi bana bakıyordu. Beyna' nın hamlesiyle diğer kızlar da an itibari ile yanımıza toparlandı. Hepsi birden şiddetle üzerime abandılar. Tekmeler sırtıma ve göğsüme geldikçe can acım artıyordu. Beynadan gelen hamleyi tek elimle tuttum. Artık ne olursa olsun elimden zor kurtulacaktı. Suratına kafamı geçirdim. Öyle bir geçirdim ki benimki ile beraber onunda burnu kanamaya başlamıştı. Hayretle kendini ve beni izleyen Beyna şiddetle haykırdı. Üzerime doğru abandı. Bu kez birbirimizi yumruklamaya başlamıştık. Yedi kişiye tektim. Tek başıma mücadele etmek oldukça zorlaşıyordu. Her birine yetişmem kolay değildi.
Boğuşmanın ardından Boranın sesi yükseldi. Koşarak yanımıza gelip bizi tek hamlesiyle ayırdı. Bir bana bir Beyna' ya baktı. "Kavga ettiğin gerçekten bu mu Beyna? Beyna öfke ile hiç bir şey demeden beni gözlemliyordu. "Dolunay gecesinin bir an önce gelmesini istiyorum anlıyor musun? Bora gözlerini fal taşı gibi açtı. Beyna Dolunay gecesi derken neyden bahsediyordu anlamamıştım. Aralarında şifreli bir konuşma gerçekleşti. Bora bana dönüp küçümser bakışıyla konuşmaya devam etti. " Buradan gitsen iyi edersin, sakın bir daha bize bulaşma" "Merak etme kalma gibi bir nedenim yok. Ayrıca bana bulaşan sizsiniz. Benden uzak durun". Dediğimde Beyna üzerime doğru hamle yaptı ancak Bora buna engel oldu. Burnumu silip diğer kızlara doğru dönüp nefret dolu bakışlarımla oradan uzaklaştım. Anlaşılan o ki bu okulda bana rahat yoktu. En azından Beyna Akay tarafından. Buraya gelmenin ilk pişmanlıklarını yaşamaya başlamıştım.
Saat 6 Sularında....
Hava yavaş yavaş kararmaya, Güneş, emin emin gökyüzünü terk etmeye başlamıştı. Buluşma saatini biraz geçse de, buraya geldiğim için kendime sövmeye başladım. Israrla beklemeye devam ettim. Olduğum yer beni ürkütüyordu. Okulun arkasında koruluğunun içerisinde bir yerdeydi. Issız ve oldukça ürperticiydi.Samet' tin gelip gelmeyeceğinden emin değildim. Rüzgarın sesi bile ürkmeme yetiyordu. Pekala sadece beş dakika veriyordum kendime. Sonrasında basıp gidecektim. Zaten ne diye tanımadığım birinin sözüne kanıp buralara kadar gelmiştim. Ne öğrenmek istiyordum?
Ya da neyi duymak?
İçimde ki soru halkaları gittikçe içimi kemiriyordu. Koruluğun içerisinde biraz turlamaya başladım. Böylelikle zaman hızlı ilerleyebilirdi. Hava karardıkça soğuğu iliklerime kadar hissettim. Üzerimde ki çeketi sıkıca üzerime iliştirdim. Az ileride bir ses duyar gibi oldum.
Fakat yanıldım.
Birden fazla ses geliyordu. Bir yalvarış bir yakarış hakimdi gelen ses tonunda. Merak etmemek elde değildi, sese doğru ilerlemeye başladım. Ağaçların arasından gizlice bakmaya yeltendim. Görüş alanımın uzağında da olsa gizli bir depoya benzer bir yer bulunuyordu. Ses içeriden geliyordu. Bu da neydi şimdi? Dönüp eve gidebilirdim. Evet bu fikir oldukça cazip gelmişti. Zaten Samet'in geleceği de yoktu. Öyleyse benimde daha fazla bekleyecek zamanım yoktu. Arkamı dönüp gitmeye yeltendiğimde, depodan acı bir ses yükseldi.
Öylesine acı doluydu ki yüreğimde ince ince sızı oluştu. Hızla arkamı döndüm. Deponun kapısı açıldı. Gördüklerim, hiç görmeyi ummadığım pişmanlığım oldu. Midem bulanıyordu bayılmamak için kendimi zor tuttum. Korkudan iki elimi ağzıma getirdim. Sesim duyulursa beni görmelerini sağlayabilirdim. Kendimi ağacın gövdesine gizledim. Bu gördüklerimin kabus olmasını diledim. Samet'in cesedi iki siyah cübbeli tarafından kanlar içerisinde arabaya yerleştirildi. O acı çığlıklar Samet'in çığlıklarıydı. Hemde benimle buluşmaya geleceği sırada. Demek ki buradaymış gelmiş. Tekrar depoya doğru korkuyla baktım. Araç hareket etmeye başladı.
Okulun arka çıkışında ki sapağa yoldan devam etti. Samet'in cesedi aracın arka kasasında sığdırılmış muhtemelen icra bir köşeye gömülecekti. Kimdi bunlar? Rüyalarımda ki gibi Siyah cübbeleri kendilerini kamufle etmek için etmişlerdi. Rüyamda kilere çok benziyorlardı, ağlamamak için kendimi zor tuttum. Bu kasaba da katillerin olduğu besbelliydi. Ölen kızında katilleri bunlar olduğuna kanaat getirdim. Hızla atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Fakat bu imkansız görünüyordu. Korkudan ter içinde kalmıştım. Hemen burayı terk etmeliydim. Polise haber vermeliydim. Bir cinayet işlenmişti.
Derhal karakola gidecektim. Gecenin karanlığı içerisinde bir başıma korulukta kalakalmıştım. Etrafta bir çıtırtı duydum. Çalılıkların arasından geliyordu. Nabzım hızla atmaya başladı. Adımlarımı hızlandırıp koşmaya başladım. Karşımdakini gördüğümde nefesim kesildi. Hayalet gibi dikilmiş bana bakıyordu. Korkuyla avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.
Bölüm 9 Sonu Fikirlerinizi, yorumlarınızı bekliyorum. Bölümle ilgili Tahminlerinizi alalım... :) |
0% |