@caylakokuryt
|
3. BÖLÜM
Çığlık sesleriyle gözlerimi açtım. Hızlıca yatağımdan kalktığımda kimse yatağında yoktu. Herkes bir yatağın etrafında toplamıştı. Topluluğun arasından iterek geçtim. Yatakta kanlar içinde kalan cesedi görünce sertçe yutkundum. Kırk yaşlarında bir adamın göğsünden akan kanlar yataktan yere kadar uzanıyordu. Gözleri açık olan adamın, mavi gözleri vardı. Neden burada ki herkes mavi gözlü? Ben cesedi izlerken çoğu kişi ya ağlıyor yada bağırıyordu. Adamın kırmızı takımının üstünde 1 yazıyordu. Birinci gece de 1 numaralı ölü. Bu tesadüf değildi. Her gece biri ölecekti ya da ben böyle düşünüyordum. Kolumdan tutularak kalabalıktan uzaklaştırıldım.
Yağmur dolu gözlerle beni yatağıma götürdü. Yağmur çok korkmuş olacakki bir anda bana sıkı sıkı sarılıp ağlamaya başladı. Genelde böyle temas sevmezdim ama Yağmur’un sakinleşmesi için bana sarılmasına izin verdim. Sarılması karşılık vermemiştim. Yağmur bir süre daha ağlayınca kafasını omzumdan kaldırdı. Ben onun yüzüne bakarken eliyle yanaklarında ki göz yaşlarını sildi.
“Buradan çıkmalıyız, Aslı.” Ona bakmaya devam ederken,
“Biliyorum.” dediğimde Yağmur sinirle ellerini saçlarına geçirip çekiştirmeye başladı.
“Burada öleceğiz! Sen nasıl bu kadar rahat olabilirsin? Aslı, seni anlamıyorum! Yüzünde bir tane bile duygunun kırıntısı yok! Hadi üzülmemeni anlarım da nasıl korkmuyorsun? ” Ellerini saçlarından çekip yumruklarını göğsüme geçirdi. Siniriniden kurtulması için bana vurmasına izin verdim. Vurmaya devam ederken bir yandan da ağlıyordu.
“Sen korkmuyor olabilirsin ama ben korkuyorum! Burada ölmek istemiyorum!” Vuruşları sertleşince arkaya sendeledim. Dengemi kaybedecekken iki kol belimden tutup beni Yağmur’un yumruklarından kurtardı. Beni tutan kollardan sertçe uzaklaşıp yüzüne baktım. Kutay… Boğazımda ki yumru yüzünden ne yutkuna biliyordum ne de nefes alabiliyordum. Bütün vicudumu bir titleme kaplamıştı. Kutay bana tebessüm edince hızlıca ondan uzaklaşıp Yağmur’un yanına gittim. Yağmur ağlaması durmuş bana bakıyordu. Benim değişimimi anlamış olacakki şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmıştı.
Yağmur’un mimiklerinden bana neyi ima ettiğini anlayınca kaşlarımı çattım. Beliz ve Barış da yanımıza gelmişti. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Evet, Barış da ağlamıştı. Yanımıza geldikleri gibi Beliz Yağmur’a sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladı. Barış da bana sarılınca ellerim şaşkınlıkla havada kalmıştı. Ağlarken bir şeyler mırıldayarak burnunu çekiyordu. Tamam, bu iğrenç! Ondan ayrılmak için kendimden uzaklaştırırken bana daha çok sarıldı. Pekala… Böyle devam ederse kötü şeyler olcaktı. Araf’lar bizi görünce yanımıza geldiler. Beliz bile Yağmur’u bırakmıştı ama Barış hala bana sarılarak ağlıyordu.
Kutay rahatsız olduğumu anlamış olacakki Barış’ın omuzlarını tutup benden çekti. “Kızı rahat bırak, Barış.” Barış benden ayrılınca üstümü düzelttim.
“Her gün biri ölecek.” Ben konuşunca hepsi bana bakmaya başladı. Elimle kıyafetinde 2 yazan turuncu saçlı kızı işaret ettim.
“Bu kızda yarın ölecek.” dediğim de Ulaş kekeleyerek,
“Se-sen bundan nasıl bu kadar emin olabilirsin?” Oflayarak Ulaş’a baktım.
“Hepiniz üstünüz de ki numaralara bakın.” Elimle hepsini tek tek gösterdim. “Kutay 46 numara. Yağmur 32 numara. Araf 38 numara. Beliz 40 numara. Ulaş 31 numara. Barış 44 numara ve... ” Kendi numaramı çekiştirerek onlara gösterdim. “Bende 50 numara.” Araf eliyle çenesini kaşıyarak,
“Burada elli kişi varmış. Yani en son Aslı ölecek.” Omuz silktim.
“Benim şansım.” Beliz iri mavi gözlerini kırpırıştırarak,
“Ölmeyi mi bekleyeceğiz?” Beliz’e yavaş yavaş yaklaşarak konuştum.
“Tabii ki de hayır. İlk önce neden burada olduğumuzu öğreneceğiz. Daha sonra benim aklım da ki planı uygulayacağız.” Beliz’in yanında Yağmur’un yanağındaki yaşı sildim. Ulaş alaycı tavrıyla, “Neymiş aklında ki planın? Zeki kız.” Ulaş’a sırıtarak cevap verdim.
“Zamanı gelince öğreneceksin.”
“Kusura bakma ama senin aklın da ki plan yüzünden kalan 30 günümü beklemekle feda edemem.” Başımı hafifçe yana eğerek ona gülümsedim.
“Sen ne istiyorsan yap. Kendi planın da başarılar dilerim.” Başımı kaldırım ciddi ifademe büründüm. “Şimdi. Eğer yaşamak istiyorsanız benim yanımda olun ama kendinizin çaresine bakacaksanız, Ulaş gibi kafanıza göre takılın. Bunu son kere soracağım. Beni seçerseniz ben ölmeden sizin ölmenize izin vermem. Ha, seçmezseniz umrumda olmazsınız. Seçim sizin. Ve mümkünse şuan cevap verin.” Yağmur, Beliz ve Barış hiç düşünmeden benim yanıma geldiler. Araf’ta yanıma gelince Kutay ve Ulaş’a döndüm.
“Cevabınız?” Kutay da başını sallayarak yanıma geldi. Ulaş giden Kutay’ın arkasından,
“Dostum, bir kızın lider olmasını kabul edecek misin? Ciddi olamazsın!” Ulaş’a yaklaşarak göğsünü avcumun içiyle ittirdim. Yerinde sendeleyen çocuk benim ne yapmaya çalıştığmı anlamaya çalışıyordu. “Sana kızları küçük görmemen ile ilgili ufak bir ders verdiğimi hatırlıyorum. Yoksa yanılıyor muyum? Dediğim gibi bizim yanımızda değilsen, sen bilirsin.”
Arkamda duran tayfaya dönüp gülümsemeye çalıştım. “Sizi buradan çıkaracağım. Varlığımın üzerine yemin ediyorum.” Yağmur bana sarıldı. Ağlamaklı bir sesle, “Aslı, sen yemin ettin.” Ulaş’ın alaycı sesinden yine bir şey kaybetmemişti. “Yani? Yemin etmişse ne olmuş?” Yağmur benden ayrılıp Ulaş’a baktı.
“Aslı eğer yemin ettiyse hiç bir yemini bozmaz.” Yağmur’dan uzaklaşıp, “Bozacağım bir yemini etmem. ” Ulaş’a son bir kez bakıp, “Tercihini verdiysen herkes dağılabilir.” Ben arkamı dönüp yatağıma gidecekken Ulaş kolumu tutup beni kendisine döndürdü. Kolumu tutan elinden kurtulup aramıza üç adımlık mesafe ekledim. Ulaş gözlerime bakarak,
“Bende sizinleyim.” Omuz silkerek yatağıma giderken,
“Tamam...” dedim.
Ben yatağıma dinlenmek için uzanmıştım ki bizimkiler bir saniye bile beklemeden başımda toplandılar. Hepsi sinirli bakışlarını bana dikmişti. Sadece Kutay ve Barış normal bakıyordu. Kutay bana baktıkça yanaklarımdan gelen sıcaklığı hissettim. Kalbimin atışı hızlandığı için sinirlenmiştim. “Ne bakıyorsunuz be?” Ulaş,
“Sen lidersin ve buradan çıkmak için bir şeyler yapmalıyız.” Kutay bana bakmaya devam ettiği için derin nefes alıp gözlerimi kapattım. Gözlerimi açmadan konuşmaya başladım. “Buraya neden geldiğimizi öğrenmeliyiz.”
Ulaş’ın gülen sesi kulaklarımı doldurdu. “Yatarak nasıl öğreneceğiz? Zeki kız.” Gözlerimi hızlıca açıp Ulaş’a bakıp gözlerimi yine kapadım.
“İç güdülerime inanıyorum. En fazla bir dakika sonra birileri gelecek ve konuşma yapacak.” Araf, “Nasıl?” Konuşmak yerine açılan büyük metal kapıyı gösterdim. Gözlerimi açıp yatağımda doğrulunca Kutay’ın şakınlıkla bana baktığını hissettim ama ben ona bakmadım. Ona bakınca vicudumun verdiği tepkilerden hiç hoşlanmıyordum.
“Bu- bunu nasıl tahmin ettin?” Sorduğu soruya gözlerine bakarak cevapladım. “Ayak seslerinden.”
Kutay bana şaşkınlıkla bakmaya devam ederken ben ayağa kalkıp gelen adamlara baktım. En önde muhtemelen benden küçük bir çocuk vardı. İri, kaslı viducu nefes kesiyordu. Kahverengi gözleri ve saçları ona ayrı bir hava katıyordu. Ben çocuğa bakmaya devam ederken çocuğun gözleri beni buldu. Ona bakmayı kesmedim. O da bana bakıyordu. Benim hissettiklerimi acaba o da hissediyor muydu? Ne kadar bilmiyorum ama epeyce birbirimize baktık. Onu tanıyor olabilir miydim? İçim de bir şeyler kıpırdanmaya başladı. Bu etkilenme veya hoşlanma değildi. Beni düşüncelerimin arasından ayıran sesle Yavuz’a döndüm. Yavuz konuşuyordu.
“Günde sadece bir öğün yemek yiyeceksiniz. Belirli kurallar var ve bu kurallara uymayanlar ölür. Üstünüzde ki numaralar ölüm günleriniz. Gününüz gelene kadar eğlenmeye çalışın. Bir birinize istediğinizi yapabilirsiniz ama eğer karşıda ki kişi ölürse öldüren kişinin günü gelmeden ölür. ”
Yavuz konuşup kenara çekilince önde duran çocuk bize bir iki adım yaklaştı. Gözleri beni bulunca bir işaret verdi ve iki adam bana doğru gelmeye başladılar. Herkes kenara çekildi ama bizimkiler beni korumak için bana yaklaştılar. Onlara gerek olmadığı için bana gelen adamlara doğru yürüdüm. Adamlar kollarımı tutmaya çalışınca onlardan kurtulup sağdaki adamın yüzüne yumruğumu geçirdim. Soldaki adam bileğimi tutunca tutan bileğini sol elimle tutup büktüm. Adam kırılan bileğinden dolayı kolunu benden kurtarıp geri geri yürüdü.
Sağdaki adamın yüzüme gelen yumruğuyla dengemi kaybettim. Tekmesiyle yere savruldum. Bizimkiler yardıma ihityacımın olduğunu düşünüp onlara karşı geleceklerdi ama ben onları durdurdum. Ceza alacaksam onları buna bulaştırmak istemiyordum. “Kutay! Gelmeyin! Yara almanıza izin vermeyeceğim!” Çevip bir haraketle ayağa kalkıp adamın üstüne atladım. Adam dayanıklı olduğu için bayıltmam zor olmuştu ama başarmıştım. Öbür adam kırılan bileğiyle bana vurunca güldüm.
“Sağlam eline vurmalısın.” Sağlam eliyle vurmaya çalışınca onu da kırdım. Adam acıyla haykırırken az önce beni çağıran adam yanıma geldi. Arkasında da beş tane adam vardı. Şimdi yardıma ihtiyacım olabilir. Adam bana bakarken duygu değişimini anlamıştım. O da benim gibi hissediyor olmalıydı. Elini sıkmak için bana uzattı.
“Ben Eren.” Çocukla göz temasımı kesmeden uzattığı eli sıktım. “Aslı.” Elimi çektiğimde Yavuz’un sesiyle ikimiz de ona döndük.
“İkisinin arasında ki çekimi tek ben mi fark ediyorum? Siz kardeş felan olabilir misiniz?” Yutkunarak Eren’e bakrım. O da aynı şekilde bana bakınca kaşlarımı çatarak bir kaç adım geriledim. “Ne istiyorsunuz bizden?” Çocuk dalmış olacakki ben konuşunca kendine geldi. Bir kaç kez öksürüp,
“Sen 50 numarasın. Yani en son ölecek sensin.” Ölmek kelimesini zorlanarak söylemişti. Devam etti. “Tunç Bey seni görecek.” Yağmur arkamdan gitmemem gerektiğiyle ilgili şeyler söylemeye başlayınca arkama dönüp bizimkelere tek tek baktım. “Sizi buradan çıkaracağıma yemin ettim. Benim için endişelenmeyin. Ne olursa olsun geleceğim.” Bakışlarım Kutay da durdu. Kutay benim için gerçekten endişeleniyor olmalıydı. Gözlerinden okunuyordu. Kutay’a bakıp son kez konuştum.
“Merak etmeyin. Geleceğim dediysem geleceğimdir.” Daha fazla oyalanmadan Eren’in peşinden odadan çıktık. Her yerin karanlık olması hiç bir şey görememe sebep oluyordu. Bir odaya girdiğimizde ışıklar açıldı. Burası kaliteli erkek parfümü kokuyordu. Etrafa baktığımda sadece üçlü siyah koltuk ve karşısında ikili siyah koltuk gördüm. Eren eliyle üçlü siyah koltuğu gösterdi. “Otur.”
Dediğini yapıp üçlü siyah koltuğa oturdum. Işıklar kapandı. Ben her ihtimale karşı hazırlıklıydım. Işıklar açılınca karışımda bir adam oturuyordu. Siyah gözleri ve Siyah saçları vardı. Bu… Bu Tunç… Sertçe yutkunup adama bakmaya devam ettim. Tunç ellerini esnesinde birleştirip arkasına yaslandı.
“Seni kameralardan gördüm. Bir kıza göre çok iyi dövüşüyorsun. Eğer mavi gözlü olmasaydın seni kesinlikle kendi adamlarımdan yapardım. Ama maalesef ki mavi gözlülerin yaşamasına izin vermediğim gibi sana da izin veremem. Tıpkı sizden önceki elli kişi gibi.” Ben ona bakarken eliyle Eren’i çağırdı. Eren bir kaç adım da koltuğa yaklaşıp durdu. Tunç eliyle Eren’i gösterdi.
“Bu benim en iyi adamım. Onu ilk gördüğünde ki bakışların dikkatimi çekti. Ondan etkilendin mi?”
“Hayır.” Sesim çok soğuk çıkıyordu. Adam bana doğru eğilip,
“Adın nedir?” Soğuk tavrımı korurken,
“Aslı Sancak.” Tunç ismimi duyunca yüzü değişti. Önce bana daha sonra Eren’e baktı. Korkmuş gözüküyordu. Ya da şaşırmış. Daha sonrasın da sertçe yutkunup Eren’e döndü.
“Aslı’yı götür.” Eren başıyla onaylayıp kalkmam için beni beklerken ben kalkmadım. Tunç neden kalkmadığımı merak ederken ben Tunç’a bakmaya devam ediyordum. “Neden mavi gözlülerden nefret ediyorsun?” Eren de bilmiyor olmalı ki merak dolu bakışlarını Tunç’a dikmişti. Tunç söylemek ve söylememek arasında kalmıştı. Konuşmaya karar verdi. “Bu seni ilgilendirmez. Şimdi gözümün önünden kaybol!” Konuşurken tedirgin bakışları sürekli Eren’i buluyordu. Eren’in kimlerden olduğuyla alakalı merakım daha da çoğalmıştı. Ayağa kalkarak Eren’e döndüm.
“Soy ismini öğrenebilir miyim?” Çocuk böyle bir soru beklemiyor olmalı ki Tunç’a baktı. Ben gözlerimi ondan ayırmazken o Tunç’a bakıyordu. Sonun da bana bakarak,
“Bilmiyorum.” Çocuk da benim gibi şaşırmış gözüküyordu.
“Soy ismini nasıl bilmiyorsun?” Tunç, Eren cevap vermeden bağırdı.
“Kes sesini! Eren onu diğerlerinin yanına götür.” Bu kadar sinirlenmesi bir şey sakladığının anlamına geliyordu.
Eren’le odadan çıkınca karanlık koridorda yürümeye başladık. Metal kapıyı açmadan Eren’in kolundan tutup kendime döndürdüm.
“Soy ismin ne?” Çocuk elimden kurtulmak yerine bana baktı.
“Soy ismimi bilmiyorum. Ben daha yeni doğunca Tunç beni bulmuş. Gerçek anne ve babamı da bilmiyorum.”
“Bunu sormak hiç aklına gelmedi mi?” Başını olumsuz anlamda salladı. Ona hissetiğim şeyden bahsetmenin işe yarayacağını düşündüm. “Beni görünce bir şeyler hissettin mi?” Çocuk gözlerini açarak,
“Evet, sen de mi öyle hissettin?” Düşünceli bir şekilde başımı salladım.
“Seni tanıyormuşum gibi bir şeydi. Yani nasıl söylesem.. Anlatmam için doğru kelimeyi bulamıyorum.” dedi. Elimi kolundan çekip omzuna koydum.
“Bu normal bir şey değil. Sen Tunç’a sormalısın. Eğer kayda değer bir sonuç bulursan bana söyle. Bundan bir şey çıkacak gibi duruyor.”dedim. Eliyle metal kapıyı açarken,
“Pekala… İçeri gir ve gerekmedikçe birilerini dövme.” dediğinde dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Eren’e bakmadan metal kapılardan içeri girdim... |
0% |