Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@caylakokuryt

5. BÖLÜM

 

“O gün evi terk edip kaçmıştım...” Bugün yine Yavuz’la konuşuyordum. Kendisi çok boş konuşsada onu dinliyormuş gibi yapıyordum. O bana anlatmaya devam ederken bizimkilere baktım. Kutay’lar benim yatağımda oturmuş konuşuyorlardı ama yanların da Yağmur yoktu. Yağmur’un yatağına baktığımda yatağında yatıyordu. Bugün on ikinci gündü. Ve biz uyuyunca 12 numaralı yaşlı kadın ölecekti. Şuan da o kadın yere yatağının beyaz pikesini sermiş secde ediyordu. Bütün gün boyunca ağlayan teyze buraya geldiğimizden beri namaz kılıyordu. Teyze’nin adı Kadriye’ydi. Ona bakmayı kesip Yağmur’a döndüm.

 

Bacaklarını üst üste atmış kollarını ensesinde birleştirmiş yatıyordu. Bu aralar çok sessiz ve dalgındı. Bunun nedenini sormanın zamanı gelmişti artık. Yavuz’un adımı söylemesiyle ona döndüm.

 

“Beni dinliyor musun?” diye sorduğunda Yavuz’a dönüp konuştum.

 

“Evet.” Çocuk gözlerini kısarak bana bakmaya devam etti.

 

“En son ne dediğimi söyle o zaman.” En son ne dediğini bilmediğim için hızlıca konuyu değiştirdim.

 

“Yavuz, seninle önemli bir konu hakkında konuşmalıyım.” Saf çocuk konuyu değiştirdiğimi anlamadan merak dolu bakışlarla bana bakmaya devam etti. Kutay’lar bize baktığı için Yavuz’un kolunu tutup onlardan uzaklaştırdım. Kutay neden bu kadar sinirli bakıyor? Kutay benimle Yavuz’u tutan elimin arasında bakışları gidip geliyordu. Hemen önüme Yavuz’u alıp Kutay’ın beni görmesini engelledim. Kutay dudak okuyabiliyordu. Ben onlara planımı zaten kendi ağzımla anlatacaktım. Şuan öğrenmesini istemiyordum. Yavuz,

 

“Önemli konu nedir?” diye sorunca hızlıca bitsin diye hızlı hızlı konuşmaya başladım.

 

“Ölmek istemiyorum. Ve arkadaşlarımın da ölmesini istemiyorum. Lütfen… Bize yardımcı ol.” Bunu beklemiyor olmalı ki bir şey söyleyemedi. Beş dakika kadar sadece yüzüme baktı. Sonun da konuşmaya başladı.

 

“Bunu nasıl yapabilirim ki?”

 

“Söylersem yapar mısın?” Başını olumlu anlamda sallayınca heyecandan yerim de duramıyordum.

 

“Bugün adamlar 12 numaralıyı öldürdükten sonra kapıları açacaksın. Ve bizde arkadaşlarımla çıkacağız.” Yavuz biraz düşündükten sonra, “Önünüze adamlar çıkarsa ne yapacaksınız?” “Sen bize bır kaç bıçak bulsan yeterli.” “Pekala… O zaman akşama hazır olun. Ben dikkat çekmemek için birazdan çıkarım. Geldiğimde yanıma gelip bıçakları alırsın.” Kabul edeceğini kiç düşünmüyordum. O anın mutluluğuyla kendimde olmadan kollarımı boynuna dolayıp ona sarıldım. Evet, ben yani Aslı Sancak kendi isteğimle birine sarılmıştım.

 

Yavuz şaşırmasını hızla atlayıp sarılmama karşılık verdi. Biraz sarıldıktan sonra hemen ondan ayrıldım. Gözümün önüne düşen bir kaç saç telini umursamadan üstten Yavuz’a baktım. Ellerim kendiliğinden hava da sallanırken,

 

“Kusura bakma. Bir an kabul edince kendimi tutamadım. ” Ben çok değişmiştim. On günde bu kadar değişebileceğimi hiç düşünmemiştim. Gülerek gözümün önündeki bir kaç uzun siyah saç tutamımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. “Sorun değil.” dedi. Hemen aramıza bir kaç adım mesafe koydum. Kutay’lara da anlatmam gerektiğini Yavuz’a söyledim. Hızlı adımlarla Yavuz’dan uzaklaşıp yatağımda oturan arkadaşlarımın yanına gittim.

Kutay da dahil hepsi ölümcül bakışlarını bana dikmişti. Onların bakışlarının nedenini anlamıyormuş gibi yapıp yatağımda boş bulduğum yere oturdum. Ben bağdaş kurarken bile hepsi bana bakmaya devam ediyordu. Kimse konuşmayınca Kutay’ın hafif sinirli sesi sessizliğe son verdi.

 

“Aslı o çocuktan ne buluyorsun bilmiyorum ama o bizim karşı cephemizden. Bizimle konuşmuyorsun ama o çocukla konuşuyorsun. Ve sarılıyorsun. Senin tercihin sana karışamayız ama...” Konuşmaya devam ettikçe daha fazla sinirlendiğini fark edince lafını kestim.

 

“Yanlış anlaşılma oldu. Yavuz bize yardım edecek.” Yavuz’un durduğu yere baktım. Bıçakları almak için gitmişti. Kutay ne dediğimi anlamaya çalışıyordu. Daha açıklayıcı konuşmaya çalıştım. “Şimdi size her şeyi anlatacağım. Anlamayan olursa anlayanlara sorsun. Öncelikle Yavuz bize korunmak için bıçak...”

 

Herşeyi kısa bir sürede anlattım. Konuşmam bitince Kutay,

 

“Ya başarısız olursak?” diye sordu. Hazır cevaplarımdan birini verdim.

 

“Bu daha birinci planım. Eğer kaçamazsak başka bir gün farklı yöntemlerle kaçmaya çalışacağız.” Barış ağlamaklı sesiyle,

 

“Ya birimiz ölürsek.” Araf elini Barış’ın omzuna koyup,

 

“Ben seni korurum.” Ben cevap verdim.

 

“Bizi öldüremezler. Tunç buna izin vermez.” Ve devam ettim.

 

“Yavuz kaç tane bıçak bulabilir bilmiyorum ama ikişerli grup olcağız. Biri birini koruyacak. Araf sen Barış’ı, Ulaş sen de Yağmur’u, Kutay sen de Beliz’i.” Kutay eliyle beni göstererek,

 

“Seni kim koruyacak Aslı?” Dalga mı geçiyorsun? Der gibi bakarken,

 

“Ben en önde hepinizi koruyacağım. Yardıma ihtiyacım olacaktır. ” Ulaş alayla gülerek,

 

“Dua edelim de adamlara karşılaşmadan kaçalım.” Onlara cevap vermeden yatağın da yatan Yağmur’un yanına gittim. Yatağın yanında ayakta dikilirken beni göremeyecek kadar dalgındı. Yağmur’u elimle dürtüp bana bakmasını sağladım. Yağmur beni görünce yatağında doğrulduğunda bende yanına oturdum.

 

“Neden bu kadar dalgınsın Yağmur?”

 

“Hiç...” Omuz silkerek cevap verdi. Elimle kendimi göstererek,

 

“Ben aptal gibi mi duruyorum?” Devam ettim. “Ne olduğunu söyler misin?” Yağmur zorlanarak konuşmaya başladı. “Yani… Aslı ben galiba biraz Ulaş’tan hoşlanıyorum. ” Cevap vermeden yüzüne bakmaya devam ettim. “Yani nasıl desem… Gülüşü hoşuma gidiyor. Alaycı tavrı beni kendine çekiyor. Evet, o benden hoşlanıyor gibi durmuyor ama ne biliyim… Onun o odunsu kokusunu alınca sanki başka bir boyuta geçiyorum. ” Sakince Yağmur’a seslendim. “Yağmur.” “O bana bakınca sanki kendimi...” “Yağmur!”

 

Susması için kolunu tutup onu sarstım ama beni duymuş gibi gözükmüyordu. Anlatmaya devam etti.

 

“Göz göze geldiğimiz anda bana gülümsüyor ve terlemeye başlıyorum.” Bir kez daha seslendim. “Kokusu huzur veriyor. Beni rahat-” Artık bu konuşma canımı sıkmıştı. Bir şeylerin farkına varması için iki kolunu tutup onu sertçe sarstım. “Yağmur!” En sonunda susup bana baktı.“Noldu, Aslı?” Ellerimi kolundan çekip,

 

“Ne ara bu kadar aşık oldun?” Yağmur komik bir şey söylemişim gibi gülmeye başladı.

 

“Ben aşık olmadım Aslı. Sadece birazcık ondan hoşlanıyorum… Birazcıktan fazla olabilir...” Korkuyla yüzüme baktı. Başını eğip iç çekti. “Galiba sen haklısın Aslı.” Omuzlarından tutup onu kendime çektim. Ona sarılınca şaşırarak bana karşılık verdi. Sarılırken,

 

“Aslı sen neden bana sarılıyorsun?” Ondan ayrılınca omuz silktim.

 

“İyi hisset diye.” Yağmur sırıtarak,

 

“Eee, Kutay ne oldu, huysuz?”

 

“Bir şey olduğu falan yok ve olmayacakta, esmer kız.” Yağmur bu seferde somurtmaya başladı.

 

“Neden? Ve ben esmer değilim. Bana şöyle seslenmekten vazgeç.” Konuşmayı sonlandırmak için ayağa kalktım.

 

“Bu akşam kaçacağız. Ulaş’lara sor sana anlatırlar. Sonra dinlenmek için yatın. Zorlu bir akşam olacak.” Yağmur başıyla onaylayıp benimle beraber yatağımda oturan Kutay’lara doğru yürümeye başladık. Zaten yataklarımızın arasında sadece Beliz’in yatağı vardı. Uzakta olmadığı için hemen benim yatağıma varmıştık. Yatağıma uzanamazdım çünkü Kutay ve Ulaş oturuyordu. Araf ve Beliz ise kendi yataklarında oturuyordu. Maalesefki benim yatağım ortada olduğu için hep burada toplanıyorlardı. Yatağımdaki boş yere oturup,

 

“Ulaş sen Yağmur’a bu akşam için yaptığımız planı anlatırsın. Herkes dinlensin ve yatağımdan kalkın.” Özellikle Ulaş’tan istemiştim. Yağmur’un yanakları yavaşça kızarmaya başlıyınca Ulaş şaşıracağım bir haraket yaptı. İtiraz etmeden kabul etti ve Yağmur’la yanımızdan ayrıldılar. Neden acaba…

 

Kutay da yatağımdan kalkınca rahatsız yatağıma uzandım.

 

 

***

 

 

“Sadece üç tane bıçağımız var. İkisi büyük. Küçüğü ben alıyorum. Kutay ve Araf sizde diğerlerini alın.” Az önce 12 numaralı Kadriye teyze ölmüştü. Yavuz kapıları açmak için kameralardan benim haraketimi bekliyordu. Ulaş yine itiraz etmek için hazırlanmıştı.

 

“Neden ben bıçak alamıyorum acaba?” Ona cevap vermek yerine bıçakları vermeye başladım. Kendi bıçağımı da aldıktan sonra çorabımın içine Yavuz’dan rica ettiğim bıçağı yerleştirdim. Ulaş çorabıma koyduğum ikinci bıçağa bakıp mızmızlanmaya devam etti.

 

“Ben kendimi neyle koruyacağım? Sen de neden iki tane bıçak var?” Çorabımdaki bıçağı düzeltirken Ulaş’a cevap verdim.

 

“Ben seni korurum.” Ayağa kalkıp bizimkilere döndüm. “ Ulaş ve Yağmur’u ben koruyacağım. Ulaş da artık yumrukla bir şeyler yapar. Kutay, dediğim gibi sen Beliz’i kollayacaksın. Araf sen de Barış’ı. Anlaşılmayan bir şey yoksa gidelim.” Herkes onayladığında kameralara elimi salladım. Kapının önünde duran korumalar olmadığı bu on beş dakika içinde çıkmamaız gerekiyordu. Bu on beş dakika içinde korumalar nöbet değiştiriyorlardı. Metal kapılar açılınca Yavuz içeri girdi. Hızlı adımlarla Yavuz’un yanına gittik.

 

 

 

“Dikkatli ol, Aslı.” Yavuz’un söylediğinin karşılında herkes ona ters ters bakınca lafını düzeltti. “Demek istediğim; dikkatlı olun. Hepiniz.” Kapıdan geçmeden Yavuz’un kulağına,

 

“On dakika içinde kaçtığımızın haberini almazsan bizi bul.” dediğimde başıyla onayladı. Metal kapıdan hızlı adımlarla çıktık. Ben en öndeydim. Arkamdan Ulaş ve Yağmur geliyordu. Onların arkasında Kutay ve Beliz. Barış Araf’ın arkasında korkak adımlar atarak geliyordu. Karanlık koridorda yürümeye başladık. Sessizliği bozan Ulaş oldu.

 

“Ben nasıl korunacağım, Zeki kız? Nereye gittiğimizi bile bilmiyorken ne kaçmasından bahsediyoruz ya!?” Ulaş şikayet etmeye devam ediyordu ama ben Yavuz’un anlattığı kapıyı bulmak için adımlarımı sayıyordum. Ulaş sırtıma dokununca saydığım sayıyı unuttum. Yüzlerimiz karanlıktan dolayı görünmüyordu. Sinirle Ulaş’a döndüm.

 

“Ne var ne!?” Sesim biraz yüksek çıkmış olmalı ki sesim yankılanmıştı. Ulaş telaşla,

 

“Ne bağırıyorsun ya!” diye bağırdığında yüzünün ortasına yumruğumu indirmemek için kendimi zor tuttum. Şunun şurasında sadece yedi dakikamız kalmıştı. Öfke saçarak konuşmaya devam ettim.

 

“İki dakika susmayı becerseydin senin yüzünden adımlarımı saydığım sayıyı unutmazdım!” dediğimde pişmanlıkla çıkan sesini duydum.

 

“Ben bilmiyordum. Özür dilerim...” Ulaş’ın bir hatası canımıza mal olabilirdi. Öfkemden yerimde titremeye başladığımda dizlerimin üstüne düştüm. Şuan kalkıp devam etmeliydik ama her türlü yakalanacaktık. Saçlarım iki yandan yüzüme dökülürken kendimi toparlamaya çalıştım. Günlerdir düşündüğüm planım bir hata yüzünden mahvolmuştu. Çocukların hepsinin beni izlediğini tahmin etmek zor değildi. Ayak seslerinden birinin önüme gelip düz çöktüğünü hissettim. Çenemi kavrayan el başımı kaldırdı. Karanlıktan kim olduğunu görmesemde okyanusvari kokusundan tanımıştım. Karanlıkta bile gözleri ne kadar güzel parlıyordu…

 

“Devam etmeliyiz, Aslı. Kalk ve bizi yanlız bırakma.” Elini çenemden çekip beni ayağa kaldırdı. Ayağa kalkıp hiçbirine bir şey demeden yürümeye başladım. Kutay yüzünden terleyen yüzüme elimi yelpaze gibi salladım. Nereye mi gidiyordum? Bilmiyorum… Burası beni doldurmuştu. Yirmi yıldır kendimi tutabilen, duygularını belli etmeyen ben, bu son yaşadıklarımdan dolayı fazla duygusal ve güçsüzleşmiştim. Bedenen değil. Ruhen güçsüz olduğumu hissediyordum.

 

Çok fazla yürüyemeden en az on kişilik ayak seslerini işittim. Ben durunca çocuklarda durmuştu. Ne olduğunu anladığım gibi arkamdaki Ulaş’a dokundum. O da çocuklara dokununca hazırda bekledik. Elimdeki bıçağı sıkıca kavradım. Şimdi başlıyoruz…

 

Adamlarla karşı karşıya gelince adamlar silahlarını ellerine aldılar. Bizi öldüremezlerdi. Tunç buna izin vermezdi ama bizi yaralayabilirlerdi. İlk darbeyi ben başlattım. Kılıcımı en öndeki adama salladım. Küçük bıçağımı tam güsüne saplayınca Barış’ın çığlığı heryeri doldurdu. Korkmuş olmalıydı ama duramazdık. Çocukların her birine ikişer kişi düşmüştü. Bıçağımı adamdan çıkarınca ellerim kandan yapış yapış olmuştu. Etrafa baktığımda Kutay Beliz’i korumaya çalışıyordu ama arkasından gelen adamı göremiyordu. Hemen Kutay’ın arkasındaki adamın boynuna bıçağımı fırlattım. Ben hiç bir zaman ıskalamam. Adamın acı dolu haykırışından sonra Kutay ona döndü. Yere yatan adama bakarken beni fark etti. Bana nasıl baktığı anlayamamıştım. Kutay bana bakmaya devam ediyordu ve az önce boğuştu adam bunu fırsat bilerek Kutay’ın üstüne atladı.

 

 

 

 

Kutay adamdan kurtulmaya çalışırken hemen adamın boynundaki bıçağı çekip aldım. Her yere fışkıran kanlar elime yüzüme bulaşmıştı. Kutay üstündeki adamı bayıltmıştı ve başka adamla debelleşiyordu. Gözlerim Yağmur’u aradı. Çocuklar yuvarlak olmuş ve ortada ben kalmıştım. Yağmur’u görünce açılmak üzere olan ağzımı kapadım. Bir kadın korumanın üstüne çıkmış yumrukluyordu. Burada o kadar çok ses vardı ki Yağmur’un kadına söylediklerini duyamıyordum.

 

Barış yere çömelmiş ağlıyordu. Adamlardan birinin onu fark ettiğini görünce Barış’ın yanına koştum. Barış’a yetişemeden adamın omzuna bıçağımı sapladım. Adam beni ittirince bıçağıda kendimle beraber çektim. Omzunu yaraladığım yere ikinci defa bıçağı geçirince arkadam yediğim tekmeyle yere savruldum. Sert ayakkabı tabanı yüzünden belim kırılmış olabilirdi.

 

Elimdeki bıçak adamın omuzunda kalmıştı. Adam yerde kanlar içinde yatarken başka bir adamın tekmesiyle yere savrulmuştum. Ellerimden destek alıp ayağa kalktım. Bana tekme atan adam için çorabıma sıkıştırdığım bıçağı çıkarttım. Hemen bıçağımı adamın nefes borusuna iki kere sapladığımda yüzüme fışkıran kanlar ağzıma doğru akıyordu.

 

Adam haraketsizce yere düşünce Beliz’in acı dolu haykırışı beni yerimden sıçratmıştı. Omuzundan vurulan Beliz Kutay’a sarılmış düşmemeye çalışıyordu. Ama kanamıyordu. Tahmin ettiğim gibi kurşunlar sadece bayıltmaya yarıyordu. Kutay onu tutamıyor adama bıçağını sallıyordu. Ona yardıma gidecekken Ulaş’ın yumruğu yüzüme geldi. Ulaş yine yapmıştı yapacağını. Ulaş’ın kolundan tutup arkama çektim karşıdaki adamın burnuna kafa attım. Hızlı haraketimden dolayı sırtıma keskin bir acı saplanmıştı ama sırtımla ilgilenmemeye çalıştım. Ulaş’ın varlığının gittiğini hissedince hızlıca arkama döndüm. Ama ne olduğunu göremeden kafama inen silahın tabanı başımı döndürdü.

 

Gözlerimi zar zor kırpıştırarak arkamdaki adamın gözüne bıçağımı fırlattım. Bıçağı yerinden çektiğimde bıçağın üstündeki damarlar midemi bulandırmıştı. Bıçağı üstüme silip Ulaş’ı aradım. Araf elindeki bıçağı sallıyordu ama hiç bir işe yaramıyordu.

 

Araf’ın arkasında baygın bir şekilde yatan Ulaş ve Yağmur hızla haraket etmeme neden olmuştu. Yanlarına giderken yerdeki cesed yüzünden yere düştüm. Ayağa kalktığımda kaygan kan beni yine yere düşürdü. Ayağa kalkmakla zaman kaybetmek yerine Araf’a silahını sıkmak için doğrutan adamın kulağının biraz altına bıçağımı fırlattım. Tam isabet ettiğinde Kutay Beliz’in üstüne düşmüş bir halde yerde baygın yatıyordu. Herkes tek tek azalıyordu.

 

Barış’ında bayıldığını görünce heryer kırmızı ışıkla doldu. Alarmın sesinden dolayı herkes bir kaç saniyelik durmuştu. Yavuz yapmıştı ama artık çok geçti… Araf’a gelen kurşunu anlayınca Araf’ın önüne atlayıp kendimi sper ettim. Kurşun karnıma girince saniyesin de kendimi Araf’ın kollarında buldum. Ama Araf’ta vurulmuş olmalı ki sırtım sert ve aynı zamanda yumuşak zemine çarpmıştı...

Loading...
0%