@caylakokuryt
|
6. BÖLÜM
Gözlerimi açacaktım fakat fazla ışıktan dolayı yüzümü buruşturdum. Gözlerimi sonunda açtığımda sandalye de oturuyordum. Sıkıca bağlanmış ellerimden yanı sıra ayaklarım ve belimden kalın bir halatla sandalyeye sabitlenmiştim. Yanlarımda çocuklarında aynı benim gibi bağlanmıştı. Sağım da Barış, solum da ise Beliz vardı. Hiç birimiz yaralanmamıştık. Barış’ın hıçkırık sesi geldiğinde yine içim acıdı ama belli etmedim. Barış ve Beliz hariç öbür çocukları göremiyordum. Hepimiz düz bir şekilde yan yana dizilmiştik. Ağzımız bir bez parçasıyla bağlıydı. Odada sadece Barış ve Beliz’in hıçkırık sesiyle birlikte erkeklerin çıkmak için çırpınışlarının sesi vardı. Ben hiç zorlamadan öylece duruyordum.
Ardından çenemi oynatarak bez parçasını düşürmüştüm. Zor olmuştu ama çenemi sağa sola sallayarak çıkarmıştım. Hemen çocuklara seslendim.
“Hey! Herkes iyi mi? Çenizi oynatın! Bir şeyler yapın ağzınızı açın!” dediğimde Barış ve Beliz de dahil ağızlarını açmaya çalıştılar. Bize burada ne yapacaklardı bilmiyordum. İlk ses Araf’tan geldi.
“Aslı! İyi misiniz? Kutay! Uyan...” Kutay uyuyor muydu?
Herkes tek tek ağızlarını açıp iyi olduğunu söyledi. Bir Barış açamamıştı. Hiç kimse yaralanmamıştı. Bu beni bir nebze rahatlatmıştı. Sonunda Kutay’ın sesini duyunca ellerimizi çözmek için gözlerimle keskin bir şeyler aramaya başladım. Ama daha aramaya başlayamadan karşımızdaki kapı sertçe açılıp ondan fazla siyah giyimli adamlar girdi. Ağızlarımız açık olduğunu pek önemsememişlerdi.
Adamlar içeri doluşunca Yavuz ve Eren de girdi ve arkasından ruh hastası, piskopat (artık ne olarak hitap edilirse…) Tunç girdi. Tunç içeri girdiğinde erkekler bağırıp çağırırken kızlar ağlıyordu. Ben ise kısık gözlerimi Tunç’a dikmiş iğrenerek bakıyordum. Mavi gözlüyüz diye neden ölüyorsuz? Ne çeşit bir ruh hastası bu ya! Tunç ellerini bir birine çarpıp ovalamaya başladı.
“Evet. Bu yaptığınız suçtan ötürü sizi cezalandıracağız.” gülerek devam etti. “İlk olarak… Bu kalan günlerinizde her gün ceza çekeceksiniz. Öbürleriyle beraber… Her neyse şuanki cezanız için başınıza Eren’i bırakıyorum… Bay Bay.” Kahkaha atarak kapıyı açıp çıktı. Bu adamın ciddi sorunları vardı.
Eren yüzünde hiç bir mimik kıpırdamadan eliyle küçük bir haraket yapıp bir kaç adım geriledi. Ne! Bize yardım etmeyecek miydi? Adamlardan iki tanesi bana doğru gelince ellerimi halattan kurtarmak için çırpındım ama nafile...
Ellerindeki bıçağı gördükçe daha çok çırpınıyordum. Adamlar tam karşıma gelince çocuklardan çığlık sesleri yükseldi. Boğazımdaki yumru yutkunamama sebep oluyordu. Adamlardan biri arkama geçip saçlarıma asıldı. Yüzlerinde ne bir üzüntü yada herhangi bir bir duygunun kırıntısını bekledim ama Yavuz hariç hiçbirinin yüzünde duygu denen şeyden yoktu. Başım arkaya doğru çekildikçe boynum yırtılarcasına acıyordu. Ses çıkarmamak için çenemi sıkıyordum.Çocukların hepsi bağırıyor, çağırıyor, ağlıyordu. Ses çıkarsam da duyulmazdı. Belki de benimde ağlamam gerekiyordu ama olmuyordu. Gözlerim buna izin vermiyordu. İpin ucu benim elimde olsaydı ağlardım. Gerçekten ağlarım. Ama olmuyordu.
Boynumada gezinen bıçak beyaz tenimi kırmızıya boyuyordu. Boğazımdan akan sıcak sıvı göğsüme kadar akarken gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Çok derin değildi ama iyileşmesi uzun sürecekti. Boyunumdan çekilen bıçağın avcumun içinde hissedince ellerimi rahat bıraktım. Yumruk yaparsam veya gerdirirsem daha çok canım yanacaktı.
Ardı arkası bitmeyen acı dolu haykırışlar yavaş yavaş bitiyordu. Eren’nin sesini duydum ama saçlarıma asılan adam yüzünden göremiyordum.
“Herkes çıkabilir! Bu kadar yeterli!” dediğinde saçlarımı tutan adam saçlarımı bırakarak sertçe başımı ileri itti. Açılan yaram bu haraketten hoşlanmamıştı. Acıyla yüzüm buruşurken elimden akan sıvıyı da bir yandan hissediyordum. Adamların hepsi çıkınca Eren’in duygusuz yüzü bir anda endişeyle kaplandı. Çok iyi rol yapıyordu. Eğer o olmasaydı daha çok acı çekebilirdik.
Eren ilk benim yanıma gelip halatarı çözdü. Eren’in iyi misin? Sorusuna cevap verme tenezzülünde bulunmadan Yağmur’u çözmeye yönelmiştim. Yağmur’un durumu benden daha iyi gibi duruyordu. Sadece gözünün altı kızarmış ve dudağı kanamıştı. Bir elimle kanayan boynumu tutarken Yağmur’u çözmeye çalıştım. Eren de öbür çocukları çözüyordu. Bana göre daha hızlıydı. Halatlar çok sıkı bağlandığı için tek elimle açamıyordum. Sol elimi boynumdan çekecektim fakat elim kandan dolayı boynuma yapışmış çıkmıyordu. Elimi boynuma daha çok bastırdım. Gerektiğinden fazla kanıyordu. Tahminimden daha derindi. Lakin öbür çocukların yaraları bir kaç yumruk izlerinden ibaretti. Tunç özellikle beni zorlama ihtimali bana daha cazip gelmişti.
Fazla kan kaybettiğimi hisseddim. Ellerim buz tutmuş sağ elimle halatları çözmek için zar zor kımıldatıyordum. Yağmur halimi anlayınca bir şeyler dedi ama onu duyamayacak kadar sesi uzaktan geliyordu. Omuzumdan hissettiğim ellerle kendime geldim ve kendime engel olamadan sol elimi boyunmdan hızla çektim.
Boyunum acısından küçük bir inilti ağzımdan kaçmıştı. Kanların hızla aktığını hissederken omuzumdan kurtulduğum ellere sıkıca tutundum. Kutay durumumu anlayınca beni boş sandalyeye oturttu. Dizlerim titriyordu. Herkes sandalyelerden kalkınca Eren beni götürmek için uzandığında Kutay onu iterek omzumun altına girdi.
Eren Kutay’ın neden böyle davrandığını anlamamıştı ama umursamadan öbür omuzumun altına girdi. Artık dizlerim işlevini yitirince yere yığıldım. Evet fazla kan kaybetmiştim. Eren’in beni kucağına aldığını fark edince Kuaty’a baktım. Omzundan akan kanlardan dolayı beni o alamamıştı. Ahh, bunun ne önemi vardı...
***
Bugünün gecesinde 13 numaralı kişi ölmüştü. Artık herkes alıştığı için eskisi gibi yatağının etrafında toplanmıyordu. Yavuz’la konuşamamıştım. Gerçi konuşacak pek halim de yoktu. Uyandığımdan beri yatıyordum. Boynumdaki yara sarılmıştı. Artık sağlık görevlileri gelmiyordu. Yavuz ve Eren bizim için bir kaç parça bir şey getirmişti onları kullanıyorduk. Yutkunamayacak kadar güçsüz düşmüştüm. Su içtiğimde haraket eden boğazımdan dolayı boynumdaki yara açılıyordu. Çocukların yaraları benimkine kıyaslarsak daha iyiydi.
Çocuklar da benim gibi yatıyorlardı. Barış’ın yarası yok denecek kadar az olsada sanki bıçaklanmış gibi davranıyordu. Barış’ın gözü morarmıştı. Bunun için her saniye ağlıyor, ağlamadığı vakiti bulmak çok zordu. Ben ise acıdan dolayı gözlerim doluyor ama bir türlü gözyaşlarım akmıyordu. Kutay ve Yağmur’un durumu da iyi gibiydi.
Arada konuşmak için çocuklar yanıma geldiklerinde Ulaş hiç bana laf atmamıştı. Buradan kaçabilecek miydik bilmiyorum. Hepimizin umudu sönmüştü ama kendimi daha iyi hissedince yine deneyecektik. O günden sonra korumalar hiç bir zaman ayrılmıyorlardı. Daha sıkı güvenlik alınmıştı ve evet Yavuz yakalanmamıştı. Kutay yatağımın başında dikilince ona baktım.
“Yaran nasıl?” Konuşmak için yutkunacakken yaramın yine açıldığını hissettim. Boynumdan akan sıcaklıktan dolayı yine gözlerim dolmuştu. Kutay her saatte bir yanıma gelip iyi olup olmadığımı soruyordu ve ben aynı şuanki gibi karşılık veriyordum. Kutay aynı olduğumu görünce üzgün üzgün bana baktıktan sonra gitmeye yeltelendi. Habire benim yüzümden olan yüzündeki o ifadeyi görmek hiç hoşuma gitmiyordu. Kutay tam arkasına dönecekken elimi kaldırıp onu durdurdum. Kutay ne yapacağım beklerken yattığım yerden doğruldum. Elimi boynuma koyunca hem boynum hemde yaralı elim aynı anda acıyınca sinirlerim altüst olmuştu. Konuşmaya başladım ya da çalıştım mı demeliyim?
“İyiyim.” İyi değilim! Diyemedim.
Boynumun acısından dolayı daha fazla konuşamadım. Kutay yatağıma oturduğunda büyük metal kapılar açıldı. İçeri giren adamların ellerinde halatlar vardı. Adamlar içeri girerken Yavuz’unda girdiğini gördüm. Yavuz bağırarak bize seslendi.
“Herkes yataklarına geçsin! Zorluk çıkartmayın!” dediğinde Kutay da yatağına geçti. Neler olduğunu anlamadan yanıma adamlardan biri geldi. Ne istediğini anlamaya çalışarak yüzüne bakıyordum. Adamın sadece açık kahverengi gözleri gözüküyordu. Ağız kısmı da dahil her yeri siyahlar içindeydi. Ben otururken adam elindeki halatı kucağıma fırlatıp omuzlarımdan iterek sertçe yatağa yatırdı. Başım sert yatak yüzünden ağrıyacakken boynumdaki keskin acı başımın acısını geçmişti. Boynumdaki yaranın kanadığını anlayınca ağzımı sıkı sıkı kapadım. Boynumdaki acı daha geçmemişken adamın beni yatakta yüz üstüne döndürdü. Etraftan gelen çığlık seslerinden dolayı yanımda ki yatakta yatan Beliz’e baktım.
Elleri ve ayakları iki yana açılmış bir şekilde yatağa sabitlenmişti. Sırtına inen kemerden dolayı acı çığlıkları kulakları kanatıyordu. Boynumun acısı o kadar çok çoğalmıştı ki şuan çekeceğim acı umrumda değildi. Beliz gibi benimde ellerim ve ayaklarım yatağa sabitlenmişti. Kırmız beyaz tişortümün bel kısmı açılınca sırtıma inen kemerden dolayı yatakta haraket ettim. Boynumun kanaması haraketlerimden dolayı çoğalmıştı. Sırtıma inen üçüncü kemerle boynumdaki beyaz bezin kırmızıya dönüşünü izliyordum.
Artık ne çıkmak için çırpınıyordum ne de kafamı sert yataktan kaldırıyordum. Yavuz’un sesiyle adam bana vurmayı bırakıp metal kapılardan çıktı. Ellerimi ve ayaklarımı çözmemişti. Metal kapıların kapanma sesi gelince başımı kaldırdım. Boynumdaki kanlar hep beyaz pikeye bulaşmıştı. Başım güçsüzce yatağa düşünce boynumdaki yara kendini belli edercesine acıımaya başladı. Yine gözlerim dolmuştu.
Ellerim ve ayaklarımın çözüldüğünü hissetmiştim ama başımı kaldırmamıştım. Doğrusu kaldıramamıştım. Yavuz’un sesi ağlama seslerini bastırarak,
“Aslı! Başını kaldır!” dediğinde başımı kaldırmaya çalışmadım. Çünkü acıyacaktı ve daha fazla bu acıya dayanamıyordum. Yavuz kalkamayacağım anlamış olacakki beni kendisi kaldırdı. Beni oturturken bile boynuma bağlı olan bezden damla damla kanlar akıyordu. Gözlerim kararıyor ve sonra kendime geri dönüyodum. Etrafa bakamadığım için sadece Yavuz’un arkasındaki yatakta yatan Araf’ın ayağa kalkmış sırtıyla ilgilendiğini görebilmiştim.
Yavuz’a baktığımda yüzündeki ifade benim gibi acı çektiğini gösteriyordu. Bakışlarımı Yavuz’un ayaklarına indirdim. Artık oturamayacak kadar güçsüz düştüğüm için ellerimle yatağın kenarlarını kavradım. Yavuz’un endişeli sesi ne yapacağını bilemez haldeydi.
“Aslı! Çok kan kaybetmişsin!” Ellerini nereye koyacağını bilemez bir halde Kutay’a seslendi. “Kutay!” Neden Kutay?
Boynumdan dolayı arkamı dönemiyordum. Kafamı acıdan dolayı hiç haraket ettiremiyordum. Yavuz’un ayaklarının yanında iki çift ayak görünce,
“Aslı!” Kutay dizlerinin üstüne çökerek yüzüme baktı. “Yavuz, Aslı için bir şeyler bul!” Yavuz’un ayakları hızlıca görebildiğim yerden kaybolurken Kutay, “Acıyacak ama dayanmalısın. Seni yatıracağım.” diyerek canımı yakmamaya çalışarak beni yatağa uzandırdı. Kemerden dolayı sırtımdaki küçük sızı boynumun yanında hiç bir şey değildi. Gözlerimi sıkı sıkı kapatıp dişlerimi sıktım. Boynumdaki yapışkan yavaş yavaş kalmaya başlayınca hızla gözlerimi açtım. Bulanık bir şekilde gördüğümde Kutay yavaşça yapışkanlı bez parçasını çekerken daha çok canım yanıyordu. Ellerimle sertçe Kutay’ın ellerini boynumdan uzaklaştırdım.
Kutay, “Ne yapıyorsun Aslı?” diye sorunca ona cevap veremeyeceğim için boynumdaki yapışkanlı bezi yaralı olmayan elimle kavrayıp hızlıca çektim. Göğsüme kadar inen kanları umursamadan elimle boynumdaki kanları sanki durdurabilecekmişim gibi tutmaya çalışıyordum. Kutay tuvaletten benim için bir şey getireceğini söyleyip koşar adımlarla yanımdan uzaklaştı.
Gözlerim yine kararınca bayılacağımı anladım. Son kez Yağmur’un durumuna bakmak için gözlerimi zar zor açtım. Yağmur bana arkasın dönük bir şekilde yan yatmıştı. Uyumuş olabilirdi. Sallanan omuzlarını görünce ağladığını anlamış oldum. Yağmur… Seni buradan çıkaracağım. Bir daha ağlamana izin vermeyeceğim.. |
0% |