Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm

@cehennem_zebanisi0

İyi okumalar...


1.BÖLÜM: Korku tohumları


Yorgun bir savaşçı azimli bir savaşçıya benzer. Yorgunluğunun sebebi kazandığı savaşlar değil savaştığı azmiydi.


Savaş bir azim işidir ne kadar neticeler bizleri daha çok etkilese de nedenler de bir o kadar da etkiliyordu. Hayatın zorluğu bir kere daha yüzüne vuran savaşçı ise savaşmaya devam ediyordu.


Peki umut


Umut ta azim gibi miydi, yok olur muydu? Yoksa sonsuz bir döngünün içinde miydi?


Cevap basit;


Belirsizdi. Azim gibi değildi ama hemen tükenmezdi de umut kişiden kişiye değişirdi.


Azim bir isteğin sonucuydu, umut ise bilinmezliğin.


Bilinmezliğe karşı umut bağlamak pilotsuz bir uçağa benzerdi belki.


Ve o uçak bir gün yere çakılmayı bekliyordu. Yolcusu da bendim belki pilot olan da bendim bilemiyorum hem yok olmayı dilemek hem de var olmayı istemek kesinlikle yersizdi.


Hazerfan Ahmet çelebi bile umuduna sığınıp, azmiyle savaşıp sonunda amacına ulaşmamış mıydı zaten.


Ben ise bir ay boyunca sadece yatmıştım, ama sadece yatmak demek olmaz düşünmüştüm. Hatta bir ara sevgili kardeşim bana neden felsefe bölümü okumadığımı sordu.


İlk başta sorusu beni garipsetse de sonradan anlamıştım beni bir filozofa benzetmişti, zira bende düşüne düşüne bir filozofa dönüşeceğimi düşünmüştüm. Ama sonuçta ben bir filozof değildim, hele ki felsefe yapacak ya da çok şey düşünüp kafamın içinde bir kaos oluşturabilecek hiç değildim.


Sadece korkuyordum bana bırakılan nottan ve yazılanlardan, tehdit etmişti yazan kişi ya da kim ise bilemiyordum bir ay boyunca elimde kâğıda bakışmıştım ama bir sonuca varamamıştım.


Belki de şu an dehşet derecede korkmam hemen babamın yanına varmam hatta ağlayarak babama tehdit edildiğimi söylemem gerekti. Annem ve babam tatilden gelince söyleyecektim aslında.


Ama o yoğun işleri olduğunu savunup sonra gelmemi söylemişti üstüne eve gelince de yorgun ve kafası da dolu doluydu. Zor bir işi vardı ve son günlerde iyice işleri yoğunlaşmıştı. Bende içimden şöyle geçirmiştim eğer fakülteye gidene kadar bir tehditle daha karşılaşmaz isem babama söylemeyecektim.


Gerçekten de bu bir ay boyunca başka bir kağıtla karşılaşmamıştım. Belki de yanlışlıkla koymuşlardı bilemezdim risk almak sakıncalıydı belki korkuyordum ama babama söylesem onunda pek bir faydası olmayacaktı.


Notu bırakılan yer baya kalabalıktı kimin bıraktığını bulmak zor olacaktı hem de yoğundu işleri. Umarım tekrardan bir kağıtla daha karşılaşmazdım.


"Biliyor musunuz o deniz, güneş, tatil o kadar iyi geldi ki çok rahat ve mutluyum." Evet sevgili gizem bu tatili Maldivler de geçirmişti. Ona söylediğimiz sözlerden sonra soğuklar diyarı olan Himalayalara gideceğini pek zannetmiyorum da.


"Görüyoruz gizem baya formundasın yine." Derin'in bıkmış sesi ile birlikte gizem omuzlarını silkti.


"Ama gerçekten çok güzeldi kızlar size de kesinlikle öneririm." Deyip göz kırptı dudağındaki kırmızı ruju hafif taşmıştı bunu da neden yaptığını söylememe gerek yoktu herhalde.


"Bence Everest bize daha da çok hitap ediyor değil mi derin?" Sorum karşısında gülümsedi. "Tabi ki de öyle yoksa güneş, sıcak, havuz, kaslı erkekler asla bizim ilgimizi çekmiyor." Gülümsedim gizem sarıya yakın saçlarını geriye itti ve gülümsemeye devam etti.


"Sadece kaslı olsalar iyi derin o kadar yakışıklılar ki bir ayın ne kadar çabuk geçtiğini hala anlayamadım."


Umutsuzca kafamı salladım. Dersimiz medeni hukuktu ve en sevdiğim profesör olan deniz hoca gelecekti.


Elimle önümdeki masada ritmik sesler çıkardım. "Senin beyin uçmuş yine gizem. Söyle ne kullanıyorsun bize de bir önerin var mı?" Derin'in de en sevdiği aktivitelerden biri bu olabilirdi.


Gizem ile uğraşmak.


"Sade gazoz canım getireyim mi?" Ellerini bel boşluğuna dayayan gizem oldukça ciddi duruyordu hafiften kızarmış burnu ile bugünü tamamlayacak olması azıcık üzmüş olabilir beni.


"Senin Ken'in nerede çakma Barbie git biraz da onunla oyalan. Ya da gitme belki yanında erkek bahsi falan geçer hemen konuyu Maldivlere çekersin. Aranız bozulmasın." Bu defa gıcık bakışları bana döndü. Ne kadar arkadaş olsak ta onunla uğraşmaktan geri durmuyorduk.


Pek yakın değildik ama yine de aramız iyi gibiydi.


"Egeyle arama girmeyin kızlar. Fena olur." Düşündü ve tekrardan konuşmaya devam etti. "En azından sizin gibi sap değilim." Dedi ve bana doğru göz kırptı.


Umurumda mıydı?


Noooo.


"Orada dur ama gizem hangimiz senin gibi bir erkek görünce ağzından salya akıyor?" Gizem gözlerini kırpıştırdı. "Onlar da beni beğeniyor." Gizem güzel bir kızdı.


Hafiften sarıya çalan saçları, mavi gözleri, hafiften çıkık elmacık kemikleri ve beyaz teniyle gerçekten güzel bir kızdı. Fiziğine değinmek bile istemiyordum zayıftı, ince belliydi ve 1.70 lerde olduğunu tahmin ettiğim boyu ile felaket uyuyordu fiziği.


"Sen ve egonu buradan acilen kovuyorum bayan yürüyen ego." O ise sadece güldü ve elini alemsiniz kızlar dercesine salladı.


Kalçasını bizim masaya dayadı ve şuh bir kahkaha döküldü dudaklarından. Sanırım burada kalmaya devam edecekti.


"Benim egomun bile sizden daha güzel olduğu gerçeği." Bunu söylerken ciddi bir ifade yoktu yüzünde şayet onda kıskançlık ya da öfke kolay kolay bulunmazdı.


"Canım benim senin değil egon tırnağın bile yapma. Birde güzelim diye kaprislerine giriyorsun." Gizem yine güldü. Bu kız kolay kolay gıcık olmaz ya da öfkelenmezdi sadece morali çok bozuk olduğu anlar ortamı terk eder başkalarının yanına giderdi.


"Senin de burnun yapma değil mi?" diye sordu gizem evet şu an doğru bir noktaya parmak basmıştı.


Derin ise 1.67 boylarında hafiften kumral, dalgalı saçlara boynuna kadar kestirmişti gözleri de kuzeni gibi yemyeşil, yüzü hafiften uzun, dolgun dudaklara, aynı zamanda keskin yüz hatlarına nazaran burunu yamuktu ama bunu da önceki günlerde birkaç operasyonla halletmişti. Gerçekten güzel bir kızdı. Hafiften balık etli bir vücuda sahipti ama bu onu asla kötü göstermiyor hatta ona yakışıyordu da.


Kısacası onlar bana göre kat ve kat daha güzeldi.


"Senin gibi bende yüzüme boya yapsaydım burnumda ki kusuru kapatabilirdim ama üzgünüm ben boya yapmıyorum." Derin'in bu hayattaki en büyük laneti hassas vücutlu olmasıydı dudaklarına hafif bir ruj yüzüne hafif bir renk katınca yüzü alerji oluyordu. Bunu iki ay önce onu bir erkek ile buluşmaya gidince en acı bir şekilde öğrenmiştim.


Bayadır sürmediğini iddia etmişti ve hafiften makyaj yapmak istemişti sonuç ise hüsran ile sonuçlanmış ve yüzü yine alerji olmuştu.


Ama ne olursa olsun yüzü çok güzeldi makyaj yapmasına gerek yoktu kendi güzelliği yeterdi.


Ben ise esmer tenime her gün fondöten, maskara ve ruj üçlüsünü kullanmadan duramıyordum. O kadar güzel değildim normal standartlardaydım. Fiziğim güzeldi ama yüzüm için aynı şeyi söyleyemeyecektim.


Kafamı kapıya çevirince gördüğüm kişilerle ufak bir duraksama yaşadım ve bakışlarımı tekrardan tartışan kızlara çevirdim. Çünkü gelen Mehmet, Sinan ve aynı bölümde olduğumuz birkaç arkadaşıydı.


"Erkekler boyalı kızları sever derin." Diyen gizem ile derin usulca bir nefes alıp sabır dilenircesine kafasını kaldırdı. "Alakası bile yok erkekler kız sevemez. "Evet yine dominant bir derin ve onun erkek düşmanı kişiliği. O an içimden kuzenine beni yamamaya çalışıyorsun ve onun bana âşık olduğunu söylüyorsun da nasıl bir erkeğin bir kızı sevemeyeceğini düşündüğünü düşünebiliyorsun derin demek istedim.


Tabi bu içimde kalan cümlelerdi.


"O zaman niye kuzenin olacak hıyarla gülceyi birleştirip aralarında sevgi oluşturmayı planlıyorsun derin." Evet gizem, gizem olalı ilk defa güzel bir yere parmak basmıştı.


Kafam tekrar kapıya yöneldi en azından onlar duymamıştı konuşulanlar hakkında.


Aniden elimi masaya koyup bezmiş bir ifade takındım. "Ben gidiyorum, size iyi tartışmalar." Sonuçta konuşulanlar beni pek sarmıyor şu ki Sinan da buradayken onunla aynı yerde kalmak istemiyordum.


İçimdeki de saçma bir dürtüydü.


"Bence utandı, ya da sinirlendi." Arkamdan yine gizemin sözlerini işitince derin bir nefes aldım ve adımlarımı sınıfın çıkışına doğru ilerleyin. Sinanla şu anlık karşılaşmak istemiyordum.


Yavaş adımlarla koridorda ilerledim ve dersimiz olan kitapları alabilmek için dolabıma doğru yol aldım. Beynim bazen patlayacak kıvama geliyordu elbette ders dinlemek pek benlik değildi ama en azından beynimdeki düşünceler birkaç saatliğine durma noktasına gelebiliyordu.


Kendimi bomboş gibi hissettim.


Boş ve vasıfsız...


Sadece ortalarda dolaşan hiçbir amacı olmayan bir insan.


Aklımdaki derin düşünceleri iterek usulca cebimdeki anahtarı alarak dolabımın kilidini açtım.


İçinden ders için işe yarayacak şeyleri çıkarttım ve dolabımı tekrardan kapattım ve arkamı dönerek sırtımı dolabıma yasladım.


Bakışlarım koridoru tararken tam önümden geçip giden şahısla aniden kaşlarımı çattım.


Kendisi oldukça rahat bir şekilde sol eli cebinde önümden geçip gitmişti beni fark ettiğini düşünmüyordum. Kendisi kim miydi?


Parti günü beni belimden tutan yere düşmeme engel olan aynı zamanda belimdeki ellerini çekip yere düşmemede sebep olan kişiydi.


Böyle söyleyince de tuhaf duruyor ama kesinlikle oydu. Bizim bölümde değildi arkadaşları için geldiğine eminim. Onu hayatımda sadece birkaç kez görmüştüm.


Evet o profesör ve dekanların bile bize öve öve anlatamadığı bir öğrenciydi. Kendisi hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi


EDİM GÜÇLÜ.


Soy adı gibi güçlü müdür bilemem ama zeki olduğu belliydi. Ortalarda çok dolaşmaz arkadaşları çok olsa da o onlara uymazdı sakin bir kişiliğe sahipti, kızlarla takılmazdı ki yanında hiç kız görmemiştim gerçi ben onu kaç kere görmüştüm ki


5, 6?


Bilemiyordum sadece duyduklarımı ve gördüklerimi söyleyebilirdim. Hedefi neydi bilemiyordum tek bildiğim hukuk okuduğuydu bizim bölüme çokta uğramazdı. Arkasından dedikodu yapan kızlar vardı elbette ki onu tanımayan yoktu.


Popüler ya da serseriliği ile akıllarda kalmamış zekasıyla ön plandaymış.


Ha birde biraz da yakışıklı olabilirdi.


Belki birazdan azıcık fazlada olabilirdi sadece bir kez yakından yüzünü görmüştüm ama o da karanlığın etkisiyle pek görememiştim. Ama siması hala aklımdaydı.


Onun hakkında bildiğim bilgiler eşliğinde gözlerimi çevrede dolaştırdım dersin başlamasına daha vardı. Peşinden gitsem?


Diyen iç sesime hak veremeden edemedim çünkü nedense peşinden gitmemi isteyen bir tarafım vardı ve o tarafım biraz saçmaca düşünüyordu.


Onunla konuşmak mı istiyordum?


Ah hayır onunla değil konuşmak muhatap bile olmak istemiyordum bazen profesörlerin bizi azarlarken onu da işin içine katıp övgüyle bahsetmeleri kanıma dokunuyordu. Hele ki şu son hareketi beni iyice ona karşı çileden çıkarmıştı...


Sonuçta o hukuk fakültesindeydi.


Ben ise adalet bölümü 2 yıllık...


Adımlarım seri bir şekilde onu takip ederken içten içe gitmemeyi de istiyordum. Hem neden takip ediyordum ki karşısına çıkıp ne diyecektim?


O ise koridorun sonundaki kapıyı araladı ve dışarıya çıktı. Direk ilk katta eğitim gördüğümüz için çıkmak ya da girmek pek zaman almıyordu.


Önümde ilerlemeye devam eden kişi direk bizim bölümün çıkışına doğru ilerlemeye devam etti. Ben de tam arkasından ona nasıl seslenmek gerektiğini düşünürken o adımlarını yavaşlattı.


Ben kaşlarımı çatmış onun sırtına bakarken o usulca arkasına doğru döndü.


Hadi be onun hemen hemen 10 adım gerisinde onu dikizlerken yakalanmak pek iyi bir şey değildi.


"Sen beni mi takip ediyorsun?" Bakışları gözlerimi bulurken koyu hareleri gözlerimi neredeyse tavaf edecek gibiydi.


Usulca kaşlarını kaldırdı. Ona doğru birkaç adım daha attım. Hukuk okuyunca demek daha da çok refleksleri gelişiyordu. Yoksa onun arkasından geldiğimi nasıl anlamıştı hem bahçede sadece biz yoktuk.


"Yo ne münasebet." Evet diye çırpınan iç sesimi umursamadım ve tüm yüzünü incelemeye devam ettim.


Kaşları hafiften kalındı, bakışları sert ama aynı zamanda yumuşaktı da nasıl oluyordu anlayamamıştım, kemikli yüzü ve keskin yüz hatları ona ayrı bir hava katıyordu. Hele ki kalın kaşının tekinin ortasına attırmış olduğu çizik onu baya baya havalı yapıyordu. Burnu gerçekten bir kızı bile kıskandıracak kadar güzeldi. Alt dudağı üsttekinden daha dolgun gözüküyordu. Simsiyah saçları ise dağılmış alnına dökülüyordu. Ama o kesinlikle bir serseriden ziyade bir beyefendiye benziyordu. Hafiften çıkmış sakalları ise ona yakışmıştı evet yakışmıştı. Omuzları genişti vücudu o kadar gelişmiş değildi ama cılızda değildi.


Sapık gibi adamı izlemekten vazgeç ve bakışlarını başka yöne çevir.


İç sesimin konuşmasıyla umursamadım ve bakışlarımı gözlerine çevirdim. O ise bakışlarını gözlerimden çekmemişti. Ne beni incelemiş ne de çevresine bakmıştı.


O an içimde kendini gösteren sinire karşın hafiften kaşlarımı çattım. Hayır beni incelemiyor diye değil beni aniden bırakmasından dolayı sinirlenmiştim.


Galiba beni tanıyamamıştı da.


"Niye arkamdan geliyorsun?" Sorusu üzerine burası babanın tapulu malı mı? Diye sormamak için zor tuttum kendimi.


"Arkandan falan gelmiyorum saçmalama." Gözlerini kıstı, gözlerinin hafiften çekik olduğunu ise daha yeni fark ediyordum.


Hiçbir şey demedi ve gerisin geri ilerlemeye devam etti. Dudaklarımı dişledim ve içimden bir lanet okuyup bir kez daha seslendim.


"Niye tuttun?"


'Niye bıraktın?'


Adımları tekrar yavaşlarken tekrar kafasını benden tarafa çevirdi.


Yüzünde anlamsız bir bakış oluştu ve içinden ne kadar salak olduğumu düşündüğüne emindim. Hem onu takip etmediğimi söyleyip hem de o gidince arkasından soru yöneltiyordum.


Takip etmediğimi söylemiştim çünkü beni yanlış anlamasını istemiyordum. Sadece bu soruyu sormak için arkasından ilerliyordum.


Kesinlikle takip etmiyordum kesinlikle.


"Neyi tuttum?" Anlamsız bakışları bu defa tüm yüzümde dolaştı galiba beni tanımaya çalışıyordu.


"Beni." Dedim yüzündeki anlamsız ifade daha da büyüdü.


"Seni niye tutayım kızım, kafayı mı yedin?" evet bende bana karşı ne zaman hakaret etmeye başlayacak diye düşünmüştüm.


Birkaç adım daha attım ona doğru kollarımı göğsümde bağladım.


"Parti gecesi beni neden tutup hemen ardından mal gibi bıraktın?" Sorum ile birlikte düşünüyormuş gibi yaptı daha sonra sanki hatırlamış gibi gözleri parladı.


"Sen bırakmamı istememiş miydin bayan kızgın surat?" Aramızda geçen diyalogların saçmalığı elbette ki ortadaydı eminim ki şu an içinden onunla konuşmaya çabalayan kızlardan sanmıştı beni de. Hem yüzümün neresi sinirli ya da kızgın duruyordu ki?


"Ben rap diye beni yere bırak mı dedim sana. Madem böyle bırakacaksın tutmasaydın beni." Gelmiş burada beni son anda niye tuttu diye çocuğa hesap soruyordum.


Akli dengem sorgulanmayacak kadar yerindeydi şu an.


"Bırak demeseydin bırakmazdım." İçten içe bana cevap vermesi de tuhaf duruyordu Açıkçası bana bir açıklama bile yapacağından emin bile değildim.


"Bırak dedim ama aniden bırakmanı kast etmemiştim." Bakışları kısa bir saniye gök yüzünü buldu ve tekrar gözlerime çevirdi.


"Peki kusura bakma." Bir beyefendi gibi verdiği cevaba karşın içimde bir yerlerde ona hayranlık duyan tarafıma sus emri verdim.


Daha sonra ise tek kaşı havaya kalktı.


"Hani sen beni takip etmiyordun?" Sorusu karşısında omuz silktim.


"Takip etmiyordum arkandan geliyordum." İmalı bir bakış attı.


"Eminim ki öyledir." Gözleri hafiften kısılmıştı, yüzünde bana inanıyormuş gibi bir ifadede yoktu.


"İster inan ister inanma." Dedim tam arkamı dönmüş gidiyordum ki arkamdan tekrar sesini işittim.


"Sen gülce olmalısın. Adalet bölümü 1. Sınıf öğrencisi." Söyledikleri ile kaşlarım kendiliğinden çatılmaya başladı. Adımı nereden biliyordu? "Adımı nereden biliyorsun?" Koyu hareleri gözlerimden boynumu buldu. Bir kaç saniye orada oyalandıktan sonra tekrardan gözlerime tırmandı.


"Boynundaki kolyeden." Boynumdaki kolyenin varlığı yeni aklıma geliyormuş gibi büyük bir aydınlanma yaşadım. Kolyemin üzerinde adımın yazılı olduğu kelime vardı. Durdu ve tekrardan konuşmaya başladı.


"Deniz hoca seni bu sabah baya övüyordu." Hakkımda düşünen kişiye karşın içimden deniz hocanın beni hangi konuda övdüğünü düşünmeye başladım.


Yaklaşık iki saniye düşündüm ama övülecek bir yanım olmadığı için düşünmeyi bıraktım.


"Beni mi övüyordu?" Kendimi göstererek sorduğum soruya karşın yüzünde alaylı bir ifade oluştu. Sonra kafasını salladı.


"Evet gülce, seni övüyordu" Bazı profesörlerin başka fakültedeki bölümlere ders verdiklerini bilirdim. Deniz hocada onlardan biriydi.


"Ne dedi hakkımda?" Ona doğru birkaç adım daha attım ve tam önünde durmaya devam ettim. Şubat ayının sonlarında olduğumuz için hava hala soğuktu ceketim vardı ama pek sıcak tutmuyordu.


"Adalet bölümünden olan gülce şu an soy adını hatırlamıyorum. Adalet bölümünde birinci." Dedi ve hafiften gülümser gibi oldu. Aynı o gün beni tak diye yere bırakmadan öncede aynı bu şekilde gülmüştü. Yüzündeki o eğlenir ifade yerli yerinde dururken hafiften bana doğru eğildi. O sırada yüzünü iyice inceleme fırsatı buluyordum.


"Ama sondan birinci." Bunu demesini elbette ki bekliyordum, benim bildiğim bariz bir birinciliğim yoktu, ama deniz hocanın hakkımda söyledikleri içimde bir yerlere koymuştu.


Ne diye başkalarının yanında beni kötülemişti anlamadım. Hani aramız iyiydi deniz hocam.


Ben bu adama karşı beyefendi mi demiştim az önce?


Sözlerimi kesinlikle geri alıyordum. Bundan beyefendi falan olmazdı.


"Çok komik değil mi? Biraz daha gül." O ise bu dediklerime karşın gülümsemesini büyüttü. Hoşuna gidiyordu insanlarla uğraşmak sanırım. Kendisi hukuk profesörü olacaktı demi sonuçta.


"Komik değil fazla acınası." Boynumu hafiften büktüm.


"Sensin acınası olan ve bu karakterin." Hiç kaale almadı bile. Ben ise ona doğru iyice ilerlemiş ve bir elimi yumruk yapmıştım. Şu an beni sözleriyle rencide ettiğinin farkında değildi sanırım. İçimde fokur fokur, fokurdayan alevlere karşın gözlerimi kıstım.


"Korkma herkesin içinde söylemedi bunu, söylemezde zaten." Çokta umurumdaydı zaten şu an ne kadar rahatladım ne kadar rahatladım. Senin gibi birine söylemiş başka ne yapsın deniz hoca.


"İsterse söylesin ne yapabilirim?" bu defa o omuzlarını silkti.


"Zaten seninle konuşacaktı deniz hoca." Evet zaten beni görmese de hakkımda elinde birkaç bilgi vardı yüzümü bilse ne yazardı sanki.


"Aman aman deniz hocayla aranızdan da su sızmıyor zaten." Yüzündeki eğlenir ifade silinmezken oda bana doğru bir adım attı.


"Ne o kıskandın mı yoksa?"


Karşımdaki yürüyen hukuk olan kişiye ters bir bakış attım.


"Seni neden kıskanayım ben." O an zekamı, yakışıklılığımı hatta kaslarımı bile demesini bile beklerdim ama


"Beni değil gülce, deniz hocayı." Demesini hiç beklemezdim. Gülümsemesi daha da büyüdü. "Ha ama istersen beni de kıskanabilirsin."


Kaşlarımı istemsizce çattım ve ona cevap bile vermeden usulca arkamı döndüm. Yürüyen hukuk kitabına karşı hiçbir şey söylemeyecektim.


Ayriyeten deniz hocaya da kırgındım. O bize her zaman Edim Edim Edim derken onlara da Gülce Gülce Gülce mi demişti gerçekten.


Hem de beni rezil ederek.


"Bu arada söylemeyi unuttum. Tanıştığımıza memnun oldum gülce." Arkamı bile dönmedim oysa çoktan onun arkasından gelip onunla konuşma çabam karşısında pişmanlık duymuştum.


"Gülce kızım sabahtan beri ne diyorum ya duymuyor musun?" Evet derin tıp fakültesinden yakışıklı bir çocuğun sana çıkma teklifi ettiğini elbette ki duymadım. Bu sabah erkekler sevemez adlı cümle senin ağzından çıkmıştı değil mi derin?


"Duyuyorum derin sarsma artık şu kafamı." O ise kollarını önündeki masaya daha da çok yaydı ve yüzündeki gülümsemeyi de büyüttü.


"Gülce çocuk çok yakışıklı. Bilirsin nimet seçilmez ama Berkan'ı boş verdim bence efe daha iyi." Evet Derin'e çıkma teklifi edecek geri zekalıda efe denen çocuktu.


"Olabilir derin sende çirkin değilsin kızım bu ne ya sabahtan beri bir telaşlanmalar." Derin omuzlarını dikleştirdi ve yüzündeki gülümsemeyi silmeden aşık bakışlarını bana çevirdi.


"Yakışıklı." Yüzümü buruşturdum. Neredeyse çocuk yakışıklı diye ağlayacaktı.


"Git tuvalette zırla derin." Evet bunu diyen Mehmet gülümseyerek yanımıza oturdu. Evet aynı bölümde okuyorduk.


"Sen sus be Memo ne anlarsın." Mehmet ise bilmişçe gülümsedi. "Bak gör bu çocuktan bir bokluklar çıkmazsa bende Memo değilim." Derin kaşlarını çattı ve telefonuna eline aldı.


"Kıskanıyorsun değil mi sende kızları onun gibi etkileyemediğin için." Yüzümü buruşturdum neden her dakikasında erkek lafı geçmek zorundaydı.


"Ben ve kıskanmak öyle mi." Sonra kafasını bana çevirdi. "Söylesene gülce sence yakışıklı değil miyim?" Sorusu ile tam ağzımı açacaktım ki.


"Gülce." Tam ortadaki masada evrak işlerini halletmiş bir elinde çantasıyla bana bakan deniz hoca ile ağzımı kapattım ve bakışlarımı ona çevirdim.


"Gelir misin yanıma?" Belki de şu an edim belasını sormam için iyi bir fırsattı.


Arkadaşlarıma son bir bakış attım ve adımlarımı yavaşça deniz hocanın yanına ilerlettim.


Deniz hoca gülümseyerek eliyle kapıyı işaret etti. Bu sanırım bir konu hakkında konuşacağız anlamına geliyordu.


Deniz hoca önde ben arkada sınıf kapısına doğru ilerlerken aynı zamanda at kuyruğu yaptığı saçını düzeltti. Güzel bir kadındı deniz hanım 40'lı yaşlarının sonunda, aynı zamanda oldukça genç gösteriyordu mesela 30 yaşında deseler yine inanırdım.


Boyu benim boyumdan biraz daha uzun kavisli ve biçimli yüz hatlarının yanı sıra ince kaşlara ve ince dudaklara sahipti. Kısacası güzeldi deniz hoca.


"Nasılsın gülceciğim." Sadece iyi anlaşabildiğim hoca olan deniz hoca bile bugün gözümden ani bir düşüş yaşamıştı.


"İyiyim hocam siz nasılsınız?" Gülümsedi, kesinlikle bu kadına gülmek çok yakışıyordu.


"Bende iyiyim canım." Sonra durdu ve koridorda daha sessiz bir yere yöneldi. Tabi bende arkasından ilerliyordum.


"Senin ile bir konu konuşmak istedim gülce." Sonunda istediği yere gelmiş olmalıyız ki durdu ve gülümsedi.


"Konuşalım hocam." Sırtını duvara yasladı ve konuşmaya devam etti.


"Son zamanlar derslerinde pek bir pasifsin aklını kurcalayan bir şeyler mi var?" oysaki derslerimle ilgilenen tek profesör bu kadındı. O yüzden deniz hocaya önem verirdim. Benim yapacağıma inanırdı bana nazaran...


"Evet dikkatimi toparlamak biraz zor hocam." Gülümsedim ve devam etmesini bekledim.


"Anlıyorum canım aslında sen boş bir öğrenci değilsin gülce ben bunu sana en başından beri söylüyorum. Sonuna kadar da söylerim hala başarabilirsin. Ve sana her zaman destek olacağımı da bil." Konunun nereye varacağını bilmediğim için beklemeye devam ettim.


"Onun için olduğun yerde daha da yükselmen için sana bir öneride bulunacağım." Gözlerim kısılırken söyleyeceklerine iyice dikkat kesildim.


"Biliyorsundur hukuk fakültesinde olan bir öğrencim var edim. Çok akıllı ve vefalı bir öğrencidir kendisi seninle konuşmadan önce bu sabah onunla da konuştum. Eğer sende istersen onun sana dersler konusunda yardım etmesini isteyeceğim. Tabi rahatsız olmazsan." Duyduğum isimle yüzümü buruşturmamaya çalıştım.


"Evet hocam ona birinci olduğumu hatta sonra birinci olduğumu çok güzel izah etmişsiniz." Sözlerim gözlerinde bir boşluğa sebep oldu ve aniden kolumdan tutup beni iyice kendine çevirdi.


"Ahh inanmıyorum siz tanıştınız mı?" tanışmamış olmayı dilerdim demek istedim ama dilimi ısırdım karşımdaki bir profesördü ona saygısızlık yapamazdım.


"Evet biraz değişik oldu ama oldu tanıştık." Gözlerini derince yumdu ve açtı. "Sana ne dedi gülce bilmiyorum ama o insanlarla dalga geçecek bir öğrenci değil, eminim ki seni kırmak istememiştir ve o konuya da değindim evet. Ders durumunu anlattım ona bilmesinde fayda var diye ama emin ol bunu orada burada söyleyip seni rezil bir duruma sokacak biri değil."


Edim hakkında bu kadar emin konuşması beni biraz da olsa tedirgin etse de kafamı olumlu anlamda salladım.


"Yani siz diyorsunuz ki edim sana ders vermeye başlasın." Kafasını salladı ve gülümsedi. "Biliyorsun senin gördüğün birçok dersi oda görüyor ve zekâsı herkesi etkiliyor gülce eğer kabul edersen sana ders vermeye başlayacak bunu konu tekrarı olarak da görebilirsin canım. O sana ders vermeyi kabul etti." Tabi eğlence çıkmıştı ona da neden kabul etmesindi.


"Umarım dediğiniz gibi biridir hocam." Tekrardan gülümsedi ve omuzlarımdan tuttu.


"Güvenmezsem asla ona bu teklifi sunmazdım gülce o fakültede istediğim kıvamda bir sürü öğrenci var ama istediğim karakterde sayılı öğrenci var canım emin ol sana yardım edecektir." Kafamı olumlu anlamda salladım.


"Tamam olur o zaman yardım etmeye bu kadar meraklıysa."


Bu tepkime gülümsedi.


"Onunla da konuşacağım tekrardan boş zamanlarını sana söyler onunla öyle anlaşır planlarsınız tamam mı gülce." Derin bir nefes çektim içime.


"Tamamdır hocam."


Bana son bir bakış attıktan sonra iyi dersler dileyerek ilerlemeye başladı. Hayat gerçekten şaka gibiydi. Bu sabah benim gülce olduğumu tahmin etmesinden anlamalıydım onun bu kadar zeki olduğunu.


Benimde adımlarım yavaş yavaş kızlar lavabosunu bulurken usulca aynanın önüne geçtim ve saçlarımı sıkı bir topuz yaptım hafif kahve saçlarım omuzlarımın biraz altında bitiyordu.


Koyu kahve kocaman gözlere ve ince kaşlara sahiptim, hafiften yamuk hokka gibi bir buruna ve hafiften çıkık keskin çene hatlarının bulunduğu yüzüm yuvarlaktı.


Fiziğim ise normaldi.


Musluğun suyunu açtım ve yüzüme birkaç avuç suyu çarptım.


Lavabodan tekrar çıkarken telefonumu elime aldım. Derinden gelen Kafeteryaya gel mesajı ile telefonu tekrar kapatarak cebime attım. Adımlarım kafeteryayı bulurken derin bir nefes aldım ve aklıma gelen sığ düşünceleri bir kenara attım.


İlerdeki masalardan birinde oturan derin, Mehmet, Sinan ve Gizem ile adımlarımı onların masasına doğru ilerlettim. Gizem, derin, Mehmet ve ben aynı bölümdeydik ama Sinan mühendislik fakültesinde elektrik elektronik Mühendisliği bölümü 3. Sınıf öğrencisiydi.


Kendi arkadaşlarıyla pek takılmıyordu çoğunlukla bizimle dolaşıyordu.


Beni ilk fark eden her zamanki gibi o olmuştu hafiften gülümsedim. Oda karşılık vermişti ve bana doğru gülümsedi. Keşke diye geçirdim içimden keşke seni sevmeyi becerebilseydim. Çok güzel seviyordu Allah var ama ben ve kalbim ona büyük bir engeldi.


"Hoş geldin kız." Mehmet in sözleriyle gülümsemem iyice büyüdü. Onların yanında bende bir sandalye çektim ve oturdum.


"Hoş buldum Memo. Tartışmayı kesmişsiniz bakıyorum da." Mehmet gururla gülümsedi. "Çünkü ben birçok hıyardan daha çok yakışıklıyım." Derin omuz silkti.


"Hayır sen onun tırnağı bile olamazsın Memo." Mehmet ise tabi tabi dercesine bir bakış attı.


"Söyle Barbie sence ben mi efe mi?" Gizem Mehmet' e karşı garip bir bakış attı.


"İkinizde vasatsınız ege sizi tekler." Al işte dememek için zor tuttum kendimi zira kendisi onlardan daha vasattı.


"Doğru bir Ken edemeyiz ama hangimizin daha iyi olduğunu söyle Barbie." O ise umursamadı ve omuz silkti.


"Efe sarışın olması dışında pek ilgi çekici değil." Mehmet derine ben demiştim bakışlarını gönderdi.


"Hadi be! efe gibi birini bulamamış birde onu beğenmiyorsun." Sonra umursamazca omuz silkti.


"Beğenen beğenmiş zaten çokta tın." Önündeki çaydan bir yudum aldı ve kafasını başka yöne çevirdi.


"İstersen amcam öğrenmesin ha ne dersin kuzen." Derin Sina'nı da umursamadı. Ama hepimiz biliyorduk ki Sinan ailesinden birine derini ispiyonlayacak biri değildi.


"Sen söylemezsin kuzen tanıyorum seni." Sina'na doğru göz kırptı. Sinan ise umursamazca bir bakış attı ve kolunu attığı sandalyeden kolunu çekti ve saatine baktı.


"Hem annenler de birazdan gelir İzmir'den." Evet ailesi bir süredir İzmir'deydi ve bugün geleceklerdi.


"Gelsinler ya o gün annem kendisi yakışıklı bulduğu birkaç erkeğin fotoğrafını attı da bende tipim değil diye kabul etmedim. Şimdi öğrense kendisi mi mâni olacak." Dedi ve tekrardan telefonuna gömüldü.


Bakışlarım çaprazımdaki Sina'nı bulunca derince bir iç çekti. "E sen anlat bakalım gülce bizim deniz seni niye çağırdı." Bizim deniz dediği deniz hocaydı elbette arkadaş arasında hoca mahlası pek kullanılmazdı.


"Yine derslerim Memo başka ne olacak." Umutsuzca bir bakış attı.


"Sende biraz çabalasan şu dersler için." Dirseğimi masaya yasladım. Avuç içimi de çeneme. "Denerim Memo, ama ders yapmak çok sıkıcı." Sanki dünyanın en büyük derdi buymuş gibi yakınmam Sina'nı güldürdü.


"Çok mu komik?" Ters bakışlarımı gördü ve daha çok güldü.


"Yüz ifaden gülce fazla tatlı." Bu bana yaptığı ilk iltifat değildi. Gerçi kimsede şaşırmamıştı sadece derinin üzücü bakışları kuzenini buldu ve tekrardan kafasını elindeki telefona çevirdi.


"Biliyorum." Dedim gülümsemeye çalışarak o ise kafasını salladı ve ceketinin cebine eline koydu, cebindeki eli tekrar çıkarken radarıma en sevdiğim çikolata gözüktü.


O ise bu ifademe güldü ve bana doğru uzattı hiç tereddüt etmeden elimi uzattım ve aldım. Daha öncede birkaç kez almıştı ve ben her seferinde yemiştim çünkü en sevdiğim markayı alır ve onu bana verirdi. Benim istemiyorum dememe bile fırsat kalmazdı.


Çikolatayı paketinden çıkardım ve büyük bir açlıkla yemeye başladım. "Şimdi daha da tatlısın." Gülümsemem büyüdü.


"O senin tatlılığın Sinan." Onunda gülüşü büyüdü.


"Ne kadar hain bir kuzensin bana bir kez bile almadın." Sinan omuz silkti hala bakışları üzerimdeydi. "Ona özel bir şey derin sen de çok istiyorsan efenin yanına gidip tercihlerini söyleyebilirsin." Derin ise omuz silkti. Bu sözleri beni etkiliyordu, aslında kendisi oldukça etkileyici bir adamdı ve fazla açık sözlüydü.


"Ben bir çikolata ile tav olmam kuzen." Dedi ve bana göz kırptı. Belki sınıfa gidince beni uyaracaktı bu hareketlerimle Sina'na umut verdiğimi söyleyecekti ama ben bunları umursamayacaktım.


Daha öncesinden Sinanla konuşmuştuk kaç kere öğrenmişti benim onu sevmeyeceğimi de umut vermeyeceğimi de. Bu tepkilerim arkadaşçaydı Memo olsa ona da aynı bu şekil davranırdım.


"Aynen her kaslı erkeğe tav olur ama." Mehmet'in gülerek konuşmasıyla derin ona dil çıkardı.


"O zaman Maldivlere gitsene be derin ne diye burada duruyorsun." Tekrar konuşan Mehmet ile derin omuz silkti.


"Keşke seni de Maldivlere götürebilseydim derin birini ayarlardık orada." Gizem elindeki telefonuyla ilgilenmeye devam ederken bakışlarını kısa süreliğine derine çevirdi.


"Aman kalsın efe bana yeter." Dedi ve yüzündeki aşık gülümseme iyice büyüdü. Ben ise hala çikolata yemekle meşguldüm.


"Çıkışta futbol oynamaya gideceğiz kızlar, sizde bize eşlik etmek ister misiniz?" Mehmet tekrar konuşurken.


"Ben gelemem ege ile buluşacağız." Gizem'in konuşması ile derin de kafasını birkaç saniyeliğine telefonundan çekti. "Bende gelemem Memo efe de beni çağırıyor." Evet tek sap ben kaldığım için tüm bakışlar bana döndü.


"Bakarız Memo." Dedim ona doğru ama geleceğimi zannetmiyordum.


Ardından masaya gelen yürüyen kas yığınıyla pardon sahte Ken ile gizem yüzündeki gülümseme ile ona doğru döndü. "Selam gençler." Gizem in sevgilisi ege konuşurken Mehmet ukalaca sırıtmaya başladı.


"Aleykümselam kardeşim, nasılsın?" Ege ise sarı olan saçlarını eliyle geriye attı. "İyidir kardeş senden?" O sırada gizem ayaklanmış ve çoktan Ege'ye sarılmıştı bile."Bizde işte gizemle Maldivler'deki erkeklerden bahsediyorduk." Gizem den uyarıcı bir bakış çıkarken ege kaşlarını çattı.


"Maldivler 'deki hangi lavuğu konuştunuz?" Evet Barbie'nin Ken'i gitmiş yerine sarışın serseri gelmişti.


"Ohoo sadece bir tane mi?" diye konuşan Mehmet ile gizem Ege'nin elini tuttu ve onu zıt yöne doğru çekiştirdi.


"Gidelim aşkım Memo'yu tanımıyor musun sen? yine dalga geçiyor seninle." Ege sert bakışlarını ona çevirdi. "Gizem eğer öyle bir şey varsa." Dedi ve bakışlarını Mehmet'e çevirdi. "Olsa ne yapacaksın sanki kardeş ayrılabilecek misin Barbie den?" Ege ise sinirle bir nefes verdi daha öncede Mehmet'le kavga edecek kıvama gelmişti ama her zaman sabretmişti.


"Gidelim diyorum ya hadi ege." Ege ise kolunu tuttu ve gizemi çekiştirmeye başladı. Gizem ise gitmeden önce öldürücü bakışlarını Mehmet'e gönderdi. "Ne dram ama kardeşim bu da beyin yani." Dedi Mehmet ve gülümsedi. "Gerçekten insafsızsın Memo. Gizem gelince seni mahvedecek." O ise derine göz kırptı.


"Seninkine de sürprizlerim var derin." Derin omuz silkti.


"Ne diyebilirsin ki Memo?" Mehmet ise tekrar göz kırparak önüne döndü.


"Göreceğiz bakalım." Dedi ve yüzündeki sırıtışla Sinan'ın omuzuna koluna attı. "Biz üçümüz ise saplar derneğinin kuruluşunu üstleneceğiz değil mi arkadaşlar."


"Bence içinizden biri büyüklük yapsa sadece sen o kuruluşu üsteleneceksin de işte Memo." Derin tekrar konuşurken hiçbir şey demedim haklı da değildi.


"Bence sen boş beleş insanlarla takılacağına onun gibi zeki olabilecek seviyeye gelebilirsin değil mi kuzen?" Sinan'ın sorusu ile derin 'Öyle mi?' dercesine bir bakış attı.


"Neyse ya kuzen ne yapıyorsan yap." Bu onun değimiyle artık senin ilişki durumuna karışmıyorum deyişiydi. Ama gel gör ki sınıfa girince benimle bu konu hakkında konuşacaktı.


O an cebimdeki telefonumun titreşmesiyle elim usulca telefonumu buldu.


Bilinmeyen numara: ne dersin hala tanışmamız gerektiğini düşünmüyor musun?


Gelen mesaj ile kaşlarımı usulca çattım. Bu kimdi şimdi aklımda yine deli düşünceler dolanırken usulca derin bir nefes aldım. Ardından tekrar bir bildirim daha geldi.


Bilinmeyen numara: Şu an da bulunduğun binadaki bodrum kattayım cici kız istersen tanışabiliriz?


Boğazımda kendini yine belli eden yumru ile tekrardan yutkunmaya çalıştım.


Bu kimdi ve benden ne istiyordu? Aklım yine parti gecesine giderken bu mesajı gönderenin o olup olmadığını merak ettim.


Benimle oyun mu oynuyordu yoksa korkutmaya mı çalışıyordu anlamadım?


Peki ne yapacaktım, gidecek miydim yoksa babamı mı aramam gerekti?


Aklımda dönüp duran sorular ile derin bir nefes aldım aynı zamanda içimi kemiren merak duygusu da içimde bir yerlerde yeniden yeşermeye başlamıştı.


O an belki kendim için en saçma şeyi yaptım usulca yerimden kalktım ve hafiften titreyen ellerimle sandalyeyi geri çektim.


"Benim bir işim var on dakikaya gelirim." Derin'in soru dolu bakışları beni bulurken içten içe inşallah tekrar gelebilirim diye geçirdim içimden.


"Bir şey mi oldu?" Sinan'ın sorusu ile yüzümdeki ifadeyi yok etmeye çalıştım. Sanırım yüzümde değişik bir ifade vardı.


"Hayır bir şey olmadı." Onlara son bir bakış attım ve adımlarımı merdivenlere doğru çevirdim. Bana bir şey yapamazdı babamdan birkaç savunma biçimi öğrenmiştim ama beni korur muydu? bilemezdim. Ya da beni burada kıstırıp elini kolunu sallaya sallaya gidemezdi.


Tek dayanağım buydu sanırım ama yine de ne olur ne olmaz diye Derin'in mesaj yerine girdim ve birkaç bir şey yazdım eğer olur ki karşıma biri çıkar ve bana ters bir hareket yaparsa hemen ona bu mesajı gönderecektim.


Umarım kötü biriyle karşılaşmazdım. Gerçi şu an karşımda kimi bekliyordum ki eli kanlı bir katil mi, ya da takıntılı bir psikopat.


Aklımdaki düşünceleri atmaya çalıştım. Hatta zorladım ama yüreğimdeki stres ve korku hala yerli yerindeydi. Korkuyordum ellerim hafiften titriyordu.


Adımlarım merdivenden aşağısını bulurken yerimde durdum cesaretim şu an beni terk etmişti ama içimdeki son kalan merak duyguları hala yerli yerindeydi.


Tekrar aşağıya yöneldim. Telefonumun flaşını açtım ve yavaş adımlarla koridorda ilerlemeye başladım buranın sonunda büyük bir garaj vardı üst katta ise danışman, çığlık atsam illa birileri sesimi duyardı.


Adımlarım yavaş yavaş karanlık koridoru bulurken adımlarımı sessiz tutmaya çabaladım. Şu an burada babamın olması için neleri vermezdim ki.


Hemen yanımda kırık olan bir sıranın sırt yaslama yerini gördüm ve hızla yere eğilerek tek seferde onu elime aldım. Hafiften ağırdı ama taşıyamayacak gibi de değildi.


Flaşımla hem buradaki boş odaları hem de tüm koridoru tarıyordum belki de birileri benimle dalga geçiyordu ve bir hafta herkesin ağzında alay konusu olacaktım.


Bunun olmasına bile razıydım sanırım.


O an kulaklarıma dolan ses ve hemen yanımdan açılan sınıf kapısıyla birlikte nefesimi tuttum ve elimdeki sert tahtayı havaya kaldırdım. Tam vurmaya hazırlanıyordum ki bileğimden kavrandım ve sırtım koridorun eski ve rutubetli duvarına yaslandı.


Kalbim hızla atmaya devam ederken elimdeki tahta sert bir şekilde yere düştü bu büyük bir ses çıkarırken iyice irkildim. Ellerim titremeye devam ederken bileklerimdeki güçlü eller hala yerinde duruyordu.


Bakışlarım yere düştüğünü fark edemediğim telefonun flaşından parlayan ışığın yüzüne vurmasıyla yüzü belli olan adama çevirdim. Kalbim hala hızlı ritimlerle atmaya devam ederken gördüğüm kişiyle kendimi sakinleştirmeye çalıştım.


Bir eli de fark edememiştim ama dudaklarımın üzerindeydi. Karşımdaki kim miydi? Bay yürüyen hukuk.


"Sessiz ol şimdi ağzını açacağım tamam mı?" sorusu ile derin bir nefes aldım zira nefesim sanki bana yetmiyormuş gibiydi ve kalbim hala hızlı bir ritimle atıyordu.


Usulca kafamı salladım. Dudaklarımdaki ve bileklerimdeki elleri yavaşça üzerimdeki etkisini keserken önüme eğildim bir elim diz kapağımı bulurken bir elimde hızlı bir ritimle atan kalbimdeydi.


"Bunu sen mi yaptın, amacın beni korkutmak mıydı yani?" Sorum ile ilk başta hiçbir ses çıkarmadı. Ben ise biraz daha sakinleşen bedenimle kafamı kaldırdım zira ellerim hala titriyordu.


Ölüm korkusu başa belaydı...


"Seni korkutmaya çalışmadım elbette." Sesinde bu günkü alayla konuşan adamın tınısına nazaran daha ciddi bir adamın sesi vardı.


"Bana o mesajı sen atmadın yani." Emin olmak için sorduğum soru ile kaşlarını kaldırdı.


"Sana da mı bir mesaj geldi?" üzerinde bu günkü giydiği kıyafetler vardı tek fark ceketi üzerinde değildi siyah saçları arkaya doğru itilmişti dağınık değildi.


"Evet yoksa sana da mı geldi?" kafasını usulca salladı.


"Evet geldi." Titreyen ellerimle arkamdan destek alarak sırtımı duvardan çektim.


"Sen iyi misin?" Kafamı salladım ve derince yutkundum. "İyiyim." Sonra derin bir nefes aldım.


"Sence bu mesajı bize atan kim?" Sorum karşısında bir elini cebine attı. En baştan beri fark ettiğim şeyle içimden sorgulamaya başladım bu neden korkmamıştı ki?


"Bilemiyorum gülce ama şunu biliyorum eğer onu bulursam ve elime geçirirsem onun sonu olurum." Kaşlarımı çattım.


"Biri bizimle şaka yapıyor olabilir mi?" kafasını olumsuz anlamda salladı.


"Olamaz kimse bana şaka yapamaz gülce." Sonra bir elini cebinden çıkardı ve arkasına döndü.


"Daha önce bir not aldın mı?"


"Evet, parti günü." Dememle tekrar bana döndü, bana doğru bir adım attı.


"Bizimle uğraşan kişi aynı kişi olabilir." Sanırım bu ona da bir not geldiği anlamına geliyordu.


Aklıma gelen şeyle kaşlarımı çattım.


"Belki de şu an burada şaka yapan kişi sensindir ve benimle ve korkularımla uğraşıyorsundur edim olabilir mi?" Söylediklerimle kaşlarını çattı ve bir adımda tam önümde durarak üzerime doğruldu.


Sanırım sinirlenmişti. Ama ona güveneceğim anlamına gelmiyordu bu kadar tesadüf fazlaydı benim için.


"Ne saçmalıyorsun gülce, salak olduğunu biliyordum ama bu kadar olacağını tahmin etmemiştim." Sözleri ile bu defa ben kaşlarımı çattım ve omuzlarımı dikleştirip kafamı olan doğru kaldırdım.


Sık nefesleri yüzüme vururken elimi koluna koyarak üzerimden ittirmeye çalıştım. Oda fazla güç kullanmadı ve birkaç adım geriye gitti.


"İhtimaller hep vardır edim ama kusura bakma ikna olmayana kadar sana güvenmemi bekleme." Sözlerimle derin bir nefes aldı kafasını sabır dilercesine kaldırdı ve tekrardan arkasını döndü.


"Bana güven diyen olmadı zaten." Onu umursamadım ve yere doğru eğilerek telefonumu elime aldım.


"Oysaki deniz hoca senden baya iyi bir şekilde bahsetmişti bana." Sonra sustum ve tekrar ağzımı araladım.


"Yanılmış olmalı." O ise arkasını bile dönmedi ve etrafına bakmaya devam etti.


"Yanıldı mı bilemem ama senin hakkında baya yanılmış gülce." Adım onun dudaklarından sanki bir mahlas gibi çıkıyordu.


"Ne söyledi ki hakkımda." Sorumla hiçbir tepki vermedi.


"Ona sorsana. Sor bir de ki hatta hakkımda edime neler söylediniz?" Gözlerimi devirdim ve ona doğru bir adım attım.


"Neyse ne, ben daha fazla burada duramam sen ne yapmak istiyorsan yap." Bu karşımdakiyle ne zaman karşılaşsam her zaman bir tartışma içindeydik ve bu durum kanıma dokunuyordu buradan çıkacaktım ve babamı arayacaktım. Hatta abimi bile arayabilirdim koşa koşa geleceğine eminim.


"Keşke deniz hoca korkak olduğunu da ekleseydi." Tekrar arkamı döndüm bu defa bakışları direk gözlerimdeydi.


"Niye daha mı az korkutmaya çalışacaktın beni?" Tekrar kaşlarını çattı ve sabır dilenircesine kafasını kaldırdı.


"Git gülce sinirlenmem kolay kolay ama bunu şu an başarıyorsun." Dil çıkarmamak için zor tuttum kendimi.


O an tam arkamı dönmüş gidecektim ki elimdeki telefona gelen başka bir bildirim sesiyle kalbim tekrar hızla atmaya başladı.


Çünkü tek bildirim sesi benimkinden değil onun telefonundan da gelmişti.


Bakışlarım kısa süreliğine onu bulurken o çoktan telefonuna bakmaya başlamıştı bile.


Benimde bakışlarım tekrar telefonumu bulurken derin bir nefes aldım ve yavaştan titremeye başlayan elimle mesaj sekmesine tıkladım.


Okuduğum mesajla tekrar korku içimde yeşermeye başlarken bir şeyden emin oldum. Edim değildi başka biriydi.


Bilinmeyen numara: Birbirinizle de tanıştığınıza göre asıl sürprize gelelim mi? Koridorun sonundaki odada sizi mükemmel bir sürpriz bekliyor.


Okuduğum şeyle adımlarım edimi buldu. O ise telefonu bir eliyle sıkmakla meşguldü. Hani kolay kolay sinirlenmezdi?


"Ondan geldi değil mi?" sorum ile kafasını salladı ve telefonunu sinirle cebine tıkarak kafasını bana çevirdi.


"Sen istiyorsan git ben derdi neymiş öğrenmeden buradan ayrılmam."


Kafamı olumsuz anlamda salladım.


"Saçmalama edim ya orada bizi bekliyorsa gidelim. Hem babam polis onu ararız o bize yardım eder." Bana değişik bir bakış attı ve umursamaz adımlarla koridorun sonuna doğru ilerledi.


"Edim diyorum tehlikeli korkmuyor musun." Gergin olduğu her halinden belli olan omuzları iyice gerildi. "Korkmak mı? Bir aptaldan korkmam ben gülce." Derin bir nefes aldım ve adımlarımı onun arkasından ilerlettim.


"Tamam sakin ol, tahtayı almam gerek beni bekle oraya elimiz boş giremeyiz." O ise yine umursamadı, vücudumda tavan olmuş adrenalin ile gözlerimi kıstım.


"Neden beni dinlemiyorsun edim oraya öyle giremeyiz diyorum." Hızla ilerledim ve kolundan tuttum. Tuttuğum an hafiften duraksar gibi oldu ama o ellerimden kolunu kurtardı ve ilerlemeye devam ettim.


Oflayarak arkasından ilerlemeye devam ettim.


"Anladık edim cesaretlisin, korkmuyorsun ama anlamıyorsun şu an önümüze bıçaklı biri çıkarsa hiçbir şey yapamayız." Sabahtan beri durmayan adam sonunda durdu ve bana tuhaf bir bakış attı.


"Bunu bana mı diyorsun cidden?" tamam hukuk okumuş olması ona ayrı bir cesaret katıyor olabilirdi ama bu bir hâkim, savcı, ya da avukatın bir cinayete kurban gitmeyeceği anlamına gelmiyor.


"Ne alakası var sanki okuduğun hukuk sana dövüş sanatlarında yardım edecek değil mi?"


Tekrar umursamadı ve koridorun sonundaki odanın kapısının önünde duraksadı. Bende hemen ardından ona yetişmeye çalışırken hiç tereddüt etmedi ve kapıyı usulca araladı.


Açmadan önce eliyle arkasında kalmam gerektiğini belli ederek koluyla kolumu tuttu ve arkasında bekletti.


Hadi ama şu an erkeklik taslamasına hiç gerek yoktu.


Ben nefesimi tutmuş karşımıza çıkacak şeylerle ilgili kendimi hazırlarken ondan yutkunduğuna dair bir ses işittim. Zira koskocaman koridorda ses çıplak duvarlara çarpmıştı ve kulaklarımda son bulmuştu.


Benimde bakışlarım odayı tararken gözlerimin gördüğü ile kalbim yine aynı ritim de atmaya devam ediyordu.


Ellerim tekrar titrerken yutkunamadım. Boğazımdaki yumru iyice kendini belli etti ama yutkunamadım. Tüm vücudumun zangır zangır titrediğine emindim.


Bakışlarım kısa bir an edimi bulurken onunda bakışları gözlerimi buldu. Gözlerimde nasıl bir bakış vardı bilmiyordum ama o bu bakışı pek beğenmemiş olmalı ki bileğimdeki eli hızla gözlerimi buldu ve sırtımı oldukça sert ve kaslı olduğunu tahmin ettiğim göğsüne yaslayarak birkaç adım geriye doğru ilerledi.


Kalbim hızla atıyor, soluklarım hızlanıyordu. Şayet gördüklerim ile sona yaklaşmış gibi hissediyordum. Daha önce bir ceset ile karşılaşmamıştım ve film ya da dizilerdeki karakterler gibi de soğuk kanlı değildim. Olamazdım da.


Korkunun karanlık yüzü gözlerimin önünde yıldız gibi patlıyor edimin hafiften terli avucu gözüme baskı uyguluyor hemen kulağımın yanında işittiğim nefes ve sırtımda durmadan tekleyen kalp benim şu an burada korkudan bayılmamam için en büyük destekçiydi.


Nefesi boynuma vuruyor sanki gördüklerimizi gün çıplaklığıyla yüzüme vuruyordu. Bir elim gözlerimin üzerindeki elin üzerinde iken diğeri havada bekliyordu. Sanki üzerimize ani bir müdahale olacak biri gelecek ve bir bıçakta bize dayayacak gibi hissediyordum.


Çünkü gördüğümüz bir cesetti göğsünde kocaman bir yarık ve yarığın da ortasında kanlarla kaplanmış bir bıçak. Cesedin gözleri kapalıydı zira ölmüş gibiydi.


Deli gibi korkuyor ve gözlerimdeki elleri inatla sıkıyordum. Bilseydim asla aşağıya inmezdim. O cesetle karşılaşmazdım.


Neden bize bunu yapıyorlardı neden karşımıza bir ceset çıkarmışlardı da bizi telaşa vermişlerdi bilmiyorum, bu kimdi ve bize neden bunları gösteriyordu bilmiyordum.


Deli gibi de merak ediyordum ama meraktan daha ağır bir duygu vardı ki şayet o korkuyu.


Korku bileklerimdeki kanda var olan bir serzenişti. Zihnimde yol arayan ve sonsuzluğunu kuran bir olgu.


Korkunun neden olamayacağı hiçbir şey yoktu.


Ölüm iki heceden oluşmuş bir


kalıptı.


Ölüm.


Son,


Mutsuzluk,


Kan,


Gözyaşı.


Her şeyi barındırıyordu.


Ruhu kanayan bir beden gibi ruhu kaybolan bir beden gibi ve ruhu ebediyete uğurlanan bir son bir çığlık gibi...


Devam edecek...


Kitap hakkında düşüncelerinizi bekliyorum hatalarım varsa söylemekten çekinmeyin. Allah'a emanet.


Loading...
0%