@cehennem_zebanisi0
|
İyi okumalar... 1.BÖLÜM: Korku tohumları Yorgun bir savaşçı azimli bir savaşçıya benzer. Yorgunluğunun sebebi kazandığı savaşlar değil savaştığı azmiydi. Savaş bir azim işidir ne kadar neticeler bizleri daha çok etkilese de nedenler de bir o kadar da etkiliyordu. Hayatın zorluğu bir kere daha yüzüne vuran savaşçı ise savaşmaya devam ediyordu. Peki umut Umut ta azim gibi miydi, yok olur muydu? Yoksa sonsuz bir döngünün içinde miydi? Cevap basit; Belirsizdi. Azim gibi değildi ama hemen tükenmezdi de umut kişiden kişiye değişirdi. Azim bir isteğin sonucuydu, umut ise bilinmezliğin. Bilinmezliğe karşı umut bağlamak pilotsuz bir uçağa benzerdi belki. Ben ise bir ay boyunca sadece yatmıştım, ama sadece yatmak demek olmaz düşünmüştüm. Hatta bir ara sevgili kardeşim bana neden felsefe bölümü okumadığımı sordu. Sadece korkuyordum bana bırakılan nottan ve yazılanlardan, tehdit etmişti yazan kişi ya da kim ise bilemiyordum bir ay boyunca elimde kâğıda bakışmıştım ama bir sonuca varamamıştım. Belki de şu an dehşet derecede korkmam hemen babamın yanına varmam hatta ağlayarak babama tehdit edildiğimi söylemem gerekti. Annem ve babam tatilden gelince söyleyecektim aslında. Ama o yoğun işleri olduğunu savunup sonra gelmemi söylemişti üstüne eve gelince de yorgun ve kafası da dolu doluydu. Zor bir işi vardı ve son günlerde iyice işleri yoğunlaşmıştı. Bende içimden şöyle geçirmiştim eğer fakülteye gidene kadar bir tehditle daha karşılaşmaz isem babama söylemeyecektim. Notu bırakılan yer baya kalabalıktı kimin bıraktığını bulmak zor olacaktı hem de yoğundu işleri. Umarım tekrardan bir kağıtla daha karşılaşmazdım. "Biliyor musunuz o deniz, güneş, tatil o kadar iyi geldi ki çok rahat ve mutluyum." Evet sevgili gizem bu tatili Maldivler de geçirmişti. Ona söylediğimiz sözlerden sonra soğuklar diyarı olan Himalayalara gideceğini pek zannetmiyorum da. "Ama gerçekten çok güzeldi kızlar size de kesinlikle öneririm." Deyip göz kırptı dudağındaki kırmızı ruju hafif taşmıştı bunu da neden yaptığını söylememe gerek yoktu herhalde. "Bence Everest bize daha da çok hitap ediyor değil mi derin?" Sorum karşısında gülümsedi. "Tabi ki de öyle yoksa güneş, sıcak, havuz, kaslı erkekler asla bizim ilgimizi çekmiyor." Gülümsedim gizem sarıya yakın saçlarını geriye itti ve gülümsemeye devam etti. Umutsuzca kafamı salladım. Dersimiz medeni hukuktu ve en sevdiğim profesör olan deniz hoca gelecekti. Elimle önümdeki masada ritmik sesler çıkardım. "Senin beyin uçmuş yine gizem. Söyle ne kullanıyorsun bize de bir önerin var mı?" Derin'in de en sevdiği aktivitelerden biri bu olabilirdi. Gizem ile uğraşmak. "Senin Ken'in nerede çakma Barbie git biraz da onunla oyalan. Ya da gitme belki yanında erkek bahsi falan geçer hemen konuyu Maldivlere çekersin. Aranız bozulmasın." Bu defa gıcık bakışları bana döndü. Ne kadar arkadaş olsak ta onunla uğraşmaktan geri durmuyorduk. Pek yakın değildik ama yine de aramız iyi gibiydi. "Egeyle arama girmeyin kızlar. Fena olur." Düşündü ve tekrardan konuşmaya devam etti. "En azından sizin gibi sap değilim." Dedi ve bana doğru göz kırptı. Umurumda mıydı? Noooo. "Orada dur ama gizem hangimiz senin gibi bir erkek görünce ağzından salya akıyor?" Gizem gözlerini kırpıştırdı. "Onlar da beni beğeniyor." Gizem güzel bir kızdı. "Sen ve egonu buradan acilen kovuyorum bayan yürüyen ego." O ise sadece güldü ve elini alemsiniz kızlar dercesine salladı. "Senin de burnun yapma değil mi?" diye sordu gizem evet şu an doğru bir noktaya parmak basmıştı. Kısacası onlar bana göre kat ve kat daha güzeldi. Bayadır sürmediğini iddia etmişti ve hafiften makyaj yapmak istemişti sonuç ise hüsran ile sonuçlanmış ve yüzü yine alerji olmuştu. Kafamı kapıya çevirince gördüğüm kişilerle ufak bir duraksama yaşadım ve bakışlarımı tekrardan tartışan kızlara çevirdim. Çünkü gelen Mehmet, Sinan ve aynı bölümde olduğumuz birkaç arkadaşıydı. "Erkekler boyalı kızları sever derin." Diyen gizem ile derin usulca bir nefes alıp sabır dilenircesine kafasını kaldırdı. "Alakası bile yok erkekler kız sevemez. "Evet yine dominant bir derin ve onun erkek düşmanı kişiliği. O an içimden kuzenine beni yamamaya çalışıyorsun ve onun bana âşık olduğunu söylüyorsun da nasıl bir erkeğin bir kızı sevemeyeceğini düşündüğünü düşünebiliyorsun derin demek istedim. Tabi bu içimde kalan cümlelerdi. Kafam tekrar kapıya yöneldi en azından onlar duymamıştı konuşulanlar hakkında. İçimdeki de saçma bir dürtüydü. Kendimi bomboş gibi hissettim. Kendisi oldukça rahat bir şekilde sol eli cebinde önümden geçip gitmişti beni fark ettiğini düşünmüyordum. Kendisi kim miydi? Parti günü beni belimden tutan yere düşmeme engel olan aynı zamanda belimdeki ellerini çekip yere düşmemede sebep olan kişiydi. Evet o profesör ve dekanların bile bize öve öve anlatamadığı bir öğrenciydi. Kendisi hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi EDİM GÜÇLÜ. Soy adı gibi güçlü müdür bilemem ama zeki olduğu belliydi. Ortalarda çok dolaşmaz arkadaşları çok olsa da o onlara uymazdı sakin bir kişiliğe sahipti, kızlarla takılmazdı ki yanında hiç kız görmemiştim gerçi ben onu kaç kere görmüştüm ki Bilemiyordum sadece duyduklarımı ve gördüklerimi söyleyebilirdim. Hedefi neydi bilemiyordum tek bildiğim hukuk okuduğuydu bizim bölüme çokta uğramazdı. Arkasından dedikodu yapan kızlar vardı elbette ki onu tanımayan yoktu. Popüler ya da serseriliği ile akıllarda kalmamış zekasıyla ön plandaymış. Ha birde biraz da yakışıklı olabilirdi. Onun hakkında bildiğim bilgiler eşliğinde gözlerimi çevrede dolaştırdım dersin başlamasına daha vardı. Peşinden gitsem? Onunla konuşmak mı istiyordum? O ise koridorun sonundaki kapıyı araladı ve dışarıya çıktı. Direk ilk katta eğitim gördüğümüz için çıkmak ya da girmek pek zaman almıyordu. Önümde ilerlemeye devam eden kişi direk bizim bölümün çıkışına doğru ilerlemeye devam etti. Ben de tam arkasından ona nasıl seslenmek gerektiğini düşünürken o adımlarını yavaşlattı. Ben kaşlarımı çatmış onun sırtına bakarken o usulca arkasına doğru döndü. Usulca kaşlarını kaldırdı. Ona doğru birkaç adım daha attım. Hukuk okuyunca demek daha da çok refleksleri gelişiyordu. Yoksa onun arkasından geldiğimi nasıl anlamıştı hem bahçede sadece biz yoktuk. Kaşları hafiften kalındı, bakışları sert ama aynı zamanda yumuşaktı da nasıl oluyordu anlayamamıştım, kemikli yüzü ve keskin yüz hatları ona ayrı bir hava katıyordu. Hele ki kalın kaşının tekinin ortasına attırmış olduğu çizik onu baya baya havalı yapıyordu. Burnu gerçekten bir kızı bile kıskandıracak kadar güzeldi. Alt dudağı üsttekinden daha dolgun gözüküyordu. Simsiyah saçları ise dağılmış alnına dökülüyordu. Ama o kesinlikle bir serseriden ziyade bir beyefendiye benziyordu. Hafiften çıkmış sakalları ise ona yakışmıştı evet yakışmıştı. Omuzları genişti vücudu o kadar gelişmiş değildi ama cılızda değildi. Sapık gibi adamı izlemekten vazgeç ve bakışlarını başka yöne çevir. Galiba beni tanıyamamıştı da. "Niye tuttun?" 'Niye bıraktın?' Adımları tekrar yavaşlarken tekrar kafasını benden tarafa çevirdi. Takip etmediğimi söylemiştim çünkü beni yanlış anlamasını istemiyordum. Sadece bu soruyu sormak için arkasından ilerliyordum. Kesinlikle takip etmiyordum kesinlikle. "Neyi tuttum?" Anlamsız bakışları bu defa tüm yüzümde dolaştı galiba beni tanımaya çalışıyordu. "Beni." Dedim yüzündeki anlamsız ifade daha da büyüdü. "Seni niye tutayım kızım, kafayı mı yedin?" evet bende bana karşı ne zaman hakaret etmeye başlayacak diye düşünmüştüm. Birkaç adım daha attım ona doğru kollarımı göğsümde bağladım. "Ben rap diye beni yere bırak mı dedim sana. Madem böyle bırakacaksın tutmasaydın beni." Gelmiş burada beni son anda niye tuttu diye çocuğa hesap soruyordum. Akli dengem sorgulanmayacak kadar yerindeydi şu an. "Bırak dedim ama aniden bırakmanı kast etmemiştim." Bakışları kısa bir saniye gök yüzünü buldu ve tekrar gözlerime çevirdi. "Peki kusura bakma." Bir beyefendi gibi verdiği cevaba karşın içimde bir yerlerde ona hayranlık duyan tarafıma sus emri verdim. "Hani sen beni takip etmiyordun?" Sorusu karşısında omuz silktim. "Sen gülce olmalısın. Adalet bölümü 1. Sınıf öğrencisi." Söyledikleri ile kaşlarım kendiliğinden çatılmaya başladı. Adımı nereden biliyordu? "Adımı nereden biliyorsun?" Koyu hareleri gözlerimden boynumu buldu. Bir kaç saniye orada oyalandıktan sonra tekrardan gözlerime tırmandı. "Boynundaki kolyeden." Boynumdaki kolyenin varlığı yeni aklıma geliyormuş gibi büyük bir aydınlanma yaşadım. Kolyemin üzerinde adımın yazılı olduğu kelime vardı. Durdu ve tekrardan konuşmaya başladı. Yaklaşık iki saniye düşündüm ama övülecek bir yanım olmadığı için düşünmeyi bıraktım. "Evet gülce, seni övüyordu" Bazı profesörlerin başka fakültedeki bölümlere ders verdiklerini bilirdim. Deniz hocada onlardan biriydi. "Adalet bölümünden olan gülce şu an soy adını hatırlamıyorum. Adalet bölümünde birinci." Dedi ve hafiften gülümser gibi oldu. Aynı o gün beni tak diye yere bırakmadan öncede aynı bu şekilde gülmüştü. Yüzündeki o eğlenir ifade yerli yerinde dururken hafiften bana doğru eğildi. O sırada yüzünü iyice inceleme fırsatı buluyordum. "Ama sondan birinci." Bunu demesini elbette ki bekliyordum, benim bildiğim bariz bir birinciliğim yoktu, ama deniz hocanın hakkımda söyledikleri içimde bir yerlere koymuştu. Ne diye başkalarının yanında beni kötülemişti anlamadım. Hani aramız iyiydi deniz hocam. "Komik değil fazla acınası." Boynumu hafiften büktüm. "Korkma herkesin içinde söylemedi bunu, söylemezde zaten." Çokta umurumdaydı zaten şu an ne kadar rahatladım ne kadar rahatladım. Senin gibi birine söylemiş başka ne yapsın deniz hoca. "İsterse söylesin ne yapabilirim?" bu defa o omuzlarını silkti. Karşımdaki yürüyen hukuk olan kişiye ters bir bakış attım. "Beni değil gülce, deniz hocayı." Demesini hiç beklemezdim. Gülümsemesi daha da büyüdü. "Ha ama istersen beni de kıskanabilirsin." Kaşlarımı istemsizce çattım ve ona cevap bile vermeden usulca arkamı döndüm. Yürüyen hukuk kitabına karşı hiçbir şey söylemeyecektim. "Bu arada söylemeyi unuttum. Tanıştığımıza memnun oldum gülce." Arkamı bile dönmedim oysa çoktan onun arkasından gelip onunla konuşma çabam karşısında pişmanlık duymuştum. "Gülce kızım sabahtan beri ne diyorum ya duymuyor musun?" Evet derin tıp fakültesinden yakışıklı bir çocuğun sana çıkma teklifi ettiğini elbette ki duymadım. Bu sabah erkekler sevemez adlı cümle senin ağzından çıkmıştı değil mi derin? "Yakışıklı." Yüzümü buruşturdum. Neredeyse çocuk yakışıklı diye ağlayacaktı. "Git tuvalette zırla derin." Evet bunu diyen Mehmet gülümseyerek yanımıza oturdu. Evet aynı bölümde okuyorduk. "Sen sus be Memo ne anlarsın." Mehmet ise bilmişçe gülümsedi. "Bak gör bu çocuktan bir bokluklar çıkmazsa bende Memo değilim." Derin kaşlarını çattı ve telefonuna eline aldı. "Kıskanıyorsun değil mi sende kızları onun gibi etkileyemediğin için." Yüzümü buruşturdum neden her dakikasında erkek lafı geçmek zorundaydı. "Ben ve kıskanmak öyle mi." Sonra kafasını bana çevirdi. "Söylesene gülce sence yakışıklı değil miyim?" Sorusu ile tam ağzımı açacaktım ki. "Gelir misin yanıma?" Belki de şu an edim belasını sormam için iyi bir fırsattı. Arkadaşlarıma son bir bakış attım ve adımlarımı yavaşça deniz hocanın yanına ilerlettim. Deniz hoca önde ben arkada sınıf kapısına doğru ilerlerken aynı zamanda at kuyruğu yaptığı saçını düzeltti. Güzel bir kadındı deniz hanım 40'lı yaşlarının sonunda, aynı zamanda oldukça genç gösteriyordu mesela 30 yaşında deseler yine inanırdım. Boyu benim boyumdan biraz daha uzun kavisli ve biçimli yüz hatlarının yanı sıra ince kaşlara ve ince dudaklara sahipti. Kısacası güzeldi deniz hoca. "Nasılsın gülceciğim." Sadece iyi anlaşabildiğim hoca olan deniz hoca bile bugün gözümden ani bir düşüş yaşamıştı. "İyiyim hocam siz nasılsınız?" Gülümsedi, kesinlikle bu kadına gülmek çok yakışıyordu. "Bende iyiyim canım." Sonra durdu ve koridorda daha sessiz bir yere yöneldi. Tabi bende arkasından ilerliyordum. "Senin ile bir konu konuşmak istedim gülce." Sonunda istediği yere gelmiş olmalıyız ki durdu ve gülümsedi. "Konuşalım hocam." Sırtını duvara yasladı ve konuşmaya devam etti. "Evet dikkatimi toparlamak biraz zor hocam." Gülümsedim ve devam etmesini bekledim. "Anlıyorum canım aslında sen boş bir öğrenci değilsin gülce ben bunu sana en başından beri söylüyorum. Sonuna kadar da söylerim hala başarabilirsin. Ve sana her zaman destek olacağımı da bil." Konunun nereye varacağını bilmediğim için beklemeye devam ettim. "Onun için olduğun yerde daha da yükselmen için sana bir öneride bulunacağım." Gözlerim kısılırken söyleyeceklerine iyice dikkat kesildim. "Biliyorsundur hukuk fakültesinde olan bir öğrencim var edim. Çok akıllı ve vefalı bir öğrencidir kendisi seninle konuşmadan önce bu sabah onunla da konuştum. Eğer sende istersen onun sana dersler konusunda yardım etmesini isteyeceğim. Tabi rahatsız olmazsan." Duyduğum isimle yüzümü buruşturmamaya çalıştım. "Ahh inanmıyorum siz tanıştınız mı?" tanışmamış olmayı dilerdim demek istedim ama dilimi ısırdım karşımdaki bir profesördü ona saygısızlık yapamazdım. Edim hakkında bu kadar emin konuşması beni biraz da olsa tedirgin etse de kafamı olumlu anlamda salladım. "Umarım dediğiniz gibi biridir hocam." Tekrardan gülümsedi ve omuzlarımdan tuttu. "Tamam olur o zaman yardım etmeye bu kadar meraklıysa." Bana son bir bakış attıktan sonra iyi dersler dileyerek ilerlemeye başladı. Hayat gerçekten şaka gibiydi. Bu sabah benim gülce olduğumu tahmin etmesinden anlamalıydım onun bu kadar zeki olduğunu. Benimde adımlarım yavaş yavaş kızlar lavabosunu bulurken usulca aynanın önüne geçtim ve saçlarımı sıkı bir topuz yaptım hafif kahve saçlarım omuzlarımın biraz altında bitiyordu. Musluğun suyunu açtım ve yüzüme birkaç avuç suyu çarptım. İlerdeki masalardan birinde oturan derin, Mehmet, Sinan ve Gizem ile adımlarımı onların masasına doğru ilerlettim. Gizem, derin, Mehmet ve ben aynı bölümdeydik ama Sinan mühendislik fakültesinde elektrik elektronik Mühendisliği bölümü 3. Sınıf öğrencisiydi. Beni ilk fark eden her zamanki gibi o olmuştu hafiften gülümsedim. Oda karşılık vermişti ve bana doğru gülümsedi. Keşke diye geçirdim içimden keşke seni sevmeyi becerebilseydim. Çok güzel seviyordu Allah var ama ben ve kalbim ona büyük bir engeldi. "Hoş buldum Memo. Tartışmayı kesmişsiniz bakıyorum da." Mehmet gururla gülümsedi. "Çünkü ben birçok hıyardan daha çok yakışıklıyım." Derin omuz silkti. "İkinizde vasatsınız ege sizi tekler." Al işte dememek için zor tuttum kendimi zira kendisi onlardan daha vasattı. "Doğru bir Ken edemeyiz ama hangimizin daha iyi olduğunu söyle Barbie." O ise umursamadı ve omuz silkti. "Efe sarışın olması dışında pek ilgi çekici değil." Mehmet derine ben demiştim bakışlarını gönderdi. "Beğenen beğenmiş zaten çokta tın." Önündeki çaydan bir yudum aldı ve kafasını başka yöne çevirdi. "Hem annenler de birazdan gelir İzmir'den." Evet ailesi bir süredir İzmir'deydi ve bugün geleceklerdi. "Çok mu komik?" Ters bakışlarımı gördü ve daha çok güldü. "Yüz ifaden gülce fazla tatlı." Bu bana yaptığı ilk iltifat değildi. Gerçi kimsede şaşırmamıştı sadece derinin üzücü bakışları kuzenini buldu ve tekrardan kafasını elindeki telefona çevirdi. "Biliyorum." Dedim gülümsemeye çalışarak o ise kafasını salladı ve ceketinin cebine eline koydu, cebindeki eli tekrar çıkarken radarıma en sevdiğim çikolata gözüktü. O ise bu ifademe güldü ve bana doğru uzattı hiç tereddüt etmeden elimi uzattım ve aldım. Daha öncede birkaç kez almıştı ve ben her seferinde yemiştim çünkü en sevdiğim markayı alır ve onu bana verirdi. Benim istemiyorum dememe bile fırsat kalmazdı. Çikolatayı paketinden çıkardım ve büyük bir açlıkla yemeye başladım. "Şimdi daha da tatlısın." Gülümsemem büyüdü. "Ne kadar hain bir kuzensin bana bir kez bile almadın." Sinan omuz silkti hala bakışları üzerimdeydi. "Ona özel bir şey derin sen de çok istiyorsan efenin yanına gidip tercihlerini söyleyebilirsin." Derin ise omuz silkti. Bu sözleri beni etkiliyordu, aslında kendisi oldukça etkileyici bir adamdı ve fazla açık sözlüydü. "Ben bir çikolata ile tav olmam kuzen." Dedi ve bana göz kırptı. Belki sınıfa gidince beni uyaracaktı bu hareketlerimle Sina'na umut verdiğimi söyleyecekti ama ben bunları umursamayacaktım. "Aynen her kaslı erkeğe tav olur ama." Mehmet'in gülerek konuşmasıyla derin ona dil çıkardı. "Keşke seni de Maldivlere götürebilseydim derin birini ayarlardık orada." Gizem elindeki telefonuyla ilgilenmeye devam ederken bakışlarını kısa süreliğine derine çevirdi. "Aman kalsın efe bana yeter." Dedi ve yüzündeki aşık gülümseme iyice büyüdü. Ben ise hala çikolata yemekle meşguldüm. "Ben gelemem ege ile buluşacağız." Gizem'in konuşması ile derin de kafasını birkaç saniyeliğine telefonundan çekti. "Bende gelemem Memo efe de beni çağırıyor." Evet tek sap ben kaldığım için tüm bakışlar bana döndü. "Bakarız Memo." Dedim ona doğru ama geleceğimi zannetmiyordum. "Aleykümselam kardeşim, nasılsın?" Ege ise sarı olan saçlarını eliyle geriye attı. "İyidir kardeş senden?" O sırada gizem ayaklanmış ve çoktan Ege'ye sarılmıştı bile."Bizde işte gizemle Maldivler'deki erkeklerden bahsediyorduk." Gizem den uyarıcı bir bakış çıkarken ege kaşlarını çattı. "Maldivler 'deki hangi lavuğu konuştunuz?" Evet Barbie'nin Ken'i gitmiş yerine sarışın serseri gelmişti. "Gidelim aşkım Memo'yu tanımıyor musun sen? yine dalga geçiyor seninle." Ege sert bakışlarını ona çevirdi. "Gizem eğer öyle bir şey varsa." Dedi ve bakışlarını Mehmet'e çevirdi. "Olsa ne yapacaksın sanki kardeş ayrılabilecek misin Barbie den?" Ege ise sinirle bir nefes verdi daha öncede Mehmet'le kavga edecek kıvama gelmişti ama her zaman sabretmişti. "Gidelim diyorum ya hadi ege." Ege ise kolunu tuttu ve gizemi çekiştirmeye başladı. Gizem ise gitmeden önce öldürücü bakışlarını Mehmet'e gönderdi. "Ne dram ama kardeşim bu da beyin yani." Dedi Mehmet ve gülümsedi. "Gerçekten insafsızsın Memo. Gizem gelince seni mahvedecek." O ise derine göz kırptı. "Seninkine de sürprizlerim var derin." Derin omuz silkti. "Göreceğiz bakalım." Dedi ve yüzündeki sırıtışla Sinan'ın omuzuna koluna attı. "Biz üçümüz ise saplar derneğinin kuruluşunu üstleneceğiz değil mi arkadaşlar." "Bence sen boş beleş insanlarla takılacağına onun gibi zeki olabilecek seviyeye gelebilirsin değil mi kuzen?" Sinan'ın sorusu ile derin 'Öyle mi?' dercesine bir bakış attı. Bilinmeyen numara: ne dersin hala tanışmamız gerektiğini düşünmüyor musun? Gelen mesaj ile kaşlarımı usulca çattım. Bu kimdi şimdi aklımda yine deli düşünceler dolanırken usulca derin bir nefes aldım. Ardından tekrar bir bildirim daha geldi. Bilinmeyen numara: Şu an da bulunduğun binadaki bodrum kattayım cici kız istersen tanışabiliriz? Boğazımda kendini yine belli eden yumru ile tekrardan yutkunmaya çalıştım. Bu kimdi ve benden ne istiyordu? Aklım yine parti gecesine giderken bu mesajı gönderenin o olup olmadığını merak ettim. Peki ne yapacaktım, gidecek miydim yoksa babamı mı aramam gerekti? O an belki kendim için en saçma şeyi yaptım usulca yerimden kalktım ve hafiften titreyen ellerimle sandalyeyi geri çektim. "Bir şey mi oldu?" Sinan'ın sorusu ile yüzümdeki ifadeyi yok etmeye çalıştım. Sanırım yüzümde değişik bir ifade vardı. "Hayır bir şey olmadı." Onlara son bir bakış attım ve adımlarımı merdivenlere doğru çevirdim. Bana bir şey yapamazdı babamdan birkaç savunma biçimi öğrenmiştim ama beni korur muydu? bilemezdim. Ya da beni burada kıstırıp elini kolunu sallaya sallaya gidemezdi. Tek dayanağım buydu sanırım ama yine de ne olur ne olmaz diye Derin'in mesaj yerine girdim ve birkaç bir şey yazdım eğer olur ki karşıma biri çıkar ve bana ters bir hareket yaparsa hemen ona bu mesajı gönderecektim. Aklımdaki düşünceleri atmaya çalıştım. Hatta zorladım ama yüreğimdeki stres ve korku hala yerli yerindeydi. Korkuyordum ellerim hafiften titriyordu. Tekrar aşağıya yöneldim. Telefonumun flaşını açtım ve yavaş adımlarla koridorda ilerlemeye başladım buranın sonunda büyük bir garaj vardı üst katta ise danışman, çığlık atsam illa birileri sesimi duyardı. Adımlarım yavaş yavaş karanlık koridoru bulurken adımlarımı sessiz tutmaya çabaladım. Şu an burada babamın olması için neleri vermezdim ki. Hemen yanımda kırık olan bir sıranın sırt yaslama yerini gördüm ve hızla yere eğilerek tek seferde onu elime aldım. Hafiften ağırdı ama taşıyamayacak gibi de değildi. O an kulaklarıma dolan ses ve hemen yanımdan açılan sınıf kapısıyla birlikte nefesimi tuttum ve elimdeki sert tahtayı havaya kaldırdım. Tam vurmaya hazırlanıyordum ki bileğimden kavrandım ve sırtım koridorun eski ve rutubetli duvarına yaslandı. Kalbim hızla atmaya devam ederken elimdeki tahta sert bir şekilde yere düştü bu büyük bir ses çıkarırken iyice irkildim. Ellerim titremeye devam ederken bileklerimdeki güçlü eller hala yerinde duruyordu. "Sessiz ol şimdi ağzını açacağım tamam mı?" sorusu ile derin bir nefes aldım zira nefesim sanki bana yetmiyormuş gibiydi ve kalbim hala hızlı bir ritimle atıyordu. Usulca kafamı salladım. Dudaklarımdaki ve bileklerimdeki elleri yavaşça üzerimdeki etkisini keserken önüme eğildim bir elim diz kapağımı bulurken bir elimde hızlı bir ritimle atan kalbimdeydi. Ölüm korkusu başa belaydı... "Seni korkutmaya çalışmadım elbette." Sesinde bu günkü alayla konuşan adamın tınısına nazaran daha ciddi bir adamın sesi vardı. "Sana da mı bir mesaj geldi?" üzerinde bu günkü giydiği kıyafetler vardı tek fark ceketi üzerinde değildi siyah saçları arkaya doğru itilmişti dağınık değildi. "Evet yoksa sana da mı geldi?" kafasını usulca salladı. "Sen iyi misin?" Kafamı salladım ve derince yutkundum. "İyiyim." Sonra derin bir nefes aldım. "Bilemiyorum gülce ama şunu biliyorum eğer onu bulursam ve elime geçirirsem onun sonu olurum." Kaşlarımı çattım. "Olamaz kimse bana şaka yapamaz gülce." Sonra bir elini cebinden çıkardı ve arkasına döndü. "Evet, parti günü." Dememle tekrar bana döndü, bana doğru bir adım attı. "Bizimle uğraşan kişi aynı kişi olabilir." Sanırım bu ona da bir not geldiği anlamına geliyordu. "Ne saçmalıyorsun gülce, salak olduğunu biliyordum ama bu kadar olacağını tahmin etmemiştim." Sözleri ile bu defa ben kaşlarımı çattım ve omuzlarımı dikleştirip kafamı olan doğru kaldırdım. Sık nefesleri yüzüme vururken elimi koluna koyarak üzerimden ittirmeye çalıştım. Oda fazla güç kullanmadı ve birkaç adım geriye gitti. "Bana güven diyen olmadı zaten." Onu umursamadım ve yere doğru eğilerek telefonumu elime aldım. "Yanıldı mı bilemem ama senin hakkında baya yanılmış gülce." Adım onun dudaklarından sanki bir mahlas gibi çıkıyordu. "Ona sorsana. Sor bir de ki hatta hakkımda edime neler söylediniz?" Gözlerimi devirdim ve ona doğru bir adım attım. "Neyse ne, ben daha fazla burada duramam sen ne yapmak istiyorsan yap." Bu karşımdakiyle ne zaman karşılaşsam her zaman bir tartışma içindeydik ve bu durum kanıma dokunuyordu buradan çıkacaktım ve babamı arayacaktım. Hatta abimi bile arayabilirdim koşa koşa geleceğine eminim. "Keşke deniz hoca korkak olduğunu da ekleseydi." Tekrar arkamı döndüm bu defa bakışları direk gözlerimdeydi. "Niye daha mı az korkutmaya çalışacaktın beni?" Tekrar kaşlarını çattı ve sabır dilenircesine kafasını kaldırdı. "Git gülce sinirlenmem kolay kolay ama bunu şu an başarıyorsun." Dil çıkarmamak için zor tuttum kendimi. O an tam arkamı dönmüş gidecektim ki elimdeki telefona gelen başka bir bildirim sesiyle kalbim tekrar hızla atmaya başladı. Çünkü tek bildirim sesi benimkinden değil onun telefonundan da gelmişti. Okuduğum mesajla tekrar korku içimde yeşermeye başlarken bir şeyden emin oldum. Edim değildi başka biriydi. Bilinmeyen numara: Birbirinizle de tanıştığınıza göre asıl sürprize gelelim mi? Koridorun sonundaki odada sizi mükemmel bir sürpriz bekliyor. Okuduğum şeyle adımlarım edimi buldu. O ise telefonu bir eliyle sıkmakla meşguldü. Hani kolay kolay sinirlenmezdi? Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Edim diyorum tehlikeli korkmuyor musun." Gergin olduğu her halinden belli olan omuzları iyice gerildi. "Korkmak mı? Bir aptaldan korkmam ben gülce." Derin bir nefes aldım ve adımlarımı onun arkasından ilerlettim. "Tamam sakin ol, tahtayı almam gerek beni bekle oraya elimiz boş giremeyiz." O ise yine umursamadı, vücudumda tavan olmuş adrenalin ile gözlerimi kıstım. "Neden beni dinlemiyorsun edim oraya öyle giremeyiz diyorum." Hızla ilerledim ve kolundan tuttum. Tuttuğum an hafiften duraksar gibi oldu ama o ellerimden kolunu kurtardı ve ilerlemeye devam ettim. "Anladık edim cesaretlisin, korkmuyorsun ama anlamıyorsun şu an önümüze bıçaklı biri çıkarsa hiçbir şey yapamayız." Sabahtan beri durmayan adam sonunda durdu ve bana tuhaf bir bakış attı. Tekrar umursamadı ve koridorun sonundaki odanın kapısının önünde duraksadı. Bende hemen ardından ona yetişmeye çalışırken hiç tereddüt etmedi ve kapıyı usulca araladı. Açmadan önce eliyle arkasında kalmam gerektiğini belli ederek koluyla kolumu tuttu ve arkasında bekletti. Hadi ama şu an erkeklik taslamasına hiç gerek yoktu. Benimde bakışlarım odayı tararken gözlerimin gördüğü ile kalbim yine aynı ritim de atmaya devam ediyordu. Ellerim tekrar titrerken yutkunamadım. Boğazımdaki yumru iyice kendini belli etti ama yutkunamadım. Tüm vücudumun zangır zangır titrediğine emindim. Kalbim hızla atıyor, soluklarım hızlanıyordu. Şayet gördüklerim ile sona yaklaşmış gibi hissediyordum. Daha önce bir ceset ile karşılaşmamıştım ve film ya da dizilerdeki karakterler gibi de soğuk kanlı değildim. Olamazdım da. Nefesi boynuma vuruyor sanki gördüklerimizi gün çıplaklığıyla yüzüme vuruyordu. Bir elim gözlerimin üzerindeki elin üzerinde iken diğeri havada bekliyordu. Sanki üzerimize ani bir müdahale olacak biri gelecek ve bir bıçakta bize dayayacak gibi hissediyordum. Neden bize bunu yapıyorlardı neden karşımıza bir ceset çıkarmışlardı da bizi telaşa vermişlerdi bilmiyorum, bu kimdi ve bize neden bunları gösteriyordu bilmiyordum. Korku bileklerimdeki kanda var olan bir serzenişti. Zihnimde yol arayan ve sonsuzluğunu kuran bir olgu. Ölüm iki heceden oluşmuş bir kalıptı. Ölüm. Son, Mutsuzluk, Kan, Gözyaşı. Her şeyi barındırıyordu. Ruhu kanayan bir beden gibi ruhu kaybolan bir beden gibi ve ruhu ebediyete uğurlanan bir son bir çığlık gibi... Devam edecek... Kitap hakkında düşüncelerinizi bekliyorum hatalarım varsa söylemekten çekinmeyin. Allah'a emanet. |
0% |